göğsünün
daraldı-ğı,kavminin yaptığı kötülüğe karşı sabrmin taştığı o zamanda,Lût'un
(A.S) yanlışlık yaptığını kastetmekte-dir.Halbuki Lût (A.S) bu sözü söylediği
anda.en kuvvetli rükn (=dayanak) olan Allaha sığınmakta.ona dayanmaktaydı.
(Hadis
imamları),"Allah,Lût'tan sonra gönderdiği bütün Peygamberleri,kendi kavmi
içersinden kendisine yardımcı olan ve koruyan bir gurupla birlikte göndermiştir."
demişlerdir.
Rasûlullahm(
S.A.V) 'Yusuf un çağrıldığı şeye çağnlsaydım,elbette (hemen) icabet
ederdim" sözüne gelince:Yâni Yusuf (A.S),uzun bir sıkıntı çektikten sonra
hapisten çıkması istendiğinde,gelen elçiye "Efendine dön ve ellerini kesen
kadınların hali nedir? diye sor" demiş ve o anda (hemen) hapisten
çıkmamış-tır.Allah (bu ayette)Yûsuf un sabır ve teennisini göstermektedir.
Rasûlullah,
"Onun yerinde ben olsam ve hapisten çıkmam istenseydi,hiç durmaz hemen
çıkardım." demiştir.Bu sözü de,onun tevâzuundandır.Rasûlul-lah.Yusuf un
yerinde olsaydı ve hemen hapisten çıksaydı,veya Yusuf (A.S) elçi ile beraber
hapisten çıksaydı, bu hareket onlar için bir noksanlık veya günah teşkil
etmezdi. Yusuf (A.S) hemen hapisten aceleyle çıkmamakla.Allahtan gelen
meşakkatlan ağır kabul etmediğini,fakat kendisinin sabır sahibi ve meşakkatlerin
sevabını Allahtan bekleyen biri olduğunu ve bunun için hemen aceleyle hapisten
çıkmadığını ifade etmek istemiştir. [429]
İDDİÂ:Ebû Saîdi'l-Hudri, Câbir b.Abdillah
ve Enes b.Mâlik 'ten (RA) Rasûlullahın (SAV) yüzüncü seneden bahsederek
"Muhakkak ki o gün yeryüzün-de.nefes alan hiçbir insan kalmayacak" [430]dediğini
rivayet ettiniz.Bu ise bâtıldır.Gören gözlere aşikardır ki biz üçyüzüncü
seneye girdiğimiz halde[431]insanlar
(ölmek şöyle dursun)eskisinden daha çokturlar.
CEVAB:Biz deriz ki,bu ya unuttukları veya
Rasûlullah bunu alçak sesle söylediği ve onlar da bunu duymadığı
için.râvilerin bir kelimeyi düşürdüğü bir hadistir.
Bize
kalırsa-hattâ böyle olduğundan şüphemiz de yok-Rasûlullah 'Yeryüzünde o gün( o
zaman) sizden hayatta kimse kalmayacak" demiştir. Yani burada,bu sözün
söylendiği yerde hazır bulunanları veya Ashabın hepsini kasdetmiştir.Râvi de
" "..sizden" kelimesini düşürmüştür.
Bujbnu
Mes'ud'un (R.A) "Cin gecesi" hakkında söylediği "O gece ben
hariç,bizden kimse bulunmadı" sözüne benzer.Râvi,burada da "ben
hariç"sözünü düşürmüştür.
Benim
söylediklerimi doğrulayan diğer bir hususşudunEbû Kudeyne, Mutarriften,o da
el-Minhâl b. Amr'dan rivayet etti ki:Hz.Ali (R.A) İbnu Mes'ud'a:
"Sen
insanlara fetva mı veriyorsun?" dedi.O da "Evet , ve onlara,sonradan
gelenlerin (âkibetleri-ninjtehlikeli olduğunu bildiriyorum.
"dedi.Ali:"Bana söyler misin,sen bunu Rasûlullahtan işittin
mi?de-di.İbnu Mes'ud:"RasûluUahı "Yüzüncü sene geldiğinde,
yeryüzünde göz açıp kapayan birtek kimse kalmaz " derkenİş!ttim"dedl.
Ali (R.A)
"Çukura isabet edemedin (hata et-tin)!Rasûlullah bunu sadece.o gün orada
bulunanlar için söyledi.Recâ"[432]da
yüz senesinden sonra olmayacak mıdır? [433]
dedi.
Buna
benzeyen ve içinde hatâ vuku bulan diğer bir hadis de.Muhammed b. Hâlid b.
Hidaş'ın bana tah-dis etüği hadistir.(Muhammed b. Halid şöyle) dedi:Ba-na,babam,Hammâd
b.Zeyd'den,o Eyyûb'dan,o da el-Hasen'den,o da Sahr b. Kudâmetu'l-Ukaylî'den
(RA) haber verdi. (Sahr):"RasûluIIah,"Yüz senesinden sonra doğanların
Allah nazarında bir kıymeti (ehemmiyeti) yoktur" buyurdu'demiştir.
Eyyûb dedi
ki;Sahr b.Kudâme (RA) ile karşılaştım ve ona bu hadisi sordum. "Bu hadisi
bilmiyorum, "dedi.
EBU MUHAMMED:İşte içinde hata bulunan ve
rivayetlerin birbirini tutmadığı hadis budur. [434]
İDDİÂ:Abdulaziz b.el-Muhtâr
el-Ansârî'den,o da Abdullah ed-Dânâc'dan[435]rivayet
ettiniz ki (ed-Dânac şöyle) dedi:Ebû Seleme b.Abdirrahman'ı ( 22-94) [436]Basra
mescidinde gördüm. el-Hasen (ul-Basrî) (22-110) [437]geldi,
onun yanına oturdu.ve ona Ebû Hurayra'dan.RasüluUah'm (S.A.V) "Güneş ve
Ay.kıyamet günü dürülüp sarılarak ateşe atılmış iki Öküzdürler[438]
dediğini rivayet etti [439]
el-Hasen
:Güneş ve ay'ın günahı ne?" dedi.
Ebû Seleme:
"Ben sana Rasûlûllahtan hadis rivayet ediyorum...!dedi ve sustu.
(Dediler
ki:) el-Hasen "Güneş ve ay'ın günahıne-dir?"demekte haklı ve
doğrudur.Ve el-Hasen 'in bu sö-zü,Ebû Seleme'yi veya Ebû Hurayra'yı reddetmektedir.
EBÛ
MUHAMEMD:Biz deriz ki:Güneş ve ay.ate-şe sokulduklannda onunla azâb edilmiş
olmazki "bu ikisinin günahınedir?"denilsin.Bilakis ikisi de ateşte
yaratılmışlardır ve böylece yine ateşe döndürülmüş olmaktadırlar.
Rasulullah.Allahın
kızgın ateşi (olan güneş Jbattığızaman: "Eğer Allahın emrinden,onu
(güne-şi)meneden birşey olmasaydı,yeryüzünde ne varsa hepsini helak
ederdi"buyurmuştur.[440]
Yine,
"Güneş gökte bir kasme (=derece) [441]yükselince,mutlaka ona Cehennem kapılarından bir kapı
açılır.Tepeye dikildiği vakitte ise kapıların hepsi açılır." buyurmuştur.
Bu hadis de
sana gösterir ki,güneşin sıcaklığıCehennemin galeyana gelmesindendir.Bu sebeple
Raslûllah (S.A.V) "(öğle) namazını serinlikte kıhnız.Çünkü sıcaklığın
şiddeti Cehennemin galeyana gelmesindendir[442]buyurmuştur.
Ateşten olan
birşey tekrar ateşe döndürüldüğü zaman "Ona azab olunmuştur."denemez...
Ateş,devamlı
dönen itaatkâr yörünge (ve geze-gen)ler,dopdolu deniz ve benzerleri gibi.belli
bir iş gören varlıkların meydana getirdikleri etkilerden dolayıne azab vaki
olur ne de sevab.Bunun misali tıpkı Cenâb-ı Hakkın " ...artık o ateşten
sakının ki, onun yakıtı insanlarla taşlardır." 2, el-Bakara :24 ayetini
duyan bir adamın 'Taşlatın günahı ne?" demesine benzer. [443]
İDDİÂ:Rasûlullahm "Ne sirayet vardır
ne de uğrsuzluk [444]dediğini,
bunun üzerine kendisine "Nukbe [445]devenin
dudağında belirir, bu yüzden de bütün sürü uyuza yakalanır." denildiğini,onun
da (S.A.V):"Peki İlk deveye hastalığı sirayet ettiren nedir? dediğini veya
bu manada birşey söylediğini rivayet ettiniz.[446]
Sonra da
bunun aksine olarak" Hastalıklı olan sakın sıhhatlilerin yanına
sokulmasın. [447]Cüz-zamlıdan.arslandan kaçar gibi kaçın.. [448]ve Cüz-zamlı bir adam.müslüman olmak için biat etmeğe
Rasulullaha geldi.Bunun üzerine Rasûlullah ona kendisinin biatini kabul
ettiğini bildirdi ve geri dönmesini emretti .kendisiyle görüşmesine izin
vermedi." ve "Uğursuzluk; kadında,evde ve (binek) hayvanında
olur"[449]hadislerini
rivayet ettiniz.
Bunların
hepsi de birbirine aykırı olup,birbirine benzememektedir.
CEVAB:Biz deriz ki: Bu hadislerde
herhangi bir ihtilaf (aykırılık)yoktur.O hadislerin herbirinin kendisine has
yeri ve zamanı vardır. Herbirisi kendi yerine konulduğu zaman ihtilaf ortadan
kalkar.
Sirayet iki
çeşittir:
Birincisi:Cüzzamın
sirayeti (bulaşması)dır.Zira cüzzamlı kimsenin kötü kokusu fazlalaşır.öyle
ki.onunla uzun bir müdet oturan veya birlikte yemek yiyen kimse de hastalığa
yakalanır...
Cüzzamlı
kimsenin karısı da böyledir.kocası ile birlikte tek örtü altında yatar ve
böylece pislik ona da bulaşır ve muhtemelen o da cüzzama yakalanır.
Bunun gibi
çccuklan da çoğu zaman babalarına çekerler.
Kendisinde
akciğer veremi,verem ve uyuz hastalığıbulunan kimse de böyledir.Doktorlar
verem ve cüzzam hastaları ile beraber oturulmamasını emre-derler.Fakat bununla
.sirayeti kasdetmezler.Onlar bununla sadece kötü kokuyu kasdederler.Zira bu
ko-ku,uzun müddet koklayan kimseyi hasta edebilir.
Halbuki uğur
veya uğursuzluk inancından en uzak olan kimseler doktorlardır.
Devede olan
nukbe yani yaş (irinli) uyuz da böy-ledir. D eve, hemcinsleriyle ihtilât eder
ve yarasını diğer develere sürter, onların ağılına vanr ve yarasından akan irin
ile uyuzu oraya bulaştırır.Hayvanın pa-lan'mın sürtmesinden meydana gelen yara
da buna benzer bir şekilde bulaşır.
İşte
Rasûlullahın Hastalıklı olan.sağlam olanın yanına sokulmasın, "derken
kasdetmiş olduğu mana da budur.Hasta olanın sağlam ile karışmasını ve
ona-uyuzdaki gibi pislik ve kaşıntısını bulaştırmasınıhoş karşılamamışür.
Bazıları
.bununla Rasûlullahın, deveye musallat
olan şeyin,
(Allah'tan değil) hastalıklı birinden olduğu-t na inanıp da günaha girmemesini
kasdettiğini zannetmişlerdir.
Bana kalırsa
hadisi bu şekilde açıklamak mümkün değildir. Çünkü biz,benim anlatülanmın doğru
olduğunu gözlerimizle görmekteyiz.
Sirayetin
diğer çeşidine gelince:O da vebanın sirayetidir .Veba bir yerde ortaya çıkar
ve insan vebanın bulaşmasından korkarak oradan kaçar gider.
EBÛ MUHAMMED: Bana Sehl b.Muhammed tahdis etti
(ve) dedi:Bize el-Asmaî,Basralı birinden haber verdi ki:O adam vebadan korkup
kaçarken,bir eşeğe binerek ailesini Safevân'a [450]doğru
götürdüğü sırada, kendisinin arkasından gelen bir deve sürücüsünün
şunlarısöylediğini duymuş:
Allah'tan ne
bir eşeğe binilip kaçılabilir, ne de koşucu ve rüzgar gibi bir at üzerinde...
Ölüm takdir edilen zamanda gelir de, Allah,gece yol alanın.sabah karşısında
oluverir."
Rasûlullah:
"Bulunduğunuz beldede veba olur-sa,oradan çıkmayın..! ve "Bir beldede
veba olursa oraya girmeyin. [451]buyurmuştur.
"Veba
bulunan bir beldeden çıkmayın"sözü ile sanki siz,Allahın kaderi (olan
veba) dan kaçmakla,Al-lahtan kaçabileceğinizi sanıyorsunuz!..."demek
istemiştir. [452]
"Bir
beldede veba olursa, oraya girmeyin" sözü ile de,vebâ olmayan beldedeki
yeriniz.sizin için daha huzurlu ve yaşayışınıza daha elverişlidir..11 demek
istemiştir.
Bu cümleden
olarak,kadın ve ev de,uğursuzluk-la bilinir.Adamın başına ,onun hoşuna gitmeyen
bir-şey veya bir musibet gelince adam."(Ev veya kadın) uğursuzluğunu bana
sirayet ettirdi (bulaştırdı)" der.Rasûlullahın, "sirayet yoktur"
dediği sirayet (bulaşma ) da işte budur.
Ebû
Hurayranm Rasûlullahtan rivayet ettiği "Uğursuzluk ;kadında,evde ve
(binek) hayvanında olur[453]hadisine
gelince;Bu,Ebû Hurayranın hata etmiş olabileceğini.onun Rasûlullahtan birşey
işittiğini fakat onu iyi anlayamadığını insanın aklına getiren bir hadistir.
EBÛ MUHAMMED:Bana Muhammed b.Yahyâ el-Kat'î
tahdis etti (ve) dedi:Bize Abdu'l-A'lâ,Saîd'den,o da Katâde'den o da Ebû Hassan
el-A'rac'dan haber verdi ki:iki adam Âişe (R.A) nin huzuruna girdiler ve
ona,Ebû Hurayranın Rasûlullahtan "Uğursuzluk ancak kadında,evde ve
hayvanda olur dediğini" rivayet ettiğini söylediler.Hz.Âişe (R.A)
dehşetle (ve esefle):"Kur'anı indirene yemin ederim ki,bu hadisi rivayet
eden.Ebûl-Kâsım'a (Muhammed'e) (S.A.V) iftira etmiştir. "Rasûlullah sadece
"Cahiliyye insanları,uğursuzluk hayvanda.kadmda ve evde olur
derlerdi." demiştir." dedi ve "Ne yeryüzünde .ne de sizlere bir
musibet gelmez kl.biz onu yaratmazdan önce (o) ,bir kitapta yazılmış
olmasın." (57.el-Hadîd:22) ayetini okudu."
Bana Ahmed
b. el-Halîl tahdis etti (ve ) dedi:Bize Mûsâ b. Mes'ûd en-Nehdî,îkrime (b.
Ammâr) danjs hak'danjbnu Abdullah b. ebî Talha'dan o da Enes b.Mâlik'den (r.a)
haber verdi .(Enes) şöyle dedi:Biz den bir adam.Peygamber'e (S.A.V) geldi ve
"Yâ Rasûlallah.biz, bir eve taşındık,orada sayımız çoğaldı, mallarımız da
arttı.Sonra başka bir eve taşındık,orada ise hem sayımız,hem de malımız
azal-dı'dedi.Bunun üzerine Rasûlullah:"Orayı terkedin ve bırakın .O ev
kötü (bir ev) dir.1 'buyurdu.[454]
EBÛ MUHAMMED:Ne bu hadis,birinci hadisi
nakzeder,ne de birinci hadis,bu hadisi...
Rasûlullah
onlara sadece o evden ayrılmalarınıemretmiştir.Çünkü onlar,o evin havasını ağır
bulmalarına ve başlarına gelenşeylere rağmen tedirgin ve sıkıntılı bir halde
orada oturuyorlardi.Bu yüzden Rasûlullah onlara evi terketmelerini
emretmiştir.
Şüphesiz
insanların,kendilerine bir kötülüğü dokunan yerin-bu hususta her hangi bir
sebep mevT cud olmasa bile-ağırhğınıhissetmeleri,Ailahın onların tabiat ve
mizaçlarında yaratmış olduğu bir şeydir.
Keza,kendisine
iyiliği dokunan kimsenin-o kimsenin maksadı iyilik etmek olmasa bile-insana
sevimli gelmesi; kötülüğü dokunan kimsenin-maksadı kötülük etmek olmasa
bile-sevimsiz ve kötü gelmesi de Al-lahın insanlarda yaratmış olduğu bir
şeydir.
Rasûlullah,nasü
olur da cibt( kehânet) kabilinden olan uğursuzluğa inanabilir...? Cahiliyye
ehlinin bile pekçoğıu uğursuzluğun mevcud olmadığı kanaa-tında idiler ve onlar
uğursuzluğa inanmayan kimseyi medhederlerdi.
Şâir [455]bir
adamı medhederek şöyle demiştir:
"Korkak
değildir .Yükünü sardığı zaman, "Bugün bana vâk ve hatim düşman oldu"
der, fakat uğursuzluğuna inanan bu adam, bu"şey lerden (vâk ve hâtim'den)
yüzçevirdiği za. man, (uğursuzluğuna inandığı şeye rağmen) yo luna devam
eder..."
EBÛ MUHAMMED:el-Husarîm, uğursuzluğa inanan
kimsedir .Vâk, göç eğen kuşu,hatim de karga demektir.
el-Murakkış [456]da
(vâk ve hatim hakkında )şöy-le demiştir:
'Vâk ve
hâtim'den dolayı hiç yolculuğa çıkmazken.yola çıkmış bulundum...
Baktım ki
uğursuz ile uğurlu, uğurlu ile uğursuz aynıimiş.
Onun
gibi,bir kimse için ne devamlı uğur ne de uğursuzluk sözkonusudur."
Bize İshâk
b. Râhûye tahdis etti. (ve) dedi :Bize Abdurrazzak,Ma'mer'den,o da İsmail
b.Umeyye'den haber verdi ki,Rasûlullah:"Üç şey vardır ki,hiçbir kimse
onlardan kurtulamaz:UgursuzIuk,(sû-i) zan ve hasedlik..!buyurxnuş,
"Bunlardan kurtulmanın çaresi nedir?" diye sorulunca,"Bir şeyi
uğursuz saydın mıo yüzden birşeyden geri dönme,sû-i an'da bulunduğun zaman onu
araştırma,hased ettiğin zaman ( o şeyi) arzu etme!"-bu veya buna benzer
birşey söyledi-demiştir.
Bana Ebû
Hatim tahdis etti (ve) dedi:Bize el-As-maî.Saîd b.Müslîm'den.o da babasından[457]onun
(babasının) uğursuzluğa inanan bir kimseye şaştığını onu şiddetle ayıpladığını
ve şöyle dediğini haber verdi:
"Ben
bir tepede dururken.devenin birisi kaçtı[458].Ben
onun izini takib ederken,Vâil oğullan kabilesinden Hâni' b. Ubeyd'le
karşılaştım.O hızla gidiyor ve şunları söylüyordu:
"ve
şer,tepelerin üzerine sanlıp,sarmalanır. [459]
Sonra
kabileden başka bir adamla karşılaştım, o ise:
"Eğer
sen bizim üzerimize şakileri salarsan, onlar bizi (asla) bulamayacaktır. [460]
diyordu.
Sonra.küçükken ateşe düşmüş ve ateşte yandığı için yüzü çirkinleşmiş ve şekli
bozulmuş bir çocuğun yanına vardık.Ben çocuğa: "Sürüden kaçan bir deve
(gördüğünü) hatırhyormusun?" dedim...Ba-na:Burada bedevilerden buralı
olanlar var.onlara bir bak (sor) dedi.Ben de baktım,bir de ne göreyim.deve
onlarda ve yavrulamış.Ben de onu ve yavrusunu aldım.
EBÛ
MUHAMMED:el-Fârık,hâmile
olan ve arkadaşlarından ayrılan deveye denir.
Ikrimede
(-150) [461]şöyle
demiştir: İbnu Abbâs'm (R.A) yanında oturuyorduk.Öterek bir kuş geçti
Oradakilerden bir adam:"Hayır olsun,.hayır olsun..!" dedi.İbnu Abbas
da:"Ne hayır ne de şer...! Rasûlullah güzel isimleri (9) ve hayır ummayı
(el-fe'lû's-sâlih) [462]severdi."
dedi. [463]
Bana
er-Rakâşî tahdis etti (ve) dedi:Bize el-As-maî haber verdi (ve) dedi:İbnu Avn'a
(66-151) [464]Fe'l
(hayır umma,uğur) nedir?diye sordum,bana:"Bir kimsenin .hasta olduğu
zaman kendisine 'Yâ Salim" [465]dendiğini
işitmesi;birşey aradığında da "Tâ Vâcid[466]dendiğini
duymasıdır." dedi.(?)
EBÛ
MUHAMMED:Bu
(anlatılan) da insanların yaratılış icabı hoşlandığı ve ünsiyyet
duyduğuşeyler-dir.Bu tıpkı onların âdetleri olan,selâmlaşırken birbirlerine
selâmet dilemeleri,dilek ve temenni hususunda mübalâğa etmeleri,hayırla
müjdelemeleri gibidir.Keza "...afiyette olasın,selâmette olasın'Ve "
hayırlı,bereketli sabahlar olsun" denilmesine benzer.İranlılar
da:"Bin nevruz (boyunca) yaşayasın!" derler.
Bu sözü
işiten kimse.o kimsenin ömrünün uzayıp kısalmayacağını.artıp eksilmeyeceğini
bilir.Lâkin hayn (iyiliği)sevmek,müjdeli haberden,güzel manzaradan,hoşa giden
isimden dolayı ferahlık duymak insanın tabiatında mevcuddur...
Bazan insan
çiçekli bir bahçeye uğrar ve -kendisine herhangi bir faydası olmadığı
halde-bundan dolayı sevinir,veya berrak bir su görür, suyu içmediği veya
içirmediği halde o su kendisinin hoşuna gider.
Bazı
hadislerde Rasûlullahın turunç [467]kırmızı
güvercin [468]ve
el-fâğıye yani (kına çiçeğin)den hoşlandığı [469]rivayet
edilmiştir. [470]
Bu,Rasûlullahın
güzel isimden ve hayra yormaktan hoşlanmasına benzer.
Onun,"ateşin
oğullan (=benu'n-nârj","yangının oğullan (=benu hırâk)rı,"Zina
oğullan (=benû zinye) ve "hüzün oğulları(=benû huzn) [471]ve
buna benzer isimlerden hoşlanmaması da buna benzer bir sebepten dolayıdır.
[472]
İDDİÂ:Siz,Habbâb
b.el-Eretten rivayet ettiniz ki (Habbâb şöyle) demiştir:RasûIuIIaha (S.A.V)
sıcağın şiddetinden şikâyette bulunduk,bizim şikâyetimizi dinlemedi.".
Yani:Onlar sıcağın fazlalığından ve kendilerinin
bundan mutazarrır olduğundan yakındılar ve Rasû-lullahtan namazı.sıcağınşiddeti
geçince kıldırmasını istediler. Rasûlullah onların şikâyetlerin kabul etmedi
(yani namazın tehir edilmesine evet demedi).
Sonra Rasûlullahtan (S.A.V) bir de :"Namazı hava
serinleyince kılınız.Çünkü sıcağın şiddeti,Cehennemin galeyana gelmesîndendir.[473]hadisini rivayet ettiniz.
İşte bu,apaçık bir ihtilâf ve tenakuzdur.
CEVAB:Biz deriz
ki-hamdolsun-burada ne ihtilâf vardir.ne de tenakuz...Çünkü vakitlerin
evvelinde Allanın rızası,sonunda da afvı vardır.Affetmek ise.an-cak bir
kusurdan dolayı mevzuubahs olabilir.Vakitlerin evvelinde (namazların
kılınması)te'kidli bir emirdir. Vakitlerin sonlarında kılınması ise bir ruhsattır.
Rasûlullahın kendi şahsı için ise.işlerin en âlî (yüce) si ve Allaha yakını
İle amel etmekten başkası caiz olmaz.O,herhangi bir şeyin caiz olduğunu
insanlara göstermek için bir veya iki kere ruhsatla amel edebi lir.Fakat
Rasûlullahın, düşük ve ehemmiyetsiz olana devam edib de ,müekked ve efdal (daha
üstün vekıymetli)olanı terketmesi caiz olmayacak birşeydir.
Sıcağın şiddetli olduğu bir zamanda,kendisi ile
beraber namazı kılan ashabı, sıcağın şiddetinden şikâyet edip.sıcak azalıncaya
kadar namazın tehir edilmesini istediklerinde onların bu isteklerini kabul
etmedi.Çünkü ashâb o anda kendisiyle beraber bulunu-yordu.Sonra,orada hazır
bulunmayanlara,sünnetin-de genişlik ve kolaylık olsun diye namazın hava serinleyince
kılınmasını emretti.Sabah namazının alaca karanlıkta kılınmasını emrettiği
halde[474]"Sabah namazını ortalık
aydınlanınca kılın! [475]buyurması da böyledir.
Rasûlullahın öğle namazını zeval vakti kıldığına
namazı (hava serinleyinceye kadar) tehir etmediğine delâlet eden şeylerden
birisi de İsmail b.Uleyye'nin Avf dan, onun da el-Minhâl'den,onun da Ebû
Ber-ze'den (R.A) rivayet ettiği şu hadistir:
Rasûlullah,ûlâ dedikleri öğle namazını,güneş batıya
meylettiği vakit,yani zeval vakti kılardı. [476]
İDDİÂ:Rasûluilahm:MAslâ
hiçbir Peygamber Allahı İnkâr etmemiştir."buyurduğunu ve bir de
"Küçük yaşta iken kendisine iki melek geldiğini,kalbinden bir kan pıhtısı
çıkardıklarını,sonra kalbini yıkadıklarını ve yerine koyduklarıni[477]rivayet ettiniz.
Sonra da Rasûlullahın kırk sene kavminin dini üzre
olduğımu,iki kızını,ikisi de kâfir olan Utbe b.ebî Leheb ve Ebu'l-As
b.er-Rabî'e nikahladığını rivayet ettiniz.
Bunda ise ihtilâf ve tenakuz vardır .Ve bu Rasû-lullah
için bir nakısa (eksiklik) dir.
CEVAB:Biz deriz ki,manası
anlaşılmca,bunda hiç kimsenin - Allaha hamd olsun-bunu tenkid etmesi veya buna
dil uzatması meavzûbahis değildir.
Çünkü Yemenliler hariç bütün araplar İbrahim (A.S)
oğlu İsmail'in (A.S) neslidir ve dâima İbrahim (A.S) dininden kalma
bazıesasları muhafaza edegel-mişlerdir.
Ka'be'yi haccetmek ve ziyaret etmek,hıtan (sünnet
olmak),nikâhlanmaktüç kere boşayınca (kat'î) aynhğm vuku bulması.bir veya iki
boşamada erkeğin tekrar hanımına dönme hakkının bulunması,öldürü-lenin diyeti
olarak yüz deve verilmesi[478]cünüb olunca boy abdesti
alınması,hunsâ'nın kadın mı erkek mi sayılacağıhususunda bevletme uzvuna
bakılması.akra-balık sıhriyet ve soy cihetinden mahrem olanların nikahlarının
haram kılınması bu kabil esaslardandır ve araplann bunlara uydukları herkes
tarafından bilinen bir husustur.
Üstelik onlar (günah ve sevabları) yazan iki meleğin
varlığına da inanıyorlardı.
Cahiliyye şairlerinden el-A'şâ:
"Senin nimetini inkar ettiğimi sanma, şahidim
üzre ey Allahın şahidi.şahid ol.." demiştir.
Yani:Dilim üzre ey Allahın meleği,dediklerime şahid
ol.."demektir.
Arapların bir kısmı ba's(diriliş)ye hesâb'a da
inanırdı.Zuheyr b.ebî Sulmâ Cahilidir,İslama erişmemiştir-
Muallakât-ıSeb'a'dan addedilen meşhur kasidesinde şöyle demektedir:
"...ya geri bırakıhr.bir kitaba (yazılıp) konulur
ve hesap gününe saklanır veya geri bırakılmaz,hemen cezalandırılır."
Sahibinin kabri başında ayakları bağlananan ve ölesiye
kadar ne yem ne su verilen deve hakkında da"Kıyamet günü sahibi o deveye
binerek gelir.Eğer yakınları,kendisi öldükten sonra bunu yapmazlar-sa,çıplak
ayakla,yaya olarak gelir."derler.
Ebû Zubeyd de bunu anlatarak şöyle demiştir:
"Başları velâyâ içersinde olan develer gibi,
Yanaklarının pembeliğini sam yeline veren (sevgili)
ler"
el-velâyâ,devenin hamutunun (semerinin) altına konulan
örtüye denir.Araplar bunun ortasını oyarlar ve devenin boynuna
geçirirlerdi.en-Nâbiğa da şöyle demiştir:
"Mahalleleri İlâh' in canibidir, dinleri de tamdır.
Mükafattan başka birşey de beklemezler,"
en-Nâbiğâ'nm mükâfattan kasdı,amellerin karşılığıdır.
Mahalleleri de Şam (Suriye) dir[479]
Rasûlullah kavminin dini üzre idi,dendiği zaman
kasdedilen,RasûlulIahın,kavmi gibi Allaha iman et mesi; sünnet olmak,boy
abdesti almak.haccet-mek, tekrar diriliş e, kıyamet ve amellerin karşılığının
görüleceğine inanmak gibi hususlarda onların şeriat-lanyla amel
etmesidir.Bununla beraber Rasûlul-lah,putlara yaklaşmaz,onlan ayıplamaz ve
"Bana sevdirilmedi" derdi.
Şu kadar ki Rasûlullah,kendisine vahyolunana
kadar,Allahm farz (olan emir)lerini ve kullan için (daha sonra} kendisi
vasıtasıyla koymuş olduğu hükümleri bilmiyordu.
Allahu taâlâ da:"O (Rabbin).sen bir yetim iken
(seni) barındırmadı mı?Seni (şeriat hükümlerini) bilmezken (nübüvvet nimeti
ileşer'ı) yola koyma-dımi?" (93.ed-Duhâ:6-7) buyurmuştur.Cenâb-ı Hakkın
âyetteki "dâl" lafzından muradı,îman,İslâm ve onun esaslarının
tafsilatını bümiyordun,Allah da sana yol gösterdi,demektir.
Yine Cenâb-ı Hakkın:" Sen kitap nedir.iman
ne-dir,biliniyordun." (42.eş-Şûrâ: 52) ayeti de böyle-dir.Yani:Sen Kur'an
nedir,imanm esasları neler dir.bilmezdin, demektir.
Allah bu ayette.ikrar manasına olan imanıkas-detmemiştir.Çünkü
Rasûlullahın küfür ve şirk üzre ölen ecdadı Allahıbilirler.O'na inanırlar.O'nun
(rızası) için haccederler, (fakat) Allaha yaklaşmak için O'ndan başka ilahlar
edinirler ve söylediklerine göre bu ilahlar onları Allaha yaklaşünrdı.Kezâ zulümden
sakınır-lar.zulmün neticelerinden kaçınırlar,ve, "Hiç kimseye karşı haddi
aşmayalım ve zulmetmeyelim" diye anlaşma yaparlardı.
Habeş meliki (Ebrehe) Abdulmuttalib'e ne istediğini
sorduğu zaman,onun"Kaçan develerimi..."demesine, Ebrehe, "Nasıl
olur da Ka'beyi yıkmamamı istemiyorsun da (kalkmış develerini
istiyorsun)" deyince,Ab-dulmuttaîib:
"Bu evin (Ka*be) yıkılmasına mani olacak bir
(sa-hib)i var" demiş veya buna benzer birşey söylemiştir.
Onlar Allanın varlığını kabul ederler,O'na
inarur-lardı.Böyle olunca,tertemiz ve pâk olan Rasûlullah -vahiyden önce -nasıl
olur da Allaha iman etmez?
Bu (bizim anlattığımız) husus,herkese aşikâ-rdır.Hiç
kimse Allanın "Sen kitap nedir.iman nedir bilmiyordun"ayetindeki
îmân'dan kasdedilenin,ima-nın esasları olduğunu hatırdan uzak tutamaz.
EBÛ MUHAMMED:Bu hadisin mânâsı şudur
iRasûîullah İbrahim ve İsmâil£A.M.S) dinleri üzre idi.Rasûlullahın kavmi
bunlardır yoksa Ebû Cehil ve diğer kâfirler değildir. Çünkü Allah İbrahim'in
(A.S)"Kim bana tâbi olur, izimden giderse, iş t e o ben-dendir.Kim de bana
isyan ederse,tevbe ettiği takdirde muhakkak ki sen çok bağışlayıcı,çok merhamet
edicisin" fl4.İbrâhim:36) dediğini Kur'an'da hikaye etmiştir.
Cenab-ı. Hak
Nûh 'a (A.S)"O senin ailenden de-ğildir."(l l.Hûd: 46) demiş tir.
Yani Nuh'un oğlu,baba-sının dininden ayn olduğu için (onun ailesinden değildir)
Rasûlullahın
iki kızını.iki kâfire nikahlamasına gelince :Bu da Rasûlullahın bilmediği dini
hükümlerden idi.Birşey,haram kılınmakla kabin ve çirkin olur,mübah ve helal
kılınmakla da güzel olur.Rasûlul-lahın,Allahın kafirlerle nikahlanmayı haram
kılmasından ve bu hususta âyet inzal etmesinden önce kızlarını iki kâfire
nikahlamasında, onu Allaha küfretmeğe götürecek herhangi birşey yoktur. [480]
13-Mütenakız Olduğunu Söyledikleriİki Hadis...
İDDİA :Rasûlullahm "Ümmetim yağmura
ben-zer.başı mı hayırhdır.yokşa sonu mu.bilinmez" [481]
buyurduğunu
,sonra da"İslâm başlangıçta garip idi.Sonra tekrar garip olacaktır."
[482]ve"Ümmeti-min hayırlısı benim peygamber gönderildiğim
asırdır. [483]hadislerini rivayet ettiniz.Bu bir ihtilaf ve tenakuzdur.
CEVAB:Biz deriz ki,bunda ne tenakuz vardır
,ne de ihtilaf. Çünkü Rasûlullah "İslâm başlangıçta garip idi.Sonra tekrar
garip olacaktır."sözü ile İslâmın zuhuru esnasında müslümanlann az
olduğunu,âhir zamanda da az olacağmı,şu kadar ki,bu az olanların hayırlı
olanlar olduğunu kasdetmiştir.
Bu
dediğimizin şahidi de Muâviye b.Amr'ın.Ebûİshak'dan,onun el-Evzâî'den,onun
Yahya'dan veya Urve b.Ruvevm'den rivayet ettiği şu hadistir:Rasûlul-lah
(S.A.V)"Ümmetimin hayırlıları başı ve sonudur .Bu ikisinin arası ise
çoğunluğu teşkil edip eğri büğrüdürler. Onlar senden değildir.sen de onlardan
degilsin."buyurmuştur.
Bu hususta
daha birçok hadis varid olmuş-tur.Bunlardan bazılan:
Rasûlullah
(S.A.V) âhir zamandan bahsederek şöyle dedi:"O zaman dinine sanlan.kor
ateşi avuç-layen kimse gibi olacaktır. [484]
Başka bir
hadiste,o zamanın şehidlerinin Bedirşehidleri gibi olacağını İfade
buyurmuştur. [485]
Bir başka
hadiste de,ngaripler"in kim olduğu sorulmuş,"insanların (terketmek
suretiyle) öldür dükleri sünnetimi,ihya eden (dirilten)lerdir. [486]buyurmuştur.
"Ümmetimin
en hayırlısı,benim Peygamber gönderildiğim asırdır." hadisine
gelince:Onun ashâbı-nın.âhir zamandaki müslümanlardan daha hayırlı olduğundan
ve insanların hiçbirisine, onlara verilen üstünlüğün verilmediğinden şüphe
ediyor değiliz.
"Ümmetim
yağmura benzer.başı mı hayırlı-dır.yoksa sonu mu,bilinmez" hadisini,onlann
derecesinin Ashabına yakın olduğunu ifade etmek için söyle-miştir.Nitekim,'Bu
elbisenin önü mü daha güzel arkasımı?" denilir.Önü daha güzeldir,ancak
sen bununla (güzellik bakımından) elbisenin önü ile arkasını birbirine
yaklaştırmayı kasdetmiş olursun.Keza,"Bu kadının yüzü mü güzel,yoksa
ensesi mi?" demen de buna benzer.Yüzü daha güzeldir, fakat sen güzellikte
yüz ile enseyi birbirine yaklaştırmak istiyorsun.
Rasûlullahın
Tihâme hakkında[Tihâme) bal-tulumuha benzer,başı mı daha iyidir.yokşa sonu mu
büinmez.[487]buyurması
da bunun gibidir.
Bal,tulumda;şütün
kapta kesilip bozulduğu gibi bozulmaz ki.başı sonundan iyi olsun.Başı da sonu
da hemen hemen birdir.Başının sonundan pek fazla bir üstünlüğü yoktur... [488]
İDDİÂ:Rasûlullahm,"Beni Yûnus b. Met
tâ (A.S) dan üstün tutmayın.Peygamberler arasında da (birini diğerinden üstün
tutarak) tercih yapmayın. [489]buyurduğunu sonra da"Ben Âdem oğullarının
efendisiyim-ögünmüyorum ve ben kendisi için yer yarılıp parçalanacak (ve
kabirden çıkacak olan) ilk kimseyim-öğünmüyorum[490]
dediğini rivayet ettiniz.Bu ise tenakuz ve ihtilaftır.
CEVAB:Biz deriz ki:Burada ne ihtilaf
vardır.ne de çelişki.
Peygamberimiz
sadece kıyamet günü Âdem oğullarının seyyidi (efendisi) olduğunu
kasdetmiş-tir.Çünkü o gün,şâfi'( şefaat edici) veşehîd (şâhid) olan
odur.livâu'l-hamd'ın[491]ve
Havz (-i Kevser) in sahibidir[492]O
kendisi için yer yarılacak (ve kabirden çıkacak) olan ilk kimsedir.
Rasûlullâh,"Beni
Yûnus'dan (A.S) üstün tutmayın." sözünü tevazu yoluyla
söylemiştir.Nitekim Hz.Ebûbekr'in (R.A)" En hayırlınız olmadığım
hal-de,başınıza halife oldum" sözü de böyledir (tevazu yoluyla
söylenmiştir)
Rasûlullah,İbrâhim,Mûsâ
ve İsâ (A.M.S) gibi peygamberleri değil de derecesi onlardan aşağı olan Yûnus'u
zikretmiştir.Bu suretle Rasûlullah "Ben Yûnus'tan bile üstün tutulmamı
sevmezken,nasıl olur da Yûnus'dan daha faziletli olan (ulu'l-azm)peygam-berlerden
üstün tutulmamıisteyebilirim..!" demek istemiştir.
Zira Cenâb-ı
Hak "Rabbinin hükmüne sabret d e, Yûnus Peygamber gibi olma"
(68.el-Kalem:48) buyurmakla,Yûnus'un (A.S) diğer peygamberlerin sabrı gibi bir
sabra sahip olmadığını kasdetmiştir.Bu âyette aynca,RasûluUahın Yûnus'dan (A.S)
daha üstün olduğuna delâlet vardır.Çünkü Allah ona 'Yûnus gibi
olmamasını" söylemiştir.
Demek ki
Rasûlullah, "Beni ondan üstün tutmayın." sözünü tevazu yoluyla
söylemiştir.
"Beni
ondan üstün tutmayın" sözü ile, "Beni amel bakımından ondan üstün
tutmayın. Onun amelinin
benden çok
olması mümkündür .Beni belâ ve imtihancihetinden de üstün tutmayın.Şüphesiz
o,benden daha çok belâ ve musibetlere maruz kalmıştır." demek istemiş
olması da mümkündür.
Allahu
taâlânın kıyamet günü Peygamberimizi bütün diğer peygamberlerden daha yüce ve
faziletli bir mevkiye çıkarması, onun işlemiş olduğu amellerinden dolayı
değildir.Bilakis Allahın ona olan fazl-u ihsanından ve bunu ona has
kılmasından dolayıdır.Keza onun ümmeti de mihnet (belâ,sıkıntı) bakımından
ümmetlerin en kolay (rahat) olanıdır.
Allah,Rasûlünü
bu ümmete,kolay olan hanîf dini (el-hanefiyyetu's-sehle) ile gönderdi ve
İsrail oğulla-rındaki farzlardaki ağırlık ve boyundurukları bu ümmetten
kaldırdı. Bununla beraber bu ümmet,-Allanın lütfü ile- insanlar için çıkarılmış
en hayırlı ümmettir.[493]
İDDİA :Rasûlullahın,MKalbinde hardal
tohumu kadar kibir bulunan Cennete giremez.Yine kalbinde hardal tohumu kadar
iman olan da Cehenneme girmez. [494]buyurduğunu,sonra da,"Zinâ etse de.hırsızlık etse
de," La ilahe illallah" diyen Cennete girer. [495]dediğini rivayet ettiniz.Zinâ ve hırsızlık ise Allah nazarında
hardal tohumu kadar kibirden daha büyük günahtır.
İşte bu,bir
tutarsızlıktır.
CEVAB:Biz deriz ki:Burada herhangi bir
tutarsızlık mevzuubahis değildir .Ve bu hadisler sadece, (sözü edilenlerin)
hükmünm ne olduğunu ifade etmek için söylemiştir.
Hadiste kasdedilen,
"Kalbinde hardal tohumu kadar imân olan kimsenin hükmü Cehenneme girmek
değildir .Ve kalbinde hardal tohumu kadar kibir bulunan kimsenin de hükmü
Cennete girmek değii-dir.Çünkü kibriyâ (ululukjAllahındır.başkasmın olamaz."
demektir.
Bir kimse ululuk
ve büyüklük hususunda Allahu taâlâ ile çekişirse, o kimsenin hükmü Cennete girmek
olamaz. Fakat Allah bundan sonra ona dilediğini yapar.
Senin,küçük
bulduğun bir ev hakkında,"Bu evde ümerâ (emirler) kalamaz" demen de
buna benzer bir sözdür.Sen bu sözünle o evin ve emsalinin hükmünün
"ümerânın orada kalmaması" olduğunu belirtmiş oluyorsun. Fakat
ümerânın o evde kalması da caizdir.
Yine,"Burası,hür
bir kimsenin kalamayacağı bir beldedir." sözün ile,o beldenin
hükmünün,orada hür insanlann kalmamasıolduğunu kasdediyorsun. Fakat hür
insanların orada kalmaları da caizdir,
Rasûlullahın,
"Kim bütün yıl (fasılasız) oruç tutarsa,Cehennem onu sıkıştırır"
hadisi de böyle-dir.Çünkü o kimse,Allahm hediyesine ve sadakasına tenezzül
etmemiş ve Allanın verdiği ruhsat ve kolaylıkla amel etmemiştir. Ruhsatı
terkeden ise azimeti terke-den gibidir.Her ikisi de-şayet Allah cezalandıracak
olursa- cezaya müstehakür.
"Kim
bir mü'mini kasden öldürürse,onun cezası,içinde devamlı kalmak üzere
Cehennemdir. " (4.en-Nisâ:93) ayeti de böyledir.Yani:O kimsenin hükmü
Cehennem üe cezalandınlmaktır.Fakat Allah dilediğini yapar .Allah,-Ebû Hurayra
hadisinde de belirtildiği gibi-kime bir amel karşılığında sevab
vâdetmiş-se,onu verir.Kime de bir amel karşılığında onu cezalandıracağınıbildirmişse.bu
hususta Allah dilediğini yapar, (ister cezalandırır, isterse affeder) [496]
Bana İshak
b. İbrahim eş-Şehîdî tahdis etti (ve) dedi:Bİze Kurayş b. Enes haber verdi (ve)
şöyle de-di:Amr b.Ubeyd'i (80-144)[497]şöyle
derken işittim: "Ben kıyamet günü getirilirim ve Allanın huzurunda
durdurulurum. (Allah) bana: "Niçin katil Cehennemdedir, "dedin?
der.Ben de:"Ey Rabbim bu (nun böyle olduğu)nu sen söyledin"derim,dedi
ve"Kira bir mii'mini kasden öldürürse,onun cezası.içinde devamlı kalmak
üzere Cehennemdir."ayetini okudu.Ben ona -ki evde benden küçük olan
yoktu-;Eğer sana Allah.ben, "Doğrusu Allah kendine eş koşulmasınıbağışlamaz.Ondan
başkasını dilediği kimse İçin bağışlar ve mağfiret buyurur."
(4.en-Nisâ;48) dedim.Sen benim,onu (katili) bağışlamak istemeyeceğimi nereden
bildin? derse.ne cevab verirsin dedim.
IDDIÂ: iz,adamın birinin
oğullanna:"Ben ölünce benim cesedimi yakın ve külünü denize savurun. Ola
ki Allaha kendimi unuttururumda kurtulurum)" dediğini,onların da
babalarının deçliğini yaptıklan-nı.Allahın da onu(n cesedini) biraraya
getirdiğini ve sonra: "Seni bu işi yapmağa zorlayan nedir? (veya bumanada
birşey) dediğini ve o adamın da:"(Beni bu işe zorlayan) senin korkundur,Yâ
Rab..!" dediğini ve Allanın da onu bağışladığını rivayet ettiniz [500]
Halbuki bu
adam kâfirdir.Allah da kafiri bağışla-maz.Nitekim Kur'an da böyle
söylemektedir.
CEVAB:Biz deriz ki:"(ola ki) Allahı
şaşırtırım (=udıHu'llâhe) sözünün manası, "(Ola ki) Allaha kendimi
unuttururum."demektir.Nitekim sen,"şunu şunu unuttum" veya
"şunu unutturdum" (=daleltu keza ve keza, adleltuhu)" dersin.
Cenab-ı
Hakkın"(Musa) dedi ki:Onların İlmi Rabbimin katında bir kitaptadır.Rabbim
hata etmez (şaşırmaz) ve unutmaz." (2O.Tâ-Hâ:52) ayeti de böyledir .Yani
Rabbim hiçbir şeyi kaçırmaz demektir.
Bu
klmse,Allaha iman etmiş.O'nun varlığını kabul eden,O'ndan korkan bir adamdır
.Ancak Allanın sıfatlarından birini bilmemektedir.Adam,cesedi yakılıp rüzgarda
savrulunca.Allahtan kurtulabileceğini zannetmiştir .Allah da kendisinin
tevbîhini (azarlamasını)bildiği ve azabından korktuğu için, o adamın.ken-disinin
sıfatlarından birini bilmemesini aivetmiştir.
Allanın
sıfatlan hakkında bazı müslümanlar da hatâ'ya düşebilir.ancak bu gibilerin
Cehennemlik olduklarına hükmedilemez.Sadece onların hükmü.on-ları ve
niyetlerini en iyi bilene (Allaha) bırakılır. [501]
İDDİA:Rasûlullahm,"Kİmtİntikam alır
korku-suyla.yılanlan öldürmeyi terkederse,şüphesiz küfre girmiş olur. [502]dediğini rivayet ettiniz Halbuki Allah (C.C):"Eğer
siz,yasak edildiğiniz günahlarınbüyüklerinden sakınırsanız,sizin diğer
kabahatla-rınızı örteriz."(4.en-Nisâ:31) buyurmaktadır.
Eğer bu bir
günah ise ,küçük günahlardandır.O halde siz,"Zina eden ve hırsızlık eden
bir kimsenin La İlahe illallah derse mümin olduğunu ve Cennete gireceğini.[503]rivayet
edip dururken.biz bu şahsı nasıl küfürle itham edebiliriz? Sonra da (bu
rivayetinize rağmen) yılanları öldürmeyi terkettiğinden dolayı bir kimseyi
tekfîr ediyorsunuz.Bunda çelişki ve tutarsızlık vardır.
CEVAB:Biz deriz kİ:Burada ne bir çelişki
ne de tutarsızlık vardır.Burada,yılanıöldürmenin.kişiyi küfre götürecek büyük
günahlardan olduğu hususu kasdedümemiştir.Büyük günah.intikam alır korkusuyla
yılanı (öldürmeyi) terketmektir.Bu ise Cahiliyye inançlarından idi. Cahiliyye
araplan derlerdi ki;Bir yılan öldürüldüğünde,cinler o yılanın intikamını almak
isterlermiş.Bazan katili Öldürür,bazan aklî dengesini bozar,bazan da katilin
çocuğunu öldürürlermiş...
İşte
Rasûlullah, (bu hadisiyle) onlara bunun asılsız olduğunu bildirmiş ve kim buna
inanırsa küfretmiş olur.demiştir.Bu sözüyle bizim de anlattığımız üzre onun
batıl fesılsız) olduğuna inanmayıkas-detmiştir.
Küfür bize
göre iki kısımdır.
Birisi,dinin
asıllarından (esaslarından) birinin meselâ Allah'ı {C.C),peygamberlerini,
kitaplarını veya yeniden dirilişi inkar etmek gibi.İşte bu esaslardır ki,
bunlardan herhangi birini inkar eden bir kimse.İslam cemaatından çıkmış
olur.Ölürse.müslüman akrabaları ona mirasçıolamaz.cenaze namazı da kılınmaz.
Diğeri
iscdinin fürûundan bir fer'i {dinin aslından olmayan birşeyi) tevil yoluyla
inkar etmek,Kade-ri.mestlere meshetmeyi,( bir defada yapılan} üç talâ kın
vukuunu ve buna benzer şeyleri inkâr etmektir.Bu inkar ile İslamdan
çıkılmışolmaz,bunlardan birini inkar edene de kâfir denmez.Tıpkı münafığa,iman
etti denilip de mü'min denilmediği gibi. [504]
18-Aklın .Müşahâdenîn (Gözlemin) ,Kur'ân Ve Hadisin Yalanladığını
Söyledikleri Bir Hadis...
İDDİÂ RasûlullarTm (S.A.V)"Benim bu
minberi m, Cennet kapılarından bir kapı üzerindedir[505]ve
"Benim kabrim ile minberim arası,Cennet bahçelerinden bir bahçedir. [506]buyurduğunu rivayet ediyorsunuz...
Halbuki
Allah, "Sidretu'l-müntehâ'mn yaninda..Me'vâ Cenneti onun
yanındadır."( 53.en~Necm: 14-15) ve .."..eni göklerle yer kadar olan
Cennete (koşun).O Cennet müttakiler İçin hazırlanmış-tır.(3.Âl-iİmrân: 133)
buyurmaktadır.
Yine pekçok
hadiste de Cennetin yedinci kat gökte olduğunu rivayet ettiniz. [507]Bu
ise çelişki ve tutarsızlıktır. CEVAB:Biz deriz ki,burada ne bir
tutarsızlık ne de bir çelişki vardır.Çünkü Rasûlullah,"Kabrim ile minberim
arası Cennet bahçelerinden bir bahçedir" sözü ile.buramn bizzat Cennet
olduğunu kasdetme-miştir.O ancak burada kılınacak namazın ve zikrin insanıCennete
götüreceğini, onun Cennetten bir parça olduğunu.minberinin Cennet kapılarından
bir kapı üzerinde olduğunu kasdetmiştir. (Hadisteki
kapı,ya-ni)"et-tur'a,kanal ağzına denir.Yani:Benim minberim sadece Cennete
açılan bir kapıdır, demek olur.
EBÛ MUHAMMED:Bize Ebul-Hattâb tahdis etü (ve)
dedijBize Bişr b.el-Mufaddal haber verdi (ve) de-di:Bize Gurfa'nın mevlâsı Amr
b. Abdillah,Eyyûb b. Hâlid el-Ensârî'den haber verdi. (Eyyûb) dedi ki:Ensâ-rdan
Câbir b. Abdillah (RA) dedi ki:Rasûlullah çıka-geldi ve "Cennet
bahçelerinde yayılınız" dedi.Cennet bahçeleri nerede Yâ Rasûlullah
?" dediler."Zikr meclisleridir, "buyurdu.
Bu o'nun
başka bir hadisindeki: Hastalan ziyaret eden Cennet yollan üzerindedir."
sözü[508]gibidir.
(Hadisteki)el-Mahârif "yollar" demektir, tekili "Mahrefe"
dir.
Ömer b.
el-Hattâb'm (RA) "Sizi develerin yolu gibi (=misli mahrafeti'n-naam) bir
yol üzerinde bırakıyorum, "sözü de böyledir.Mahrafe,yol demektir.
Rasûlullah
sadece,hasta ziyaretinin Cennete girmeğe vesile olacağını ve sanki Cennete
giden bir yol olduğunu kastetmiştir.Zikir meclisleri de böyle-dir.Cennet
bahçelerine girmeğe vesiledir,(yani) o bahçelerdendir.
Ammâr b.
Yâsir'in ( -37) [509]"Cennet bârikaların altındadır." sözü-kılıca
mecazen bârika (=şimşekli bulut )denir-ve "Cennet kılıçların gölgesi
altındadır. [510]sözü de böyledir...Burada Cihadm-sankİ Cennet onun altında
imişçesine -Cennete vesile olacağı kasdolunmaktadır. Bazıları Rasûlullahın
kabri ile minberinin arası.Cennet bahçelerinden bir bahçenin hizasındadır ve
minberi de Cennet kapılarından bir kapı üzerindedir, diyebilirler ve bu
suretle.kabri de minberi de Cennetten addedebilirlerse de, birinci görüş
,benim nazarımda daha güzeldir-Allah en iyi bilendir[511]
İDDİÂ: Rasûlullahın "İmamlar Kureyş
kabilesinden olur.[512]buyurduğunu
ve Hz.Ebûbekirin de Sakîfetu beni Sâıde (hadisesi) günü.Ensâra karşı bu hadisi
delil olarak ileri sürdüğünü rivayet ettiniz. [513]
Sonra da
Hz.Ömer'in/vefatı esnasında:"Ebû Hu-zeyfe'nin kölesi Salim hayatta olsaydı
hiç tereddüd etmezdim." dediğini rivayet ettiniz.
Sâlim,Ebû
Huzeyie'nin azadlı kölesi değildi.Sa-dece Ansâr'dan bir kadının kölesi idi.Kadm
onu azad edip,yetiştirmişti.Ebû Huzeyfe'ye nisbet edilmesi ise aralarındaki
anlaşma (hıli) dan dolayıdır.
Siz (Hadis
ehli] imameti, Ensâr'in azadh kölelerine layık gördünüz.
Eğer Salim
Kureyş'in kölesi olsaydı, mümkündür ki siz.bir kavmin azadlı kölesi onlardan ,o
kavimden sayılır diyerek delil getirirdiniz.
Bu ise bir
çelişki ve tutarsızlıktır.
CEVAB: Biz deriz ki:Bu sözde herhangi bir
çelişki yoktur.Şayet Hz.Ömer, "Eğer Salim hayatta olsaydı, onu sizin
üzerinize vali ve başınıza emir yapmakta tereddüd etmezdim." demiş
olsaydi.o zaman çelişki olurdu.Hz.Ömer'in "...hiç tereddüd etmezdim."
sözünün onların anladıklarından başka bir mana ifade etmesi mümkündür.
Zira Hz.
Ömer'in .Rasûlullahın kendilerini Cennetle müjdelediği Aşere-i Mübeşşere ve
Muhacirlerin seçkinleri varken,halife seçimini onlardan birini seçecek bir
şûraya havale etmemesi ve Sâlim'i (R.A) halife seçmekte tereddüt etmemesi hiç
düşünülebilir mi?Bu, hatalı bir söz ve kısır bir görüştür.
Lakin
Hz.Ömer, halife seçilmesini onların aralarında yapacaklan meşverete havale
edince, onlar kendilerinden birini imam seçesiye kadar namaz kıldıracak bir
imam tayin etmek istedi. Seçim için onlara üç gün mühlet verdi. Oğlu Abdullaha
da onlara (şûra heyetine) biran evvel seçimi yapmalarını söylemesini emretti,
ve Sâlim'i hatırlayarak "Eğer hayatta olsaydı, hiç tereddüt
etmezdim." dedi. el-Cârud el-AbdTyi de hatırlamış ve "Eğer
Abdu'1-Kays oğullarından Uaymiş ( = A'meşcik) hayatta olsaydı, onu öne
geçirirdim." demiştir."..onu öne geçirirdim" sözünde Hz.Ömer'in
Salim hakkında (el-Cârud gibi) onu namaz kıldırması için imam yapmayı
düşündüğüne deiiî vardır.
Sonra
Hz.Ömer Suheyb b.Rûmi üzerinde karar kılmış ve Ashab ittifak edip, içlerinden
birini seçinceye kadar (namaz için) imamlık yapmasını ona emretmiştir [514]
20-HABER VE İnazarın (RİVAYETLERİN VE AKLIN) YALANLADIĞINI
SÖYLEDİKLERİBİR HADİS...
İDDİA;Rasûluüahm "Güneş, şeytanın iki
boynuzu arasından doğar. Binaenaleyh, güneş doğarken namaz kılmayınız. [515]buyurduğunu rivayet ettiniz.
Siz, (bu
rivayetinizle) şeytanın göklere kadar varan boynuzlan olduğunu,yeryüzünden kat
kat büyük olan güneşin de onun iki boynuzu arasında hareket ettiğini kabul
etmiş oluyorsunuz.
Siz-bununla
beraber- bir de şeytanın,insanındamarlarında dolaştığını[516]kabul
ediyorsunuz.Bu iki durumda şeytan,hem herşeyden daha latif (ince) ve hem de
herşeyden daha büyük olmuş oluyor.
Güneş
doğarken namaz kıhnmamasma sebep olarak da güneşin.şeytanın iki boynuzu
arasından doğmasını'gösteriyorsunuz.
Güneşin,
şeytanın iki boynuzu arasında hareket etmesiyle Allah için namaz kılmanın ne
alakası var?Bunda,Allah için namaz kılmaya mani olacak ne var?
CEVAP:Biz deriz ki:Onlann bu hadisi inkar
et-meleri,onların, şeytanların ve cinlerin varlığına,Allahın onların
terkiblerinde halden hale geçmelerini mümkün kılmasına,cin ve şeytanların bazan
bir ihtiyar suretinde.bazan bir genç sûreünde.bazan ateş.ba-zan köpek,bazan
bir yılan şeklinde görünmesine,ba-zan göklere ulaşıp.bazan kalplere
girdiğine.bazan da insanın damarlarında dolaştığına inanmadıklarından dolayı
ise onlar,Kur'ân'ı ve bu hususta Rasûlullahtan ve geçmiş peygamberlerden gelen
haberleri,ewelki mukaddes kitapları ve geçmiş ümmetleri inkar ediyorlar
demektir.Çünkü Allahu taâlâ Kur'ân'm'da şeytanların gökyüzünde kulak
hırsızlığı yapabilecekleri yerlerde oturduğunu ve kendilerine yıldızlar
atıl(alarak yakıl)dıklanm haber vermektedir.
Allahu taâlâ
şeytanm-bize görünmediği halde-"Onlan (insanları) gerçekten
saptıracağım,kendi Ierini uzun emellere düşürüp, olmayacak kuruntularla
aldatacağım ve elbette onlara emredeceğimde, davarlann kulaklarını (putlara
adamak üzere) kesip yaracaklar. Çaresiz onlara emredeceğim de Allah in yarattığım
(puilaştırarak, aslından çıkararak) değiştirecekler. "(4.en-Nisâ: 119)
dediğini bize haber vermektedir. Eğer Allahın kendisine verdiği bir kuvvet ile
insanın kalbine girmiyorsa- Allahu teâlânın da dediği gibi- bütün bunları
şeytan bize nasıl emredebilir, nasıl bize vesvese verebilir, nasıl bizi
kuruntulara sevkeder ve bizi uzun emellere düşürebilir?
Hadiste de,
şeytanın bir kere Neci d'1 i bir ihtiyar suretinde, bir kere kurbağa, bir kere
de yılan şeklinde görüldüğü rivayet edilmektedir.
Allahu taâlâ
bizlere rical (= erkekler) dediği gibi cinlere de "erkekler" adını
vermiştir. Allahu taâlâ şöyle buyurmuştur:" Doğrusu insanlardan bazı
erkekler, Cinlerden bazı erkeklere sığmıyorlardı." (72, el-Cinn: 6).
Hûru'1-ayn
(Cennet hurileri) hakkında da Allahu taâlâ: "Bu (Cennetteki) kocalarından
önce kendilerine ne bir insan dokunmuştur ne de bir cânn (cin)" (55.
er-Rahmân:56) buyurmuştur. Bu ayet, insanların cinsi münasebette bulunması
gibi, cinlerin de cinsi münasebette bulunduklarınıgösterir.
EBÜ MUHAMMED: Biz bu kitapta zındıklara ve
Allahın ayetlerim, Peygamberlerini yalanlayan inkarcılara cevap vermeyi gaye
edinmedik. Bizim maksadımız, sadece müslümanlardan olduğunu söyleyip de,
hadislerde tutarsızlık, çelişki ve muhal (akıl dışı) şeyler bulunduğunu iddia
edenlere cevab vermektir.
Eğer, aklı
almadığı, güneşin şeytanın iki boynuzu arasında doğmasından dolayı namazı
terketmede bir mana göremediği için bu hadisi inkar ediyorsa, biz-AUahın
izniyle-onun aklına yatacak, onun beğeneceği ve onun nazarında akıl dışı olmayacak
olan manayı kendisine gösteririz.
(Rasûlullah)güneş
doğarken.namaz kümamayı ancak sununun için menetmiştir. Çünkü ateşe tapanlar
bu vakitte güneşe secde ederler.
Geçmiş
ümmetlerden pekçoğu güneşe ibadet ve secde etmişlerdir.Bu kavimlerden birisini
Allah bize Sebe' (Sabâ) melikesinin kıssasını hikaye ederken zik-retmiştir.Bu
kıssada Hüdhüd .Süleyman' a (A.S):"Onu (Sabâ melikesini)ve kavmini Allâha
değil,güneşe tapıyorlar buldum. Şey tan onların amellerini kendilerine güzel
göstermiş."(27.en-Neml:24) der.
Araplar
içersinde de güneşe tapan,ona ta'zim eden ve ona "ilahe" diyen bir
kısım insanlar vardı.(Me-selâ) el-A'şâ,güneşi kasderek şöyle demiştir:
"Ona
yakın bir şekilde İlâhe'nin önünde eğildiğimde duyduğum korku gibi bir korku
duymadım."
Kıraat
imamlarından kimisi,"Musayı ve kavmini fesadçıhk yapmaları ve Musa'nın
hem seni.hem de senin taunlarım terketmesi için mi bu yerde bırakacaksın.
"(7. el-A'raf: 127) ayetindeki ilahlar manasına olan "âlihe"
yi, "ilahe" olarak okumuştur.Bu takdirde mana"..hem seni,hem de
taptığın güneşi terketmesi..."şeklinde olur.
Rasûlullah
da.güneşe tapanların güneşe taptıklarıvakitte bizim namaz kılmamızı istememiş
ve şeytanların veya iblis'in o vakitte güneşin doğduğu yerde bulunduğunu,
onların güneşe secde etmekle iblise (veyaşeytana) secde etmekte ve ona uymakta
olduklarını bize bildirmiştir.
Rasûlullah
karn (=boynuz) sözüyle.onlarm zihinlerinde tasavvur ettikleri sığır veya koyun
boynuzu gibi bir boynuz kasdetmemişür.Burada boynuz başın bir tarafıdır. Başın
iki tarafi.yanı vardır.
Bana kalırsa
başta boynuzun çıktığı yerden çıkan boynuz'a bu ismin verilmesi sadece
birşeye.onun bulunduğu yerin isminin verilmesinden ibarettir.Tıpkı bunun gibi
arapiar da bir şeyi, onun yerinin ismi ile veya kendisinin sebebi ile isimlendirirler.
{Meselâ
Araplar) "fulan kesik bacağınıkaldırdı" derler ve bununla
"sesini yükseltti" demek isterler. Çünkü adamın birisinin ayağı
kesilmiş ve o da kopuk ayağını kaldırıp onunla yardım istemiş. Bu sebeple
sesini yükselten kimseye de "..kesik bacağınıkaldırdı. demişlerdir. Bu
gibi şeyler araplann konuşmalarında pekçoktur.
Maşrık
(doğu) ciheti hakkındaki "Şeytanın boynuzu işte buradan çıkar" hadisi
de böyledir. Bu sözüyle, bu sözü işitenin aklına gelen sığır boynuzu gibi bir
boynuz kas-detmemektedir. Ancak "Şeytanın başı işte buradan çıkar"
demek istemektedir.
Vehb
b.Munebbih {34- 114) [517]de
Zulkarneyn hakkında söyle derdi: "O İskenderiyye halkından biridir. İsmi
el-îskenderus'dur. [518]Bir rüya görmüş, rüyasında güneşe yaklaşmış ve onun biri
şarkta ve diğeri garbta olan iki boynuzundan tutmuştur. Sonra rüyasını kavmine
anlatmış, kavmi de ona "Zulkarneyn = iki boynuzlu" ismini vermiştir.
"O, güneşin iki boynuzunu tutmakla, güneşin iki tarafından tuttuğunu
söylemek istemiştir.
Aynı şekilde
saç örgülerine de karn ( = boynuz) denilir. Saçın her bir örgüsü bir karn (=
buynuz)dur. Bundan dolayı Rumlara da "Zâtu'I-kurim (boynuzlular)"
denilmiştir. Bununla onların saçlarınıuzattıkları kasdedilmiştir.
Rasûlullah
da bize, güneşin doğuş vaktinde, güneşe tapanların ona secde ettiği zamanda
şeytanın, güneş ile beraber meylettiğini, güneşin şeytanın başının bulunduğu
cihetten hareket ettiğini bildirmek istemişve güneşe tapanların küfre
girdikleri .güneşe ve şeytana taptıkları bu vakitte namaz kılmamamızı
emretmiştir.
Bu,bizim bilemiyeceğimiz
ve bizim ancak bize bildirildiği kadar bilebileceğimiz bir husustur.
İşte sana
anlattığım şeyler, hadisin tevilini mümkün kılan ve onu çirkinlikten
uzaklaştıran şeylerdir .Vallâhu alem...
İnkarcıların
bu ve benzeri inkarlarını ileri sürmeleri ancak onların,görmedikleri
varlıkları, gör dükleri varlıklar gibi zannetmelerinden .(görmedikleri )bu
varlıkları kendileri ve canlı ve cansızşeyler gibi tasavvur etmelerinden ve
cismi, cüssesi olan varlıklar hakkındaki hükümleri, ruhanî varlıklar hakkında
da tatbik etmeğe kalkışmalarından dolayıdır..
Meleklerin,
omuzlarında Arşı taşıdıklarını, ayaklarının ise yeryüzünün en aşağısında
olduğunu duydukları zaman.görmüş oldukları şeylere aykırı olduğundan bunu
yadırgarlar ve "Bu meleklerin bedenle-ri,gökleri ve arasını .yeryüzünü ve
onun üzerini.biz herhangi bir İz görmememize rağmen nasıl geçebilirler? Bu
büyüklükte bir yaratık nasıl düşünülebilir? Omuzları ve ayakları olan rûhânî
varlıklar olur mu? derler.
Cebrail'in
Peygamberimize (S.A.V) bazan a'râbî (bedevi) sûretinde,bazan (Ashabdan)
Dıhyetul-Kelbî sureünde,bazan genç bir delikanlı suretinde ve bazan da iki
kanadı ile şark ile garb arasını kaplamışbir halde geldiğini
işitince."(Cebrâil) bir şekilden diğer bir şekle nasıl girebilir? Nasıl
olur da cisminde.bedeninde ve sıfatlarında bir artma olmaksızm.bazan son derece
küçük.bazan da son derece büyük olabilir?"derler. Çünkü onlar gözleriyle
ancak bu şekilde {cisim ve sıfatlarda bir artma ile birlikte büyüyen) şeyleri
görmektedirler.
Şeytanın
Âdem oğlunun kalbine girdiğini ve ona gizlice vesvese verdiğini işitince
de,"(Kalbe] nereden giriyor?Bir cisimde (bedende) iki ruh mu birleşiyor?
Damarlarda nasıl dolaşıyor?' derler.
EBÛ MUHAMMED: Eğer onlar görmedikleri şeyleri,
Allahın kudretinin eseri olan gördüklerişeylere mukayese etselerdi; yeryüzünü
ve yeryüzündeki varlıkları yarattığıandan beri, yeryüzünün sularını denize
akıtanın -kî bu sular denizde bir artışveya azalma hasıl etmeksizin denize
dökülürler, ve eğer bu yer yüzü sularından Dicle, .Fırat ve Nil gibi bir nehir,
bir ay müddetle şehirlere, köylere, mamur ve harab yerlere doğru akıtılsa,
buralarda hiçbir hayat izi kalmazdı- işte onların inkar ettikleri şeylerde
gücü yeten (Allah) olduğunu anlardı.
Yine, bu
büyüklük ve kesafetine (ve ağırlığına) denizlerine yüksek, dağlarına ve
nehirlerine rağmen, bu yeryüzünü dağlar parça parça olasıya, sular kuruyasıya,
dağlar biryerden bir yere gidesiye (yani kıyamete) kadar- hareket ettirenin
takdir ettiği şeylerde lütuf (bağış)ta bulunan (Allah) olduğunu;
Küçük ve
zayıf olmasına rağmen, insanın gözüne, büyüklüğüne rağmen gökyüzünün yarısını,
doğudaki yıldızı ve onun tam batısındaki yıldızı ve bu ikisinin arasındaki-leri
görebilecek ve gözü (bakışı) ile havada beşyüz senelik mesafeyi katedecek
genişliği verenin, insanın kulak memesi ile omuzu arasında bir melek yaratan
(Allah) olduğunu an-Iarlardu
O halde onun
inkar ettiği ile bilip kabul ettiği ve gördüğü ile görmediği arasında ne fark
vardır? Yaratıcıların en güzeli olan Allah ne yücedir!... [519]
İDDİA: Rasûlullahm, "Her doğan fırat
üzre doğar, sonra anası babası onu Yahudi veya Hristiyan yapar. [520]hadisini
rivayet ettiniz.
Sonra d a,
"Şaki (bedbaht yani cehennemlik) anasının karnında şaki olandır.Saîd
(mesud yani cennetlik) da anasının karnında saîd olandır.[521]hadisini;nutfe,çocuğun
uzuvları şekillenecek hale gelince Allanın o çocuğun ömrünü,rızkını.bedbaht
veya mes'ûd olduğunu yazan iki melek gönderdiğin[522],Allanın
Âdemin sırtını sıvazladığını,bir avuç (zürriyet,nesil) aldığını ve
"Rahmetimle Cenne-te!",ve bir avuç daha alıp,"Cehenneme-
umurumda değil !" dediğini [523]rivayet
ettiniz.
Bu
(rivayetler) müslümanlan tefrikaya düşüren bir tezad ve çelişkidir .Ve bununla
hem kaderi redde-denler,hem de kabul edenler kendilerini savunmuşlardır.
CEVAB:Biz
deriz ki:Allahın lütfü sayesinde burada ne bir tezad ne de bir çelişki vardır.
Eğer ihtilaf
sadece bu hadis yükünden olsay-dı.bu hadisin manasını anladığı takdirde
Mutezile,kaderi kabul edenlerden ayrılmazdı.
Fıtrat-burada-başlamak
ve yaratmak demektir. "Gökleri ve yeri yaratan Ali ah a hamd
olsun"(35.Fâtır: 1) âyetindeki fâtır (= yaratan) kelime-si.yer ve gökleri
(n varlığını) başlattıran (yaratan) demektir.
"..insanları
onun üzerine yarattığı Allanın fit-rat'ı.."(30.er-Rûm: 30) ayeti de
böyledir.Cenab-ı Hak,insanlan onun üzerine yarattığı cibilleti (yaradılışı)
kasdetmektedir.
"Her
doğan fıtrat üzre doğar"sözü ile de,babalannın sulblerinde iken
insanlardan aldığı "...onları ne fişlerine karşı şahid tutarak: -Ben sizin
Rabbiniz değil miyim? diye buyurduğu vakit onlar da "-Evet
Rabbimizsin" demişlerdi." (7.el-A'râf: 172) misakmın (sözünün) alınmasınıkasdetmiştir.
Gördüğüm
herkes -O'na başka bir isim verse de, yahut kendi zannına göre onu Allaha
yaklaştıracak olan Al-lahtan başka birşeye ibadet etse de, O'nu, O'na
yakışmayan bir sıfatla tavsif etse veya Allanın o şeyden çok yüce olduğu bir
şeyi O'na izafe etse dahi- mutlaka kendisinin bir sânii (yaratıcısı) ve
müdebbiri (tertib ve idare edeni) bulunduğunu kabul etmektedir.
Allah
taâlâda "O müşriklere kendilerini: kim yarattı? dîye sorsan, elbette
"Allah" derler. (43.ez-Zuruf:87) buyurmuştur.
Bu dünyada
bütün doğanlar bu ahd ve ikrar üzeredirler. Bu ahd ve ikrar da yaradılışın
başlangıcında vuku bulan ve akılların yaratılması esnasında cereyan eden
"hanîflik" (Tek Allaha tapmak) tir. Rasûlullah da, şöyle demiştir:
"Allah tebareke ve taâlâ,"-Şüphesiz ben kullarımın hepsini hanifler
(tek Allaha ibadet edenler) olarak yarattım. Sonra şeytan onları dinlerinden
saptırdı. Bundan sonra Yahudiler çocuklarını Yahudileştirdi, mecusi-ler de
çocuklarını mecusileştirdi." Yani: Yahudilik ve tnecusiliği çocuklarına
öğrettiler, buyurdu."
Birinci
ikrar hüküm icabettiren veya karşılığında se-vab olan birşey değildir. Görmüyor
musun, müşriklerin çocuklarından bir çocuk, ana babası ile beraber bulunduğu
müddetçe, onun ana babasının dininde bulunduğuna hük-molunur. Eğer çocuk ölecek
olsa, cenaze namazı kılınmaz... Sonra bu müşrik çocuğu, ana babasının himayesinden
çıkar ve müslümanlardan birinin mülkiyetine girer ve çocuğun, sahibinin dini
üzre olduğuna hükmolunur. Ve eğer ölürse, cenaze namazı kılınır.
Bunun ötesi
(yani işin hakikati) ise Allahm ilmine havale olunur.
Bu hadis
hakkında.kaderi reddedenlerle,kabul edenler arasındaki fark şudur:Fıtrat,kaderi
reddedenlere göre.İslâm'dır ve onlara göre iki hadis birbirine zıttır.Kaderi
kabul edenlere göre ise fıtrat.yaratılırken onlardan alınmış olan ahd
(sözJdür.Bu takdirde ise.iki hadis müttefik olup.birbirine muhalif değildir. Ve
böylece her iki hadisin de ayn ayrı yeri olmuş olur. [524]
22-Dedîklbrine Göre Sonu .Başını Hükümsüz bırakan hadis
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder