30 Ocak 2019 Çarşamba

HADİS SÖZÜNÜ DUYDUĞUMUZDA NE ANLAMALIYIZ/..!


Hadis; Lafız ve mana olarak Allah resulünün ağzından bire bir çıkan sözler değil, sahabe sonrası bir biri ardına yaşayan yedi sekiz nesli kapsayan yani  iki yüz elli üç yüz yıllık dilden dile dolaşımı olan, Allah resulünce söylendiği var sayılarak  nesilden nesile aktarılarak rivayet edilen zan ifade eden sözlerdir.  
Bu çerçeveden baktığımızda hadis, sünnetler gibi uygulama ile nesilden nesile yaşanarak bizlere ulaşan değil, bazen uygulamalardan da bahseden sözel aktarımlarla kitaplara geçen ifadelerdir. Dolayısıyla, uygulamalarla sözleri eş değerde tutulması asla  mümkün değildir. Gelenekçi yapı; Hadisler üzerindeki şüpheleri, tartışmaları ortadan kaldırmak için, Kuran’i uygulamaların önemine ve sağlamlığına atıfta bulunarak,  sağlamlık derecesi çok daha düşük bir konumda olan rivayetler   onunla eş tutarak, “hadisi sünnetle eşitlemişlerdir!”   Yani  hadisleri sünnetin kanatları altında alarak, koruma altına alıp, dokunulmaz kılmışlardır!. Böyle bir anlayış,  başta Kuran’a, sahih sünnet ve  hadis ilmi olmak üzere tahkik ehline büyük haksızlıktır.  Bunları sıralayacak olursak; Allah sadece   kitaptan sorumlusunuz demesine rağmen, rivayetleri baş tacı edenler başka sorumluluk alanları üretilerek  Kuran’ın dindeki otoritesini zayıflatılmıştır.! KURAN  yol gösterici  baş vuru kaynağı değil, rivayetlerin amacına yönelik yapılan fiilleri  söylenen sözleri tasdik makamına dönüştürmüştür! Ayrıca, Şirk inancını, eski gelenek örf ve adetleri,  her türlü hurafe ve yalanları, asabiyeti,  din haline getirmiştir!. Müslümanların çok büyük bir çoğunluğu hadis konusunda gerçek bilgilere sahip olmadıkları için, hadis adı altında duydukları her sözü gerçekten Allah resulü tarafından sadece din adına söylenmiş  sözler zannetmektedirler!.. En azından bu sözler  sanki  Allah Resulü ‘nün dilinden aynen duyulmuş, bu güne hiç değişmeden gelmiş gibi algılanır hale gelmiştir!. Hadislerin   dinin aslı gibi algılanıp toplum hafızasına yerleşmesinin  İslam’a verdiği zararlar bitip tükenecek gibi değildir! Hadiste görülen  çürüklükler,  dinden şüpheye düşürmekte! İslam olmayanların İslam ile dalga geçmesine neden olmakta!, toplumu parçalara bölerek tefrikayı artırmakta, sünnette olan güveni sarsabilmekte, olumsuz yönde akla gelmeyecek bin bir türlü istismara yol açmaktadır. 
Bu zihniyetin arkasında duranlar, Hadisler içindeki çelişkilerden söz eden araştıran ve tetkik/tahkik eden orta ve geç dönem alimlerine,  büyük haksızlık ve ithamda bulunmuşlardır!  Hadisleri inkar ediyor, Allah Resul’ünü eleştiriyor, hatta yok sayıyor,  onu postacı konumuna koyup, sünneti inkar ediyor, sahabeyi yok sayıyor  gibi yaftalarla toplum gözünden düşürüp linç ettiklerine  şahit oluyoruz!  Onların bugünkü varisleri daha da ileri giderek  tekfir bile edebilmektedirler!!!  Bu anlayış,  rivayetlerin üzerindeki kara bulutları yok etmek için, hadislere güvenmiyorsanız, Kuran’a da güvenmemelisiniz gibi akla ziyan argümanlar üretmekte her türlü yalanda iftira da sınır tanımamaktadırlar!  Oysa rivayetlerin bugüne ulaşmasındaki süreç ile Kuran’ın kitaplaştırılmasında asla bir benzerlik yoktur. Asla kıyaslanamaz! Hiçbir İslam toplumu Kuran ile ilgili hiçbir tereddüt yaşamazken, hakkında yüzlerce hatta binlerce farklı görüşlerin olduğu bu rivayetlerin  içinde hangisi, doğru hangisi yanlış, hangisinin içine neler ilave edilip çıkartılmış olduğu konusunda gel gitler yaşanmaktadır!  Bunların Kuran, akıl ve insani değerler  ışığında hangisinin yol gösterici yada yoldan çıkartıcı olduğu konusunda  gözden geçirilmeye  ihtiyaç vardır! Yani bu sözlerin sıhhat derecelerinin belirlenmesi gereklidir!.  Eğer böyle olmasaydı, günümüzde güvenilir olarak addedilen Buhari mevcut sahihini altı yüz bin rivayetten seçtiğini söylemeyecekti.! Sözlü kültür ile dilden dile iki üç asır  dolaşım sürecinde bu nehre çoook atık sular karıştığı artık saklanacak gibi değildir!
 HASAN HÜSEYİN ODABAŞOĞLU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder