İslam kültüründe "Hadis" denilince akla, Muhammed a.s ın söylemiş olduğu rivayet edilen sözler akla gelir. Hadislerin sahihliğinin hangi kritere göre yapılması gerektiği konusunda, Müslümanlar arasında tartışma konusu olduğu'da bir gerçektir. Muhammed as ın söylemiş olduğu rivayet edilen sözlerin, nasıl bir temele oturtulacağı ayrı bir tartışma konusu olup bugün Müslümanlar arasındaki görüş farklılıklarının başında gelen bir konu olduğu herkesin malumudur.
"Uydurma hadis" terimi, hadis usulu içinde yer alan bir terim olup, Muhammed as a atfedilen fakat onun söylediği kabul edilmeyen sözler için kullanılan bir terimdir. Bir hadisin uydurma olup olmadığı konusunda kriter belirleyen hadisçiler bir hadisin uydurma olduğunun kuvvetli bir ihtimal olmasının şartlarının en başında sayılabilecek olarak hadisin gayb'tan haber vermesi şeklinde bir kriter belirlemişlerdir.
Hadislerin sahih olup olmadığı konusunda kullanılan yöntemi 2 ana başlıkta incelemek mümkündür. 1- sened tenkidi 2- metin tenkidi , senet tenkidi metodu ile bir hadisin sahih olup olmadığını belirleyen yöntem, o hadisin senet zincirindeki ravilerin cerh ve ta'dil metodu ile araştırılması sonucu varılan karar sonucunda oluşmaktadır, metin tenkidi metodu ile bir hadisin sahihliğinin belirlenmesi daha sağlıklı bir yöntem olup bizimde tercih ettiğimiz bir metottur.
Yazımızın başlığında adını vermiş olduğumuz hadisi bu yönteme göre bir tenkit süzgecinden geçirmek istiyoruz, "erike hadisi" olarak bilinen hadis şöyledir.
“Biliniz ki bana Kur’an ve beraberinde bir misli daha verilmiştir. Haberiniz olsun ki yakın bir gelecekte mal ve mülk (zenginliği) ile mağrur olan bir kimse çıkıp koltuğuna yaslanarak şöyle diyecek: ‘Size düşen Kur’an’a sarılmaktır. Onun helâl dediğini helâl, haram dediğini de haram sayınız.’ Bilin ki; ehlî merkeplerin etleri, azı dişli vahşi hayvanların etleri, kendi rızasıyla bıraktığı dışında zimmînin kaybettiği mal da helâl değildir.”[Ebû Dâvud, Sünen, Sünnet, 5]
" Sizden biriniz süslü koltuğuna yaslanmış adama, benim hadislerimden biri okunur da o kişinin vaziyetini hiç bozmadan `Bizlerle sizler arasında Allahu Teala`nın kitabı (Kuran-ı Kerim) vardır. Ondan bulduğumuz helal şeyleri helal sayıyoruz, haram olarak bulduğumuz şeyleri de haram kabul ediyoruz` deme zamanı yaklaşmıştır. Sizleri de ikaz ediyorum Kuran-ı Kerim`de bulunan bütün hükümler haktır ve Resulullah`ın haram kıldığı şeyler Allah`ın haram kıldığı şeyler gibidir.` (Ebu Davud, Süne, 6 hd: 4604; Tirmizi İlim, 10 hd: 2664; İbn Mace Mukaddime, 2 Ahmed, Müsned, 1/6 IV,21; Tahavi, Şerhu mánia, IV 209; İbn Hibbam, I, 107 Darekutni, Sünen IV, 287)"
Rivayet kitaplarında bu hadisin farklı versiyonları olmasına rağmen rivayet özet olarak , gelecekte hadisi ve sünneti red edecek insanların bu reddiyelerini kur'ana dayandırmak sureti ile yapacaklarına işaret etmektedir.
Bu rivayetin senedine baktığımız zaman , 1- Ebu rafi 2- Mikdam bin ma'dikerib' adında iki sahabeyi görmekteyiz. Rivayetin hayber gününde söylenmiş olduğuna dair rivayetler olup bu iki sahabeden birincisinin, haybere iştirak etmediği yönünde tabakat kitablarında bilgiler vardır , 2. sahabenin ise Hayber fethinde küçük bir çocuk olması gerektiği yönünde rivayetlerin olması rivayetin senet tenkidi yönünden bile tartışmalı olduğu açıktır . ( bu konu ile ilgili olarak islamiyat dergisi 1998 yıl sayı 3 Mehmet Emin Özavşar'ın "polemik türü rivayetlerin gerçek mahiyeti" adlı makalesine bakılabilir).
Gelelim rivayetin metin tenkidi ile okunmasına;
Muhammed as ın vefatı sonrası gelişen fitne olayları ve siyasi düşüncelerin itikadlaşması, her fırkayı kendisinin haklılığının, Muhammed as tarafından haber verilmiş olduğu yada karşı fırkanın haksızlığının yine Muhammed as tarafından haber verilmiş olduğu yönünde destek arayışına götürmüş, ve bunun sonucunda bir çok uydurma hadis ortaya çıkmıştır. Haricilerin büyük günah işleyeni kafir görmeleri mürcienin büyük günah işleyenin kafir olmadığı yolunda hadis uydurmasına sebeb olmuş ve " şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenin üzerinedir" gibi büyük günah işleyenin kafir olmadığına delil teşkil edebilecek hadis uydurulmasına sebep olmuştur.
"Ehli Hadis" ekolünun hadisleri vahiy sayıp ,onlara Kur'anın yanında hatta ondan daha fazla bir değer atfetmesi, bugün bile yerleşik din algılarında tezahürü görülen bir durumdur. Hadis ve Kur'an ehli çekişmesinin başlangıcı kökü eskilere giden bir çekişme olduğu " Erike hadisi" adı verilen rivayetten anlaşılmaktadır.
"Biliniz ki bana Kur'an ile bir misli daha verildi"
Rivayetin bu cümlesi üzerinde biraz duralım; Muhammed a.s ın söylemiş olduğu rivayet edilen söze göre, kendisine Kur'anla birlikte onun bir benzeri verilmiştir. Bunun ne olduğunu soracak olursak hemen "Hadis ve Sünnet" karşılığını alırız. Bu rivayeti kur'an içinden ayetle desteklemek için, hemen Necm s. ilk ayetlerinden olan " o hevasından konuşmaz onun konuştuğu vahiydir" veya " sana Kitap ve Hikmet'i indirdik" şeklindeki ayetler delil olarak sunulmaktadır.
Kur’an’ın bir çok ayetinde " sana indirilen" şeklinde ibarenin tek bir şeyi anlatmış olması bu kişiler hiç bir şey ifade etmemekte olup, Hikmet'in Kur’an’dan ayrı olarak inen ayrı bir vahiy olduğu, bununda sünnet ve hadisler olduğu yerleştirilmeye çalışılmıştır. Kur'an eğer önkoşulsuz ve bütüncül bir metotla okunacak olursa sünnet ve hadis'in vahiy olduğuna dair tek bir delil bile bulunamaz aksine bu tür iddiaların iftira olduğu açıkça görülecektir.
"Resulullah`ın haram kıldığı şeyler Allah`ın haram kıldığı şeyler gibidir"
Bu cümle üzerinde ‘de biraz durmak gerekmektedir. Muhammed a.s Allah c.c nin elçisi olması nedeniyle, onun kullarına olan emir ne yasaklarını bildirmek şeklinde bir görevinin olduğu malumdur. Helaller ve haramların anlatıldığı ayetler, Kur’an içinde yer bulan ayetler topluluğundan olması nedeniyle elçinin de haram veya helal kıldıkları sayılır ama bu haram kılma , Allah c.c den asla bağımsız olmayıp sıkıntılar bu çerçevede düğümlenmektedir.
Muhammed a.s ın konumunu farklı algılayan "Ehli Hadis" fırkası , ona Kur’an’ın vermediği bir görev olan kur'an harici helal ve haram koyma yetkisini tanıyarak, elçilik vazifesinin dışında ayrı bir görev yüklemeye çalışmıştır. Muhammed a.s ın elçiliği ile birlikte yürüttüğü yöneticilik yani devlet başkanlığı sıfatıyla, o gün bazı uygulamalar yapması doğal ve gerekli bir durumdur.
Bu durumun bir yansımasını Hayber gününde ‘de görmekteyiz. Sahabe darda kaldığı için yük taşımada kullanılan eşekleri keserek yemeye başlaması üzerine bu durumun ordu üzerinde stratejik açıdan ters bir durum doğuracağını bilen Muhammed a.s eşeklerin kesilmesini yasaklamıştır. Bu yasaklama bazıları tarafından yanlış algılanarak bu yasaklamanın kıyamete kadar geçerli olduğu ve eşek etlerinin haramlığının domuz eti gibi dini bir hüküm olduğunu zannetmişlerdir. Halbuki "Haram" kelimesi yasaklama anlamında olup elçinin haram etmesi demek, onun yasaklaması anlamında ve kur'an gibi bir haram değeri taşımamaktadır.
Muhammed as'ın helal ve haram koyma yetkisi meselesi araf s. 157. ayeti ve benzeri bir kaç ayetin baz alınarak delillendirilmeye çalışılsa da, ayetlerin bütünlük içinde okuması sonucunda böyle bir durumu anlatmadığı ortaya çıkacaktır.
"Bizlerle sizler arasında Allahu Teala`nın kitabı (Kuran-ı Kerim) vardır. Ondan bulduğumuz helal şeyleri helal sayıyoruz, haram olarak bulduğumuz şeyleri de haram kabul ediyoruz` deme zamanı yaklaşmıştır."
Bu ibare işin vahametini ortaya çıkarması açısından ibret verici bir cümledir. Öncelikle birçok Kur'an ayetinin "Ben gaybı bilmem" şeklindeki cümlesi gözardı edilerek Muhammed a.s a gaybı bildirten rivayetlerin sahipleri acaba bunun hesabını nasıl vereceklerdir?.
Bu cümle, rivayetin neye kılıf olarak hazırlandığının ipuçlarına içermesi açısından dikkat çekicidir. Yüzlerce yıl öncesinden dahi hadis ehlinin rivayetleri din edinme yoluna karşı Kur’an’ı din edinmeyi savunan Kur'an ehlinin olduğu bu rivayetin söylenme sebebinden açıkça ortaya çıkmaktadır.
Kur’an’ı arkaya atarak hadisleri öne çıkaran ehli hadis fırkasının karşısına Kur'an ehli ne güya Muhammed a.s şöyle demektedir. "Benden sonra Kur’an’ı önceleyelim diyen bir cemaat gelecektir sakın bunlara inanmayın ve benim hadislerime ve sünnetime sarılın" bunu desteklemek için başka rivayetlerde hazırdır " ümmetimin fesada uğradığı zamanda kim benim sünnetime yapışırsa, yüz şehidin ecrini, sevabını kazanır.” veya " size iki şey bıraktım " şeklindeki rivayetler olup, bir versiyonunda kur'an+sünnet , diğer versiyonunda Kur'an + Ehli Beyt şeklinde olması bizlere rivayetlerin yardımı ile oluşturulmak istenen din algısı hakkında bilgi vermektedir.
Hadis ve sünnet ‘in dindeki konumunu bundan önceki bazı yazılarımızda ele almaya çalışıp toptan ret etme gibi bir düşünce içinde olmadığımızı burada belirtmek isteriz.
Burada yeri gelmişken şunu da belirtelim; "Hadis Ehli" ve "Kur'an Ehli" çatışmasının hadis uydurma boyutu Kur’an ehlinin de uyguladığı bir yöntemdir. Kur'an Ehli bu yarışa Kur'an okumanın faziletleri ile ilgili bir çok hadis uydurarak katılmıştır. Hadis usulünde uydurma hadisler kategorisinin içine dahil olan konulardan birisi de " Surelerin fazileti" olup bunları da Kur'an ehli olanlar , Hadis ehline karşı olarak uydurma yoluna gitmiştir.
Erike hadisi olarak bilinen rivayetin Hayber günü ehli eşeklerin yenmesinin, onların stratejik önemi açısından ordu komutanı olan Muhammed a.s tarafından yasaklanması konusunun içine uydurma olarak idraç edilmiş rivayet , metin açısından incelendiğinde birçok sorunlar oluşturduğu görülmektedir.
Sonuç olarak; Hadis ehlinin, Kur'an ehlinin karşısına hadis ve sünneti çıkarmak olarak tezahür eden din algısını desteklemek amacı ile böyle bir rivayeti uydurduğu ortadadır. Gaybı bilen ve kendi tebliğ ettiği "Kur'anı öne çıkarın" diyenlere karşı "sakın haa bunlara kanmayın" dedirtilen bir peygamber algısı, ancak Kur'anı arkaya atıp hadisi öne çıkarmak isteyen Hadis ehlinin harcıdır. Sened zinciri açısından bile tartışmalı olan böyle bir rivayet, metin tenkidi açısından bakıldığında neresinden tutsanız elinizde kalan bir rivayet olup bunun Muhammed as atfedilmesi düpedüz bir iftiradan başka değildir.
Bugün rivayet kitaplarında, "Hadis" adı altında bizlere gelen birçok bilginin arka planında Muhammed as ın vefatı sonrası oluşmuş olan fırkaların kendi düşüncelerinin doğru , karşı düşüncenin yanlış olduğunun delilini hadise dayamak şeklindeki bir tezahürü Ehli hadis fırkasının gayet güzel kullandığı bir gerçektir.
Hadis usulünde metin tenkidi metodu ile yapılacak bir elemeden, bugün aşırı bir kutsiyet atfedilmiş olan Buhari , Müslim vs gibi kitaplardaki hadislerin bir kısmının geçemeyecek olması, ehli hadisi metin tenkidine karşı aşırı bir tepki vermeye zorlamakta olup bu metoda olanca güçleri ile karşı çıkmaktadırlar.
Ancak hadis adı altında gelen bir çok rivayetin uydurma olduğu Kur'an ile sağlaması yapıldığında ortaya çıkınca uydurmaları müdafaa etmek için karşı tarafa hakaret ve sapkınlık suçlamalarından başka bir delil getiremedikleri de herkesin malumudur. Kur'an ehli olduklarını iddia edenlerin, "Hadis adı altında gelen ne varsa atalım" şeklindeki düşünceleri, karşı tarafın "Ne varsa alalım" şeklindeki düşüncesinden farklı bir yanlış olmayıp, hadis adı gelen müktesebatı göz ardı edilemeyeceğini, elimizdeki kitaplardaki hadislerin sahih olup olmadığını Kur'an yardımıyla anlaşılabileceği gerçeğini de artık bilmeleri gerekmektedir.
Ankebut 18:“Eğer siz yalanlarsanız bilin ki, sizden önce geçen birtakım ümmetler de yalanlamışlardı. Peygambere düşen apaçık tebliğden başka bir şey değildir.”
kasas 49:De ki: Şu iki kitaptan daha fazla doğru yola sevk eden bir kitap getirin doğru söylüyorsanız, getirin de uyayım ona.
Mürselat 50:Onlar artık ondan (Kur’an’dan) sonra hangi söze inanacaklar?
Hadisler konusunda sorgulama gerektiren o kadar çok ayet var ki… Mesela, peygamber efendimiz bir sözü gerçekten söylemiş midir.?, Bir sözü tam olarak aktarıldığı gibi mi söylemiştir?, Söylenmiş bir söz veya yasak tan sonra hangi ayet gelmiştir? Düzeltme yapılmış mıdır? Yoksa iptal edilmiş midir?, peygamber efendimize sürekli ayetler geldiğine göre söylediği ve yaptığı şeyler son zamanlarına kadar düzeltilmiştir. İddia edilen sözler bu durumun neresindedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder