KURAN’IN ÖĞRETİSİ PEYGAMBER İNANCINDA;
Allah insanların kurtuluşu için baştan beri resuller göndermektedir.
Bunların görevleri Allah’ın kendilerine verdikleri bilgiyi hiç değiştirmeden
zamanında insanlara ulaştırır, bunları
nebi sıfatıyla hayata uygulayarak güzel bir örneklik teşkil ettirerek dinin
hayat haline getirilmesini sağlarlar.. Diğer insanlar gibi Allah ın kurallarına
kendileri de uyar.
Peygamberler; Allah ın hüküm koymadığı alanlarda sosyal hayatta
karşılaşılan veya karşılaşılması muhtemel sorunlara yönelik, devlet başkanı
veya inanların lideri olarak; bulundukları coğrafi yapı ve toplumun geleneği
ölçüsünde aklını vizyonunu öngörüsünü kullanarak bu alanlarda bilgi sahibi
olanların görüşlerini de alarak çözüm üretir, yasaklar koyar ve kaldırır. Kimlik oluştururlar. Bu kurallar yüce Allah
tarafından hüküm haline getirilmediği sürece din değildir! Nebinin o dönem ve
şartlar için içtihadıdır. Nitekim Yüce
Rab bunlardan bir kısmını hüküm haline getirebilir. Mesela Medine’ye ilk geldiği günlerde Cuma
günü tüm cemaati mescitte toplayarak toplum sorunlarını dile getirmesinin
ardından, çok sonraları Allah, Cuma suresinde bu eylemi tüm Müslümanlara Cuma
günleri Müslümanların sorunlarının görüşülüp çözülmesine yönelik mescitlerde
toplanılmasını hüküm haline getirmiştir. Yine kuran da süt kardeşlerle
evlenilmeyeceğinin belirtilmesinin ardından Allah resulünün kimlerin süt
kardeşi olacağı konusunun detaylandırılması… gibi.
Allah
resulü, Fani bir kul, bir insan olma özelliğinde olmasına rağmen diğer insanlardan farkı vahiy almasıdır. Nebi
sıfatı ile icraatlarında en ufak bir
yanlışa tevessül edilmesinde dahi gidişata yüce Rab hemen müdahale ederek
onları uyarır. Zira yanlış bir örneklik
ümmete mal olmasın diye.! Çünkü
Peygamberler insanlara yol gösterici
yüce bir ahlak sahibidirler.
Allah,
Hz. Peygamber’in mucize göstermesini ve müşriklerin bu konudaki isteklerini
sürekli reddetmiştir. Nitekim bu isteklerin hemen arkasından Hz. Peygamber’in:
“Rabbimi tenzih ederim. Ben sadece beşer bir elçiyim. Demiştir. Ayrıca,
peygamberler Allah’ın elinden kurtarıcı değillerdir.
Başlıkta da belirtildiği gibi aşağıdaki sure adı ve
numaraları verilen ayetlerde
Resulullah’ın konumunu, yetkisi, neyi ne kadar bilebileceği, ne yapacağı
ve ne yapmayacağı belirtilen ayetlerdir. Allah resulü Kuran ayetleri sınırları içerisinde
konumlanan bir peygamberdir. Ne eksiği vardır ne de fazlalığı. İnsanlar ondan
ne bir şey eksiltebilir, küçümseyebilirler ne de ilave ederek O’nu aşırı yüceltmeye
kalkabilirler. Bu konu ile ilgili bütün sınırı çizen yalnız Allah tır. Allah ın
bir kararını etkileyecek her hangi bir güç merci asla yoktur.
İŞTE KURAN IN ANLATIMINDAKİ RESUL
Ey insanlar! Ben sizin hepinize gönderilmiş olan Allah
Resulüyüm. (Araf, 7/158) (O halde) Eğer Allah'ı seviyorsanız bana tabi olun ki
Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın (Ali İmran, 3/31) (Çünkü) Ben
O’nun tarafından size gönderilmiş olan bir uyarıcı ve müjdeciyim. (Hud,11/2)
Ben –Rabbimden- bana ne vahyolunuyorsa sadece ona
uyuyor ve sizi de onunla uyarıyorum. (Enam 50,51)* Bu Kuran bana -bunun için,
yani- sizi ve ulaştığı herkesi kendisi ile uyarayım diye
vahyediliyor/vahyedildi.(Enam, 6/19).
Ben –Kur’an bana vayhedilmeden önce, ki ben onun
bana vahyedileceğini ummuyordum (28/86)- kitap nedir, iman nedir
bilmezdim.(Şura,42/52)* (Ama Allah) Bana
sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım diye onu bana vahyetti.(Enam,6/19). Ve ben de sizi onunla uyarıyor, onunla sizi
doğru yola iletiyorum.(Şura, 42/52)*
Benim –daha önce- mele-i ala/melekler topluluğunun
tartışmaları hakkında hiçbir bilgim yoktu. Ama artık açık bir uyarıcı olduğum
için –bunlar- bana vahyolunuyor. (Sad 69,70).
Ben Rabbimden bana ne vahyolunuyorsa sadece ona
uyuyorum. (Araf, 7/203)
Benim yaptığım sadece Allah’tan geleni, O'nun Risâlet’ini
tebliğ etmekten ibarettir.(Cin, 72/23)
Ben gaybı bilmem. (Enam, 6/50) Eğer ben gaybı
biliyor olsaydım, -o zaman kendim için- tabi ki daha çok hayır yapardım. Ve -o
zaman- bana hiçbir fenalık da dokunmazdı. Ama ben sadece inananlar için
gönderilmiş bir uyarıcı ve müjdeciyim. (Araf, 7/188)
Allahın Resulü/Elçisi olarak bana düşen sadece
tebliğdir. (Ali İmran, 3/20;Maide, 5/92)* Ben, buna karşılık sizden bir ücret
istemiyorum. Ve ben olduğundan başka türlü görünenlerden de değilim.(Sad,
38/86) Eğer ben sizden bir ücret istemişsem, o sizin olsun. Ücretim yalnız
Allah'a aittir. O, her şeye şahittir. (Sebe, 34/ 47
Ben, Rabbimin bana indirdiği (Kur’anı) size tebliğ
etmekle görevliyim. Eğer bunu yapmazsam, risaleti tebliğ etmemiş, O’nun
elçiliğini yapmamış olurum.(Maide, 5/67)*
Ben –daha önce benzeri olmayan- türedi bir
Resul/Elçi değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilemem. Ben sadece bana
vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım. (Ahkaf, 46/9
Ben, tıpkı sizin gibi bir beşerim (ilah değilim).
Bana, ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. (O halde) Kim Rabbine
kavuşmayı arzu ediyorsa, güzel ameller işlesin ve Rabbine yaptığı ibadetlerinde
–ben dahil- hiç kimseyi O’na ortak koşmasın.(Fussilet, 41/6)
(Çünkü) Ben, sizin için herhangi bir zarar verme
veya fayda sağlama gücüne sahip değilim. (Cin, 72/21) (Hatta) Ben, Allah'ın
dilemesi haricinde kendim için bile bir fayda sağlama veya –gelecek- zararı
önleme gücüne sahip değilim. (Araf, 7/188;Yunus, 10/49)
Beni Allah'a karşı himaye edecek hiçbir güç/ kimse
yoktur, benim Allah’tan başka sığınacak kimsem de yoktur. (Cin, 72/22) Benim
velim/koruyucum Allah’tır. Ki O, Kitabı indirmiştir. Ve O, salihlerin
veliliğini (koruyuculuğunu) da yapandır. (Araf,7/196)
Ben sizin üzerinize vekil değilim.(Yunus, 12/108)
Ben, sizin üzerinize bir zorba da değilim (Ğaşiye, 88/22) Ben sizin için sadece
bir uyarıcıyım (Hicr, 22/49).
Ben size, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır,
demiyorum. Ben gaybı da bilmiyorum. Ben size, ben bir meleğim de demiyorum.
Ben, bana ne vahyolunuyorsa sadece ona uyuyorum. (Enam, 6/50)
Bana Müslümanlardan olmam ve Kur'ân okumam
emrolunmuştur. (Neml, 27/91) Eğer Allah dileseydi, ben size onu okuyamazdım,
Allah da onu size bildirmezdi (ama Allah diledi ve onu size okudum). Ben bundan
önce bir ömür boyu içinizde durmuştum. Hâlâ aklınızı kullanmıyor musunuz?
(Yunus, 10/16)
(İstediğiniz gibi bir ayet getirmediğim zaman, bana
diyorsunuz ki, ‘derleyip toplasana’)* Oysa ben Rabbim bana ne vahyediyorsa
sadece ona uyuyorum. İşte bu (Kur'an), inananlar için Rabbinizden gelen
basiretler, hidayet ve rahmettir. (Araf, 7/203)
Ben o (Kuranı) asla kendiliğimden değiştiremem,
-sizin ‘ya bu Kuranı değiştir ya da bize başka bir Kuran getir’ şeklindeki
talebiniz-* olacak şey değildir. Çünkü ben, bana ne vahyolunuyorsa ona
uyuyorum. Eğer Rabbime karşı isyanda bulunursam büyük günün azabından korkarım.
(Yunus, 10/15)
Eğer –iddia ettiğiniz gibi-* onu gerçekten ben
uydurmuş isem, sizin Allah tarafından bana gelecek şeyi savmaya gücünüz yetmez.
O, sizin Kur'an hakkında yaptığınız taşkınlıkları çok iyi bilir. Benimle sizin
aranızda şahit olarak O yeter.(Ahkaf 46/8)
Eğer ben –haktan- saparsam, bu, kendi kusurumdandır.
Ama eğer doğru yolu bulursam, bu,
Rabbimin bana vahyettiği (Kur'an) sayesindedir. (Sebe, 34/50)
Ben dinimi yalnızca Allah’a halis kılar ve yalnızca
Allah'a ibadet ederim. (Zümer, 39/ 14
Benim salatım ve ibadetlerim ve hayatım ve ölümüm
alemlerin Rabbi olan Allah içindir
(Enam, 6/162)
Ben sadece Rabbime dua eder ve –dualarımda- hiç
kimseyi ona ortak koşmam. (Cin, 72/20)
Ben Rabbimden gelen açık bir delile dayanıyorum. Siz
ise onu yalanladınız. Ama sizin çabucak gelmesini istediğiniz (azap) benim
yanımda değildir. Çünkü hüküm Allah'ındır. (Enam, 6/57)
Eğer acele istediğiniz şey benim elimde olsaydı,
elbette benimle sizin aranızdaki iş çoktan bitirilmiş olurdu (ama bu benim
elimde değildir). Allah zalimleri daha iyi bilir.(Enam, 6/58)
Ben hepinize
–gerçekleri- ilan ettim. Ben, tehdit edildiğiniz şey yakın mıdır yoksa
uzak mı, onu bilemem. (Enbiya, 21/109)
Ben -hak olduğu halde Kuranı yalanlayan kavmimin-
vekili değilim.(Enam, 6/66)* (Ey beni yalanlayanlar!) Benim amellerim bana,
sizin emelleriniz size aittir. Siz benim yaptığımdan uzaksınız, ben de sizin
yaptığınızdan uzağım.(Yunus, 10/41)
Ey kâfirler! Ben sizin tapmakta olduklarınıza
tapmam.(Kafirun, 109/1,2) Sizin dininiz size, benim dinim bana. (Kafirun, 109/6
Şüphesiz Rabbim beni doğru yola yöneltmiştir;
sapasağlam dine; Hanif (muvahhid olan) İbrahim'in dinine. O, ortak koşanlardan
değildi.(Enam, 6/161)
Ben, her şeyin Rabbi olan Allah’tan başka Rab mı
arayacağım?/aramam (Enam, 6/163)
Ben, mufassal kitabı indiren Allah’tan başka hakem
mi arayacağım?/aramam (Enam, 6/114)
Ben Allah'ın indirdiği –o- Kitab'a inandım. Ve
aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin
de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz sizedir.
Aramızda tartışılacak bir konu/belge yoktur. Hepimizi bir araya toplayacak olan
Allah’tır. Ve dönüşümüz de O'nadır. (Şura,42/15)
Allah bana bu Kitabı indirmiş (7/2) ve bana onunla
uyarmamı (6/19,92), onunla hükmetmemi (4/105), onunla insanları karanlıklardan
aydınlığa çıkarmamı (14/1), insanlar arasındaki ihtilafları onunla çözmemi
(16/64) ve insanlara onunla beyanat vermemi (16/44) emretmiştir.*
(Ey Resul) Bu Kitap sana göğsünde bir sıkıntı
oluşsun diye değil onunla uyarman ve müminlere onunla öğüt vermen için
indirilmiştir. (Ey inananlar) Rabbinizden size indirilen (bu kitaba) tabi olun.
Ve ondan başka bir evliyaya tabi olmayın. (Lakin) Ne kadar da azınız bu
öğüdümüzü tutuyorsunuz! (Araf, 7/2,3).
Sen, sana vahyedilen (bu Kur’an’a) sımsıkı sarıl.
Çünkü sen –onun sayesinde- doğru yol üzerindesin. O, hem senin hem de kavmin
için bir öğüttür. Ve hepiniz ondan hesaba çekileceksiniz (Zuhruf, 43//43,44).
GELENEĞİN ORTAYA KOYDUĞU PEYGAMBER ALGISI; Bütün kainat Peygamberin yüzü suyu
hürmetine ve Arş, levh, kalem, kürsî,
gökler, yerler, insanlar, cinler, ay, güneş, melekler, cennet, cehennem onun nurundan yaratılmıştır! O, insan
dışında mümkün ve gerçek olan melek, cin, hayvânât, nebâtât hatta cemâdât bütün
varlık türleriyle iletişim içerisindedir! Peygamber kendiliğinden asla bir şey
söylemez! Ona söyleyeceği ve yapacağı şeyler bir şekilde iletilir. Masumdur, asla hata yapmaz! Anlaşılması mümkün
olmayan kuranı açıklar. Allah ın koyduğu
hükümler dışında kendi de hüküm koyar. İşine gelmeyen ayetlerin nesh ederek
hükmünü ortadan kaldırabilir!. Kuran dışında Allah tan gayrimevlüt vahiy alır!.
Kuran’da ne zaman ve nasıl yapılacağı belirtilmeyen ibadetlerin yapılışını
gayrimetlüv vahiy veya Cebrail vasıtası ile öğrenir!. Durum böyle olunca onun her söylediği söz
vahiydir! Allah ın emirleri dışında her
yaptığı eylemde sünnettir!. Bağlayıcılığı vardır. Ümmetin büyük günah
işleyenlerine şefaat edecektir!. Binlerce mucizesi vardır!. Dünyaya gelmeden
ruhlar aleminde iken peygamber olacağını bilindiğinden, bunun alametleri dağda,
taşta, ağaçta görülmüş ve annesinin onu doğurduğu sırada Peygamberliği
müjdelenmiştir!. Kuran dışı gaybı bilgi verilmiştir!. Geçmişi ve geleceği
bilir!. Bunları istediği ile paylaşabilir!. Her türlü hastalığı ve sakatlığı
tedavi edebilir. Sahabe O’nun saçının bir telini, abdest suyunu, tükürüğünün dahi yere düşmesine izin
vermezdi!. Bazı rivayetlere göre, Hz. Peygamber cinsel açıdan 30-40 erkek
gücüne sahiptir. Allah tarafından yedirilip içirildiği için uzun süre acıkma ve
susama hissetmemektedir. O ruhuyla ve cesediyle canlı olup cesedi çürümemekte,
vefat ettiği günkü gibi taptaze ve kokusu değişmeden kalmış bulunmaktadır.
Hatta şu an kabrinde hanımları ile karı koca ilişkisi içinde olduğunu iddia
eden rivayetler bile vardır.
KURAN
VE GELENEK ÖLCÜLERİNE GÖRE İNSANLAR PEYGAMBERİ NASIL ANLADILAR!..?
İSLAM
DÜNYASINDAKİ İKİ AYRI PEYGAMBER ALGISI !
Yüce Rab,
insanı yarattı. İnsanın mutlu ve güzel bir hayat sürmesi içinde onlara
peygamberler vasıtası ile yol haritası
gösterdi. Yani Vahiy gönderdi.
Gönderdiği vahiyde, tayin ettiği elçiye,
resullere sakın ha sizler benim
sözlerimden zerre sapmayın. İkinci bir paralel yol icat etmeyin dedi.
Maide 67: Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan
onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni
insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez. Dedi.
Gönderdiği resuller, Allah ın emir maksat ve amacına
yönelik sürdürdükleri faaliyetlerinde zaman zaman küçük sapmalara yani
kalplerinde bir kayma hissedildiği an, hemen onları uyarıldı. Onlara hakkı hatırlattı.
Sonra, yüce Rab resuller
vasıtası ile bütün insanlığa, “Allaha ve resullerine uyun, itaat edin “
dedi. Bu çağrıyı insanlar iki şekilde
anladılar.
Birincisi, Allah
ın kitabında belirttiği sözlerine, emir ve nehiylerine uyulması, bununla birlikte ayrıca, geleneğin ürettiği
rivayetler çerçevesinde ilave bir anlayışla resullerin de emir ve nehiylerine
de uyulması. Şeklinde anladılar. Yani Resullerin de, Allah ın emri dışında yeni emir ve nehiylerinin olduğu, bunlarda Allah ın emri gibi uyulması zorunlu olan hükümler çerçevesinde
değerlendirilmesi gerektiği şeklinde
yorumlandı ve bu inanç akide haline
getirildi.
İkinci görüşte; Yüce
Rab’bın kendisi yani zatı ile doğrudan
hiçbir insan topluluğuna seslenmedi.
Baştan beri bütün emirlerini
insana hemcinslerinden seçtiği birisi
vasıtası ile iletti. Yani kendisine
insanlardan elçi seçti. Seçtiği
resullerine de, kendi emir ve
yasaklarına uymasını, yoldan sapmamasını tembih etti. Gönderilen resuller Allah
ın emirlerini harfiyen yerine getirdiler. İnsanlar da bu emirlerin Resuller
tarafından icat edildiğini sanmamaları için de, insana hatırlatmada bulundu. Kuran bütünlüğü içinde bu konuda söylenen söz
kısaca ; “RESULLERİN, SİZLERE TEBLİĞ
ETTİKLERİNİ SAKIN ONLARIN SÖZLERİ VE FİKİRLERİ SANMAYIN. ONLARIN BÜTÜNÜ
BENİMDİR. DİN İLE İLGLİ KENDİME HİÇ BİR ORTAKCI SECMEDİM, KABUL DA ETMEM!”
Dediği anlaşılmaktadır.
Seçtiği elçilerin öne çıkan vasıfları; Birisi nebi
diğeri resul … Resul yani elçi, Allahtan aldığını emirleri hiç eksiksiz geciktirmeden insanlığa
ulaştırırken, nebi de bu emirleri en
güzel bicimde insanlığa örneklik teşkil ederek
hem kendi yaşadı .
PEYGAMBERLER, GAYBI BİLEBİLİRLER Mİ?
Toplumda yerleşik din inancında peygamberin gaybı
bildiği görüşü hakimdir. Oysa Kuran’da
gaybın anahtarının yalnız Allah katında olduğu belirtilmekle birlikte,
Ayetlerden anlaşıldığı kadarıyla
resullere gayb bilgisi olarak
kendilerine verilen kitaplar kadar olduğu şeklindedir. Eğer Allah resulü Kuran
dışında bir gayb bilgisi olsaydı aşağıda ifade edilen hususlarda gerekli
tedbirleri almaz mıydı?
Taife çıkar
bir yol bulmak için giden Allah resulünün başına gelenler; öldüresiye
dövülüp başının ayaklarının kanlar içinde kalmasını önceden bilememesi, neyin ifadesidir
Allah resulüne hicret öncesi suikast yapılacağını,
İbn Sad’ın rivayetinde belirtiği üzere “Hz. Peygamber’in büyük halası Rukayka
bt. Sayfi b. Haşim, muhtemelen dedikoducu komşularından duyup, Kureyş’in toplandığını ve bu gece kendisine
suikast yapacaklarını Hz. Peygambere bildirdiğini söylemektedir. Asrımızın büyük tarihçilerinden Muhammed
Hamidullah da buna itibar etmektedir.
Allah
resulünün Bedir'e geldiğinde oradan daha önce geçmiş
olanların nereden geldiğini anlamak üzere develerin dışkılarına baktığını biliyoruz..
Develerin dışkılarındaki hurma çekirdekleri; kervanın mı, yoksa Kureyş'ten gelenlerin mi diye.. Gaybı bilse idi, buna gerek duyar mıydı?
Kureyşliler Uhud savaşı sırasında, Hz. Peygamber’i
öldürmek için özel ölüm timi hazırlamışlardı. Bu ölüm timinden Hz. Peygamber’i
kurtarabilmek için birçok Müslüman canını vermişti. Bu zor ve sıkışık Uhud
ortamında Hz. Peygamber yaralanmış, kanı dökülmüş ve bir mağaraya zor
sığınabilmişti. Gaybı bilen bir
peygamber kendi hayatını riske sokar mıydı? Onca Müslümanın öldürülmesini engellemez miydi!.?
İfk hadisesinde
sevgili eşine atılan iftiranın iftira olduğunu bilmedi, belki bir hata etmiştir! diye sahip
çıkamadı! .. Gaybı bilseydi iki ay kadar eşine sahip çıkmaz mıydı? O
sıkıntıları eşine yaşatır mıydı?
İslam’ı tebliğ etmek üzere Hz. Peygamber’den (s.a.v) bir heyet göndermesini isteyen Necid kabilesinin isteği üzere
görevlendirilen 70 kadar sahabeye kurulan tuzağı bilememesi!. Hatta onların
öldürülmesinin haberini aylar sonra öğrenmesi bize neyi anlatır?..!
Peygamber arkasında yıllarca namaz kılan
münafıkların kim olduğunu bilmiyordu. [9/101] Bu örnekleri onlarca hatta
yüzlerce sayabiliriz. Sadede dönersek; Peygamber gaybı bilmiyordu. Gayb namına
bildiği sadece Vahiy ile bildirilen Kur'an'dı. Bunlar dışında Allah resulünün
gaybı bildiği konusundaki tüm anlatımlar sonradan üretilmiştir. Allah resulünün
gaybı bilmemesi, yüce Rab’bın sünetullahına uygundur. Allah’ın kanunları yaz boz değildir. Her
yerde, her şartta herkes için geçerlidir.
Kuran’a uymayan her rivayet yalandır uydurmadır. Hem Allh’a hem de
resule İftiradır.
İşin aslı
gelecekten haber verdiği iddiasında olan, FİTEN ve MELAHİM hadislerinin
hepsi baştan problemlidir. Güya Peygamberimiz ileride çıkacak fitneleri (FİTEN)
ve kanlı hadiseleri (MELAHİM), Müslümanların birbirlerinin boynunu vuracağına
dair ihbarat-ı gaybiyye (geleceği haber vermesi) türünden tüm hadisler
uydurmadır. Peygamber asla geleceği bilemez. Bu hadisler şu amaçla
uydurulmuştur. Pek çok cinayetler işleyen Müslümanlar işi kadere havale etmek
ve de bunu da zaten Peygamber haber vermişti demek! Bu gelecekten haber verme
(Fiten ve Melahim Edebiyatı) Hristiyan
ve Yahudilikteki apokaliptik kültürün bize uzanmış halidir.
Bu tür uydurmaların
bir başka amacı da peygamber
sonrası onun misyonundan çıkar sağlamaya
amaçlayanların kendilerine yönelik çıkarımlarıdır. Furkan 25/30, Ayetinin
muhatabı olmamaya bakalım! “O gün
Elçimiz diyecek ki, “Ey Sahibim, benim kavmim bu Kur’ân’ı kendilerinden uzak
tuttular”.
Allah resulü insanlığa çok güzel örnek oldu. En güzel
örnekliği de neye tabi olduğudur? Allah
ın kitabına. Bunun bize yansıması da onun yolunda yürümektir Gerisi hikaye!....
Ne yazık ki islam coğrafyasında ve ülkemizde bu kadar yalanı din diye anlatan, Vaaz ve
nasihatler ile bu yalanları canlı tutmaya
çalışan çokça şarlatan mevcut!..
Maalesef bunlar dini cübbe ve sarıkla temsil ettiklerini düşünüyorlar!! Bunlar;
Resulullah’a yapılan iftiraları
reddedenleri kafir ilan edebiliyor.
Hitap edecek binlerce de cemaat bulabiliyor!!!.
HZ.
PEYGAMBERİ DOĞRU ANLAMAK:
Bizler
Resulullahı şekil üzerinden anlamayı din edinmiş toplumların
fertleriyiz! Her zaman sakal-ı şerifini,
hırka-i saadetini, şemail-i şerifini öne çıkardık. Kainatı mucizât-ı ahmediyye ile doldurduk.
Rivayetlerin dili ile anlatılan resulde; O’nun başının üstünde sürekli dolaşan
bulutun olması, bastığı taşlarda iz bırakması, önünü gördüğü kadar arkasını
görmesi ve karanlık yerleri aydınlatması, parmaklarından suların fışkırması,
elinin işareti ile ayın ikiye bölünmesi, batmış güneşi yeniden beri çekerek
zamanı geriye döndürmesi, gölgesinin yere düşmemesi, halen ölmemiş, kabrinde
hanımları ile halvet olması, bir bardak süt ile onlarca kişiyi doyurması,
kainatın onun yüzü suyu hürmetine yaratılmış olması, Allah ın ona aşık olması, …vs…vs... vs….. daha neler neleerrrr…!
Bizler bütün bunları din ve itikat konusu
sayarken, O’nun risaletini, getirdiği
ölümsüz ilkeleri görmezden geldik!. İnsanlar onun sakalını, hırkasını ziyaret için birbirlerini ayak
altına alırken, O’nun Kur’an’ı uygulama metoduna, sahih sünnetine dönüp bakmıyorlar bile!.. Bir
kardeşimiz mevcut halin; “Hz. Aişe
annemize iftira atan, sonrada öldükten sonra peygamberin gömleği ile
kefenlenmeyi tavsiye eden Abdullah b. Ubeyy’e halimiz ne kadar da benziyor”.! Sözü
doğrularcasına dinin hurafe ve iftiralarla dolduruyoruz, sonra da
onun sakalını öperek paçayı kurtarmaya çalışıyoruz!!. Böylesi kolayca köşe
dönme, emeksizce cennet kapma oyunları ile kendimizi kandırıyoruz!
Oysa Allah resulünün giysisi, görünümü yaşadığı toplumla uyumlu olmasına rağmen, Allah şekillerinize bakmaz, amellerinize,
kalbinize bakar diyordu. O temiz ve güzel giyinirdi. Kendisine bakar, bir
topluma gideceği zaman güzel kokular sürer, kötü kokulu yiyecekleri
tüketmezdi.. Misafiri geldiğinde en
güzel şekilde karşılar ikram ederdi. O, emin dürüst ve güzel ahlaklı, alçak gönüllü idi. Kendi işini kendi görür, kimseye yük
olmayı sevmezdi. Ben sizin kralınız değil, sizden biri ve kuru ekmek yiyen bir
kadının çocuğuyum derdi. Merhametli
sevgi dolu idi. İnsanlara merhamet etmeyene Allah’ta merhamet etmez derdi.
Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız derdi. İnsanlarla iyi geçinmeyi
ve yardım etmeyi tavsiye eder, komşusu aç iken, tok yatan bizden değildir. Komşusu kendisinden emin olmayan kimse mümin
olamaz. Derdi. Sizin en hayırlınız ailesine ve çocuklarına en iyi davranandır
derdi. O, Çalışıp üretmeyi, kazanıp dağıtmayı sever, iki günü eşit olan
aldanmıştır, çalışan ele cehennem ateşi değmez derdi. Tembellik ve miskinlikten
ikrah ederdi.
Maalesef görüldüğü gibi ortada model alınacak beşer bir resul yok! O buharlaşmış mucizeler sarmalında kaybolup
gitmiştir. Fatiha’nın sonunda da belirtildiği üzere bizler de Yahudi ve
Hristiyanların kendi peygamberlerine yaptıkları
gibi, O’nu ilahlaştırma yolunda
bayağı bir mesafe almış durumdayız! Ortada örnek alınacak bir peygamber
maalesef ki yok!
Bugün onun övülmeye değil, örnek alınmaya ihtiyacı
var! Onun sünneti içinde yaşadığı Arap toplumunun adetleri, gelenekleri
değildir. Onun sünneti hayatın değişmez evrensel ilkeleridir. Onun sünneti
Kuran’ı yeryüzünde uygulamaktır. Bu yüzden o yaşayan, yürüyen Kuran’dır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder