AŞAĞIDA OKUYACAĞINIZ SÖZLER İMAM BUHARİNİN EBU
HANİFE HAKKINDAKİ SÖYLEMLERİDİR.
1-
“Güvenilmez Adam.” (Tarihul Kebir c. 8 s.81)
2- “Sapık
Mürcie Mezhebinin Mensubu.” (Tarihul Evsat c.2 s.93)
3- “Küfründen
dönmesi için iki defa tövbeye çağrılan adam.” (Kitabuz Zuafa s.132)
Ehl-i Sunnet için meşhur olan, ünlü Muhaddis, alim
ve Fakih, Süfyan bin Uyeyne, Ebu Hanifenin Ölüm haberi kendisine gelince,
kendisi İmam Buhariden geri kalmayarak şöyle demiştir:
“Allah ona lanet etsin! İslam’ın can damarlarını,
bir, bir kopardı. Müslümanlar arasında ondan daha şerir biri doğmamıştır.”
(İbni Abdulbirr, El İntika s.149-150) İbnül Carud ise Ebu Hanifeyi tanıtırken
şu korkunç sözü söylüyor: “Müslüman olup olmadığı tartışmalıdır.” (El İntika
s.150)
BİR DİĞER MEZHEP İMAMI OLAN İMAM MALİK İSE ŞÖYLE
DEMİŞTİR:
“Ebu Hanife,
İslam bünyesinde doğan en şerir varlıktır. Bu ümmete, fikirleri yerine kılıçla
vursaydı daha iyi olurdu.” (El İntika s.150)
Ebu Hanife
hakkında o dönem pek çok iddia ve söylem ortaya atılmış işte onlardan bir kısmı
:
Ebuşşeyh Tabakat
Dedi ki: Asım
b. Yezid’i şöyle derken işittim Sufyan es-Sevri söyledi ki: Ebu Hanife hem
sapık hemde saptırıcı idi.(Ebuşşeyh Tabakat 2/110)
Ahmed b.Hanbel Kitabul-İlel
Sufyan
es-Sevri: Ebu Hanife’nin iki kere tevbeye davet edildiğini nakleder. (Ahmed
b.Hanbel Kitabu’l-İlel.II/69/428-32)
Malik b.Enes: Ebu Hanife az kalsın dini yıkacaktı
der. (Ahmed b.Hanbel Kitabu’l-İlel.II/69/428-32)
Hammad bin Seleme: Ebu Hanife bir şeytandı: Hz
Peygamber’in sözlerini kendi görüşlerine dayanarak reddederdi (İbn Adi el-Kamil
fi Zuafair-Rical.8/239)(Ahmed b.Hanbel İlel II/68/428
II/246/1775)
Ebu’l-Hasan el-Eş’ari: Sufyan es-Sevri İmam Ebu
Hanife’nin hocası Hammad bin Ebu Süleyman’dan şu sözü nakletmiştir: O Müşrik
Ebu Hanife’ye söyle ben ondan tamamen beriyim onunla hiçbir ilişkim yoktur
(Eşari.el-İbane.77)
İmam Buhari et-Tarihul-Kebir
İmam Buhari:
Ebu Hanife Murcii’dir rey ve hadisleri terk edilmiştir (Buhari et-Tarihul-Kebir
VIII.81)
İmam Müslim b Hacac Kitabul Kuna vel Esma
İmam Müslim
şöyle der: Ebu Hanife Numan b Sabit rey sahibidir Hadisi muztaribtir ve fazla
sahih hadisi yoktur (İmam Müslim b Hacac Kitabul Kuna vel Esma .31)
İbn Adi el-Kamil fi Zuafai’r-Rical
İmam Malik:
Ebu Hanife dini mahveden hastalıklardan biridir.(İbn Adi el-Kamil fi
Zuafair-Rical.8/237)
İbn Ebi Davud:Ebu Hanife’ye saldırı ve onu itham,
İslam ümmetinin icma noktalarından biridir: Basra’nın fıkıh imamı Eyyüb
es-Sahtiyani onun aleyhinde konuşmuştur.Küfe’nin imamı Süfyan es-Sevri öyle
Hicaz bölgesinin imamı Malik bin Enes öyle Mısır’ın imamı Leys bin Sa’d öyle
Şam’ın imamı Evzai öyle Horasan’ın imamı Abdullah bin Mübarek öyle Kısacası
yeryüzünün her yanındaki İslam uleması onun hakkındaki kanaati menfidir.(İbn
Adi el-Kamil fi Zuafair-Rical.8/241)
İbn Abdilberr el-İntika
Sufyan bin
Uyeyne: Allah ona lanet etsin: İslam’ın can damarlarını bir bir kopardı
Müslümanlar arasında ondan daha şerir biri doğmamıştır.(İbn Abdilberr
el-İntika/149-150)
İbnül-Carud: Müslüman olup olmadığı tartışmalıdır.(
İbn Abdilberr el-İntika.150)
Abdullah bin Mübarek şöyle diyor: Biz önceleri onu
tanımıyorduk ve sohbetlerine devam ediyorduk.Ne zamanki onu yakından tanıdık
kendisini terk ettik.( İbn Abdilberr el-İntika./151)
Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad’da şöyle der: Onun
hakkında dinin hem esaslarına hem de fürüatına ilişkin şecaatleri yüzünden çok
sözler söylenmiştir.Gerçek şu ki Ebu Hanife bütün ilmi kudretine rağmen bizim
bu eserimizde tanıttığımız ulema gibi örnek alınacak bir insan değildir.
İmam Malik: Benim için Ebu Hanife’nin sözüyle hayvan
pisliği arasında hiçbir fark yoktur. (Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad.13/411)
(Hatib
el-Bağdadi 13/371-372)
Ebu Davud Süleyman es-Sicistani şöyle diyor: İmam
Malik Şafii ve İbn Hanbel Ebu Hanife’nin dalalet içinde olduğunda ittifak
etmişlerdir.(Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad 13/383-384)
Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad’da şöyle der: Onun
hakkında dinin hem esaslarına hem de fürüatına ilişkin şenaatleri yüzünden çok
sözler söylenmiştir.Gerçek şu ki Ebu Hanife bütün ilmi kudretine rağmen bizim
bu eserimizde tanıttığımız ulema gibi örnek alınacak bir insan değildir
el-Bağdadi Tarihu Bağdad.13/4239)
Evza’i:Ebu Hanife İslam’ın can damarlarına musallat
oldu ve onları birer birer parçaladı.Evzai Ebu Hanife’nin ölüm haberini alınca
şöyle dedi:Elhamdülillah Yok olup gitti Yaşamaya devam etseydi İslam’ın can
damarlarını parçalamaya devam edecekti. (Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad.13/398)
Kadı Şerik: Ebu Hanife Allah’ın kitabından iki ayeti
inkar etti: Ebu Hanife imanın artıp eksilmeyeceğini iddia etti. Ve o namazın
Allah’ın dininden bir parça olmadığını savundu. (Hatib el-Bağdadi Tarihu
Bağdad.13/372)
Sufyan es-Sevri: İslam bünyesine Ebu Hanife’nin
yerleştirdiği şerden daha büyük bir şer yerleşmemiştir (Hatib el-Bağdadi Tarihu
Bağdad.13/397)
Sufyan es-Sevri:Zındıklığından dönmesi için iki kez
kafirliğinden dönmesi içinse defalarca tövbeye çağrıldı.(Hatib el-Bağdadi
13/382-383) Sufyan es-Sevri Ebu Hanife’nin ölüm haberini alınca şunları
söyledi: Toplumun büyük bir kesimine musallat olan bir beladan bizi kurtaran
Allah’a hamd olsun Ümmetin fitne kaynağı yok oldu. (Hatib
İbn Ebi
Şeybe: Sanıyorum Ebu Hanife Yahudi idi (Hatib 13/413)
Ebu Davud Süleyman es-Sicistani şöyle diyor: İmam
Malik Şafii ve İbn Hanbel Ebu Hanife’nin dalalet içinde olduğunda ittifak
etmişlerdir.(Hatib el-Bağdadi Tarihu Bağdad 13/383-384)
Büyük alim İmamı Azam a da hadis düşmanı diye düşmanlık edilmiş olmadık
iftiralar edilmişti. Tarihe baktığın zaman hiç bir şeyin berrak net olmadığını
göreceksin. Uydurulmuş islam bugün hakiki din diye bize serfis edilmekte. Allah
rahmet etsin büyük imam Kuran ve onun
ışığında akla önem vermesinden dolayı rey ekolünü temsil ettiği söylenmektedir. Onun hadisler konusundaki görüşü diğerlerine
göre daha temkinlidir. Kuran’a aykırı gördüğü sözler için, Allah’ın peygamberleri; Allah’ın kitabına
muhalefet etmezler. Zaten Allah’ın kitabına muhalefet eden de, Allah’ın
Peygamberi olamaz. Nebi’nin adını kullanarak, Kuran’a aykırı olarak hadis
rivayet eden kimseyi ret etmek, Peygamberi ret ve onu yalanlama değildir. Bu
ancak, Peygamberden batıl rivayette bulunan kimseyi reddetmek demektir.
Dolayısıyla, Hz peygamberin Kuran’a
aykırı her hangi bir söz söylemesinin mümkün olmadığını, Rivayetlerden
Kur’an’a aykırı olanların Peygamberimizin sözü olmayacağını ifade
etmiştir. Her kelimesiyle Hz. Peygamber’in sözü olan hadis (mütevâtır hadislerin) sayısı nın öyle
söylendiği gibi çok olmadığını, bunların dışında kalanların tamamında az veya
çok, şu veya bu yönden tartışılabileceğini hiç çekinmeden ifade etmiştir.
Bunlarla birlikte, Kuran ve Hz. Muhammed dışında her kitabın ve kişinin
eleştirilebileceğini açıkça ifade etmiştir.
Emevi ve Abbasi dönemlerini yaşayan, siyasetin din
adına yaptığı haksızlığa, hukuksuzluğa, zulme, bu dönemlerde şahit olan ve
karşı duran imam, neden hadisler konusunda bu kadar temkinli davranmıştır?
Sorusu düşünülmeye değerdir. Çünkü en çok uydurmalar; zulüm iktidarları
dönemlerinde liderlerini ayakta tutmak için uydurulmuştur. Akşamdan sabaha piyasaya
yeni hadislerin çıkartıldığına şahit olduğu için yalanlara itibar
etmemiştir. Yalanlara karşı mesafeli
durduğu için, bir kısım çağdaşları ile, daha sonraki süreçte gündemi belirleyen
hadis ekolü temsilcileri, ona muhalefet ederek, acımasızca tenkit etmişlerdir.
Onun mürcie, Cehmiyye gibi sapık mezhep mensubu olmakla suçlanmış, yalancı olduğu, zaman zaman müşrik duruma
düştüğü bile dillendirilmiştir. Bunlardan bir kısmını örneklendirmek gerekirse;
Tarihçi Ebu Nuaym el-Isfahanî (ölm. 430/1038), Hilyetü’l-Evliya adlı ünlü
eserinde “Ebu Hanife’nin vücuduyla toprağın altını kirleten Allah’ı tespih
ederiz.” Hadisçi İbn Hibbân (ölm.354/965), ‘Kitabu’l-Mecrûhîn adlı eserinde,
İmamı Âzam’ı ‘itikadı bozuk’ yani ‘kâfir’ ilan ederken, iddialarını, İmamı Âzam
hakkında görülen bazı rüyalara dayandırmıştır.
Hambeli mezhebi imamı, Ahmed b. Hanbel ‘El-İlel’
adlı eserinde başkalarından naklen diyor ki:
(Ahmed b.
Hanbel, Kitabu’l-İlel, II, 264, 428) yine
Ahmed b. Hanbel’in oğlu başkalarının ağzından Ebu Hanife’nin sapık
mezhepli olduğunu savunur: Ebu Hanife
mürcie idi. (Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, es-Sunne, I, 207) Hadisçi Ebu Davud şöyle der:
Malik b.
enes, şafii ve ahmed b. hanbel ebu hanife’nin sapıklık içinde olduğunda ittifak
ettiler (hatib el-bağdadi, tarih, xııı,
383-384) ahmed b. hanbel malik b.
enes’ten şunu nakleder: az kalsın ebu
hanife dini yıkacaktı.
Başka örnekler, İbn-i Hibban Ebu Hanife için; Hadis
bilgisi zayıf 130 hadisin 120 sinde hata etmiş, küfürden iki defa tövbeye davet
edilmiş, Ümmetin fitnecisi, Muhammed’in dinini değiştiren, Peygamberin hadisine
hurafe diyen, Sika ve emin olmayan .. gibi ithamlarda bulunmuştur. İmam Buhari
ise; Ebu Hanife’nin reyine ve
hadislerine itibar edilmeyeceğini Tarihu’l Kebirinde belirtmiştir. Tarihu’l sağiri’nde ise, Nuaym bin Hammad
yoluyla naklettiği bir rivayette Fezari’nin şöyle dediğini nakleder. Süfyanı
Sevri’nin yanında idim. Ebu Hanife’nin ölüm haberi geldi. Süfyan,
“Elhamdülillah! O İslam’ı ilmek ilmek çözmek isteyen birisiydi. İslam’da ondan
daha uğursuz doğmamıştır.” Buradaki
sözler ona yapılan saldırılarının çok azı bir boyutudur.
İslam dininin ubudiyet dini olduğu gerçeğini, imamı
azam görüntüsüyle geri plana atmak isteyenlerin, onu sevdiğini iddia edenler
tarafından yapıldığını görmekteyiz. İki rekât
lık namazında Kuran’ı iki kere hatim etmesi, kırk yıl, yatsı namazının abdesti
ile sabah namazını kılıyor olması gibi asılsız iddialarla onun sosyal hayattaki
aktivitesi, haksızlığa başkaldırısının üstü örtülmeye çalışılmıştır. Zira
hayatı ilim, talebe yetiştirmek ve
haksızlıklara karşı mücadele ile geçmiş bu insan aynı zamanda yer, içer, uyur, ticaret yapar
ve ev geçindirir. Bu kadar meşgale içinde nasıl olurda kırk yıl geceleri sabaha kadar mescitte kalır!..? iki rekat namazda Kuran’ı iki kere hatim ederken diğer vakitler
güme gitmez mi? Bu övgü, onu yüceltme mi yoksa başka amaçlar mı taşıyor
düşünülmeli!..?
Müslüman düşünürlerin bir birlerini eleştirisi
yukardakilerle sınırlı kalmamış, Kuran dışı farklı kaynakların öncelenmesinden
dolayı ifrat ve tefritin esiri olunmuş, işi bir birlerini katletmeye kadar
götürmüşlerdir. Örneğin Buhari’nin
memleketine konulmaması ve memleketi
dışında öldürülmesi, Taberi’nin evi
başına yıkılarak öldürülmesi, yine hadis alimi nesai’nin Bağdat’ta linç
edilerek öldürülmesi, Gazaliyi eleştiren
meşhur alim Bikai’yi ölesiye dövülerek öldü diye bırakılması, hep bu
tarafgirlik farklı yorumları din yerine konulmasından dolayıdır. Maalesef tarihimizde ve günümüzde böylesi
hakikatler vardır. İslam mezhebe
indirgendiği zaman kendi mezhebinden
olmayanları, başka dine mensupmuş gibi
küfürle itham edilenlerin, ne şekilde islam dışılığı sergilediği açıkça
ortadadır. Bu anlayış; dışlayıcı,
ötekileştiriçi ve tahakkümcü bir tutum ortaya çıkarmaktadır. Misal Ehli-Sünnet Vel-Cemaat bu konuda geniş
bir çoğulculuğa, hoşgörüye ve zenginliğe sahip, tekfiri benimsemeyen bir görüş
iken günümüzde İslam eşittir ehli
sünnet, ehli sünnet eşittir Hanefilik, Hanefilik eşittir filanca tarikat oda eşittir
onun falanca kolu yada cemaati gibi algılanır olması ne hale geldiğimizin
göstergesidir.!
Mezhebi; din,
hadisleri; vahiy olarak görmek
“muhakkak ki bütün müminler birbirlerinin kardeşidirler'' ayetini ni
amacı dışına çıkarttığı için, yeni
kardeşlikler ihdas olunmuştur.. Dini
anlamada; rey veya içtihatlarda farklı
kanaatlerde olmak elbette olabilir. Ancak bu, müminleri parçalamamak ve
kardeşlik ayetini zedeleyecek ölçülerde olmaması kaydıyla. Zira yüce Kuran;
Enam159:''(Ey Muhammed)fırka fırka olup dinlerini parçalayanlarla senin hiçbir
ilişiğin olamaz.'' Demektedir
Zaten mezhebin din olmadığının en basit kanıtı,
birden fazla mezhebin olmasından da anlaşılmalıdır. Zira hakikat bir iken,
mezheplerin birçok konuda farklı anlayış ve yorumları mevcuttur. Bunları şu
veya bu şekilde tevil etmek yerine, mezhep imamlarının, âlimlerin, hadis
ekolünün ileri gelenlerinin, tasavvuf erbabının, tarikat şeyhlerinin, cemaat
önderlerinin, insan olduğunu unutulmamalıdır. Bunların meseleye bakışı;
aldıkları kültür çerçevesinde, kendi
bulundukları zaman zemin ve şartlar acısından farklı bakabilecekleri normal
görülmelidir. Bazılarının zannındaki
gibi, masum olmadıklarını, yanılabileceklerini,
rüya, ilham veya başka metotlarla bilgilerini haşa Allah’ tan, ya da
peygamberden aldıkları imasının zinhar yalan olduğunu bilinmesi gerekir. ilhan
yada rüyanın bir kısmı doğru olsa bile,
bu doğru sadece o kişinin kendisini bağlar. Bu görüş ehlisünnet akidesinin en
önemli esaslarından biri olmasına rağmen
ehlisünnet iddiası ile nice camların devrildiği ehli sünnetçilerin neden
dikkatini çekmez!.?
Her hangi bir
düşünceyi, kişiyi sevmek ve nefret etmek konusunda aşırıya gitmek, mümine
yakışan bir ahlak değildir. Şu da bir
gerçektir ki; insan sürekli değişim ve gelişim içindedir. Ayniyle değişmeden kalmak ölüler içindir.
Yukarda sözü edilen üstatlar kim ve hangi konumda olursa olsun hayatları
boyunca birçok konuda görüşleri değişmiştir.
Bunun örneği pek çoktur. Bir alim önce yazdığı ve savunduğu bir konuyu,
daha sonraki eserinde değiştirdiğini görebilirsiniz. İmam Şafi’ kitaplarını yazdırdığı talebesine
“eğer ömrüm olsaydı geriye Kuran
dışında bir şey bırakmazdım” demesi, yaşadığı sürece
birçok kez fikirlerinde değişim yaşandığı,
yine imam şafi’ nin değiştirdiği
birçok görüşünü başka bir mezhep olan Maliki mezhebi doğru görüş olarak
uygulaması, Saidi Nursi’nin görüşlerindeki değişim bazı örneklerdendir.
Mezhepli olmak ayrı şey, mezhepçi olmak ayrı.
Mezhepçiliğin kavmiyetçilikten bir farkı yoktur. Adam, mezhebi din görüyor, her yorumu
Kuran’ın anlamı sanıyor. Mezhepsiz ligi dinsizlik olarak algılıyor. Daha kötüsü nerdeyse Kuran’ı bir mezhebe
dönüştürmeye çalışıyor. Bu bakış tarzına tepkisel olarak Hz. Peygamber’imizin
mezhebi var mıydı? Ya da peygamberimiz hangi mezheptendi? . Demeye başlıyor
bazıları. Geçmişte ve günümüz toplumunda, bu soruları çok haklı kılacak
davranış ve inanç biçimlerini unutulmamalıdır. Mesela İranlı Ali Şeriatı İran daki anlayışın Ali şia’sı değil, safevi Şia lığıdır demesi yüzünden “Sünni Oldu” diye büyük tenkitlere uğramış ve öldürülmüştür.
Ülkemizde de şia anlayışının tamamını eleştirmeyenlere şia oldu diye yafta
lanması bunlara örnektir. Bunlar bir mezhepse yanlışı da vardır doğrusu da… Şu
hakikat unutulmamalıdır ki mezhepler siyasetten beslendiği için birinin
benimsediğini benimsememek için İslam dışı uygulamaları bile İslam’dan
saydıkları olmuştur. Yani birin ak dediğine diğeri Allah’tan korkmadan kara
demişlerdir.
Mezheplerin
ortaya çıkma nedenlerini anlamaya çalışırken; şartları, yaşanan karışıklıklar, halkın okuma yazma düzeyinin
düşüklüğü, teknolojik şartların
yetersizliği, dil acısından Kuran’ı anlayabilmenin zorluğunu, sosyolojik
gelişmeler neticesinde, toplumun sorunlarına cevap istemesi gibi ihtiyaçlarını
dikkate almanız gerekmektedir. Bütün bunlara bakıldığında mezheplerin zorunlu
olarak ortaya çıktığını görülecektir. Bugünün gözlüğü ile, o günleri görme
kolaycılığına kapılıp mezhep imamlarını eleştirme kolaycılığı asla doğru
değildir. Elbette getirdikleri cevapları beğenmeyebilirsiniz eleştirebilirsiniz
bunlar normaldir. Hatalar insan olmanın gereğidir. Müslüman mezhepli olabilir
ancak mezhepçi asla. Şu da
unutulmamalıdır ki mezhep imamlarının
eleştirildiği konuların bir çoğuna bakıldığı zaman, verilen cevapların o
günlerin doğrusu olduğu görülecektir..
Bugün ne yapmamız gerekir soruna herkesin
söyleyeceği farklı şeyler olabilir. Kanaatimce inananlar kabul ya da reddettiği
bir hususu bir delil üzere yapmalıdır. Taklit yerine tahkik etmelidir. Buna imkânı olmayanlar kendileri gibi
düşünmeyenleri tekfir etmemek kaydıyla bir mezhebe uymalarında bir mahzur
elbette olmaz. Mezhebi yorumlarda Kuran’a aykırı bir durum olduğunda, yorumu
bırakıp Kuran’a dönmek zarureti asla unutulmamalıdır. Mezhepleri, mezhep olarak tanımak, onları kendi
perspektifinde değerlendirerek, İslam'ın geniş aidiyetinden kopmadan hareket
edilmelidir.
Şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Bugün kendisinin hanifi olduğunu iddia
edenlerin büyük bir çoğunluğu, hadis rivayet edenlere itibar ettikleri kadar,
kendi imamlarına itibar etmemektedirler. İmama atılan iftiraları
doğrularcasına, hadis ekolü temsilcilerinin arkasında durmaktadırlar. Çünkü
bunlar, bilginin değil algının arkasında olduklarının farkında değiller.
Üstelik imamı da tanımamaktadırlar.
Zaten onu tanıtma amacıyla yazılan yazıların büyük bir çoğunluğunda
imamla ilgili abartılara, hurafelere yer vermektedirler. Dolayısıyla, Hanefilerin zihin dünyasında, yalanların
gölgesinde bir imam var. Oysa imamı Azam ın gerek kişiliği, gerek dinin
kaynakları konusundaki hassasiyeti asla bugün kendini hanifi olarak
tanıtanlarla aynı değildir. Burada anlatılmak istenen hanifi mezhebinin
diğerlerinden daha üstün olduğu iması değil, İmam Ebu Hanife’nin yöntemlerinin
sıhhatli olduğu ile alakalıdır. Zira Bugünkü Hanefilik zaten Ebu Hanife’nin
Hanefiliği değildir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder