Hadis; Lafız ve mana olarak Allah resulünün ağzından bire bir çıkan sözler değil, sahabe sonrası bir biri ardına yaşayan yedi sekiz nesli kapsayan yani iki yüz elli üç yüz yıllık dilden dile dolaşımı olan, Allah resulünce söylendiği var sayılarak nesilden nesile aktarılarak rivayet edilen zan ifade eden sözlerdir.
Bu çerçeveden baktığımızda hadis, sünnetler gibi uygulama ile nesilden nesile yaşanarak bizlere ulaşan değil, bazen uygulamalardan da bahseden sözel aktarımlarla kitaplara geçen ifadelerdir. Dolayısıyla, uygulamalarla sözleri eş değerde tutulması asla mümkün değildir. Gelenekçi yapı; Hadisler üzerindeki şüpheleri, tartışmaları ortadan kaldırmak için, Kuran’i uygulamaların önemine ve sağlamlığına atıfta bulunarak, sağlamlık derecesi çok daha düşük bir konumda olan rivayetler onunla eş tutarak, “hadisi sünnetle eşitlemişlerdir!” Yani hadisleri sünnetin kanatları altında alarak, koruma altına alıp, dokunulmaz kılmışlardır!. Böyle bir anlayış, başta Kuran’a, sahih sünnet ve hadis ilmi olmak üzere tahkik ehline büyük haksızlıktır. Bunları sıralayacak olursak; Allah sadece kitaptan sorumlusunuz demesine rağmen, rivayetleri baş tacı edenler başka sorumluluk alanları üretilerek Kuran’ın dindeki otoritesini zayıflatılmıştır.! KURAN yol gösterici baş vuru kaynağı değil, rivayetlerin amacına yönelik yapılan fiilleri söylenen sözleri tasdik makamına dönüştürmüştür! Ayrıca, Şirk inancını, eski gelenek örf ve adetleri, her türlü hurafe ve yalanları, asabiyeti, din haline getirmiştir!. Müslümanların çok büyük bir çoğunluğu hadis konusunda gerçek bilgilere sahip olmadıkları için, hadis adı altında duydukları her sözü gerçekten Allah resulü tarafından sadece din adına söylenmiş sözler zannetmektedirler!.. En azından bu sözler sanki Allah Resulü ‘nün dilinden aynen duyulmuş, bu güne hiç değişmeden gelmiş gibi algılanır hale gelmiştir!. Hadislerin dinin aslı gibi algılanıp toplum hafızasına yerleşmesinin İslam’a verdiği zararlar bitip tükenecek gibi değildir! Hadiste görülen çürüklükler, dinden şüpheye düşürmekte! İslam olmayanların İslam ile dalga geçmesine neden olmakta!, toplumu parçalara bölerek tefrikayı artırmakta, sünnette olan güveni sarsabilmekte, olumsuz yönde akla gelmeyecek bin bir türlü istismara yol açmaktadır.
Bu zihniyetin arkasında duranlar, Hadisler içindeki çelişkilerden söz eden araştıran ve tetkik/tahkik eden orta ve geç dönem alimlerine, büyük haksızlık ve ithamda bulunmuşlardır! Hadisleri inkar ediyor, Allah Resul’ünü eleştiriyor, hatta yok sayıyor, onu postacı konumuna koyup, sünneti inkar ediyor, sahabeyi yok sayıyor gibi yaftalarla toplum gözünden düşürüp linç ettiklerine şahit oluyoruz! Onların bugünkü varisleri daha da ileri giderek tekfir bile edebilmektedirler!!! Bu anlayış, rivayetlerin üzerindeki kara bulutları yok etmek için, hadislere güvenmiyorsanız, Kuran’a da güvenmemelisiniz gibi akla ziyan argümanlar üretmekte her türlü yalanda iftira da sınır tanımamaktadırlar! Oysa rivayetlerin bugüne ulaşmasındaki süreç ile Kuran’ın kitaplaştırılmasında asla bir benzerlik yoktur. Asla kıyaslanamaz! Hiçbir İslam toplumu Kuran ile ilgili hiçbir tereddüt yaşamazken, hakkında yüzlerce hatta binlerce farklı görüşlerin olduğu bu rivayetlerin içinde hangisi, doğru hangisi yanlış, hangisinin içine neler ilave edilip çıkartılmış olduğu konusunda gel gitler yaşanmaktadır! Bunların Kuran, akıl ve insani değerler ışığında hangisinin yol gösterici yada yoldan çıkartıcı olduğu konusunda gözden geçirilmeye ihtiyaç vardır! Yani bu sözlerin sıhhat derecelerinin belirlenmesi gereklidir!. Eğer böyle olmasaydı, günümüzde güvenilir olarak addedilen Buhari mevcut sahihini altı yüz bin rivayetten seçtiğini söylemeyecekti.! Sözlü kültür ile dilden dile iki üç asır dolaşım sürecinde bu nehre çoook atık sular karıştığı artık saklanacak gibi değildir!
HASAN HÜSEYİN ODABAŞOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder