Osman Arpaçukuru'nun "Hadis Olarak Bilinen
Asılsız Sözler" isimli yazı dizisini okurlarımıza sunmaya başlamıştık.
Arpaçukuru, yazı dizisinin ikinci kısmında, halk arasında çokça zikredilen ve
kimi İslamî öğretilere de temel olan "(Ey Muhammed!) Sen olmasaydın, (Sen
olmasaydın) ben asla âlemleri yaratmazdım" sözünü kaynaklar bakımından incelemeye
alıyor. Yazar, dizinin sonraki kısımlarında da Hz. Peygamber'e izâfe edilen
başka sözleri ele alan yazılarıyla olacak.
____________________________________________________________________________________
عَنْ عُبَيْدِ اللهِ بْنِ مُوسَى الْقُرَشِيِّ حَدَّثَنَا
الْفُضَيْلُ بْنُ جَعْفَرَ بْنِ سُلَيْمَانَ عَنْ عَبْدِ الصَّمَدِ بْنِ عَلِيِّ بْنِ
عَبْدِ اللهِ بْنِ عَبَّاسٍ
عَنْ أَبِيهِ عَنِ بْنِ عَبَّاسٍ عَنِ النَّبِيِّ صَلَّى
اللهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمِ أَنَّهُ قَالَ:
« لَوْلاَكَ [لَوْلاَكَ] لَمَا خَلَقْتُ الْأَفْلَاكَ.
»
Ubeydullah b. Musa el-Kureşî’den rivayet edildiğine
göre o şöyle demiştir: Fudayl b. Ca’fer b. Süleyman, Abdussamed b. Ali b.
Abdullah b. Abbas’tan, o da babası Abbas’tan bize tahdis edip dedi ki: Hz.
Peygamber şöyle buyurdu:
“(Ey Muhammed!) Sen olmasaydın, [Sen olmasaydın] ben
asla âlemleri yaratmazdım.”
(Levlâke [levlâke] le-mâ halaktu’l-eflâk)
Daha çok nasihat ve vaaz türü kitaplarda bulunan ve
“kudsî hadis” olduğu söylenen bu rivayet, ilk ortaya çıkışından günümüze kadar
geçen asırlar içinde halk arasında iyice yayılmış ve neredeyse her Müslümanın
âşina olduğu meşhur bir söz olmuştur.
Şu kadar var ki hadis âlimleri bunun Hz.
Peygamber'in ağzından uydurulmuş bir söz olduğunu ve hadis olarak aslının
bulunmadığını bildirmişlerdir. Dolayısıyla kıtalar ve zamanlar aşan şöhretine
rağmen bu söz, hadis değildir. Peygamber Efendimiz ne bu sözü ne de aynı
anlamda başka bir sözü söylemiştir.
Ayetler, varoluşun temel sebebinin Allah'a kulluk
olduğunu haber verirken hadis diye uydurulmuş bu söz, varoluşun sebebini Hz.
Peygamber olarak göstermekte ve her şeyin O'nun yüzü suyu hürmetine, Allah'ın
O'na olan sevgisinin tezahürü olarak ve O'nun hatırına yaratıldığını
bildirmektedir. Bu sözün ifade ettiği anlamın ayetlerle çeliştiği açıktır;
dolayısıyla yanlışlığı ortadadır.
Hadis diye uydurulmuş olan bu söz, Buhârî ve Müslim
başta olmak üzere güvenilir temel hadis kaynaklarında “hadis olarak”
bulunmamaktadır. Araştırmamız sonunda, Hz. Peygamber’e ait bir söz (hadis-i
şerif) olarak gösterildiği tek kitabın Deylemî’nin (ö.509) el-Firdevs
bi-me'sûri'l-hitâb (Firdevsü'l-ahbâr) adlı eseri olduğunu gördük. Deylemî’nin
elimizdeki nüshasında rivayet, “Allah şöyle buyurdu: İzzetime ve celalime yemin
olsun ki, sen olmasaydın cenneti yaratmazdım. Sen olmasaydın dünyayı da
yaratmazdım” şeklindedir. (V, 227) Söz konusu kitapta çok sayıda zayıf ve hatta
uydurma hadisin bulunduğu bilinmektedir. Bu durumu da Deylemî'nin başlıca
kaynağı olan Şihâbü'l-ahbâr'ın güvenilir bir hadis kitabı olmamasıyla açıklamak
mümkündür. [1] Dolayısıyla bu uydurma rivayetin, Deylemî’nin kitabında
bulunuyor olması, onun hadis olduğuna delil oluşturmamaktadır. Özellikle de
rivayetin uydurma olduğu âlimler tarafından dile getirilmişse...
Çağdaş hadis âlimi merhum Muhammed Nâsırudin Elbânî
(ö.1999) Silsiletu’l- ehâdîsu’z-zaîfe adlı kitabında (I, 448-451) hadis diye
uydurulmuş bu söz hakkında genişçe açıklama yapmıştır. Geçmiş âlimlerin
sözlerini de içeriyor olmasından dolayı onun açıklamasına burada yer veriyoruz.
O şöyle diyor: [2]
"Bu, hadis diye uydurulmuş bir sözdür, hadis
değildir.
Sağânî (ö.650) “el-Ehâdisu’l-mevzûa” adlı kitabında
(s.57) onun hakkında "hadis diye uydurulmuş söz" demiştir.
Ali el-Kârî (ö.1014) “el-Mevzûât” adlı kitabında
(s.67-68) şöyle demektedir: “Hadis değildir. Fakat anlamca doğrudur; çünkü
Deylemî'nin İbn Abbas’tan naklettiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
‘Cebrail bana gelerek şöyle dedi: ‘Ey Muhammed! Sen olmasaydın cenneti
yaratmazdım. Sen olmasaydın, cehennemi de yaratmazdım.’” [3]
İbn Asâkir (ö.571) bu sözü, “Sen olmasaydın, dünyayı
yaratmazdım” biçiminde nakletmiştir. [4]
Benim [Muhammed Nâsırudin Elbânî] kanaatim odur ki
Ali el-Kârî’nin sözünü ettiği Deylemî’deki rivayetin sahih olduğu
kesinleşmedikçe bu sözün anlamca doğru olduğu da söylenemez. Deylemî’deki
hadisin sahih olduğunu bildiren herhangi bir âlim de bilmiyorum. Artık
Deylemî’nin “el-Müsned”inde yer alan hadisin senedini de tesbit etmiş
durumdayım. [5] Hadisin râvileri arasında bulunan Abdüssamed b. Ali b. Abdullah
isimli râvi bu hadisin felâketidir. Ukaylî onun hakkında “Hadisleri alınmaz”
demektedir. “Ey Muhammed! Sen olmasaydın, ben âlemleri yaratmazdım” hadisinde
de aynı râvi bulunmaktadır ve hadisin başka bir râvi zinciri (senedi) de
yoktur. İbn Asâkir’in “Sen olmasaydın, dünyayı yaratmazdım” şeklindeki
rivayetine gelince, İbnu’l-Cevzî (ö.597), bunu “el-Mevzûât” adlı kitabında (I,
288-289) nakletmiş ve “bu hadis diye uydurulmuş bir sözdür, hadis değildir”
demiştir. Suyûtî (ö.911) de “el-Leâlî” (I, 272) adlı kitabında İbnu’l-Cevzî’nin
söz konusu hadis hakkındaki değerlendirmesine katılarak o da hadisin uydurma
olduğunu söylemiştir.” [6]
Bu rivayet çerçevesinde yapılan açıklama ve
yorumlarda bütün varlıkların Hz. Peygamber’in yüzü suyu hürmetine yaratıldığı
inanışı ortaya atılmakta ve bu temelsiz inanç, aynı şekilde kendi gibi temelsiz
olan söz konusu uydurma hadise dayandırılmaktadır.
İbnu’l-Cevzî (ö.597) Sağânî (ö.650) İbn Teymiyye
(ö.728) Suyûtî (ö.911) Ali el-Kârî (ö.1014) Aclûnî (ö.1162) Şevkânî (ö.1250)
Leknevî (ö.1304) ve Cemâlüddin Kasımî (ö.1332) gibi meşhur hadis âlimleri bu
sözün “hadis diye uydurulmuş, asılsız bir rivayet” olduğunda hemfikirdirler.
[7]
Cemâlüddin Kasımî'ye göre bu söz, mevlid-i şerif
kutlamaları esnasında Hz. Peygamberi metheden sözler okuyanlar tarafından
uydurulmuştur. [8]
İbn Teymiyye bu sözün ne sahih ne de zayıf hiçbir
şekilde hadis olmadığını, sahabeden bu anlamda bir söz nakledilmediğini; bunun,
“söyleyeni belli olmayan bir söz” olduğunu bildirmiştir. [9]
Ülkemizin tanınmış hadis âlimlerinden Prof. Dr.
Raşit Küçük de söz konusu hadisin durumuna dair internet üzerinden yöneltilen
bir soruya verdiği cevapta hadisin uydurma olduğuna dair açıklamada
bulunmuştur. [10]
Geçmişte ve çağımızda hadis âlimlerinin yaptıkları
açıklamalardan bu meşhur rivayetin hadis olmadığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar Aclûnî, uydurma hadisleri derlediği
Keşfu’l-hafâ adlı ünlü kitabında "Bu söz, hadis olmasa da anlamca
doğrudur" [11] demişse de bizim için öncelikle önemli olan, bu sözün
anlamca doğruluğu değil; Hz. Peygamber'e ait olup olmadığı meselesidir.
"Kudsî hadis" olarak meşhur olmuş ancak
güvenilir temel hadis kaynaklarında hadis olarak yer almamış bu sözün
Rasûlullah (sav)'a aidiyetinin araştırılıp gerçeğin ortaya konulması, anlamının
doğru olmasından daha önemli bir meseledir. “Anlamın doğruluğu” meselesinde
odaklanıp “sözün, kaynağına ait olmayışı” hususunun göz ardı edilmesi durumunda
“Hz. Peygamber’e iftira atmak” gibi son derece tehlikeli bir davranışa göz
yumulmuş ve tabii bunun ağır vebali altında kalınmış olunacaktır.
Geçmişte hadis âlimlerimiz, yukarıda aktardığımız
bazı açıklamalarında da görüldüğü üzere bu uydurma rivayet hakkında gerekli
bilgilendirmeyi ve açıklamayı yapmışlardır. Ancak günümüzde onların söz konusu
kıymetli açıklamalarının kütüphane raflarını dolduran kitaplarda kaldığı, halkın
dikkat ve bilgisine yeterince ulaşmadığı ortadadır.
Temelleri sahabe döneminde atılan sened (isnad)
sisteminin, hadis metinlerinin ayrılmaz bir parçası olup hadisin sıhhati
hakkında hüküm vermede kullanılan temel kriterlerden olduğu bilinmektedir. Hadisin
senedi yoksa o hadis hakkında değerlendirme nasıl yapılacaktır? Sened
gereksizse âlimler İslam tarihinin ilk birkaç asrı boyunca neden ısrarla sened
üzerinde durmuşlardır?
Bizatihi duyup işittiklerimizin yanısıra internet
ortamında -özellikle forum sitelerinde yaptığımız- kısa gezinti esnasında bu
sözün hadis olarak sanal ortamlara da taşındığını, savunulan çeşitli düşünce ve
hükümlere temel yapıldığını, etrafında söylemler geliştirildiğini gördük. Bu
da, rivayetin asılsızlığına dair âlimlerin yaptıkları açıklamalardan halkın
haberdar olmadığı yönündeki görüşümüzde bizi maalesef haklı çıkarmaktadır. [12]
Web sitelerinden birinde bu uydurma hadis üzerine
oturtulan inanç, şöyle dile getirilmektedir: “Tasavvuf düşüncesinde Hakikat-i
Muhammediyye veya Nur-ı Muhammedi denen bir inanış ve kavram vardır. Konumuz
olan hadis daha çok bu inanışın temellendirilmesi vesilesiyle gündeme gelir.”
[13] Bir diğer sitede özetle şöyle denmektedir: “Tasavvufi anlayışa göre
Allah’tan başka hiçbir şey yok iken ilk defa hakikat-i Muhammediye var olmuş,
bütün yaratıklar bu hakikatten ve O'nun için halk edilmiştir. Âlemin var olma
sebebi, maddesi ve gayesi bu hakikattir. (…) Varlığın mebde ve müntehası Hz.
Muhammed (sav)’dir… Tasavvufta sık sık kullanılan ve kudsi hadis olarak da
rivayet edilen, ‘Sen olmasaydın ben kâinatı yaratmazdım’ (Levlake...)
ifadesiyle varlığın Hz. Muhammed (sav) için yaratıldığı anlatılır. …’ın birçok
yerinde de bu hadis nazarlara sunularak kâinatın yaratılış sebebi olarak Hz.
Muhammed (sav) gösterilir.” [14]
Bu rivayet çerçevesinde yapılan açıklama ve
yorumlarda bütün varlıkların Hz. Peygamber’in yüzü suyu hürmetine yaratıldığı
inanışı [15] ortaya atılmakta ve bu temelsiz inanç, aynı şekilde kendi gibi
temelsiz olan söz konusu uydurma hadise dayandırılmaktadır.
Bir web sitesindeki açıklama aynı zamanda bir
itirafı da içermektedir. Orada hadisin sahihlik durumu hakkında değerlendirmede
bulunulmakta ve şöyle denmektedir: “Hadisin kuvvetli bir senedi olmadığı
doğrudur fakat bunun bir hadisi uydurma (mevzu) yapmadığı da ilm-i hadis
çerçevesinde izahtan varestedir.” Açıklamayı yapan kişi bu sözün hadis olarak
aslının bulunmadığına dair âlimlerin yaptıkları açıklamaları ya bilmemekte veya
görmezden gelmektedir. Değerlendirmeye devam edilerek “Ümmetin telakkisine göre
manasının doğruluğu kesin olduğu gibi cumhur-u muhaddisince de manasının
doğruluğu tespit edilmiştir” denmekte ve ardından “Sen olmasaydın cenneti
halketmezdim”, “Sen olmasaydın cehennemi yaratmazdım” ve “Ya Muhammed sen
olmasaydın, ben dünyayı halketmezdim” ve birkaç başka hadis nakledilerek bu
hadislerin aynı manaya kuvvet verdiği ve böylece söz konusu hadisin senedindeki
zaafiyetin zail olduğu, hiçbir senedi olmasa da aynı manaya işaret eden pek çok
hadis ile kuvvet bulduğu söylenmektedir. [16]
"Kudsî hadis" olarak meşhur olmuş ancak
güvenilir temel hadis kaynaklarında hadis olarak yer almamış bu sözün
Rasûlullah (sav)'a aidiyetinin araştırılıp gerçeğin ortaya konulması, anlamının
doğru olmasından daha önemli bir meseledir.
Halbuki temelleri sahabe döneminde atılan sened
(isnad) sisteminin, hadis metinlerinin ayrılmaz bir parçası olup hadisin
sıhhati hakkında hüküm vermede kullanılan temel kriterlerden olduğu
bilinmektedir. Hadisin senedi yoksa o hadis hakkında değerlendirme nasıl
yapılacaktır? Sened gereksizse âlimler İslam tarihinin ilk birkaç asrı boyunca
neden ısrarla sened üzerinde durmuşlardır? Patenti Müslümanlara ait olan ve
"isnad sistemi" denen "senedli anlatım sistemini" Müslüman
âlimlere icat ettiren sebep nedir? Onları hadisler bir yana tarihî olayları
dahi senedli rivayetlerle aktarmaya yönelten sebep nedir?
Sonra şahit/destek olarak gösterilen hadislerin de
uydurma olduğu yine âlimlerce bildirilmiştir. Örneğin yukarıda, “Sen olmasaydın
cenneti/cehennemi/dünyayı yaratmazdım” formatında geçen hadisler için meşhur
hadis âlimi Zehebî’nin (ö.748) “uydurma” dediği; bir başka hadis otoritesi İbn
Hacer el-Askalânî’nin (ö.852) de bu değerlendirmesinde ona katıldığı
bilinmektedir. [17]
Web sitesindeki değerlendirmede, aynı anlamda benzer
hadisler bulunduğu, böylece bunlarla söz konusu rivayetin kuvvet kazandığı
söylenmektedir. Ayrıca hadisin çeşitli kitaplarda bulunduğu söylenerek Aclûnî’nin Keşfu’l-hafâsı,
Aliyyu’l-Kârî’nin, Suyûtî’nin ve Şevkânî’nin kitapları, Mevlânâ Halid’in
Divan'ı ve İmam-ı Rabbânî’nin Mektûbât'ı delil olarak gösterilmektedir. Bütün
bunların sonunda da sonuç olarak şöyle denmektedir: “Hâl böyle iken hadisin
zayıflığını bile kabul etmeyerek uydurma olduğunu, hele hele Allah ve Peygamber
adına yalan söylendiğini beyan etmek, insaf ve izan ile bağdaşmasa gerektir.”
Biz bu rivayetin hadis olarak uydurulmuş asılsız bir
söylenti olduğunu söylerken elbette onun hiçbir kaynakta yer almadığından yola
çıkarak bu sonuca ulaşmış değiliz. Daha önce adlarını aktardığımız hadis
kaynaklarını esas alıp bu kaynaklarda âlimlerin yazmış oldukları değerlendirme
ve açıklamaları dikkate alarak bunu söylüyoruz. Kaldı ki yukarıdaki
değerlendirmenin sahibi kişinin, adlarını andığı hadis kaynaklarında da bu
sözün hadis olarak aslının bulunmayıp hadis diye uydurulmuş rivayetlerden
olduğu kaydedilmiştir. Bu açıklamaları görüp de hâlâ bu rivayetin hadis
olduğunu iddia etmek nasıl mümkün olabilir?!
Kaldı ki biz sadece bu sözün Hz. Peygamber’e ait
olmadığını değil, anlamının da doğru olmadığını görüyoruz. Zira bu söz,
“yaratılışın amacının, isim ve sıfatlarıyla Allah'ı tanımak ve sadece O’na
kulluk etmek” olduğunu haber veren apaçık Kur'ân ayetlerine ters düşmektedir.
Yüce Allah bu ayetlerden birinde insanların ve cinlerin yaratılış sebebi ve
gerekçesini haber vererek: "Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk
etsinler diye yarattım" [18] buyurmaktadır. Hz. Muhammed (sav) de
insanlardan biridir. O, kelime-i şehadette de bildirildiği üzere diğer bütün
insanlar gibi önce "kul" (abduhu), sonra onlar arasından seçilmiş bir
"peygamber"dir (rasûluhu). Yaratılışın sebebinin, insanın iyi ve
güzel davranışlarda bulunma sınavı yani kulluk olduğu Mülk suresinde de şöyle
bildirilmektedir: "O ki hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için
ölümü ve hayatı yaratmıştır." [19]
Ayetler, varoluşun temel sebebinin Allah'a kulluk
olduğunu haber verirken hadis diye uydurulmuş bu söz, varoluşun sebebini Hz.
Peygamber olarak göstermekte ve her şeyin O'nun yüzü suyu hürmetine, Allah'ın
ona olan sevgisinin tezahürü olarak ve O'nun hatırına yaratıldığını
bildirmektedir. Bu sözün ifade ettiği anlamın ayetlerle çeliştiği açıktır;
dolayısıyla yanlışlığı ortadadır. Şeyhülislam İbn Teymiye'nin de söylediği gibi
arş, kürsü, gökyüzü, yeryüzü, güneş ve ay; bunların hiçbiri Hz. Peygamber'in yüzü
suyu hürmetine ve O'nun hatırı için yaratılmamıştır. [20]
Halk arasında hadis diye meşhur olmuş bu söz
hakkındaki araştırma ve incelememizin bizi ulaştırdığı sonuç budur. Yanılmışsak
Allah’tan bizi bağışlamasını, doğruya ulaştırmasını ve samimi çalışmamızın
karşılığını en güzel biçimde vermesini niyaz ediyoruz. Hatalarımızı hikmetle
düzeltecek kimseye de duacıyız. Amacımız, aşağılamak ve incitmek değil; hakka
ve hakikate ermektir.
Allah Rasûlü (sav) şöyle buyurmuştur:
"Kesinlikle benim ağzımdan yalan uydurmak,
herhangi birinin ağzından yalan uydurmaya benzemez." [21]
"Her kim bile bile benim ağzımdan yalan
uydurursa, cehennemdeki yerine hazırlansın." [22]
"Her kim de bile bile, benim ağzımdan
uydurulmuş, bana ait olmayan bir sözü ben söylemişim gibi anlatır ve aktarırsa
o da o sözü uyduran iki kişiden biridir." [23]
arpacukuru@hotmail.com
________
Dipnotlar:
1. Kitap hakkında bkz. "Firdevsü'l-ahbâr"
Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi, XIII, 129-130.
2. Ayrıca Elbânî'nin adı geçen kitabının şu cilt ve
sayfalarına da bkz. I, 88-100; XII, 470-471.
3. Deylemî, el-Firdevs bi-me'sûri'l-hitâb
(Firdevsü'l-ahbâr), V, 227.
4. İbn Asâkir, Târîhu Medineti Dımaşk, III, 518.
5. Elbânî'nin, tesbit ettiğini bildirip adı geçen
kitabında kaydettiği senedi biz de konunun başına koyduğumuz Arapça metnin
başına uyarlayarak ekledik ve ayrıca harekelendirdik. Sened için bkz. Elbânî,
Silsiletü'l-ehâdîsi'z-zaîfe, I, 451.
6. Aynı söz Hâkim’in el-Müstedrekinde (II, 671-672)
“Muhammed olmasaydı, Âdem’i yaratmazdım. Muhammed olmasaydı, cenneti de
cehennemi de yaratmazdım.” lafızlarıyla gelmiştir.
7. Bkz. Sağânî, el-Ehâdîsu’l-mevzûa, s. 52; Aclûnî,
Keşfu'l-Hafâ, I, 54; II, 192; Şevkânî, el-Fevâidu’l-mecmûa, s. 326; Ali
el-Kârî, el-Mevzûâtu’l-kübrâ, s. 295; el-Mevzûâtu’s-süğrâ, s. 150;
İbnu’l-Cevzî, el-Mevzûât, I, 289-290; Suyûtî, el-Leâlî, I, 249, Leknevî,
el-Âsâru'l-merfûa, s.44, 45, 295; Fettenî, Tezkiratü'l-Mevzûât, s.86.
8. Cemalüddin Kasımî, Kavâidu't-tahdîs, s. 155.
9. İbn Teymiyye, Mecmû’u’l-fetâvâ, XI, 86-96.
10. Bkz. haber7.com/artikel.php?artikel_id=133873,
erişim: 11.07.2006; 07.13.
11. Aclûnî, Keşfu'l-hafâ, I, 54; II, 192.
12. Örnek olarak şu web sitelerine ve ayrıca dipnotlarda
verilen diğer web sitelerine bakılabilir (erişim: 08.10.2006):
sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=levlake+levlak+lema+halaktul+eflak&nr=y&pt=levlake+
sufizmveinsan.com/sohbet/risaletun27.html
alshirazi.com/compilations/history/fatema/part1/1.htm
gamextreme.org/gia/gor.php?a=levlake%20levlak%20lema%20halakt%C3%BCl%2
haber7.com/artikel.php?artikel_id=133873
islamiforum.com/index.php?showtopic=9754
islamqa.com/index.php?ref=23290&ln=ara
sorularlaislamiyet.com/subpage.php?s=article&aid=5655.13
13. yeniasir.com.tr/ya2006/09/29/index.php3?kat=ana&sayfa=ramazan1&bolum=yazarlar;
erişim: 08.10.2006.
14. Bkz.
sorularlarisaleinur.com/moduller.php?modul=makale&op=1&id=68; erişim:
08.10.2006. Risale-i Nur Enstitüsü’nün bu konudaki benzer cevabı için bkz.
www.suleymaniyevakfi.org/modules/tutorials/index.php?op=viewtutorial&tid=21,
erişim: 08.10.2006.
15. sufizmveinsan.com/sohbet/risaletun27.html;
erişim: 08.10.2006.
16. Bkz.
koprudergisi.com/index.asp?Bolum=EskiSayilar&Goster=Yazi&YaziNo=560;
erişim: 22.11.2006.
17. Bkz. Zehebî, Mîzânu’l-i’tidâl, V, 299; İbn Hacer
el-Askalânî, Lisânu’l-Mîzân, IV, 354; Elbânî, Silsiletü'l-ehâdîsi'z-zaîfe, I,
450. Ayrıca bkz. İbnu’l-Cevzî, el-Mevzûât, I, 289.
18. Zâriyât (51), 56.
19. Mülk (67), 2.
20. İbn Teymiyye, Mecmû’u’l-Fetâvâ, XI, 95–96.
21. Buhârî, Cenâiz 33; Müslim, Mukaddime 4 (4).
22. Buhârî, İlim 38, Cenâiz 33; Müslim, Mukaddime 2,
3, 4. Ayrıca bkz. Ebû Davud, İlim 4; İbn Mâce, Mukaddime 4; Tirmizî, İlim 8;
Menâkıb 20; Dârimî, Mukaddime 25, 50.
23. Müslim, Mukaddime 8, 19; Tirmizî, İlim 9; İbn
Mâce, Mukaddime 5; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 255; V, 14, 19, 20.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder