Hz. Peygamber
(s.a.v.) az kelimeyle çok şey anlatırdı. Az ve öz konuşurdu. Onun bu
konuşmalarından binlerce ders çıkarılabilir. Aslında her sözü herhangi bir
kitap konusu olabilir. Size O'nun, 'cevamiu'l-Kelim' diye ifade edilen,
yani az kelimeyle çok şey anlatma anlamına gelen bu mübarek sözlerinden bir
demet sunuyorum:
İnsanlara merhamet etmeyene merhamet olunmaz.
İnsanlara teşekkür etmeyi bilmeyen Allah'a şükretmez.
Yumuşak huylu olmayan, birçok hayırdan uzaktır.
Öfkesini bastıran Allah'tan mükafat görür.
Müslüman Müslüman'ın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu harcamaz.
Gerçek muhacir kötülükten uzaklaşandır.
Kim Allah'a kavuşmak isterse Allah da ona kavuşmak ister.
Bir Müslüman'ı önemsemeyen onlardan değildir.
Kim bir zalime yardımcı olursa, Allah o zalimi ona musallat eder.
Allah için alçak gönüllü olanı, Allah yüceltir.
Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez.
Bir baba evladına iyi terbiyeden daha üstün hediye veremez.
Kim rızkı bol, ömrü uzun olmak istiyorsa akrabalarına iyilik etsin.
Kişinin lüzumsuz şeyleri terk etmesi Müslümanlığının güzelliğindendir.
Utanmadıktan sonra istediğini yap.
Mümin, aynı yılanın deliğinden iki defa sokulmaz (yani iki defa aynı hatayı işlemez).
Önce selam ver, sonra konuş.
Din nasihatten ibarettir.
Hile ve tuzak kuran, ateştedir.
İlim Müslüman'ın yitik malıdır. Nerede bulursa alır.
Komşusu aç iken tok uyuyan bizden değildir.
Zulmetmek de yoktur. Zulme boyun eğmek de yoktur.
Bizi aldatan bizden değildir.
Rüşvet alan da, veren de ateştedir.
Allah'a inandım de, sonra dosdoğru ol.
Kendin için istediğini, kardeşin için de istemedikçe iyi mümin olamazsın.
Dünyaya önem verme ki, Allah seni sevsin. İnsanların elindekine önem verme ki insanlar seni sevsin.
Acı da olsa gerçeği söyle.
Müminin kuvveti yüreğindedir. Bileğinde değil.
İşini sağlama al, sonra tevekkül et.
Onurunuz ve şerefiniz, takvanızdadır.
Günahın kefareti, pişmanlıktır.
İnsana günah olarak, her duyduğunu söylemesi yeter.
İnsanların bildikleriyle onlarla konuşun. İnsanların hoş görmeyeceği şeyden uzak durun.
Kim İslam ülkesinde yaşayan bir gayrimüslime iftira atarsa kıyamette ateşten kamçı yer.
Ben ve yetimi kollayan cennette beraberiz.
Gerçek Müslüman; elinden ve dilinden diğer Müslümanların güvende olduğu kişidir.
Kim bir müminin bir ayıbını ortaya koyarsa, Allah da ahirette onun ayıbını ortaya koyar. Hz. Peygamber'in derin anlamlar taşıyan bu mübarek sözlerine devam edeceğim.
HZ. PEYGAMBER'İN (S.A.V.) DOĞRULDUĞU AN!
Sahabe Hz. Peygamber (s.a.v.) ile oturuyorlar. Bir sohbet halindeler. Allah'ın Resulü hayat veren konuşmalarından birini yapıyor. Bir ara sahabeye sordular. "Ben size en büyük günahlardan bahsedeyim mi?"
Sahabe büyük bir heyecan içinde, "evet ey Allah'ın elçisi bahsediniz" dediler.
Resulullah (s.a.v.) konuşmaya başladı: "Allah'a şirk koşmak, baba-anne hakkında saygısızlık."
Sahabe diyor ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) bu iki şeyi söyledikten sonra dayandığı yerden doğruldu ve oturdu, sonra parmağını kaldırıp: "Dikkat ediniz! Ve yalan yere şahitlik yapmak ve yalan yere şahitlik yapmak ve yalan konuşmak" Hz. Peygamber (s.a.v.) bu cümleyi tekrar etmeye devam etti. Sahabe diyor ki; Hz. Peygamber (s.a.v.) o kadar tekrar etti ki (korkumuzdan ve sözün içerdiği manevi şiddetinden dolayı) keşke artık dursa dedik. (Tirmizi, Birr, 4: hd: 1901) İnsanlar aleyhindeki yalan ve taraflı beyan ve iddiaların Allah huzurundaki karşılığı işte bu kadar çetindir.
HEPİMİZİ KEMİREN HASTALIK KISKANÇLIK
Eskiler buna haset demişler. Herhangi birinin makamını, mevkiini, onurunu, rahatını, esenliğini çekememek olarak da nitelendirilmiş. İnsanlığın
en eski hastalığıdır haset. Şeytanı iblise çevirip cennetten çıkaran, Hz. Adem'i haset etmesidir. Kabil'i kardeş katili yapan hasettir.
Nemrut'u ilahlık taslamaya götüren hasettir. Ebu Cehil'i Hz. Peygamber'e (s.a.v.) düşman kılan da aynı duygudur.
Kıskançlık şeytanın mirasıdır
Yüce Kuran çok yerde hasedi kınar. Aslında kıskançlık hakkında ayetlerin inmesi bile onun ne kadar güçlü ve köklü bir kötü duygu olduğunu göstermeye yeter.
Bir ayette "Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara elverişli kılınmıştır. (Nisa,128) buyurularak, insanın zafiyetine işaret edilir ve bu halin ıslahı istenir.
Sonra kişi hasetçinin hasedine karşı uyarılır.
"Ve haset edicinin haset ettiği andaki hasedinden sabahın Rabbine sığınırım." (Felak, 1-5) denilir.
İnkârcılar , Peygamberliği bile haset ettiler (Bakara,90).
Aslında ehli kitabın (Yahudi ve Hıristiyanların) da Hz. Peygamber'i (s.a.v.) hasetten ötürü reddettiği hatırlatılır. (Bakara, 109) Daha sonra işin bamteline dokunulur. Bütün hasetçilerin hasetlerinin temelindeki hastalığa işaret edilir.
"Yoksa onlar Allah'ın kendi bereketinden insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar." (Nisa, 54) Evet mesele budur. Yüce Allah'ın paylaşmasını kabul etmeme.
Müslüman'ın kıskançlıkla imtihanı
Hz. Peygamber (s.a.v.) bizim kıskançlık hastalığına tutulacağımızı biliyordu. Onun için de ikaz ediyordu. "Hasetten kaçının. O ateşin odunu tükettiği gibi bütün hayırları tüketir." (Ebu Davud, edeb, 52) "Size eski ümmetlerin hastalığı bulaşacak. Bunlar haset ve nefrettir. Bunlar kökünden kazır. Bakın saçı kazır demiyorum, dini kökünden kazır" diyorum. Böyle buyuruyordu. Yüce Rabbimiz tümümüzü haset edicinin hasedinden korusun. Biz hasetten kendimizi koruyamayız.
Sadece Allah lütfeder ve korursa korur. Çünkü hasûd -hasetçi- leke atar, iftira atar, tezgâh kurar, çamur atar, düzen kurar, arkadan vurur, zafiyet anı bekler, takılanı tekmeler, düşene abanır, ölçüsüzdür. Abartılıdır. İmanını nefsine kurban etmiştir. Ondan insaf bekleyemezsin. Çünkü hasetçinin hasedi, Allah'adır. O, Yüce Allah'ın taksimini kabul etmiyor, farkında olmadan örtülü şirke bulaşıyor. Böyle birine karşı ne yapabilirsiniz. "Allah'ım beni koru" demekten başka! Bir de; haset eden, haset ettiğinde hayırlı bir iş yaptığına inanıyorsa, yani inandığı bir şey için bunu yapıyorsa hakikaten Yüce Rabbin korumasına sığınmaktan başka çareniz yoktur.
Neden kıskanırlar?
Bir insanın bir insanı neden kıskandığını hiç düşündünüz mü?
Ya kişiye olan düşmanlıktan dolayı; ya kibirden dolayı
Ya Allah'ın taksimini reddetmekten dolayı.
Ya liderlik sevdasından dolayı.
Ya yükseleni çekememe hastalığından dolayı.
Ya herkesi lekeli görme dileğinden dolayı.
Ya sevdiği bir kişiden daha yüksek birini, kabullenememekten dolayı.
Ya elindeki kazanımların kaybolacağı korkusundan dolayı.
Ya kalbinde şeytani hisler katmerleştiğinden dolayı.
Ya pozisyonunun kaybolacağı duygusundan dolayı.
Ya elindeki mal-mülk ve makamın başkasına gideceği korkusundan dolayı.
Ya tevekkül anlayışında zafiyet olduğundan dolayı.
Ya başkasının elindekine tamah etmekten dolayı.
Ya elindeki saltanatın evladına kalmayacağı endişesinden dolayı.
Ya da, kontrol altında tuttuğu insanların başka yere kayacağı korkusundan dolayı, kıskanır ve haset eder.
Kısacası, haset edenin kadere, Allah'ın taksimine, Allah'ın hükmüne ve Allah'ın iradesine itirazı vardır.
Mesele bu kadar açıktır.
Kıskançlıktan nasıl korunacağız?
Haset sadece aşağıdan yukarıya olmaz. Bazen de yukarıdan aşağı olur. Yukarı makamdaki, makamını korumak için alttakilerini, yani potansiyel rakiplerini de kıskanır. Kimse yerinden kımıldamasın ister. Makamının ebedi olmasını ister. Bunun için de her yolu dener.
Diyelim ki mevkiniz, itibarınız, imkânlarınız var, belli bir makamdasınız. Hasetten yaka silkiyorsunuz. Her şeyi bırakır da dağdaki mağaraya çekilseniz bile hasetçi sizin peşinizi bırakmaz.
Çünkü ondaki bu hal bir hastalıktır. Tedavi olmadan bu halden kurtulamaz. Size bu mağarayı bile çok görür. Hatta şöyle der kendi kendine: "Ya bu adam günün birinde mağaradan çıkarsa halim ne olacak?" Evet bu kadar zavallıca bir hal.
Hasetçinin bu hastalıktan kurtulmak için tövbe etmesi, tevekkül etmesi ve günün birinde her nimetin son bulacağını düşünmesi lazım. Dünyada kendinden daha küçük nimet sahibine bakmalıdır.
Yukarıdakilere değil. Şöyle düşünmelidir:
Başkasının elindeki nimet veya itibar kaybolduğunda bana da kalmaz belki de bana hiç gelmez.
Rabbim tümümüzü her hasetçinin hasedinden, her şer sahibinin şerrinden korusun.
Kötülük düşünenleri ıslah etsin veya kötü hesaplarını onlara çevirsin.
İnsanlara merhamet etmeyene merhamet olunmaz.
İnsanlara teşekkür etmeyi bilmeyen Allah'a şükretmez.
Yumuşak huylu olmayan, birçok hayırdan uzaktır.
Öfkesini bastıran Allah'tan mükafat görür.
Müslüman Müslüman'ın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu harcamaz.
Gerçek muhacir kötülükten uzaklaşandır.
Kim Allah'a kavuşmak isterse Allah da ona kavuşmak ister.
Bir Müslüman'ı önemsemeyen onlardan değildir.
Kim bir zalime yardımcı olursa, Allah o zalimi ona musallat eder.
Allah için alçak gönüllü olanı, Allah yüceltir.
Aza şükretmeyen çoğa da şükretmez.
Bir baba evladına iyi terbiyeden daha üstün hediye veremez.
Kim rızkı bol, ömrü uzun olmak istiyorsa akrabalarına iyilik etsin.
Kişinin lüzumsuz şeyleri terk etmesi Müslümanlığının güzelliğindendir.
Utanmadıktan sonra istediğini yap.
Mümin, aynı yılanın deliğinden iki defa sokulmaz (yani iki defa aynı hatayı işlemez).
Önce selam ver, sonra konuş.
Din nasihatten ibarettir.
Hile ve tuzak kuran, ateştedir.
İlim Müslüman'ın yitik malıdır. Nerede bulursa alır.
Komşusu aç iken tok uyuyan bizden değildir.
Zulmetmek de yoktur. Zulme boyun eğmek de yoktur.
Bizi aldatan bizden değildir.
Rüşvet alan da, veren de ateştedir.
Allah'a inandım de, sonra dosdoğru ol.
Kendin için istediğini, kardeşin için de istemedikçe iyi mümin olamazsın.
Dünyaya önem verme ki, Allah seni sevsin. İnsanların elindekine önem verme ki insanlar seni sevsin.
Acı da olsa gerçeği söyle.
Müminin kuvveti yüreğindedir. Bileğinde değil.
İşini sağlama al, sonra tevekkül et.
Onurunuz ve şerefiniz, takvanızdadır.
Günahın kefareti, pişmanlıktır.
İnsana günah olarak, her duyduğunu söylemesi yeter.
İnsanların bildikleriyle onlarla konuşun. İnsanların hoş görmeyeceği şeyden uzak durun.
Kim İslam ülkesinde yaşayan bir gayrimüslime iftira atarsa kıyamette ateşten kamçı yer.
Ben ve yetimi kollayan cennette beraberiz.
Gerçek Müslüman; elinden ve dilinden diğer Müslümanların güvende olduğu kişidir.
Kim bir müminin bir ayıbını ortaya koyarsa, Allah da ahirette onun ayıbını ortaya koyar. Hz. Peygamber'in derin anlamlar taşıyan bu mübarek sözlerine devam edeceğim.
HZ. PEYGAMBER'İN (S.A.V.) DOĞRULDUĞU AN!
Sahabe Hz. Peygamber (s.a.v.) ile oturuyorlar. Bir sohbet halindeler. Allah'ın Resulü hayat veren konuşmalarından birini yapıyor. Bir ara sahabeye sordular. "Ben size en büyük günahlardan bahsedeyim mi?"
Sahabe büyük bir heyecan içinde, "evet ey Allah'ın elçisi bahsediniz" dediler.
Resulullah (s.a.v.) konuşmaya başladı: "Allah'a şirk koşmak, baba-anne hakkında saygısızlık."
Sahabe diyor ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) bu iki şeyi söyledikten sonra dayandığı yerden doğruldu ve oturdu, sonra parmağını kaldırıp: "Dikkat ediniz! Ve yalan yere şahitlik yapmak ve yalan yere şahitlik yapmak ve yalan konuşmak" Hz. Peygamber (s.a.v.) bu cümleyi tekrar etmeye devam etti. Sahabe diyor ki; Hz. Peygamber (s.a.v.) o kadar tekrar etti ki (korkumuzdan ve sözün içerdiği manevi şiddetinden dolayı) keşke artık dursa dedik. (Tirmizi, Birr, 4: hd: 1901) İnsanlar aleyhindeki yalan ve taraflı beyan ve iddiaların Allah huzurundaki karşılığı işte bu kadar çetindir.
HEPİMİZİ KEMİREN HASTALIK KISKANÇLIK
Eskiler buna haset demişler. Herhangi birinin makamını, mevkiini, onurunu, rahatını, esenliğini çekememek olarak da nitelendirilmiş. İnsanlığın
en eski hastalığıdır haset. Şeytanı iblise çevirip cennetten çıkaran, Hz. Adem'i haset etmesidir. Kabil'i kardeş katili yapan hasettir.
Nemrut'u ilahlık taslamaya götüren hasettir. Ebu Cehil'i Hz. Peygamber'e (s.a.v.) düşman kılan da aynı duygudur.
Kıskançlık şeytanın mirasıdır
Yüce Kuran çok yerde hasedi kınar. Aslında kıskançlık hakkında ayetlerin inmesi bile onun ne kadar güçlü ve köklü bir kötü duygu olduğunu göstermeye yeter.
Bir ayette "Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara elverişli kılınmıştır. (Nisa,128) buyurularak, insanın zafiyetine işaret edilir ve bu halin ıslahı istenir.
Sonra kişi hasetçinin hasedine karşı uyarılır.
"Ve haset edicinin haset ettiği andaki hasedinden sabahın Rabbine sığınırım." (Felak, 1-5) denilir.
İnkârcılar , Peygamberliği bile haset ettiler (Bakara,90).
Aslında ehli kitabın (Yahudi ve Hıristiyanların) da Hz. Peygamber'i (s.a.v.) hasetten ötürü reddettiği hatırlatılır. (Bakara, 109) Daha sonra işin bamteline dokunulur. Bütün hasetçilerin hasetlerinin temelindeki hastalığa işaret edilir.
"Yoksa onlar Allah'ın kendi bereketinden insanlara verdiklerini mi kıskanıyorlar." (Nisa, 54) Evet mesele budur. Yüce Allah'ın paylaşmasını kabul etmeme.
Müslüman'ın kıskançlıkla imtihanı
Hz. Peygamber (s.a.v.) bizim kıskançlık hastalığına tutulacağımızı biliyordu. Onun için de ikaz ediyordu. "Hasetten kaçının. O ateşin odunu tükettiği gibi bütün hayırları tüketir." (Ebu Davud, edeb, 52) "Size eski ümmetlerin hastalığı bulaşacak. Bunlar haset ve nefrettir. Bunlar kökünden kazır. Bakın saçı kazır demiyorum, dini kökünden kazır" diyorum. Böyle buyuruyordu. Yüce Rabbimiz tümümüzü haset edicinin hasedinden korusun. Biz hasetten kendimizi koruyamayız.
Sadece Allah lütfeder ve korursa korur. Çünkü hasûd -hasetçi- leke atar, iftira atar, tezgâh kurar, çamur atar, düzen kurar, arkadan vurur, zafiyet anı bekler, takılanı tekmeler, düşene abanır, ölçüsüzdür. Abartılıdır. İmanını nefsine kurban etmiştir. Ondan insaf bekleyemezsin. Çünkü hasetçinin hasedi, Allah'adır. O, Yüce Allah'ın taksimini kabul etmiyor, farkında olmadan örtülü şirke bulaşıyor. Böyle birine karşı ne yapabilirsiniz. "Allah'ım beni koru" demekten başka! Bir de; haset eden, haset ettiğinde hayırlı bir iş yaptığına inanıyorsa, yani inandığı bir şey için bunu yapıyorsa hakikaten Yüce Rabbin korumasına sığınmaktan başka çareniz yoktur.
Neden kıskanırlar?
Bir insanın bir insanı neden kıskandığını hiç düşündünüz mü?
Ya kişiye olan düşmanlıktan dolayı; ya kibirden dolayı
Ya Allah'ın taksimini reddetmekten dolayı.
Ya liderlik sevdasından dolayı.
Ya yükseleni çekememe hastalığından dolayı.
Ya herkesi lekeli görme dileğinden dolayı.
Ya sevdiği bir kişiden daha yüksek birini, kabullenememekten dolayı.
Ya elindeki kazanımların kaybolacağı korkusundan dolayı.
Ya kalbinde şeytani hisler katmerleştiğinden dolayı.
Ya pozisyonunun kaybolacağı duygusundan dolayı.
Ya elindeki mal-mülk ve makamın başkasına gideceği korkusundan dolayı.
Ya tevekkül anlayışında zafiyet olduğundan dolayı.
Ya başkasının elindekine tamah etmekten dolayı.
Ya elindeki saltanatın evladına kalmayacağı endişesinden dolayı.
Ya da, kontrol altında tuttuğu insanların başka yere kayacağı korkusundan dolayı, kıskanır ve haset eder.
Kısacası, haset edenin kadere, Allah'ın taksimine, Allah'ın hükmüne ve Allah'ın iradesine itirazı vardır.
Mesele bu kadar açıktır.
Kıskançlıktan nasıl korunacağız?
Haset sadece aşağıdan yukarıya olmaz. Bazen de yukarıdan aşağı olur. Yukarı makamdaki, makamını korumak için alttakilerini, yani potansiyel rakiplerini de kıskanır. Kimse yerinden kımıldamasın ister. Makamının ebedi olmasını ister. Bunun için de her yolu dener.
Diyelim ki mevkiniz, itibarınız, imkânlarınız var, belli bir makamdasınız. Hasetten yaka silkiyorsunuz. Her şeyi bırakır da dağdaki mağaraya çekilseniz bile hasetçi sizin peşinizi bırakmaz.
Çünkü ondaki bu hal bir hastalıktır. Tedavi olmadan bu halden kurtulamaz. Size bu mağarayı bile çok görür. Hatta şöyle der kendi kendine: "Ya bu adam günün birinde mağaradan çıkarsa halim ne olacak?" Evet bu kadar zavallıca bir hal.
Hasetçinin bu hastalıktan kurtulmak için tövbe etmesi, tevekkül etmesi ve günün birinde her nimetin son bulacağını düşünmesi lazım. Dünyada kendinden daha küçük nimet sahibine bakmalıdır.
Yukarıdakilere değil. Şöyle düşünmelidir:
Başkasının elindeki nimet veya itibar kaybolduğunda bana da kalmaz belki de bana hiç gelmez.
Rabbim tümümüzü her hasetçinin hasedinden, her şer sahibinin şerrinden korusun.
Kötülük düşünenleri ıslah etsin veya kötü hesaplarını onlara çevirsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder