örüşüm geçen
senekinden başkadır, demiştir. [268]
Adam: Bana,
gelecek sene başka bir görüşte bulunmayacağınıteminet (garanti ver) dermiş.
Ebu Hanife:
Bu nasıl olur bilmem ? Cevabını vermiş.
Adam da:
Lakin ben, Allanın lanetinin senin üzerine olduğunu biliyorum, demiştir .
el-Evzai
(88-157)[269]şöyle
derdi: "Biz, Ebu Ha-nife'yi re'y ile hüküm verdiğinden dolayıayıplamıyoruz.
Nitekim hepimiz re'y ile hüküm veriyoruz. Fakat biz onu, kendisine bir hadis
ulaştığı halde (hadis- i bırakıp başka bir görüşle) hadise muhalefet
ettiğinden dolayı kınıyoruz."
Bana Sehl b.
Muhammed tahdis etti. (Sehl) dedi: Bize el-Asmai, Hammad b. Zeyd'den haber
verdi.
Haramad
(98-179) [270]şöyle
dedi: Ebu Hanifeye, İhrama giren ve İzar (ihramın alt kısmı) bulamayıp, don
giymiş olan bir adamın durumundan sorulduğunda ben de orada idim. Ebu Hanife:
"Fidye gerekir" dedi. Ben bunun üzerine: "Subhanallah.. Bize Amr
b. Dinar, Cabir b. Zeyd'den o da İbnu Abbas'dan tahdis etti ki, (İbn Abbas)
şöyle demiştir: "Rasulullahı ihrama girecek olan hakkında şöyle derken
işittim: "İzar bulamazsa don giyer, na'leyn (ayakkabı, sandalet) bulamazsa
mest giyer. [271]dedim.
Ebu Hanife:
"Bırak onu.. Bize Hammad ( -120) [272]İbrahim'den ( -95) [273]tahdis
etti ki, İbrahim: "O kimseye kefaret gerekir." demiştir." dedi.
Ebu Asım,
Ebu Avane ( -179) [274]den rivayet etti ki (Ebu Avane) şöyle demiştir: "Ben
Ebu Hanife'nin yanında idim. Kendisine hurma fidesi çalan bir adam(ın cezası)
soruldu. Elinin kesilmesi gerekir, dedi. Ben ona: Bize Yahya b. Said, ona
Muhammed b. Yahya b. Hıbban, ona da Rafı b. Hudeyc rivayet etü ve dedi ki:
Rasulullah (S.A.V.): "Meyvede ve hurma özünde [275]el
kesme yoktur. [276]buyurdu, dedim. Ebu Hanife: Benim bu hadisten haberim yok,
dedi.
Ben: Fetva
verdiğin adamı geri çevir, dedim.
Ebû
Hanife:Bırak gitsin..Zaten boz katırlar onu alıp götürdü,dedi."
Ebû
Âsım(121-212) [277]Boz
katırların adamın kanını ve etini götürmüş olmasından [278]korkarım.demiştir.
Ali b.Âsım(l
05-20 l)[279]dedi
ki:Ebû Hanife'ye Abdullah b.Mes'ud'un"Kim halkın yemesi için bir koyun
keserse,ilk doğacak kızımı ona vereceğim"diyen ve bunun üzerine bir koyun
boğazlayan adam hakkında, "Doğacak kız,koyunu kesenin karısı olur.Kıza da
diğer kadınlarının mihri kadar mihir gerekir, "diye hükmettiğini rivayet
ettim.Ebû Hanife.bunun üzeri-ne:"Bu şeytanın hükmüdür."dedi.
İbnu
Râhûye('veya Râhaveyhjdiye bilinen ,İs hakb.îbrahim el-Hanzali( 166-238) kadar
Re'y ehlini diline dolayan,onların kusurlarını ortaya seren, onların çirkin
görüşlerine karşı insanları kışkırtan ve uyaran birini görmedim.[280]İbnu
RâhûyefRe'y ehli hakkında}:"Allanın Kitabını ve Rasulünün sünnetini
attılar_da,kıyasa sarıldüar. [281]derdi.
(İbnu
Râhûye)bu hususta daha birçok şeyler söylerdi.Meselâ(Re'y ehlinin)şu
görüşlerini zikrederdi: "Bir adam oturarak uyuşa ve uykusu ağırlaşsa bile
onun abdest alması gerekmez. "derler.Sonra da"Her kim bayüırsa,onun
abdesti bozulmuştur, "diye İcma ederler.Halbuki bu ikisi arasında hiçbir
fark yoktur
Üstelik
bayılan kimse hakkında bir asıl (nass)yok ki, o asılla abdestinin bozulduğuna
delil getirsinler ÎUykunun abdesti bozduğuna dair.pekçok hadis
vardır.Rasûlullahın:"Göz dübürün bağıdır göz uyuduğu zaman bu bağ
açılır"[282]ve
"Kim uyursa abdest aIsın. [283]hadisleri bunlardandır.
Yine (Re'y
ehli) yan üstü yatıp,uyku bastınnc abdesti tazelemeyi vacib gördüler de,secde
halinde] veya rükû halinde uyuyan ve uykuya dalan kimselef rin abdestini
tazelemesini şart koşmadılar.Halbukij yan üstü yatmakdan daha çok rükû ve secde
halinde] abdestin bozulmasından korkulur.Onlar bu suretle] ne hadise tâbi
oldular ,ne de kıyasa uymuş oldular
Onlar,"Kim
teşehhüdden sonra kahkaha ile gü-lerse.namazı tamamdır .Ancak.diğer bir namaz
için tekrar abdest almasıgerekir."derler.Hangi hata henüz vakti gelmeyen
bir namaz için ihtiyatıgözeten, fakat kılmakta olduğu namazda ihtiyata riayet
etmeyen kimsenin hatasından daha açıktır..!
Keza.vefat
eden ve geride dedesini (yani)annesi-nin babasını ve kızının kızını bırakan bir
adamın mirası hakkında;mal kızının kızının değil dedenin-dir.dediler.Keza
dede,onlara göre,bütün mirasçı olan akrabalarla beraberdir.
Hangi hata
bundan daha fahiştir?Çünkü de-de.anne vasıtasıyla akrabadır.O halde nasıl olur
da kızının kızından efdal olur?Kızınm kızı.kızı vasıtasıyla akrabadır .Ancak,
annesinin babası,, babasının babasma-isimleri aynı olduğu için-benzetilmiş
olabilir.
EBÛ MUHAMMED:Bizeİshak-İbnu Râhûye-,tahdis
etti(ve)dedi:Bize Veki'(129-197)[284]haber
ver di ki Ebû Hanife(80-150): (Namaz kılanlarajne oluyor da,her eğiliş ve
dogruluşta ellerini kaldırıyorlar?Yok sa uçacaklar mı?demiş,Abdullah
b.el-Mubârek(l 18-181) [285]de ona:Eğer(Hanefiler)iftitah tekbirinde uçmayı
istiyorsafdiğerleri de) eğilip dogruluşta uçmak istiyorlar,demektir."diye
cevab vermiştir[286]
Sanki çömlek
ve cam eşya mal değümiş.ve sanki abanoz,ağaç değilmiş gibi..onun;"Ben
Abanoz ve hurma salkımında el keserim.fakat kereste ve kütükte el kesmem.
Kireçte el keserim, fakat çömlek ve cam eşyada el kesmem"demesi gibi dini
konulardaki keyfîliği de cabası!
İshak
b.Râhûye(166-238)şöyle dedi:Ebû Hani-fe'ye.gümüşkaplama bir kab ile su içmenin
hükmü soruldu,Ebû Hanife:"Bir beis yoktur.Bu kap sadece senin parmağmdaki
yüzük mesabesindedir ki,elini suya sokar ve parmağmdaki gümüş yüzük ile suyu
içersin(Gümüş kaplama kab ile su içmek de buna benzer.)[287]dedi.
İbnu
Râhûye,anlatıldığı takdirde kitabı uzatacak bu gibi pekçok şeyler anlatırdı.
[288]
Bundan daha
önemlisi (re'y ehlinin)sanki hiç okumuyorlarmış gibi Kur'an'a muhalefet
etmeleridir.
Ebû
Hanife,kasden öldürülen kimsenin velisinin diyet alamayacağınıza kısas istemek
ya da affetmek mecburiyetinde olduğunu söylerdi. [289]Halbuki Allah(C.C)Kur'an'da:"Ey iman edenler! (Kasden)
öldürülenler hakkında kısas , size farz kılındı.Hüre hür, köleye köle, kadına
kadın kısas yapıhr.ÖIdü-ren ölenin velisi olan din kardeşi tarafından affedilirse,
örfe uymak ve diyeti güzellikle ona ödemek gerekir. Bu, Rabbin izden size bir
kolaylık ve rahmettir.ft(2,el-Bakara, 178)buyu rmaktad ir .Ayet -te,"kim
kısastan vazgeçerse, ma'rufa(örfe)uyarak diyet istesin"buyuruluyor,yani,güzel
bir şekilde isteyeceği diyeti istesin, diyet alacak olan acele etmesin.di yeti
verecek olan da vakit geçirmeden ve uzatmadan güzel bir şekilde diyetini
versin, denmektedir. Sonra ayet devamla:"Bu Rabbinizden bir kolaylık ve
rah-mettir"diyor ki, Yahudiler deki "öldürülenin velisi ya afveder ya
da kısas is ter "şeklindeki hükmün,müslü-manlardan kaldırılması suretiyle
bir kolaylıktır, de-mektir.Ayet devamla:"Kim bu bağışlama ve diyet alıştan
sonra(katil veya katilin akrabasına düşmanlık yaparak)tecavüzde
bulunursa"yani diyet aldıktan sonra katili öldürürse, "onun için
ahirette çok acıklı bir azab vardır."demektedir.
(Âlimler)
diyet aldıktan sonra katili öldüren kimse,öldürülür ve ondan diyet alınmaz
demişler-dir.Rasûlullah(S.A.V)da:Diyet aldıktan sonra katili öldüreni affetmem
demiştir.
İşte (rey
ehli) bu ve buna benzer hususlar-da.özürsüz olarak Kur'an'a ve Rasulullahm
sünnetine -böyle bir hadisin mevcudiyetini öğrendikten sonra dahi-muhalefet
etmektedirler.
Feri
meselelerde rey ile hüküm vermeğe gelin ce-her ne kadar hükümlerin
esaslarının,farzların ve sünnetlerin kaynaklan,akıllarm takdirine ve kıyasa
muhalif olsa da-bu daha hafiftir.
Bana
ez-Ziyâdî tahdis etti(ve) dedi:Bize İsâ b.Yunus,el-A'meş'den[290]O
da Ebû İshak'dan,o da Abduhayr!dan haber verdi.{Abduhayr)dedi:Ali b.ebi
Tâlib(r.a)şöyle dedi:"Ben,mestin üstünün altından daha ziyade meshedilmesi
gerektiğini,Rasulullahm mestlerinin üstünü meshettiğini görünceye kadar kabul
etmiyordum[291]
Bana Ebû
HâÜm.el-Asmaî'den tahdis etti.(el-Asmaî)dedi:Zufer b,Huzeyri(110-158) [292]birisine on ile yirmi arasım vasiyyet eden bir adam
hakkın-da:"pokuz verilir,ne on verilir ne de yirmi.Nasü ki sen:"İki
direk arasındaki onundur, "dediğin zaman ,sadece bu iki direk
arasıonundur.Bu iki direk ona dahil değildir, "derken işittim?[293]
Biz ona:
"Bir adamın başı kınalı[294]bir
oğlu ol-sa,adama:Oğlun kaç yaşında?denilince adam da,alt-mış ile altmış iki
arasında dese,bu takdirde sizin kıyasınıza göre adamın oğlu bir yaşında
demektir, "dedik.
ZufenBen bu
mevzuda istihsan ile hüküm veriyorum, dedi.
Bize
Muvatta'da Mâlik'den (95-179), [295]o da Ra bia b. ebî Abdirrahman'danf136) [296]rivayet edildi. (Rabîa)dedi:Saîd b.el-Museyyib'e( -94),
[297]Bir kadının bir tek parmağının diyeti
nedir?"dedim,"On de-ve"dedi.
Ben:İki
parmağinki kaç devedir?dedim.
Saîdi'Yirmi
deve"dedi.
Ben:Üç
parmağınki kaç devedir?dedim.
Saîd:"Otuz
deve"dedi.
Ben:
"Dört parmağınki kaç devedir?dedim.
Saîd:'Yirmi
deve"dedi.
" Ben:Yara
büyüyüp,zarar arttıkça diyeti azalıyor [bu nasıl iş?)dedim.
Saîd:Ey
kardeşimin oğlu,sünnet böyle.. !dedi.[298]
EBÛ
MUHAMMMED: Re'y ve kıyasa
karşı Irak ehlinin en serti eş-Şa'bi(17-104) [299]en yumuşak davrananı da Mucâhid(21-103) [300]idi.
Bana
Ebu'l-Hattâb tahdis etti(ve)dedi:bana Mâlik b.Said tahdio etti (ve) dedi :bana
el-A'meş.Mucâ hid'den haber verdi.Mucâhidşöyle demiştir: "ibadetlerin
efdali.güzelfisabetlijreydir."
Yire bana
Muhammed b.Hâlid b.Hıdâş tahdis etti (ve) dedi: (bana babam tahdis etti (ve)
dedi;) [301]bana
Müslim b.Kuteybe[302]tahdis
etti (ve) dedi:Bize Mâlik b.Miğvelf -159) [303]haber verdi (ve) dedi:eş-Şa'bire'y ehline baktı-ve bana
şöyle dedi: "Bunlar sana Rasulullahın ashabından ne rivayet ederlerse onu
kabul et.fakat kendi reyleri (görüşleri) ile söylediklerini helaya fırlat..!
"
eş-Şa'bi:Kıyastan
sakınmız.Çünkü siz kıyas yaptınız mı,haramı helâl.helâh da haram yaptınız
de-mektir."derdi.
EBÛ MUHAMMED:Bana er-Rıyâşî tahdis
et-ti(ve)dedi:bize el-Asmâî,Ömer b.ebî Zâide'den haber verdUÖmer b.ebî Zâide)(
-15?)şöyle dedi:"eş-Şa'bi-ye:"Bu,kıyasa uymuyor!"denildi,bunun
üzerine eş-Şa'bi, (erkeğin tenasül uzvunu zikrederek)kıyasa sövdü.
Bana
er-Rıyâşî,Ebû Ya'kûb el-Hattâbî'den,o da amcasmdan,o da ez -Zuhri'den(50-124) [304]tahdis
et ti,ez-Zuhrî şöyle demiştir:"Hadis erkektir.onu adam lann erkek olanlann
sever.kadın olanları da sevmezler. [305]
EBÛ MUHAMMED:Fürû asla tabi olduğuna göre,asıllarına
uymayan furû (teferruat) meseleler-de,sen nasıl düzenli bir kıyas yapabilirsin?
Nasıl olur
da kıyasta, on dirhem çalanın eli kesilir de, yüzbin dirhemi gasbedenin eli
kesilmez ?.Yine nasıl olur da.facir olan hür bir kimseye iftira edene kazf
cezası olarak sopa vurulur da.iffetli (namuslu) bir köleye iftira edene kazf
cezası tatbik edilmez?Nasıl olur da cariyelerin rahimlerinin temiz olduğu bir
hayz ile anlaşılır da,hür olan kadınların temizliği üç hayız ile
anlaşılır?Nasıl olur,bir adam (hür olan)ihtiyar ve çirkin bir kara kadınla
evlendiğinde evli sayılır da yüz güzel cariyeye sahip olduğu halde evli
sayılmaz ? [306]
EBÛ MUHAMMED:Gelelim el-Câhız'a.[307]O,
Kelâmcıların sonuncusu,geçmiş âlimleri ayıplayan, kelâmcılar içinde en iyi
delil getiren, küçük birşe-yi büyütesiye veya byyük bir şeyi küçültesiye kadar
ona en fazla iltifat eden bir kimsedir. Öyle ki o, bu kudreti
sayesinde,birşeyi ve onun zıddını yapabilecek ve siyahların beyazlardan üstün
olduğunu ispat edebilecek bir seviyeye erişmiştir
Onun bazan
Osman taraftarlarını Rafızilere karşımüdafaa ettiğini,bazan da Zeydiyye'yi
Osman taraftarlarına ve EhM Sünnete karşımüdafaa ettiğini görürsün.Bazan
Ali'yi(R.A.) üstün tutar,bazan da aşağıdüşürür.
"Rasûlullah
şöyle dedi"der ve hemen arkasin-dan"el-Cemmâz[308]şöyle
dedi.'Veya'lsmail b.Gazvân[309]şöyle
dedi,"diyerek bu adamların fahiş (çirkin.kötü) sözlerinifRasûlullahın
sözleri ile yan yana)zikre-der .Halbuki Rasûlullah(S.A.V)el-Cemmaz ve İsmail
b.Ğazvan'm isimlerinin bulunduğu bir kitapta zikredilmekten münezzehtir.nerede
kaldı ki aynı sa-f hifede veya bu isimlerden bir iki satır sonra zikredil sin!
Bir kitap
yazar,orada Hristiyanların Müslü-? manlara karşı olan delillerini zikreder.Sıra
Hristiyan-| ların hatalarını saymaya gelince,delil getirmektenj vazgeçer.Böyle
yapmakla.o adeta,Hristiyanlara,onla-nn bilmedikleri(müslümanlann aleyhine
olanjşeyleri göstermek ve imanı zayıf müslümanlan şüpheye düşürmek ister
gibidir.
el-Câhız'm
kitaplarında gülünç ve abes (boş) şeyler yazdığını ve bununla,gençlerin ve
nebiz (bir nevi içki) içenleri kendisine çekmek istediğini, görürsün.
Hadislerle
öyle alay eder ki.bütün ilim ehli bunun alay olduğunu anlar. Meselâ
"balığın ciğeri [310]şeytanın
boynuzu, [311]Hacer-i Esved'in beyaz olduğu,onu müşriklerin karartüğı,bu
takdirde müslü-manlann.müslüman olunca on beyazlatmalan gerektiği gibi
şeyleri;içinde nda (süt emme) ile ilgili ayetleri ihtiva eden ve Hz.Âişenin
sedirinin altında bulunan bir sahifeyi koyunun yemesini [312]zikreder.
Yine karga
ve horozun içki başına oturmaları,hüdhüdrkuşunun, anasının cenazesini başının
içine defnetmesi, kurbağanın teşbih etmesi,güvercinin boynundaki gerdanlık ve
buna benzer şeyler hakkın-daki Ehl-i Kitabın sözlerini zikreder. Bunları
inşaallah ileride açıklayacağız.
Bütün bu
arattıklarımızla birlikte o.üstelik bu ümmetin en yalancısı ve ençok hadis
uyduranı ve batıla ençok yardım edenidir.
Kim sözünün
de amelinden sayıldığını bilirse.az ve sadece faydalı şeyler konuşur.
Her kim,
telif ettiklerinden ve yazdıklarından mesul olduğunu bilirscbirşeyi ve onun tam
tersini yapmaz,ve batıl olduğuna inandığıbir şeyi yerleştirmek için bütün
gücünü sarfetmez.Bu hususta er-Riyâşî şuşiiri söylemiştir:
"Elinle,Kıyamet
günü görmekle sevinecek olduğundan başkasını yazma..." [313]
EBÛ MUHAMMED: Duyduğuma göre kelama-lann
bazıları şarabın haram olmadığınısöylüyorîar-mış.Gûya Allah(C.G)şarabı te'dib
cihetinden nehyet miş imiş. "Elini boynuna bağlafyıp cimri kesiljme ve
büsbütün de aç(ıp israf et)me" (17,el-İsra:29) ve"...kendilerini yataklarda
yalnız birakın.Yine dinlemezlerse (hafifçe) dövün.."(4,en-Nisa:34)
ayetleri de bunun gibi te'dip için imiş.
Onlardan
kimisi de,dokuz hür kadınla evlenile-bileceğini söylemekte ve şu âyeti delil
getirmektey-miş:"Sizin için helâl olan kadınlardan iki-şer.üçer.dörder olmak
üzere nikah edin."(4,en-Ni-sa:3) Diyorlarmış ki;iki,üç ve dördün toplamı
dokuz eder.Bunun delili de şudur ki;Rasûlullah vefat ettiğinde dokuz hanimi
vardı.Allah'ın(C.C) Kur'an'da Rasûlüne mubah kıldığı şeyler,bize de mubah kılınmışolan
şeylerdir.
Diğer bazı
kelamcılar da domuzun yağ ve derisinin helal olduğunu kabul etmekte ve
"Çünkü Allah(C.C),"Size,ölü hayvan,akmış kan ve domuz eti haram
kıhndi."(5,el-Mâide:3)ayetinde,domuzun ancak etini haram kümıştır.bunun
haricinde başka bir-şeyini haram kıîmamışür. "demektedirler.
Kelamcüardan
bir başka gurup,Allah,birşeyi,o şey meydana gelmeden bilemez ve en iyisini
araştırmadan birşeyi yaratamaz, demişlerdir.
Bu kadar
ihtilaf karşısında bu Kelamcılardan hangisine bağlanılır ve hangisinin mezheb
ve fırkasına tabi olunur...?Bunlann arasından hakkı bulup çıkarmak nazil arzu
edilebilir?
Onlar,-günler
geçtiği.zaman akıp gittiği halde-hala kıyas ve tartışmalarla
uğraşmakta.böylelikle sadece ihtilailan artmışolmakta,haktan ise uzaklaşmaktadırlar.
Ebû Yusuf
(113-182)[314]"Kim
dini,kelam ilmi üe öğrenmek isterse zmdıklaşır,kim malı simya ilmi ile kazanmak
isterse iflâs eder,kim hadislerin garibleri-ni.araştınrsa,yalanlanır."derdi.
EBÛ
MUHAMMED:Ben ilk
gençlik yıllarımda ve çeşitli ilimleri Öğrenmeye ihtiyaç hissettiğim
devir-de,bütün ilimlere bir bağla bağlanmak ve her ilimden nasibimi almak
istiyordum.Bazan bunlara (Kelamcı-lara )aldanıp,onlann meclislerine
gider,oradan,hayra götüren veya doğruyu gösteren faydalı birşeyi öğrenmişolarak
çıkmayı arzu ederdim. Onların Allah'a karşı cür'etlerini.salunmalanmn
azlığını,kıyasın düzenli olması veya kıyasta kopukluk olmaması için
kendilerini günahlara sürüklediklerini görür, oradan hüsran
içersinde,pişmanlıkla geri dönerdim.
Şair
Muhammed b.Beşir, [315]
Bırak
tartmadan söz söyleyeni,
Vera' sahibi
böyle bir söz söylemez.
Her fırkanın
başlangıcı güzeldir.
Ondan sonra
kepazeleşirler.
Ona
söylenilebilecek tek şey,
"Hiç
duraksamadan konuşurdu."denilmesidir."
derken onlan
isabetli bir şekilde vasfetmiştir. Abdullah b.Mus'ab[316]da
şöyle demiştir: Adamı görürsün söz söylemek hoşuna gidiyor.
Halbuki kişi
için en salim yol konuşmamaktır. Sözün fazlasından sakın,
Çünkü her
sözün lüzumsuzu bardır.
Sakın bir
bid'atçıya arkadaşlık etme.
Hiçbir zaman
da onun dediğini dinleme. onların sözleri gölgelere benzer.
Gölgelerin
ise zail olması yakındır.
Allah
âyetlerini muhkem kılmıştır.
Rasûl(ullah)
de onlara delil olmuştur.
Ve
müslümanlara yolu açık eylemiştir.
Sakın bu
yoldan başkasını takib etme [317]
Onlar,göğüslerinde
şüphe,
İçlerinde
ise kin ve hile saklarlar.
Kur'an'la
ilgili bir bid'at çıkardıklarında herbiri bu bid'ata sarılıp kendini haklı
görür.
O halde
bırak onlan ve ahmaklar gibi salına salına yürüyenleri
Onlara uzun
bir sessizlikle cevap ver.
EBÛ MUHAMMED:Ben Ömer b.Abdilaziz'in "Kim
dinin[318]husûmetlere
(münakaşalara)hedef yaparsa , sık sık görüş değiştirmek durumunda kalır. [319]sözünü işitmişidim.Hakikaten,kelâmcılan,"Hak(kıyas ve
nazar[düşünce) ile bilinebilir.Kim bir delil ile ilzam olunursa.ona boyun
eğmesi gerekir, "dediklerini işitiyor, fakat sonra onların .araştırma ve
nazarları boyunca birbirlerini delillerle susturduklarını, her mecliste kaç
kere müşahade ettiğim halde, onların kendi iddialarından vazgeçmediklerini,
iddialarını terketmediklerini görüyordum.
Hişam
b.el-Hakem'in [320]taraftarlarından
biri bir mu'teziliye şöyle bir soru sorar:
Bana söyler
misin,bu âlemin sonu ve hududu var mıdır?
Mu'tezili:"-Son-bana
göre- iki kısımdır.Biri, zamanınşu vakitten şu vakte kadar olan sonudur.Diğe-ri.uç
ve kenarların (yâni mekânın)nihayeti (sonu) dir ki,âlem de bu iki sıfatla
sonludur." dedi.
O:"-Sani
(yaratıcı) olan Cenab-ı Hak sonlu mudur?dedi.
Mu'tezilî:-Bu
muhaldir, "dedi.
O:
"-Sen sonlu olmayan.sonlu birşeyi yaratabileceğini mi iddia ediyorsun?dedi.
Mu'tezilî:"Evet,dedi.
O : Sonlu
olmayanının sonlu olanı yaratması caiz olduğu gibi, niçin "şey"
olmayanın "şey"i yaratması caiz olmasm?dedi.
Mu'tezilî :
"-Çünkü "birşey"olmayan,yokîuktur veiptaldir."dedi.
O Sonlu
olmayan da,yokluk (adem) ve iptaldir, dedi.
Mu'teziîî O
:-"Birşey değildir",demek,"yok" demektir, dedi.
O Sonsuz
değildir."demek te "yok" demektir.dedi.
Mu'tezilî:-Cehm
b.Safvân[321]ve
ashabı hariç,insanlar Allah'ın bir "şey" olduğunda ittifak
ettiler.dedi.
O İnsanlar
onun (Allah'ın) sonlu olduğunda da ittifak etmişlerdir.dedi.
Mu'tezlî
:-Mütenâhi (sonlu) olan herşeyin muh-des, masnu'(yaratılmış), ve aciz olduğunu
gördüm, dedi.
OBen de
bütün "şeylerin muhdes (sonradan yaratılmış) ve âciz olduğunu gördüm,
dedi.
Mu'tezilî:"-Bu
"şey'lerin yaratılmış(masnû') olduğunu görünce, bildim ki.onlann
yaratıcısı da"şey" dir.". dedi.
OBu
"şeylerin sonlu olduğunu görünce bildim ki, onların yaratıcısı da
sonludur."
Mu'tezilî
Eğer (Allah) sonlu olsaydı .yaratılmışolurdu,çünkü her sonlu olan şey
yaratılmışür,dedi.
O Eğer
(Allah) "şey" olsaydı,yaratılmış ve aciz olurdu.çünkü her
"şey" in yaratılmış ve aciz olduğunu gördüm,eğer mesele böyle değilse,o
halde (Allah ile yaratılanlar arasındaki) fark nedir? deyince, Mu'tezilî
sustu..
(Kelâmcılardan)iki
kişiden biri,diğerine" ilim "hakkında sordu ve
ona:"Sen,,Semi'(işitici) demenin , Alîm (bilici)demek olduğunu mu söylemek
istiyorsun? " dedi.
O da:Evet,dedi.(Bunun
üzerine aralarında şöyle bir konuşma cereyan etti):
Allah
fakirdir.."diyenlerin sözünü elbette Allah işitmiştir." (3.Â1-İ
Imrân: 181) buyurulmuş-tur.Yani Allah, onlar bu sözü söylediklerinde onları
işitti mi?
Evet,işitti.
Onlar o sözü
söylemeden önce,Allah onlan işitti mi?
Hayır,
işitmedi.
Onlar
söylemeden önce,onlann bu sözü söyleyeceklerini bildi mi?
Evet...
Öyleyse ben
"Semî" den,Alîm manasından başka bir mana anlıyorum, "deyince
öbürü cevab veremedi.
EBÛ MUHAMMED:Ona ve ewelkine:"İkinizi de
deliller susturdu.Öyle ise,niçin (yanlış olan) inancınızdan vazgeçip de
delillerin icabettirdiği şeye inanmıyorsunuz?" dedim.
Onlardan
biri: "Eğer dediğin gibi yapar-sak,hergün kaç kere inancımızı
değiştirmemiz gerekir" dedi.
(Benim bu
anlattıklanmjsenin Kelâmcılara hayret etmen için kafidir.
BEN (EBÛ
MUHAMMED) DERİM Kİ:Madem ki
hakikat ancak kıyas ve delil ile bilinmektedir, eğer sen bu ikisine kat'î bir
şekilde tabi olup (bunlara dayanılarak mağlup edildiğinde) boyun eğmezsen
kıyas ve delili ne yapacaksın?O zaman senin için taklid [322]daha
kazançlı ve Rasûlullahın izinden gitmek de daha uygun olur. [323]
Onlar
(Kelâmcılarjbir haberin nasıl sabit olacağında da ihtilaf ettiler.Bazısı,sadık(doğru)bir
kişi ile haber sabit olur,derken diğeri,"iki kişi ile sabit olur.çünkü
Allah iki adil şâhid getirmekle emretmiştir. "der.Bir diğeri ise "üç
kişi ile sabit olur.çünkü Al-lah'Bununla beraber mü'minlerin hepsinin toplanıp
birden savaşa çıkmalarıuygun değildir. Her kabileden büyük bir kısım savaşa
git m eli, onlardan bir kısmı da dini öğrenmek ve kabileleri savaştan geri
döndüğü zaman,onlarıAllah'ın azabı ile uyarmak için geri kalmalıdır."
(9,et-Tevbe:122) buyurmuştur. (Ayette geçenjtâife (=onlardan bir kısmı) ise en
az üç kişiden teşekkül eder."der.
Onlar bu
sözleriyle iyice sapıtmışlardır. Çünkü "tâife"bir de olur.iki de,üç
veya bunlardan daha fazla sayıda da olur.Çünkü taife; kısım,parça
manasına-dır.Binâenaleyh.bir kişi de bir kavmin.parçası olabi lir.Nitekim
Cenâb-ı Hak "Mü'minlerden bir taife de hazır bulunsun." (24,en-Nûr:2)
buyurmaktadır.Bu rada Allah tâife'den,bir veya iki kişiyi kasdetmekte-dir.
(Kelâmcılardan)bir
başkası, Cenab-ı Hakkın "Bunun üzerine dört şahid getirselerdi ya..!"
(24,en-Nûr: 13} ayetini delil getirerek,bir haberin dört kişi ile sabit
olabileceğini söyler...Bir diğeri"...içlerinden on iki nazır
bulundurmuştuk." 5,el-Mâi-de, 12âyeti sebebiyle,haberin on iki kişi ile
sabit olacağını; bir başkası"...içinizden sabır ve sebat edecek yirmi
kişi bulunursa, onlar iki yüz kişiye gale-
be
eder." (8,eİ-Enfâl:65) âyetiyle istidlal edip.yirmi kişi ile sabit
olacağını;diğeri ise"Mûsâ (buzağıya tapan arkadaşlarından ötürü özür
dilemek üzere} tayin ettiğimiz vakit için kavminden yetmiş adam seçti."
(7,el-A'râf: 155)ayeti sebebiyle .haberin yetmiş kişi ile sabit olacağını
söyler.
Onlar
(Kelâmcılar ve re'y ehli),haberin sahih olmasıiçin delil teşkil edecek her
sayı için Kur'an 'dan birer sayı buldular.Herhangi bir kimse.haber ancak sekiz
kişi ile sabit olur.çünkü Allah, o zamanın insanlarına hüccet olan Ashâb-ı
Kehf hakkmda"Bunlar yedi kişidir,sekizincileri
köpekleridir."(18,el-Kehf:22)buyurmuştur(diyebilir.-Halbuki onların sekiz
olmaları ancak köpeğin onların sekizincileri olmasıyla mümkündür-veya haber
ancak ondokuz kişi ile sabit olur.çünkü Allah,Cehennem bekçilerinden
bahsederken"üzerinde ondokuz melek var." (74,el-Muddessir:30)
buyurmuştur,diyebilir.Aym şekilde bu rakamlar da.Kur'an'dan çıkarılmış birer
sayı olmuş olur.
Bütün bu
tercihler ,ancak insanlaıın akıllarının farklı seviyede olması sebebiyle
farkhlaşmış-tır.Herkes aklının seviyesine göre bir sayı kabul etmiştir. Eğer
onlar Allah'ın tek bir vakitte,bütün insanlara iki,dört,yirmi veya yetmiş
değil de bir tek Peygamber göndermesine ve ona uymalarını,emirlerini
dinlemelerini emretmesine baksalardı.tek bir Peygamber nasıl Allah'dan haber
verdiği şeylerde sâdık (doğru) ise,aynen âdil ve sâdık bir kimsenin verdiği
haberin de tasdik olunması gerekeceğini anlarlardı.
Bu kısımda
maksadımız bu olmadığı için sözü daha fazla uzatmayacağız... [324]
EBÛ MUHAMMED:Kur'an'ıen acaib bir şekilde tefsir
ettiler.Maksadları da mezheblerini destekle-mek.te'vüleri kendi fırkalarına
hamlettnektir.
Onlardan bir
fırka,"Onun kürsüsü,gökleri ve yeri kaplamıştır. (2.el-Bakara:255)âyeti
hakkında yani "ilmi" kaplamıştır.demiş ve iddialanm isbat için
duyulmamış bir delil getirmiştir ki o da şairin şu sözüdür:
"Velâ
Yukersiu ılmallâhi mahlûku"
Sanki bu
şiirin manası onlara göre "İnsan.Al-lah'ın ilmini bilemez"demektir.
el-Kursiyyu,hemzesizdir.Yukersiu
fiili ise hem-zelidir.
Onlar
Allah'ın kürsüsü veya şeriri olduğunu söylemekten ürkerek, Arş'in şerir veya
kürsüden başka birşey olduğunu söylemişlerdir.Halbuki araplar arş denilince
ancak şeriri (taht'ı),yüksek çatıları ve kuyuların yerden yükselen kısımlarını
anlarlar.Nitekim Allah:MEbeveynini arş üzerine çıkardı." (12,Yûsuf:
100)buyurmaktadır ki.taht üzerine çıkardı demektir.
Umeyye b.
ebi's-Salt da (serir taht ile ilgili olarak)şöyle demektedir:
Allahı
ululayınız,O ululanmağa lâyıktır.
Rabbimiz
gökte yüce oldu,
İnsanları
aşan en büyük binada.
Ve göğün
üzerine bir şerir (taht) kurdu.
(Bu taht
öyle Juzundur ki göz ona yetişemez.
O tahtın
altında sen,melekleri boyun eğmiş olarak görürsün.
Onlardan
diğer bir fırka"Kadın gerçekten ona niyetlenmiş ve o da kadına
niyetlenmişti." (12,Yûsuf:24) âyetinde, kadının fuhşa niyet ettiğini,
onun E Yusuf
un) da kadından kaçmağa veya ona vur-rnağa niyet ettiğini söylemiştir.Nitekim
Allah "Eğer Yûsuf,Rabbinin burhanını (ilâhî ihtanjgönnemiş olsaydı,olacak
olan olurdu." (12.Yûsuf:24)buyur-rrmştur.Demek ki Yûsuf kaçmak veya kadına
vurmak istemiş ve ,Rabbinin burhanını gördüğü vakit kadının yanında
kalmıştı."demişlerdir.
Senin, iki
niyetin farklı olduğunu ve sen birine ihanet etmeği kasdederken, o kimsenin
sana ikrama niyet edebileceğini kasdederek "fulana niyetlendim.o da
niyetlendi" demen caiz değildir.Bu söz ancak iki niyyet aynı olduğu zaman
caiz olur.
Diğer bir
firka "Âdem, Rabbine âsi oldu da (yolunu) şaşırdı." (20,Tâ,hâ:121)
âyetinde Âdem'in ağacın meyvesinden yediği için hastalığa mübtelâ olduğunu
söylemiştir.Bu kimseler,sütteri kesilen deve yavrusu,midesi bozulacak kadar süt
içtiği zaman Arab'ın "ğaviye'l-fasüu,yağvâ,gâvan"de-mesindeki
manayıkasdettiler.Halbuki âyetteki (şaştı manasına
gelen)ğavâ,"ğavâ-yağvi,ğayyen"fiilidir.On-lann dediği ise.midesi
bozulmak manasına gelen "ğa-viye-yağvâ-ğavan"fiilidir. Bir başka
fırka da
Yemin olsun
ki cin ve insanlardan birçoğunu Cehennem için yarattık) ( 57.el-A'raf: 179)
yani onları
cehenneme
atük,âyetindeki zatına )
insanların
(onu savurdu)sözündeki fiille aym olduğunu kabul etmişlerdir. fiilinin,
fiilinden olması mümkün
"Zu'n-Nûn'u
hatırla.Hanİ öfkelenerek gitmişti de.kendisine hiçbir zaman güç
yetiremiyeceği-mizi sanmıştı." (21.el-Enbiya:87) âyeti hakkında da
Zu'n-Nûn'un -Allah'ın Peygamberlere verdiği ismet sıfatı dolayısıyla"Rabbine
kızmış olduğumTsöyle-mekten ürkerek onun, kavmine öfkelenerek çıkıp gittiğini
söylemişlerdir.
Böyle
demekle onlar.kavmi iman ettiği zaman Zu'n-Nûn'un öfkelenerek çıktığını
söylemiş olmakta ve (âyete) verilmesini çirkin buldukları manaya benzer bir
mana vermiş olmaktadırlar .Çünkü kavmi iman ettiği zaman,Allah1 in bir
Peygamberinin onlara öfkelenmesi nasıl caiz olabilir?Halbuki o.zaten kavminin
iman etmesi
(lVadîn:Genîş
bir astar veya iç elbiscsi.Deri sırımlarından veya kıldan dokunur.Sadece
deriden de yapılır.
lunmuştur.Eğer
bir Peygamber yüzbin veya daha fazla sayıda insanın iman etmesine öfkelenecek
olur sa,bu takdirde onunla bir Allah düşmanı arasında ne fark kalır?Binaenaleyh
o,ne kavmine ne de Rabbine öfkelenerek çıkıp gitmemİştir.Bu husus benim
te'li-fim olan "Muşkilu1l-Kur'an"adlı kitabımda açıklan mıştır.[325]
Maksadım bu
kitapta.bu gibi hataları anlatmak değildir.Benim gayem, (Kelamcıların ve re'y
ehlinin) Allah'ın kitabınıkeyiflerine göre manalandırmak ve kendi fırkalarını
destekleyecek şekilde tevilde bulunmak sur etiyle, Allah'a karşı gösterdikleri
cüretkârlıklarını ve cahilliklerini ortaya koymaktır.
Kezâ"AlIah
İbrahim'i (AS) halîl (=dost) edinmiştir." (4.en-Nisâ:425) âyetinde dost
manasına gelen "HaliT'i "rahmetine muhtaç" manasına
aldılar.Al-lah'a.insanlardan birini halîl(=dost) kılmış olmaktan korkarak
halU'in,fakirlik manasına gelen "el-halle-tu'"dan geldiğini
söylediler ve sözlerine delil olarak da Zuheyr'in[326]şu
beytini ileri sürdüler:....
"Eğer
ona isteme günü bir halil(=fakir) gelirse. Der ki:Malım ne ğâibdir ne de
memnû(yasak)"
Şimdi,
(mesele onların dediği gibi olursa,bu tak-dirdejîbrahîm (A.S)için bu âyette ne
gibi bir fazilet mevzubahs olabilir?
Onlar bütün
insanların Allah'a muhtaç olduğunu bilmiyorlar mı?İbrâhim'e
"halîlullah" denmesi,, "Musa kelîmullah'tır" veya
"îsâ rûhullahtır" demekten farksız değiîmidir?
"Bir de
Yahudiler'-Allah'ın eli bağlıdır (cö-merd
değildir)dediler."(5.el-Mâide:64) âyetindeki "er.arapların
"...bende fulanın eli (yani nimeti ve iyiliği )vardır. "dediği
gibi,burada da nimet manası-nadır,dediler.Bu âyetteki "el" in nimet
manasına olmasımümkün değildir, çünkü Allah (âyetin devamında), onların
dediklerinin aksine.cevab olarak "onların (Yahudilerin) elleri bağlıdır,
buyurmuş ve sonra da "Doğrusu Allah'ın elleri açıktır."demişür.(Bu
son iki âyette) Allah'ın "..onların nimetleri bağlıdır.Doğ-rusu Allah'ın
iki nimeti de açıktır."gibi bir mana kas-detmiş olması caiz değildir.Çünkü
nimetler bağlanmaz (cimrileşmez). Zira bilinen bir husustur ki iyilikten
kinaye olarak "el" kullanılır, fakat "iki el"
kullanıl-maz.Ancak birbirinden farklı iki iyilik kasdolunursa o takdirde
"benim onda iki el'im (=iyiliğim) vardir"deni-lebilir.
Allah'ın
nimetleri ise sayılamayacak kadar çoktur. [327]
EBÛ MÜHAMMED:Bu (yukarıdaki Jtefsirlerden daha
acaib bir tefsir, Rafızilerin tefsirleri ve onların ellerinde bulunan cifr [328]yolu
ile Kur' an'ın bâtın (manas) im bildiklerini iddia etmeleridir ki, bu cifr
hakkmda.Zeydiyye'nin reisi olan Harun b.Sa'd el-lclî şöyle demiştir:
Görmedin mi
Râfizüerin parçalandığını,
Hepsi de
Ca'fer [329]hakkında
kötü söylediler.
Bir taife
Ca'fer imamdır dedi.
Onlardan
diğer bir gurub da ona "mutahhar (temizlenmiş ) bir peygamberdir
"dediler.
Benim kabul
etmediğim acaibliklerinden biri de onların cifr derileridir.
Onlardan
cifr'le uğraşanlarından Rahman'a sığınınm.
Bütün
Rafîzilerden Rahman'a sığınırim.
(O
rafızîlerki) küfür kapısını görür fakat dindeise şaşıdır.
Ehl-i
hak.btr bid'atten el çektikleri zaman,onlar(bidate) devam ettiler.
Onlar (ehl-i
hak)hakka müdavim olsalar.bun dan geri kalırlar.
Eğer
fll.kelerdir dese tasdik ederler.
Eğer
zencinin rengi değişti,kırmızı oldu dese (onu da tasdik ederler.)
Devenin
idrarından dana kararsız (düzensiz) dirler.
Zira ileri
giderken geri geliverir
Tıpkı
Hristiyanîann İsa'ya (a. s) iftira ettikleri gi bi
Cafer'e
iftira edenlere de yazıklar olsun.
EBÛ MUHAMMED:Cifr!den maksat,Cifr derişidir.
Rafıziler İmâm-ı
Câfer'in,kıyamete kadar olacak olan ve kendilerinin bilmesi gereken herşeyi bu
deriye (cifr) yazdığını iddia etmişlerdir.
(Rafızilerin
tefsirlerine gelince:) "Ve Süleyman (A.S) .Davud'a (A.S) vâris oldu."
(27.en-NemI:16) âyetindeki "Süleyman" onlara göre"
İmam"larıdir ve Peygamberimizin (S.A.V) ilmine vâris olmuştur.
Allahu
taalanın "Allah size bir sığır kesmenizi emrediyor.."
(2.el-Bakara:67) âyetindeki boğazlanması istenen sığırın Hz.Âişe (R.A)
olduğunu, (boğazlanan) sığırın bir parçası ile (katili bilinmeyen) ölüye
vurun." (2.el-Bakara:73) âyetindeki vuran ve vurulanın Talha ile Zubeyr
olduğunu,
(Kur'an'da
geçen) hamr f şarap) ve meysir (ku-mar) dan kasdedilenin Ebûbekr ve Ömer olduğunu...
Cibt ve
tâğut (ruhlu ve ruhsuz putlar) [330]dan maksadın Muavtye ve Amr b.el-As olduğunu ve bunun gibi
-zikretmeyip terkettiğimiz ve bizim bu kitabı mızı görenin Okumaktan
vazgeçeceği kadar-acaib şeyler söylemişlerdir,
Ediblerden
bazısı, şöyle derdi:Ben Rafızilerin Kur'an'ı tefsir etmelerini, tıpkı Mekke'li
birinin yapmış olduğu şiir teviline benzetirim.Birgün,o,şöyle demişti:
"Benû Temîm kabilesinden daha yalancısını görmedim. Onlar şâirin:
"İçinde
Zurâra,Mucâşi,Ebu'l-Fevâris ve Neh-şel'in bulunduğu bir ev"
(Yani:Temim
kabilesi öyle bir kabiledir ki,içer-sinde Zurâra,Mucâşi,Ebu'l-Fevâris ve Nehşel
gibi meşhur adamlar mevcuttur.-Mütercim-)beytinin kendi kabilelerinden bazı
adamlar hakkında söylendiğini iddia ediyorlar."dedi.Bunun üzerine
kendisine bu beyt hakkında sen ne diyorsun" denilince;el-Beyt (ev)
Beytul'lah (Allah'ın evi Ka'bejdir, zurâre ise Hace-r -l Esved'dir,dedi.Peki
mucâşi nedir?denildi."Zem-zem"dir,suyu taştığı için mucâşi
denmiştir,dedi."E-bu'l-Fevâris"nedir?denildi,o da (Mekke'deki)Ebû
Ku-beys dağıdır,dedi."Nehşer'nedir?denildi,"nehşel bunların en
zoru!"dedi,bir müddet düşündükten sonra,"nehşel"de Ka'be'nin
kandilidir.Çünkü uzun ve siyahtır .İşte nehşel budur, dedi. [331]
Rafıziler
bid'at fırkalarının ençok parçalananı ve ençok kollara ayrılanıdır. Onların bir
kısmına "Beyân" adı verilen bir adama mensub olmalarından dolayı
el-Beyâniyye denilmiştir.Bu adam, taraftarla-nna:Allah"Bu
(Kur'an)insanlara bir açıklama.Al-lah'tan korkanlara yol gösterme ve
öğüttür." (3.Â1-İ Imrân:138) âyetinde-beyân sözü ile-bana işaret
et-nıektedir,demişür.Bu adamlar Kur'an'ın mahluk (yaratılmış)olduğunu ilk
olarak söyleyen kimselerdir.
Mansûriyye
kolu ise.Ebû Mansûr el-Kisf in ashabıdır. Birgün el-Kisf,ashabma:"Eğer
gökten bir
parça
(kisf), düştüğünü görseler.." (52.et-Tûr:44) âyeti benim hakkımda nazil
oldu,demiştir...
el-Hannâkûn
ve eş-Şeddâhûn fırkaları da Rafi-zilerdendir.
Rafızilerden.el-Gurâbiyye
ise,Hz.Ali'nin,Hz. Pey gamber'cbir karganın (el-ğurâb) diğer bir kargaya
benzemesinden daha fazla benzediğini söyleyenlerdir. Gebrâil Ali'ye
gönderildiği halde,bu benzerlikten dolayı şaşırıp (vahyi Hz.Muhammed'e
getirmekle) hataya düştü,derler.
EBÛ MUHAMME: DrBiz bid'at ve hevâ ehli içinde
bir beşere ilahlık isnad eden.onlardan başka bir kimse bilmiyoruz.Çünkü
Abdullah b.Sebe Ali'nin rubu-biyetini iddia etmiştir. Hz.Ali cie onlan böyle
söyledik lertnden dolayı ateşte yaktırmıştır.Bu hususta Hz.Ali şöyle bir beyt
söylemiştir:
"Baktım
ki iç kötü bir hale varmış, yaktım ateşimi çağırdım Kanber'i"
Keza o
nlardan başka,kendisi için peygamberlik iddia eden bir kimse bilmiyoruz.Zira
el-Muhtar b.ebi Ubeyd (es-Sakafî)[332]kendisinin
peygamber olduğunu iddia etmiş ve Cebrail ve Mîkâü'in kendisine geldiğini
söylemiş,etrafındakiler de onu tasdik edip ona tabi olmuşlardır.Bunlara
el-Keysâniyye denilir. [333]
EBÛ MUHAMMED:Hadisçilere gelince.onlar hakkı
(hakikatı),bulabilecekleri yerlerde arayıp ,araştırdıIar.Şarkta ve
garbta,karada ve denizde Rasûlullahın hadislerini,eserlerini (haberlerini)
aramalan ve onun sünnetine uymaları sebebiyle Allah'a yaklaştılar.
Onlardan
biri.tek bir hadis veya sünnet için,ya-yan yola çıkar ıssız çöllerde konaklar
ve bunu sade-ce,o hadisi,nakledenin ağzından işitebilmek için yapardı. ..
Sonra hadis
çiler, sahihini ve sakîmini (sahih ol-mayanını),nâsihini ve mensûhunu,
fukahâdan kimlerin hadislere muhalif bir görüş ileri sürdüğünü an-layasıya
kadar,haberleri (hadisleri )araştırmaya ve incelemeğe devam ettiler.Yukarıdaki
hususları açıklayıp bildirmeleri sayesinde "Hak" gizli iken ortaya
çıkmış, kaybolmuş iken yayılmış,dağınık bir halde parça parça iken biraraya
toplanmıştır .Yine onların bu çalışmalarısayesinde sünnetten yüz çevirenler ona
boyun eğmiş,sünnetten haberi olmayan sünnetten haberdâr olmuş.önceleri
Rasûlullahın hadislerine muhalif olsa bile fulan veya falan kimsenin reyi (içtihadı)
ile hüküm verirken,bundan sonra Rasûlullahın hadisleri ile hüküm verir
olmuştur.
Ayıplayanlar,onlan,zayıf
hadisleri naklettikleri ve zararlı olan garip hadisleri aradıkları için ayıplamaktadırlar.
Hadis çiler zayıf ve garip hadisleri doğru kabul ederek nakletmiş
değillerdir.Bilâkis birbirinden ayırmak ve her ikisini de bildirmek için
çürüğü ile sağlamını,sahihi ile sakimini (zayıfını) biraraya
getir-mişlerdir.Bunu yapmışlar ve meselâ merfû bir hadis olan "Aç karnına
su içmek vücutta yağyapar."sözünün uydurma olduğunu ve bunu
Asımu'l-Kevzi'nin uydurduğunu söylemişlerdir.
İbnu
Abbâs'ın hokkaya tükürüp.bununla yazı yazdığı şeklindeki hadisi de
Âsımul-Kevzi'nin uydurduğunu söylemişlerdir.
el-Hasen
(el-Basri'n) in "Rasûlullah hasta olan kimsenin talâk (boşaması) na cevaz
vermedi [334]hadi
sinin de uydurma olduğunu ve bunu Sehl es-Serrâc'ın [335]uydurduğunu
söylemişledir..
Yine
hadisçiler demişlerdir ki:Sehl,el-Hasen'i kabirler arasında namaz kılarken
gördüğünü rivayet ederdi.Bu ise bâtıldır.Çünkü el-Hasen el-Basrî kendisi
Rasulûllahm kabirler arasında namaz kılmaktan nehyettiğini rivayet etmiştir.
[336]
Keza Enes'in
"Rasûlullah, "kişi ayakkabısınıçıkarmadığı müddetçe,hayvana binmiş
biri (hükmünde)dir."buyurdu" hadisi de bâtıl (asılsız) dır,ye bunu
Eyyûb b. Havt[337]uydurmuştur.demişlerdir!
Amr b.Hurays[338]ın,"Rasûlullahı,bayram
gü-nü,huzurunda harbe (mızrak)lar ile oyun oynanırken gördüm[339]hadisinin
de bâtıl olup onu el-Munzîr b. Ziyâd [340]uydurduğunu,
İbnu ebî
Evfâ'nın [341]"Rasûlullahı.namazda
sakalım sıvazlarken gördüm" hadisinin de keza el-Munzir b. Ziyâd
tarafından uydurulduğunu,
Yûnus'un,el-Hasenu'l-Basrfden
rivayet ettiği "Rasûlullah on (aded) künye (kullanılmasını) yasakladı"
hadisinin mevzu olduğunu ve Merv kadısı Ebû Isme'nin [342]uydurduğunufhep
hadisçiler) söylemişlerdir.
Hadisçiler,
insanların (hadis olmadığı halde hadis diye)dillerinde dolaştırdıkları pekçok
hadis hakkında "..ashyoktur"demişlerdir.Bu tip hadislere misal
olarak insanlar:
"Sakalının
seyrek olması kişinin saadetinden-dir."
"Onları
en çok sevdikleri isim ile isimlendiri-niz,ve onlara en çok sevdikleri
künyeleri veriniz."
Ticaretinizin
en hayırlısı elbise ticareti,işlerini-zin en hayırlısı da terziliktir."
"Dilenen
doğru söyleseydi onu geri çeviren iflah etmezdi. [343]
"İnsanlar
birbirine denktir,ancak dokumacı veya hacamatçı müstesna.."hadislerini ve
bunlara benzer -hepsini zikretmek mümkün olmayan- pekçok hadisi rivayet
etmişler,hadisçüer de bunları rivayet edip batıl olduklarını söylemişlerdir.
İbnu'l-Mubârek
(118-181) [344]Ubeyy
b.Ka'b 'm"Kim şu sûreyi okursa ona,şu kadar (sevap) vardır ve kim şu
sûreyi okursa ona şu kadar (sevab v.s) vardır." gibi hadisleri hakkında
"Bunlan zındıkların uydurduğunu zannediyorum" demiştir.
İşte
Hadisçilerin (rivayet ettikleri için) sövülüp kötülendikleri "atın
terlemesi","göğüs kılları","altın
kafes","meleklerin ziyareti[345]hadisleri
de uydur-madır.Bunlann hepsi de batıl (asılsız)dır.Onların hiçbirinin sahih bir
isnadı yoktur. Bu hadislerin ravileri de yoktur. Onların zındıkların uydurması
olduğundan hiç şüphe etmiyoruz.
EBÛ MUHAMMED:Muhakkak ki "Mü'minin kalbi
Rahman'ın parmaklarından iki parmağı arasın dadır."
"Allah
Âdem'i kendi suretinde yaratü.[346]
"Onun
(Allah'ın) iki eli de sağ (el) dir."
"Allah
yeryüzünü parmağı üzerinde taşır [347]ve
parmağı üzerinde onu şöyle yapar."
"Rüzgara
sövmeyiniz...Çünkü o,Rahman'm nefesindendir.'Ve
"Kâfirin
Cehennemde derisinin kalınlığı iri yanbir adamın (el-Cebbâr) zirâi ile kırk
zira'dır"gibi sahih
hadisler de
mevcuddur.
EBÛ MUHAMMED:Bu hadislerin açıklamaları
mevcuddur.Bunlan,kitapta yeri geldikçe anlatacağız, inşâallah. [348]
Bazen
Hadisçilerden birisi rivayet ettiği bir hadisi unutabilir.O hadis kendisinden
ezberlenir ve kendisine tekrar hatırlatılınca o hadisi bilemez ve bu durumda bu
hadisi rivayet etmiş olduğu kendisine bildirilir.O da-sünnete olan rağbeti ve
sağlam bir hadise olan hırsısebebiyle-hadisi,kendisinden işiten kimseden
rivayet eder.
Rabîa b.ebî
Abdirrahman'm,Süheyl b.ebî Sâlih'deruönun babasmdan,onun da dedesinden onun da
Ebû Hurayra'dan rivayet ettiği "Rasûlul-lah,bir şâhid ve onun yemini ile
hükümde bulundu [349]rivayeti
bu tip bir rivayettir.
Rabîa (
-136) [350]dedi
ki:"Suheyl'e[351]bu
hadisi hatırlattım.onu hatırlamadı.Bundan sonra o.bu hadisi benden ,
kendisinden.babasından ve Ebû Hurayra'dan olmak üzere rivayet ederdi."
İbnuUyeyne(
-198}[352]nin,Vekî
'(129-197) [353]ve
EbûMuâviye ( -195) [354]den
rivayet ettiği iki hadis de böyledir.Bu hadislerden birisi İbnu ebi
Nu-ceyh'den,o da Mucâhid'den rivayet edilmiştir.
(İbnu
Kuteybe):Bu hadisi bize Muhammed b. Harun tahdis etti.o da dedi ki:Bize İbnu
Uyeyne,Ebû Muâviye 'den o, İbnu ebî Nuceyh'den.o da Mucâhid'den haber verdi.
(Mucahid) (52.et-Tûr:9) âyeti hakkında "yani semâ döner çalkanır' emiş
tir.
Yine Amr
(b.Dinar) dan ,o da İkrime rden( 105) [355](V (33.el-Ahzab:
26) kelimesinin 'kaleler.." manasına geldiğini rivayet etmiştir.
İbn
Uyeyne'ye bu iki hadis soruldu .bunlan bile-medi.ve bunlan Vekî ve Ebû Muâviye1
den, ve kendisinden rivayet ettiİbnu Uleyye (110-193)[356]İbnu
Uyeyne'den.o da Amr b.Dinâr'dan (45-125) [357]o da Ömer b.Abdilaziz'den ( -101), [358]onun "İkrah (zorlama)ile yapılan boşamanın bir hüküm
ifade etmeyeceğini[359]kabul
ettiği-nfrivayet etti.İbnu Uyeyne'ye, bu hadisi sordujbnu Uyeyne bu hadisi
bilemedi.Bundan sonra artık bu hadisi İbnu Uleyye'den ve kendisinden rivayet
etmeğe başladı.
EBÛ MUHAMMED:Mu'temir b.Süleyman ( -187) [360]şöyle
derdi:Munkız [361]bana,benden
(ben) Eyyûb'dan o da el-Hasen (u'l-Basri)'den'Vayh"ın rahmet
(acıma)bildiren bir kelime olduğunu,rivayet etti.. [362]
Hadisçiler
zayıf isnadlan da ( bildirmişler ve )ikaz etmişlerdir.Meselâ:Amr
b.Said'in.babasından.o da dedesinden rivayet ettiği bir hadis de böyledir, (zayıftır).Çünkü
Hadisçilere göre bu (bizzat işitilme-yip)kitaptan alınmıştır.
MuğM -136),[363]ne
Salim b.ebi'1-Ca'd ( 100) [364]ve
Hılâs'ın ( -100) [365]hadisine.ne de Abdullah b.Amr'm [366]"Sahife"sine
kıymet vermezdi..Mugira: "Abdullah b.Amr'm "Sâdıka"denilen bir
(hadis) sahifesi vardı.O sahife iki kuruşa benim olsa bile yine de
sevinmem"demiştir.
Yine
(Muğira) "Abdullah b.Mes'ud'un ashabının Ali'den (R.A) rivayeti .Ali'nin
ashabının Ali'den yaptığı rivayetten daha sahihtir"demiştir.
Keza,Şu'be
(82-160) [367]"Şuşu
kadar zina et mek benim için Eban b.ebi Ayyâş'dan ( -138) [368]hadis
rivayet etmekten daha iyidir, "demiştir.
(Kelamcılarm)Hadisçilere,rivayet
ettikleri şeyler hakkındaki malûmatlarının azlığı.lahn ve tasnif (okuma ve
yazma hatalarının çokluğu sebebiyle hakaret etmelerine gelince:
Muhakkak ki
insanların hepsi de bilgi ve fazilette müsâvî değillerdir.İnsanlardan hiçbir
sınıf yoktur ki.onlann içersinde düşük ve âdî insanlar da bulunmasın!
Nerede
ez-Zuhrî [369]gibi
ilmin her dalında insanların en âlimi olan biri ve Hammâd b.Seleme, Mâlik
b.Enesjbnu Avn.Eyyûb, Yûnus b.Ubeyd,Süleyman et-Teymî,Sufyân es-Sevrî,Yahyâ
b.Saîd,İbnu Curayc,el-Evzâî,Şu'be,Abdullah b.el-Mubârek ve emsalUlimde itkân
sahibi[370]muhaddis-ler.nerede
onlan ayıplayanlarf [371]
İlmin sadece
bir dalında ilerleyen bir kimse,di-ğer dallardaki ayak kaymalarından dolayı
ayıplana-maz.Bir muhaddis için i'rabta (okunuşta)şaşırmak veya bir fakih için
şiirde hata yapmak ayıplanacak birşey değildir.
Her ilim
sahibinin,insanlar kendisinin ilmine muhtaç olduğu ve kendisi o sahada söz
sahibi olduğu zaman,kendi dalında derinleşip mükemmelleşme-si başlıca
vazifesidir.
Bazan da bir
kişide pekçok ilim toplanabilir. :
Zira Allah
lütfunu dilediğine verir.
Ebû
Hanife'ye (80-150) -ki fetva ve görüşünün inceliği hususunda zamanında tek idi-
bir kaya parçasını alıp bir adamın başına vuran ve onu öldüren bir adam
hakkında ne dersin? Bu sebeple onu kısas edermisin?denilince, "Hayır
(kısas etmem) Hatta adamın başına (Mekke'nin )Ebû Kubeys dağını atmış olsa
bile[372]demiştir.
Bişru'l-Merisi[373]arkadaşlarına:Allah
sizin ihtiyaçlarınızı en güzel ve en rahat bir şekilde yerine getirmiştir"
[374]dedi.Kâsımu't-Temmâr[375]bir
gurup insanın,Bişrin bu sözüne güldüklerini gördü ve:"Bu (Bişr'in sözü)
şâirin:
"Muhakkak
ki Allah Suleyma'yı koruyor.o isekendisine verilmeyen birşeye karşılık
cimrilikediyor. [376]sözü gibidir, "dedi.
Bişr,re'y
(ehlin)in ileri geleni,Kâsımu't-Temmâr ise Kelâmcılarm önde
gelenidir.Kâsım'ın,Bişr'i desteklemek için delil getirmesi, Bişr'in i'rabta
hata etmesinden daha tuhaftır.
[379]O'nu bana
getir."dedi.(Şebib):"(Daha önce de) onu çağırmıştım.Fakat onun hepsi
de(=fe küllü zâli-ke) dayattı(gelmedi)"deyince
Bilâl:Suç"hepsi"nin dir,dedi[380]
Ben ilim ve
edebiyat sahiplerinden, el-Asmaî Ebû
Zeyd,Sibeveyhtel-Ahfeş,el-Kisâî,el-Ferrâ,Ebû Amr eş-Şeybâni gibileri olsun veya
Kıraat ve Tefsir ilminin imamları gibi olsun.ilminde hata etmeyen bir tek âlim
görmedim.
İnsanlar,gerek
İslâmda.gerek Cahilliyyedeşair-lerin-Lisan ilminin ehli oldukları ve sözleri
delil olarak kullanıldığıhalde-i'rab ve manalarda hata etmelerini
kınamışlardır. [381]
Hadisçiler
hatalannda.insanların herhangi bir sınıfından hiç de farksız değildir.
Elbette biz
kitabımızda onların pekçoğu-nun.yazdıklannı iyice öğrenmeyi ve topladıkları (hadisler)!
iyice anlamayı bırakıp ölünceye kadar (topu topu) bir hadisi on veya yirmi
vecih (tarik)ten elde etme sevdasına düşmelerini kötülemekten geri kalacak
değiliz!
Halbuki
sahih olan bir veya iki (isnadla gelen bir) hadîs,Allanın ilim sahibi olmasını
murad ettiği bir kimse için kâfidir.
Onların bir
hadisi on veya yirmi tarik (isnad) dan aramalarından,ellerine,hadisi arayanı
yorgun düşüren ve geridekilere bir faydası olmayan yolculuklar dan başka
birşey geçmemiştir.
Her kim bu
tabakadan (bir hadisçi) ise o, bize göre vaktini boşa harcamış ve daha faydalı
olanı bira kıp daha az faydalı olanşeylerle uğraşmış demektir.
Onlara
(Hadisçilere) Haşeviyye,Nâbite,Mucbi re,bazan da Cebriyye denilmiştir.Mecâzi
olarak el-Ğusâ' (sel arüklan) ve el-Gusr (insanların en rezilleri) de
denmiştir..Bütün bunlar.bir takım lâkablardır ki,bunlarm hiçbiri,Kaderiyye
(Mu'tezile) de olduğu gibi bir hadîste zikredilmişdeğildir.Kaderiyye hakkında
ise "onların bu ümmetin mecûsileri olduğu, hastalanırlarsa ziyaretlerine
gidilmemesi.ölürler-se cenazelerinde bulunulmaması" Rasûlullahtan rivayet
edilmiştir [382]
Râfıza
hakkında,Meymûn b.Mihrân'm İbnu Ab-bas'tan rivayet ettiği :"Rasulullahı
"Âhir zamanda bir-takım insanlar olacaktır.Onlara Râfıza
denilir.İsl-âmiyeti fırlatıp atarlar,sadece ismi ile yetinirler.Onla-rı
öldürünüz,çünkü onlar müşriktirler.."hadisi [383]
Murcie
hakkında: "Ümmetimden iki sınıf insan vardnr ki.şefaatıma nail
olamazlar.Onlar yetmiş peygamber tarafından lanetlenmişlerdir. Bunlar Murcie
ve Kaderiyyedir.. "hadisi,
Hariciler
hakkında: "Ok'un yaydan çıkması gibi dinden çıkar lar. Onlar
Cehennemliklerin köpekleridir"[384]hadîsi
vârid olmuştur.
Bunlar
Rasûlullah tarafından verilen isimlerdir. Onların (Hadisçilere Jverdikleri
isimler ise böyle olmayıp sonradan çıkarılmıştır.
Bazan
taassub, onlardan birkısmını "Cebriyye, Kaderiyye'dir"demeğe
götürmüştür.Eğer bu isim onların olmasıgerekseydi,onlara sadace Kaderiye ismi
yeterdi.Eğer bu kaderciler için caiz olsaydı,bu-nun gibi Râfiza,Hârîciler ve
Murcie için de (Kaderiyye) demek caiz olurdu.Çünkü bütün bu guruplardan herbiri
Hadisçiler hakkında, Kaderiyye ne demişse onu söylemişlerdir.İsimler ise
sahibinden başkasına yakışmaz.İsimler ancak ehline yaraşır.
Nitekim
ayakkabı tamircisine "ayakkabı boyacısı"ve demirciye "
marangoz"demek imkânsızdır.
Keza
insanların yaratıldıkları fıtratları ve salim düşünce de onların iftiralarının
asılsızlığını ortaya çıkarır.
Fıtrata
gele!im:Bir adam bir şehre gitse ve orada kaderiyyeyi veya murcieyi kendisine
göstermelerini istese, küçük - büyük, kadın veya ihtiyar,avâm veya havas veya
sokak takımı hepsi de şüphesiz, bu isimde kim varsa onu gösterirler.Eğer Ehl-i
sünnet'i göstermelerini istese insanlar hadisçileri gösterirlerdi.
Eğer
içersinde kaderi ( mu'tezüi),sünnî .râfızî ,murciî ve haricînin bulunduğu bir
topluluk oradan geçse ve adamın biri kaderiyye aleyhine atıp tutsa.ve-ya lanet
etse, onlara göre bu atıp tutma veya lanet ile Hadisçiler (Ashâbu'l-Hadîs)
kasdedilmiş olmaz. .Bu ,hiç kimsenin reddedemiyeceği ve inkar edemiyeceği bir
husustur.
Salim
düşünce'ye (nazar) gelince:Şüphesiz Kaderiyye kaderi kendilerine izafe
etmişlerdir. Başkaları ise kaderi kendilerine değil.Allaha izafe
etmişler-dir.Bu sebeple,birşeyin kendisine aid olduğunu iddia eden kimse.o
şeyin başkasına aid olduğunu kabul eden kimseden daha ziyade o isme nisbet
edilmeye lâyıktır. Çünkü hadîste bize, onların (kaderiyye)bu ümmetin mecûsileri
olduğu vârid olmuştur.Gerçek-len onlar Mecüsîlere ençok benzeyen
kimseler-dir.Çünkü mecûsiler iki ilâh'ın varlığını .kabul etmektedirler.
Nitekim Allah onları kasdederek "..iki ilâh edinmeyin.O ancak
birİlâh'dır" (I6.en-Nahl : 51) buyurmuştur.Kaderiyye "Biz Allah'ın
olmasını iste-
mediği
şeyleri ve takdir olunmayan şeyi yapabiliriz T demektedirler.
Duyduğuma
göre.Kelâmcılardan birisi,zimm-îlerden birine "Ey fulan müslüman olmuyor
mu-sun?der.
Zimmî
de:"-Allah murad etmedikçe (müslüman olmam) "diye cevab verir.
Kelâmcı
tekrar:"-Şüphe yok ki Allah murad et-mektedir,fakat iblis seni
bırakmıyor."deyince zimmî:"Ben o ikisinden (Allah ve iblis)daha
kuvvetli olanı ile beraberim."der..
Bana İshak
b.îbrahım b.Habib b. eş-Şehîd tah-dis etti:Bize Kurayş b;Enes ( -209) [385]tahdis
eti:Amr b.Ubeyd'i [386]işittim.şöyle
diyordu:Ben kıyamet günü getirilirim ve Allanın huzurunda durdurulurum.Bana
"Niçin katil cehennemdedir de-din?"der,ben:"Böyle olduğunu sen
söyledin,de-rim"dedi ve sonra şu âyeti okudu:Kira bir mü'mini kasden
öldürürse,onun cezası,içinde devamlı kalmak üzere Cehennemdir."
(4.en-Nisâ:93) Ben -ki evde benden küçük kimse
yoktu-ona:(Allah)sa-na:"Beir'Doğrusu AUah, kendi ne eş koşulmasını bağışlamaz.
Ondan başkasını,dilediği kimse için bağışlar." (4. en-Nisâ:48)
buyurdum.Sen benim onu (kâtili)affetmek istemeyeceğimi nereden bildin?
der-se,sen ne cevab verirsin?dedim,bana hiçbir cevab veremedi...
Bana
Ebu'l-Hattâb tahdis etti (ve)dedi :Bize Dâvud b.el-Mufaddal,Muhammed
b.el-Mufad-dal'dan.o da Muhammed b.Süleyman'dan o da,el-As-bağ b.Câmi'den,o da
babasından haber verdi ki babası şöyle demiştir:Ben Ömer b: el-Hattâb ile
beraber Ka'beyi tavaf ediyordum.Hz.Ömer.Ka'be kapısı ile
Haceri Esved
arasındaki mültezem'e geldi.vücudu nu oraya yapıştırdı ve "Allahım,benim
aleyhime takdir ettiklerini affetbenim aleyhime takdir etmediklerini affetme,
"dedi.
Bana Sehl
b.Muhammed tahdis etti (ve) dedi:bi-ze el~Asmaî,Muâz b.Muâz'dan haber
verdi.Muâz b.Muâz (119-196)[387]şöyle
dedi:el-Fadlu'r-Rakâşî[388]bir
adamın "Allahım beni (sana teslim olan) müs-lüman kıl (Allâhumme'c'alnî
muslimen) .." dediğini işitmiş ve adama, (senin bu dediğin) muhaldir.deyince
adam "Ey Rabbimiz,ikimizi sana teslim olmakta sabit kıl. Soyumuzdan da bir
topluluğu sana teslim olan bir ümmet yap.." (2.eH3akara:128) âyetini
okumuştur. [389]
Bana Sehl
tahdis etti (ve) dedi:bize el-As-maî,Ebû Ma'şer el-Medenî'den (-170) (50)
Muham-med b.Ka'b el-Kurazî (40-120) nin [390]"KuIlar.Allah
dilemedikçe, O 'nun mülkünden herhangi bir şeye sa-hib olamayacak kadar
âcizdirler" dediğini haber verdi.
Bana Sehl
tahdis etti (ve) dedirbize el-Asmaî tahdis etti (ve) dedi:Ebû Amr (68-154) [391]"Allahın
dilediğini hidayete erdireceğine,ve dilediğini[392]saptıracağına
şehadet ederim.Allah'ın bize karşı hücceti vardır.Kim bana "Gel seninle
münakaşa edeceğim"derse,ben ona "kendini benden uzak
tut"derim."demiştir.
Bana
Ebu'l-Hattâb tahdis etü (ve) dedi:Bize Ebû Dâvud,el-Hasen b.ebî'l-Hasen'in
(22-110) [393]şöyle
dediğini haber verdi.(el-Hasen) dedi:el-Hacc-âc'ı,"Vâsıt"ta hutbe
okurken dinledim,"Ey Alla hım,bana hidâyeti hidâyet olarak göster ki ona
uyayım ve dalâleti de dalâlet olarak göster ki ondan sakı-nayım.Hidayet'im
hususunda beni şüpheye düşür-me,o zaman ben uzak (derin)bir dalâlete
saparım." diyordu.
EBÛ
MUHAMMED;(el-Haccâc'ın)bu (sözü)Alla-hm "...elbette onları düşmekte
oldukları şüpheye yine bırakırdık." (6.el-En'am:9) âyeti gibidir.
Amr b Avn
el-Kaysî ( -225) [394]gözleri
kör oluncaya kadar ağlayanlardan (el-bekkâûn) idi,şöyle dedi: Saîd b. ebî
Arûbe'yi ( -156) [395]"Kur'anda
bana, Musa'nın \A.S}"..Onların bu canilikleri,ancak senin İmtihan ve
ihtiyanndır.Sen bu imtihanla dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğine hidayet
verirsin." (7.el-A'raf: I55)sözünden daha ağır gelen bir âyet yoktur,
"derken işittim.Ona "Demek Kur1 an sana ağır geliyor hâTVaîlahi
seninle ebediyyen bir kelime bile ko nuşmayacağım. "dedim ve ölesiye kadar
da onunla konuşmadım.
Bana İshâk
b.İbrahim eş-Şehîdî,Yahyâ b.Hamîdft-Tavîrden.o da Amr b.en-Nadr'dan [396]tahdis
etti ki (Amrjşöyle demiştinAmr b.Ubeyd'e {80-144) [397]uğradım
ve yanma oturdum. Birşeyden bah-setti.bunun üzerine ben:"Bizim ashabımız
böyle söy-lemiyor"dedim.O:"Senin ashabın kim?"dedi.Ben de
"Eyyûb,İbnu Avn,Yûnus,ve et-Teymı" dedim..."Onlar murdarlardır,
pisliklerdir, Ölülerdir,diri değiller-dir."dedi.
EBÛ MUHAMMED:(Amr b.Ubeyd'in)zikrettiği o dört
kişi,ilimde,fıkıhta,çokça ibadet etme ve helâl yeme hususunda zamanının ululan
idiler.Ve onlar kendilerinden önce gelen Ashab ve Tabiîlerin İzini takib
etmişlerdi.Bu gösterir ki(Amr b.Ubeyd 'e göre)Ashab ve Tabiûn da
murdardırlar,pisliktirler.
£ğer
(kelâmcüar),Ashab ve tabıînin.bu adamla-nn takib etmiş olduğu yolu takib
etmediklerini ve Ashab ve tabiînin kader hususunda kendileri gibi
düşündüklerini iddia ederlerse,biz onlara"O halde niçin el-Hasen,Amr
b.Ubeyd ve Gaylân'a bağlandınız? Hz.Ali,(Abdullah)İbnu Mes'ud, Ebû Ubeyde,
Muaz, Saîd b.el-Museyyib,ve bunların emsallerine tabi olsaydınız ya..! Çünkü
onlar,kendilerine uyulması bakımından Katâde, el-Hasen ve İbnu ebî Arûbe'den
daha büyüktürler ve delilleri de onlannkinden daha sağlamdır, "deriz.
KelâmcıIarın"Hadisçiler
kendilerine (kaderkonusunda) muhalif olan Katâdejbnu ebî Nuceyh ,İbnu ebî Zi'b
gibilerinden hadis yazryorlar.fakat bunların emsali olan,Amr b.Ubeyd.Amr b.Fâid
ve Ma'bed el-Cuhenî gibilerinden hadis yazmıyor-lar?"demelerine
gelince,Hadisçilerin hadis yazdıkları bu kimseler ilim ehli ve rivayette doğru
kimseler-dir.Her kim bu mertebede ise,ondan (hadis) yazmakta, onun rivayet
ettiği ile amel etmekte bir beis yok-tur.Ancak sapık inançları hariçtir.Bu gibi
şeyler ondan yazılmaz ve onunla amel edilmez.
Ancak âdil
ve sika (güvenilir) bir ravinin nasıl başkası hakkındaki şehâdeti kabul olunur
da kendi şahsı,oğlu,..veya babasıhakkında veya kendisine bir menfaat getirecek
veya kendisinden bir zararıdefedecek hususlarda şehâdeti kabul edilmezse,sâdık
(doğru) bir râvinin sözlerinden de sadece ,kendi mezhebine muvafık olan ve
hevây-ı hevesine uyan hususların kabul edilmesi menedilir.Çünkü nefsi ona
Hakk'ın kendi inandığı şeyde,Allah azze ve celle'ye yakınlığın da bu inancı
çeşitli yönlerden sağlamlaştınp desteklemekte olduğunu gösterir.
Buna ilaveten
(kendi mezhebine muvafık riva-yetlerde)tahrif,ziyade ve noksanda bulunmasından
da emin olunamaz.
Eğer:"Kelamcılardan
her fırka kendi itikadının hak (doğru} olduğuna,muhâlifin ise dalâlet ve
hevây-ı nefs üzerinde olduğuna inanır.Hadisçiler de kendi mezhepleri (nin hak
olduğu ) hususunda böyledir-ler.Hadisçiler hak üzre (doğru yolda) olduklarını
kat'î bir şekilde nasıl bildiler?"derlerse,onlara şöyle cevab verilir:
"Muhakkak
ki Kelam ehli (Ehlu'l-Makâlât) her-ne kadar ihtilâf içerisinde olsalar ve onlardan
her bir sınıf,hakk'm kendisinin iddia ettiği görüşte olduğunu söylüyor ise de
,yine de hepsi,Allahın kitab'ma san-hp.Rasulullahm sünnetine yapışan kimsenin,
(hak-kın)nûr(u) ile aydınlanmış,rüşd (doğruluk)kapısmı açmış ve hakkı tam
yerinde aramış olacağıüzerinde ihtilafları olmayıp.bu hususta müttefiktirler.
Hadisçileri
bu yolda yürümekten ancak zâlimler alakoyabilir.Çünkü onlar dîni hususların
hiçbiri için.ne istihsâna.ne kıyâs ve nazara (aklî muhakeme),ne geçmişlerin
felsefe kitaplarına ve ne de sonraki Kelamcılara hiçbirşey havale etmezler.
Eğer, yalan
ve birbirini nakzeden rivayetleri nakletmelerinden dolayı Hadisçilere hata
nisbet edilirse, onlara denir ki:
Uydurma,
hatalı (yanlış) ve zayıf rivayetlere gelince, sana anlattığım gibi, bunlara
karşı ikazda bu-lunmuşlardır
Birbirini
nakzeden, çelişkili rivayetlere gelin-ce;Bu tenakuzdan kurtulmanın yolunu sana
haber vereceğiz,bilmediğin ve görüşünün yetmeyip kısır kaldığı şeylere senin
dikkatini çekeceğiz.
Itimâd
Allahadır.Yardım istenecek olan da O'dur.".. [398]
İDDİA:Siz Allahu taâlâmn.Âdem'in
(A.S)sırtını sıvazladığını,ve sırtından Kıyamete kadar meydana gelecek olan ve
güne^ ışığının huzmesinde görülen toz zerreleri gibi sayısız zürriyetini
çıkardığını,"Ben sizin Rabbiniz değilmiyim?"diyerek onları kendi
nefisleri üzerine şahid kıldığını ve onların da"Evet (sen bizim
Rabbimizsin..) dediğim [399]rivayet
ettiniz^Bu ise Cenâb-ı Hakkın"Hatırla ki.Rabbin.Âdem oğullan-nın
sulblerinden zürriyyetlerini çıkarıp da onları nefislerine karşı Şahit
tutarak:" - Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diye buyuduğu vakit onlar da
:"-Evet, Rabbimizsin, şâhid oiduk."demişlerdi." (7.el-A'râf:
172)kavl-i şerifine muhâliftir.Çünküha-dis,Cenâb-ı Hakkın,Âdemin
zürriyetini.onun (Âde-min) sırtından(sulbünden) çıkardığını, Kur'an ise Âdem
oğullarının sırtlarından aldığını haber veriyor.
CEVAB:Biz deriz ki.bu iş onların sandığı
gibi de-ğildir.Bilakis her iki mana-AUahın lütfü sayesinde-müttefıktir.ve her
ikisi de doğrudur.Çünkü Kur'anın mücmel ve özet olarak gelen cümlelerini hadis
ve sünnet açıklar.
Görmüyor
musun ki Allah,hadiste vârid olduğu üzre Âdem'in (A.S) sırtını
sıvazlayıp,ondan,Kıyamete kadar olacak ve toz zerreleri gibi sayısız olan
zürriye-tini çıkarmıştır ki.bu zürriyetin içersinde tâ Kıyamete kadar meydana
gelecek olan çocukları ve çocuklarının çocukları vardır.Bunların hepsinden
ahid (söz) aldığı,ve nefislerine karşı onları şahid kıldığı za-man,bütün Âdem
oğullarmdan.onların sırtlarından zürriyetlerini almış ve nefislerini şâhid
tutmuş olur..
Cenâb-ı
Hakkm"Gerçekten ilk defa sizi (ruhlarınızı]yarattık, sonra size şekil
verdik ve sonra da meleklere: "-Âdeme secde
edin...!"dedik"(7.el-A'râf: 11) âyeti de buna benzer.Burada
Allah,melekle-re söylemiş olduğu "Âdeme secde
edin"sÖzünü,"..sizi yarattık" ve "..size şekil
verdik"sözlerinden sonra söylemiş tir. Şüphe yok ki Allah "..sizi
yarattık" ve "..size şekil verdik" kavl-i celîli ile, Âdemi
yarattığını ve onaşekil verdiğini, sonra da meleklere "Ademe secde
edin" dediğini kasdetmiştir,ve bu da caizdİr.Çünkü Âdemi yarattığı
zaman,bizi de onun sulbünde yaratmış ve bizi dilediği şekilde hazırlamış ve bu
şekilde Âdemi yaratmakla, bizi yaratmış oldu.Çünkü biz hepimiz Âdemdeniz.
Bunun misali
şuna benzenBen bir adama bir dişi,bir de erkek iki koyun veririm ve
ona:"-Sana pek-çok davar bağışladım. "derim.Burada benim maksadım,
"Ben sana bu iki koyunu bağışlamakla,bunların yavrulamasından hâsıl olacak
pekçok davan bağışlamışoldum, "demektir.
Ömer
b.Abdilaziz ( -101),[400]recezcişâirDu-keyn'e[401]bin
dirhem bağışlamış, o da bu parayla bir kaç deve satın almıştı.Allahu Taâla da
ona bereket ihsan etü,develer artıp çoğaldı.
Dukeyn,"-Bunlar
Ömer b.Abdilaziz'in bağışlandır. "derdi.Halbuki o hayvanların hepsini
ona.Ömer
b.Abdilaziz
vermemişti.O,sadece hayvanların ana ve babalarını vermişti.Dukeyn de.çoğalan bu
hayvanları Ömer b.Abdilaziz'e nisbet etmiştir.Çünkü onların hepsi d e,
bağışladığı hayvanların yavrularıydı
Buna
benzeyen diğer bir söz de el-Abbas b.Ab-dil-muttalib'in [402]Rasûlulah
hakkındaki şu sözüdür. (Şiir:)
"..ondan
önce sen,gölgeler altında ve yapraklar la örtünülen emanet yerinde de pâk
idin."
Demek
istiyor ki:Sen,Cennetin gölgelerinde pâk idin."...emânet yerinde"
yani "Âdeme Cennette emanet (geçici)olarak verilen yerde"...
"...yaprakla örtünülen yer." yani,Âdem ve Havva (A. M. S) nın,
Cennet yapraklan ile örtündükleri yerde.." demektir ve bundan
Peygamberimizin o zaman Âdem'in (A.S) sulbünde pâk olduğunu kasdetmektedir.
Sonra devam
ederek şöyle demiştir.
"Sonra
insan olmayan yerlere tndin.Halbuki daha henüz,ne rahimde asılı bir et parçası
ne de bir çiğnem et parçasıdeğildin."
Demek
istiyor ki:Âdem (A.S) yeryüzüne indi,sen de onun sulbünde yeryüzüne indin ve
sen o zaman ne bir insan idin,ne bir çiğnem et parçası.ne de rahimde asılı bir
et parçası.."
Sonra şöyle
dedi:
"Bilâkis
bir nufte idin ve Nesr [403]ve
ona tapanlar sulara garkolurken sen gemiye binmiştin.'Yani: Sen ,Nûh (A.S)
gemiye bindiğinde,onun sulbünde nutfe idin ."
Devam ederek
şöyle dedi:
"Sulblerden
rahimlere naklonursun; Bir âlem (nesil) kaybolup gittiği zaman.yeni bir nesil
ortaya çıkar."
Yani:"Rasûlullah
sulblerde ve rahimlerde intikal ediyordu, "demek istiyor.
(el-Abbas),Rasûlullahı
daha yaratılmamış iken,pâk olarak nitelemiş, yeryüzüne indirmiş ve gemiye
bindirmiştir.Bundan maksadıise.Rasûlulla-hın.kendilerinin sulblerinden geldiği
babalan ve ecdadıdır. [404]
IDPIÂîRasûlullahın
(S.A.V) "Gerek küçük.ge-rek büyük hacetinizi giderirken kıbleye
dönmeviniz.[405]dediğini
rivayet ettiniz.Bir de Isâ b.Yûnus'dan,o da Ebû Avâne'den.o da Hâlid
el-Hazzâ'dan o da Arrâk b.Mâlik'den,o daÂişe'den (R.A)onun "Rasulullaha
(S.A.V),l)ir kısım insanların,küçük ve büyük hacet için kıbleye dönülmesini
hoş karşılamadıkları söylenince,Rasulullah (S.A.V) kendi helâ'sınin kıbleye
döndürülmesin! emretti. [406]dediğini rivayet ettiniz.Bu ise önceki rivayetinizin
tersinedir.
CEVAB:Biz
deriz ki: ikinci hadîsin nesholun-muş olmasımümkündür. Çünkü emir ve nehiyle
ilgilidir. O halde niçin onlar bu iki hadisin mânâsını kavrayamadıkları zaman
bunlardan birinin nâsih diğerinin mensuh olabileceğini düşünmediler?
Bize göre
bunlar ne nâsih ne de mensûhtur-lar.Fakat herbir hadîsin kullanılacağı yer
vardır.
Büyük ve
küçük hâcet'in defi esnasında kıbleye dönülmesi caiz olmayan yerler sahralar ve
açık arazilerdir. (Birinci hadiste zikri geçenler)yolculuklan esnasında namaz
için bineklerinden indikleri za-man.bir kısmı namaz için kıbleye dönmüş, diğer
bir kısmı ise hacetini gidermek için kıbleye dönmüşler-di.Rasulullah da namazı
tenzihen ve kıbleye ikrâmen ne küçük ve ne de büyük hacet esnasında kıbleye
dönmemelerini onlara emretti.Bazıları kıbleye dönmenin evlerde ve çukur
helalarda da mekruh olduğunu zannettiler.Rasulullah da helasının kıbleye
döndürülmesini emretti ve böylece evlerde, pisliklerin örtüldüğü çukur yerlerde
ve namaz caiz olmayan,boşyerlerde kıbleye dönmenin mekruh olmadığını onlara
öğretmek istedi. [407]
IDDIÂ; Vekfden.o el-A'meş'den,o da Ebu
Sâ-lih'den, o da Ebû Hurayra'dan o da Rasulullah1 tan (S.A.V) onun Birinîzln
ayakkabısının tasması koptuğu zaman,tek ayakkabı ile yürümesin.[408]
dediğini ve
sonra da:
Mindel'den,o
Leys'den,o da Abdurrahman b.el-Kâsım'dan.o da babasından,o da Âişe'den
(RA).onun "Bazan Rasululahın ayakkabısının tasması kopardı da onu tamir
ettirene kadar tek ayakkabı ile yürürdü. [409]dediğini rivayet ettiniz.Bu hadis bir öncekinin tersidir.
CEVAB;Biz deriz ki: Elhamdülillah burada
herhangi bir terslik yoktur. Çünkü bir kimsenin ayakkabısının tasması
koparsa,ya o ayakkabıyı atar veya eline alır ve onu tamir edinceye kadar tek
ayakkabı ile yürür.
İki
ayakkabı,iki mest ve diğer.ikili olarak kullanılan elbiselerdcbunlardan
birinin kullanılıp diğerinin kullanılmaması çirkin ve hoşkarşılanmayan bir
harekettir.
Keza ridâ
(abâ,cübbe gibi üste giyilen elbisej'nın sadece bir omuza atılıp,diğer omuzun
açık bırakılması da çirkindir.Fakat bir kimsenin tasması kopabilir ve onu
tamir ettirene kadar bu halde.bir iki veya üç adım atabilir.Elbette bu,ne
çirkindir ve ne de kötü görülen bir harekettir.
Az'ın
hükmü,pekçok yerde,çok'un hükmüne muhalif olabilir.GÖrmüyor musun.namaz kılan
bir kimsenin rükû halinde iken önündeki boşsaffa doğru bir-iki veya daha çok
adım atması caizdir de,yine rükû halinde olduğu halde,yüz veya iki yüz
zira'far-şınjyürümesi caiz değildir...
Keza ndâ'sı
düşünce onu omuzlarına atıvermesi (namazda)câizdir de.namazda elbisesini
toplaması veya uzunca bir iş yapmasıcaiz değildir.
Yine bir
kimse namazda tebessüm ederse namazıbozulmaz.Fakat kahkaha ile gülerse namazı
bozulur. [410]
İDDİÂ:Hz,Âişe (R.A) "Rasulullah
(S.A.V) asla ayakta bevletmedi"[411]dediğini,
sonra da Huzey-fe'den (R.A) "Rasuîullah'm (S.A.V) ayakta
bevlettigini"[412]rivayet
ettiniz.Bu ise evvelki hadisin tersidir
CEVAB:Biz deriz
ki.burada-Elhamdülillâh-herhangi bir aykırılık yoktur.
Rasulullah,
evinde ve Hz.Âişe'nin de bulunduğu yerde asla ayakta bevletmemiştir.Fakat
balçık.sulu çamur veya pislik sebebiyle oturmak mümkün olmayan yerlerde ayakta
bevletmiştir.Nitekim Huzeyfe'nin Rasûlullahı ayakta bevlederken gördüğü yer
.birilerinin çöplüğü(mezbeleliği) idi.Orada ne oturmak,ve ne de düzgün bir
şekilde durmak mümkün değildi.
Üstelik
zaruretin hükmü,iradeye bağlı olanın hükmünün hilâfına (aksine) dır.
EBÜ MÜHAMMED: Bana Muhammed b. Ziyad ez-Ziyâdî
tahdis etti,(ve) dedi:bize İsâ b.Yunus haber verdi (ve) dedi:bize el-A'meş,Ebû
Vâil'den,o da Huzey-fe'den (R.A) haber verdi. (Huzeyfe şöyle) dedi: "Rasûlullahı
gördüm.Bir kavmin çöplüğüne (subâta) geldi ve ayakta bevletti.Ben uzaklaşmak
için geri gittim.ba-na:"-Yaklaş" dedi.Ben de ona yaklaştım ve
arkasında durdum.Rasulullah (S.A.V) abdest aldı ve mestleri üzerine
mesnetti."...
es-Subâta,mezbele,yani
çöplük demektir.el-Kusâha ve el-Kumâme de çöplük demektir. [413]
İDDİÂ:Suryân b.Uyeyne'den,o ez-Zuhrî'den,o
da Ubeydullah b.Abdillah b.Utbe'den o da Ebû Hu-rayra.Zeyd b.Hâlid (R.A) ve
Şibl'den.rivayet ettiniz ki"Bir adam kalktıve RasÛluUaha (S.A.V) dedi ki:
"- Tâ Rasûlallah! Allah İçin.aramızda Allahın kitabı ile hükmetmeni
istiyorum." Sonra hasmı kalktı-Bu diğerinden daha zeki İdi-ve:"-Doğru
söyledi,aramızda Allah'ın kltab İle hükmet .yalnız bana müsaade ef'dedi.
Rasûluilah:Iı-Söyle"dedi
Adam;Benim
oğlum,bu adamın yanında işçi
idi.Onun
karısı ile zina etti.Ben de ondan,yüz koyun ve bir köle mukabilinde oğlumu
serbest bırakmasını istedim.Sonra İlim ehlinden olanlara sordum,bana,"oğluna
yüz değnek ye bir sene sürgün cezası,bu adamın karısına İse recin cezası gerekeceğini"
söylediler,dedi.
RasûlullahrNefsimi
elinde bulunduran Allah'a andolsun ki,ikinizin arasında Allah'ın kitabı ile
hükmedeceğim:Yüz koyun ve köle sanaİade edilmiştir.Senin oğluna yüz değnek ve
bir sene sürgün cezası, bu adamın karısına İse recm cezası! Yâ Uneys.bu adamın
karısına git, eğer suçunu itiraf ederse onu recmet.dedi.Uneys gitti,kadın suçunu
itiraf etti,o da onu recmetti" [414]
yapar. Bu
durumda ise o, kendi kazan cini gözetmiş olur. Yahud da, övgü ve kendi
iyiliğinin anlatılması için yapar.Bu takdirde de kendi
EBÛ
MUHAMMED:Bunu bana
Muhammed b. Ubeydjbnu Uyeyne'den bu şekilde tahdis etti.
Bu hadis
Allah azze ve ceîle'nin Kitabına muha-liftir.Çünkü adam,ondan aralarında Allah
Taâlâ' run Kitab'ı ile hükmetmesini istedi.O da adama:Nefsimi elinde bulunduran
Allah'a andolsun ki.ikinizin arasında Allah'ın kitab'ı ile
hükmedeceğim,dedi.Sonra da recm ve sürgün cezalan ile hükmetti.Halbuki
Kur'an'da ne recm, ne de sürgün cezalarının ismi geç-memektedir.Ya bu hadis
asıîsızdır,ya da,şayet doğru ise o zaman Allah'ın kitabından recim ve sürgün eksilmiş
demektir.
CEVAB Biz deriz ki;Rasûlullah (S.A.V)
buradaki "...ikinizin arasında Allanın Kitabıile hükmedeceğim" "
sözü ile Kur'an'ı kasdetmemiştir.O sadece "ikinizin arasında Allahu
taâlânın hükmü ile hükmedece-ğim"demek istemiştir.
Kitap(yazı)
kelimesi çeşitli manalarda kullanılır.
Bu
manalardan birisi.Allah azze ve cel le'nin"...buiılar,üzerinize Allah
yazısı olarak ha ramdır.Haram kılınanların dışında kalanlar size helal kılındı.
" (4.en-Nisâ:24) ayetinde de olduğu gibi hüküm ve farz demektir. "...
Allah'ın yazısıolarak " demek, Allah'ın sizin üzerinize farzı olarak demektir.
Yine Allah
"... size kısas yazıldı " (2,el-Bakara, 178) buyurmuştur. Yani size
farz kılındı, demektir.
"-Ey
Rabbimiz, üzerimize şu savaşı niye yaz-dm ..." dediler. (4.en-Nisa, 77}
ayeti,"...niye farz kıldın'^ emektir.
Keza
"Tevratta İsrail oğulları üzerine şunu yazdık:Cana can."
(5.el-Mâide:45) buyurmuştur.Ya-ni "...şunu hükmettik ve farz kıldık"
demektir.
en-Nâbiğatul-Ca'dî'de
şöyle demiştir:
"Velâ
bağlan,bizim (şerefli) soyumuzu lekele-di.Siz de (zâten)lekeliydiniz.Fakat
yazdığı zaman Allah böyle dememişti."
Yani:Akrabalık
bağlan,bizim soylu şerefimizi lekeledi. Hükümde bulunuyorken Allah bunu vâcib
kılmış değildir, "demektir. [415]
İDDİÂ:ez-Zuhrfden,o Urve'den,o da Âişe'den
(R.A):Kadmm biri insanlardan emanet olarak mücevher ve süs eşyası alır.sonra
da onları satardı.Bu husus Rasulullaha haber verildi.O da.kadının elinin
kesilmesini emretti.[416]diye
rivayet ettiniz.
Halbuki
insanlar[417]kendisine
emanet edilen kimse olduğu için.emanet alanın elinin kesümiyeceği üzerinde icma
etmişlerdir.
CEVAB:Biz deriz ki bu hadis.şüphesiz
sahihtir.Şu kadar var ki bir hükmü gerektirmez. Çünkü hadiste "Rasulullah
kadınn elini kes(tir)di" denmemiş, sadece "...kadının elinin
kesilmesini emretti"denil rniştir.Rasû-lullahın emredip de,emrettiği şeyi
yapmaması bazan câizdir.İmamlar (devlet başkanları)da bazan.cezânm tatbik
edilmesini istediğinden değil de tahzir ve korkutma için böyle emirler
verebilir.
Bunun
benzeri,el-Hasen'in,Semura b.Cun-dub'dan (R.A) rivayet ettiği hadistir
ki,Rasûlullah (S.A.V) şöyle demiştir:"Kim kölesini öldürürse.biz de onu
öldürürüz.Kim kölesinin bir uzvunu keserse biz de onunkini keseriz.[418]
Ulemânın
hepsi de,bir kişinin kölesine karşılık öldürülmeyeceği[419]ve
kölesini öldürdüğü için ona kısas tatbik edilmeyeceği görüşündedirler. Onlar
ancak.baş-kasının kölesini öldürenin durumu hakında ihtilaf etmişlerdir. [420]
Rasulullah
(S.A.V) köle sahiplerini,kölelerini öldürmekten veya uzuvlarını kesip onlara
işkence etmekten sakındırıp korkutmak istemiştir .Yoksa o cezayı gerçekten
tatbik etmeyi kasdetmemiştir.
Bir hüküm
ifade edilebilmesi için hadiste;"..kölesine karşılık adamı öldürdü veya
kölesine karşılık ona kısas tatbik etti" denilmesi gerekir.Fakat
Rasûlullahın (S.A.V)."11...kim şunu yaparsa.biz de ona şunu
yapa-rız"demesi,şüphesiz bu, bir tahzîr ve korkutmadır.
Kezâ'Kim
içki içerse ona sopa vurun.Tekrar içerse yine sopa vurun.Tekrar içerse yine
sopa vurun.Eğer tekrar içerse.onu öldürün"[421]hadisi
de böyledir ve sadece içki içeni, tekrar o işi işlemesin diye korkutmaktan
ibarettir.
Nitekim,
dördüncü defa içki içtiğinde adam kendisine getirilince Rasûlullahın onu
öldürmeyerek, sadece sopa vurdurması [422]da
bunu gösterir.
Ebû
Hurayra'nın Rasûlulahtan rivayet ettiği "Allah kime sevap vermeyi vâdetmişse.Allah
o kimseye muamelesinde muhayyerdir (dilerse affeder.di-leise azab eder) [423] hadisine binaen ,biz (Hadislerde geçen) bütün tehdîd
ifadeleri hakkında,deriz ki:Bu tehdidlerin yerine getirilmesi de
caizdir.getirilmemesi de!... [424]
İDDİÂ Siz ez-Zuhrî'den,o Ebû Seleme'den.o
da Ebû Hurayra'dan ,o da Rasûlullahtan.onun (S.A.V) "Ben şüphe etmeğe
babam (dedem)İbra-him'den (A.S) daha Iayığım. [425] Allah Lût'a (A.S) rahmet etsin,bulabilseydi "rükn-ü
şedîd" e (kuvvetli bir dayanağa) sığınacaktı. [426]Eğer Yusuf un (A.S) çağırıldığı şeye davet edilseydim kabul
ederdim. [427]"dediğini rivayet ettiniz.Bu ise İbrahim'e (A.S),Lût'a
(A.S) ve kendişahsına hakaret etmek demektir
CEVAB:Biz deriz ki-Allahın lütfü
sayesinde-bu hadiste.onların dediği şeylerin hiçbiri mevcud değildir.
Rasûlullahın
"Ben şüphe etmeğe babam İbrahim'den (A.S) daha layığım" demesine
gelince.bu "Bir vakit İbrahim şöyle demişti:"-Ey Rabbim,ölüleri nasıl
diriltirsin?bana göster."Allah" Ölüyü dirilttiğime inanmadın
mı?"buyurdu.İbrahim:"Evet inandım, fakat kalbim tam yatışsın diye
sordum"dedi"
(2.el-Bakara:260)
âyeti nazil olurica.bu âyeti duyan bazı kimselerin,"İbrahim (A.S) şüpheye
düştü,fakat bizim Peygamberimizşüpheye düşmedi"demeleri üzerine
söylemiştir.
Rasûlullah
da tevazuundan ve İbrahim'i (A.S) kendinden üstün tutarak "Ben şüphe
etmeğe,babam İbrahim'den daha layığım"demiştir.Yani bu sözüyle "Biz
ondan daha aşağı derecede olduğumuz halde şüpheye düşmedik,o nasıl şüphe
eder?"demek istemiştir.
İbrahim'in
(A.S)"...fakat kalbim tam yatışsın diye.." demesinin manası ise,yani
"..(ölünün diriltilmesi-nijyakînen görüp mutmain olmam
için.."demektir.Ya-kin de iki türlüdür.Bunlardan biri.işitme
sûretiyle,di-ğeri de görmek suretiyle elde edilen yakindir. Görme yoluyla olan
yakîn,bu iki yakînin en kuvvetli olam-dır.Bu sebepten Rasûlullah,Musa'nın (A.S)
kavminin buzağıya tapmalarından bahsedilince "Haber verilen şey.gözle
görülen gibi olmaz.[428]demiştir.
EBÛ MUHAMMED: (Rasûlullahın bu sözünün manası
şudur:) Allah (C.C) Musa'ya (A.S) kavminin buzağıya taptığını haber verdiği
zaman, Mûsâ elindeki levhalarıatmadı.Fakat.bİzzat gözüyle onların buzağıya
taptıklarını görünce,kızıp öfkelendi,levhaları attı ve levhalar parçalanıp
dağıldı.
Keza
mü'minler.Kıyamet.Ba's (dirilme) ,Cen-net,Cehennem.,bütün bunların hepsinin hak
olduğuna yakinen inanırlar. Kıyamet günü ise-Kıyameti görüp müşahade
ettiklerinde- onların yakînleri daha kuvvetli olacaktır.
îşte İbrahim
(A.S) de iki çeşit yakînin en kuvvetlisi olan görme suretiyle, kalbinin
itminana kavuş msini arzu etmiştir.
Rasûlullahın (S.A.V) "AUah Lût'a (A.S) rahmet
et-sin,bulabilseydi bir rükn-ü şedîd'e (kuvvetli bir dayanağa)
sığınacaktı" sözüne gelince:Burada Rasûlul-lah,Lût'un (A.S) kavmine
söylediği "Keşke size karşı bir kuvvetim olsa, yahut kuvvetli bir dayanağa
(sağlam bir topluluğa) dayansam (sığınsam) " (ll.Hûd: 80) sözünü
kasdetmekte,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder