Farklı kültür dinlerden gelenlerin özellikle Yahudilerin hadis uydurmacılığı konusunda İbni Haldun, Mukaddime adlı ünlü eserinde konuyla ilgili şu açıklamaları yapar: “Hadis nakil tefsirleri yanlış doğru, makbul merdud her şeyi içeriyordu. Bunun sebebi şuydu; Araplar ne kitap ne de ilim ehlindendiler. Onlara hâkim olan yaşam tarzı bedevilik ve cahillikti. Yaratılışın esrarı, kâinatın durumu, vb. konularda bir şey öğrenmek istediklerinde bunu kendilerinden önce Kitap verilenlere sorarlar ve bu konularda onlardan yararlanırlardı. Bunların aralarında Kab el Ahbar, Vehb İbni Münebbih, Abdullah bin Selam vardı. Hadis nakilli tefsirler bu tür kişilerden yapılan nakillerle dolmuştur. Tefsirciler bu hususta gevşek davranmış ve tefsirlerini bunların nakilleriyle doldurmuşlardır.”
İbni Haldun’un anlattıklarını, ne yazık ki birçok tefsirde gözlemlemekteyiz. Yine Yahudilerden olan Kab el Ahbar İsrailiyat’ı, Yahudi uydurmalarını dinimize en çok sokan kişi olduğunu görüyoruz. Özellikle Peygamberimiz ’in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir veya Hz. Ömer dönemlerinden birinde İslam’a girdiği söylenir. İsrailiyat hakkındaki bilgisi ve bitmek tükenmek bilmeyen hikâyeleri, onu, devrinde ilgi odağı haline getirmiştir. Peygamberimize iftira olan hadislerin birinde “İsrailoğullarından hadis naklinde bulunun, bunda zarar yoktur” denir. Bu hadisi, Abdullah bin Amr’ın naklettiği söylenir. Tirmizi, Ebu Davud, Buhari bu hadise yer vermiştir. Abdullah bin Amr, Kab el Ahbar’ın talebelerindendir. İslam’a sokulmaya kalkış ılıcak binlerce İsrailiyat hikâyesinden önce bu hadisi uyduranlar, daha sonraki uydurmalarını buna bina etmişlerdir. Kab el Ahbar bunların en önde gelenidir. Kendisi yalnız hadis nakletmekle kalmamış, daha evvel incelediğimiz Ebu Hureyre’ye, bunun yanında Abdullah bin Amr, İbni Ömer, İbni Abbas gibi şahıslara da ders vermiştir. Böylece uydurmaların yayılması için bu şahısları da kullanmıştır. Ebu Hureyre’ye karşı çıkan Hz. Ömer, aynı tavrı Kab el Ahbar’a karşı da göstermiş ve onu sürgünle tehdit etmiştir. Hz Ömer’in şehit edilmesinde de bu kişinin parmağı olduğu kaynaklarda geçmektedir. (Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması).
İbni Haldun’un anlattıklarını, ne yazık ki birçok tefsirde gözlemlemekteyiz. Yine Yahudilerden olan Kab el Ahbar İsrailiyat’ı, Yahudi uydurmalarını dinimize en çok sokan kişi olduğunu görüyoruz. Özellikle Peygamberimiz ’in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir veya Hz. Ömer dönemlerinden birinde İslam’a girdiği söylenir. İsrailiyat hakkındaki bilgisi ve bitmek tükenmek bilmeyen hikâyeleri, onu, devrinde ilgi odağı haline getirmiştir. Peygamberimize iftira olan hadislerin birinde “İsrailoğullarından hadis naklinde bulunun, bunda zarar yoktur” denir. Bu hadisi, Abdullah bin Amr’ın naklettiği söylenir. Tirmizi, Ebu Davud, Buhari bu hadise yer vermiştir. Abdullah bin Amr, Kab el Ahbar’ın talebelerindendir. İslam’a sokulmaya kalkış ılıcak binlerce İsrailiyat hikâyesinden önce bu hadisi uyduranlar, daha sonraki uydurmalarını buna bina etmişlerdir. Kab el Ahbar bunların en önde gelenidir. Kendisi yalnız hadis nakletmekle kalmamış, daha evvel incelediğimiz Ebu Hureyre’ye, bunun yanında Abdullah bin Amr, İbni Ömer, İbni Abbas gibi şahıslara da ders vermiştir. Böylece uydurmaların yayılması için bu şahısları da kullanmıştır. Ebu Hureyre’ye karşı çıkan Hz. Ömer, aynı tavrı Kab el Ahbar’a karşı da göstermiş ve onu sürgünle tehdit etmiştir. Hz Ömer’in şehit edilmesinde de bu kişinin parmağı olduğu kaynaklarda geçmektedir. (Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması).
Allah resulü sonrası gelişmelerde de hadis konusunun ne denli kullanıldığına bakıldığında bu alanın içeriğinin pek de masum olmadığı görülür!. İnsanların bir biri ile savaşması, barışması, övmesi, yermesi, tekfir etmesi vb. çekişme alanlarının hadis üzerinden yapıldığı saklanamaz bir gerçektir. Bunun ötesinde bu kadar çelişki ve yalan üzerinden herkes kendine inanç alanında yeni bir anlayış çıkartabilmekte ve kendisinin hak diğerlerinin batıl olduğunu iddia edebilmekte! Bu kadar yalanın, çelişkin içinden doğruyu bulmak elbette kolay değildi! Hadis toplayıcıların kötü niyetli olduğunu düşünmek elbette zandır. Ama içinde bir tane bile yalan hadis olma ihtimali olan kitaplarına sahih adı vermeleri pek doğru bir davranış değildir. Kaldı ki onlarca islam alimi söz konusu isimlerdeki kitaplarda yüzlerce yalan haber olduğunu iddia etmekteler!!. Neticede hadislerin toplanmasında kullanılan usul beraberinde çürük hadislerin kitaplarına girmesine sebep olmuştur. Bu da şunu göstermektedir ki; Kuran’a, akla, tecrübeye, sarih ve mütevatir nakle, usule aykırı, şehvet ve yozlaşmaya çağırır bir karakter arz edenler, ilimle çelişenler, Allah’ın kemal özelliklerine zıt hadislerin uydurulmuş olduğudur. Bunlardan örnekler vermemiz gerekirse;
Kuran’la çelişen hadisler;
Hadis: “Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.” Müslim-İman 302; Buhari 97/24, 10/29; Hanbel 3/1-
Başka bir hadis; “Allah benimle görüştü ve el sıkıştı. Elini iki omuzum arasına koydu. Öyle ki parmaklarının soğukluğunu iki göğsüm arasında hissettim.” Hanbel 5/243
Hadis: “Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.” Buhari 9/1391
Hadisin hadisle olan çelişkisiyle ilgili örnekler;
"Kim size Peygamberimiz ‘in ayakta küçük tuvaletini yaptığını söylerse inanmayın. Süneni Nesei 1-2/25- Bir başka hadis; Çelişik Hadis: "Peygamber'imiz bir kavmin süprüntüsüne varıp ayakta küçük tuvaletini yaptı." Buhari 1/167
"Peygamber ayakta su içilmesini yasakladı. “Ebu Davud 4/No:3717- bununla çelişen; Çelişik Hadis: "Peygamber'i sizin benim gibi ayakta su içerken gördüm. “Ebu Davud 4/No:3718
Akıl ile çelişen hadislerden örnek; “Nuh'un gemisi yedi kez Kabe'yi tavaf etti. Sonra da makamda iki rekât namaz kıldı"- Dünya balığın üzerindedir. Balık başını sallayınca Dünya’da depremler olur.”
Yine Ebu Hüreyre den; “Eğer Beni İsrail olmasaydı yemek bozulmaz, et de kokmazdı”
……Mûsâ bir gün yalnız başına yıkanmak için soyundu, elbiselerini bir taş üzerine koydu, sonra yıkandı. Yıkanması bitince elbiselerini almak için onların yanına gitti. Bu sırada taş, elbiselerle yuvarlanıp gitti. Mûsâ da asasını alıp taşı yakalamaya gitti ve: Ey taş, elbisemi; ey taş, elbisemi! diyerek koşmaya başladı. Nihayet İsrâîl oğullarından bir topluluğun yanına kadar vardı. Bu suretle onlar Mûsâ'yı çıplak olarak ve Allah'ın yarattığı en güzel surette gördüler. Böylece Allah Musa'yı onların demekte olduklarından beri kıldı. Taş orada durdu, Mûsâ elbisesini alıp giydi. Akabinde Mûsâ asasıyla taşı dövmeye başladı".
Ebu Hureyre: Vallahi o taşta Musa'nın vurma izinden üç yâhud dört yâhud beş yara izi kalmıştır, demiştir.
Böylesi bir yalanla Musa as. Taşı dövüp inletir de, peygamberimizi çok seven kütük hasretten ağlayıp inlemez mi! Aynı buna benzer peygamberimizle özdeşleştirilen kütük rivayeti de meşhur bir rivayettir! Yalan üretme mantığında süreli bir peygamber yarışı ve Yahudi kültürünün devamlı öne çıkartılması!..
Sonuçtan bakıldığında tarihten günümüze Hadis nakilcilerinin itibarlarını korumak için peygambere yapılan iftiralara bile aldırış edilmediğini görebilmekteyiz! Nasıl mı? Konuya yönelik bir süre rivayetten sadece bir kaçını örneklendirirsek; Hz peygambere büyü yapıldığı, Hz İbrahim’in üç yalan söylediği, Hz Musa’nın Azrail’in gözünü kör ettiği yalanı en sahih dediğimiz kitaplarda yer alması!!.
Şu bir hakikattir ki, vakıa olarak Kuran’ı belirleyen, ona yol gösteren, sınırlarını çizen, Kuran’a neyi ne kadar nasıl yapacağını öğreten; sünnet, hadis, icma ve kıyas değildir!!!. Bizatihi belirleyici konumda olan, sünneti belirleyen ve yönlendiren Kuran’dır. Din ile ilgili bütün belirlemelerin tek kaynağı, Rabbimizin Hz. Muhammed’e vahyettiği ve günümüze mütevatir bir yolla gelen, korunmuş olan Kuran’dır. Bunu hem yüce rab kitabında söylemiştir, hem de resulün bu konuda sözleri vardır.
Bundan sonra hangi söze inanacaklar?” (Ar’af 7:185) Artık Allah'tan ve O'nun delillerinden sonra hangi söze inanırlar? (Ahkaf 45:6) "Kuran'dan başka hangi söze inanacaklar?" (Mürselat 77:50) Kur’an uydurulmuş bir söz değildir. (Yusuf 12:111) “İnsanlar arasında, bir bilgisi olmadığı halde Allah yolundan saptırmak için gerçeği boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır. İşte alçaltıcı azap bunlar içindir”. (Lokman 31:6)
Kur’an’da anlatılan bu kriter Kur’an öğretmeni olarak tanınan İbn-i Mesûd’dan aktarılan şu sözle de teyit edilmektedir: “En güzel hadîs Allah’ın Kitabıdır.” (Buhari, 78, Edeb, 70, 6:96, İ’tisam 2, 8:139) Bu tarihi ifadeyi karşılaştırın: Kur’an Zümer 39:18
“Helal, Allah’ın, Kitabında helal kıldıklarıdır. Haram da O’nun, Kitabında haram kıldıklarıdır. Hakkında bir şey söylemeyip sustuğu şeyler de affettiklerindendir (mübah şeylerdir)”’ (Tirmizi, Libas: 6, İbn-i Mace, Atime: 60) Görüleceği gibi, Allah resulünün haram ve helal üzerine söylediği bu söz ve bu konuyu aynen böyle ifade eden ayet olmasına rağmen Allah resulüne haram helal belirleme yetkisi veren rivayetlerde mevcuttur!
Yukardaki anlatımlardan da anlaşılacağı üzere hadis yada sünnet adı söylenilen her söze ve harekete itibar etmemek gerekir. Bu hususlar bugüne kadar yüzlerce binlerce alim incelemiş lehte ve aleyhte görüşler ileri sürmüşlerdir. Sonuç olarak bu konuyu anlamak üzere bakarken hadis tenkidi veya eleştirisini hadis inkarcılığı olarak düşünmek asla doğru değildir. İki şeyi bir birinden ayırt etmek gerekir. Hadis tenkidi; hadisin doğrusunu yanlışından ayırmak, Hz. Peygambere atfedilen kötü çürük ve yanlış olan hadisleri ayıklamaktır. Hadisin korunmuşluğunu ve vahiy olduğu iddialarını reddetmektir. Hadis inkarcılığı ise, hadislerin hiçbir değerinin olmadığını söyleyerek toptan reddetmektir.
Müslümanlar sadece Kuran’a tabi olmak durumundadırlar. Hadis vahiy değildir. Bu sebeple hadislerin hz. Peygamber tarafından söylendiği kesin olsa bile, Kuran kaynaklı olmayan sözlere uyulması zorunlu değildir. Çünkü vahiy değillerdir. Allah resulü devlet başkanı olarak; yönetime yönelik, o günkü toplum kültürü içindeki bir takım alışkanlıklara yönelik, sosyal hayatın içindeki her hangi bir gelişmeye yönelik söylediği sözler olabilir! Daha sonraki süreçte toplumlar değişmiş, kültür değişmiş, insanlardaki algılar değişmiş, sosyal hayattaki alışkanlıklar ve anlayışları değişmiş bir toplumun sorununu, Allah resulünün o günkü o toplumdaki bir olay üzere söylediği sözün bir çözüm aracı olacağı elbette düşünülemez..
Kaldı ki, aynı konu ile alakalı farklı hadislerin mevcudiyetinin itikadi, fıkhî siyasi vb. alanlarda Müslümanların ayrılığa düşmelerine yol açtığı, bununda ümmetin birliğini ortadan kaldırdığı unutulmamalıdır!. Bu gerekçelerin arakasına saklanarak hadisleri tamamen reddetmek mümkün olmayacağı gibi, bir araya toplanmış mevcut hadisleri ne pahasına olursa olsun savunmak hatta ona dokunulmazlık statüsü tanıyıp onu kutsallaştırmak da doğru değildir. Toptan reddetme yada kutsamanın olmadığı bir anlayışla, doğruyu yanlıştan ayırt edebileceğimiz tek ölçümüz Allah’ın kitabını hakem yaptığımızda bölünmüşlük ve tefrika gittikçe artmayacak muhtemelen azalacaktır. Kuran dışında yer alan diğer kaynaklar hadisler, siyer, tevsir kitaplar bizim neyimiz oluyor gibi bir soru aklımıza gelirse, onlarda dinimizi anlamamızda bize yardımcı bilgileri içeren kaynaklar olarak değerlendirilebilir. Ama asıl değillerdir. Söz konusu yardımcı kaynaklar ancak Kuran’a akla, evrensel değerlere ters olmadığı sürece faydalanılabilecek kaynaklardır.
Anlatımlardan da anlaşılacağı üzerine Hadis-Sünnet konusu çok tartışmalı bir konudur. Şu da aklımızın bir kenarında tutmamız gerekmez mi!::? Ne malum Buhari nin attığı beş yüz doksan bin küsur hadisin içinde doğruların olmadığı.. Bunu kim iddia edebilir.!! Buhari doğruyu yanlıştan ayırt eden ölçüm cihazı değildir ki! O da bir insandır. İnsanlar hata yapabilirler!
Sahihi Buhari Eleştiri ve Tenkitleri:
Büyük alim Fuad Sezgin Hoca bu konuda şu bilgileri verir:
"Buhari'yi takip eden asırda,1000 talebesinden ancak beş tanesinin sahih ravisi olduğu görülür. Buhari'den bir asır sonra kitabını şerhe yeltenen Hattabi, metnin ancak iki rivayetinden faydalanabilmiştir. Al Firabri,an Nasafi,al Mahamili,an Bazdavi ve an Nasawi rivayetlerinden ilk ikisi erken devirlerde diğerlerini unutturmuştu. .VI. .asırdan itibaren ,Firabri rivayeti, Buhari’nin kitabıyla alakalı hemen bütün etütlerin isnat ettiği yegane tek metin olarak kalmıştı. Ehemmiyetine kanaat ettiğimiz an Nasafi rivayetine, İstanbul kütüphanelerinin sakladığı beş yüz kadar Buhari nüshası içinde rastlayamamış olmamız hüzün vericidir.
Herhalde meşhur altı hadis kitabı arasında Buhari’nin sahihi, rivayetleri bakımından en çok işlenmiş bulunanını teşkil etmesine rağmen en muğlak olanıdır. Metnin muhtelif rivayetleri arasında mevcut ihtilafın derecesi hususundaki hükümler birbiriyle uzlaştırılamayacak kadar muhteliftir .Abul Walid el Baci, rivayetlerin ciddi şekilde birbirlerinden ayrıldıklarına kani olduğu halde, İbni Hayr al İşbili bunların pek mühim olmadıklarını söyler.
Bugünkü mevcut matbu nüsha, Sahihi Buhari’nin ravilerinden biri olan El Firabri'nin nüshasından gelen ve dolayısıyla bu nüshanın hususiyetlerini muhafaza eden en eski nüshaların muhassalası mahiyetinde bulunan Yunini edisyonuna dayanmaktadır."
(Fuad Sezgin, Buharinin Kaynakları Hakkındaki Araştırmalar,(AÜİF Yayınları,XIII.,İst,1956,s.168-172)Diyanet İşleri Başkanlığı nın konuya ilişkin görüşleri (kısa bir bölüm alınmıştır)
Büyük alim Fuad Sezgin Hoca bu konuda şu bilgileri verir:
"Buhari'yi takip eden asırda,1000 talebesinden ancak beş tanesinin sahih ravisi olduğu görülür. Buhari'den bir asır sonra kitabını şerhe yeltenen Hattabi, metnin ancak iki rivayetinden faydalanabilmiştir. Al Firabri,an Nasafi,al Mahamili,an Bazdavi ve an Nasawi rivayetlerinden ilk ikisi erken devirlerde diğerlerini unutturmuştu. .VI. .asırdan itibaren ,Firabri rivayeti, Buhari’nin kitabıyla alakalı hemen bütün etütlerin isnat ettiği yegane tek metin olarak kalmıştı. Ehemmiyetine kanaat ettiğimiz an Nasafi rivayetine, İstanbul kütüphanelerinin sakladığı beş yüz kadar Buhari nüshası içinde rastlayamamış olmamız hüzün vericidir.
Herhalde meşhur altı hadis kitabı arasında Buhari’nin sahihi, rivayetleri bakımından en çok işlenmiş bulunanını teşkil etmesine rağmen en muğlak olanıdır. Metnin muhtelif rivayetleri arasında mevcut ihtilafın derecesi hususundaki hükümler birbiriyle uzlaştırılamayacak kadar muhteliftir .Abul Walid el Baci, rivayetlerin ciddi şekilde birbirlerinden ayrıldıklarına kani olduğu halde, İbni Hayr al İşbili bunların pek mühim olmadıklarını söyler.
Bugünkü mevcut matbu nüsha, Sahihi Buhari’nin ravilerinden biri olan El Firabri'nin nüshasından gelen ve dolayısıyla bu nüshanın hususiyetlerini muhafaza eden en eski nüshaların muhassalası mahiyetinde bulunan Yunini edisyonuna dayanmaktadır."
(Fuad Sezgin, Buharinin Kaynakları Hakkındaki Araştırmalar,(AÜİF Yayınları,XIII.,İst,1956,s.168-172)Diyanet İşleri Başkanlığı nın konuya ilişkin görüşleri (kısa bir bölüm alınmıştır)
"Rivayetlere göre Sahîh'i Buhari'den doksan bir kişi dinlemiştir. Bunlar arasında beşi Sahîh'in en meşhur ilk ravileridir: 1. Ebu Abdillah Muhammed b. Yusuf b. Matar el-Firebrî, 2. İbrahim b. Ma'kil en-Nesefî, 3. Hammad b. Şâkir en-Nesevî, 4. Mansür b. Muhammed b. Ali el-Bezdevî, 5. el-Hasen b. İsmâ'il b. Muhammed el-Mehâmilî Sahihin ilk iki rivayeti hariç diğerleri pek itibar görmemiştir. Kaynakların verdiği bilgiye göre en-Nesefî rivayeti el-Firebri rivayetinden daha az kapalı ve zordur, el-Hattâbî, Ebu Nu'aym, el-Humeydî gibi alimler bu nüshayı diğerlerine tercih etmişler, şerh yahut çalışmalarında onu asıl almışlardır. el-Firebri nüshası Buhârî'nin kâtibi Ebu Ca'fer Muhammed b. Ebî Hatim nüshasının nassına dayanan bir asıldandır. el-Firebrî bu nüshayı Buhârî'den 248 de Firebr'de 252 de Buhâra'da iki kere dinlemiştir, bu nüshadan kopya edilen ilk nüshalar arasında önemli ihtilaflar meydana gelmiştir. Ali b. Muhammed b. Abdillah el-Yûnînî, hicri yedinci asrın sonlarında el-Firebrî müshasma dayanan rivayetlerin arasını birleştirmiş ve böylece Buhârî'nin bugün elimizde bulunan nüshasını meydana getirmiştir. Diğer nüshalar bu arada kaybolmuştur. İstanbul kütüphanelerinden birinde bulunan ve Sultan Abdulhamid'in emriyle Mısır'a gönderilen çok eski bir Yûnînî nüshası da kaybolmuştur. Sahih-i Buhari'nin belli başlı özellikleri arasında en önemlilerinden birisi mukaddimesinin olmayışıdır. "(Bakınız,TC Diyanet İşleri Başkanlığı hadis sitesi,Sahihi Buhari)
BAŞKA KAYNAKLARIN KONUYA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ:
.... Bununla birlikde Bu ehl-i Sünnet alimleri buhar inin uydurma hadislerini ilk sayfadan son sayfaya kuran karşılaştırarak ve düşünerek okumamışlardır. Eğer bunu yapmış olsalardı, Buhari’nin uydurma hadislerinin Kurandaki ayetlerden sadece 1/3 açıklamaya çalıştığının farkına varacaklardı. Bu basit bir dille şu demektir. Kuranın tamamını açıklayacak kadar yeterli Buhari hadisi yoktur .Medine Münevvere Üniversitesi tarafından yayınlanan Dr Muhammad Muhsin Khan yazdığı şu kitapta sık sık şu sözler ile karşılaşırsınız. Bu konuda bir hadis yoktur diye. (Sahih Bukhari, Volume 6 – Tafsir of the Quran, translation by Dr Muhammad Muhsin Khan, University Medina Al Munawwara).
Başka bir deyiş ile Buhari Kurandaki 28 sure için herhangi bir hadis kayıt edemediğini kabul etmiştir. Bu basitçe Kurandaki 114 surenin yüzde 25 denk gelmektedir. Hatta geriye kalan hadislerde şüpheli.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder