Uydurulmuş Hadisler
Hz Peygamber(sav) adına
uydurulduğu kadar hiçbir şahsiyet adına yalan uydurulmamıştır. Kur'an'ı, İslam
tarihini ve hadis edebiyatını yan yana basiretle okuyabilenler hemen hemen
bütün fırka mensuplarınca Hz Peygamber(sav) adına uydurulmuş ve yaygınlaştırılmış
yüzlerce mevzu hadis tespit edebilirler.
1- Akla, tecrübeye, sarih ve
mütevatir nakle, usule aykırı bütün hadisler uydurmadır:
Örneğin: “Nuh'un gemisi yedi
kez Kabe'yi tavaf etti. Sonra da makamda iki rekat namaz kıldı" uydurması
gibi...
" Nuh Tufanı zamanında
yaşayan Avc bin Unuk 3000 kulaç uzunluğundaydı. Nuh tufanında sular ancak ayak
bileklerine kavuşmuştu. Elini denize daldırır, tuttuğu balıkları güneşe
uzatarak pişirirdi." Not: Bu konularda geniş bilgi için merhum Abdullah
Aydemir'in (Peygamberler-Diyanet vakfı yay.) eserine müracaatı tavsiye ederim.
2-Şehvet ve yozlaşmaya
çağırır bir karakter arz eden bütün hadisler uydurmadır:
"Güzele bakmak
gözlerinin cilasıdır."
"Güzele bakmak
ibadettir."
"Güzel yüzlülere ve
siyah gözbebeklerine bakmanızı tavsiye ederim. Çünkü Allah güzel birini ateşle
cezalandırmaktan haya eder."
"Dört şey dört şeye
doymaz: Dişi erkeğe, toprak yağmura, göz bakmaya ve kulak habere"
3-Tıp ilminin verileriyle
çelişen hadisler uydurmadır:
"Domates her derde
devadır."
"Keşkek(Herise) yemek
beli güçlendirir."
"Balık yemek beli
kuvvetlendirir"
"Mümin tatlıdır, tatlıyı
sever."
"Adamın biri
Resulullah'a çocuklarının azlığından şikayet etti. O (SAV)da ona yumurta ve
soğan yemeği tavsiye etti."
"Cebrail bana Cennetten
herise(keşkek) getirdi. Ben de yedim. Böylece kırk erkeğin gücüne
kavuştum."
4-Allahu Tealanın kemal
özelliklerine zıt rivayetler uydurmadır:
"Allah kendi kendini
atın terinden yarattı"
"Rabbimiz arefe akşamı
beyaz bir deve üzerinde inerek yürüyenlerle kucaklaşır, binekler üzerindekilerle
tokalaşır."
"Allah, melekleri
kendisinin dirsek ve göğüs kıllarından yaratmıştır."
"Allah'ı önümde hiç örtü
olmadan gördüm. Öyle ki, başında lülüden halkalı bir taç vardı."
"Allah'ın gözleri
rahatsızlandı, melaikeler ziyaretine geldiler."
"Allah harfleri
yarattığı zaman b harfi secde etti. Elif ise etmedi."
5- Tecrübe ve genel geçer
gerçeklere ters düşen rivayetler uydurmadır:
"Patlıcan ne için
yenirse ona şifadır"
"Bir kimse konuşurken
aksırırsa bu onun doğruyu söylediğinin delilidir."
"Size mercimek yemeyi
tavsiye ederim, çünkü mercimek mübarektir. Kalbi inceltir, gözyaşını artırır.
70 peygamber onu kutsamıştır."
"Yemeğin üzerine su
için, doyasınız."
"İnsanların en
yalancıları boyacılar ve kuyumculardır."
"Gökteki Samanyolu arşın
altındaki engerek yılanının izidir."
"Kim Farsça konuşursa
cinneti artar, mürüvveti azalır."
6-Kur'an’ın beyanatına ve
Sünnetin ruhuna ters düşen rivayetler uydurmadır:
"Zina çocuğu Cennete
giremez." Bu söz Allah'ın "Her nefsin kazandığı kendisinedir"
(En'**-164) fermanıyla çelişiyor.
"Dünya ahiret ehline
haramdır. Ahiret dünya ehline haramdır. Dünya ve ahiret Ehlullaha
haramdır." Bu söz "Cennet muttakiler içindir (13/55) ayetiyle
çelişiyor
"Dünyanın ömrü 7000
senedir. Ve biz yedi bininci senedeyiz" Bu da Kur'an'ın "Kıyametin
bilgisinin yalnız Allah'ın katında olduğu" hükmüyle çelişiyor.
"Kadınları yüksek
yerlere oturtmayın. Onlara yazıyı da öğretmeyin. Dikişi ve nur suresini
öğretin." Yeri geldiği için söyleyeyim. Yıllardır İlhan Arsel ve Turan
Dursun gibi tiplere iyi malzeme olan bu gibi rivayetler barındıran eserler
maalesef hala piyasadadır.
"Doğan çocuğuna
"Muhammed" adını koyanlar hem kendisi hem de çocuğu
Cennettedir."
"99 kadından biri
cennette diğerleri cehennemdedir" Kur'anın insana bakış açısıyla ne kadar
çeliştiğini bilmem ki izaha gerek var mı?
"Ramazan ayının son
haftası farz namazlarını kılan biri 70 yaşına kadar kaçırdığı namazları
karşılamış olur."
"Bir kimse her gün
yüzünden 200 ayet okusa, müşrik bile olsalar Allah ana babasından azabı
kaldırır."
7-Alay konusu olabilecek
ifadeler içeren rivayetler uydurmadır:
"Eğer pirinç adam
olsaydı, çok yumuşak huylu iri olurdu. Aç olan biri onu yese muhakkak
doyar."
"Ceviz ilaçtır, peynir
hastalıktır."
"Bakla şeytanı
uzaklaştırır."
"Hindibanın her
yaprağının üzerinde mutlaka Cennet suyundan bulunur."
"Menekşe yağının diğer
yağlara üstünlüğü ehli beytin diğer insanlara üstünlüğü gibidir."
"Mümin itaatkar ve
yumuşaktır. Munis bir deve gibi " boynunu ey" deyince boynunu eyer.
Bir kaya üzerinde bile olsa "ıh" denilince çöker."
"Yüce Allah'ın taştan
bir meleği vardır. Ona umare denir. Her gün bir eşeğin üzerinde bir taş
indirir, fiatları sınırlandırır. Sonra göğe yükselir."
Halk arasında böyle abuk
subuk rivayetler çok dolaşır. Avam böyle şeylere çok meraklıdır. Bediüzzaman'ın
enfes tespitiyle"Özü bulamayan kışırla meşgul olur." Mesela özellikle
kadınlarımız arasında yaygın olan "Bal Tefsiri" adlı uydurma ve her
sene değişik periyotlarla arz-ı endam eden "Şeyh Ahmed'in
Vasiyetnamesi”"adlı düzmece hemen aklımıza gelenlerdir.
8- Mehdi meselesinde çoğu
rivayet uydurmadır: Mehdi meselesinin bir aslı olduğunu kabul etmekle beraber
bu konuda çoğu rivayetin uydurma olduğunu söyleyebiliriz.
Örnekler: "İbn-i Mace'de
yer alan "siyah bayraklı bir ordunun Horasan'dan zuhur ettiği zaman, kar
üzerinde emekleyerek dahi olsa o orduya iltihak edilmesi gerektiği, zira onun
içinde Halife Mehdi'nin olduğunu" ifade eden rivayet için Hadis alimi
Veki" Hadis olarak bir değeri yoktur" derken Zehebi ise "Bu
sahih değildir" demiştir.
Mehdi'nin doğudan ve
Horasan'dan zuhur edeceğine dair rivayetler sanki Horasan isyanın lideri Ebu
Müslim'in komutasındaki siyah bayraklı ordunun gerçekleştirdiği hareketi teşvik
ve tasvir ediyor gibidir. Ona zemin hazırlamak için uydurulduğu görülüyor.
İbn-i Kesir de buna dikkat
çekiyor." Siyah bayraklı ordu" rivayetlerindeki dikkat çeken bir
nokta da "kar üzerinde emekleyerek dahi olsa" ifadesidir.Halbuki
sıcak Arap yarımadasında kar üzerinde emeklemek tabiri kolay anlaşılacak bir tabir
değildir.
"Mehdinin zuhur ettiği
zaman Şam'dan üzerine bir ordu gönderilmesi, bu ordunun Beyda mevkiinde batması
ile ilgili rivayetler Abdullah bin Zübeyr'in hilafeti sırasında uydurulmuştur.
Çünkü zalim Mervan'ın komutanı Haccac bin Yusuf Kabe üzerine yürümüş ve
Mekke'yi kuşatmıştı.
"İsmi ismime, babasının
ismi babamın ismine uyan biri çıkmadıkça ve Araba hükmetmedikçe " gibi
rivayetler de Nefs-üz Zekiyye lakabıyla maruf ve Abbasi meliki Ebu Cafer
Mansur'a karşı Medine'de kıyam eden Muhammed bin Abdullah için tertip edilmiş
görünüyor."(geniş bilgi için Avni İlhan'ın Mehdilik(Beyan yayınları) adlı
eserine müracaat ediniz.)
9-Tarihi gerçeklere ve
Sünnetullaha ters düşen rivayetler de uydurmadır: Her aşırı yüceltme bir
tahriftir. Maalesef asrı saadet sonrası sevgisi, hissi aklının önüne geçen bazı
kimselerin yüzünden Resulullah(asm)ile ilgili böyle mübalağalı rivayetler Ümmet
arasında yayılmış, sonuçta tabiri caizse, Resulullah buharlaşmış, gökler ötesi
alemlere yükselmiş ve hayattan kopartılmıştır. Böyle bir sevginin ne zararı var
diyebilirsiniz. İslam aleminin durumuna bakın, peygambersizlikten
kırılan kitleleri görün,
Muhammedileşmemiş hayatlarımızı gözden geçirin, cevabını bulacağınızdan
eminim...
"Sevr mağarasında
Hz.Peygamberin Hz.Ebubekir’in dizinde uykuya daldığı, bu arada Sıddık-ı
Ekber’in ayak parmağıyla mağaradaki bir deliği tıkadığı sırada bir yılan
tarafından sokulduğu, vs. anlatan rivayet düzmece bir hikayedir"
"Resulullah’ın
Hz.Ebubekir’e Sevr mağarasında gizli zikri(zikr-i hafi) telkin etmesi ile
ilgili rivayet de kesinlikle uydurmadır."
"Aşırı yüceltmeci bazı
görüşler şunu, söyleyebilmişti: Peygamberimizin iki kürek kemiği arasında iğne
deliği büyüklüğünde iki gözü bulunmaktaydı. O iki gözü ile arkasını görmekte ve
elbise o gözlerin görmesini engellememekteydi."
"Aşırı yüceltmeci
rivayetler Hz.Peygamberin sırf bir nur olduğu için gölgesinin yere düşmediğini
söylemişlerdir.
"Buhari şarihi Bedreddin
Ayni Hz.Peygamberin yeryüzündeki bütün dilleri bildiğini söyleyebilmiştir.
"Resulullah ayı
yardığında iki parça olan ay yere inerek bir parçası bir cebine bir parçası
diğer cebine girdi" (Bu gülünç uydurmayı M. Faruk Gürtunca adlı birinin
Hz.
Peygamberin Hayatı adı altında
yazdığı bir kitapta bizzat okumuştum.)
Bir kaç örnek daha verelim:
"Hz.Peygamberin ashabıyla konuşurken gökten bir yıldızın Medine'de bir
evin bacasından içeri düşmesi, Efendimizin(sav) bunu kendisinden sonraki
halifeye yorması ve yıldızın Hz Ali'nin evinde bulunması"
"Hz. Ali'nin ikindi
namazını kaçırdı diye, batan güneşin tekrar doğduğu ve Ali efendimiz namazını
bitirince tekrar battığı rivayetleri de kesinlikle uydurmadır. Bunu uyduran
cahil bilmiyor olmalı; Hendek savaşında Resulullah ve ashabı bir günlük
namazları savaşın şiddetinden kazaya kaldı
Son bir misal: Piyasadaki bir
eserde gördüğüm ilginç bir uydurma. Hz.Hasan(ra) evlenip boşanma suretiyle 200
hanıma sahip olmuş, durum Resulullah'a arz edilince " o huyca bana
benzer" buyurmuş. Tarihen sabit ki Resul-i Ekrem vefat ettiğinde Hz.Hasan
8 yaşında bir çocuktu...
10-Gelecekteki olaylara
tarihiyle beraber işaret eden rivayetler uydurmadır:
"Şerliler hayırlılardan
sonra 150 senedir. Dünya ehlinin hepsine hakim olurlar. Onlar da
Türklerdir."
"Hicri 200 den sonra en
hayırlınız hafif-ül haz olanınızdır.(Evlat ve malı olmayan)
"Hicri 200'den sonra
doğanlara Allah'ın ihtiyacı yoktur."
11-Sevap ve ceza hususunda
mübalağalı ifadeler içeren ve sayısal değerlerle sevaplar içeren rivayetler
uydurmadır:
"Bir kimse 'Cezahullahu
Muhammeden anna ma hüve ehluhu " derse 70 katibi 1000 sabah (sevap
yazmaktan) yormuş olur."
"Cennetlik bir adama
4000 bakire, 8000 dul ve 100 huri verilir."
"Kuşluk namazını şu veya
bu kadar kılan biri 70 peygamber sevabı alır."
"Kim la ilahe illallah
derse, Allah onun için 70 dile sahip ve her dilinde kendisine istiğfar etmesi
için 70 bin lisanlı bir kuş yaratır."
Maalesef, kendisini zühde
veren, sofuluğa intisap eden, fıkıhla ilgilendiğini söyleyen ama hadis ilminden
habersiz bir çok kimse bunlara göre hareket etmekte, bu yalanlara kanmaktadır.
Memleketimizde "Güllü Yasin" gibi kitapların ne kadar mebzul
bulunduğunu söylemeye gerek yoktur.
12-Bir ırkı öven veya yeren
hadisler uydurmadır:
"Ben Arabım, ama Arap
benden değildir."
"Hafıza on kısımdır;
Dokuzu Türklerde, biri diğer insanlardadır.
"Ben kulakları delik
atlar üzerinde gelen ve atlarını Fırat ve Dicle'nin kenarına bağlayan Türkleri
görür gibi oluyorum."
"Zencinin karnı tok
olduğunda zina eder, açsa hırsızlık yapar."
"Zencilerden sakının.
Çünkü onlar çirkin yaratıklardır."
"Allah kızdığı zaman
vahyi Farsça indirir. Razı olduğu zaman Arapça indirir."
13-Sahabe-i kiramı aşırı
şekilde öven hadisler uydurmadır:
"Cennette tek bir ağaç
yoktur ki,yapraklarında 'Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed onun Resulüdür.
Ebubekir, Ömer, Osman' yazmış olmasın."
"Emin olan kişi üç
kişidir; Ben, Cebrail, Muaviye" (Not: Hadis uleması şöyle bir kaide
koymuşlar: Muaviye’yi öven veya yeren bütün hadisler uydurmadır.)
"Resulullah Miraca
çıkacağı zaman Cebrail ona Cennetten bir meyve getirdi.Resulullah onu yedikten
sonra Hatice Fatıma’ya hamile kaldı. Resulullah Cennet kokusunu özlediğinde
Fatıma'yı koklardı." Tarihen sabittir ki, Fatıma Miraçtan evvel doğmuştur.
"Ben ilmin teraziyim.
Ali iki kafesi, Hasan, Hüseyin terazi ipleri, Fatıma terazi halkası, bizden
gelecek imamlar terazi ölçüleridir. Bu terazide bizi sevenlerin veya kin
tutanların amelleri tartılacaktır."
14- Emevi ve Abbasileri öven
bütün rivayetler uydurmadır.
15-Mezhep İmamlarını öven
veya yeren bütün rivayetler uydurmadır: "Ebu Hanife bu ümmetin
kandilidir".
"Muhammed bin İdris(İmam
Şafii ) bu ümmete şeytandan daha tehlikelidir."
16-Diğer konularda halk
arasında yayılmış uydurma bazı hadisler:
"İlim Çin’de de olsa
alın" Not:Burada bir hatırlatma yapalım.
Her mevzu hadisin manası
batıl değildir. Hatta çok güzel manaları muhtevi de olabilir. Mevzu hadis
Efendimize ait olmayan, onun söylemediği, ona mal edilen sözlere denir. Mesela
"Nefsini bilen Rabbini bilir" sözü hadis değildir ama manası
güzeldir.
"Temizlik
imandandır."
"Vatan sevgisi
imandandır."
"Satranç oynayan
melundur, seyircisi de domuz eti yiyen kimse gibidir."
"Sultanlara sövmeyin.
Sultanlar yeryüzünde Allahın gölgesidir" Bu sözün tarih boyunca nasıl Ümmetin
ensesinde boza pişirenlerce kullanıldığıyla alakalı Mustafa İslamoğlu'nun İman
adlı eserindeki izahatı okumayı tavsiye ederim.)
"Ezan duasındaki
"vedderacatirrafiyetil aliye" ilavesi sahih rivayetlerde mevcut
değildir.
"Bir kimse binasını 7
veya 9 arşın yüksekliğinde yaptığında gökten bir münadi ona seslenir: "Ey
fasıkların en fasıkı! Bununla nereye gidiyorsun?"
"Kadınlarla istişare
edin, dediklerin tersini yapın"
"Ben adil bir melik
zamanında(İran Kisrası Nuşirevan) doğdum."
"Beyaz horoz edinin...Beyaz
horoz benim de, Cebrail’in de dostudur."
"Beyaz güvercin
besleyin. Onlar çocuklarınızı cinlerden korur."
"İnsanların hayırlısı
insanlara faydalı olandır."
"Bendendir diye bir söz
nakledildiğinde onu aranızda müzakere edin...Gerçeğe uygunsa alın. İster ben
söyleyeyim, ister söylemeyeyim."
"Kim aşık olur da
gizler, iffet gösterip sabrederse, Allah onu cennete koyar."
*Hamamlarla ilgili övücü veya
yerici bütün rivayetler de uydurmadır
*İbn-i Kayyım el Cevziyye
"El Menar-ul Münif" adlı eserinde diyor ki: "Ebdal,Aktab, Gavs,
Nukeba, Nuceba ve Evtad ile ilgili hadislerin hepsi yalan olan sözlerdir."
NOTLAR
*Bu konuda acizane tavsiye
edeceğim eserler:
Mevzu Hadisler-Abdülfettah
Ebu Gudde-Risale Yayınları
Hadis Problemleri-Enbiya
Yıldırım-Rağbet Yayınları
Mevzu Hadisler -Yaşar
Kandemir-İfav yayınları
Uydurma Hadislerin Doğuşu Ve
Sosyo-politik Olaylarla İlgisi-Sadık Cihan-Etüt yayınları
KAYNAKLAR
1-İslam Hukukunda
Sünnet-Prof.Mustafa SIBAİ-Birim Yayınları
3-Kur'an Ve Sünnet
Üzerine-Hikmet ZEYVELİ-Bilgi Vakfı Yayınları
4-Zadül Mead-İbn-i Kayyım el
Cevziyye-(ter:Muzaffer CAN) Cantaş Yayınları
5-Çağdaş Meselelere
Fetvalar-3-Prof.Yusuf KARDAVİ-Hikmet Neşriyat
6-Üç Muhammed-Mustafa
İslamoğlu-Denge Yayınları
KADINLARA DANIŞILMAZ MI ?
Bu konuda uydurma hadis
şöyledir: "Kadınlara danışın, fakat söylediklerinin aksini yapın."
Cenab-ı Hak Peygamberine
çevresindeki müslümanları kastederek derkı: "Yapacağın işler hakkında
onlara danış." (Al-i İmran Suresi:159) buyurarak peygamberine çevresine
danışma emri veriyor. Allah Resulunun hanımlarına danışıp da tersini yaptığına
dair elimizde bir tek örnek yoktur.
Bu sözün uydurma olduğunun en
güzel örneği Allah Resulunun Hudeybiye savaşının önemli bir anında hanımı Ümmü
Seleme'nin söylediği fikri doğru bularak onun sözüne uygun karar vermesidir.
Hz.Ömer Şifa Hatunun fikrine
çok önem verirdi. Yine mehir konusunda dörtyüz dirhemden fazla verilmemesini
tavsiye eden Hz.Ömer'in mescitte cemaat huzurunda Nisa Suresi'nin 20.ayetini
delil gösteren bir kadın tarafından ikaz edildiğini ve kadının gösterdiği delil
karşısında Hz.Ömer'in fikrinden vazgeçtiği, hatasını itiraf ettiği, kadına
dönerek "Kadın Ömer'den daha iyi bildi" dediği bilinmektedir.
Hz.Ömer halifeliği esnasında,
kadınlarla istişare de bulunuyor, onların görüşlerini alıyordu. Hz.Ömer kızı
Hafsaya kadınların kocalarından ne kadar süre ayrı kalacağını sormuş, kızının
ona verdiği cevaba uygun olarak Hz.Ömer bu süreyi dört ay olarak belirtmişdir.
Eğer bu söz doğru olsaydı;
İslam'ın kadının hiç bir konuda şahitliğini kabul etmemesi ve kadınların hadis
rivayetlerinde sözlerinin geçerli olmaması gerekirdi.
Yine İmam-ı Ebu İshak
el-İsferayini kadınların rivayet ettikleri hükümler ve hadisler erkeklerin
rivayet ettiklerine zıt düşerse kadınlarınkini erkeklerinkine tercih etmiştir.
Aliyyu'l Kari ve el-Acluni bu
hadisin uydurma olduğunu Kur'an ve sünnete ters düştüğünü söylemiştir.
...ve bunun gibi tamamen
uydurma hadisler vardır. Bunların uydurma olduğunun geniş kitlelere ulaştırılması
gerekir.
BUNLAR UYDURMA HADİSLER OLUP
PEYGAMBERİMİZE, DİNİMİZE VE KADINLARA İFTİRADIR.
.. ve ne yazık ki halkımız
arasında söylene gelmektedir her ne kadar bazıları halkımız arasında böyle
hadisler dolaşmaz desede.......
Kadınların akılları şehvetlerindedir.
Kadınlara itaat pişmanlıktır.
Kadınları Allah geride
bıraktığı gibi sizde geri bırakın
İnsanın insana secde etmesi
caiz olsaydı, kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim
Eğer kocanın tepesinden
ayağına kadar bütün bedeni irinler içinde kalıp hanımı o irinleri diliyle
silerse,yine de ona karşı teşekkür etmek vazifesini eda etmiş sayılmaz.
Namazı katleten şeyler köpek,
eşek, domuz ve kadındır
Uğursuzluk kadında, evde ve
attadır
Son söz olarak yabancı
kültürlerle temasa geçilme sonucu, bu kültürlerin etkisinde kalınarak Kur'an-ı
Kerim'den kopulmuş, kadını aşağılayıcı birçok görüş İslam tooplumuna girmiştir.
Hadis ,Fıkıh, İlmihal Dininin
Güzellikleri..!!!! saymakla bitmez.
Kaynak:
Büyük Kadın İlmihali, Rauf
PEHLİVAN
Hocam Allah razı olsun keşke
bu doğrular herkes tarafından cesurca anlatılabilse...Ama bizler bu hadislerin
uydurma olduğunu söylediğimizde SİZ İLAHİYATÇILAR ZATEN HADİS KABUL ETMEZ
OLDUNUZ cevabını alıyoruz.Çünkü bu uydurmalar,güllü kitaplar malesef kelamullahın
önüne geçmiş.Rabbim sonumuzu hayretsin
zaten konu başlığını okumaya
devam ederseniz meşhur diye tanınan hadis kitaplarından alınan örneklerde ne
kadar ipe sapa gelmez şeyler olduğunu beraber göreceğiz.
Camileri Diyanetin imamları
değilde kafasına sarığı dolayanlar zapedetmeye devam ettiği sürece size bu
şekilde saldırılar olmaya devam edecektir.
zaten şöle bir şey var bir
atesitin dine verebileceği zarar, dindar görünen ama siyasi veya maddi çıkarına
hizmet eden birinin vereceği zararın yanında koskoca bir çölde kumtanesi kadar
kalacaktır.
neyse Konumuza devam edelim
TEVBE İLE İLGİLİ BÖLÜM
Konu: Tevbe
Kaynak: Buhari, Enbiya 50;
Müslim, Tevbe 46, (2766); İbnu Mace, Diyat 2, (2621)
Ravi (r.a.): Ebu Said
Hadis: Resulullah (sav)
buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi
öldüren bir adam vardı. Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine
bir rahib tarif edildi. Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi
için bir tevbe imkanının olup olmadığını sordu. Rahib: "Hayır
yoktur!" dedi. Herif onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı. Adamcağız,
yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine alim bir kişi tarif
edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü , kendisi için bir tevbe imkanı olup
olmadığım sordu. Alim: "Evet, vardır, seninle tevben arasına kim perde
olabilir?" dedi. Ve ilave etti: "Ancak, falan memlekete gitmelisin.
Zira orada Allah'a ibadet eden kimseler var. Sen de onlarla Allah'a ibadet
edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir
yer." Adam yola çıktı. Giderken yarı yola varır varmaz ölüm meleği gelip
ruhunu kabzetti. Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilafa düştüler.
Rahmet melekleri: "Bu adam tövbekar olarak geldi. Kalben Allah'a
yönelmişti" dediler. Azab melekleri de: "Bu adam hiçbir hayır
işlemedi" dediler. Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir başka melek,
yanlarına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara:
"Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha
yakınsa ona teslim edin" dedi. Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzu ettiği
(iyiler diyarına) bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet melekleri
aldılar." Bir rivayette şu ziyade var: "Bir miktar yol gidince, ölüm
gelip çattı. Adamcağız yönünü salih köye doğru çevirdi. Böylece o köy ehlinden
sayıldı."
Hesap günü terazileri
kurulmadan hadiste ki melekler ne hakkında niye çekişiyorlar?
ENBİYÂ SÛRESİ
(47) Kıyamet günü için adalet
terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek.
(Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya
koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz .
ŞU'ARÂ SÛRESİ
(113) "Onların
hesaplarını görmek ancak Rabbime aittir. Bir anlayabilseniz!"
İNFİTÂR SÛRESİ
(17) hesap ve ceza gününün ne
olduğunu sen ne bileceksin?
HADİS AKIL VE MANTIK
ÇELİŞKİLERİ
Bu bölümden önceki bölümlerde
verdiğimiz örnekler, Kuran’ın korunmuş, tutarlı, tamamlanmış, çelişkisiz ve
dinin tek kaynağı olma vasıflarına sahip olduğunu; buna karşın hadislerin
korunmadığını, tutarsız, çelişkili olduklarını ve sadece zan olan hadislerin
dine kaynak olamayacaklarını, üstelik Kuran yeterli ve detaylı olduğu için buna
gerek de olmadığını ortaya koymaktadır. Bundan sonraki bölümlerde vereceğimiz
örneklerle bu tezi iyice ispatlayacağız. Bu bölümde ise hadislerin mantıkla
çeliştiklerini göstermeye çalışacağız. Kuran’a göre insanlar sürekli akıllarını
çalıştırmalı, gerek evrende, gerek kendi yaratılışlarında, gerekse Kuran’da
Allah’ın delillerini görmelidirler. Akıllarını çalıştırmadan toplumdaki kelle
sayısına, törelere, geleneklere, kabullere göre din oluşturanların, hatalı
olduğunu Kuran’dan anlıyoruz. Kuran’a göre Allah’ın nimeti olan akıl, evrenle
ve evreni, hayatı değerlendirmede rehberlik eden Allah’ın kitabıyla, mükemmel
bir uyum içindedir. Bu uyumun bir parçası olan aklın dinle çeliştiğini
söylemek, aklı bir kenara atıp dini anlamaya kalkmak, aklı çalıştırmada değil,
aklı kullanmamada erdem aramak, dine akılsızca uygulamaları sokanların veya din
düşmanlarının tezidir. Akıl dinle nasıl çelişir? Akıl Allah’ın bize hediyesi
değil mi? Kuran defalarca bize aklınızı çalıştırın demiyor mu?
Allah pisliği akıllarını
kullanmayanların üzerine yağdırır.
10 Yunus Suresi 100
Bu ayet İslâm adına dine
sokulan pisliklerin sebebini de göstermektedir. Mantıkla çelişen yüzlerce
hadisi kitabımıza sığdıramayacağımız için sadece on tane örnek hadis ile
yetineceğiz. Bu hadisleri incelememiz, aklını kullanmayanların üzerine yağan
pisliği anlamamızı daha iyi sağlayacaktır.
Anlattıklarımıza, geleneksel
İslâmcılar her seferinde: “Bunlar Peygamber düşmanı, Peygamberimiz’in sözlerini
inkar ediyorlar, Peygamberimiz’i kaale almıyorlar” sözleri ile iftira
atmaktadırlar. Örnek verdiğimiz her hadiste şunu bir kez daha iyice düşünün: Bu
hadisleri inkar, Peygamber’i iftiralardan kurtarmak mıdır, yoksa Peygamber’e
iftira atmak mıdır? Hadisleri kabul Peygamber’e atılan iftiraları onaylamak ve
kabul olmuyor mu? Hadisler dinin kaynağıdır diyenler bu iftiraların ortağı
değil midir? Lütfen hadislerin Kuran’la, mantıkla ve kendi içlerindeki
çelişkilerine dair bu bölümleri bir de bu soruları düşünerek okuyun.
1 YERYÜZÜNÜN ÜSTÜNDE OLDUĞU
BALIĞIN CİĞERİ
Hadis: “Yer yüzü balığın
sırtındadır. Cennete girecekler ilk olarak bu balığın ciğerinden yiyecektir.”
Buhari 3/51
Kuran’ın dünyanın
yuvarlaklığına, Dünya’nın, Güneş ve Ay’ın hareketlerine, uzayın yaratılışına
dair mükemmel izahlarına karşı hadislerdeki dünyanın öküzün ve balığın üzerinde
olduğu saçmalığını tevil edenler (yorumla geçiştirmeye çalışanlar), balığın ciğerinden
yenmesini ve balığın sallanıp deprem yapmasını nasıl tevil edecekler? Bu konuya
açıklık getirecek arkadaşlar lütfen şu konuya da açıklık getirsinler. Bir
hadiste Arş’ın 8 dağ keçisinin sırtında olduğu söyleniyor.(Bakın Ebu Davut
Sünnet 19, Tirmizi Hadis no: 3320, İbni Mace Mukaddime 193) Bu dağ keçileri
acaba nasıl keçilerdir? Ayrıca dağ keçilerinden bahseden hadiste yer ile gök
arasının ya yetmiş bir, ya yetmiş iki, ya yetmiş üç yıllık mesafe olduğu
geçiyor. Bu mesafe acaba yürüyerek yetmiş üç yıl mı, yoksa deve üstünde yetmiş
üç yıl mı?
2 ALLAH = ZAMAN, HİÇ OLUR MU?
Hadis: Peygamber’e Allah’ın
yerleri ve göğü yaratmadan önce nerede olduğu soruldu, Peygamber ; “Bir bulut
içerisinde idi, üstü hava, altı hava idi.”dedi.
Hanbel 4/11
Hadis: Allah zamandır.
Muvatta 56/3
Niye bu tarz saçma izahlar
Kuran’da geçmiyor da hep hadislerde var? Dört hak mezhep diye sunulan
mezheplerden birinin kurucusu Hanbel’dir ve hadis kitabı Hanbel de ona aittir.
İkinci hadis kitabı da yine dört mezhepten birinin kurucusu olan Malik’in
Muvatta’sıdır. Yukarıdaki iki hadisi kitaplarına alanların kurdukları mezhepler
de ortadadır. Atomlardan oluşan hava da, maddenin değişiminden ibaret zaman da
madde ile beraber yaratılmıştır. “Allah’ın kendisi zamandır, Allah bulutta idi
etrafı ise havaydı” diyenlerin bilgi seviyeleri ve Kuran’ı hiç anlamadıkları,
hava ve zamanın ne olduğundan habersiz oldukları da ortadadır.
3 HZ. MUSA AZRAİL’İ TOKATLADI
MI?
Hadis: Ölüm meleği Musa’ya
gelerek: “Rabbine icabet et” dedi. Bunun üzerine Musa ölüm meleğinin gözüne
tokat vurarak onu çıkarttı. Melek hemen Allah’a dönerek “Sen beni ölmek
istemeyen bir kuluna göndermişsin, o benim gözümü çıkardı” dedi.
Sahihi Müslim 10/176
Mantıkla hiç bağdaşmayan bu
hadis aynı zamanda Hz. Musa’ya hakarettir. Allah’ın üstün ahlaklı bir
Peygamber’i nasıl olur da ölümden kaçar. üstelik de meleğin gözünü kör edip
ölümden kurtulur. Hiçbir yanlışı olmayan hadis kitabı diye tanıtılan Müslim’de
ve diğer meşhur hadis kitaplarında bu hadis geçmektedir. Bu hadisi doğru diye kitaplarına
alanların hiç şüphesiz hiçbir hadisine de, hiçbir sözüne de güven olmaz.
4 PEYGAMBERİMİZ HİÇ ZALİM
OLUR MU?
Ureyne ve Ukeyle
kabilelerinden bir grup Medine’ye gelerek Müslüman oldular. Medine’nin havası
onlara dokununca Peygamber onlara deve sidiği içmelerini öğütledi. Adamlar
develeri dağıttılar ve çobanı da öldürdüler. Peygamber onları yakalattı,
ellerini ve ayaklarını kesti, gözlerini oydu, çölde susuz ölüme terk etti. Biz
onlara su vermek isteyince, Peygamber bizi engelledi.”
Buhari Tıp5/1, Hanbel
3/107,163
Gözleri oymak, çölde susuz
ölüme terk etmek hangi Kuran ayeti ile bağdaşır. Kendi yaptıkları canilikleri
hoş göstermek için bu hadisi uyduranlar, Peygamber’i cani gibi gösterip,
Peygamber’e hakaret etmiş oluyorlar.
5 YANGIN NASIL SÖNER
Hadis: “Yangın gördüğünüzde
tekbir getiriniz, zira tekbir (Allahuekber demek) onu söndürür.
Ramuzel Hadis
Ramuzel Hadis diğer hadis
kitapları kadar ünlü olmadığı için, bu kitabımızda Ramuzel Hadis’ten hadislere
az yer verdik. Fakat ülkemizde en çok satan hadis kitaplarından biri de bu
kitaptır ve alıntıladığımız hadis gibi birçok hadisi içermektedir. Eğer bu
hadisi birileri doğru kabul ederse itfaiye ekipleriyle beraber (Belki de
itfaiye ekibi olmadan) tekbir getirecek bir koroyu da yangın yerine götürmeleri
gerekirdi.
6CİNSEL MÜNASEBETLE İLGİLİ
ÖNEMLİ BİR UYARI
Hadis: “Sizden birisi cinsel
münasebette bulunduğu zaman eşinin cinsel organına bakmasın, zira cinsel organa
bakmak körlüğe sebep olur.”
Feyzul Kadir 1326
Bu garip uydurmayla dinle
dalga geçmek isteyenlerin eline ilginç bir malzeme verilmiştir. Belki de bu
hadisi uydurarak Peygamber’e iftira edenin amacı da dinle dalga geçmekti.
İnsanların hayatına ve cinselliğine Kuran’ın getirmediği zorlukları ve
yasakları getirmek, insanlığa yapılmış bir zulümdür. Cinsel hayatı kısıtlayıcı
bu tür hadislere karşın, Peygamber’in ve arkadaşlarının cinsel hayatını
olağanüstü bir tarzda anlatan münasebetsiz hadisler de vardır. Bu hadislerden
birine göre sahabeler Hacc’ı bitirip, kadınlarına yöneldiklerinde cinsel
organlarından spermler damlıyordu.[Buhari, Hacc, 81; Müslim Hacc, 141] Diğer
bir hadise göre Peygamber’imiz 30 erkeğin cinsel gücüne sahipti [Sahihi
Buhari]. Başka bir hadise göre ise Peygamber nerede güzel bir kadın görse hemen
eve koşar, hanımı Zeynep’le cinsel ilişkiye girerdi. [Buhari, Hibe, 8]. Bu
hadisleri kabul etmek mi, yoksa reddetmek mi Peygamber’e saygısızlıktır, karar
sizin!
7 CERAHAT YALAYAN KADIN
Hadis: “Eğer erkeğin
tepesinden tırnağına kadar cerahat aksa, kadın da bunları ağzı ile temizlese,
yine de erkeğin hakkını ödemiş olmaz.”
İbni Hacer el Heytemi 2/121
Geleneksel İslâm’da en çok
hadis uydurulan konuların başında kadınlarla ilgili konular gelmektedir.
Kuran’da, kadınlara yönelik kendi bakış açılarını bulamayıp, kadınları sokmak
istedikleri şekli dinselleştirmek isteyenler, bol bol hadis uydurmuşlardır.
Kitabımızın 21. bölümünde detaylı bir şekilde işlediğimiz kadın konusunda,
uydurulan diğer hadislerden örnekleri de bulabilirsiniz.
8 NE YAPTIN EY KEÇİ?
Hadis: “Zina yapan evlilerin
taşlanarak öldürülmelerini emreden ayet Hz. Ayşe’nin döşeğinin altındaki
sayfada yazılı bulunuyordu. Peygamber ölünce Hz. Ayşe onun gömülme işlemleri
ile meşgulken, evin açık kapısından içeri giren bir keçi o sayfayı yedi. Böylece
taşlayarak öldürme cezası Kuran’dan çıktı. Ama hükmü devam etmektedir.”
İbni Mace 36/194,Hanbel
3/61,5/131
Bu hadis ve taşlayarak
öldürmeyi savunan diğer saçma hadisler dinimize büyük zarar vermişlerdir. Bu
hadislerle:
1 Kuran’ın zina edenlerle
ilgili hükmü iptal edilmektedir.
2 Kuran’ın hükmüne ilaveten
yeni bir hüküm getirilmektedir.
3 Kuran’ın eksik olduğu iddia
edilmektedir.
4 Kuran’ı eksiltenin bir keçi
olduğu gibi bir saçmalık savunulmaktadır.
Kuran’ı yeterli kabul
etmemenin sonucunda, en ünlü hadis kitaplarına uydurma hadisler sokarak
savunulan bu inanılmaz iddiayı, önemine binaen 26. Bölüm’de özel olarak
işleyeceğiz.
9 NE TAŞTIR BU TAŞ?
Hadis: “Hacerül Esved
cennettendir. O kardan daha beyaz idi ve müşriklerin günahı onu kararttı.”
Hanbel 1/307
Hadis: “Hacerül Esved
Allah’ın yeryüzündeki sağ elidir. Onunla insanlardan dilediği ile tokalaşır.”
Camiüs Sağır 1/151
Hacerül Esved taşı için
uydurulan bu tip hadisler, hac sırasında Kabe’de ilkel hareketlerin
sergilenmesine sebep olmaktadır. Hacerül Esved taşına dokunmak için birbirini
ezenleri dinimizi bilmeyenler görse, bazı insanların bu taşı put edindiklerini
bile zannedebilirler. Bu hadisler daha evvel de alay konusu olmuştur.
Hadislerin güvenilmez olduğunu Abbasiler döneminde savunup, sonra siyasi
konjonktürde yok olan Mutezileler: “Bu hadise göre Hacerül Esved denen taş
müşriklerin günahı yüzünden Kabe putperestlerin elinde iken karardıysa, şimdi
Kabe Müslümanların elinde olduğuna göre bu taşın beyazlaması gerekir.” diyerek
bu hadisi savunanlarla alay etmişlerdir.
10 GEL DE ÇIK İŞİN İÇİNDEN!
Hadis: “Kalbinde hardal
tohumu kadar kibir bulunan cennete giremez. Yine kalbinde hardal tohumu kadar
iman olan da cehenneme giremez.”
Buhari 81/51
Kişiyi en ufacık fiilinde
cennete gönderen bir sürü hadis vardır. Kişiyi en ufacık bir fiilinde cehenneme
gönderen de bir çok hadis vardır. Bu mantıksız yaklaşımlar kimi zaman
yukarıdaki örnekte olduğu gibi tek bir hadiste de buluşabilmektedir.
Peygamber’e yapılabilecek en
büyük hakaret bu hadisleri onun söylediğini söylemektir. Peygamber’in bize tek
yazdırdığı, mesaj olarak Allah’tan getirdiği Kuran dinimizin tek kaynağıdır.
And olsun ki size hatırlatıcı
bir kitap gönderdik. Hala aklınızı çalıştırmayacak mısınız?
21 Enbiya Suresi 10
Hocam bu uydurmaların çoğunu
bilmekle birlikte dehşetle okuduklarımda oldu.Ben hep derim sevgili
peygamberimiz sanki 23 yıllık görevinde hiç susmadan konuşmuş...hemde öyle
böyle değil her konuda en mahreme kadar...YAZIK BUNU YAPMAYALIM ARTIK eğer
bizler eğitimciysek derSlerimizde camilerde bu uydurma safsatalara karşı savaş
açıp halkı bilinçlendirelim.Bunu ALLAH RIZASI VE PEYGAMBERİMİZİN AŞKIYLA
YAPALIM...
BUNLAR PEYGAMBER'E ATILAN
İFTİRA DEĞİLDE , NEDİR PEKİ ?
53- Ebû Seleme’nin yaptığı
diğer bir rivayette şöyle gelmiştir: “Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)’nin yanına
girmiştim. Yanımda Hz. Aişe’nin süt kardeşi vardı. Kendisine, Resûlullah
(aleyhissalatu vesselam)’ın cenâbetten nasıl yıkandığını sorduk. Bir sa’
miktarında bir kap getirtti ve onunla yıkandı. Aişe ile aramızda bir perde
vardı. (Yıkanırken) üzerine üç kere su döktü ve dedi ki: “Resulullah
(aleyhissalâtu vesselâm)’ın zevceleri, saçları kulak memesi civarında olması
için saçlarının başlarını alırlardı.” (K.S. 3760 C.10 S.542 Akçağ-1990,
alıntıları; Buhari, Gusl 2, Müslim Hayz 41,42, (319-320); Muvatta, Tahâret 68,
(1,44,45); Ebu Dâvud, Tahâret 97, (23; Nesâi, Tahâret 144, (1,127) )
İddia ettiklerine göre, bir
tanesi ki kim olduğu belli değil, iki kişi Aişe’ye giderek Peygamberin
cünüplükten nasıl yıkandığı konusunda soru sormuşlar. Güya, Aişe yıkanarak
onlara öğretide bulunmuş. Arada perde vardı demeleri ise lafı
dallandırmalarından başka bir şey değildir. Zira yıkanan görünmeyecekse,
yıkanmak suretiyle tarifte bulunmanın bir manası yoktur. Görünmesi halinde
yıkanarak tarifte bulunması mümkün olur. Nitekim, başına üç kere su döktü
demeleri ve saçın kısalığından bahsetmeleri bunu ima etmek içindir. Olay
iddiaları sırf başa su dökülmesi olayı da değildir, zira cenâbetten yıkanmada
bütün vücudun yıkanması söz konusu olduğundan asıl anlatmak istedikleri,
Aişe’nin bu yıkanmayı tatbiki olarak gösterdiğidir. Aişe’ki, müminlerin
annesidir. Ona yapılmış bir iftira bütün müminleri derinden yaralar. Yıkanma
merak ediliyorsa, neden gidip kendisinden bayan sahabeler sormadı da, erkek sahabeler
gidip sorsun. Kaldı ki yıkanmayı bir çocuk bile anlaya bilirken, Aişe yıkanmayı
niçin tatbiki olarak erkeklerin önünde göstersin ki? Kaldı ki, belli bir yaştan
sonra, İslam dinine göre çocuklar dahi öz anne babalarını çıplak olarak
göremezler. Bu konuda daha birçok şey yazılabilir. Fakat konu üzücü olup
uzatmak istemiyorum. Zira hakaret kastıyla bu rivayeti uydurdukları çok
açıktır.
İslam ahlakıyla ilgili
olarak, Kur’an’dan örnek verecek olursam, mealen:
- Ey müminler, ellerinizin
altında bulunan (köleler, cariye)ler, ve sizden henüz erginliğe ermemiş
(çocuk)lar. Üç vakitte (odalarınıza girebilmek için) izin istesinler: Sabah
namazından önce, öğleden sonra elbiselerinizi çıkar(ıp yat)acağınız vakit ve
yatsı namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzü açabileceğiniz üç vakittir.
Bunların dışında (köle, cariye ve çocukların, izin almadan içeri girmelerinden
dolayı) ne size, ne de onlara bir günah yoktur. (Onlar sizin) yanınızda
dolaşırlar, birbirinizin yanına girip çıkarsınız. Allah ayetlerini size böyle açıklar,
Allah bilendir, hikmet sahibidir. 24/58
Görüldüğü gibi, bir müminin,
üstünün açık olabileceği üç vakitte, müminlerin odalarına, köleleri, cariyeleri
ve bülüğ çağına ermemişlerse dahi, yeğenleri ve diğer mümin çocukları izin
almadan yanlarına giremezler. Kendi öz çocukları da Ergenlik çağına (bülüğe)
ermeleri halinde, onların da izin almaları gerekir. Şöyle ki, Kur’an’dan mealen
:
- Çocuklarınız ergenlik
çağına erdikleri zaman, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi
(kendileri de ) izin istesinler. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor,
Allah bilendir, hikmet sâhibidir. 24/59
Bu duruma göre ergenlik
çağına ermiş bir çocuk kendi öz anne ve babasını çıplak olarak göremez,
dolayısıyla kendi öz anne ve babasından tatbiki olarak yıkanmayı öğretmelerini
isteyemez. Bu itibarla, Aişe anamız hakkın da uydurulan rivayetin, İslam
dininde yeri yoktur. Ancak ona yapılmış bir iftiradır. Bu tür iftiralar epey
yapılmıştır, Şöyle ki:
54- Ebu’s-Semh (radıyallahu
anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a hizmet ediyordum.
Yıkanmak isteyince:
“Bana enseni dön! derdi. Ben
de ensemi dönerdim. Böylece ona perde olurdum.” (K.S. 3764 C.10 S.545 B.1990,
alıntısı; Nesâi, Tahâret 143, (1,126) )
Bir kimse, şahısla bir
cepheden perdelenirse, öbür üç cephesi açıkta kalır. Üç cephesi kapalıysa biz
buna oda diyoruz, ya kapı takarız, yada en azından bir bez perde ile örteriz.
Kaldı ki, şahıs, şahsa bir cepheden dahi tam olarak perde olamaz, cüsse
farkından dolayı ve biraz kıpırdama ile dahi sütre açılır. Hem peygamber
yıkanırken hizmetçide olsa başkasının onun yanında ne işi var? Onun için bu
rivayet peygambere bir iftiradır.
55-......... Ebû Tâlib’in
kızı Ümmü Hâni’nin himâyesinde bulunan Ebû Murre haber vermiştir. O da Ebû
Tâlib’in kızı Ümmü Hani’den işitmiştir ki, o şöyle diyordu: Ben fetih yılı
Resûlullah’ın yanına gittim ve O’nu yıkanır hâlde buldum. Fatıma da O’nu
perdeliyordu. “Bu kadın kimdir?” diye sordu. Ben Ümmü Hâni’im dedim. (Buhari,
Kitâbu’l-Gusl 31 s.387 cilt 1, Ötüken 1987)
Bu rivayette aynı şekilde bir
iftiradır.
56- ........... Huzeyfe ( R )
şöyle demiştir: Ben kendimi bildim ki, ben peygamber ile berâberce yürüyorduk.
Derken Peygamber bir kavmin bir duvar arkasındaki süprüntülüğüne geldi ve
herhangi birimizin dikilmesi gibi dikilip işedi. Ben de ondan uzaklaştım.
Kendisi bana işâret etti. Ben de yanına vardım ve işemesini bitirinceye kadar
topuğunun yanında dikildim. (Buhari, Kitâbu’l-Vudu 88 s.352, c.1 Ötüken 1987)
İşerken arkadaşlar istemese
de çağırıp seyrettirmek lazım demek istiyorlar. Peygamber bu kabil bir ahlaktan
uzaktır ve bu rivayetin İslam dininde yeri yoktur.
57- Ebu Sa’id radıyallahu anh
anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı işittim, şöyle demişti: “İki
kişi (asıl metinde iki adam) beraberce helaya gidip, avretleri açık kaza-yı
hacet ederken konuşmasınlar. Zirâ Allah Teâla Hazretleri, bu hale gadap eder.
(K.S. 3556 C.10 S.375 B.1990, alıntısı; Ebu Dâvud, Tahâret 7, (15). )
Uydurdukları bu rivayette,
iki kişinin ki, bunlar herhangi iki kişi olabilirler. Beraberce tuvalete gidip
avretlerini açabileceklerini, bunun bir mahzuru olmadığı, fakat konuşmalarının
büyük günah olduğunu rivayet etmeleri, İslam ahlakına aykırıdır, ve bu rivayet
asılsız bir iftiradır. Daha önceki örneklerde belirttiğim gibi, Kur’an’a göre
İslam dininde, müminlerin öz çocukları bile, anne veya babalarının odalarına
onlar soyunukken giremezler. Anlaşılacağı üzere izin istemek tesettür olayının
sağlanması içindir. Anne veya baba soyunuksa, odada tek başlarına iseler dahi,
çocuklar odaya girmeden önce örtünmeleri gerekir. Ondan sonra izin
verebilirler. Buna rağmen Kütüb-i Sitte’de İslami tesettüre karşı rivayetler
uydurulmuştur. Yukarıdaki örnekten başka örnek verecek olursak, Şöyle ki:
58- Hz. Ebu Hureyre
radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm buyurdular ki:
............. Kim helâya giderse (imkân nispetinde) tesettürde bulunsun, (kuytu
bir yer) bulamazsa, hiç olmazsa kum (taş vs., den) bir tümsek yapıp ona
arkasını dönsün, zira şeytan, insan oğlunun makatlarıyla (oturak kısmıyla
oynar. Kim bunu yaparsa en güzelini yapmış olur, yapmayana bir beis (zararı)
yok. (K.S. 3558 C.10 S.376 B.1990, alıntısı Ebu Dâvud, Tâharet 19, (35). )
Görüldüğü gibi, gizlenmeden
açıkta tuvalet ihtiyacını görmenin bir mahzuru olmadığı tahdis ettiler.
59- ............. Sehl ( R )
şöyle demiştir: (Bâzı kereler) bir takım erkekler, bellerindeki fûtaları
çocuklar gibi boyunlarına bağlamış olarak Peygamber’le birlikte namâz
kılarlardı da. (cemâate gelen ) kadınlara: Erkekler doğrulup oturmadıkça
başlarınızı secdeden kaldırmayınız, denirdi. (Buhari, Kitab’ul-Salât 14 S.458
C.1 Ötüken 1987 )
Bura da da erkek sahabelerin
secdeye gittiklerinde avretlerinin açıldığını, bayanların görmemesi ihtar
edilmekle beraber, erkeklerin, bir birinin gösterilmesi ayıp olan yerlerini
görmelerinin bir mahzuru olmadığını rivayet etmeleri. İslami tesettüre aykırı
asılsız bir iddiadır.
60- ... Amr b. Selime dedi
ki, Biz halkın Peygamber (s.a.)’i (ziyârete) gidip geldikleri (yol üzerinde
bulunan) bir yerleşim bölgesinde idik. (İnsanlar ziyâretten) dönerlerken bize
uğrarlar ve “Resulullah (s.a.) şöyle buyurdu.” diye konuşurlardı. Ben zeki bir
çocuktum. Bu sebeple Kur’an’ı Kerimden pek çok (âyetler) ezberledim. Babam (bir
defa) kabilesinden bir heyet içerisinde Peygamber (s.a.)’e elçi olarak
gitmişti. (Resûlullah-s.a.-) onlara namazı öğretip: “Kur’an’ı Kerimi)” “en çok
bileniniz size imam olsun” buyurdu. (içlerinde) ezberinde en çok Kur’an-ı Kerim
bulunan kimse olduğum için, Kur’an-ı Kerimi en çok bilenleri ben idim. Beni öne
geçirdiler, onlara üzerimde sarı küçük bir hırkam olduğu halde imamlık
yapıyordum. Secdeye vardığım zaman hırka vücudumdan sıyrılıp kısalıyordu.
Kadınlardan biri “İmamınızın avret mahallini bizden gizleyiniz” dedi ve bana
Umman kumaşından bir gömlek satın alıverdiler. Müslümanlıktan sonra onun kadar
hiçbir şeye sevinmiş değilim. Onlara yedi, yahut sekiz yaşında iken imamlık
yapıyordum. “Ebû Dâvud, K. Salât (2), Bâb 60 Cilt 2 S.424 H.585 Şâmil-1988.
Buhari, Ezan 54; Tirmizi, salâ 60; Nesâi, imâme 3,5,11,43; Kıble 16; İbn Mace,
ezan 5; ikâme 46; )
Daha önce ki örnekte, namaz
kılan cemaat erkeklerinin secde ederken avret mahallerinin açıldığını rivayet
etmişlerdi, bu örnekte ise secdede avret yeri açılan çocuk imam icat
ediverdiler. Her halde bu rivayeti bu şekilde uydurmalarının nedeni, yetişkin
imamın avret yerinin açıldığı rivayetini kolay yutturamayacaklarını düşünmeleri
nedeniyledir.
61-........Bana Ukeyl, İbn Şihâb’dan;
o da Urve’den; o da Âise (R)
‘den tahdis etti (ki o şöyle
demiştir): Peygamberin zevceleri geceleyin hâceti def’e çıktıklarında
(Medine’nin kenârında olan) Menâsı’a kadar giderlerdi. O (Menâsı denilen yer)
açık bir yerdir. Umer, Peygambere: Kadınlarını perde arkasına koy (yâni evden
çıkmalarını menet),der idi de, Resûlullah ( S ) onun dediğini yapmıyordu.
Nihâyet Peygamberin zevcesi Sevde bin tu Zem’a gecelerden bir gece yatsı namâzı
vaktinde dışarıya çıktı. Sevde uzun boylu bir kadı idi. Umer, hicap emrinin
indirilmesine çok arzu duyduğu için, ona: Yâ Sevde, bilmiş ol ki, biz seni
muhakkak tanıdık, diye bağırdı. Bundan sonra Allah “Hicap Âyeti’ni indirdi.
(Buhari, Kitâbu’l-Vudû 12, C.1 S.298 Ötüken 1987)
Bu rivayette de, yine
Peygamberin zevcelerine ağır iftiralar vardır. Ayrıca iddialarına göre Ömer
ayıbı bilmekte ve önemsemekte Peygamberden daha ileri bir seviyede idi. Ve
Peygamberin zevceleri gece Medine’nin kuytu bir yerine değil, açık bir yer olan
Menâsı’a defi hacet için giderlermiş. Kadın olsun, erkek olsun hiç kimse, eğer
defi hacet ihtiyacı varsa, gündüzden geceye, geceden gündüzü bekleyemez. Hatta
sıkışan bir insan için birkaç dakika beklemek dahi bir sorun olabilir. Hal
böyle olunca, gündüz defi hacet ihtiyacını giderecek gizli yeri olan kimse,
gece oldu diye neden şehrin ta açık yerlerine kadar gidip defi hacetini görsün.
İnsan gecenin herhangi bir saatinde sıkışa bilir. Yatağından kalkıp defi hacet
için şehirde seyahat etmenin ne manası vardır. Hele her çeşit zarar
verebilecek, fırsat kollayan kafir ve münafıkların olduğu bir ortamda. Onun
için ne böyle bir davranışın pratiği vardır, nede böyle bir olay vuku
bulmuştur. Ancak hakaret kastıyla uydurulmuş bir rivayettir.
Peygamber zevcelerinin
gizlenme derecelerine bir örnek verecek olursam, Kur’an’dan mealen:
- Ey peygamberin kadınları!
Siz başka kadınlardan herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Eğer (Allah’ın
azabından) sakınıyorsanız, ince, yumuşak konuşmayın ki kalbinde hastalık olan
biri, kötü ümide kapılmasın, sözü ciddi ve güzel söyleyin.
33/32
Görüldüğü gibi, değil
Peygamber zevceleri kendilerini haşa teşhir etsin, nasıl konuşmaları gerektiği
dahi Kur’an vahyiyle bildirilmiştir.
Bu konuyla ilgili olarak
Kur’an’dan bir örnek daha verecek olursam, mealen:
- Ey iman edenler!
Hazırlanmasını beklemeyeceğiniz bir yemeğe çağrılmanız hariç, izin verilmeden
Peygamberin evlerine girmeyin, Fakat çağrıldığınız zaman girin, Yemek yediğiniz
zaman, hemen dağılın, sohbete dalmayın, Çünkü bu durum, Peygamberi üzüyor. O
(sizi evden çıkarmaktan) utanıyor. Halbuki Allah, hak olan bir şeyden utanmaz,
Peygamberin hanımlarından bir eşya istediğiniz zaman bir perdenin arkasından
isteyin. Bu durum, sizin kalpleriniz ve onların kalpleri için daha temizdir.
Resûlullah’a eziyet etmeniz, ondan sonra onun hanımlarıyla evlenmeniz asla caiz
değildir. Şüphesiz bu durum, Allah katında büyük bir günahtır. 33/53
Bu duruma göre, Sahabelerin
bir eşyayı dahi, Peygamberin hanımlarından yüz yüze isteyemeyeceği düşünülürse,
yapılmış olan rivayetin ve benzeri rivayetlerin asılsız bir iftira olduğu
anlaşılır.
62- Bize Müsedded Yahyâ ibn
Said’den: o da Humeyd’den; o da Enes’ten tahdis etti: Enes ibn Mâlik (R ) şöyle
demiştir: Umer (R ):
- üç şey hakkındaki dileğim
Allah’ın vahyine uygun geldi, yâhut Rabb’im bana muvafakat etti. Ben: Yâ
Resûlullah! Makaamu İbrahim’den bir namâz yeri edinseniz! dedim. (Bu lafızla
âyet indi.) yine ben: Yâ Resûlullah! Yanınıza iyi ve kütü kimseler giriyor.
Müminlerin anaları olan kadınlarınızın örtünmelerini emretseniz! dedim. Bunun
üzerine Allah Hicap (el-Ahzâb: 59) âyetini indirdi. (Buhari, Kitâbu’t-Tefsir
C.9 H.10 S.4182, Ötüken 1987 )
Bu rivayette de, yine bir
iftira mevcuttur. İnsanın aklına şöyle bir soru geliyor. Allah’ın öğretmesiyle,
Peygamber mi insanlara iyi ahlakı öğretip örnek oluyordu, yoksa insanlar mı
peygambere iyi ahlakı öğretiyorlardı. Rivayetler dininin mensuplarına göre
insanlar peygambere öğretiyorlardı. Halbuki ahlak konusunda Kur’an’da onun için
şöyle denmiştir; Kûr'an'dan mealen
- Nûn. Kaleme ve yazdıklarına
andolsun! 68/1
- Sen, Rabb’inin nimetiyle
cinlenmiş değilsin. 68/2
- Senin için kesintisiz bir
mükâfat vardır. 68/3
- Ve sen, büyük bir ahlâk
üzerindesin. 68/4
- Andolsun Allah’ın Elçisinde
sizin için, sizden Allah’ı ve ahret'i arzu eden ve Allah’ı çok anan kimseler
için (uyulacak) en güzel bir örnek vardır. 33/21
Yaptıkları iftiralarda diğer
bir hususta, özellikle erkeklerin, Peygamber eşlerinden, cenabetten yıkanma,
hayız v.s. gibi konularda gidip soru sorduklarını iddia etmeleridir. Bu gibi
konuları gidip soracak bayan sahabe yok muydu? Erkek sahabeler gidip
Peygamberden veya bu konuda bilgisi olan diğer erkek sahabelerden soramaz
mıydılar? Eğer bu gibi hususlar düşünülse asıl maksatlarının bir şeyi sormak
değil, Peygamber eşlerine iftira etmek olduğu kolayca anlaşılır. Şimdi bu tür
rivayetlerinden başka örnekler verecek olursam:
63- ........... Bize Mâlik,
Hişâm’dan; o da babası Urve’den; o da Peygamber’in zevcesi Âişe’den haber verdi
(şöyle demiştir): Peygamber (S ) cünüplükten yıkandığı zamân ellerini
yıkamaktan başlardı. Sonra namâz için ab dest alır gibi ab dest alırdı. Sonra
parmaklarını suya daldırır ve onlarla saçlarının diplerini hilâl lardı. Sonra
iki eliyle başı üzerine üç avuç su dökerdi. Ondan sonra suyu bütün bedeni
üzerinden akıtırdı. (Buhari, Kitâbu’l-Gusl C.1 H.1 S.370, Ötüken 1987 )
64-.............. İbn
Abbâs’tan; o da Peygamber’in zevcesi Meymûne’den tahdis etti. Meymûne (R )
şöyle demiştir: Resûlullah (S ) yalnız ayaklarını yıkamayarak namâz için ab
dest alışı gibi ab dest aldı. Bacak aralarını ve oralarına isâbet eden
yıkanacak şeyleri de yıkadı. Sonra kendi üzerine su döktü. Sonra ayaklarını yerinden
ayırıp yıkadı. Onun cünüplükten dolayı yıkanması işte budur. (Buhari,
Kitâbu’l-Gusl C.1 H.2 S.370, Ötüken 1987)
65-............ Bana Eflâh,
el-Kaasım’dan; o da Âişe’den haber verdi. Âise (R ): Peygamber (S ) ile ben bir
kaptan yıkanırdık, ellerimiz, o kabın içinde gidip gelirdi, demiştir. (Buhari,
Kitâbu’l-Gusl C.1 H.14 S.377, Ötüken 1997)
66-............ Bize Şu’be,
Hammâd’dan; o da babası Urve ibn Zubeyr’den; o da Âişe’den tahdis etti. Âise (R
): Resûlullah (S ) cünüplükten dolayı yıkandığı zamân ellerini yıkar idi,
demiştir. (Buhari, Kitâbu’l-Gusl C.1 H.15 S.377, Ötüken 1997 )
Böylece yıkanan bir kimsenin
ellerini de yıkadığını öğrenmiş olduk, bu bilgi kaybolsaydı halimiz nasıl
olacaktı. Elleri olup ta, elini yıkamadan vücudunu yıkayan tek bir insan var
mıdır veya üç avuç suyla yıkanmak nasıl mümkün olur? Maksatları iftira etmek
değil mi, dillerine ne gelirse düşünmeden söylerler.
67-.............İbn Abbâs
şöyle demiştir: Meymûne (R ) şöyle dedi: Ben Resûlullah için yıkanacağı suyu
koydum. Kendisi elleri üzerine su boşalttı ve onları ikişer defa veyâ üçer defa
yıkadı. Sonra sağ eliyle sol eli içine su boşalttı da bu su ile hayâlarını
yıkadı. Sonra elini toprakla sürttü. Sonra ağzını çalkaladı ve burnuna su
çekti. Sonra yüzünü ve ellerini yıkadı, başını da üç defa yıkadı. Sonra bedeni
üzerine su döktü. Sonra yerden ayrıldı da ayaklarını yıkadı. (Buhari,
Kitâb’l-Gusl C.1 H.18 S.378, Ötüken 1997 )
68-.............Bize A’meş,
Sâlim ibn Ebi’l-Ca’d’den; o da İbn Abbâs’tan; o da Meymûne’den tahdis etti ki (o
şöyle demiştir): Peygamber (S ) cünüplükten dolayı yıkandı. Şöyle ki: Eliyle
hayalarını yıkadı. Sonra elini duvara sürttü. Sonra elini yıkadı. Sora namaz
abesti gibi abdest aldı. Nihayet yıkanmasını bitirince ayaklarını yıkadı.
(Buhâri, Kitâbu’l-Gusl C.1 H.13 S.376, Ötüken 1997 )
Burada da yıkanırken elleri
duvara sürtüp duvarı kirletmeyi rivayet ediyorlar.
69-..............Bize
İbrahim, o da Esved’den; o da Âişe’den (R ) tahdis etti ki (o şöyle demiştir):
Ben, Peygamber ile birlikte her ikimizde cünüp iken iken bir kâbdan yıkanırdık.
(Hayız olduğumda) O bana emrederdi, bende fûtamı bağlardım. Ben hayızlı iken
Peygamber tenini tenime dokundururdu. Kazâ O (mescide) itikafta iken, ben de
hayızlı olduğum hâlde başını (itikâf yerinden dışarıya) çıkarırdı da, ben de
yıkar idim. (Buhari, Kitâbu’l-Hayz C.1 H.14 S.400 Ötüken 1997)
Bu rivayette de, Âişe’nin
erkeklere sevişmeyi anlattığı iftirasında bulunuyorlar, aynı iftirayı ( aynı
kaynak s.401 deki rivayetle) Meymûne hakkında uyduruyorlar. Aslında bu tür
rivayetleri yazmak ağırıma gidiyor; yüzlerce senedir yazılıp insanlara
anlatılan bu yalanları eleştirmek için, istemezsem de yazmak zorunda kaldım.
uydurmuş oldukları dört bin civarındaki rivayetlerini tekrarlar yapmak
suretiyle 35647 rivayete çevirerek ciltler dolusu külliyat haline getirmişler.
70- ............. El-Kaasım
şöyle diyor:Ben Âişe’den işittim, şöyle diyordu: Biz ancak Hac etmeği düşünerek
yola çıktık. Şerif mevkiine geldiğimiz zamân ben hayz
oldum..............(Buhari, Kitâbu’l-Hayz C.1 H.1 S.397, Ötüken )
71-.............Bana Hişâm,
Urve’den haber verdi ki, Urvetu’bnu’z-Zubeyr’e: Hayızlı kadının bana hizmet
etmesi yâhut kadının cünüp iken yanıma gelmesi câiz midir? diye sorulmuş. Urve
de : Bana göre bunun hepsi câiz, öyle olan da, böyle olanda bana hizmet eder.
Bundan dolayı hiçbir taraf için beis yoktur. Bana Âişe haber verdi ki, kendisi
hayızlı ve hücresinde ikamet ederken, Resûlullah da mescide itikâf ettiği
zamân, Resûlullah başını uzatır, o da Resûlullah ın başını tarardı. (Buhari,
Kitabu’l-Hayz C.1 H.3 S.398, Ötüken 1997
72-............Zerrate şöyle
demiş : Âise (r.anhâ)’dan, şöyle demiştir:
“Ben hayızlı olduğum zaman (
Resûlullah’ın) yatağından bir hasır üzerine iner ve temizleninceye kadar
Resûlullah (s.a)’a yaklaşmazdım.” (Ebû Dâvûd, K.Tahâre (1), Bâb 106 Cilt 1
H.271 s.479, Şamil 1987)
Böylece bu konuda da kendi
kendilerini tekzip etmiş oldular. Zaten rivayet uydurmalarında en sık
başvurdukları metotları zıt ve ihtilaflı rivayetler uydurmaktır, bunu da bir
konuda sıkıştıklarında veya işlerine geldiğinde kullanmak üzere veya ortalığı
karıştırmak için planlı tasarlamışlardır. Sık sık bu tür zıt rivayetlerine
örnekler vermeğe çalışacağım. Şimdi iftira rivayetlerini sıralamaya devam
edecek olursam:
73- ...........Enes Bin
mâlikten rivayet: Uhud harbinde, Yemin olsun ki, Âişe binti Ebi Bekir, ile Ümmü
Süleym’i paçalarını sıvamış halde gördüm, Baldırlarının bileziklerini
görüyordum. Su tulumlarını sırlarında taşıyor gâzilerin ağızlarına
boşaltıyorlardı. ( Müslim, cilt 8 139/655 ter. Ahmed Davudoğlu, Sönmez neşriyat
a.ş
Bura da da savaş heyecanıyla
kamufle ederek, Âişe’nin ve Ümmü Süleym’in baldırlarını gösterdiği iftirası
rivayet edilmiştir.
74- Müslim’in bir diğer
rivayetinde : “ Hz. Âise radıyallahu anhaya bir zat misafir oldu. Adam
sabahleyin elbisesini yıkamaya başladı. Hz. Âise ona :
“ Sana (meni) bulaşan yeri
(gördüysen) orasını yıkaman kâfi idi. Göremediğin takdirde etrafını yıkardın.
Ben, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ın elbisesinden ( meni bulaşığını )
ovalamak suretiyle çıkardığımı biliyorum. O, ( Birde yıkamaksızın ) onun içinde
namaz kılardı”.......... (K.S 3517 C. 10 S. 345 Akçağ 1990 alıntısı Müslim,
Tahâret 105, 109 (288,290) )
Güya Âişe’ye bir adam misafir
olmuşta, Âise adama menisini nasıl yıkayacağını izah etmiş. Biz Âişe’yi böyle bir
iftiradan tenzih ederiz. Özellikle cinsel konularda, Âise hakkında rivayetler
uydurmuşlardır. Bu da, Âişe’nin şahsında Peygambere ve Ebu Bekr’e olan
kinlerini göstermektedir.
75-.........Biz Amr İbn
Meymûn, Süleyman İbn Yesâr’dan tahdis etti. O şöyle demiştir: Ben Âişe’ye
elbiseye isâbet eden meniden sordum. Âişe: Ben onu Resûlullah’ın elbisesinden
yıkardım da, yıkama izi yer yer ıslaklıklar elbisesinde göründüğü halde
çıkardı, dedi (Buhari, c. 1 Kitabu’l-Vudu 93 s. 354 Ötüken 1997 )
Bu da önce ki benzerleri gibi
iftira içeren bir rivayettir. Erkekler menilerini nasıl yıkayacaklarını
Âişe’den başka soracak kimse bulamadılar mı, kaldı ki ahmaklar bile meninin
nasıl yıkanacağını bilirler.
76-.........Ben Urve
ibnu’z-Zubeyr’den işittin, Peygamber (S) Âişe’ye ( R )’ye:
-”Ebû Bekr’e emret de
insanlara namâzı kıldırsın” buyurmuş.
- Ebû Bekr pek yufka yürekli
bir adamdır. Ne zamân Senin makamına dikilirse kalbi incelir, demiş.
Peygamber evvelki emrini
tekrar buyurmuş, Âise de “Ebu Bekr hüzünlü bir adamdır” sözünü tekrarlamış.
Şu’be ibnü’l Haccâc
yukarıdaki senedle dedi ki: Peygamber üçüncü yahut dördüncü defasında:
- Şüphesiz sizler, Yusuf
Peygamber’in karşılaştığı kadınlarsınız. Ebû Bekr’e emredin de namâzı
kıldırsın.” buyurdu. (Buhari, Kitabu’l Enbiyâ 59 C.7 S.3148-3185, Ötüken-1987)
Burada da, Âişe’ye ne tür bir
iftirada bulunduklarını belirtmek için, Yusuf Peygamberin karşılaştığı kadına,
Kur’an’dan örnek vereceğim, mealen:
-Yusuf’un evinde kaldığı
kadın, onun nefsinden murâd almak istedi ve kapıları kilitleyip: “Haydi
gelsene!” dedi. (Yusuf): “Allah’a sığınırım dedi, efendim bana güzel baktı (
ben nasıl onun İyiliği’ne karşı hıyanet ederim), zalimler iflah olmazlar!:
12/23
- And olsun, kadın onu arzû
etmişti, eğer Rabb’inin doğruyu gösteren delilini görmeseydi Yusuf da onu arzû
etmişti. Böylece biz kötülüğü ve fuhşu ondan çevirmek istedik; çünkü o, ıhlâsa
erdirilmiştir (seçkin) kullarımızdandır. 12/24
Görüldüğü gibi, Yusuf
Peygamberin karşılaştığı kadın evli olmasına rağmen, Yusuf peygambere zina
teklifinde bulunmuştur. Peygamber nasıl olur da Âişe’yi böyle kadınlara
benzetir, bu ağır bir ithamdır.
77- Hz. Âişe radıyallahu anhâ
anlatıyor: “Ebu’l-Ku’ays’ın kardeşi Eflah, örtünmeyi emreden ayet indikten
sonra yanıma girmek için izin istedi. Ben:
“Allah’a yemin olsun,
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâmdan izin istemedikçe ben ona girme izni
vermeyeceğim! Çünkü o’nun kardeşi Ebu’l-Ku’ays beni emziren kimse değildir.
Beni Ebu’l-Ku’ays’ın hanımı emzirdi! dedim. Derken yanıma Aleyhissalâtu
vesselâm girdiler.
“ Ey Allah’ın Resûlü dedim,
Ebu’l-Ku’ays’ın kardeşi Eflah yanıma girmek için izin istedi. Ben sizden
sormadıkça izin vermekten imtina ettim! dedim. Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm: “amcana izin vermekten seni alıkoyan sebep ne?” buyurdular. Ben :
“ Ey Allah’ın Resûlü! dedim.
Beni emziren erkek değil. Beni onun hanımı emzirdi” dedim. Resûlullah yine:
“Sen onun girmesine izin ver.
Zira o senin amcandır, Allah iyiliğini versin” buyurdular. (K:S 5670 C.16 s.28
alıntısı, Buhari, Humus 4, Şehadet 7, Nikah 20; Müslim, Radâ’2. (1444);
Muvatta, Radâ 2, (2.601,602); Tirmizi, Radâ’1, (1147); Ebu Dâvud, Nikah 7,
(2055); Nesâi, Nikâh 49,(6,99). )
78-..........Bize Şu’be,
el-Eş’as’tan; oda babası Ebû’s-Sa’sâ Selim İbnu’l-Esved’den; o da Mesrûk’tan; o
da Âise’R )’den tahdis etti ki, Âişe’nin yanında bir adam varken Peygamber (S )
içeri girdi. Peygamber bunu hoş görmediğini belli eder gibi yüzünün rengi
değişti. Bunun üzerine Âise:
- Bu benim (süt) kardeşimdir!
dedi.
Peygamber de:
-”Süt kardeşlerinizin kim
olduğuna iyi dikkat ediniz. Çünkü süt, ancak açlıktandır buyurdu. (Buhari,
Kitâbu’n-Nikâh, 40 S.519 C.11 Ötüken 1988 )
İddia ettiklerine göre süt
amca, süt kardeş gibi kimselerin, serbestçe bayanların yanına girebileceğini
rivayet ettiler. Bunun böyle olmadığını Kur’an’dan örnekler vererek gösterecek
olursam, mealen:
- Mümin kadınlara da söyle:
Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler.
Görünen kısımları müstesnâ olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş
örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kendi
oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları,
kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında
bulunan cariyeleri , erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsi güçten
düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan
çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için
ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki
kurtuluşa eresiniz. 24/31
Görüldüğü gibi ziynet
eşyalarının gösterilebileceği kimseler arasında, süt kardeş veya süt amca
bildiril memeştir. 24 Nur 31 de belirtilen kardeş lafzı öz kardeşler
hakkındadır. Zira, Kur’an’da süt kardeşlerden bahsedilirken “süt kardeş” olarak
ayrı bir şekilde belirtilmişlerdir. Bunlar nikah yönünden yasaklanmışlardır,
fakat nikahlarının haram oluşu, onlara öz kardeş hususiyeti vermemektedir. Yani
mümin bayanlar için gizlenme konusunda diğer süt kardeş olmayanlardan bir
farkları yoktur. Buna benzer olarak dikkat edilirse, Peygamberin zevceleri,
Kur’an’da müminlerin anneleri olarak belirtilmişlerdir. Peygamberden sonra
müminlerin onları nikahlamaları ebediyen haramdır. Buna rağmen müminler
onlardan yüz yüze eşya dahi isteyemezler, ancak bir perde arkasından olursa,
yani aralarında bir perde varsa isteye bilirler. Demek ki bazı akrabalıklar
vardır ki gizlenmeyi ortadan kaldırmaz. Müminlere anne olmak gizlenmeyi ortadan
kaldırmıyorsa, nasıl olurda süt kardeş olmak, hele kavramı dahi İslamiyet te
olmayan, süt amca diye uydurdukları akrabalık, gizlenmeyi ortadan kaldırsın.
Şimdi bu hususlara ait Kur’an’dan örnek verecek olursam, mealen:
- Size (şunlarla evlenmeniz)
haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kardeşleriniz, halalarınız,
teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt
kardeşleriniz, karılarınızın anaları , birleştiğiniz karılarınızdan olup
evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -eğer onlarla henüz birleşmemişseniz
(kızlarını almaktan ötürü) üzerinize bir günah yoktur- kendi sulbünüzden gelen
oğullarınızın karıları ve iki kız kardeşi bir arada almanız. Ancak geçmişte
olanlar hâriç. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan çok merhamet edendir. 4/23
Dikkat edilirse süt
kardeşler, ismen süt kardeş olarak belirtilmiştir. Öz kardeşler sadece
kardeşleriniz olarak isimlendirilmiştir. 24 Nur 31 de süt kardeşlere ruhsat
verilmemiş, 4 Nisa 23 te ise nikahlanmaları yasaklanmıştır.
Kûr'an'dan mealen:
- Müminlerin, Peygamberi kendi
nefislerinden çok sevmeleri gerekir; onun eşleri onların anneleridir; akraba
olanlar, miras hususunda, Allah’ın Kitabında birbirlerine müminler ve
muhâcirlerden daha yakındırlar. Dostlarınıza yapacağınız uygun bir vasiyet
bunun dışındadır. Bu Kitab’ta yazılı bulunmaktadır.
"Ey iman edenler! Hazırlanmasını
beklemeyeceğiniz bir yemeğe çağrılmanız hariç, size izin verilmeden Peygamberin
evlerine girmeyin, Fakat çağrıldığınız zaman girin, Yemek yediğiniz zaman,
hemen dağılın, sohbete dalmayın, çünkü bu durum, Peygamberi üzüyor. O, (sizi
evden çıkarmaktan) utanıyor. Halbuki Allah, hak olan bir şeyden utanmaz,
Peygamberin hanımlarından bir eşya istediğiniz zaman bir perdenin arkasından
isteyin. Bu durum, sizin kalpleriniz ve onların kalpleri için daha temizdir.
Resûlullah’a eziyet etmeniz, ondan sonra onun hanımlarıyla evlenmeniz ebediyen
caiz değildir. Şüphesiz bu durum, Allah katında büyük bir günahtır."
33/53
Bu itibarla, süt amca ve süt
kardeş konusunda rivayet edilen hadisler, uydurma olup aslı yoktur.
Süt çocukluğu konusunda
iddiaları da, Kur’an’da belirtilenden çok değişiktir. Kûr’an’da çocuk en fazla
iki yıl emzirilir, yani iki yaşından sonra öz annesi dahi onu emziremez. Fakat
onlar adamlarında emzirilebileceğini rivayet ettiler.
Emzirme ile ilgili olarak,
Kur’an’dan mealen:
- Anneler, çocuklarını
-emzirmeyi tamamlamak isteyen kimse için- tam iki yıl emzirirler. Onların uygun
biçimde yiyeceğini ve giyeceğini sağlamak, çocuğun babasına aittir. Herkes
ancak gücü ölçüsünde bir şeyle mükellef tutulur. Ne anne çocuğu yüzünden, ne de
çocuğun ait bulunduğu baba, çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Mirasçının da
aynı şeyi yapması gerekir. Eğer (ana, baba) anlaşıp danışarak (çocuğu memeden)
kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı (süt annesi tutup)
emzirmek isterseniz, vereceğinizi güzelce verdikten sonra yine üzerinize bir
günah yoktur (emzirirseniz) Allah’tan korkun ve bilin ki, Allah yaptığınız her
şeyi görmektedir. 2/233
Çocukların en fazla iki
yaşına kadar emzirtilebileceği açıktır, buna rağmen şu rivayette bulundular:
79-.............. Aişe’den
naklen rivayet:
Ebû Huzeyfe’nin âzâdlısı
Sâlim, evlerinde Ebû Huzeyfe ile ailesinin yanında bulunuyormuş derken, Sehle
binti Süheyl, Peygambere gelerek:
- Sâlim artık erkeklik çağına
geldi; ve erkeklerin akıl ettikleri şeylere akıl erdirmeye başladı ama yanımıza
giriyor. Zannediyorum ki, bundan Ebû Huzeyfe’nin hatırına bir şey geliyor;
demiş.
Bunun üzerine peygamber ona:
“Salim’i emzir, ona haram ol
da Ebû Huzeyfe’nin hatırına gelen şey gitsin!” buyurmuş.
(Sehle bunu yapmış ve)
dönerek:
- Ben onu emzirdim; Ebu
Huzeyfe’nin hatırına gelen şey de gitti; demiş. (Müslim, 27/371 Cilt 7 Ahmet
DAVUTOĞLU, Sönmez Neşriyat A.Ş.)
Salim’in yaşı konusunda yine
Müslim’de şu ifadeler geçmektedir.
- Koskoca adam olduğu halde
onu nasıl emzireyim dedi. “Resûlullah gülümseyerek onun koskoca adam olduğunu
biliyorum.” cevabını verdi. (Müslim, 26 C.7 Sönmez Neşriyat ).
- Sehle; ama o saçlı sakallı
(adam)dır, dedi. (Müslim, 30/373 C.7 Sönmez Neşriyat ) .
80 ............. Âise
(Radıyallâhu anhâ)’dan; Şöyle demiştir: (Ebû Huzeyfe’nin karısı) Sehle binti
Süheyl (Radıyallâhu anhüm) Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’e gelerek:
- Yâ Resûlullah!
(Evlatlığımız) Sâlim’in yanıma girmesinden dolayı (kocam) Ebû Huzeyfe (bin
Utbe)’nin yüzünde cidden bir hoşnutsuzluk görüyorum, dedi. Bunun üzerine
Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) (Sehle’ye
- “Sen Sâlim’e süt emzir”
buyurdu. Sehle:
- O, yetişkin bir adam olduğu
halde ben nasıl onu emzireyim? dedi. Bunun üzerine Resûlullah (Sallallâhu
Aleyhi ve Sellem) gülümsedi ve: - “Ben onun yetişkin bir adam olduğunu şüphesiz
biliyorum.” buyurdu. Sehle (Radıyallahu anhâ) (gidip bu işi) yaptıktan sonra
Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’e )’e gelerek:
Ben (Sâlim’e süt emzirdikten)
sonra (kocam) Ebû Huzeyfe (Radıyallahu anh)’ ın yüzünde bir hoşnutsuzluk
görmedim, dedi. Sâlim (onun sütünü emmeden önce ) Bedir savaşına katılmış idi.”
(İbn’i Mace, H.1943, Sünen-i İbn-i Mace, S.412 C.5 Baskı 1992 Kahraman
Yayınları. )
Görüldüğü gibi süt emzirmeyle
ilgili iddiaları ve rivayetleri İslam la ilgisi olmayan sapık iddialardır.
Hangi kadın göğsünü açıp bir adama kendini emzirirde, bunun adına süt çocukluğu
denir. Kur’an öğretisine karşı o kadar kin ve nefret doludurlar ki, dillerine
ne gelirse söylemekten çekinmemişlerdir.
Diğer bir rivayet çeşitleri
de , İslamiyet’teki, erkeklerin birden fazla kadını nikahlama ruhsatıyla
ilgilidir. Bu rivayetlerini sıralarken kendilerince alay etmek amacındadırlar.
Zira sarf ettikleri ifadelerden bu anlaşılmaktadır. Bu rivayetlerine konu
olarak ta Peygamberleri ele almışlardır, örneğin:
81- Hz. Enes radıyallâhu anh
anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselâm, hanımlarına gece ve gündüz aynı
saatlerde ziyarette bulunurdu. Onlar on bir tane idiler. Enes’e: “Buna tâkat
getirebiliyor muydu? denmişti. O : “Biz ona otuz kişinin gücü verildiğini
konuşurduk” diye cevap verdi.” (K.S. 5713 C.16 S.69 alıntısı, Buhari, Gusl 12;
Nesâi, Nikâh 1, (6,53,54). )
82- Bize Müseddet tahdis
etti. Bize Yezid ibn Zurey’ tahdis etti. Bize Said ibn Ebû Arûbe, Katâde’den; o
da Enes (R)’den tahdis etti ki, Peygamber (S)’in dokuz kadını olduğu hâlde, tek
bir gece içinde kadınların hepsi üzerine dolaşırdı.
Ve yine bana Halife ibn
Hayyât şöyle dedi: Bize Yezid ibnu Zurey’ tahdis etti: Bize Said, Katâde den
tahdis etti ki, onlara da Enes, Peygamberden olmak üzere bunu tahdis etmiştir.
(Buhari, Kitâbu’l-Nikâh H.6 C.11 S.5163 Ötüken 1988 ).
Görüldüğü gibi iki rivayet
birbirleriyle çelişkilidir, birinde on bir eş derken, diğerinde dokuz eş
denmiştir. Güya Peygamber Enes’e söylemiştir, peki Enes on birle, dokuzu
ayıramıyorsa bunu nasıl tahdis etti. Farz edelim ki, ayrı ayrı zamanlar için
tahdis etmiş olsunlar, yani Peygamber iki eş için evlenmiş veya boşanmış olsun.
Buna rağmen rivayetlerin herhangi bir temele dayalı ciddiyetleri yoktur. Aile
yaşantısı içerisindeki bazı şeyleri insan kendi öz anne babasına söylemezken.
Peygamber gibi bir insan aile sırlarını neden gidip Enes’e söylesin. Şimdi bu
tür iftiralarını yazmaya devam edecek olursam:
83- Hz. Ebu Hureyre
radıyallâhu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Süleyman aleyhisselâm (bir
gün)
“Bugün, kesinlikle doksan
kadınıma uğrayacağım. Hepsi de Allah yolunda cihad edecek bir yiğit doğuracak!
dedi (veya melek) ona:
“İnşaallah de bari!”
uyarısında bulundu. Ama Hz. Süleyman inşaallah demedi.
Söylediği gibi, o gün, bütün
hanımlarına uğradı. Kadınlarından sadece biri hâmile kaldı. O da yarım insan
doğurdu.”
Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm sözüne devamla:
“Nefsimi elinde tutan Zât’a
yemin olsun! Eğer Süleyman aleyhisselâm “inşallah!” demiş olsaydı hepsi de
Allah yolunda atlı olarak cihad eden çocuklara sahip olacaktı” buyurdu.”
(Buhari, Enbiya 40, Eymân 23,(1654); Nesâi, 39,40,(7,25); K.S. 5825 C.16 S.299
Akçağ 1993 )
84-.............
El-A’rac’dan; Ebû Hureyre (R)’den tahdis etti ki, Peygamber (S) şöyle
buyurmuştur: “Dâvud’un oğlu Süleymân: Ben bu gece yetmiş kadını dolaşacağım da
onlardan her biri Allah yolunda mücahide edecek birer süvâri oğlana gebe kalır,
diye kesin konuştu. Arkadaşı olan melek ona: İnşâallah de, dedi. O diliyle
inşâallah demedi. O hakikaten o kadınları dolaştı, fakat içlerinden yalnız biri
iki şıkkından biri düşük bir oğlana hâmile kalmıştır”.
Peygamber: “Eğer Süleymân
İnşâallah deseydi, elbette o çocukların hepsi Allah yolunda cihâd ederlerdi”
buyurdu..........
(Buhari, Kitâbu’l-Enbiyâ 97
C.7 S.3237 Ötüken 1987 )
85-.............. Bize
Vuheyb, Eyûb’dan; o da Muhammed ibn Sirin’den; o da Ebû Hureyre (R)’den şöyle
tahdis etti: Allah’ın Peygamberi Süleymân Aleyhisselâmın atmış tâne kadını
kadını vardı. “Ben bir gecede kadınların üzerine dolaşırım da onlardan her bir
kadın muhakkak Allah yolunda savaşacak birer süvari oğlan çocuğu doğurur” diye
(İnşâallah demeden) yemin sözü söyledi. Hakikaten kadınları üzerine dolaştı.
Fakat kadınlardan hiçbiri doğurmadı, yalnız bir kadın eksik doğumlu bir oğlan
çocuğu doğurdu. Allah’ın Peygamberi Muhammed (S) : -”Eğer Süleymân Peygamber
inşâallah diyerek yemininden bir istisna yapsaydı, kadınlardan her bir kadın
muhakkak gebe kalır ve Allah yolunda savaşacak birer süvâri doğururdu” buyurdu.
(Buhari, Kitâbu’t-Tevhit 95 C.16 S.7340 Ötüken 1989 ).
Görüldüğü gibi, Peygamberlere
iftira ve saygısızlık kastıyla tahdis edilmiş olan bu rivayetler aynı zamanda
çelişkilidir. Zira, iddia etmiş oldukları kadın sayıları ihtilaflıdır. Din
yönünden Süleyman peygambere ağır sözler içermektedirler, öyle ki bir peygamber
olmasına rağmen, Allah adına konuşup, İnşâallah dememekte direnen bir kimse
seviyesine indirmektedirler. Bu ise bir peygamber hakkında sarf edilen çok ağır
iftiradır. İnşâallahın kelime manası, Allah isterse demektir. Böyle bir şeyi
red etmek, Allah istemezse de demek olur ki, bu ise Allah’a şirk koşmak
demektir. Süleyman peygamber ise bir müşrik değildi, bu itibarla bu
rivayetlerde bir uydurmadır.
86-........... Âise (R) şöyle
demiştir: Fâtıma yürüyerek yönelip geldi. Fâtıma’nın yürüyüşü tıpkı
Resûlullah’ın yürüyüşü gibidir. ............(Buhari, Kitâbu’l-Menâkıb 126 C.7
S.3393 Ötüken 1987 )
Bir bayanın erkekler gibi
yürümesi övünülecek bir şey değildir. Rivayet aslı olmayan bir iftiradır. Hele,
rivayeti Peygamber açısından rivayet etmeleri ise peygambere açıkça saldırıdır,
zira erkeklerin bayanlar gibi yürümesi de İslam Dininde kabul edilemez.
87-................ Hz.
İbrahim zalim birinin diyarına (Mısır’a) beraberinde Sâre de olduğu halde
gelmişti, Sâre güzel bir kadındı. Sâre’ye: “Bu cebbâr herif, bilirse ki sen
karımsın, senin için bana galebe çalar. Eğer sana soracak olursa, kız kardeşim
olduğunu söyle! Çünkü sen, zaten İslâm yönünden kardeşimsin, din kardeşiyiz.
Ben yeryüzünde senden ve benden başka bir Müslüman bilmiyorum” dedi.
Bunlar zâlim kralın
memleketine gelince, adamlardan biri bunları gördü. Hemen gidip:
“Senin memleketine öyle güzel
bir kadın girdi ki, sizden başkasının olması münasip değildir” dedi. Kral
derhal adamlar gönderip, Sâre’yi yanına getirtti. Hz. İbrahim namaza durdu.
Sâre adamın yanına girince, kral (onu ayakta karşıladı, fakat) elini ona
uzatamadı. Eli şiddetli şekilde tutuldu. Sâre’ye :“Elimi salması için Allah’a
dua et! Sana zarar vermeyeceğim!” dedi. Sâre de dediğini yaptı. Ama kral tekrar
Sâre’ye sataşmak istedi. Eli, öncekinden daha şiddetli tutulup kaldı. Sâre’ye
aynı şekilde ricada bulundu. O da kabul etti. (Adam normal hale dönünce tekrar)
sataşmak istedi. Eli önceki iki seferden daha şiddetli şekilde tutuldu. Sâre’ye
yine: “Allah’a dua et, elimi salsın sana zarar vermeyeceğim!” diye rica etti.
Sâre dua etti, adamın elleri açıldı. Kral kadını getiren adamı çağırdı ve ona:
“Sen bana insan değil bir şeytan getirmişsin. Bunu diyarımdan çıkar!” dedi.
Sâre’ye, Hâcer’i bağış olarak verdi. “Sâra yürüyerek geldi. İbrahim onu görünce
“Nasılsın, ne haber?” dedi. Sâre: “Hayır var! Allah cebbârın elini tuttu (bana)
bir hâdim verdi!” dedi.” .................. (K.S. 5212 C.15 S.6-7 Akçağ 1992
alıntısı, Buhari, Enbiyâ 9, Büyû’ 100, Hibe 36, Nikâh 6; Müslim, Fezâil 154,
(2371); Ebû Dâvud, Talâk 16, (2212); Tirmizi, Tefsir, Enbiya, (3165).)
İddia ettiklerine göre,
İbrahim peygamber neyle karşılaşacağını bile bile, kralı zalim olan bir
memlekete gitmiş. Kendisinin de önceden tahmin ettiği gibi, karısı “Sâra” kral
tarafından kendisinden istenmiş ve karısını krala teslim etmiştir. Canının
kurtulmasına sebepte karısını kız kardeşi olarak tanıtması imiş. Güya da,
İbrahim peygamber kendisinden ve karısından başka yer yüzünde bir Müslüman
bilmiyormuş. Bu İbrahim peygamber gibi bir kimseye karşı hayasızca yapılmış bir
iftira ve saygısızlıktır. O İbrahim peygamber ki, Allah rızası için bir kavmin
karşısına tek başına dikildi. O’nu ateşe attıklarında dahi çekinmeyecek kadar
cesur bir kimse idi. Nasıl gidip namusunu zalim bir krala teslim eder. Allah’ın
arzı geniştir, madem ki durumu önceden biliyordu o zaman, zalim kralın
memleketine uğramaz, başka bir yere giderdi. Deseler ki zaten hiçbir şey
olmadı, ne mahzuru var ki? İslam'a göre durum hiçte öyle değil zira İslam da
mümin kadınlara sataşma şiddetle yasaktır ve tesettür olayı vardır ve
söyledikleri tesettüre aykırıdır. Öyle ya, kral ve adamları tesettüre rağmen
Sâre’nin güzelliğini nasıl gördüler? Bu demek oluyor ki, iddialarına göre
İbrahim peygamber ya karısını tesettürsüz gezdiriyordu yada tesettürünün
açılmasına ve kendisine sataşılmasına aldırmıyordu. Ben İbrahim peygamberi
böyle bir şeyden tenzih ederim. O İbrahim peygamber ki Allah O’nu dost
edinmişti. Bu konuda Kur’an’dan mealen:
- Hangi insan, din yönünden,
iyilik edici olarak yüzünü Allah’a teslim edip dosdoğru İbrahim’in dinine tabi
olandan daha güzel olabilir? Allah, İbrahim’i dost edinmişti. 4/125
Diğer bir hususta, olayı
uydurmak için sarf ettikleri, güya İbrahim peygamberin karısına: “Ben
yeryüzünde senden ve benden başka bir Müslüman bilmiyorum.” ifadesi de,
Kur’an’a uymayan ve yalancı olduklarını belgeleyen bir sözdür. Zira kendisine
hicretten önce Lût peygamber iman etmişti. Şöyle ki, Kur’an’dan mealen:
- Bunun üzerine Lût ona iman
etti ve (kavmine) dedi ki: “Ben Rabb’ime hicret ediyorum; zira O, daima
gâliptir; hikmet sâhibidir”. 29/26
Bu itibarla, İslam Dininde ki
gerçeklere uymayan bu rivayetlerin aslı yoktur
88-.............. (İbn ebi
Leyle’den naklen, dedi ki.... Bize Ali şöyle tahdis etti: ...................
Müteakiben biz yataklarımıza girmiş hâlde iken Peygamber bize geldi. Biz hemen
yatağımızdan kalkmağa davrandık. Peygamber (S) :
- “Yerinizde durunuz!”
buyurdu ve (ikimiz arasına oturdu) hattâ ben göğsümün üzerine dokunan iki
ayağının serinliğini hissettim........
......... (Buhâri,
Kitâbu’l-Humus 21 C.6 S.2899 Ötüken 1987 )
Bu konuda daha önce
belirttiğim gibi, İslam’da yatak odalarına izinsiz girilemez. Bu itibarla,
peygamberin, kızının ve damadının yatak odalarına izinsiz ve aniden girdiği
yolundaki bu rivayet asılsız bir iftiradır. Hele, yatağa girip aralarına
oturması olacak şey değildir.
89- Hz. Câbir (radıyallahu
anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) efendimiz buyurdular ki:
(Tahâret maksadıyla) taş kullanmak tektir. Şeytana atılan taş tektir. Safa ile
Merve arasında say tektir. Öyle ise sizden biri (tahâret için) taş kullanacaksa
bunu da tek kılsın.” (K.S. 1493 C.6 S.23 Akçağ 1989 alıntısı, Nesâi, Hacc 202,
(5,254) )
Müslümanlarca tavaf edilen,
Kabe tavafı ile Sefa ve Merve sa’yi’ni. Tuvalette temizlik için kullandıkları
taş ile ve şeytana atılan taşla ilişkilendirmek ve birbirlerine emsal göstermek
açık bir saygısızlıktır. Bu itibarla bu rivayette hakaret kastıyla uydurulmuş
asılsız bir rivayettir.
90- Ebu Hüreyre radıyallahu
anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, mescide otururken, bir
bedevi girip iki rekat namaz kıldı. Sonra da şöyle dua etmeye başladı:
“Allah’ım bana da, Muhammed’e de rahmet et. Bizden başka kimseye rahmet etme!”
Resûlullah aleyhissalâtu
vesselâm atılıp: “Geniş alanı daralttın!” dedi. Derken adam hemen kalkıp
mescidin içine akıtmaya başladı. Halk ta hemencecik üzerine yürüdü. Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm onları yasaklayıp: “Kolaylaştırıcılar olarak
gönderildiniz, zorlaştırıcılar olarak gönderilmediniz. Üzerine bir kova su
dökün!” ferman buyurdular.” (K.S. 3509 C.10 S.340 Akçağ 1990 alıntısı, Buhari,
Vudû 58; Ebû Dâvud, Tahâret 138, (380); Tirmizi, Tahâret 112, (147); Nesâi,
Tahâret 45, (1,48,49, ) )
91- .... Abdullah b. Ömer
(r.a.)’den, şöyle demiştir:
“Ben Resûlullah (s.a.)
zamanında bekâr bir genç idim ve Mescid de gecelerdim. Köpekler mescide
girerler çıkarlar, bevlederler, sahabiler de bundan dolayı hiçbir şey (su)
dökmezlerdi.” (Ebû Dâvud K. Tahâre (1), Bâb 137 H.382 C.2 S.97 Şamil 1988,
diğer tahdis edenler, Buhari, tabir 36, fedaili ashabın-Nebi 19; Müslim,
fedaili’s-sahâbe 140 )
Peygamber mescidini,
insanların ve köpeklerin tuvalet olarak kullandığını rivayet etmeleri, İslam
dinine ve Müslümanlara duydukları kinin açık ifadesidir. İslam dininde, Allah’ı
anma ile temizlik birlikte emredilmiştir. Bu konuda Kur’an’dan mealen:
Rahmân ve Rahim Allah’ın
adıyla
- Ey elbisesine bürünen, 74/1
- Kalk, uyar. 74/2
- Rabb’ini tekbir et(O’nun
büyüklüğünü an), 74/3
- Elbiseni temizle, 74/4
- Pislikten kaçın. 74/5
İslam dininde iç ve dış
temizliğe büyük önem verilmişken, bu tür aykırı rivayetler uydurmaları,
Kur’an’a uymadığı gibi yaptıkları aynı zamanda hayasızlıktır.
92- Hz. Ebu Hüreyre
(radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular
ki: “İbrahim (aleyhisselâm) Kaddûm nâm-bazısı da şeddesiz olarak Kadûm
demiştir- mevkide seksen yaşında olduğu halde sünnet oldu.” (K.S. 2150 C.7
S.531 Akçağ 1988 alıntıları, Buhari, İsti’zân 51, Enbiya 8; Müslim, Fedâil
151,(2370). )
Yukarıda ki, metinde de her
ne kadar, Kadûm nam mevkide İbrahim peygamber sünnet oldu falan diyorsa da,
Metnin aslında, İbrahim peygamber seksen yaşında keserle sünnet oldu
şeklindedir. Kaddum keser demektir, “bil Kaddum“, keser ile manasınadır.
93- Useym İbnu Kesir İbni
Küleyb an ebihi an ceddihi’nin anlattığına göre (ceddi Küleyb) Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm’a gelerek: “Müslüman oldum! der. Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm; “Üstünden küfür saçını at!” der ve tıraş olmasını
söyler. Useym’in babası dedi ki: “Bana bir başka (sahabe)nin bildirdiğine göre
Aleyhissalâtu vesselâm, beraberinde olan bir diğerine de; “Üzerindeki küfür
tüyünü at ve sünnet ol!” buyurmuştu.” (K.S. 3817 C.11 S.33 Akçağ 1991 alıntısı,
Ebû Dâvud, Tahâret 131,(356) )
Bu uydurma rivayetleriyle de,
Müslümanların sünnet olması gerektiğini rivayet ettiler. Rivayetlerine delil
olarak ta peygambere isnat ettikleri hadiste. İbrahim peygamberin seksen
yaşında keserle sünnet olduğu rivayeti ile Müslüman olan bir kimsenin derhal
sünnet olması gerektiği rivayetidir. İbrahim peygamber için söyledikleri alay
etmekten başka bir şey değildir. Sünnet olayının yaygın bir şekilde uygulandığı
toplumlarda dahi, bir kimseye baban seksen yaşında balta veya keserle sünnet oldu
deseler bunu hoş karşılamaz alay olarak kabul eder. Böyle bir iddiayı İbrahim
peygambere yakıştırdılar. bununla da yetinmediler, kızlarında sünnet olması
gerektiği yolunda iddia ve rivayetlerde bulundular. Ayrıca sünnetin
kendilerince ne kadar iyi bir şey olduğu konusunda şu tür izahlarda bulundular:
94- Hz. Ebu Hüreyre
(radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular
ki: “Fıtrat beştir: Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, bıyığı kesmek, tırnakları
kesmek, koltuk altını yolmak.” ( K.S. 2147 C.7 S.523 Akçağ 1988 alıntısı,
Buhâri, Libas 63, 64, İsti’zan 51; Müslim, Taharet 39,(257); Muvatta Sıfatu’n
Nebiyy 3,(2,921); Tirmizi, Edeb 14,(2757), Ebû Dâvud, Tereccül 16, (419; Nesai,
Taharet 10,11,(1,14,15,) )
Böylece sünnet olmayı fıtrattan
saydılar.
Kızların sünneti için ise:
95- Ümmü Atiyye (radıyallahu
anhâ) anlatıyor: “Bir kadın Medine de kızları sünnet ederdi. Resûlullah
(aleyhissalâtu vesselâm ) (kadını çağırarak ) kendisine: “ Derin kesme. Zira
derin kesmemen kadın için daha çok haz vesilesidir, koca için daha makbuldür”
diye talimat verdi.” (Ebû Dâvud, Edeb 179, (5271). ) Rezin rivayetinde
Resûlullah şöyle buyurur: “Kızları sünnet ederken üstten kes, derin kesme, bu
şekilde kesilmesi yüze daha çok parlaklık , kocaya daha çok haz verir.”
(K.S.2153 C.7 S.534 Akçağ 1988 )
Ehli sünnetçe, Kelime-i
Şehadet te olduğu gibi, Müslüman ile kâfiri birbirinden ayıran âlamet olarak
kabul edilen sünnet ameliyesi, bazı Sünni önderlerce vacip ve hatta farz
denecek kadar mühim bir emir kabûl edilmiştir. Şafiiler. “Bülüğ yaşına ermezden
önce çocuğu sünnet etmek velisine vâciptir.” derler. Bir kısım önderleri de,
sünnet olmadıkça, mühtedinin Müslümanlığının noksan olacağına, sünnetsizin
namazının câiz olmayacağına, kestiğinin yenilemeyeceğine, Kabe’yi tavaf
edemeyeceğine hükmetmiştir. Hadiste bu hususta “İslama girince küfür tüyünü at,
sonra sünnet ol” diye emreder iddiasındadırlar. Hülâsa bazı alim kabul
ettikleri kimselere göre: “Hayatına mâl olacak dahi olsa.” yaşlı kişinin bile
sünnet olması gerektiği hükmünü verecek kadar bu meseleye ehemmiyet
verilmiştir. Muhtar olan zamanda doğumun yedinci günüdür derler.
KIZLARIN SÜNNETİ: Kızlarında
sünnetinden bahseden bir hadiste: “Hıtân, erkekler için sünnet, kadınlar için
mekrüme (şeref verici) dir.” denmektedir. Ebu Hanife, hadisin zahirine bakarak,
sünnet erkekler için mendûb, Şafii ise her ikisi için de vacip hükmünü
çıkarmıştır. Her hâl’u kârda sünnet mevzûunda kadınlarla ilgili olarak da
farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bir kısım kimseler, bu meyânda, Maşrık
kadınları ile Mağrib kadınlarının fizyolojik bakımından farklı olduklarını
kâbul ederek, Maşrık kadınlarındaki yaratılıştan
gelen fazlalık sebebiyle
sünnetle yükümlü olduklarına hükmetmişlerdir. Kızların sünnet edilmesi
hakkında, Aliyyu’l Kâri şöyle der: “Kadının yüzünü taze kılar ve güzelliğini
arttırır. Şehveti teskin eder, cimayı lezzetli ve câzip kılar, kocanın karısına
karşı sevgisini arttırır.” Ebû Dâvud’un da bu konuda söylediği rivayette:
“Medine’de bir kadın(ki ismi Ümmü Atiye’dir) kızları sünnet ediyordu, Peygamber
ona. “Fazla derin kesme, böyle yapman hem kadın için ahzâ (en ziyâde haz ve
lezzet vesilesi) hem de kocası için daha hoştur”der.” ifadesinde bulunuyorlar.
Sünnet olayına o kadar ehemmiyet veriyorlar ki, onu Kelime’i Şehadet’le özleştirerek,
Müslüman la kafiri birbirinden ayırma ölçüsü âlameti olduğunu, hatta hayatına
mal alacaksa dahi bir kimsenin sünnet olması gerektiği şeklinde ısrar etmeleri
ve sünnetin çok iyi bir şey olduğu yolunda övgüler ileri sürmelerine asıl temel
neden ise. İslam Dininde bu tür ameliyelerin şiddetle yasaklanmış olmasından
dolayıdır. Zira bu tür ameliye, Allah’ın yarattığını değiştirme manasındadır.
Allah’ın yarattığını değiştirenler ise Kur’an’da şeytanın payı olarak
nitelendirilmişlerdir. Bu konuda Kur’an’dan mealen:
- Allah, kendisine ortak
koşulmasını bağışlamaz, bundan başka her şeyi dilediğine bağışlar. Allah’a
ortak koşan da uzak bir sapıklığa düşmüştür. 4/116
- O (Allah’a ortak koşa)nlar,
O’nu bırakıp birtakım dişilerden başkasına çağırmıyorlar ve onlar, inatçı
şeytandan başkasına yalvarmıyorlar. 4/117
- (O şeytan)ki Allah ona
lânet etti ve o da, “Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım.”
dedi.” 4/118
- Onları mutlaka
saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim:
hayvanların kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim: Allah’ın yaratışını
değiştirecekler!” Kim Allah’ın yerine şeytanı dost tutarsa, muhakkak ki açık
bir ziyâna uğramıştır. 4/119
- (Şeytan) onlara söz verir,
ümit verir, fakat şeytanın onlara va’di, aldatmadan başka bir şey değildir.
4/120
- İşte onların varacağı yer
cehennemdir. Aslâ cehennemden kaçmak (imkânı) bulamazlar. 4/121
Görüldüğü gibi, bu konuda
şeytanın kendisine, Allah’ın yarattıklarından pay alma tanımlaması; metodu,
Allah’ın yarattığını değiştirme yolunda vereceği emirlerdir. Kim şeytanın bu
emrini yerine getirirse şeytana pay olmuş olur. İsterse yaptığı değişiklik
hayvanların kulaklarını yarma şeklinde olsun fark etmez. Allah, yaratılışı
değiştirme olayı çerçevesinde hayvanların kulaklarının yarılmasına müsaade
etmiyor. Nasıl olurda sünnet veya başka bir şekilde insanlar üzerinde
değişiklik yapılmasına müsaade etmiş olsun. Yaratılışı değiştirme olayı, hiçbir
ihtiyaç, hastalık gibi zaruretler olmadan, yaratılış üzerine yapılacak
değişiklikleri kapsar. Zira, bir koyun kesilip yenile bilir bu yaratılışı
değiştirme manasında değildir. Veya bir kimsenin çürümüş dişi çekile bilir;
çürümüş böbreği alına bilir, bütün bunlar zaruret veya tedavi amaçlı
ameliyelerdir. Saç sakal veya tırnağı kesmekte öyledir, yaratılışı değiştirme
manasında değillerdir. Zira tırnağı kesmekle, parmağı kesmek arasında belli bir
fark vardır, biri ihtiyaç içerikli ve geçici, diğeri sakatlayıcı ve kalıcıdır.
Bu zamanda sağlıklı genler üzerinde meydana getirilen veya getirilmesine
çalışılan değişiklikler yaratılışı değiştirme olayı kapsamına giren
işlemlerdir. Ayrıca, nasıl ki bir kimse tipi değişsin diye hayvanların
kulaklarını yararsa veya sağlıklı dişini çeker veya törpülerse, vücudunun her
hangi bir yerinden sağlıklı bir organı daha güzel olur diye keser veya
vücudunun her hangi bir yerinden bu bağlamda bir parça et veya deri keserse,
kısırlaştırma veya hadım yaparsa, deriyi tahrip ederek döğme yaparsa, küpe için
kulak delerek kulağın yapısını değiştirmek v.s. Gibi ameliyelerde bulunursa,
bütün bu tür şeyler yaratılışa müdahale etmek suretiyle, Allah’ın yarattığını
değiştirmedir. Bütün bunlar, Allah’a ortak koşmayla eş anlamlıdır. Bunları
yapan şeytana pay olduğu gibi, asla cehennemden ebediyen kurtuluş imkanı
bulamaz. Sünnet olmak yaratılışa müdahale etmenin onu değiştirmenin tipik bir
örneğidir. Zira küçük, büyük, kadın, erkek, sağlıklı bir kimseden bu şekilde
parça et koparmanın başka bir izahı yoktur.
Bu itibarla sünnet konusunda
uydurmuş oldukları rivayetlerin aslı yoktur.
VAHYİN İNİŞ SIRASIYLA İLGİLİ
OLARAK UYDURDUKLARI ÇELİŞKİLİ HADİSLER
24- Hz Âişe’den naklen
...............”Peygambere ilk gelen Vahiy âlak suresi 1-5 tir)” (K.S. 5563 C
15 S. 389 - b 1992, alıntıları Buhari, Bed’ü’l- Vahiy, Enbiya 21, Tefsir, Alâk
Ta’bir 1; Müslim, İman 252, (160); Tirmizi, Menakıb 13, (3636). )
25- Yahya İbnu Ebi Kesir
anlatıyor: “Ebu Seleme İbnu Abdurrahman a Kur’an’dan ilk inenin ne olduğunu
sordum. “ Ya eyyühe’l - Müdessir (Ey örtüsüne bürünmüş) : (Suresi) dir !”
dedi......... (K.S. 5564 C. 15 S. 391 alıntıları, Buhari, Bed’ü’l - Halk 6,
Tefsir, Müdessir, tefsir, Alak, Edeb 118 ; Müslim, İman 257, (161) )
Yukarıdaki iki rivayet
birbiriyle çelişkilidir.
RESÛLULLAH’IN NEYİ VASİYET
ETTİĞİ HUSUSUNDA UYDURDUKLARI ÇELİŞKİLİ HADİSLER
26- imam Malik’e ulaştığına
göre, Hz. Peygamber (a.s.v) şunu söylemiştir: “ Size iki şey bırakıyorum.
Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah’ın Kitab ı ve Resûlün
Sünneti. (Muvatta, Kader 3, (2, 899), K.S. 53 C. 2 S. 328 - 198
27- Yezid İbnu Erkam (r.a)
anlatıyor : Hz. Peygamber (a.s.v) buyurdular ki “Size uyduğunuz takdirde benden
sonra asla sapmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha
büyüktür. Bu. Allah’ın Kitabıdır. Semadan arza uzatılmış bir ip durumundadır.
(Diğeri de) kendi neslim, Ehli Beytimdir. Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun
başında bana gelip (hakkınız da bilgi verinceye kadar) birbirlerinden
ayrılmayacaktır. Öyleyse bunlar hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef
olacağınızı siz düşünün” (K.S. 54 C. 2 S. 328-329 B. 1998 alıntısı Tirmizi,
Menakıb 77.(3790) )
28- ..........Bize Talha İbnu
Musarruf tahdis edip şöyle dedi: ben Abdullah İbn Ebi Evfâ ( R )’ya:
- Peygamber (S) vasiyet etti
mi diye sordum.
O :
- Hayır ( vasiyet etmedi ),
dedi.
- Bunun üzerine ben :
-Öyleyse insanlar üzerine
vasiyet etmek nasıl farz yazıldı, yahut insanlar nasıl vasiyet etmekle emr
olundular? Dedim.
-Abdullah İbn ebi Evfâ :
-Resûlullah, Allah’ın kitabı
na tutunmak ve onunla amel etmeyi vasiyet etti, dedi. (Buhari, Kitabu’l -Vesâyâ
3 cilt 6 sayfa 2583, ötüken 1987 )
29-......... Resûlullah’a
atfen Veda Hüdbesinde : “Mü’minler! Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı
sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmayacaksınız. O emanet Allah’ın kitabı
Kur’an’dır.” (Buhari. Kitabu’l - Hac cilt 4 sayfa 1648, Ötüken 1987)
Görüldüğü gibi, örneklerdeki
26 ve 27 ki rivayetler Kendi aralarında çelişkili oldukları gibi, 28 ve 29.
Rivayetlerle de çelişkilidirler. Biz ancak Kur’an’dan sorumluyuz, onun için 28
ve 29. rivayetler gerçeğe uygundur.
Hadis diye uydurdukları
rivayetler bir birleriyle çelişkili olduğundan, doğru yolu onlarla bulmak
mümkün değildir. Ayrıca Kur’an yeterli olup öyle bir şeye ihtiyaçta yoktur.
Ehlibeyt ise, onlarda bizim gibi ancak Kur’an’a uymakla doğru yolu
bulabilirler, kaldı ki bin seneden fazla bir zamandır, ehlibeytten bir kimseyi
müşahhas olarak dünyada kimse görmediği gibi, onları gören kimseyi de gören
olmamıştır. Onun için Kur’an’la birlikte ehlibeyt rehberliği diye bir şey
olmadığı gibi, böyle bir şeye ihtiyaçta yoktur. Aksine iddialar gerçeklere
uymayan hususlardır.
KURAN’IN ÜCRETLE
OKUNUP-OKUNAMAYACAĞI KONUSUNDA VE RÜKYE İLE İLGİLİ UYDURDUKLARI RİVAYET
ÖRNEKLERİ
30- İmrân İbnu Husyen
(r.a.)’ın anlattığına göre, İmrân, Kur’an okuyan, arkasından da buna mukabil
halktan dünyalık talebeden birisine rastlamıştı, ‘ İnnâ lillahi ve innâ ileyhi
râci’un, deyip arkasından şu açıklamayı yaptı: “Hz. Peygamber (a.s.v.)’in şöyle
söylediğini işittim: “Kim Kur’an okursa (isteyeceğini) Allah’tan istesin. Zira
bir takım insanlar zuhur edecek, onlar Kur’an okuyup, okudukları mukabilinde
halktan (dünyalık) isteyecekler. (K.S. 434 C.3 S.243 B.1988, alıntısı Tirmizi,
Sevâbu’l-Kur’an 20,2918 )
31- Ubade İbnu’s-Sâmit r.a.
Anlatıyor: “Ben ehl-i Suffa’dan bir kısım insanlara yazı ve Kur’an öğretmiştim.
Onlardan bir adam bana bir yay hediye etti. Ben de: “Bu yay) benim için (büyük)
bir mal değil, onunla Allah yolunda atış yaparım, gidip Resûlullah
aleyhissalâtu vesselâm’a soracağım” dedim. Gidip sordum:
“Ey Allah’ın Resûlü! dedim.
Kendilerine yazı ve Kur’an öğrettiğim kimselerden biri bana bir yay hediye
etti. Bu benim için bir mal da değil. Ben onunla Allah yolunda atış yaparım!
dedim. a.s.v. bana : “Eğer ateşten bir takı takınmayı seversen kabul et! diye
cevap verdi.” (K.S. 5787 C.16 s.249 B.1993 alıntısı, Ebu Dâvud, Büyû’ 37,
(3417) )
30 ve 31. Rivayetlerde,
Kur’an okumaktan, Kur’an ve Yazı öğretmekten ücret alınmasının kesin olarak
haram olduğunu rivayet ettiler. Buna rağmen şu şekilde bir başka rivayette
bulundular:
32- İbnu Abbâs r.a.
Anlatıyor: “Resûlullah a.s.v. Buyurdular ki: “Üzerine ücret almada en haklı
olduğunuz şey Kitabullah’tır.” ( K.S. 5171 C.14 S. 506-507 B.1992, alıntısı
Buhâri, İcâre 16, Tıbb 34. )
Bu rivayette , üzerine ücret
almada en meşru olan şeyin Kur’an olduğunu tahdis etmeleri açık bir çelişkidir.
33. Resûlullah’a atfen: Câbir
şöyle demiş “ Benim bir dayım vardı. Akrebe karşı rukye yapardı. Derken
Resûlullah rukyeyi yasak etti, Müteakiben ona gelerek:
- Ya Resûlullah! Gerçekten
sen rukyeyi yasak ettin mi? Ben akrebe karşı rukye yapıyorum dedi. Bunun
üzerine: “Sizden her kim din kardeşine fayda verebilirse bunu yapsın!”
buyurdular. (Sahih’i Müslim, Terc. Ahmet Davudoğlu, sönmez Neşriyat A.Ş. Cilt 9
62/624)
<33.> Rivayet kendi
içeriğinde çelişkilidir, mademki rukye yapmanın bir mahzuru yok idiyse bunu
peygamber neden yasakladı? Rukye, bir hastanın iyileşmesi için, onun üzerine
okuyup üflemeye, muska ve efsûn yapmaya veya hastanın üzerine tükürmeye denir.
Rukye yapanlar Kur’an ayetleri okudukları gibi, başka sözlerde söylerler.
Örneğin:
34..... Hârice b. Es-Salt,
amcasından rivayet ettiğine göre: O (Hâricenin amcası) bir kavme uğradı.
Kavimdekiler onun yanına gelip;
Şüphesiz sen ozat (Hz.
Peygamber)’ın yanından bir şey getirmişsindir, bizim için şu adama rukye yap,
dediler ve kendisine iplerle bağlı bir adam getirdiler.
Hâricenin amcası sabahlı
akşamlı üç gün adama Fâtiha sûresini okudu. Sûreyi her bitirişinde tükürüğünü
biriktiriyor sonrada tükürüyordu. Adam sanki kösteğinden kurtulmuş gibi oldu,
(iyileşti) (Delinin arkadaşları) rukye yapan zata (ücret olarak) bir şey verdiler.
Adam, Resûlullah (s.a.)’a gelip durumu haber verdi.
Efendimiz (s.a.)
“Ye, ömrüne yemin ederim ki,
kimileri bâtıl bir rukye ile yerler, sen ise hak bir rukye ile yersin.”
buyurdu. (Ebu Davud, cilt 12 s.496 rivayet 3420 Şamil Yayınevi 1991; Ahmet b. Hanbel
V. 221)
Kur’an, içindeki bilgilerden
istifade etmek suretiyle, doğru yolu gösteren , nasihat eden, uyaran, İslam
dini için gerekli bütün bilgileri ihtiva eden bir kitaptır. O ne ölülerin
üzerine okunmak için, nede okunup üflendiğinde hastaları iyileştiren bir kitab
değildir.
Hele Kur’an’ın okunup, ondan
sonra şifa verir diye hastaya tükürülmesi rivayeti Kur’an’a saygısızlık
kastıyla uydurulmuştur.
Kur’an’ın bir rukye kitabı
olmadığı hususunda, Kur’an’dan örnek verecek olursam, mealen:
- Eğer kendisiyle dağların
yürütüldüğü, yâhut arzın parçalandığı, yâhut ölülerin konuşturulduğu bir Kur’an
olsaydı (bu Kitab olurdu) Fakat bütün işler Allah’a aittir. İman edenler hâla
bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidâyete erdirirdi? Allah’ın
va’di gelinceye kadar devamlı olarak inkar edenlere, yaptıklarından dolayı, ya
ansızın büyük bir belâ gelecek, ya da o belâ evlerinin yakınına inecek, Allah,
vadinden aslâ dönmez. 13/31
Görüldüğü gibi Kur’an
okunduğunda ne dağlar yürür, ne yer parçalanır, ne de ölüler konuşur. Onun için
Kur’an’dan bir rukye kitabı olarak bahsetmek, Kur’an’ın iniş nedenini esas
amacından saptırmaya yönelik kasıtlı bir harekettir.
CİN’LERİN KUR’AN
DİNLEMELERİYLE İLGİLİ OLARAK UYDURDUKLARI HADİS ÖRNEKLERİ :
Alkame anlatıyor: “İbni Mes’ud
(r.a.)’a dedim ki ’
-Sizden kimse, cin gecesinde
Hz. Peygamber (a.s.v.)’e refâkat etti mi?”
“-Hayır, dedi, bizden kimse
ona refakat etmedi. Ancak bir gece Onunla (a.s.v.) beraberdik. Bir ara onu
kaybettik. Kendisini vadilerde ve dağ yollarında aradık. Bulamayınca: “Yoksa
uçurulmuş veya kaçırılmış olmasın?” dedik. Böylece, geçirilmesi mümkün en kötü
bir gece geçirdik. Sabah olunca, bir de baktık ki Hira tarafından geliyor.”
“-Ey Allah’ın Resulü, biz
seni kaybettik, çok aradık ve bulamadık. Bu sebeple geçirilmesi mümkün en fena
gece geçirdik” dedik.
- “Bana cinlerin davetçisi
geldi. Beraber gittik. Onlara Kur’an’ı Kerimi okudum” buyurdular. Sonra bizi
götürerek cinlerin izlerini, Ateşlerinin kalıntılarını gösterdi.............
(K.S. 786 C.4 S.243 B.1988. Alıntıları, Müslim, salat 150(450); Tirmizi,
Tefsir, Ahkâf,(3254); Ebu Dâvud, Tahâret 42,(85). )
36- Ma’n İbnu Abdurrahman
anlatıyor: “Babam merhumu dinledim. Diyordu ki:
“Mesruk’a sordum: “Kur’an’ı
dinledikleri gece, cinler(n geldiğini) Resûlullah a.s.v.’a kim haber verdi?”
Bana şu cevabı verdi: “Babam, yani İbnu Mes’ud bana bildirdi ki: “Onların yani
cinlerin geldiğini bir ağaç haber verdi.” (K.S. 5589 C.15 S.441 B. 1992,
Alıntıları Buhâri, Menâkıbu’l-Ensâr 32; Müslim, Sâlat 153,(450). )
Cinlerin Kur’an
dinlemeleriyle ilgili olarak uydurmuş oldukları yukarıdaki sözlerin yanında, bu
sözleri sanki hiç söylememişçesine şöyle demeleri gerçekten ibret vericidir:
37- İbnu Abbas (r.a.) şöyle
demiştir: “Hz. Peygamber (a.s.v.) Cinlere Kur’an okumadığı gibi, onları görmedi
de..........) (K.S. 846 C.4 S.343 B.1988. Alıntıları, Buhari, Tefsir, Cinn 1,
Ezan 105; Müslim, Salat 149,(449); Tirmizi, Tefsir, Cinn,(3320). )
<37.> Rivayetin devamın
da uzunca anlatım ve ifadelerin içinde, Cinlerin Peygamberin haberi olmadan
peygamberden Kur’an dinlemiş olduklarını söylemeleri Kur’an’a uygun olmasına
rağmen, insanların kafalarını karıştırma metotlarının gereği olarak uydurmuş
oldukları 35 ve 36. Rivayetlerdeki ifadelerle 37. Rivayetteki ifadelerin
ayrılık ve çelişkisi dikkat çekici olup, onların zihniyetini yansıtmaktadır.
Cinlerin Kur’an dinlemesiyle
ilgili olarak, Kur’an’dan mealen:
- De ki! Bana vah yolundu ki,
Cinlerden bir topluluk Kur’an dinlediler de şöyle dediler: “Biz hârikulâde
güzel bir Kur’an dinledik. 72/1
Yukarıda meali yazılı
ifadeler, Cin sûresinde geçmekte olup, buna göre Cinlerin Kur’an dinlediğiyle
ilgili olarak, peygamberin ancak vahiyle haberi olmuştur. Bundan dolayı
rivayetçilerin uydurmuş oldukları, peygamber kayboldu ve ona ağaç bildirdi gibi
sözler, saygısızca uydurulmuş alayvari boş sözlerdir.
Bazı insanlar, aralarındaki
ihtilafların giderilmesi için gönderilen Kur’an-ı Kerimi bırakıp, peygamberden
veya O’nun sahabesinden geldiği iddia olunan hadislere dalmış ve içinden
çıkılamaz ihtilaflara düşmüşlerdir. Daha sonra da aslı astarı olmayan bazı
hadislerden yola çıkarak kıyaslar yapmış ve daha fazla ihtilafların ortaya
çıkmasına sebep olmuşlardır. Gerek itikadi farklılaşmanın, gerekse de ameli
farklılaşmanın sebeplerinin başında; peygambere veya O’nun sahabelerine fatura
edilen hadisler gelmektedir. Aynı şekilde ümmeti bölen ve siyasi
farklılaşmalarla onları küfür milletinin zulümlerine maruz bırakan
parçalanmaların sebeplerinin en önemlisi de bu hadislerdir.
Bu kısa girişten sonra şimdi
de hadislerle ilgili temel düşüncelerimizi maddeler halinde açıklayalım.
Hadisler gelenekçilerin
açıkladıkları gibi Peygamberimizin sözleri değil, çoğunluğu O’nun ve
sahabelerinin adına fatura edilmiş olan rivayetlerdir.
Hadis kitaplarında peygamber
adına fatura edilmiş binlerce hadis vardır. Buhari Müslim’de dahil olmak üzere
her hadis kitabında peygamber adına uydurulmuş olduğu % 100 ispatlanabilecek
birçok hadis vardır. Ve bu uydurmalar gelenekçilerin sandığı gibi 3-5 rivayet
değil, hadislerin büyük bir çoğunluğudur.
Hadis alimlerinin isnad
sistemi diye ortaya koymuş olduğu sistem; tarafgirliğe dayalı olan ve
gerektiğinde yalanı da içeren bir sistemdir. Bu sisteme asla güvenilemez. Belki
araştırma yapıldığında illetleri akılla kavranılamayan Kur’an merkezli
konularda, Kur’an’ın mesajının te’kid ve tebyin edilmesinde tamamlayıcı bilgi
olarak isnad sisteminden faydalanılabilir. Yine bu faydalanma da % 100 sağlıklı
değildir, ama diğer delillerle birleştirilerek faydalanılabilir. Ama hiçbir
zaman bu bilgiler esas alınamaz. Ehli hadisin ortaya çıktığı ilk dönemlerde
isnad sistemi hadislerin peygambere aidiyetinin garantisi gibi gösteriliyordu.
O günden bu güne kadarda aynı anlayışın sağlıklı olduğuna inanılıyordu. Biz
diyoruz ki, bu zihniyetin oluşması için, birçok rey ehline iftira atılmış ve
cahil kalabalıklarında katkısıyla bu yanlış anlayış –ehl-i reye rağmen-
günümüze kadar taşınmıştır. Bu insanların iftiralarından rey ehlinden olan
Nazzam ve Ebu Hanife gibi alimler bile nasiplerini almışlardır. İftiralara
örnek olarak, Nazzam’a gece gündüz içki içer fuhuş yapardı ve haysiyetsizdi
diyen İbn-i Kuteybe’yi ve Ebu Hanife’ye Muhammedin dinini değiştiren, hadislere
hurafe diyen, sahih hadisi inkar eden, ümmetin fitnecisi…vb diyen İbn-i
Hibban’ı örnek olarak gösterebiliriz.
Hadislerin peygamber
döneminde-DİNİN İKİNCİ KAYNAĞI- olduğu iddiası da yalandır. O dönemde
hadislerin yaygın bir şekilde yazılmadığı apaçık ortadadır. Eğer dinin ikinci
kaynağı olsa mutlaka yazılırdı. Hadislerin ilk başta Kur’an ayetlerine
karışmamış olduğu yorumu da mantıksızdır. Çünkü birçok sahabenin ezberinde olan
Kur’an’ın hadislerle karıştırılmasının imkanı yoktu. Diyelim ki yazılmadı.
Pekala Beni Saide gölgeliğinde hilafete kimin seçileceği tartışılırken niçin
Sünnilerin hadis kitaplarındaki onlarca hadisten söz edilmedi.Çünkü o hadisler
o dönemde yoktu. O hadisler siyasi olaylar sebebiyle daha sonra uydurulmuş ref
edilerek peygamber veya O’nun sahabeleri adına fatura edilmiştir. Aynı şekilde
Şiilerin bildiğini iddia ettikleri birçok sahabe; buradaki hilafet seçiminin
sonucunda çıkıp ta “Hayır! Bu seçim doğru değil, Peygamberin hilafete Ali’yi
daha layık gördüğüne dair onlarca rivayet var demedi. Niye? Çünkü onların sahih
dedikleri birçok rivayette aynen Sünnilerinki gibi olaydan sonra uydurulmuştu. Bu
bilinçle hareket eden birçok sahabe ve Ebu Hanife ve İmam Malik gibi mezhep
imamları sahih senetle gelmesine rağmen-sünnet anlayışlarına aykırı olan- sahih
hadisleri reddetmişlerdir. Hanefilerdeki Manevi İnkıta meselesini anlayanlar
bizim açıklamalarımızdan gerekeni anlayabilir. Onu bilmeyenler ve kör
mukallitlikle müttaki bir muvahhit olunacağını sananlar ise; maalesef ne
açıklamalarımızı nede dinlerini anlama şerefine nail olamayacaklardır.
Hadis kitaplarında bırakın
sözleri ameller bile doğru nakledilememiştir. Hatta imanın şartının kaç
olduğunu bile hadisçiler net bir şekilde aktaramamışlardır. Bu onların
peygamberin sözünü değil de, en temel inancı bile doğru nakledemediklerini
ispatlamaya yeterlidir. Mesela; iki sayfalık hadisi doğru nakletmek bir yana,
bütün hadisçiler yan yana gelse peygamberin kıbleye karşı bevledip
bevletmediğini çözemezler. Ancak te’ville, nesh mensuh…vb yöntemlerle
rivayetler arasını bağdaştırmaya çalışırlar. Ama bunda bile başarılı olamazlar.
Çünkü, kendilerine çöl ortamında yüzlerce defa belki de sahabeler arasında
bevletmiş olan peygamberin bir amelini bile doğru nakledememişsiniz, sözlerini
nasıl nakledeceksiniz? Deseniz hiçbir cevap veremez ve sadece sizi sünneti
inkar etmekle suçlarlar. (Sünnetle hadisin farkını bilmeyecek kadar sünneti
anlamaktan uzak oldukları için; siz, peygambere ait olmayan sözleri(hadisleri)
reddettiğiniz halde, onlar Alah’ın rasulünün Kur’an’ı yaşama şekjli olan
sünneti inkar ettiğinizi sanacak ve size karşı tutumunu da ona göre
belirleyecektir.
Hadislerin aslının vahy
olduğu iddiası da yalandır. Bu konuda İbn-i Hazm, İmam Şafi, İbn-i Hibban ve
benzerlerinin getirdiği deliller bağlamlarından kopartılmış ayetler ve
uydurulmuş hadislerdir. Örnek olarak, bu kişiler Kur’an hakkında söylenmiş olan
peygamberin konuştuklarının vahy olmasını, hadislerin de aslının vahy olduğuna
delil getirmişlerdir. Bu doğru değildir. Ayetin ayetler içindeki, sure içindeki
bağlamına ve nüzul kronolojisi dikkate alınarak Kur’an içindeki bütünlüğüne
bakıldığında gelenekçilerin yorumlarını yaparken Kur’ana bakmak ve O’nu anlamak
yerine, O’ndaki ideolojilerini desteklediklerini sandıkları herhangi bir ayeti
cımbızla çıkartıp, binbir te’ville te’vil edip daha sonra işte bakın Kur’an’da
da bizim teorinin delili var demişlerdir. Ataları taklitle ömür tüketenlerin,
Kur’an’a bakarak fikir üretmeleri mümkün olmadığı için maalesef ilgili
kişilerin delil diye verdikleri ayet, asla delil olmamasına rağmen binlerce
yıldan beri alim ulema geçinenler arasında delil diye açıklanıp durmuştur. Dikkat
ediyorsanız, Necm suresindeki bu ayetin bizim anladığımız manadaki hadislerle
uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur. Yine aynı şekilde Hicr suresindeki
“zikri biz indirdik ve O’nu biz koruyacağız” ayetindeki zikrin hadisle hiçbir
alakası da yoktur. Hatta bütün akıl sahipleri ittifak etmişler ki hadisler
korunmamıştır ve korunmadığı konusunda ihtilafta yoktur. Ümmetin üzerinde
ittifak ettiği tek şey; Allah’ın kitabının değiştirilmeden günümüze kadar
geldiğidir. Hadisler öyle mi? Müçtehit olmayanların bir müçtehidi taklit etmesi
gerektiğini açıklayan Hüsnü Aktaş ismindeki gelenekçi bir hocamızın kitabındaki
“itibar edilen hadis kitaplarımızda aynı konuda birbiriyle çelişkili iki sahih
hadise her zaman rastlanılır…” şeklindeki açıklama bizim iddialarımızın muhaliflerimiz
tarafından da aynen kabul edildiğinin göstergesidir. Teşhisimiz aynı olan bu
konuda çözüm önerilerimiz oldukça farklıdır. Onlar hadisler karmakarışık onu
biz anlayamaz anlayan bir müçtehide tabi oluruz derken, biz evet! Karmakarışık
olduğu doğru bu yüzden dinimizi yaşamak için Kur’an’a sımsıkı yapışmalı,
hadislere ise sadece Kur’an’ı anlamamıza yardımcı olacak kadar bakmalıyız. Bunu
yapmayarak “bu karmakarışık hadislerden ancak mezhep imamlarımız ve alimlerimiz
anlar” diyenler, artık uykudan uyanmalı ve müçtehitlerinde ihtilafları
çözemeyerek Kur’an’a rağmen ortaya çıkartılan bu ihtilafların içinde boğulup
kaldığını anlamalıdır.
Geleneksel hadis anlayışının
esas aldığı sahabe tarifi de yanlıştır. Eğer bu tarif esas alınırsa o zaman,
sahabenin tümünün adil olması, tamamen imkansız hale gelir. Bu tanım ve
sahabenin tümünün adil olduğu şeklindeki yorumun, rivayetlerin eleştirilmesini
önlemek için hadis ehlinin yapmış olduğu bir koruma çemberi olduğunu biliyoruz.
Ve bu şekildeki sonradan çıkartılan saçma sapan kurallara itibar etmiyoruz.
Hadisçi kesim bu hadisleri korumak ve kollamak adına uydurmuş, daha sonra
tartışılmasın diye akaid konularının arasına katmış ve bir inanç şekline
dönüştürmüştür. Maalesef bunda da başarılı olmuş ve bunun sonucunda binlerce
uydurma hadis sahih hadis olarak hadis kitaplarında yer alabilmiştir.
Gelenekçilerin geçmişteki
alimlerin uydurma hadisleri temizledikleri iddiaları da doğru değildir. Bunu
söyleyenlere, Buhari’den sonra yaşayan hadis alimlerinin çalışmaları sonucunda,
Buhari’de uydurma olduğunu anlayıp seçtikleri kaç uydurma hadis var? Diye bir
soru sormanız yeterlidir. Cevap “Buhari’de olmaz” olacaktır. Halbuki Buhari’de
Peygambere aidiyeti imkansız olan, çünkü, peygamberin vefatından sonra ortaya
çıkan ve hadis uydurmacılarının tetikleyicisi olan savaşların birebir
açıklamasını yapan rivayetler vardır. Buhari’yi araştıranlar, orada her iki
siyasi grubun kendi yorumlarını hadis diye uydurup Buhari’nin içine
taşıdıklarını göreceklerdir. Siyasi olaylar sonucunda ortaya çıkan savaşta
ölenlerin Müslüman olduğunu söyleyen ve her iki tarafı temize çıkarmaya
çalışanlarında, tam tersine her iki tarafı suçlayanlarında kendi tezlerini
peygamber adına fatura ettiklerini kolaylıkla anlayacaktır. Örnek olarak;
siyasi olaylar sonucunda iki tarafın Müslüman olduğunu savunanlar, “İki (İslam)
topluluğu savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu iki topluluk arasında büyük bir harp
olacaktır. Halbuki ikisinin de davası birdir. “ hadisini, tam tersini savunarak
her iki grubunda cehennemlik olduğunu söyleyenler ise “Ebu Bekre hadisi Ahmet
b. Kays rivayetinde şöyle demiştir. “Sıffin harbi sırasında) şu adama (Ali b.
Ebi Talip) yardım etmeye gittim. (Yolda) Ebu Bekre ile karşılaştım. Nereye
gitmek istiyorsun? Diye sordu. Ben “Şu adama (Ali’ye) yardım etmeye” dedim. Ebu
Bekre “Dön zira ben Rasullah’ın İki Müslüman kılıçlarıyla karşı(laşıp
vuruştukları) zaman öldüren de, ölen de cehennemdedir.” Buyurdu. Ben ya
Rasullah, şu katilin Cehennemlik oluşunu anladık, öldürülene ne oluyor? Dedim.
O da arkadaşını öldürmeye hırslı idi” buyurdu. Hadisini delil göstermiş ve bunu
da Buhari’ye Peygamber sözü olarak yazdırtabilmişlerdir. Bunun örnekleri
onlarca, yüzlerce değil binlerce vardır. Ve biz bunları zamanı geldikçe teker
teker göstermeye çalışacağız.
Hadis kitaplarındaki
hadislerin birçoğu Kur’an’ın anlaşılmasını kolaylaştırmak şöyle dursun, tam
tersine zorlaştırmıştır. Maalesef bazı konularda bu zorlaştırmanın bir ucu
imkansızlaştırmaya doğru gitmiştir. Hadis kitaplarındaki hadislerin mutlaka
bilinmesini şart koşan hadisçi zihniyet; maalesef hadislerin büyük bir
çoğunluğunun Kur’an’ın anlaşılmasını kolaylaştırmak şöyle dursun, tam tersine
zorlaştırmış olduğunun farkına varamamıştır. Biz bazı hadislerin Sünnetin
anlaşılmasında ve dolaylı olarak ta Kur’an’ın anlaşılmasında faydaları olduğunu
inkar etmiyoruz. Ama bu gelenekçilerin anladığı gibi değil. Çünkü gelenekçilere
göre Kur’an merkezli ve ameli tevatür olarak gelen uygulanmış bir sünnet ile,
merfuluğu, ittisali tartışılacak bir ferdi rivayet kitapta geçiyorsa aynı şeyi
ifade eder. Ehli Sünnetliği kimseye bırakmayan tarikatçıların eserlerinde, bu
tip ferdi rivayetlerin, Kur’an ayetlerini tekzip edercesine uydurulmuş
anlamlarına ve çürük isnadlarına bakılmaksızın yer alması bu iddiamızı
ispatlamaktadır.
selam ,şirk'ten uzak duran ,
kur'ana tabii olanların üzerine olsun.
Kuran ehli ile Ehli Sünnet
Arasındaki 40 Ufak farklılık..!!!
Oturup , bir tarafa Allah`ın
Kitabı Kuran`ı koyalım, diğer tarafada hadis kitaplarını, arap geleneğini,
tarikat kültürünü, şeyhlerin şıhların sözünü, diyaneti koyalım, aradaki farkı
ne benim ömrüm yazmaya yeter, nede sizin ömrünüz okumaya.
İşte Size Allah yolunda olan
Ehli Kuran`la, şeyhlerinin ve arap kültürünün peşinden giden ehlisünnetin 40
ufacık !!!farkı;
1-Ehli Kuran`a göre dinin tek
kaynağı Kuran`dır. Ehlisünnete göre, Kuran artı hadisler artı ilmihaller artı
büyük şeyhlerinin sözleri, ilmihal kitapları dinin kaynağıdır.
2-Ehli Kuran mezhepsizdir.
Ehlisünnet, Ehli Kuran mezhepsiz diye onlara söver.
3-Ehli Kuran mezhepsizdir.
Ehlisünnet kendi mezhebinden olmayanı da cehennemlik görür, kendi dışındaki
ehlisünnete de söver.
4-Ehli Kuran, Kurana göre
yaşar. ehlisünnet bunu anlamaz, Ehlikuran`ın dini modernleştirmeye çalıştığını
zanneder.
5-EhliKuran`a göre
Peygamberimiz sonsuz saygı duyulacak, çok büyük ahlaklı üstün insandır.
Ehlisünnete göre peygamberimiz insanüstüdür.
6-Ehli Kuran, Kuran`daki
vakit namazlarını O`nun emrettiği zamanlarda mutlaka kılar. Ehli sünnet işi
yoksa 5 vakit, işi varsa namazları birleştirir 3 vakit kılar, işi çok yoğunsa
hepsini yatmadan kılar.
7-Ehli Kuran`a göre
haremlik-selamlık yoktur, ehlisünnete göre vardır.
8-Ehli Kuran`a göre zinanın
cezası Kuran`daki gibi uygulanır. Ehlisünnete göre Recm(taşlayarak
öldürülme)olarak uygulanmalıdır.
9-Ehli Kuran`a göre dünyanın
yaratılma nedeni; Allah`ın kendi sanatını göstermek istemesi ve ahiret için
insanları imtahan etmesi içindir. Ehlisünnete göre peygamberin yüzü suyu
hürmetine yaratılmıştır.
10-EhliKuran tereddütte
kaldığı konularda Kuran`a başvurur, ehlisünnet şeyhine.
11-EhliKuran içinden geldiği
şekilde zekatını verir, ehlisünnet 1/40 ını(ki ayrıca zekattan yırtmak için
türlü nedenleri vardır. )
12-EhliKuran Allah`ın
istediği şekilde kapanır. Ehlisünnet hadisin, toplumun, kocanın istediği
şekilde(bunun içine türban, çarşaf, peçe, hatta çift peçe girer. )
13-Ehli Kuran`a göre kadın
sesi haram değildir. Ehlisünnete göre haramdır.
14-Ehli Kuran`a göre Allah`ın
yasakladığı leş, kan, domuz eti, Allah adına kesilmemiş hayvanlar dışında kalan
herşey istenirse yenilebilir. Ehlisünnete göre yenilmeyecek şeyler
hadislerdedir(Ör; midye, karides... ayrıca kabak sevmeyen öldürülür. )
15-EhliKuran`a göre Kadir
gecesi ramazan ayının içindedir ama tarihi belli değildir. Ehlisünnete göre
kendilerine göre belirledikleri 3-5 tarihten kesin biridir.
16-EhliKuran`a göre cennet,
cehennemlikleri Allah belirler. Ehlisünnet ise kendi belirler (Ör; kandil
gecesi, kadir gecesi namaz kılan yada bir körü 40 adım yürüten kesin
cennetliktir bunun
yanısıra insan istediği kadar
takva olsun kalbinde hardal tanesi kadar kibir olan cehennemliktir. )
17-Ehli Kuran`a göre din
insan hayatının her alanına müdahele etmez. Ehlisünnete göreyse din yemeği
hangi elle yiyip suyu nasıl içiçeğimizi belirler.
18-EhliKuran hergün Kuran
okur. Ehlisünnet arasıra ilmihal.
19-EhliKuran Kitabın canlılar
için indirildiğini bilir. Ehlisünnet ölünün arkasından anlamını bilmedende olsa
güzel sesli birine Kuran okutur.
20-EhliKuran orucunu bozarsa
onunkarşılığı bir gün oruç tutar. Ehlisünnet 60 gün tutar yada tutamaz olayı
unutur.
21-EhliKuran kendi yaratıcısı
Allah`tan başka kimseye dua etmez. Ehlisünnet ise Allah`a aracılık ettiklerini
zannettiklerine de dua eder.
22-EhliKuran için Kuran
kültürü önemlidir. Ehlisünnet için arap kültürü...
23-Ehli Kuran için Kuran
yeterlidir ve tamamlanmıştır. Ehlisünnet içinse Kuran yetersizdir, O`nu
hadislerle desteklemek ve tamamlamak gerekir.
24-EhliKuran`a göre Kitap
bütün insanlara indirilmiştir ve anlaşılırdır, içinde herşey açıklanmıştır.
Ehlisünnete göre Kitab`ı herkes anlayamaz, anlaşılması içinde din büyüklerine,
ilmihal kitaplarına ihtiyaç vardır.
25-EhliKuran`a göre din
Allahla, Kitapla, O`nun yarattıklarıyla sevdirilir. Ehlisünnet dini sevdirmek
için de hadisler uydurmuştur.
26-EhliKuran`a göre kadınlar
hergün namaz kılabilir, oruç tutabilir. Ehlisünnete göre, kadın adetliyse
bunları yapamaz hatta haccı geçersizdir.
27-EhliKuran`a göre kadın
Cuma namazına gitmelidir. Ehlisünnete göreyse kadının Cuma namazında ne işi
vardır.
28-EhliKuran`a göre orucu
cinsellek ve yeme-içme bozar. Ehlisünnete göre kan aldırmak, kusmak, kadın
resmine bakmak v. s. bozar.
29-Ehlikuran`a göre Kitabımız
Kuran korunarak gelmiştir. Ehlisünnete göreyse bazı ayetleri keçiler yemiştir.
30-Ehlikuran herzaman Kuran`ı
okuyabilir. Ehlisünnet abdest almadan Kurana elini bile sürmez.
31-EhliKuran`a göre erkek
altın, ipek takabilir. Ehlisünnette bunlar yasaktır.
32-EhliKuran`a göre abdesti
tuvalet ihtiyacını gidermek ve cinsel ilişki bozar. Ehlisünnet bunlara ilaveten
karşı cinsle tokalaşırsa, yüksek duvardan atlarsa, kusarsa abdestini yeniler.
33-EhliKuran`a göre Kitapta
yazdığı gibi her peygamberin hatası olabilir. Ehlisünnete göre kesinlikle
olmaz.
34-EhliKuran toplum
beğenmesede Allah`ın kurallarını uygular. Ehlisünnet bazen popülist olabilir.
35-EhliKuran için oruç zamanı
seferi olmak kendi insiyatifindedir. Ehlisünnetin bazısı sırf seferi olayım
diye mesafeyi 90 km ye tamamlar.
36-EhliKuran için kıblenin
yerinin önemi sadece namaz içindir. Ehlisünnet ayrıca tuvalet ve mezar yönünüde
ona göre ayarlar.
37-EhliKuran Allah`ın
emrettiği gibi bilimle akılla iç içedir. Ehlisünnete göre (Ör, Buharide ki bir
hadise göre yeryüzü balığın sırtındadır. )He belkide bu ayıkladıkları
hadislerdendir. Biliyorsunuz son zamanlarda artık saçmalıklarından utandıkları
bazı hadisleri kaldırıyorlar.
38-EhliKuran sanatın
karşısında olmaz. Ehlisünnete göre cehennemde ençok azaba ressamlar
uğrayacaktır.
39-EhliKuran`a göre dinde
cinsiyet ayrımı yoktur, kadının hakları korunur. Ehlisünnete göreyse kadının
cennete girmesi için bile kocasına sorulur. Kadın tek başına 90 kmden uzağa
gidemez. Namaz kılanın önünden geçen kadın, domuz ve köpek gibi namazın
bozulmasına sebep verecekler sınıfındandır. (İşte size bir hadis; kocanın
vücudu irinle kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yinede kocanın
hakkını ödememiş olur. )
40-EhliKuran`a göre Kuran`da
çelişki yoktur. Ehliünnete göreyse çelişki olduğundan nasih-mensuh vardır
Not : Nasih-Mensuh ;Bir
ayetin hükmünün başka bir ayet tarafından kaldırılması demektir.
(Kuran’da neshin olmadığını
savunan Prof. Dr. Hüseyin Atay silme, ortadan kaldırma anlamlarının neshin
ikinci dereceden anlamları olduğunu, nasih mensuh nazariyesinden sonra bu
manaya ağırlık verildiğini söyler. Hüseyin Atay’a göre nesh kelimesine
Türkçe’de kopya etme, aynısını yazma, nüsha çıkarma manalarını vermek daha
uygundur. Nitekim dilimizdeki nüsha kelimesi Arapça’daki “nesh” kelimesinden
türeyerek dilimize girmiştir. Bu mananın asıl olduğunu söyleyen Hüseyin Atay 45
Casiye Suresi 29. ayette “nesh” kelimesinin “Biz sizin için yaptıklarınızın
kopyasını, nüshasını alıyoruz.” şeklinde kullanılmasını da delil olarak
göstermektedir. (Hüseyin Atay Kurana Göre Araştırmalar IIII) Hüseyin Atay’ın bu
tespiti çok önemlidir, çünkü neshin bu şekilde manalandırılması halinde; bir
Kuran ayetinin başka bir Kuran ayetinin yerini alması şeklinde manalandırma
yapılamadığı için nasihmensuh oyuncağının dayandırılmak istendiği bu ayetten,
bu sonuç hiç çıkmayacaktır. Gerçi biz “neshin” mezhepçilerin kullandığı
manasını alıp, bu manada kullanıldığı taktirde de mezhepçilerin arzu ettikleri
sonucu çıkartamayacaklarını gösterdik. )
Allah'ın selamı , rahmeti ve
bereketi üzerinize olsun
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder