30 Ocak 2019 Çarşamba

HANGİ KONULARDA HADİSLER UYDURULMUŞTUR! ÖRNEKLER


Uydurulmuş Hadisler
Hz Peygamber(sav) adına uydurulduğu kadar hiçbir şahsiyet adına yalan uydurulmamıştır. Kur'an'ı, İslam tarihini ve hadis edebiyatını yan yana basiretle okuyabilenler hemen hemen bütün fırka mensuplarınca Hz Peygamber(sav) adına uydurulmuş ve yaygınlaştırılmış yüzlerce mevzu hadis tespit edebilirler.
1- Akla, tecrübeye, sarih ve mütevatir nakle, usule aykırı bütün hadisler uydurmadır:
Örneğin: “Nuh'un gemisi yedi kez Kabe'yi tavaf etti. Sonra da makamda iki rekat namaz kıldı" uydurması gibi...
" Nuh Tufanı zamanında yaşayan Avc bin Unuk 3000 kulaç uzunluğundaydı. Nuh tufanında sular ancak ayak bileklerine kavuşmuştu. Elini denize daldırır, tuttuğu balıkları güneşe uzatarak pişirirdi." Not: Bu konularda geniş bilgi için merhum Abdullah Aydemir'in (Peygamberler-Diyanet vakfı yay.) eserine müracaatı tavsiye ederim.
2-Şehvet ve yozlaşmaya çağırır bir karakter arz eden bütün hadisler uydurmadır:
"Güzele bakmak gözlerinin cilasıdır."
"Güzele bakmak ibadettir."
"Güzel yüzlülere ve siyah gözbebeklerine bakmanızı tavsiye ederim. Çünkü Allah güzel birini ateşle cezalandırmaktan haya eder."
"Dört şey dört şeye doymaz: Dişi erkeğe, toprak yağmura, göz bakmaya ve kulak habere"
3-Tıp ilminin verileriyle çelişen hadisler uydurmadır:
"Domates her derde devadır."
"Keşkek(Herise) yemek beli güçlendirir."
"Balık yemek beli kuvvetlendirir"
"Mümin tatlıdır, tatlıyı sever."
"Adamın biri Resulullah'a çocuklarının azlığından şikayet etti. O (SAV)da ona yumurta ve soğan yemeği tavsiye etti."
"Cebrail bana Cennetten herise(keşkek) getirdi. Ben de yedim. Böylece kırk erkeğin gücüne kavuştum."
4-Allahu Tealanın kemal özelliklerine zıt rivayetler uydurmadır:
"Allah kendi kendini atın terinden yarattı"
"Rabbimiz arefe akşamı beyaz bir deve üzerinde inerek yürüyenlerle kucaklaşır, binekler üzerindekilerle tokalaşır."
"Allah, melekleri kendisinin dirsek ve göğüs kıllarından yaratmıştır."
"Allah'ı önümde hiç örtü olmadan gördüm. Öyle ki, başında lülüden halkalı bir taç vardı."
"Allah'ın gözleri rahatsızlandı, melaikeler ziyaretine geldiler."
"Allah harfleri yarattığı zaman b harfi secde etti. Elif ise etmedi."
5- Tecrübe ve genel geçer gerçeklere ters düşen rivayetler uydurmadır:
"Patlıcan ne için yenirse ona şifadır"
"Bir kimse konuşurken aksırırsa bu onun doğruyu söylediğinin delilidir."
"Size mercimek yemeyi tavsiye ederim, çünkü mercimek mübarektir. Kalbi inceltir, gözyaşını artırır. 70 peygamber onu kutsamıştır."
"Yemeğin üzerine su için, doyasınız."
"İnsanların en yalancıları boyacılar ve kuyumculardır."
"Gökteki Samanyolu arşın altındaki engerek yılanının izidir."
"Kim Farsça konuşursa cinneti artar, mürüvveti azalır."
6-Kur'an’ın beyanatına ve Sünnetin ruhuna ters düşen rivayetler uydurmadır:
"Zina çocuğu Cennete giremez." Bu söz Allah'ın "Her nefsin kazandığı kendisinedir" (En'**-164) fermanıyla çelişiyor.
"Dünya ahiret ehline haramdır. Ahiret dünya ehline haramdır. Dünya ve ahiret Ehlullaha haramdır." Bu söz "Cennet muttakiler içindir (13/55) ayetiyle çelişiyor
"Dünyanın ömrü 7000 senedir. Ve biz yedi bininci senedeyiz" Bu da Kur'an'ın "Kıyametin bilgisinin yalnız Allah'ın katında olduğu" hükmüyle çelişiyor.
"Kadınları yüksek yerlere oturtmayın. Onlara yazıyı da öğretmeyin. Dikişi ve nur suresini öğretin." Yeri geldiği için söyleyeyim. Yıllardır İlhan Arsel ve Turan Dursun gibi tiplere iyi malzeme olan bu gibi rivayetler barındıran eserler maalesef hala piyasadadır.
"Doğan çocuğuna "Muhammed" adını koyanlar hem kendisi hem de çocuğu Cennettedir."
"99 kadından biri cennette diğerleri cehennemdedir" Kur'anın insana bakış açısıyla ne kadar çeliştiğini bilmem ki izaha gerek var mı?
"Ramazan ayının son haftası farz namazlarını kılan biri 70 yaşına kadar kaçırdığı namazları karşılamış olur."
"Bir kimse her gün yüzünden 200 ayet okusa, müşrik bile olsalar Allah ana babasından azabı kaldırır."
7-Alay konusu olabilecek ifadeler içeren rivayetler uydurmadır:
"Eğer pirinç adam olsaydı, çok yumuşak huylu iri olurdu. Aç olan biri onu yese muhakkak doyar."
"Ceviz ilaçtır, peynir hastalıktır."
"Bakla şeytanı uzaklaştırır."
"Hindibanın her yaprağının üzerinde mutlaka Cennet suyundan bulunur."
"Menekşe yağının diğer yağlara üstünlüğü ehli beytin diğer insanlara üstünlüğü gibidir."
"Mümin itaatkar ve yumuşaktır. Munis bir deve gibi " boynunu ey" deyince boynunu eyer. Bir kaya üzerinde bile olsa "ıh" denilince çöker."
"Yüce Allah'ın taştan bir meleği vardır. Ona umare denir. Her gün bir eşeğin üzerinde bir taş indirir, fiatları sınırlandırır. Sonra göğe yükselir."
Halk arasında böyle abuk subuk rivayetler çok dolaşır. Avam böyle şeylere çok meraklıdır. Bediüzzaman'ın enfes tespitiyle"Özü bulamayan kışırla meşgul olur." Mesela özellikle kadınlarımız arasında yaygın olan "Bal Tefsiri" adlı uydurma ve her sene değişik periyotlarla arz-ı endam eden "Şeyh Ahmed'in Vasiyetnamesi”"adlı düzmece hemen aklımıza gelenlerdir.
8- Mehdi meselesinde çoğu rivayet uydurmadır: Mehdi meselesinin bir aslı olduğunu kabul etmekle beraber bu konuda çoğu rivayetin uydurma olduğunu söyleyebiliriz.
Örnekler: "İbn-i Mace'de yer alan "siyah bayraklı bir ordunun Horasan'dan zuhur ettiği zaman, kar üzerinde emekleyerek dahi olsa o orduya iltihak edilmesi gerektiği, zira onun içinde Halife Mehdi'nin olduğunu" ifade eden rivayet için Hadis alimi Veki" Hadis olarak bir değeri yoktur" derken Zehebi ise "Bu sahih değildir" demiştir.
Mehdi'nin doğudan ve Horasan'dan zuhur edeceğine dair rivayetler sanki Horasan isyanın lideri Ebu Müslim'in komutasındaki siyah bayraklı ordunun gerçekleştirdiği hareketi teşvik ve tasvir ediyor gibidir. Ona zemin hazırlamak için uydurulduğu görülüyor.
İbn-i Kesir de buna dikkat çekiyor." Siyah bayraklı ordu" rivayetlerindeki dikkat çeken bir nokta da "kar üzerinde emekleyerek dahi olsa" ifadesidir.Halbuki sıcak Arap yarımadasında kar üzerinde emeklemek tabiri kolay anlaşılacak bir tabir değildir.
"Mehdinin zuhur ettiği zaman Şam'dan üzerine bir ordu gönderilmesi, bu ordunun Beyda mevkiinde batması ile ilgili rivayetler Abdullah bin Zübeyr'in hilafeti sırasında uydurulmuştur. Çünkü zalim Mervan'ın komutanı Haccac bin Yusuf Kabe üzerine yürümüş ve Mekke'yi kuşatmıştı.
"İsmi ismime, babasının ismi babamın ismine uyan biri çıkmadıkça ve Araba hükmetmedikçe " gibi rivayetler de Nefs-üz Zekiyye lakabıyla maruf ve Abbasi meliki Ebu Cafer Mansur'a karşı Medine'de kıyam eden Muhammed bin Abdullah için tertip edilmiş görünüyor."(geniş bilgi için Avni İlhan'ın Mehdilik(Beyan yayınları) adlı eserine müracaat ediniz.)
9-Tarihi gerçeklere ve Sünnetullaha ters düşen rivayetler de uydurmadır: Her aşırı yüceltme bir tahriftir. Maalesef asrı saadet sonrası sevgisi, hissi aklının önüne geçen bazı kimselerin yüzünden Resulullah(asm)ile ilgili böyle mübalağalı rivayetler Ümmet arasında yayılmış, sonuçta tabiri caizse, Resulullah buharlaşmış, gökler ötesi alemlere yükselmiş ve hayattan kopartılmıştır. Böyle bir sevginin ne zararı var diyebilirsiniz. İslam aleminin durumuna bakın, peygambersizlikten
kırılan kitleleri görün, Muhammedileşmemiş hayatlarımızı gözden geçirin, cevabını bulacağınızdan eminim...
"Sevr mağarasında Hz.Peygamberin Hz.Ebubekir’in dizinde uykuya daldığı, bu arada Sıddık-ı Ekber’in ayak parmağıyla mağaradaki bir deliği tıkadığı sırada bir yılan tarafından sokulduğu, vs. anlatan rivayet düzmece bir hikayedir"
"Resulullah’ın Hz.Ebubekir’e Sevr mağarasında gizli zikri(zikr-i hafi) telkin etmesi ile ilgili rivayet de kesinlikle uydurmadır."
"Aşırı yüceltmeci bazı görüşler şunu, söyleyebilmişti: Peygamberimizin iki kürek kemiği arasında iğne deliği büyüklüğünde iki gözü bulunmaktaydı. O iki gözü ile arkasını görmekte ve elbise o gözlerin görmesini engellememekteydi."
"Aşırı yüceltmeci rivayetler Hz.Peygamberin sırf bir nur olduğu için gölgesinin yere düşmediğini söylemişlerdir.
"Buhari şarihi Bedreddin Ayni Hz.Peygamberin yeryüzündeki bütün dilleri bildiğini söyleyebilmiştir.
"Resulullah ayı yardığında iki parça olan ay yere inerek bir parçası bir cebine bir parçası diğer cebine girdi" (Bu gülünç uydurmayı M. Faruk Gürtunca adlı birinin Hz.
Peygamberin Hayatı adı altında yazdığı bir kitapta bizzat okumuştum.)
Bir kaç örnek daha verelim: "Hz.Peygamberin ashabıyla konuşurken gökten bir yıldızın Medine'de bir evin bacasından içeri düşmesi, Efendimizin(sav) bunu kendisinden sonraki halifeye yorması ve yıldızın Hz Ali'nin evinde bulunması"
"Hz. Ali'nin ikindi namazını kaçırdı diye, batan güneşin tekrar doğduğu ve Ali efendimiz namazını bitirince tekrar battığı rivayetleri de kesinlikle uydurmadır. Bunu uyduran cahil bilmiyor olmalı; Hendek savaşında Resulullah ve ashabı bir günlük namazları savaşın şiddetinden kazaya kaldı
Son bir misal: Piyasadaki bir eserde gördüğüm ilginç bir uydurma. Hz.Hasan(ra) evlenip boşanma suretiyle 200 hanıma sahip olmuş, durum Resulullah'a arz edilince " o huyca bana benzer" buyurmuş. Tarihen sabit ki Resul-i Ekrem vefat ettiğinde Hz.Hasan 8 yaşında bir çocuktu...
10-Gelecekteki olaylara tarihiyle beraber işaret eden rivayetler uydurmadır:
"Şerliler hayırlılardan sonra 150 senedir. Dünya ehlinin hepsine hakim olurlar. Onlar da Türklerdir."
"Hicri 200 den sonra en hayırlınız hafif-ül haz olanınızdır.(Evlat ve malı olmayan)
"Hicri 200'den sonra doğanlara Allah'ın ihtiyacı yoktur."
11-Sevap ve ceza hususunda mübalağalı ifadeler içeren ve sayısal değerlerle sevaplar içeren rivayetler uydurmadır:
"Bir kimse 'Cezahullahu Muhammeden anna ma hüve ehluhu " derse 70 katibi 1000 sabah (sevap yazmaktan) yormuş olur."
"Cennetlik bir adama 4000 bakire, 8000 dul ve 100 huri verilir."
"Kuşluk namazını şu veya bu kadar kılan biri 70 peygamber sevabı alır."
"Kim la ilahe illallah derse, Allah onun için 70 dile sahip ve her dilinde kendisine istiğfar etmesi için 70 bin lisanlı bir kuş yaratır."
Maalesef, kendisini zühde veren, sofuluğa intisap eden, fıkıhla ilgilendiğini söyleyen ama hadis ilminden habersiz bir çok kimse bunlara göre hareket etmekte, bu yalanlara kanmaktadır. Memleketimizde "Güllü Yasin" gibi kitapların ne kadar mebzul bulunduğunu söylemeye gerek yoktur.
12-Bir ırkı öven veya yeren hadisler uydurmadır:
"Ben Arabım, ama Arap benden değildir."
"Hafıza on kısımdır; Dokuzu Türklerde, biri diğer insanlardadır.
"Ben kulakları delik atlar üzerinde gelen ve atlarını Fırat ve Dicle'nin kenarına bağlayan Türkleri görür gibi oluyorum."
"Zencinin karnı tok olduğunda zina eder, açsa hırsızlık yapar."
"Zencilerden sakının. Çünkü onlar çirkin yaratıklardır."
"Allah kızdığı zaman vahyi Farsça indirir. Razı olduğu zaman Arapça indirir."
13-Sahabe-i kiramı aşırı şekilde öven hadisler uydurmadır:
"Cennette tek bir ağaç yoktur ki,yapraklarında 'Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed onun Resulüdür. Ebubekir, Ömer, Osman' yazmış olmasın."
"Emin olan kişi üç kişidir; Ben, Cebrail, Muaviye" (Not: Hadis uleması şöyle bir kaide koymuşlar: Muaviye’yi öven veya yeren bütün hadisler uydurmadır.)
"Resulullah Miraca çıkacağı zaman Cebrail ona Cennetten bir meyve getirdi.Resulullah onu yedikten sonra Hatice Fatıma’ya hamile kaldı. Resulullah Cennet kokusunu özlediğinde Fatıma'yı koklardı." Tarihen sabittir ki, Fatıma Miraçtan evvel doğmuştur.
"Ben ilmin teraziyim. Ali iki kafesi, Hasan, Hüseyin terazi ipleri, Fatıma terazi halkası, bizden gelecek imamlar terazi ölçüleridir. Bu terazide bizi sevenlerin veya kin tutanların amelleri tartılacaktır."
14- Emevi ve Abbasileri öven bütün rivayetler uydurmadır.
15-Mezhep İmamlarını öven veya yeren bütün rivayetler uydurmadır: "Ebu Hanife bu ümmetin kandilidir".
"Muhammed bin İdris(İmam Şafii ) bu ümmete şeytandan daha tehlikelidir."
16-Diğer konularda halk arasında yayılmış uydurma bazı hadisler:
"İlim Çin’de de olsa alın" Not:Burada bir hatırlatma yapalım.
Her mevzu hadisin manası batıl değildir. Hatta çok güzel manaları muhtevi de olabilir. Mevzu hadis Efendimize ait olmayan, onun söylemediği, ona mal edilen sözlere denir. Mesela "Nefsini bilen Rabbini bilir" sözü hadis değildir ama manası güzeldir.
"Temizlik imandandır."
"Vatan sevgisi imandandır."
"Satranç oynayan melundur, seyircisi de domuz eti yiyen kimse gibidir."
"Sultanlara sövmeyin. Sultanlar yeryüzünde Allahın gölgesidir" Bu sözün tarih boyunca nasıl Ümmetin ensesinde boza pişirenlerce kullanıldığıyla alakalı Mustafa İslamoğlu'nun İman adlı eserindeki izahatı okumayı tavsiye ederim.)
"Ezan duasındaki "vedderacatirrafiyetil aliye" ilavesi sahih rivayetlerde mevcut değildir.
"Bir kimse binasını 7 veya 9 arşın yüksekliğinde yaptığında gökten bir münadi ona seslenir: "Ey fasıkların en fasıkı! Bununla nereye gidiyorsun?"
"Kadınlarla istişare edin, dediklerin tersini yapın"
"Ben adil bir melik zamanında(İran Kisrası Nuşirevan) doğdum."
"Beyaz horoz edinin...Beyaz horoz benim de, Cebrail’in de dostudur."
"Beyaz güvercin besleyin. Onlar çocuklarınızı cinlerden korur."
"İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır."
"Bendendir diye bir söz nakledildiğinde onu aranızda müzakere edin...Gerçeğe uygunsa alın. İster ben söyleyeyim, ister söylemeyeyim."
"Kim aşık olur da gizler, iffet gösterip sabrederse, Allah onu cennete koyar."
*Hamamlarla ilgili övücü veya yerici bütün rivayetler de uydurmadır
*İbn-i Kayyım el Cevziyye "El Menar-ul Münif" adlı eserinde diyor ki: "Ebdal,Aktab, Gavs, Nukeba, Nuceba ve Evtad ile ilgili hadislerin hepsi yalan olan sözlerdir."
NOTLAR
*Bu konuda acizane tavsiye edeceğim eserler:
Mevzu Hadisler-Abdülfettah Ebu Gudde-Risale Yayınları
Hadis Problemleri-Enbiya Yıldırım-Rağbet Yayınları
Mevzu Hadisler -Yaşar Kandemir-İfav yayınları
Uydurma Hadislerin Doğuşu Ve Sosyo-politik Olaylarla İlgisi-Sadık Cihan-Etüt yayınları
KAYNAKLAR
1-İslam Hukukunda Sünnet-Prof.Mustafa SIBAİ-Birim Yayınları
3-Kur'an Ve Sünnet Üzerine-Hikmet ZEYVELİ-Bilgi Vakfı Yayınları
4-Zadül Mead-İbn-i Kayyım el Cevziyye-(ter:Muzaffer CAN) Cantaş Yayınları
5-Çağdaş Meselelere Fetvalar-3-Prof.Yusuf KARDAVİ-Hikmet Neşriyat
6-Üç Muhammed-Mustafa İslamoğlu-Denge Yayınları
 
 
 
KADINLARA DANIŞILMAZ MI ?
Bu konuda uydurma hadis şöyledir: "Kadınlara danışın, fakat söylediklerinin aksini yapın."
Cenab-ı Hak Peygamberine çevresindeki müslümanları kastederek derkı: "Yapacağın işler hakkında onlara danış." (Al-i İmran Suresi:159) buyurarak peygamberine çevresine danışma emri veriyor. Allah Resulunun hanımlarına danışıp da tersini yaptığına dair elimizde bir tek örnek yoktur.
Bu sözün uydurma olduğunun en güzel örneği Allah Resulunun Hudeybiye savaşının önemli bir anında hanımı Ümmü Seleme'nin söylediği fikri doğru bularak onun sözüne uygun karar vermesidir.
Hz.Ömer Şifa Hatunun fikrine çok önem verirdi. Yine mehir konusunda dörtyüz dirhemden fazla verilmemesini tavsiye eden Hz.Ömer'in mescitte cemaat huzurunda Nisa Suresi'nin 20.ayetini delil gösteren bir kadın tarafından ikaz edildiğini ve kadının gösterdiği delil karşısında Hz.Ömer'in fikrinden vazgeçtiği, hatasını itiraf ettiği, kadına dönerek "Kadın Ömer'den daha iyi bildi" dediği bilinmektedir.
Hz.Ömer halifeliği esnasında, kadınlarla istişare de bulunuyor, onların görüşlerini alıyordu. Hz.Ömer kızı Hafsaya kadınların kocalarından ne kadar süre ayrı kalacağını sormuş, kızının ona verdiği cevaba uygun olarak Hz.Ömer bu süreyi dört ay olarak belirtmişdir.
Eğer bu söz doğru olsaydı; İslam'ın kadının hiç bir konuda şahitliğini kabul etmemesi ve kadınların hadis rivayetlerinde sözlerinin geçerli olmaması gerekirdi.
Yine İmam-ı Ebu İshak el-İsferayini kadınların rivayet ettikleri hükümler ve hadisler erkeklerin rivayet ettiklerine zıt düşerse kadınlarınkini erkeklerinkine tercih etmiştir.
Aliyyu'l Kari ve el-Acluni bu hadisin uydurma olduğunu Kur'an ve sünnete ters düştüğünü söylemiştir.
...ve bunun gibi tamamen uydurma hadisler vardır. Bunların uydurma olduğunun geniş kitlelere ulaştırılması gerekir.
BUNLAR UYDURMA HADİSLER OLUP PEYGAMBERİMİZE, DİNİMİZE VE KADINLARA İFTİRADIR.
.. ve ne yazık ki halkımız arasında söylene gelmektedir her ne kadar bazıları halkımız arasında böyle hadisler dolaşmaz desede.......
Kadınların akılları şehvetlerindedir.
Kadınlara itaat pişmanlıktır.
Kadınları Allah geride bıraktığı gibi sizde geri bırakın
İnsanın insana secde etmesi caiz olsaydı, kadınların kocalarına secde etmelerini emrederdim
Eğer kocanın tepesinden ayağına kadar bütün bedeni irinler içinde kalıp hanımı o irinleri diliyle silerse,yine de ona karşı teşekkür etmek vazifesini eda etmiş sayılmaz.
Namazı katleten şeyler köpek, eşek, domuz ve kadındır
Uğursuzluk kadında, evde ve attadır
Son söz olarak yabancı kültürlerle temasa geçilme sonucu, bu kültürlerin etkisinde kalınarak Kur'an-ı Kerim'den kopulmuş, kadını aşağılayıcı birçok görüş İslam tooplumuna girmiştir.
Hadis ,Fıkıh, İlmihal Dininin Güzellikleri..!!!! saymakla bitmez.
Kaynak:
Büyük Kadın İlmihali, Rauf PEHLİVAN
Hocam Allah razı olsun keşke bu doğrular herkes tarafından cesurca anlatılabilse...Ama bizler bu hadislerin uydurma olduğunu söylediğimizde SİZ İLAHİYATÇILAR ZATEN HADİS KABUL ETMEZ OLDUNUZ cevabını alıyoruz.Çünkü bu uydurmalar,güllü kitaplar malesef kelamullahın önüne geçmiş.Rabbim sonumuzu hayretsin
zaten konu başlığını okumaya devam ederseniz meşhur diye tanınan hadis kitaplarından alınan örneklerde ne kadar ipe sapa gelmez şeyler olduğunu beraber göreceğiz.
Camileri Diyanetin imamları değilde kafasına sarığı dolayanlar zapedetmeye devam ettiği sürece size bu şekilde saldırılar olmaya devam edecektir.
zaten şöle bir şey var bir atesitin dine verebileceği zarar, dindar görünen ama siyasi veya maddi çıkarına hizmet eden birinin vereceği zararın yanında koskoca bir çölde kumtanesi kadar kalacaktır.
neyse Konumuza devam edelim
TEVBE İLE İLGİLİ BÖLÜM
Konu: Tevbe
Kaynak: Buhari, Enbiya 50; Müslim, Tevbe 46, (2766); İbnu Mace, Diyat 2, (2621)
Ravi (r.a.): Ebu Said
Hadis: Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sizden önce yaşayanlar arasında doksan dokuz kişiyi öldüren bir adam vardı. Bir ara yeryüzünün en bilgin kişisini sordu. Kendisine bir rahib tarif edildi. Ona kadar gidip, doksan dokuz kişi öldürdüğünü, kendisi için bir tevbe imkanının olup olmadığını sordu. Rahib: "Hayır yoktur!" dedi. Herif onu da öldürüp cinayetini yüze tamamladı. Adamcağız, yeryüzünün en bilginini sormaya devam etti. Kendisine alim bir kişi tarif edildi. Ona gelip, yüz kişi öldürdüğünü , kendisi için bir tevbe imkanı olup olmadığım sordu. Alim: "Evet, vardır, seninle tevben arasına kim perde olabilir?" dedi. Ve ilave etti: "Ancak, falan memlekete gitmelisin. Zira orada Allah'a ibadet eden kimseler var. Sen de onlarla Allah'a ibadet edeceksin ve bir daha kendi memleketine dönmeyeceksin. Zira orası kötü bir yer." Adam yola çıktı. Giderken yarı yola varır varmaz ölüm meleği gelip ruhunu kabzetti. Rahmet ve azab melekleri onun hakkında ihtilafa düştüler. Rahmet melekleri: "Bu adam tövbekar olarak geldi. Kalben Allah'a yönelmişti" dediler. Azab melekleri de: "Bu adam hiçbir hayır işlemedi" dediler. Onlar böyle çekişirken insan suretinde bir başka melek, yanlarına geldi. Melekler onu aralarında hakem yaptılar. Hakem onlara: "Onun çıktığı yerle, gitmekte olduğu yer arasını ölçün, hangi tarafa daha yakınsa ona teslim edin" dedi. Ölçtüler, gördüler ki, gitmeyi arzu ettiği (iyiler diyarına) bir karış daha yakın. Onu hemen rahmet melekleri aldılar." Bir rivayette şu ziyade var: "Bir miktar yol gidince, ölüm gelip çattı. Adamcağız yönünü salih köye doğru çevirdi. Böylece o köy ehlinden sayıldı."
Hesap günü terazileri kurulmadan hadiste ki melekler ne hakkında niye çekişiyorlar?
ENBİYÂ SÛRESİ
(47) Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz .
ŞU'ARÂ SÛRESİ
(113) "Onların hesaplarını görmek ancak Rabbime aittir. Bir anlayabilseniz!"
İNFİTÂR SÛRESİ
(17) hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?
 
   
HADİS AKIL VE MANTIK ÇELİŞKİLERİ
Bu bölümden önceki bölümlerde verdiğimiz örnekler, Kuran’ın korunmuş, tutarlı, tamamlanmış, çelişkisiz ve dinin tek kaynağı olma vasıflarına sahip olduğunu; buna karşın hadislerin korunmadığını, tutarsız, çelişkili olduklarını ve sadece zan olan hadislerin dine kaynak olamayacaklarını, üstelik Kuran yeterli ve detaylı olduğu için buna gerek de olmadığını ortaya koymaktadır. Bundan sonraki bölümlerde vereceğimiz örneklerle bu tezi iyice ispatlayacağız. Bu bölümde ise hadislerin mantıkla çeliştiklerini göstermeye çalışacağız. Kuran’a göre insanlar sürekli akıllarını çalıştırmalı, gerek evrende, gerek kendi yaratılışlarında, gerekse Kuran’da Allah’ın delillerini görmelidirler. Akıllarını çalıştırmadan toplumdaki kelle sayısına, törelere, geleneklere, kabullere göre din oluşturanların, hatalı olduğunu Kuran’dan anlıyoruz. Kuran’a göre Allah’ın nimeti olan akıl, evrenle ve evreni, hayatı değerlendirmede rehberlik eden Allah’ın kitabıyla, mükemmel bir uyum içindedir. Bu uyumun bir parçası olan aklın dinle çeliştiğini söylemek, aklı bir kenara atıp dini anlamaya kalkmak, aklı çalıştırmada değil, aklı kullanmamada erdem aramak, dine akılsızca uygulamaları sokanların veya din düşmanlarının tezidir. Akıl dinle nasıl çelişir? Akıl Allah’ın bize hediyesi değil mi? Kuran defalarca bize aklınızı çalıştırın demiyor mu?
Allah pisliği akıllarını kullanmayanların üzerine yağdırır.
10 Yunus Suresi 100
Bu ayet İslâm adına dine sokulan pisliklerin sebebini de göstermektedir. Mantıkla çelişen yüzlerce hadisi kitabımıza sığdıramayacağımız için sadece on tane örnek hadis ile yetineceğiz. Bu hadisleri incelememiz, aklını kullanmayanların üzerine yağan pisliği anlamamızı daha iyi sağlayacaktır.
Anlattıklarımıza, geleneksel İslâmcılar her seferinde: “Bunlar Peygamber düşmanı, Peygamberimiz’in sözlerini inkar ediyorlar, Peygamberimiz’i kaale almıyorlar” sözleri ile iftira atmaktadırlar. Örnek verdiğimiz her hadiste şunu bir kez daha iyice düşünün: Bu hadisleri inkar, Peygamber’i iftiralardan kurtarmak mıdır, yoksa Peygamber’e iftira atmak mıdır? Hadisleri kabul Peygamber’e atılan iftiraları onaylamak ve kabul olmuyor mu? Hadisler dinin kaynağıdır diyenler bu iftiraların ortağı değil midir? Lütfen hadislerin Kuran’la, mantıkla ve kendi içlerindeki çelişkilerine dair bu bölümleri bir de bu soruları düşünerek okuyun.
1 YERYÜZÜNÜN ÜSTÜNDE OLDUĞU BALIĞIN CİĞERİ
Hadis: “Yer yüzü balığın sırtındadır. Cennete girecekler ilk olarak bu balığın ciğerinden yiyecektir.”
Buhari 3/51
Kuran’ın dünyanın yuvarlaklığına, Dünya’nın, Güneş ve Ay’ın hareketlerine, uzayın yaratılışına dair mükemmel izahlarına karşı hadislerdeki dünyanın öküzün ve balığın üzerinde olduğu saçmalığını tevil edenler (yorumla geçiştirmeye çalışanlar), balığın ciğerinden yenmesini ve balığın sallanıp deprem yapmasını nasıl tevil edecekler? Bu konuya açıklık getirecek arkadaşlar lütfen şu konuya da açıklık getirsinler. Bir hadiste Arş’ın 8 dağ keçisinin sırtında olduğu söyleniyor.(Bakın Ebu Davut Sünnet 19, Tirmizi Hadis no: 3320, İbni Mace Mukaddime 193) Bu dağ keçileri acaba nasıl keçilerdir? Ayrıca dağ keçilerinden bahseden hadiste yer ile gök arasının ya yetmiş bir, ya yetmiş iki, ya yetmiş üç yıllık mesafe olduğu geçiyor. Bu mesafe acaba yürüyerek yetmiş üç yıl mı, yoksa deve üstünde yetmiş üç yıl mı?
2 ALLAH = ZAMAN, HİÇ OLUR MU?
Hadis: Peygamber’e Allah’ın yerleri ve göğü yaratmadan önce nerede olduğu soruldu, Peygamber ; “Bir bulut içerisinde idi, üstü hava, altı hava idi.”dedi.
Hanbel 4/11
Hadis: Allah zamandır.
Muvatta 56/3
Niye bu tarz saçma izahlar Kuran’da geçmiyor da hep hadislerde var? Dört hak mezhep diye sunulan mezheplerden birinin kurucusu Hanbel’dir ve hadis kitabı Hanbel de ona aittir. İkinci hadis kitabı da yine dört mezhepten birinin kurucusu olan Malik’in Muvatta’sıdır. Yukarıdaki iki hadisi kitaplarına alanların kurdukları mezhepler de ortadadır. Atomlardan oluşan hava da, maddenin değişiminden ibaret zaman da madde ile beraber yaratılmıştır. “Allah’ın kendisi zamandır, Allah bulutta idi etrafı ise havaydı” diyenlerin bilgi seviyeleri ve Kuran’ı hiç anlamadıkları, hava ve zamanın ne olduğundan habersiz oldukları da ortadadır.
3 HZ. MUSA AZRAİL’İ TOKATLADI MI?
Hadis: Ölüm meleği Musa’ya gelerek: “Rabbine icabet et” dedi. Bunun üzerine Musa ölüm meleğinin gözüne tokat vurarak onu çıkarttı. Melek hemen Allah’a dönerek “Sen beni ölmek istemeyen bir kuluna göndermişsin, o benim gözümü çıkardı” dedi.
Sahihi Müslim 10/176
Mantıkla hiç bağdaşmayan bu hadis aynı zamanda Hz. Musa’ya hakarettir. Allah’ın üstün ahlaklı bir Peygamber’i nasıl olur da ölümden kaçar. üstelik de meleğin gözünü kör edip ölümden kurtulur. Hiçbir yanlışı olmayan hadis kitabı diye tanıtılan Müslim’de ve diğer meşhur hadis kitaplarında bu hadis geçmektedir. Bu hadisi doğru diye kitaplarına alanların hiç şüphesiz hiçbir hadisine de, hiçbir sözüne de güven olmaz.
4 PEYGAMBERİMİZ HİÇ ZALİM OLUR MU?
Ureyne ve Ukeyle kabilelerinden bir grup Medine’ye gelerek Müslüman oldular. Medine’nin havası onlara dokununca Peygamber onlara deve sidiği içmelerini öğütledi. Adamlar develeri dağıttılar ve çobanı da öldürdüler. Peygamber onları yakalattı, ellerini ve ayaklarını kesti, gözlerini oydu, çölde susuz ölüme terk etti. Biz onlara su vermek isteyince, Peygamber bizi engelledi.”
Buhari Tıp5/1, Hanbel 3/107,163
Gözleri oymak, çölde susuz ölüme terk etmek hangi Kuran ayeti ile bağdaşır. Kendi yaptıkları canilikleri hoş göstermek için bu hadisi uyduranlar, Peygamber’i cani gibi gösterip, Peygamber’e hakaret etmiş oluyorlar.
5 YANGIN NASIL SÖNER
Hadis: “Yangın gördüğünüzde tekbir getiriniz, zira tekbir (Allahuekber demek) onu söndürür.
Ramuzel Hadis
Ramuzel Hadis diğer hadis kitapları kadar ünlü olmadığı için, bu kitabımızda Ramuzel Hadis’ten hadislere az yer verdik. Fakat ülkemizde en çok satan hadis kitaplarından biri de bu kitaptır ve alıntıladığımız hadis gibi birçok hadisi içermektedir. Eğer bu hadisi birileri doğru kabul ederse itfaiye ekipleriyle beraber (Belki de itfaiye ekibi olmadan) tekbir getirecek bir koroyu da yangın yerine götürmeleri gerekirdi.
6CİNSEL MÜNASEBETLE İLGİLİ ÖNEMLİ BİR UYARI
Hadis: “Sizden birisi cinsel münasebette bulunduğu zaman eşinin cinsel organına bakmasın, zira cinsel organa bakmak körlüğe sebep olur.”
Feyzul Kadir 1326
Bu garip uydurmayla dinle dalga geçmek isteyenlerin eline ilginç bir malzeme verilmiştir. Belki de bu hadisi uydurarak Peygamber’e iftira edenin amacı da dinle dalga geçmekti. İnsanların hayatına ve cinselliğine Kuran’ın getirmediği zorlukları ve yasakları getirmek, insanlığa yapılmış bir zulümdür. Cinsel hayatı kısıtlayıcı bu tür hadislere karşın, Peygamber’in ve arkadaşlarının cinsel hayatını olağanüstü bir tarzda anlatan münasebetsiz hadisler de vardır. Bu hadislerden birine göre sahabeler Hacc’ı bitirip, kadınlarına yöneldiklerinde cinsel organlarından spermler damlıyordu.[Buhari, Hacc, 81; Müslim Hacc, 141] Diğer bir hadise göre Peygamber’imiz 30 erkeğin cinsel gücüne sahipti [Sahihi Buhari]. Başka bir hadise göre ise Peygamber nerede güzel bir kadın görse hemen eve koşar, hanımı Zeynep’le cinsel ilişkiye girerdi. [Buhari, Hibe, 8]. Bu hadisleri kabul etmek mi, yoksa reddetmek mi Peygamber’e saygısızlıktır, karar sizin!
7 CERAHAT YALAYAN KADIN
Hadis: “Eğer erkeğin tepesinden tırnağına kadar cerahat aksa, kadın da bunları ağzı ile temizlese, yine de erkeğin hakkını ödemiş olmaz.”
İbni Hacer el Heytemi 2/121
Geleneksel İslâm’da en çok hadis uydurulan konuların başında kadınlarla ilgili konular gelmektedir. Kuran’da, kadınlara yönelik kendi bakış açılarını bulamayıp, kadınları sokmak istedikleri şekli dinselleştirmek isteyenler, bol bol hadis uydurmuşlardır. Kitabımızın 21. bölümünde detaylı bir şekilde işlediğimiz kadın konusunda, uydurulan diğer hadislerden örnekleri de bulabilirsiniz.
8 NE YAPTIN EY KEÇİ?
Hadis: “Zina yapan evlilerin taşlanarak öldürülmelerini emreden ayet Hz. Ayşe’nin döşeğinin altındaki sayfada yazılı bulunuyordu. Peygamber ölünce Hz. Ayşe onun gömülme işlemleri ile meşgulken, evin açık kapısından içeri giren bir keçi o sayfayı yedi. Böylece taşlayarak öldürme cezası Kuran’dan çıktı. Ama hükmü devam etmektedir.”
İbni Mace 36/194,Hanbel 3/61,5/131
Bu hadis ve taşlayarak öldürmeyi savunan diğer saçma hadisler dinimize büyük zarar vermişlerdir. Bu hadislerle:
1 Kuran’ın zina edenlerle ilgili hükmü iptal edilmektedir.
2 Kuran’ın hükmüne ilaveten yeni bir hüküm getirilmektedir.
3 Kuran’ın eksik olduğu iddia edilmektedir.
4 Kuran’ı eksiltenin bir keçi olduğu gibi bir saçmalık savunulmaktadır.
Kuran’ı yeterli kabul etmemenin sonucunda, en ünlü hadis kitaplarına uydurma hadisler sokarak savunulan bu inanılmaz iddiayı, önemine binaen 26. Bölüm’de özel olarak işleyeceğiz.
9 NE TAŞTIR BU TAŞ?
Hadis: “Hacerül Esved cennettendir. O kardan daha beyaz idi ve müşriklerin günahı onu kararttı.”
Hanbel 1/307
Hadis: “Hacerül Esved Allah’ın yeryüzündeki sağ elidir. Onunla insanlardan dilediği ile tokalaşır.”
Camiüs Sağır 1/151
Hacerül Esved taşı için uydurulan bu tip hadisler, hac sırasında Kabe’de ilkel hareketlerin sergilenmesine sebep olmaktadır. Hacerül Esved taşına dokunmak için birbirini ezenleri dinimizi bilmeyenler görse, bazı insanların bu taşı put edindiklerini bile zannedebilirler. Bu hadisler daha evvel de alay konusu olmuştur. Hadislerin güvenilmez olduğunu Abbasiler döneminde savunup, sonra siyasi konjonktürde yok olan Mutezileler: “Bu hadise göre Hacerül Esved denen taş müşriklerin günahı yüzünden Kabe putperestlerin elinde iken karardıysa, şimdi Kabe Müslümanların elinde olduğuna göre bu taşın beyazlaması gerekir.” diyerek bu hadisi savunanlarla alay etmişlerdir.
10 GEL DE ÇIK İŞİN İÇİNDEN!
Hadis: “Kalbinde hardal tohumu kadar kibir bulunan cennete giremez. Yine kalbinde hardal tohumu kadar iman olan da cehenneme giremez.”
Buhari 81/51
Kişiyi en ufacık fiilinde cennete gönderen bir sürü hadis vardır. Kişiyi en ufacık bir fiilinde cehenneme gönderen de bir çok hadis vardır. Bu mantıksız yaklaşımlar kimi zaman yukarıdaki örnekte olduğu gibi tek bir hadiste de buluşabilmektedir.
Peygamber’e yapılabilecek en büyük hakaret bu hadisleri onun söylediğini söylemektir. Peygamber’in bize tek yazdırdığı, mesaj olarak Allah’tan getirdiği Kuran dinimizin tek kaynağıdır.
And olsun ki size hatırlatıcı bir kitap gönderdik. Hala aklınızı çalıştırmayacak mısınız?
21 Enbiya Suresi 10
Hocam bu uydurmaların çoğunu bilmekle birlikte dehşetle okuduklarımda oldu.Ben hep derim sevgili peygamberimiz sanki 23 yıllık görevinde hiç susmadan konuşmuş...hemde öyle böyle değil her konuda en mahreme kadar...YAZIK BUNU YAPMAYALIM ARTIK eğer bizler eğitimciysek derSlerimizde camilerde bu uydurma safsatalara karşı savaş açıp halkı bilinçlendirelim.Bunu ALLAH RIZASI VE PEYGAMBERİMİZİN AŞKIYLA YAPALIM...
BUNLAR PEYGAMBER'E ATILAN İFTİRA DEĞİLDE , NEDİR PEKİ ?
53- Ebû Seleme’nin yaptığı diğer bir rivayette şöyle gelmiştir: “Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)’nin yanına girmiştim. Yanımda Hz. Aişe’nin süt kardeşi vardı. Kendisine, Resûlullah (aleyhissalatu vesselam)’ın cenâbetten nasıl yıkandığını sorduk. Bir sa’ miktarında bir kap getirtti ve onunla yıkandı. Aişe ile aramızda bir perde vardı. (Yıkanırken) üzerine üç kere su döktü ve dedi ki: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’ın zevceleri, saçları kulak memesi civarında olması için saçlarının başlarını alırlardı.” (K.S. 3760 C.10 S.542 Akçağ-1990, alıntıları; Buhari, Gusl 2, Müslim Hayz 41,42, (319-320); Muvatta, Tahâret 68, (1,44,45); Ebu Dâvud, Tahâret 97, (23; Nesâi, Tahâret 144, (1,127) )
İddia ettiklerine göre, bir tanesi ki kim olduğu belli değil, iki kişi Aişe’ye giderek Peygamberin cünüplükten nasıl yıkandığı konusunda soru sormuşlar. Güya, Aişe yıkanarak onlara öğretide bulunmuş. Arada perde vardı demeleri ise lafı dallandırmalarından başka bir şey değildir. Zira yıkanan görünmeyecekse, yıkanmak suretiyle tarifte bulunmanın bir manası yoktur. Görünmesi halinde yıkanarak tarifte bulunması mümkün olur. Nitekim, başına üç kere su döktü demeleri ve saçın kısalığından bahsetmeleri bunu ima etmek içindir. Olay iddiaları sırf başa su dökülmesi olayı da değildir, zira cenâbetten yıkanmada bütün vücudun yıkanması söz konusu olduğundan asıl anlatmak istedikleri, Aişe’nin bu yıkanmayı tatbiki olarak gösterdiğidir. Aişe’ki, müminlerin annesidir. Ona yapılmış bir iftira bütün müminleri derinden yaralar. Yıkanma merak ediliyorsa, neden gidip kendisinden bayan sahabeler sormadı da, erkek sahabeler gidip sorsun. Kaldı ki yıkanmayı bir çocuk bile anlaya bilirken, Aişe yıkanmayı niçin tatbiki olarak erkeklerin önünde göstersin ki? Kaldı ki, belli bir yaştan sonra, İslam dinine göre çocuklar dahi öz anne babalarını çıplak olarak göremezler. Bu konuda daha birçok şey yazılabilir. Fakat konu üzücü olup uzatmak istemiyorum. Zira hakaret kastıyla bu rivayeti uydurdukları çok açıktır.
İslam ahlakıyla ilgili olarak, Kur’an’dan örnek verecek olursam, mealen:
- Ey müminler, ellerinizin altında bulunan (köleler, cariye)ler, ve sizden henüz erginliğe ermemiş (çocuk)lar. Üç vakitte (odalarınıza girebilmek için) izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleden sonra elbiselerinizi çıkar(ıp yat)acağınız vakit ve yatsı namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzü açabileceğiniz üç vakittir. Bunların dışında (köle, cariye ve çocukların, izin almadan içeri girmelerinden dolayı) ne size, ne de onlara bir günah yoktur. (Onlar sizin) yanınızda dolaşırlar, birbirinizin yanına girip çıkarsınız. Allah ayetlerini size böyle açıklar, Allah bilendir, hikmet sahibidir. 24/58
Görüldüğü gibi, bir müminin, üstünün açık olabileceği üç vakitte, müminlerin odalarına, köleleri, cariyeleri ve bülüğ çağına ermemişlerse dahi, yeğenleri ve diğer mümin çocukları izin almadan yanlarına giremezler. Kendi öz çocukları da Ergenlik çağına (bülüğe) ermeleri halinde, onların da izin almaları gerekir. Şöyle ki, Kur’an’dan mealen :
- Çocuklarınız ergenlik çağına erdikleri zaman, kendilerinden öncekilerin izin istedikleri gibi (kendileri de ) izin istesinler. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor, Allah bilendir, hikmet sâhibidir. 24/59
Bu duruma göre ergenlik çağına ermiş bir çocuk kendi öz anne ve babasını çıplak olarak göremez, dolayısıyla kendi öz anne ve babasından tatbiki olarak yıkanmayı öğretmelerini isteyemez. Bu itibarla, Aişe anamız hakkın da uydurulan rivayetin, İslam dininde yeri yoktur. Ancak ona yapılmış bir iftiradır. Bu tür iftiralar epey yapılmıştır, Şöyle ki:
54- Ebu’s-Semh (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)’a hizmet ediyordum. Yıkanmak isteyince:
“Bana enseni dön! derdi. Ben de ensemi dönerdim. Böylece ona perde olurdum.” (K.S. 3764 C.10 S.545 B.1990, alıntısı; Nesâi, Tahâret 143, (1,126) )
Bir kimse, şahısla bir cepheden perdelenirse, öbür üç cephesi açıkta kalır. Üç cephesi kapalıysa biz buna oda diyoruz, ya kapı takarız, yada en azından bir bez perde ile örteriz. Kaldı ki, şahıs, şahsa bir cepheden dahi tam olarak perde olamaz, cüsse farkından dolayı ve biraz kıpırdama ile dahi sütre açılır. Hem peygamber yıkanırken hizmetçide olsa başkasının onun yanında ne işi var? Onun için bu rivayet peygambere bir iftiradır.
55-......... Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hâni’nin himâyesinde bulunan Ebû Murre haber vermiştir. O da Ebû Tâlib’in kızı Ümmü Hani’den işitmiştir ki, o şöyle diyordu: Ben fetih yılı Resûlullah’ın yanına gittim ve O’nu yıkanır hâlde buldum. Fatıma da O’nu perdeliyordu. “Bu kadın kimdir?” diye sordu. Ben Ümmü Hâni’im dedim. (Buhari, Kitâbu’l-Gusl 31 s.387 cilt 1, Ötüken 1987)
Bu rivayette aynı şekilde bir iftiradır.
56- ........... Huzeyfe ( R ) şöyle demiştir: Ben kendimi bildim ki, ben peygamber ile berâberce yürüyorduk. Derken Peygamber bir kavmin bir duvar arkasındaki süprüntülüğüne geldi ve herhangi birimizin dikilmesi gibi dikilip işedi. Ben de ondan uzaklaştım. Kendisi bana işâret etti. Ben de yanına vardım ve işemesini bitirinceye kadar topuğunun yanında dikildim. (Buhari, Kitâbu’l-Vudu 88 s.352, c.1 Ötüken 1987)
İşerken arkadaşlar istemese de çağırıp seyrettirmek lazım demek istiyorlar. Peygamber bu kabil bir ahlaktan uzaktır ve bu rivayetin İslam dininde yeri yoktur.
57- Ebu Sa’id radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’ı işittim, şöyle demişti: “İki kişi (asıl metinde iki adam) beraberce helaya gidip, avretleri açık kaza-yı hacet ederken konuşmasınlar. Zirâ Allah Teâla Hazretleri, bu hale gadap eder. (K.S. 3556 C.10 S.375 B.1990, alıntısı; Ebu Dâvud, Tahâret 7, (15). )
Uydurdukları bu rivayette, iki kişinin ki, bunlar herhangi iki kişi olabilirler. Beraberce tuvalete gidip avretlerini açabileceklerini, bunun bir mahzuru olmadığı, fakat konuşmalarının büyük günah olduğunu rivayet etmeleri, İslam ahlakına aykırıdır, ve bu rivayet asılsız bir iftiradır. Daha önceki örneklerde belirttiğim gibi, Kur’an’a göre İslam dininde, müminlerin öz çocukları bile, anne veya babalarının odalarına onlar soyunukken giremezler. Anlaşılacağı üzere izin istemek tesettür olayının sağlanması içindir. Anne veya baba soyunuksa, odada tek başlarına iseler dahi, çocuklar odaya girmeden önce örtünmeleri gerekir. Ondan sonra izin verebilirler. Buna rağmen Kütüb-i Sitte’de İslami tesettüre karşı rivayetler uydurulmuştur. Yukarıdaki örnekten başka örnek verecek olursak, Şöyle ki:
58- Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm buyurdular ki: ............. Kim helâya giderse (imkân nispetinde) tesettürde bulunsun, (kuytu bir yer) bulamazsa, hiç olmazsa kum (taş vs., den) bir tümsek yapıp ona arkasını dönsün, zira şeytan, insan oğlunun makatlarıyla (oturak kısmıyla oynar. Kim bunu yaparsa en güzelini yapmış olur, yapmayana bir beis (zararı) yok. (K.S. 3558 C.10 S.376 B.1990, alıntısı Ebu Dâvud, Tâharet 19, (35). )
Görüldüğü gibi, gizlenmeden açıkta tuvalet ihtiyacını görmenin bir mahzuru olmadığı tahdis ettiler.
59- ............. Sehl ( R ) şöyle demiştir: (Bâzı kereler) bir takım erkekler, bellerindeki fûtaları çocuklar gibi boyunlarına bağlamış olarak Peygamber’le birlikte namâz kılarlardı da. (cemâate gelen ) kadınlara: Erkekler doğrulup oturmadıkça başlarınızı secdeden kaldırmayınız, denirdi. (Buhari, Kitab’ul-Salât 14 S.458 C.1 Ötüken 1987 )
Bura da da erkek sahabelerin secdeye gittiklerinde avretlerinin açıldığını, bayanların görmemesi ihtar edilmekle beraber, erkeklerin, bir birinin gösterilmesi ayıp olan yerlerini görmelerinin bir mahzuru olmadığını rivayet etmeleri. İslami tesettüre aykırı asılsız bir iddiadır.
60- ... Amr b. Selime dedi ki, Biz halkın Peygamber (s.a.)’i (ziyârete) gidip geldikleri (yol üzerinde bulunan) bir yerleşim bölgesinde idik. (İnsanlar ziyâretten) dönerlerken bize uğrarlar ve “Resulullah (s.a.) şöyle buyurdu.” diye konuşurlardı. Ben zeki bir çocuktum. Bu sebeple Kur’an’ı Kerimden pek çok (âyetler) ezberledim. Babam (bir defa) kabilesinden bir heyet içerisinde Peygamber (s.a.)’e elçi olarak gitmişti. (Resûlullah-s.a.-) onlara namazı öğretip: “Kur’an’ı Kerimi)” “en çok bileniniz size imam olsun” buyurdu. (içlerinde) ezberinde en çok Kur’an-ı Kerim bulunan kimse olduğum için, Kur’an-ı Kerimi en çok bilenleri ben idim. Beni öne geçirdiler, onlara üzerimde sarı küçük bir hırkam olduğu halde imamlık yapıyordum. Secdeye vardığım zaman hırka vücudumdan sıyrılıp kısalıyordu. Kadınlardan biri “İmamınızın avret mahallini bizden gizleyiniz” dedi ve bana Umman kumaşından bir gömlek satın alıverdiler. Müslümanlıktan sonra onun kadar hiçbir şeye sevinmiş değilim. Onlara yedi, yahut sekiz yaşında iken imamlık yapıyordum. “Ebû Dâvud, K. Salât (2), Bâb 60 Cilt 2 S.424 H.585 Şâmil-1988. Buhari, Ezan 54; Tirmizi, salâ 60; Nesâi, imâme 3,5,11,43; Kıble 16; İbn Mace, ezan 5; ikâme 46; )
Daha önce ki örnekte, namaz kılan cemaat erkeklerinin secde ederken avret mahallerinin açıldığını rivayet etmişlerdi, bu örnekte ise secdede avret yeri açılan çocuk imam icat ediverdiler. Her halde bu rivayeti bu şekilde uydurmalarının nedeni, yetişkin imamın avret yerinin açıldığı rivayetini kolay yutturamayacaklarını düşünmeleri nedeniyledir.
61-........Bana Ukeyl, İbn Şihâb’dan; o da Urve’den; o da Âise (R)
‘den tahdis etti (ki o şöyle demiştir): Peygamberin zevceleri geceleyin hâceti def’e çıktıklarında (Medine’nin kenârında olan) Menâsı’a kadar giderlerdi. O (Menâsı denilen yer) açık bir yerdir. Umer, Peygambere: Kadınlarını perde arkasına koy (yâni evden çıkmalarını menet),der idi de, Resûlullah ( S ) onun dediğini yapmıyordu. Nihâyet Peygamberin zevcesi Sevde bin tu Zem’a gecelerden bir gece yatsı namâzı vaktinde dışarıya çıktı. Sevde uzun boylu bir kadı idi. Umer, hicap emrinin indirilmesine çok arzu duyduğu için, ona: Yâ Sevde, bilmiş ol ki, biz seni muhakkak tanıdık, diye bağırdı. Bundan sonra Allah “Hicap Âyeti’ni indirdi. (Buhari, Kitâbu’l-Vudû 12, C.1 S.298 Ötüken 1987)
Bu rivayette de, yine Peygamberin zevcelerine ağır iftiralar vardır. Ayrıca iddialarına göre Ömer ayıbı bilmekte ve önemsemekte Peygamberden daha ileri bir seviyede idi. Ve Peygamberin zevceleri gece Medine’nin kuytu bir yerine değil, açık bir yer olan Menâsı’a defi hacet için giderlermiş. Kadın olsun, erkek olsun hiç kimse, eğer defi hacet ihtiyacı varsa, gündüzden geceye, geceden gündüzü bekleyemez. Hatta sıkışan bir insan için birkaç dakika beklemek dahi bir sorun olabilir. Hal böyle olunca, gündüz defi hacet ihtiyacını giderecek gizli yeri olan kimse, gece oldu diye neden şehrin ta açık yerlerine kadar gidip defi hacetini görsün. İnsan gecenin herhangi bir saatinde sıkışa bilir. Yatağından kalkıp defi hacet için şehirde seyahat etmenin ne manası vardır. Hele her çeşit zarar verebilecek, fırsat kollayan kafir ve münafıkların olduğu bir ortamda. Onun için ne böyle bir davranışın pratiği vardır, nede böyle bir olay vuku bulmuştur. Ancak hakaret kastıyla uydurulmuş bir rivayettir.
Peygamber zevcelerinin gizlenme derecelerine bir örnek verecek olursam, Kur’an’dan mealen:
- Ey peygamberin kadınları! Siz başka kadınlardan herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Eğer (Allah’ın azabından) sakınıyorsanız, ince, yumuşak konuşmayın ki kalbinde hastalık olan biri, kötü ümide kapılmasın, sözü ciddi ve güzel söyleyin.
33/32
Görüldüğü gibi, değil Peygamber zevceleri kendilerini haşa teşhir etsin, nasıl konuşmaları gerektiği dahi Kur’an vahyiyle bildirilmiştir.
Bu konuyla ilgili olarak Kur’an’dan bir örnek daha verecek olursam, mealen:
- Ey iman edenler! Hazırlanmasını beklemeyeceğiniz bir yemeğe çağrılmanız hariç, izin verilmeden Peygamberin evlerine girmeyin, Fakat çağrıldığınız zaman girin, Yemek yediğiniz zaman, hemen dağılın, sohbete dalmayın, Çünkü bu durum, Peygamberi üzüyor. O (sizi evden çıkarmaktan) utanıyor. Halbuki Allah, hak olan bir şeyden utanmaz, Peygamberin hanımlarından bir eşya istediğiniz zaman bir perdenin arkasından isteyin. Bu durum, sizin kalpleriniz ve onların kalpleri için daha temizdir. Resûlullah’a eziyet etmeniz, ondan sonra onun hanımlarıyla evlenmeniz asla caiz değildir. Şüphesiz bu durum, Allah katında büyük bir günahtır. 33/53
Bu duruma göre, Sahabelerin bir eşyayı dahi, Peygamberin hanımlarından yüz yüze isteyemeyeceği düşünülürse, yapılmış olan rivayetin ve benzeri rivayetlerin asılsız bir iftira olduğu anlaşılır.
62- Bize Müsedded Yahyâ ibn Said’den: o da Humeyd’den; o da Enes’ten tahdis etti: Enes ibn Mâlik (R ) şöyle demiştir: Umer (R ):
- üç şey hakkındaki dileğim Allah’ın vahyine uygun geldi, yâhut Rabb’im bana muvafakat etti. Ben: Yâ Resûlullah! Makaamu İbrahim’den bir namâz yeri edinseniz! dedim. (Bu lafızla âyet indi.) yine ben: Yâ Resûlullah! Yanınıza iyi ve kütü kimseler giriyor. Müminlerin anaları olan kadınlarınızın örtünmelerini emretseniz! dedim. Bunun üzerine Allah Hicap (el-Ahzâb: 59) âyetini indirdi. (Buhari, Kitâbu’t-Tefsir C.9 H.10 S.4182, Ötüken 1987 )
Bu rivayette de, yine bir iftira mevcuttur. İnsanın aklına şöyle bir soru geliyor. Allah’ın öğretmesiyle, Peygamber mi insanlara iyi ahlakı öğretip örnek oluyordu, yoksa insanlar mı peygambere iyi ahlakı öğretiyorlardı. Rivayetler dininin mensuplarına göre insanlar peygambere öğretiyorlardı. Halbuki ahlak konusunda Kur’an’da onun için şöyle denmiştir; Kûr'an'dan mealen
- Nûn. Kaleme ve yazdıklarına andolsun! 68/1
- Sen, Rabb’inin nimetiyle cinlenmiş değilsin. 68/2
- Senin için kesintisiz bir mükâfat vardır. 68/3
- Ve sen, büyük bir ahlâk üzerindesin. 68/4
- Andolsun Allah’ın Elçisinde sizin için, sizden Allah’ı ve ahret'i arzu eden ve Allah’ı çok anan kimseler için (uyulacak) en güzel bir örnek vardır. 33/21
Yaptıkları iftiralarda diğer bir hususta, özellikle erkeklerin, Peygamber eşlerinden, cenabetten yıkanma, hayız v.s. gibi konularda gidip soru sorduklarını iddia etmeleridir. Bu gibi konuları gidip soracak bayan sahabe yok muydu? Erkek sahabeler gidip Peygamberden veya bu konuda bilgisi olan diğer erkek sahabelerden soramaz mıydılar? Eğer bu gibi hususlar düşünülse asıl maksatlarının bir şeyi sormak değil, Peygamber eşlerine iftira etmek olduğu kolayca anlaşılır. Şimdi bu tür rivayetlerinden başka örnekler verecek olursam:
63- ........... Bize Mâlik, Hişâm’dan; o da babası Urve’den; o da Peygamber’in zevcesi Âişe’den haber verdi (şöyle demiştir): Peygamber (S ) cünüplükten yıkandığı zamân ellerini yıkamaktan başlardı. Sonra namâz için ab dest alır gibi ab dest alırdı. Sonra parmaklarını suya daldırır ve onlarla saçlarının diplerini hilâl lardı. Sonra iki eliyle başı üzerine üç avuç su dökerdi. Ondan sonra suyu bütün bedeni üzerinden akıtırdı. (Buhari, Kitâbu’l-Gusl C.1 H.1 S.370, Ötüken 1987 )
64-.............. İbn Abbâs’tan; o da Peygamber’in zevcesi Meymûne’den tahdis etti. Meymûne (R ) şöyle demiştir: Resûlullah (S ) yalnız ayaklarını yıkamayarak namâz için ab dest alışı gibi ab dest aldı. Bacak aralarını ve oralarına isâbet eden yıkanacak şeyleri de yıkadı. Sonra kendi üzerine su döktü. Sonra ayaklarını yerinden ayırıp yıkadı. Onun cünüplükten dolayı yıkanması işte budur. (Buhari, Kitâbu’l-Gusl C.1 H.2 S.370, Ötüken 1987)
65-............ Bana Eflâh, el-Kaasım’dan; o da Âişe’den haber verdi. Âise (R ): Peygamber (S ) ile ben bir kaptan yıkanırdık, ellerimiz, o kabın içinde gidip gelirdi, demiştir. (Buhari, Kitâbu’l-Gusl C.1 H.14 S.377, Ötüken 1997)
66-............ Bize Şu’be, Hammâd’dan; o da babası Urve ibn Zubeyr’den; o da Âişe’den tahdis etti. Âise (R ): Resûlullah (S ) cünüplükten dolayı yıkandığı zamân ellerini yıkar idi, demiştir. (Buhari, Kitâbu’l-Gusl C.1 H.15 S.377, Ötüken 1997 )
Böylece yıkanan bir kimsenin ellerini de yıkadığını öğrenmiş olduk, bu bilgi kaybolsaydı halimiz nasıl olacaktı. Elleri olup ta, elini yıkamadan vücudunu yıkayan tek bir insan var mıdır veya üç avuç suyla yıkanmak nasıl mümkün olur? Maksatları iftira etmek değil mi, dillerine ne gelirse düşünmeden söylerler.
67-.............İbn Abbâs şöyle demiştir: Meymûne (R ) şöyle dedi: Ben Resûlullah için yıkanacağı suyu koydum. Kendisi elleri üzerine su boşalttı ve onları ikişer defa veyâ üçer defa yıkadı. Sonra sağ eliyle sol eli içine su boşalttı da bu su ile hayâlarını yıkadı. Sonra elini toprakla sürttü. Sonra ağzını çalkaladı ve burnuna su çekti. Sonra yüzünü ve ellerini yıkadı, başını da üç defa yıkadı. Sonra bedeni üzerine su döktü. Sonra yerden ayrıldı da ayaklarını yıkadı. (Buhari, Kitâb’l-Gusl C.1 H.18 S.378, Ötüken 1997 )
68-.............Bize A’meş, Sâlim ibn Ebi’l-Ca’d’den; o da İbn Abbâs’tan; o da Meymûne’den tahdis etti ki (o şöyle demiştir): Peygamber (S ) cünüplükten dolayı yıkandı. Şöyle ki: Eliyle hayalarını yıkadı. Sonra elini duvara sürttü. Sonra elini yıkadı. Sora namaz abesti gibi abdest aldı. Nihayet yıkanmasını bitirince ayaklarını yıkadı. (Buhâri, Kitâbu’l-Gusl C.1 H.13 S.376, Ötüken 1997 )
Burada da yıkanırken elleri duvara sürtüp duvarı kirletmeyi rivayet ediyorlar.
69-..............Bize İbrahim, o da Esved’den; o da Âişe’den (R ) tahdis etti ki (o şöyle demiştir): Ben, Peygamber ile birlikte her ikimizde cünüp iken iken bir kâbdan yıkanırdık. (Hayız olduğumda) O bana emrederdi, bende fûtamı bağlardım. Ben hayızlı iken Peygamber tenini tenime dokundururdu. Kazâ O (mescide) itikafta iken, ben de hayızlı olduğum hâlde başını (itikâf yerinden dışarıya) çıkarırdı da, ben de yıkar idim. (Buhari, Kitâbu’l-Hayz C.1 H.14 S.400 Ötüken 1997)
Bu rivayette de, Âişe’nin erkeklere sevişmeyi anlattığı iftirasında bulunuyorlar, aynı iftirayı ( aynı kaynak s.401 deki rivayetle) Meymûne hakkında uyduruyorlar. Aslında bu tür rivayetleri yazmak ağırıma gidiyor; yüzlerce senedir yazılıp insanlara anlatılan bu yalanları eleştirmek için, istemezsem de yazmak zorunda kaldım. uydurmuş oldukları dört bin civarındaki rivayetlerini tekrarlar yapmak suretiyle 35647 rivayete çevirerek ciltler dolusu külliyat haline getirmişler.
70- ............. El-Kaasım şöyle diyor:Ben Âişe’den işittim, şöyle diyordu: Biz ancak Hac etmeği düşünerek yola çıktık. Şerif mevkiine geldiğimiz zamân ben hayz oldum..............(Buhari, Kitâbu’l-Hayz C.1 H.1 S.397, Ötüken )
71-.............Bana Hişâm, Urve’den haber verdi ki, Urvetu’bnu’z-Zubeyr’e: Hayızlı kadının bana hizmet etmesi yâhut kadının cünüp iken yanıma gelmesi câiz midir? diye sorulmuş. Urve de : Bana göre bunun hepsi câiz, öyle olan da, böyle olanda bana hizmet eder. Bundan dolayı hiçbir taraf için beis yoktur. Bana Âişe haber verdi ki, kendisi hayızlı ve hücresinde ikamet ederken, Resûlullah da mescide itikâf ettiği zamân, Resûlullah başını uzatır, o da Resûlullah ın başını tarardı. (Buhari, Kitabu’l-Hayz C.1 H.3 S.398, Ötüken 1997
72-............Zerrate şöyle demiş : Âise (r.anhâ)’dan, şöyle demiştir:
“Ben hayızlı olduğum zaman ( Resûlullah’ın) yatağından bir hasır üzerine iner ve temizleninceye kadar Resûlullah (s.a)’a yaklaşmazdım.” (Ebû Dâvûd, K.Tahâre (1), Bâb 106 Cilt 1 H.271 s.479, Şamil 1987)
Böylece bu konuda da kendi kendilerini tekzip etmiş oldular. Zaten rivayet uydurmalarında en sık başvurdukları metotları zıt ve ihtilaflı rivayetler uydurmaktır, bunu da bir konuda sıkıştıklarında veya işlerine geldiğinde kullanmak üzere veya ortalığı karıştırmak için planlı tasarlamışlardır. Sık sık bu tür zıt rivayetlerine örnekler vermeğe çalışacağım. Şimdi iftira rivayetlerini sıralamaya devam edecek olursam:
73- ...........Enes Bin mâlikten rivayet: Uhud harbinde, Yemin olsun ki, Âişe binti Ebi Bekir, ile Ümmü Süleym’i paçalarını sıvamış halde gördüm, Baldırlarının bileziklerini görüyordum. Su tulumlarını sırlarında taşıyor gâzilerin ağızlarına boşaltıyorlardı. ( Müslim, cilt 8 139/655 ter. Ahmed Davudoğlu, Sönmez neşriyat a.ş
Bura da da savaş heyecanıyla kamufle ederek, Âişe’nin ve Ümmü Süleym’in baldırlarını gösterdiği iftirası rivayet edilmiştir.
74- Müslim’in bir diğer rivayetinde : “ Hz. Âise radıyallahu anhaya bir zat misafir oldu. Adam sabahleyin elbisesini yıkamaya başladı. Hz. Âise ona :
“ Sana (meni) bulaşan yeri (gördüysen) orasını yıkaman kâfi idi. Göremediğin takdirde etrafını yıkardın. Ben, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ın elbisesinden ( meni bulaşığını ) ovalamak suretiyle çıkardığımı biliyorum. O, ( Birde yıkamaksızın ) onun içinde namaz kılardı”.......... (K.S 3517 C. 10 S. 345 Akçağ 1990 alıntısı Müslim, Tahâret 105, 109 (288,290) )
Güya Âişe’ye bir adam misafir olmuşta, Âise adama menisini nasıl yıkayacağını izah etmiş. Biz Âişe’yi böyle bir iftiradan tenzih ederiz. Özellikle cinsel konularda, Âise hakkında rivayetler uydurmuşlardır. Bu da, Âişe’nin şahsında Peygambere ve Ebu Bekr’e olan kinlerini göstermektedir.
75-.........Biz Amr İbn Meymûn, Süleyman İbn Yesâr’dan tahdis etti. O şöyle demiştir: Ben Âişe’ye elbiseye isâbet eden meniden sordum. Âişe: Ben onu Resûlullah’ın elbisesinden yıkardım da, yıkama izi yer yer ıslaklıklar elbisesinde göründüğü halde çıkardı, dedi (Buhari, c. 1 Kitabu’l-Vudu 93 s. 354 Ötüken 1997 )
Bu da önce ki benzerleri gibi iftira içeren bir rivayettir. Erkekler menilerini nasıl yıkayacaklarını Âişe’den başka soracak kimse bulamadılar mı, kaldı ki ahmaklar bile meninin nasıl yıkanacağını bilirler.
76-.........Ben Urve ibnu’z-Zubeyr’den işittin, Peygamber (S) Âişe’ye ( R )’ye:
-”Ebû Bekr’e emret de insanlara namâzı kıldırsın” buyurmuş.
- Ebû Bekr pek yufka yürekli bir adamdır. Ne zamân Senin makamına dikilirse kalbi incelir, demiş.
Peygamber evvelki emrini tekrar buyurmuş, Âise de “Ebu Bekr hüzünlü bir adamdır” sözünü tekrarlamış.
Şu’be ibnü’l Haccâc yukarıdaki senedle dedi ki: Peygamber üçüncü yahut dördüncü defasında:
- Şüphesiz sizler, Yusuf Peygamber’in karşılaştığı kadınlarsınız. Ebû Bekr’e emredin de namâzı kıldırsın.” buyurdu. (Buhari, Kitabu’l Enbiyâ 59 C.7 S.3148-3185, Ötüken-1987)
Burada da, Âişe’ye ne tür bir iftirada bulunduklarını belirtmek için, Yusuf Peygamberin karşılaştığı kadına, Kur’an’dan örnek vereceğim, mealen:
-Yusuf’un evinde kaldığı kadın, onun nefsinden murâd almak istedi ve kapıları kilitleyip: “Haydi gelsene!” dedi. (Yusuf): “Allah’a sığınırım dedi, efendim bana güzel baktı ( ben nasıl onun İyiliği’ne karşı hıyanet ederim), zalimler iflah olmazlar!: 12/23
- And olsun, kadın onu arzû etmişti, eğer Rabb’inin doğruyu gösteren delilini görmeseydi Yusuf da onu arzû etmişti. Böylece biz kötülüğü ve fuhşu ondan çevirmek istedik; çünkü o, ıhlâsa erdirilmiştir (seçkin) kullarımızdandır. 12/24
Görüldüğü gibi, Yusuf Peygamberin karşılaştığı kadın evli olmasına rağmen, Yusuf peygambere zina teklifinde bulunmuştur. Peygamber nasıl olur da Âişe’yi böyle kadınlara benzetir, bu ağır bir ithamdır.
77- Hz. Âişe radıyallahu anhâ anlatıyor: “Ebu’l-Ku’ays’ın kardeşi Eflah, örtünmeyi emreden ayet indikten sonra yanıma girmek için izin istedi. Ben:
“Allah’a yemin olsun, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâmdan izin istemedikçe ben ona girme izni vermeyeceğim! Çünkü o’nun kardeşi Ebu’l-Ku’ays beni emziren kimse değildir. Beni Ebu’l-Ku’ays’ın hanımı emzirdi! dedim. Derken yanıma Aleyhissalâtu vesselâm girdiler.
“ Ey Allah’ın Resûlü dedim, Ebu’l-Ku’ays’ın kardeşi Eflah yanıma girmek için izin istedi. Ben sizden sormadıkça izin vermekten imtina ettim! dedim. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: “amcana izin vermekten seni alıkoyan sebep ne?” buyurdular. Ben :
“ Ey Allah’ın Resûlü! dedim. Beni emziren erkek değil. Beni onun hanımı emzirdi” dedim. Resûlullah yine:
“Sen onun girmesine izin ver. Zira o senin amcandır, Allah iyiliğini versin” buyurdular. (K:S 5670 C.16 s.28 alıntısı, Buhari, Humus 4, Şehadet 7, Nikah 20; Müslim, Radâ’2. (1444); Muvatta, Radâ 2, (2.601,602); Tirmizi, Radâ’1, (1147); Ebu Dâvud, Nikah 7, (2055); Nesâi, Nikâh 49,(6,99). )
78-..........Bize Şu’be, el-Eş’as’tan; oda babası Ebû’s-Sa’sâ Selim İbnu’l-Esved’den; o da Mesrûk’tan; o da Âise’R )’den tahdis etti ki, Âişe’nin yanında bir adam varken Peygamber (S ) içeri girdi. Peygamber bunu hoş görmediğini belli eder gibi yüzünün rengi değişti. Bunun üzerine Âise:
- Bu benim (süt) kardeşimdir! dedi.
Peygamber de:
-”Süt kardeşlerinizin kim olduğuna iyi dikkat ediniz. Çünkü süt, ancak açlıktandır buyurdu. (Buhari, Kitâbu’n-Nikâh, 40 S.519 C.11 Ötüken 1988 )
İddia ettiklerine göre süt amca, süt kardeş gibi kimselerin, serbestçe bayanların yanına girebileceğini rivayet ettiler. Bunun böyle olmadığını Kur’an’dan örnekler vererek gösterecek olursam, mealen:
- Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesnâ olmak üzere, ziynetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan cariyeleri , erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsi güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz. 24/31
Görüldüğü gibi ziynet eşyalarının gösterilebileceği kimseler arasında, süt kardeş veya süt amca bildiril memeştir. 24 Nur 31 de belirtilen kardeş lafzı öz kardeşler hakkındadır. Zira, Kur’an’da süt kardeşlerden bahsedilirken “süt kardeş” olarak ayrı bir şekilde belirtilmişlerdir. Bunlar nikah yönünden yasaklanmışlardır, fakat nikahlarının haram oluşu, onlara öz kardeş hususiyeti vermemektedir. Yani mümin bayanlar için gizlenme konusunda diğer süt kardeş olmayanlardan bir farkları yoktur. Buna benzer olarak dikkat edilirse, Peygamberin zevceleri, Kur’an’da müminlerin anneleri olarak belirtilmişlerdir. Peygamberden sonra müminlerin onları nikahlamaları ebediyen haramdır. Buna rağmen müminler onlardan yüz yüze eşya dahi isteyemezler, ancak bir perde arkasından olursa, yani aralarında bir perde varsa isteye bilirler. Demek ki bazı akrabalıklar vardır ki gizlenmeyi ortadan kaldırmaz. Müminlere anne olmak gizlenmeyi ortadan kaldırmıyorsa, nasıl olurda süt kardeş olmak, hele kavramı dahi İslamiyet te olmayan, süt amca diye uydurdukları akrabalık, gizlenmeyi ortadan kaldırsın. Şimdi bu hususlara ait Kur’an’dan örnek verecek olursam, mealen:
- Size (şunlarla evlenmeniz) haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt kardeşleriniz, karılarınızın anaları , birleştiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -eğer onlarla henüz birleşmemişseniz (kızlarını almaktan ötürü) üzerinize bir günah yoktur- kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları ve iki kız kardeşi bir arada almanız. Ancak geçmişte olanlar hâriç. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan çok merhamet edendir. 4/23
Dikkat edilirse süt kardeşler, ismen süt kardeş olarak belirtilmiştir. Öz kardeşler sadece kardeşleriniz olarak isimlendirilmiştir. 24 Nur 31 de süt kardeşlere ruhsat verilmemiş, 4 Nisa 23 te ise nikahlanmaları yasaklanmıştır.
Kûr'an'dan mealen:
- Müminlerin, Peygamberi kendi nefislerinden çok sevmeleri gerekir; onun eşleri onların anneleridir; akraba olanlar, miras hususunda, Allah’ın Kitabında birbirlerine müminler ve muhâcirlerden daha yakındırlar. Dostlarınıza yapacağınız uygun bir vasiyet bunun dışındadır. Bu Kitab’ta yazılı bulunmaktadır.
 
    "Ey iman edenler! Hazırlanmasını beklemeyeceğiniz bir yemeğe çağrılmanız hariç, size izin verilmeden Peygamberin evlerine girmeyin, Fakat çağrıldığınız zaman girin, Yemek yediğiniz zaman, hemen dağılın, sohbete dalmayın, çünkü bu durum, Peygamberi üzüyor. O, (sizi evden çıkarmaktan) utanıyor. Halbuki Allah, hak olan bir şeyden utanmaz, Peygamberin hanımlarından bir eşya istediğiniz zaman bir perdenin arkasından isteyin. Bu durum, sizin kalpleriniz ve onların kalpleri için daha temizdir. Resûlullah’a eziyet etmeniz, ondan sonra onun hanımlarıyla evlenmeniz ebediyen caiz değildir. Şüphesiz bu durum, Allah katında büyük bir günahtır."
33/53
Bu itibarla, süt amca ve süt kardeş konusunda rivayet edilen hadisler, uydurma olup aslı yoktur.
Süt çocukluğu konusunda iddiaları da, Kur’an’da belirtilenden çok değişiktir. Kûr’an’da çocuk en fazla iki yıl emzirilir, yani iki yaşından sonra öz annesi dahi onu emziremez. Fakat onlar adamlarında emzirilebileceğini rivayet ettiler.
Emzirme ile ilgili olarak, Kur’an’dan mealen:
- Anneler, çocuklarını -emzirmeyi tamamlamak isteyen kimse için- tam iki yıl emzirirler. Onların uygun biçimde yiyeceğini ve giyeceğini sağlamak, çocuğun babasına aittir. Herkes ancak gücü ölçüsünde bir şeyle mükellef tutulur. Ne anne çocuğu yüzünden, ne de çocuğun ait bulunduğu baba, çocuğu yüzünden zarara sokulmasın. Mirasçının da aynı şeyi yapması gerekir. Eğer (ana, baba) anlaşıp danışarak (çocuğu memeden) kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı (süt annesi tutup) emzirmek isterseniz, vereceğinizi güzelce verdikten sonra yine üzerinize bir günah yoktur (emzirirseniz) Allah’tan korkun ve bilin ki, Allah yaptığınız her şeyi görmektedir. 2/233
Çocukların en fazla iki yaşına kadar emzirtilebileceği açıktır, buna rağmen şu rivayette bulundular:
79-.............. Aişe’den naklen rivayet:
Ebû Huzeyfe’nin âzâdlısı Sâlim, evlerinde Ebû Huzeyfe ile ailesinin yanında bulunuyormuş derken, Sehle binti Süheyl, Peygambere gelerek:
- Sâlim artık erkeklik çağına geldi; ve erkeklerin akıl ettikleri şeylere akıl erdirmeye başladı ama yanımıza giriyor. Zannediyorum ki, bundan Ebû Huzeyfe’nin hatırına bir şey geliyor; demiş.
Bunun üzerine peygamber ona:
“Salim’i emzir, ona haram ol da Ebû Huzeyfe’nin hatırına gelen şey gitsin!” buyurmuş.
(Sehle bunu yapmış ve) dönerek:
- Ben onu emzirdim; Ebu Huzeyfe’nin hatırına gelen şey de gitti; demiş. (Müslim, 27/371 Cilt 7 Ahmet DAVUTOĞLU, Sönmez Neşriyat A.Ş.)
Salim’in yaşı konusunda yine Müslim’de şu ifadeler geçmektedir.
- Koskoca adam olduğu halde onu nasıl emzireyim dedi. “Resûlullah gülümseyerek onun koskoca adam olduğunu biliyorum.” cevabını verdi. (Müslim, 26 C.7 Sönmez Neşriyat ).
- Sehle; ama o saçlı sakallı (adam)dır, dedi. (Müslim, 30/373 C.7 Sönmez Neşriyat ) .
80 ............. Âise (Radıyallâhu anhâ)’dan; Şöyle demiştir: (Ebû Huzeyfe’nin karısı) Sehle binti Süheyl (Radıyallâhu anhüm) Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem)’e gelerek:
- Yâ Resûlullah! (Evlatlığımız) Sâlim’in yanıma girmesinden dolayı (kocam) Ebû Huzeyfe (bin Utbe)’nin yüzünde cidden bir hoşnutsuzluk görüyorum, dedi. Bunun üzerine Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) (Sehle’ye
- “Sen Sâlim’e süt emzir” buyurdu. Sehle:
- O, yetişkin bir adam olduğu halde ben nasıl onu emzireyim? dedi. Bunun üzerine Resûlullah (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem) gülümsedi ve: - “Ben onun yetişkin bir adam olduğunu şüphesiz biliyorum.” buyurdu. Sehle (Radıyallahu anhâ) (gidip bu işi) yaptıktan sonra Peygamber (Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’e )’e gelerek:
Ben (Sâlim’e süt emzirdikten) sonra (kocam) Ebû Huzeyfe (Radıyallahu anh)’ ın yüzünde bir hoşnutsuzluk görmedim, dedi. Sâlim (onun sütünü emmeden önce ) Bedir savaşına katılmış idi.” (İbn’i Mace, H.1943, Sünen-i İbn-i Mace, S.412 C.5 Baskı 1992 Kahraman Yayınları. )
Görüldüğü gibi süt emzirmeyle ilgili iddiaları ve rivayetleri İslam la ilgisi olmayan sapık iddialardır. Hangi kadın göğsünü açıp bir adama kendini emzirirde, bunun adına süt çocukluğu denir. Kur’an öğretisine karşı o kadar kin ve nefret doludurlar ki, dillerine ne gelirse söylemekten çekinmemişlerdir.
Diğer bir rivayet çeşitleri de , İslamiyet’teki, erkeklerin birden fazla kadını nikahlama ruhsatıyla ilgilidir. Bu rivayetlerini sıralarken kendilerince alay etmek amacındadırlar. Zira sarf ettikleri ifadelerden bu anlaşılmaktadır. Bu rivayetlerine konu olarak ta Peygamberleri ele almışlardır, örneğin:
81- Hz. Enes radıyallâhu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselâm, hanımlarına gece ve gündüz aynı saatlerde ziyarette bulunurdu. Onlar on bir tane idiler. Enes’e: “Buna tâkat getirebiliyor muydu? denmişti. O : “Biz ona otuz kişinin gücü verildiğini konuşurduk” diye cevap verdi.” (K.S. 5713 C.16 S.69 alıntısı, Buhari, Gusl 12; Nesâi, Nikâh 1, (6,53,54). )
82- Bize Müseddet tahdis etti. Bize Yezid ibn Zurey’ tahdis etti. Bize Said ibn Ebû Arûbe, Katâde’den; o da Enes (R)’den tahdis etti ki, Peygamber (S)’in dokuz kadını olduğu hâlde, tek bir gece içinde kadınların hepsi üzerine dolaşırdı.
Ve yine bana Halife ibn Hayyât şöyle dedi: Bize Yezid ibnu Zurey’ tahdis etti: Bize Said, Katâde den tahdis etti ki, onlara da Enes, Peygamberden olmak üzere bunu tahdis etmiştir. (Buhari, Kitâbu’l-Nikâh H.6 C.11 S.5163 Ötüken 1988 ).
Görüldüğü gibi iki rivayet birbirleriyle çelişkilidir, birinde on bir eş derken, diğerinde dokuz eş denmiştir. Güya Peygamber Enes’e söylemiştir, peki Enes on birle, dokuzu ayıramıyorsa bunu nasıl tahdis etti. Farz edelim ki, ayrı ayrı zamanlar için tahdis etmiş olsunlar, yani Peygamber iki eş için evlenmiş veya boşanmış olsun. Buna rağmen rivayetlerin herhangi bir temele dayalı ciddiyetleri yoktur. Aile yaşantısı içerisindeki bazı şeyleri insan kendi öz anne babasına söylemezken. Peygamber gibi bir insan aile sırlarını neden gidip Enes’e söylesin. Şimdi bu tür iftiralarını yazmaya devam edecek olursam:
83- Hz. Ebu Hureyre radıyallâhu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Süleyman aleyhisselâm (bir gün)
“Bugün, kesinlikle doksan kadınıma uğrayacağım. Hepsi de Allah yolunda cihad edecek bir yiğit doğuracak! dedi (veya melek) ona:
“İnşaallah de bari!” uyarısında bulundu. Ama Hz. Süleyman inşaallah demedi.
Söylediği gibi, o gün, bütün hanımlarına uğradı. Kadınlarından sadece biri hâmile kaldı. O da yarım insan doğurdu.”
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm sözüne devamla:
“Nefsimi elinde tutan Zât’a yemin olsun! Eğer Süleyman aleyhisselâm “inşallah!” demiş olsaydı hepsi de Allah yolunda atlı olarak cihad eden çocuklara sahip olacaktı” buyurdu.” (Buhari, Enbiya 40, Eymân 23,(1654); Nesâi, 39,40,(7,25); K.S. 5825 C.16 S.299 Akçağ 1993 )
84-............. El-A’rac’dan; Ebû Hureyre (R)’den tahdis etti ki, Peygamber (S) şöyle buyurmuştur: “Dâvud’un oğlu Süleymân: Ben bu gece yetmiş kadını dolaşacağım da onlardan her biri Allah yolunda mücahide edecek birer süvâri oğlana gebe kalır, diye kesin konuştu. Arkadaşı olan melek ona: İnşâallah de, dedi. O diliyle inşâallah demedi. O hakikaten o kadınları dolaştı, fakat içlerinden yalnız biri iki şıkkından biri düşük bir oğlana hâmile kalmıştır”.
Peygamber: “Eğer Süleymân İnşâallah deseydi, elbette o çocukların hepsi Allah yolunda cihâd ederlerdi” buyurdu..........
(Buhari, Kitâbu’l-Enbiyâ 97 C.7 S.3237 Ötüken 1987 )
85-.............. Bize Vuheyb, Eyûb’dan; o da Muhammed ibn Sirin’den; o da Ebû Hureyre (R)’den şöyle tahdis etti: Allah’ın Peygamberi Süleymân Aleyhisselâmın atmış tâne kadını kadını vardı. “Ben bir gecede kadınların üzerine dolaşırım da onlardan her bir kadın muhakkak Allah yolunda savaşacak birer süvari oğlan çocuğu doğurur” diye (İnşâallah demeden) yemin sözü söyledi. Hakikaten kadınları üzerine dolaştı. Fakat kadınlardan hiçbiri doğurmadı, yalnız bir kadın eksik doğumlu bir oğlan çocuğu doğurdu. Allah’ın Peygamberi Muhammed (S) : -”Eğer Süleymân Peygamber inşâallah diyerek yemininden bir istisna yapsaydı, kadınlardan her bir kadın muhakkak gebe kalır ve Allah yolunda savaşacak birer süvâri doğururdu” buyurdu. (Buhari, Kitâbu’t-Tevhit 95 C.16 S.7340 Ötüken 1989 ).
Görüldüğü gibi, Peygamberlere iftira ve saygısızlık kastıyla tahdis edilmiş olan bu rivayetler aynı zamanda çelişkilidir. Zira, iddia etmiş oldukları kadın sayıları ihtilaflıdır. Din yönünden Süleyman peygambere ağır sözler içermektedirler, öyle ki bir peygamber olmasına rağmen, Allah adına konuşup, İnşâallah dememekte direnen bir kimse seviyesine indirmektedirler. Bu ise bir peygamber hakkında sarf edilen çok ağır iftiradır. İnşâallahın kelime manası, Allah isterse demektir. Böyle bir şeyi red etmek, Allah istemezse de demek olur ki, bu ise Allah’a şirk koşmak demektir. Süleyman peygamber ise bir müşrik değildi, bu itibarla bu rivayetlerde bir uydurmadır.
86-........... Âise (R) şöyle demiştir: Fâtıma yürüyerek yönelip geldi. Fâtıma’nın yürüyüşü tıpkı Resûlullah’ın yürüyüşü gibidir. ............(Buhari, Kitâbu’l-Menâkıb 126 C.7 S.3393 Ötüken 1987 )
Bir bayanın erkekler gibi yürümesi övünülecek bir şey değildir. Rivayet aslı olmayan bir iftiradır. Hele, rivayeti Peygamber açısından rivayet etmeleri ise peygambere açıkça saldırıdır, zira erkeklerin bayanlar gibi yürümesi de İslam Dininde kabul edilemez.
87-................ Hz. İbrahim zalim birinin diyarına (Mısır’a) beraberinde Sâre de olduğu halde gelmişti, Sâre güzel bir kadındı. Sâre’ye: “Bu cebbâr herif, bilirse ki sen karımsın, senin için bana galebe çalar. Eğer sana soracak olursa, kız kardeşim olduğunu söyle! Çünkü sen, zaten İslâm yönünden kardeşimsin, din kardeşiyiz. Ben yeryüzünde senden ve benden başka bir Müslüman bilmiyorum” dedi.
Bunlar zâlim kralın memleketine gelince, adamlardan biri bunları gördü. Hemen gidip:
“Senin memleketine öyle güzel bir kadın girdi ki, sizden başkasının olması münasip değildir” dedi. Kral derhal adamlar gönderip, Sâre’yi yanına getirtti. Hz. İbrahim namaza durdu. Sâre adamın yanına girince, kral (onu ayakta karşıladı, fakat) elini ona uzatamadı. Eli şiddetli şekilde tutuldu. Sâre’ye :“Elimi salması için Allah’a dua et! Sana zarar vermeyeceğim!” dedi. Sâre de dediğini yaptı. Ama kral tekrar Sâre’ye sataşmak istedi. Eli, öncekinden daha şiddetli tutulup kaldı. Sâre’ye aynı şekilde ricada bulundu. O da kabul etti. (Adam normal hale dönünce tekrar) sataşmak istedi. Eli önceki iki seferden daha şiddetli şekilde tutuldu. Sâre’ye yine: “Allah’a dua et, elimi salsın sana zarar vermeyeceğim!” diye rica etti. Sâre dua etti, adamın elleri açıldı. Kral kadını getiren adamı çağırdı ve ona: “Sen bana insan değil bir şeytan getirmişsin. Bunu diyarımdan çıkar!” dedi. Sâre’ye, Hâcer’i bağış olarak verdi. “Sâra yürüyerek geldi. İbrahim onu görünce “Nasılsın, ne haber?” dedi. Sâre: “Hayır var! Allah cebbârın elini tuttu (bana) bir hâdim verdi!” dedi.” .................. (K.S. 5212 C.15 S.6-7 Akçağ 1992 alıntısı, Buhari, Enbiyâ 9, Büyû’ 100, Hibe 36, Nikâh 6; Müslim, Fezâil 154, (2371); Ebû Dâvud, Talâk 16, (2212); Tirmizi, Tefsir, Enbiya, (3165).)
İddia ettiklerine göre, İbrahim peygamber neyle karşılaşacağını bile bile, kralı zalim olan bir memlekete gitmiş. Kendisinin de önceden tahmin ettiği gibi, karısı “Sâra” kral tarafından kendisinden istenmiş ve karısını krala teslim etmiştir. Canının kurtulmasına sebepte karısını kız kardeşi olarak tanıtması imiş. Güya da, İbrahim peygamber kendisinden ve karısından başka yer yüzünde bir Müslüman bilmiyormuş. Bu İbrahim peygamber gibi bir kimseye karşı hayasızca yapılmış bir iftira ve saygısızlıktır. O İbrahim peygamber ki, Allah rızası için bir kavmin karşısına tek başına dikildi. O’nu ateşe attıklarında dahi çekinmeyecek kadar cesur bir kimse idi. Nasıl gidip namusunu zalim bir krala teslim eder. Allah’ın arzı geniştir, madem ki durumu önceden biliyordu o zaman, zalim kralın memleketine uğramaz, başka bir yere giderdi. Deseler ki zaten hiçbir şey olmadı, ne mahzuru var ki? İslam'a göre durum hiçte öyle değil zira İslam da mümin kadınlara sataşma şiddetle yasaktır ve tesettür olayı vardır ve söyledikleri tesettüre aykırıdır. Öyle ya, kral ve adamları tesettüre rağmen Sâre’nin güzelliğini nasıl gördüler? Bu demek oluyor ki, iddialarına göre İbrahim peygamber ya karısını tesettürsüz gezdiriyordu yada tesettürünün açılmasına ve kendisine sataşılmasına aldırmıyordu. Ben İbrahim peygamberi böyle bir şeyden tenzih ederim. O İbrahim peygamber ki Allah O’nu dost edinmişti. Bu konuda Kur’an’dan mealen:
- Hangi insan, din yönünden, iyilik edici olarak yüzünü Allah’a teslim edip dosdoğru İbrahim’in dinine tabi olandan daha güzel olabilir? Allah, İbrahim’i dost edinmişti. 4/125
Diğer bir hususta, olayı uydurmak için sarf ettikleri, güya İbrahim peygamberin karısına: “Ben yeryüzünde senden ve benden başka bir Müslüman bilmiyorum.” ifadesi de, Kur’an’a uymayan ve yalancı olduklarını belgeleyen bir sözdür. Zira kendisine hicretten önce Lût peygamber iman etmişti. Şöyle ki, Kur’an’dan mealen:
- Bunun üzerine Lût ona iman etti ve (kavmine) dedi ki: “Ben Rabb’ime hicret ediyorum; zira O, daima gâliptir; hikmet sâhibidir”. 29/26
Bu itibarla, İslam Dininde ki gerçeklere uymayan bu rivayetlerin aslı yoktur
 
   
88-.............. (İbn ebi Leyle’den naklen, dedi ki.... Bize Ali şöyle tahdis etti: ................... Müteakiben biz yataklarımıza girmiş hâlde iken Peygamber bize geldi. Biz hemen yatağımızdan kalkmağa davrandık. Peygamber (S) :
- “Yerinizde durunuz!” buyurdu ve (ikimiz arasına oturdu) hattâ ben göğsümün üzerine dokunan iki ayağının serinliğini hissettim........
......... (Buhâri, Kitâbu’l-Humus 21 C.6 S.2899 Ötüken 1987 )
Bu konuda daha önce belirttiğim gibi, İslam’da yatak odalarına izinsiz girilemez. Bu itibarla, peygamberin, kızının ve damadının yatak odalarına izinsiz ve aniden girdiği yolundaki bu rivayet asılsız bir iftiradır. Hele, yatağa girip aralarına oturması olacak şey değildir.
89- Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) efendimiz buyurdular ki: (Tahâret maksadıyla) taş kullanmak tektir. Şeytana atılan taş tektir. Safa ile Merve arasında say tektir. Öyle ise sizden biri (tahâret için) taş kullanacaksa bunu da tek kılsın.” (K.S. 1493 C.6 S.23 Akçağ 1989 alıntısı, Nesâi, Hacc 202, (5,254) )
Müslümanlarca tavaf edilen, Kabe tavafı ile Sefa ve Merve sa’yi’ni. Tuvalette temizlik için kullandıkları taş ile ve şeytana atılan taşla ilişkilendirmek ve birbirlerine emsal göstermek açık bir saygısızlıktır. Bu itibarla bu rivayette hakaret kastıyla uydurulmuş asılsız bir rivayettir.
90- Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, mescide otururken, bir bedevi girip iki rekat namaz kıldı. Sonra da şöyle dua etmeye başladı: “Allah’ım bana da, Muhammed’e de rahmet et. Bizden başka kimseye rahmet etme!”
Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm atılıp: “Geniş alanı daralttın!” dedi. Derken adam hemen kalkıp mescidin içine akıtmaya başladı. Halk ta hemencecik üzerine yürüdü. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm onları yasaklayıp: “Kolaylaştırıcılar olarak gönderildiniz, zorlaştırıcılar olarak gönderilmediniz. Üzerine bir kova su dökün!” ferman buyurdular.” (K.S. 3509 C.10 S.340 Akçağ 1990 alıntısı, Buhari, Vudû 58; Ebû Dâvud, Tahâret 138, (380); Tirmizi, Tahâret 112, (147); Nesâi, Tahâret 45, (1,48,49, ) )
91- .... Abdullah b. Ömer (r.a.)’den, şöyle demiştir:
“Ben Resûlullah (s.a.) zamanında bekâr bir genç idim ve Mescid de gecelerdim. Köpekler mescide girerler çıkarlar, bevlederler, sahabiler de bundan dolayı hiçbir şey (su) dökmezlerdi.” (Ebû Dâvud K. Tahâre (1), Bâb 137 H.382 C.2 S.97 Şamil 1988, diğer tahdis edenler, Buhari, tabir 36, fedaili ashabın-Nebi 19; Müslim, fedaili’s-sahâbe 140 )
Peygamber mescidini, insanların ve köpeklerin tuvalet olarak kullandığını rivayet etmeleri, İslam dinine ve Müslümanlara duydukları kinin açık ifadesidir. İslam dininde, Allah’ı anma ile temizlik birlikte emredilmiştir. Bu konuda Kur’an’dan mealen:
Rahmân ve Rahim Allah’ın adıyla
- Ey elbisesine bürünen, 74/1
- Kalk, uyar. 74/2
- Rabb’ini tekbir et(O’nun büyüklüğünü an), 74/3
- Elbiseni temizle, 74/4
- Pislikten kaçın. 74/5
İslam dininde iç ve dış temizliğe büyük önem verilmişken, bu tür aykırı rivayetler uydurmaları, Kur’an’a uymadığı gibi yaptıkları aynı zamanda hayasızlıktır.
92- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “İbrahim (aleyhisselâm) Kaddûm nâm-bazısı da şeddesiz olarak Kadûm demiştir- mevkide seksen yaşında olduğu halde sünnet oldu.” (K.S. 2150 C.7 S.531 Akçağ 1988 alıntıları, Buhari, İsti’zân 51, Enbiya 8; Müslim, Fedâil 151,(2370). )
Yukarıda ki, metinde de her ne kadar, Kadûm nam mevkide İbrahim peygamber sünnet oldu falan diyorsa da, Metnin aslında, İbrahim peygamber seksen yaşında keserle sünnet oldu şeklindedir. Kaddum keser demektir, “bil Kaddum“, keser ile manasınadır.
93- Useym İbnu Kesir İbni Küleyb an ebihi an ceddihi’nin anlattığına göre (ceddi Küleyb) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a gelerek: “Müslüman oldum! der. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm; “Üstünden küfür saçını at!” der ve tıraş olmasını söyler. Useym’in babası dedi ki: “Bana bir başka (sahabe)nin bildirdiğine göre Aleyhissalâtu vesselâm, beraberinde olan bir diğerine de; “Üzerindeki küfür tüyünü at ve sünnet ol!” buyurmuştu.” (K.S. 3817 C.11 S.33 Akçağ 1991 alıntısı, Ebû Dâvud, Tahâret 131,(356) )
Bu uydurma rivayetleriyle de, Müslümanların sünnet olması gerektiğini rivayet ettiler. Rivayetlerine delil olarak ta peygambere isnat ettikleri hadiste. İbrahim peygamberin seksen yaşında keserle sünnet olduğu rivayeti ile Müslüman olan bir kimsenin derhal sünnet olması gerektiği rivayetidir. İbrahim peygamber için söyledikleri alay etmekten başka bir şey değildir. Sünnet olayının yaygın bir şekilde uygulandığı toplumlarda dahi, bir kimseye baban seksen yaşında balta veya keserle sünnet oldu deseler bunu hoş karşılamaz alay olarak kabul eder. Böyle bir iddiayı İbrahim peygambere yakıştırdılar. bununla da yetinmediler, kızlarında sünnet olması gerektiği yolunda iddia ve rivayetlerde bulundular. Ayrıca sünnetin kendilerince ne kadar iyi bir şey olduğu konusunda şu tür izahlarda bulundular:
94- Hz. Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: “Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Fıtrat beştir: Sünnet olmak, etek tıraşı olmak, bıyığı kesmek, tırnakları kesmek, koltuk altını yolmak.” ( K.S. 2147 C.7 S.523 Akçağ 1988 alıntısı, Buhâri, Libas 63, 64, İsti’zan 51; Müslim, Taharet 39,(257); Muvatta Sıfatu’n Nebiyy 3,(2,921); Tirmizi, Edeb 14,(2757), Ebû Dâvud, Tereccül 16, (419; Nesai, Taharet 10,11,(1,14,15,) )
Böylece sünnet olmayı fıtrattan saydılar.
Kızların sünneti için ise:
95- Ümmü Atiyye (radıyallahu anhâ) anlatıyor: “Bir kadın Medine de kızları sünnet ederdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm ) (kadını çağırarak ) kendisine: “ Derin kesme. Zira derin kesmemen kadın için daha çok haz vesilesidir, koca için daha makbuldür” diye talimat verdi.” (Ebû Dâvud, Edeb 179, (5271). ) Rezin rivayetinde Resûlullah şöyle buyurur: “Kızları sünnet ederken üstten kes, derin kesme, bu şekilde kesilmesi yüze daha çok parlaklık , kocaya daha çok haz verir.” (K.S.2153 C.7 S.534 Akçağ 1988 )
Ehli sünnetçe, Kelime-i Şehadet te olduğu gibi, Müslüman ile kâfiri birbirinden ayıran âlamet olarak kabul edilen sünnet ameliyesi, bazı Sünni önderlerce vacip ve hatta farz denecek kadar mühim bir emir kabûl edilmiştir. Şafiiler. “Bülüğ yaşına ermezden önce çocuğu sünnet etmek velisine vâciptir.” derler. Bir kısım önderleri de, sünnet olmadıkça, mühtedinin Müslümanlığının noksan olacağına, sünnetsizin namazının câiz olmayacağına, kestiğinin yenilemeyeceğine, Kabe’yi tavaf edemeyeceğine hükmetmiştir. Hadiste bu hususta “İslama girince küfür tüyünü at, sonra sünnet ol” diye emreder iddiasındadırlar. Hülâsa bazı alim kabul ettikleri kimselere göre: “Hayatına mâl olacak dahi olsa.” yaşlı kişinin bile sünnet olması gerektiği hükmünü verecek kadar bu meseleye ehemmiyet verilmiştir. Muhtar olan zamanda doğumun yedinci günüdür derler.
KIZLARIN SÜNNETİ: Kızlarında sünnetinden bahseden bir hadiste: “Hıtân, erkekler için sünnet, kadınlar için mekrüme (şeref verici) dir.” denmektedir. Ebu Hanife, hadisin zahirine bakarak, sünnet erkekler için mendûb, Şafii ise her ikisi için de vacip hükmünü çıkarmıştır. Her hâl’u kârda sünnet mevzûunda kadınlarla ilgili olarak da farklı görüşler ileri sürülmüştür. Bir kısım kimseler, bu meyânda, Maşrık kadınları ile Mağrib kadınlarının fizyolojik bakımından farklı olduklarını kâbul ederek, Maşrık kadınlarındaki yaratılıştan
gelen fazlalık sebebiyle sünnetle yükümlü olduklarına hükmetmişlerdir. Kızların sünnet edilmesi hakkında, Aliyyu’l Kâri şöyle der: “Kadının yüzünü taze kılar ve güzelliğini arttırır. Şehveti teskin eder, cimayı lezzetli ve câzip kılar, kocanın karısına karşı sevgisini arttırır.” Ebû Dâvud’un da bu konuda söylediği rivayette: “Medine’de bir kadın(ki ismi Ümmü Atiye’dir) kızları sünnet ediyordu, Peygamber ona. “Fazla derin kesme, böyle yapman hem kadın için ahzâ (en ziyâde haz ve lezzet vesilesi) hem de kocası için daha hoştur”der.” ifadesinde bulunuyorlar. Sünnet olayına o kadar ehemmiyet veriyorlar ki, onu Kelime’i Şehadet’le özleştirerek, Müslüman la kafiri birbirinden ayırma ölçüsü âlameti olduğunu, hatta hayatına mal alacaksa dahi bir kimsenin sünnet olması gerektiği şeklinde ısrar etmeleri ve sünnetin çok iyi bir şey olduğu yolunda övgüler ileri sürmelerine asıl temel neden ise. İslam Dininde bu tür ameliyelerin şiddetle yasaklanmış olmasından dolayıdır. Zira bu tür ameliye, Allah’ın yarattığını değiştirme manasındadır. Allah’ın yarattığını değiştirenler ise Kur’an’da şeytanın payı olarak nitelendirilmişlerdir. Bu konuda Kur’an’dan mealen:
- Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başka her şeyi dilediğine bağışlar. Allah’a ortak koşan da uzak bir sapıklığa düşmüştür. 4/116
- O (Allah’a ortak koşa)nlar, O’nu bırakıp birtakım dişilerden başkasına çağırmıyorlar ve onlar, inatçı şeytandan başkasına yalvarmıyorlar. 4/117
- (O şeytan)ki Allah ona lânet etti ve o da, “Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım.” dedi.” 4/118
- Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim: hayvanların kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim: Allah’ın yaratışını değiştirecekler!” Kim Allah’ın yerine şeytanı dost tutarsa, muhakkak ki açık bir ziyâna uğramıştır. 4/119
- (Şeytan) onlara söz verir, ümit verir, fakat şeytanın onlara va’di, aldatmadan başka bir şey değildir. 4/120
- İşte onların varacağı yer cehennemdir. Aslâ cehennemden kaçmak (imkânı) bulamazlar. 4/121
Görüldüğü gibi, bu konuda şeytanın kendisine, Allah’ın yarattıklarından pay alma tanımlaması; metodu, Allah’ın yarattığını değiştirme yolunda vereceği emirlerdir. Kim şeytanın bu emrini yerine getirirse şeytana pay olmuş olur. İsterse yaptığı değişiklik hayvanların kulaklarını yarma şeklinde olsun fark etmez. Allah, yaratılışı değiştirme olayı çerçevesinde hayvanların kulaklarının yarılmasına müsaade etmiyor. Nasıl olurda sünnet veya başka bir şekilde insanlar üzerinde değişiklik yapılmasına müsaade etmiş olsun. Yaratılışı değiştirme olayı, hiçbir ihtiyaç, hastalık gibi zaruretler olmadan, yaratılış üzerine yapılacak değişiklikleri kapsar. Zira, bir koyun kesilip yenile bilir bu yaratılışı değiştirme manasında değildir. Veya bir kimsenin çürümüş dişi çekile bilir; çürümüş böbreği alına bilir, bütün bunlar zaruret veya tedavi amaçlı ameliyelerdir. Saç sakal veya tırnağı kesmekte öyledir, yaratılışı değiştirme manasında değillerdir. Zira tırnağı kesmekle, parmağı kesmek arasında belli bir fark vardır, biri ihtiyaç içerikli ve geçici, diğeri sakatlayıcı ve kalıcıdır. Bu zamanda sağlıklı genler üzerinde meydana getirilen veya getirilmesine çalışılan değişiklikler yaratılışı değiştirme olayı kapsamına giren işlemlerdir. Ayrıca, nasıl ki bir kimse tipi değişsin diye hayvanların kulaklarını yararsa veya sağlıklı dişini çeker veya törpülerse, vücudunun her hangi bir yerinden sağlıklı bir organı daha güzel olur diye keser veya vücudunun her hangi bir yerinden bu bağlamda bir parça et veya deri keserse, kısırlaştırma veya hadım yaparsa, deriyi tahrip ederek döğme yaparsa, küpe için kulak delerek kulağın yapısını değiştirmek v.s. Gibi ameliyelerde bulunursa, bütün bu tür şeyler yaratılışa müdahale etmek suretiyle, Allah’ın yarattığını değiştirmedir. Bütün bunlar, Allah’a ortak koşmayla eş anlamlıdır. Bunları yapan şeytana pay olduğu gibi, asla cehennemden ebediyen kurtuluş imkanı bulamaz. Sünnet olmak yaratılışa müdahale etmenin onu değiştirmenin tipik bir örneğidir. Zira küçük, büyük, kadın, erkek, sağlıklı bir kimseden bu şekilde parça et koparmanın başka bir izahı yoktur.
Bu itibarla sünnet konusunda uydurmuş oldukları rivayetlerin aslı yoktur.
VAHYİN İNİŞ SIRASIYLA İLGİLİ OLARAK UYDURDUKLARI ÇELİŞKİLİ HADİSLER
24- Hz Âişe’den naklen ...............”Peygambere ilk gelen Vahiy âlak suresi 1-5 tir)” (K.S. 5563 C 15 S. 389 - b 1992, alıntıları Buhari, Bed’ü’l- Vahiy, Enbiya 21, Tefsir, Alâk Ta’bir 1; Müslim, İman 252, (160); Tirmizi, Menakıb 13, (3636). )
25- Yahya İbnu Ebi Kesir anlatıyor: “Ebu Seleme İbnu Abdurrahman a Kur’an’dan ilk inenin ne olduğunu sordum. “ Ya eyyühe’l - Müdessir (Ey örtüsüne bürünmüş) : (Suresi) dir !” dedi......... (K.S. 5564 C. 15 S. 391 alıntıları, Buhari, Bed’ü’l - Halk 6, Tefsir, Müdessir, tefsir, Alak, Edeb 118 ; Müslim, İman 257, (161) )
Yukarıdaki iki rivayet birbiriyle çelişkilidir.
RESÛLULLAH’IN NEYİ VASİYET ETTİĞİ HUSUSUNDA UYDURDUKLARI ÇELİŞKİLİ HADİSLER
26- imam Malik’e ulaştığına göre, Hz. Peygamber (a.s.v) şunu söylemiştir: “ Size iki şey bırakıyorum. Bunlara uyduğunuz müddetçe asla sapıtmayacaksınız: Allah’ın Kitab ı ve Resûlün Sünneti. (Muvatta, Kader 3, (2, 899), K.S. 53 C. 2 S. 328 - 198
27- Yezid İbnu Erkam (r.a) anlatıyor : Hz. Peygamber (a.s.v) buyurdular ki “Size uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu. Allah’ın Kitabıdır. Semadan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehli Beytimdir. Bu iki şey, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınız da bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaktır. Öyleyse bunlar hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün” (K.S. 54 C. 2 S. 328-329 B. 1998 alıntısı Tirmizi, Menakıb 77.(3790) )
28- ..........Bize Talha İbnu Musarruf tahdis edip şöyle dedi: ben Abdullah İbn Ebi Evfâ ( R )’ya:
- Peygamber (S) vasiyet etti mi diye sordum.
O :
- Hayır ( vasiyet etmedi ), dedi.
- Bunun üzerine ben :
-Öyleyse insanlar üzerine vasiyet etmek nasıl farz yazıldı, yahut insanlar nasıl vasiyet etmekle emr olundular? Dedim.
-Abdullah İbn ebi Evfâ :
-Resûlullah, Allah’ın kitabı na tutunmak ve onunla amel etmeyi vasiyet etti, dedi. (Buhari, Kitabu’l -Vesâyâ 3 cilt 6 sayfa 2583, ötüken 1987 )
29-......... Resûlullah’a atfen Veda Hüdbesinde : “Mü’minler! Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmayacaksınız. O emanet Allah’ın kitabı Kur’an’dır.” (Buhari. Kitabu’l - Hac cilt 4 sayfa 1648, Ötüken 1987)
Görüldüğü gibi, örneklerdeki 26 ve 27 ki rivayetler Kendi aralarında çelişkili oldukları gibi, 28 ve 29. Rivayetlerle de çelişkilidirler. Biz ancak Kur’an’dan sorumluyuz, onun için 28 ve 29. rivayetler gerçeğe uygundur.
Hadis diye uydurdukları rivayetler bir birleriyle çelişkili olduğundan, doğru yolu onlarla bulmak mümkün değildir. Ayrıca Kur’an yeterli olup öyle bir şeye ihtiyaçta yoktur. Ehlibeyt ise, onlarda bizim gibi ancak Kur’an’a uymakla doğru yolu bulabilirler, kaldı ki bin seneden fazla bir zamandır, ehlibeytten bir kimseyi müşahhas olarak dünyada kimse görmediği gibi, onları gören kimseyi de gören olmamıştır. Onun için Kur’an’la birlikte ehlibeyt rehberliği diye bir şey olmadığı gibi, böyle bir şeye ihtiyaçta yoktur. Aksine iddialar gerçeklere uymayan hususlardır.
KURAN’IN ÜCRETLE OKUNUP-OKUNAMAYACAĞI KONUSUNDA VE RÜKYE İLE İLGİLİ UYDURDUKLARI RİVAYET ÖRNEKLERİ
30- İmrân İbnu Husyen (r.a.)’ın anlattığına göre, İmrân, Kur’an okuyan, arkasından da buna mukabil halktan dünyalık talebeden birisine rastlamıştı, ‘ İnnâ lillahi ve innâ ileyhi râci’un, deyip arkasından şu açıklamayı yaptı: “Hz. Peygamber (a.s.v.)’in şöyle söylediğini işittim: “Kim Kur’an okursa (isteyeceğini) Allah’tan istesin. Zira bir takım insanlar zuhur edecek, onlar Kur’an okuyup, okudukları mukabilinde halktan (dünyalık) isteyecekler. (K.S. 434 C.3 S.243 B.1988, alıntısı Tirmizi, Sevâbu’l-Kur’an 20,2918 )
31- Ubade İbnu’s-Sâmit r.a. Anlatıyor: “Ben ehl-i Suffa’dan bir kısım insanlara yazı ve Kur’an öğretmiştim. Onlardan bir adam bana bir yay hediye etti. Ben de: “Bu yay) benim için (büyük) bir mal değil, onunla Allah yolunda atış yaparım, gidip Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm’a soracağım” dedim. Gidip sordum:
“Ey Allah’ın Resûlü! dedim. Kendilerine yazı ve Kur’an öğrettiğim kimselerden biri bana bir yay hediye etti. Bu benim için bir mal da değil. Ben onunla Allah yolunda atış yaparım! dedim. a.s.v. bana : “Eğer ateşten bir takı takınmayı seversen kabul et! diye cevap verdi.” (K.S. 5787 C.16 s.249 B.1993 alıntısı, Ebu Dâvud, Büyû’ 37, (3417) )
30 ve 31. Rivayetlerde, Kur’an okumaktan, Kur’an ve Yazı öğretmekten ücret alınmasının kesin olarak haram olduğunu rivayet ettiler. Buna rağmen şu şekilde bir başka rivayette bulundular:
32- İbnu Abbâs r.a. Anlatıyor: “Resûlullah a.s.v. Buyurdular ki: “Üzerine ücret almada en haklı olduğunuz şey Kitabullah’tır.” ( K.S. 5171 C.14 S. 506-507 B.1992, alıntısı Buhâri, İcâre 16, Tıbb 34. )
Bu rivayette , üzerine ücret almada en meşru olan şeyin Kur’an olduğunu tahdis etmeleri açık bir çelişkidir.
33. Resûlullah’a atfen: Câbir şöyle demiş “ Benim bir dayım vardı. Akrebe karşı rukye yapardı. Derken Resûlullah rukyeyi yasak etti, Müteakiben ona gelerek:
- Ya Resûlullah! Gerçekten sen rukyeyi yasak ettin mi? Ben akrebe karşı rukye yapıyorum dedi. Bunun üzerine: “Sizden her kim din kardeşine fayda verebilirse bunu yapsın!” buyurdular. (Sahih’i Müslim, Terc. Ahmet Davudoğlu, sönmez Neşriyat A.Ş. Cilt 9 62/624)
<33.> Rivayet kendi içeriğinde çelişkilidir, mademki rukye yapmanın bir mahzuru yok idiyse bunu peygamber neden yasakladı? Rukye, bir hastanın iyileşmesi için, onun üzerine okuyup üflemeye, muska ve efsûn yapmaya veya hastanın üzerine tükürmeye denir. Rukye yapanlar Kur’an ayetleri okudukları gibi, başka sözlerde söylerler. Örneğin:
34..... Hârice b. Es-Salt, amcasından rivayet ettiğine göre: O (Hâricenin amcası) bir kavme uğradı. Kavimdekiler onun yanına gelip;
Şüphesiz sen ozat (Hz. Peygamber)’ın yanından bir şey getirmişsindir, bizim için şu adama rukye yap, dediler ve kendisine iplerle bağlı bir adam getirdiler.
Hâricenin amcası sabahlı akşamlı üç gün adama Fâtiha sûresini okudu. Sûreyi her bitirişinde tükürüğünü biriktiriyor sonrada tükürüyordu. Adam sanki kösteğinden kurtulmuş gibi oldu, (iyileşti) (Delinin arkadaşları) rukye yapan zata (ücret olarak) bir şey verdiler. Adam, Resûlullah (s.a.)’a gelip durumu haber verdi.
Efendimiz (s.a.)
“Ye, ömrüne yemin ederim ki, kimileri bâtıl bir rukye ile yerler, sen ise hak bir rukye ile yersin.” buyurdu. (Ebu Davud, cilt 12 s.496 rivayet 3420 Şamil Yayınevi 1991; Ahmet b. Hanbel V. 221)
Kur’an, içindeki bilgilerden istifade etmek suretiyle, doğru yolu gösteren , nasihat eden, uyaran, İslam dini için gerekli bütün bilgileri ihtiva eden bir kitaptır. O ne ölülerin üzerine okunmak için, nede okunup üflendiğinde hastaları iyileştiren bir kitab değildir.
Hele Kur’an’ın okunup, ondan sonra şifa verir diye hastaya tükürülmesi rivayeti Kur’an’a saygısızlık kastıyla uydurulmuştur.
Kur’an’ın bir rukye kitabı olmadığı hususunda, Kur’an’dan örnek verecek olursam, mealen:
- Eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yâhut arzın parçalandığı, yâhut ölülerin konuşturulduğu bir Kur’an olsaydı (bu Kitab olurdu) Fakat bütün işler Allah’a aittir. İman edenler hâla bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidâyete erdirirdi? Allah’ın va’di gelinceye kadar devamlı olarak inkar edenlere, yaptıklarından dolayı, ya ansızın büyük bir belâ gelecek, ya da o belâ evlerinin yakınına inecek, Allah, vadinden aslâ dönmez. 13/31
Görüldüğü gibi Kur’an okunduğunda ne dağlar yürür, ne yer parçalanır, ne de ölüler konuşur. Onun için Kur’an’dan bir rukye kitabı olarak bahsetmek, Kur’an’ın iniş nedenini esas amacından saptırmaya yönelik kasıtlı bir harekettir.
CİN’LERİN KUR’AN DİNLEMELERİYLE İLGİLİ OLARAK UYDURDUKLARI HADİS ÖRNEKLERİ :
Alkame anlatıyor: “İbni Mes’ud (r.a.)’a dedim ki ’
-Sizden kimse, cin gecesinde Hz. Peygamber (a.s.v.)’e refâkat etti mi?”
“-Hayır, dedi, bizden kimse ona refakat etmedi. Ancak bir gece Onunla (a.s.v.) beraberdik. Bir ara onu kaybettik. Kendisini vadilerde ve dağ yollarında aradık. Bulamayınca: “Yoksa uçurulmuş veya kaçırılmış olmasın?” dedik. Böylece, geçirilmesi mümkün en kötü bir gece geçirdik. Sabah olunca, bir de baktık ki Hira tarafından geliyor.”
“-Ey Allah’ın Resulü, biz seni kaybettik, çok aradık ve bulamadık. Bu sebeple geçirilmesi mümkün en fena gece geçirdik” dedik.
- “Bana cinlerin davetçisi geldi. Beraber gittik. Onlara Kur’an’ı Kerimi okudum” buyurdular. Sonra bizi götürerek cinlerin izlerini, Ateşlerinin kalıntılarını gösterdi............. (K.S. 786 C.4 S.243 B.1988. Alıntıları, Müslim, salat 150(450); Tirmizi, Tefsir, Ahkâf,(3254); Ebu Dâvud, Tahâret 42,(85). )
36- Ma’n İbnu Abdurrahman anlatıyor: “Babam merhumu dinledim. Diyordu ki:
“Mesruk’a sordum: “Kur’an’ı dinledikleri gece, cinler(n geldiğini) Resûlullah a.s.v.’a kim haber verdi?” Bana şu cevabı verdi: “Babam, yani İbnu Mes’ud bana bildirdi ki: “Onların yani cinlerin geldiğini bir ağaç haber verdi.” (K.S. 5589 C.15 S.441 B. 1992, Alıntıları Buhâri, Menâkıbu’l-Ensâr 32; Müslim, Sâlat 153,(450). )
Cinlerin Kur’an dinlemeleriyle ilgili olarak uydurmuş oldukları yukarıdaki sözlerin yanında, bu sözleri sanki hiç söylememişçesine şöyle demeleri gerçekten ibret vericidir:
37- İbnu Abbas (r.a.) şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (a.s.v.) Cinlere Kur’an okumadığı gibi, onları görmedi de..........) (K.S. 846 C.4 S.343 B.1988. Alıntıları, Buhari, Tefsir, Cinn 1, Ezan 105; Müslim, Salat 149,(449); Tirmizi, Tefsir, Cinn,(3320). )
<37.> Rivayetin devamın da uzunca anlatım ve ifadelerin içinde, Cinlerin Peygamberin haberi olmadan peygamberden Kur’an dinlemiş olduklarını söylemeleri Kur’an’a uygun olmasına rağmen, insanların kafalarını karıştırma metotlarının gereği olarak uydurmuş oldukları 35 ve 36. Rivayetlerdeki ifadelerle 37. Rivayetteki ifadelerin ayrılık ve çelişkisi dikkat çekici olup, onların zihniyetini yansıtmaktadır.
Cinlerin Kur’an dinlemesiyle ilgili olarak, Kur’an’dan mealen:
- De ki! Bana vah yolundu ki, Cinlerden bir topluluk Kur’an dinlediler de şöyle dediler: “Biz hârikulâde güzel bir Kur’an dinledik. 72/1
Yukarıda meali yazılı ifadeler, Cin sûresinde geçmekte olup, buna göre Cinlerin Kur’an dinlediğiyle ilgili olarak, peygamberin ancak vahiyle haberi olmuştur. Bundan dolayı rivayetçilerin uydurmuş oldukları, peygamber kayboldu ve ona ağaç bildirdi gibi sözler, saygısızca uydurulmuş alayvari boş sözlerdir.
 
Bazı insanlar, aralarındaki ihtilafların giderilmesi için gönderilen Kur’an-ı Kerimi bırakıp, peygamberden veya O’nun sahabesinden geldiği iddia olunan hadislere dalmış ve içinden çıkılamaz ihtilaflara düşmüşlerdir. Daha sonra da aslı astarı olmayan bazı hadislerden yola çıkarak kıyaslar yapmış ve daha fazla ihtilafların ortaya çıkmasına sebep olmuşlardır. Gerek itikadi farklılaşmanın, gerekse de ameli farklılaşmanın sebeplerinin başında; peygambere veya O’nun sahabelerine fatura edilen hadisler gelmektedir. Aynı şekilde ümmeti bölen ve siyasi farklılaşmalarla onları küfür milletinin zulümlerine maruz bırakan parçalanmaların sebeplerinin en önemlisi de bu hadislerdir.
Bu kısa girişten sonra şimdi de hadislerle ilgili temel düşüncelerimizi maddeler halinde açıklayalım.
Hadisler gelenekçilerin açıkladıkları gibi Peygamberimizin sözleri değil, çoğunluğu O’nun ve sahabelerinin adına fatura edilmiş olan rivayetlerdir.
Hadis kitaplarında peygamber adına fatura edilmiş binlerce hadis vardır. Buhari Müslim’de dahil olmak üzere her hadis kitabında peygamber adına uydurulmuş olduğu % 100 ispatlanabilecek birçok hadis vardır. Ve bu uydurmalar gelenekçilerin sandığı gibi 3-5 rivayet değil, hadislerin büyük bir çoğunluğudur.
Hadis alimlerinin isnad sistemi diye ortaya koymuş olduğu sistem; tarafgirliğe dayalı olan ve gerektiğinde yalanı da içeren bir sistemdir. Bu sisteme asla güvenilemez. Belki araştırma yapıldığında illetleri akılla kavranılamayan Kur’an merkezli konularda, Kur’an’ın mesajının te’kid ve tebyin edilmesinde tamamlayıcı bilgi olarak isnad sisteminden faydalanılabilir. Yine bu faydalanma da % 100 sağlıklı değildir, ama diğer delillerle birleştirilerek faydalanılabilir. Ama hiçbir zaman bu bilgiler esas alınamaz. Ehli hadisin ortaya çıktığı ilk dönemlerde isnad sistemi hadislerin peygambere aidiyetinin garantisi gibi gösteriliyordu. O günden bu güne kadarda aynı anlayışın sağlıklı olduğuna inanılıyordu. Biz diyoruz ki, bu zihniyetin oluşması için, birçok rey ehline iftira atılmış ve cahil kalabalıklarında katkısıyla bu yanlış anlayış –ehl-i reye rağmen- günümüze kadar taşınmıştır. Bu insanların iftiralarından rey ehlinden olan Nazzam ve Ebu Hanife gibi alimler bile nasiplerini almışlardır. İftiralara örnek olarak, Nazzam’a gece gündüz içki içer fuhuş yapardı ve haysiyetsizdi diyen İbn-i Kuteybe’yi ve Ebu Hanife’ye Muhammedin dinini değiştiren, hadislere hurafe diyen, sahih hadisi inkar eden, ümmetin fitnecisi…vb diyen İbn-i Hibban’ı örnek olarak gösterebiliriz.
Hadislerin peygamber döneminde-DİNİN İKİNCİ KAYNAĞI- olduğu iddiası da yalandır. O dönemde hadislerin yaygın bir şekilde yazılmadığı apaçık ortadadır. Eğer dinin ikinci kaynağı olsa mutlaka yazılırdı. Hadislerin ilk başta Kur’an ayetlerine karışmamış olduğu yorumu da mantıksızdır. Çünkü birçok sahabenin ezberinde olan Kur’an’ın hadislerle karıştırılmasının imkanı yoktu. Diyelim ki yazılmadı. Pekala Beni Saide gölgeliğinde hilafete kimin seçileceği tartışılırken niçin Sünnilerin hadis kitaplarındaki onlarca hadisten söz edilmedi.Çünkü o hadisler o dönemde yoktu. O hadisler siyasi olaylar sebebiyle daha sonra uydurulmuş ref edilerek peygamber veya O’nun sahabeleri adına fatura edilmiştir. Aynı şekilde Şiilerin bildiğini iddia ettikleri birçok sahabe; buradaki hilafet seçiminin sonucunda çıkıp ta “Hayır! Bu seçim doğru değil, Peygamberin hilafete Ali’yi daha layık gördüğüne dair onlarca rivayet var demedi. Niye? Çünkü onların sahih dedikleri birçok rivayette aynen Sünnilerinki gibi olaydan sonra uydurulmuştu. Bu bilinçle hareket eden birçok sahabe ve Ebu Hanife ve İmam Malik gibi mezhep imamları sahih senetle gelmesine rağmen-sünnet anlayışlarına aykırı olan- sahih hadisleri reddetmişlerdir. Hanefilerdeki Manevi İnkıta meselesini anlayanlar bizim açıklamalarımızdan gerekeni anlayabilir. Onu bilmeyenler ve kör mukallitlikle müttaki bir muvahhit olunacağını sananlar ise; maalesef ne açıklamalarımızı nede dinlerini anlama şerefine nail olamayacaklardır.
Hadis kitaplarında bırakın sözleri ameller bile doğru nakledilememiştir. Hatta imanın şartının kaç olduğunu bile hadisçiler net bir şekilde aktaramamışlardır. Bu onların peygamberin sözünü değil de, en temel inancı bile doğru nakledemediklerini ispatlamaya yeterlidir. Mesela; iki sayfalık hadisi doğru nakletmek bir yana, bütün hadisçiler yan yana gelse peygamberin kıbleye karşı bevledip bevletmediğini çözemezler. Ancak te’ville, nesh mensuh…vb yöntemlerle rivayetler arasını bağdaştırmaya çalışırlar. Ama bunda bile başarılı olamazlar. Çünkü, kendilerine çöl ortamında yüzlerce defa belki de sahabeler arasında bevletmiş olan peygamberin bir amelini bile doğru nakledememişsiniz, sözlerini nasıl nakledeceksiniz? Deseniz hiçbir cevap veremez ve sadece sizi sünneti inkar etmekle suçlarlar. (Sünnetle hadisin farkını bilmeyecek kadar sünneti anlamaktan uzak oldukları için; siz, peygambere ait olmayan sözleri(hadisleri) reddettiğiniz halde, onlar Alah’ın rasulünün Kur’an’ı yaşama şekjli olan sünneti inkar ettiğinizi sanacak ve size karşı tutumunu da ona göre belirleyecektir.
Hadislerin aslının vahy olduğu iddiası da yalandır. Bu konuda İbn-i Hazm, İmam Şafi, İbn-i Hibban ve benzerlerinin getirdiği deliller bağlamlarından kopartılmış ayetler ve uydurulmuş hadislerdir. Örnek olarak, bu kişiler Kur’an hakkında söylenmiş olan peygamberin konuştuklarının vahy olmasını, hadislerin de aslının vahy olduğuna delil getirmişlerdir. Bu doğru değildir. Ayetin ayetler içindeki, sure içindeki bağlamına ve nüzul kronolojisi dikkate alınarak Kur’an içindeki bütünlüğüne bakıldığında gelenekçilerin yorumlarını yaparken Kur’ana bakmak ve O’nu anlamak yerine, O’ndaki ideolojilerini desteklediklerini sandıkları herhangi bir ayeti cımbızla çıkartıp, binbir te’ville te’vil edip daha sonra işte bakın Kur’an’da da bizim teorinin delili var demişlerdir. Ataları taklitle ömür tüketenlerin, Kur’an’a bakarak fikir üretmeleri mümkün olmadığı için maalesef ilgili kişilerin delil diye verdikleri ayet, asla delil olmamasına rağmen binlerce yıldan beri alim ulema geçinenler arasında delil diye açıklanıp durmuştur. Dikkat ediyorsanız, Necm suresindeki bu ayetin bizim anladığımız manadaki hadislerle uzaktan yakından hiçbir alakası yoktur. Yine aynı şekilde Hicr suresindeki “zikri biz indirdik ve O’nu biz koruyacağız” ayetindeki zikrin hadisle hiçbir alakası da yoktur. Hatta bütün akıl sahipleri ittifak etmişler ki hadisler korunmamıştır ve korunmadığı konusunda ihtilafta yoktur. Ümmetin üzerinde ittifak ettiği tek şey; Allah’ın kitabının değiştirilmeden günümüze kadar geldiğidir. Hadisler öyle mi? Müçtehit olmayanların bir müçtehidi taklit etmesi gerektiğini açıklayan Hüsnü Aktaş ismindeki gelenekçi bir hocamızın kitabındaki “itibar edilen hadis kitaplarımızda aynı konuda birbiriyle çelişkili iki sahih hadise her zaman rastlanılır…” şeklindeki açıklama bizim iddialarımızın muhaliflerimiz tarafından da aynen kabul edildiğinin göstergesidir. Teşhisimiz aynı olan bu konuda çözüm önerilerimiz oldukça farklıdır. Onlar hadisler karmakarışık onu biz anlayamaz anlayan bir müçtehide tabi oluruz derken, biz evet! Karmakarışık olduğu doğru bu yüzden dinimizi yaşamak için Kur’an’a sımsıkı yapışmalı, hadislere ise sadece Kur’an’ı anlamamıza yardımcı olacak kadar bakmalıyız. Bunu yapmayarak “bu karmakarışık hadislerden ancak mezhep imamlarımız ve alimlerimiz anlar” diyenler, artık uykudan uyanmalı ve müçtehitlerinde ihtilafları çözemeyerek Kur’an’a rağmen ortaya çıkartılan bu ihtilafların içinde boğulup kaldığını anlamalıdır.
Geleneksel hadis anlayışının esas aldığı sahabe tarifi de yanlıştır. Eğer bu tarif esas alınırsa o zaman, sahabenin tümünün adil olması, tamamen imkansız hale gelir. Bu tanım ve sahabenin tümünün adil olduğu şeklindeki yorumun, rivayetlerin eleştirilmesini önlemek için hadis ehlinin yapmış olduğu bir koruma çemberi olduğunu biliyoruz. Ve bu şekildeki sonradan çıkartılan saçma sapan kurallara itibar etmiyoruz. Hadisçi kesim bu hadisleri korumak ve kollamak adına uydurmuş, daha sonra tartışılmasın diye akaid konularının arasına katmış ve bir inanç şekline dönüştürmüştür. Maalesef bunda da başarılı olmuş ve bunun sonucunda binlerce uydurma hadis sahih hadis olarak hadis kitaplarında yer alabilmiştir.
Gelenekçilerin geçmişteki alimlerin uydurma hadisleri temizledikleri iddiaları da doğru değildir. Bunu söyleyenlere, Buhari’den sonra yaşayan hadis alimlerinin çalışmaları sonucunda, Buhari’de uydurma olduğunu anlayıp seçtikleri kaç uydurma hadis var? Diye bir soru sormanız yeterlidir. Cevap “Buhari’de olmaz” olacaktır. Halbuki Buhari’de Peygambere aidiyeti imkansız olan, çünkü, peygamberin vefatından sonra ortaya çıkan ve hadis uydurmacılarının tetikleyicisi olan savaşların birebir açıklamasını yapan rivayetler vardır. Buhari’yi araştıranlar, orada her iki siyasi grubun kendi yorumlarını hadis diye uydurup Buhari’nin içine taşıdıklarını göreceklerdir. Siyasi olaylar sonucunda ortaya çıkan savaşta ölenlerin Müslüman olduğunu söyleyen ve her iki tarafı temize çıkarmaya çalışanlarında, tam tersine her iki tarafı suçlayanlarında kendi tezlerini peygamber adına fatura ettiklerini kolaylıkla anlayacaktır. Örnek olarak; siyasi olaylar sonucunda iki tarafın Müslüman olduğunu savunanlar, “İki (İslam) topluluğu savaşmadıkça kıyamet kopmaz. Bu iki topluluk arasında büyük bir harp olacaktır. Halbuki ikisinin de davası birdir. “ hadisini, tam tersini savunarak her iki grubunda cehennemlik olduğunu söyleyenler ise “Ebu Bekre hadisi Ahmet b. Kays rivayetinde şöyle demiştir. “Sıffin harbi sırasında) şu adama (Ali b. Ebi Talip) yardım etmeye gittim. (Yolda) Ebu Bekre ile karşılaştım. Nereye gitmek istiyorsun? Diye sordu. Ben “Şu adama (Ali’ye) yardım etmeye” dedim. Ebu Bekre “Dön zira ben Rasullah’ın İki Müslüman kılıçlarıyla karşı(laşıp vuruştukları) zaman öldüren de, ölen de cehennemdedir.” Buyurdu. Ben ya Rasullah, şu katilin Cehennemlik oluşunu anladık, öldürülene ne oluyor? Dedim. O da arkadaşını öldürmeye hırslı idi” buyurdu. Hadisini delil göstermiş ve bunu da Buhari’ye Peygamber sözü olarak yazdırtabilmişlerdir. Bunun örnekleri onlarca, yüzlerce değil binlerce vardır. Ve biz bunları zamanı geldikçe teker teker göstermeye çalışacağız.
Hadis kitaplarındaki hadislerin birçoğu Kur’an’ın anlaşılmasını kolaylaştırmak şöyle dursun, tam tersine zorlaştırmıştır. Maalesef bazı konularda bu zorlaştırmanın bir ucu imkansızlaştırmaya doğru gitmiştir. Hadis kitaplarındaki hadislerin mutlaka bilinmesini şart koşan hadisçi zihniyet; maalesef hadislerin büyük bir çoğunluğunun Kur’an’ın anlaşılmasını kolaylaştırmak şöyle dursun, tam tersine zorlaştırmış olduğunun farkına varamamıştır. Biz bazı hadislerin Sünnetin anlaşılmasında ve dolaylı olarak ta Kur’an’ın anlaşılmasında faydaları olduğunu inkar etmiyoruz. Ama bu gelenekçilerin anladığı gibi değil. Çünkü gelenekçilere göre Kur’an merkezli ve ameli tevatür olarak gelen uygulanmış bir sünnet ile, merfuluğu, ittisali tartışılacak bir ferdi rivayet kitapta geçiyorsa aynı şeyi ifade eder. Ehli Sünnetliği kimseye bırakmayan tarikatçıların eserlerinde, bu tip ferdi rivayetlerin, Kur’an ayetlerini tekzip edercesine uydurulmuş anlamlarına ve çürük isnadlarına bakılmaksızın yer alması bu iddiamızı ispatlamaktadır.
selam ,şirk'ten uzak duran , kur'ana tabii olanların üzerine olsun.
Kuran ehli ile Ehli Sünnet Arasındaki 40 Ufak farklılık..!!!
Oturup , bir tarafa Allah`ın Kitabı Kuran`ı koyalım, diğer tarafada hadis kitaplarını, arap geleneğini, tarikat kültürünü, şeyhlerin şıhların sözünü, diyaneti koyalım, aradaki farkı ne benim ömrüm yazmaya yeter, nede sizin ömrünüz okumaya.
İşte Size Allah yolunda olan Ehli Kuran`la, şeyhlerinin ve arap kültürünün peşinden giden ehlisünnetin 40 ufacık !!!farkı;
1-Ehli Kuran`a göre dinin tek kaynağı Kuran`dır. Ehlisünnete göre, Kuran artı hadisler artı ilmihaller artı büyük şeyhlerinin sözleri, ilmihal kitapları dinin kaynağıdır.
2-Ehli Kuran mezhepsizdir. Ehlisünnet, Ehli Kuran mezhepsiz diye onlara söver.
3-Ehli Kuran mezhepsizdir. Ehlisünnet kendi mezhebinden olmayanı da cehennemlik görür, kendi dışındaki ehlisünnete de söver.
4-Ehli Kuran, Kurana göre yaşar. ehlisünnet bunu anlamaz, Ehlikuran`ın dini modernleştirmeye çalıştığını zanneder.
5-EhliKuran`a göre Peygamberimiz sonsuz saygı duyulacak, çok büyük ahlaklı üstün insandır. Ehlisünnete göre peygamberimiz insanüstüdür.
6-Ehli Kuran, Kuran`daki vakit namazlarını O`nun emrettiği zamanlarda mutlaka kılar. Ehli sünnet işi yoksa 5 vakit, işi varsa namazları birleştirir 3 vakit kılar, işi çok yoğunsa hepsini yatmadan kılar.
7-Ehli Kuran`a göre haremlik-selamlık yoktur, ehlisünnete göre vardır.
8-Ehli Kuran`a göre zinanın cezası Kuran`daki gibi uygulanır. Ehlisünnete göre Recm(taşlayarak öldürülme)olarak uygulanmalıdır.
9-Ehli Kuran`a göre dünyanın yaratılma nedeni; Allah`ın kendi sanatını göstermek istemesi ve ahiret için insanları imtahan etmesi içindir. Ehlisünnete göre peygamberin yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır.
10-EhliKuran tereddütte kaldığı konularda Kuran`a başvurur, ehlisünnet şeyhine.
11-EhliKuran içinden geldiği şekilde zekatını verir, ehlisünnet 1/40 ını(ki ayrıca zekattan yırtmak için türlü nedenleri vardır. )
12-EhliKuran Allah`ın istediği şekilde kapanır. Ehlisünnet hadisin, toplumun, kocanın istediği şekilde(bunun içine türban, çarşaf, peçe, hatta çift peçe girer. )
13-Ehli Kuran`a göre kadın sesi haram değildir. Ehlisünnete göre haramdır.
14-Ehli Kuran`a göre Allah`ın yasakladığı leş, kan, domuz eti, Allah adına kesilmemiş hayvanlar dışında kalan herşey istenirse yenilebilir. Ehlisünnete göre yenilmeyecek şeyler hadislerdedir(Ör; midye, karides... ayrıca kabak sevmeyen öldürülür. )
15-EhliKuran`a göre Kadir gecesi ramazan ayının içindedir ama tarihi belli değildir. Ehlisünnete göre kendilerine göre belirledikleri 3-5 tarihten kesin biridir.
16-EhliKuran`a göre cennet, cehennemlikleri Allah belirler. Ehlisünnet ise kendi belirler (Ör; kandil gecesi, kadir gecesi namaz kılan yada bir körü 40 adım yürüten kesin cennetliktir bunun
yanısıra insan istediği kadar takva olsun kalbinde hardal tanesi kadar kibir olan cehennemliktir. )
17-Ehli Kuran`a göre din insan hayatının her alanına müdahele etmez. Ehlisünnete göreyse din yemeği hangi elle yiyip suyu nasıl içiçeğimizi belirler.
18-EhliKuran hergün Kuran okur. Ehlisünnet arasıra ilmihal.
19-EhliKuran Kitabın canlılar için indirildiğini bilir. Ehlisünnet ölünün arkasından anlamını bilmedende olsa güzel sesli birine Kuran okutur.
20-EhliKuran orucunu bozarsa onunkarşılığı bir gün oruç tutar. Ehlisünnet 60 gün tutar yada tutamaz olayı unutur.
21-EhliKuran kendi yaratıcısı Allah`tan başka kimseye dua etmez. Ehlisünnet ise Allah`a aracılık ettiklerini zannettiklerine de dua eder.
22-EhliKuran için Kuran kültürü önemlidir. Ehlisünnet için arap kültürü...
23-Ehli Kuran için Kuran yeterlidir ve tamamlanmıştır. Ehlisünnet içinse Kuran yetersizdir, O`nu hadislerle desteklemek ve tamamlamak gerekir.
24-EhliKuran`a göre Kitap bütün insanlara indirilmiştir ve anlaşılırdır, içinde herşey açıklanmıştır. Ehlisünnete göre Kitab`ı herkes anlayamaz, anlaşılması içinde din büyüklerine, ilmihal kitaplarına ihtiyaç vardır.
25-EhliKuran`a göre din Allahla, Kitapla, O`nun yarattıklarıyla sevdirilir. Ehlisünnet dini sevdirmek için de hadisler uydurmuştur.
26-EhliKuran`a göre kadınlar hergün namaz kılabilir, oruç tutabilir. Ehlisünnete göre, kadın adetliyse bunları yapamaz hatta haccı geçersizdir.
27-EhliKuran`a göre kadın Cuma namazına gitmelidir. Ehlisünnete göreyse kadının Cuma namazında ne işi vardır.
28-EhliKuran`a göre orucu cinsellek ve yeme-içme bozar. Ehlisünnete göre kan aldırmak, kusmak, kadın resmine bakmak v. s. bozar.
29-Ehlikuran`a göre Kitabımız Kuran korunarak gelmiştir. Ehlisünnete göreyse bazı ayetleri keçiler yemiştir.
30-Ehlikuran herzaman Kuran`ı okuyabilir. Ehlisünnet abdest almadan Kurana elini bile sürmez.
31-EhliKuran`a göre erkek altın, ipek takabilir. Ehlisünnette bunlar yasaktır.
32-EhliKuran`a göre abdesti tuvalet ihtiyacını gidermek ve cinsel ilişki bozar. Ehlisünnet bunlara ilaveten karşı cinsle tokalaşırsa, yüksek duvardan atlarsa, kusarsa abdestini yeniler.
33-EhliKuran`a göre Kitapta yazdığı gibi her peygamberin hatası olabilir. Ehlisünnete göre kesinlikle olmaz.
34-EhliKuran toplum beğenmesede Allah`ın kurallarını uygular. Ehlisünnet bazen popülist olabilir.
35-EhliKuran için oruç zamanı seferi olmak kendi insiyatifindedir. Ehlisünnetin bazısı sırf seferi olayım diye mesafeyi 90 km ye tamamlar.
36-EhliKuran için kıblenin yerinin önemi sadece namaz içindir. Ehlisünnet ayrıca tuvalet ve mezar yönünüde ona göre ayarlar.
37-EhliKuran Allah`ın emrettiği gibi bilimle akılla iç içedir. Ehlisünnete göre (Ör, Buharide ki bir hadise göre yeryüzü balığın sırtındadır. )He belkide bu ayıkladıkları hadislerdendir. Biliyorsunuz son zamanlarda artık saçmalıklarından utandıkları bazı hadisleri kaldırıyorlar.
38-EhliKuran sanatın karşısında olmaz. Ehlisünnete göre cehennemde ençok azaba ressamlar uğrayacaktır.
39-EhliKuran`a göre dinde cinsiyet ayrımı yoktur, kadının hakları korunur. Ehlisünnete göreyse kadının cennete girmesi için bile kocasına sorulur. Kadın tek başına 90 kmden uzağa gidemez. Namaz kılanın önünden geçen kadın, domuz ve köpek gibi namazın bozulmasına sebep verecekler sınıfındandır. (İşte size bir hadis; kocanın vücudu irinle kaplı dahi olsa ve karısı onu yalayarak temizlese yinede kocanın hakkını ödememiş olur. )
40-EhliKuran`a göre Kuran`da çelişki yoktur. Ehliünnete göreyse çelişki olduğundan nasih-mensuh vardır
Not : Nasih-Mensuh ;Bir ayetin hükmünün başka bir ayet tarafından kaldırılması demektir.
(Kuran’da neshin olmadığını savunan Prof. Dr. Hüseyin Atay silme, ortadan kaldırma anlamlarının neshin ikinci dereceden anlamları olduğunu, nasih mensuh nazariyesinden sonra bu manaya ağırlık verildiğini söyler. Hüseyin Atay’a göre nesh kelimesine Türkçe’de kopya etme, aynısını yazma, nüsha çıkarma manalarını vermek daha uygundur. Nitekim dilimizdeki nüsha kelimesi Arapça’daki “nesh” kelimesinden türeyerek dilimize girmiştir. Bu mananın asıl olduğunu söyleyen Hüseyin Atay 45 Casiye Suresi 29. ayette “nesh” kelimesinin “Biz sizin için yaptıklarınızın kopyasını, nüshasını alıyoruz.” şeklinde kullanılmasını da delil olarak göstermektedir. (Hüseyin Atay Kurana Göre Araştırmalar IIII) Hüseyin Atay’ın bu tespiti çok önemlidir, çünkü neshin bu şekilde manalandırılması halinde; bir Kuran ayetinin başka bir Kuran ayetinin yerini alması şeklinde manalandırma yapılamadığı için nasihmensuh oyuncağının dayandırılmak istendiği bu ayetten, bu sonuç hiç çıkmayacaktır. Gerçi biz “neshin” mezhepçilerin kullandığı manasını alıp, bu manada kullanıldığı taktirde de mezhepçilerin arzu ettikleri sonucu çıkartamayacaklarını gösterdik. )
Allah'ın selamı , rahmeti ve bereketi üzerinize olsun
 
 
 
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder