30 Ocak 2019 Çarşamba

İBNİ KUTEYBENİN HADİS MÜDAFASI 6


               

hadisi sordum.Bana:'Yani eğer Kur'an insanın içine konsa (insan onu ezberlese) sonra bu insan ateşe aülsa,yanmaz." dedi.

el-Asmafnin kasdettiği şudur:Allah,müsIü-manlardan kime Kur'an'ı öğretir ve ezberlettirirse; günahlarından dolayı içine atılsa bile,Kıyamet günü ateş onu yakmaz." [79]

de:"Kur'an'ı ezberleyiniz.Veya Kur'an'ıokuyunuz.Bu mushaflara aldanfıp ta ezberlememezlik etjmeyi-niz. Çünkü Allah Kur'an'ı ezberlemiş olan bir kalbe ateş ile azab etmez." demiştir.

Ebû Uraâme (yukarıdaki sözü ile) insanın cismi­ni, deri(el-ihâb) gibi.Kur'an için kılıf yapmıştır.el-İhâb dibağatlanmamış deridir.

Eğer el-ihâb 'in " dibağatlanmış deri" olması caiz olsaydı;onu cisimden kinaye olarak zikretmesi caiz olmazdı.

Bunun benzeri,Âişe'nin (R.A) bir konuşma yap­tığı ve babasınfm mürtedleri öldürmesin) den bahset­tiği zaman-Başları omuzlara düşürdü,kanlan da derilerin (=uhub) içinde topladı." sözüdür.Hz.Âişe'nin derilerden kasdı,cesedlerdir.

Bu hadisin tevili (yorumu) hususunda başka bir görüşdaha vardır.Bazısı demiştir ki:"Bu,Hz.Peygam ber'in(S.A.V) devrinde idi.Bu (deri içindeki Kur'an'm yanmaması) onun peygamberliğine alâmet ve Kur'an'ın Allah'ın kelâmı olduğuna.omın katından nazil olduğuna delil idi.Allah bu hususu bir vakitler müşrikler Kur'an'a hakaret ettikleri zaman bu muci­ze ile açıklamıştır.Hz.Peygamberden sonra ise.bu mucize ortadan kalkmıştır.

Aynı bunun gibi, peygamberlerin kendi zaman­larında mucizeler meydana gelir.Ölü dirlUr;kurt ko­nuşur[80]eveşikâyette bulunur[81]kabir.içindeki ölüyü dışarı fırlatir[82]Fakat pey­gamberlerden sonra bunlar ortadan kalkar.yok olur.'

Bu husustaki diğer bir görüş de:"...yanmaz" sö­zünün deriye değil,Kuran'a aid olmasıdır.

Yani:Eğer Kur'an bir deriye yazılsa,sonra ateşe atılsa;yanan şey deri ve mürekkebtir.Kur'an de-ğiI.Sanki Allah (Azze ve Celle) Kur'an'ı deriden kaldı­rıp yükseltmekte ve onu ateşten korumaktadır.Biz kelâmcılann:"Mushafta olan Kur'an'a delâlet eden (mânâlâr)dır.yoksa kendisi değil" dedikleri gibi;Kur'an'm mushailarda mecazi olarak bulunduğu­na değü.hakikaten bulunduğuna şüphesiz inanırız.

Zira Allah tabâreke ve taâlâ da: "Muhakkak ki o Levh-i mahfuzda saklı bir Kuran-ı Kerîm'dir.Ona tertemiz olanlardan başkası el süremez."(56. el-Vâkıa:77-79) buyurmuş;

Rasûlullah da "Düşman topraklarına yanınız­da Kur'an varken girmeyin. [83]buyururken mus hafi kasdetmiştir. [84]


RasûIullahm:1(Sıla-i rahim (akraba zi­yareti) ömrü arttınr[85]buyurduğunu rivayet et ™^.Halbuki Allah (CC):"...ecelIeri gelince bir an geri kalmazlar ve öne de geçmezler.t((7.el-A'raf: 34) buyurmaktadır.

Sıla-i rahlm,ne geri kalacak ne de ileri geçecek olan bir eceli nasıl uzatabilir?

CEVAP:Biz deriz ki:Ömrün artması iki mânaya gelir.

Birisi:Zenginlik,refah,rızık bolluğu,vücud sıh­hatidir. Nitekim "Fakirlik en büyük ölümdür" denil-miştir.Bir hadiste şöyle denmiştir : Allah (C.C) Musa'ya (A.S) ,onun düşmanını öldüreceğini bildirir.Sonra Mûsâ (A.S) düşmanının (ölmeyip) hurma yapraklan ile birşeyler ördüğünü görür ve:'Yâ Rabbi! Bana,onu öldüreceğini vadetmiştin?" der.Allah (C.C) da:(Vadettiğimi) yaptım.Onu fakirleştirdim." der... .

Şâir de şöyle demiştir:

"Ölüp de rahata kavuşan,ölü değildir. Ölü ancak,dirilerin ölüşüdür."

Yani, dirilerin ölüsü ilejakiri kasdediyor.

Fakirliğe.ölüm denmesi ve hayattan azalma ola rak kabul edilmesi caiz olunca;zenginliğe de hayat ismi verilmesi ve ömrün artmasıolarak kabul edilme­si caiz olur.

Hadisin başka bir mânası da şudunAllah kulu­nun ömrünü,kendi nezdinde yüz sene olarak yazar.Fakat onun bünyesini ,terkîbini,şeklini seksen senelik bir ömre göre takdir eder.Bu kimscakrabalarınıziyaret ederse, o terkibi ve bünyeyi arttırır.Adam seksen sene yaşar.buna ilâveten yirmi sene daha ya­şar, ve yüz seneye ulaşır.îşte bu yüz sene,arük ne ileri ne de geri bırakılmayan eceldir. [86]


İDDİÂ:Allah (C.C):"Biz bir şeyi dilediğimiz za-man.ona sözümüz sadece "Ol!" dememtzdino da hemen oluverir.M(16.en-Nahl: 40) buyurduğu ve in­sanlar "Allah'ın takdirini geri çevirecek hiçbir şey ol-

madığına ve O'nun hükmünü değiştirecek,iptal ede­cek birşeyin bulunmadığına" icma ettikleri halde siz.sadakanın kaçınılmaz kazayı (=kaderi) defedece­ğini rivayet ediyorsunuz.

CEVAB:Bunun tevili (yorumu) için deriz ki:Kişi günahlarıdolayısıyla,kendisine bir ceza takdir edil­mesine müstehak olur.Ne zaman sadaka verirse, müstehak olduğu cezayı kendisinden uzaklaştırmış olur.

Nitekim, "Gizlice (gösteriş yapmadan) verilen sadaka Rabbin gazabını (öfkesini) söndürür.[87]hadisi de bu hususu ispat etmektedir.

Görmüyor musun,Allah (C.C) bir kimseye gazablandığızaman ,o kimse kendisini O'nun azabına »maruz bırakmış olur. Kişi bu sadakasıyla bu gazabı ortadan kaldırınca,azabı da ortadan kaldırmışolur.Bu,şuna benzer:

Ben bir adama karşı büyük bir suç işledim BUH: 78/12. Bundan dolayı onun belâsından ve hemen bana kar­şılık vermesinden korktum ve ona bir hediye verdim ve bu suretle ona mâni oldum,ve dedim ki:"Hediye.hakkedilmişbir cezayı defeder (uzaklaştırır). [88]


İDDİÂ:"Başınıza öyle imamlar (idareciler) ge­lecek ki;onlara itaat ettiğiniz takdirde azmiş yan ettiğiniz takdirde İse sapıtmış olacaksı­nız.[89]hadisini rivayet ettiniz.

Bu.aklen mümkün değildir.Nasıl olur da ona is yan etmekle sapıtmış.ve ona itaat etmekle de azmış olurlar?!

CEVAB:Biz deriz ki:Bu hadiste.tevil edildikten sonra herhangi bir çelişki mevzuubahis değildir.Görüldüğü kadarıyla hadisin mânası şudur: Onlar eğer,Allah'a karşıisyankâr lığı, halka zulmetmeyi, ve haksız yere kan dökmeyi emredenlere itaat ederlerse,itaat edenler azıp sapıtmış olurlar.Eğer-Haricîlerin yaptığı gibi onlara isyan edilir ve onlara başkaldınlır

da müslümanlar arasında ihtilâfa sebep olunursa,bu isyan edenler doğru yoldan sapmış olurlar.

Yani hadis,şu mânaya gelir:"Ne onların dedikle­ri yapılır.ne de onlara isyan edilir."

Yine Rasûlullahın.onlann kürsülerden iyiyi em­retmelerini ,eğer buna isyan edilirse isyan edenlerin doğru yoldan sapmış olacağını;veya onlarm,bu ma­kamın (kürsülerin) dışında,kötülüğü emretmelerini ve buna itaat edilirse.itaat edenlerin azmış ve sapıt­mış olacağını kasdetmiş olması da mümkündür. [90]


İDDİÂ:Siz, Rasûlullahın:"Kıyamet günü Rabbinizi.ondördünde ay'ı gördüğünüz gibi görecek­siniz. Onu görmek için İzdihama mâruz kalmaya­caksınız.[91]dediğini rivayet ettiniz. Halbuki Allah (C.C) '."Hiçbir göz onu ihata ve idrak edemez.Fakat O, bütün gözleri İhata eder." (6.el-En'am:alO3) ve "Onun misli gibi (O'na benzer) hiçbir şey yoktur." (42,Şûrâ,l 1) buyurmaktadır.

Aklen,Hâhk'ın hangi sıfatla olursa olsun mahl­ûka enzemesi caiz değüdir.Mûsâ (A.S) da:"Rabbim, kendini bana göster,sana bakayım (dediğin­de) Allah:"-Beni hiçbir zaman göremezsin ,."(7.el-A'râ'f:143) demişür,

Eğer bu hadis sahih ise,o takdirde Allah'ın (C.C) da:"Rabbinin kudretine bakmazmısın,gölgeyi na­sıl yayıyor!?"(25.el-Furkân:45) ve "Görmez misin ki Allah herşeye gücü yetendir.[92]buyurduğu gibi;hadisteki görmek,bümek mânasına gelir.

CEVAB:Biz deriz ki:Hiç şüphe yok ki bu hadis sahihtir.Bu hadis,sika (güvenilir) râvilerden,çeşitli tarîk (isnad)lardan rivayet edildiği için,bu gibi hadis­lerin yalan olması iriıimkün değildir.Eğer bu gibi ha­dislerin yalan olması mümkün olsaydı;teşehhüd gi­bi, deve sığır ve koyunun zekâtı[93],mallann ve pa­raların zekâtı gibi; boşama .köle azad etme ve buna benzer,ancak hadislerle bilebildiğimiz ve ;bu hususta Kur'an'da hiçbir açıklama bulunmayan ve amel et­mekte olduğumuz dini hususların da asılsız ve hü­kümsüz olmasıgerekirdi.

"Hiçbir göz onu ihata ve idrak edemez.Fakat O,bütün gözleri ihata eder." ve Mûsâ'nın,"Rabbim kendini bana göster,sana bakayım (dediğinde)Allah:"-Beni hiçbir zaman göremezsin.?"sözüne gelin-ce,bu Rasûlullahın "Kıyamet günü Rabbinizi göre­ceksiniz." sözü ile tezad teşkil etmez.Çünkü Allah (C.C) "...hiçbir göz onu ihata ve idrak edemez." sözü ile,gözlerin O'nu bu dünyâda göremiyeceğini kasdet miştir.Mûsâ'ya (A.S) "...Beni hiçbir zaman göremez­sin." demekle de bu dünyada göremiyeceğini kasdet-mişür.Çünkü Allah (C.C) dünyada kendisini bütün yarattıklarından perdelemiştir.Onlara hesap günü ,ceza ve kısas günü tecellî edecektir. O zaman mü'minler,ondördünde ay'ıgördükleri gibi O'nu göre­ceklerdir. Ondördünd eki Ay(ı görme) hususunda na­sıl ihtilaf etmiyorlarsa ,0'nun (görülmesi) hususunda da ihtilâfa düşmeyeceklerdir.

Burada ay'ın bütün halleriyle -onun dönme-si,haraketi, büyüklüğü ve şekli -benzetme yapılma­mıştır. Buradaki teşbih (benzetme) sadece; ondör-dünde ay'a baktığımız gibi O'nu göreceğimiz ve dolu­nay halideki ayıgörme konusunda ihtilâf etmediği­miz gibi O'nu görme konusunda da ihtilâfa düşmeye­ceğimiz noktasından yapılmıştır.

Araplar birşeyin meşhur ve gayet açık olduğunu ifade etmek için ay'ı örnek verirler ve:"Bu güneşten daha aşikâr, sabah aydınlığından daha açık ve ay'dan daha meşhurdur." derler.

Zu'r-Rumme [94]de şöyle der: "Gerçekten öyle parladın ki.hiçkimseye gizli değilsin.

Ancak ay'dan haberi olmayan bir kimseye gizli­sin."

Hadisteki, "O'nu görmek için izdihama mâruz kalmayacaksınız, "sözü de dediğimizin diğer bir deliü-dir.Zira izdiham aybaşında,hilâli ararken olur.O za­man insanlar toplanırlar ve birisi:"İşte hilâl.işte hilâl der.Diğeri de "Hilâl değil o" der .Halbuki kamer-de(hilal safhasından sonraki ayda) böyle ihtilâf edilmez.herkes onu bulunduğu yerden görebilir ve onu görmek için birbirlerini sıkıştırmasına ve izdihama lüzum kalmaz.

Rasûlullahın hadisi (bu mevzuda) Kur'an üzeri­ne hâkim ve onu açıklayıcıdır.

Allah (C.C),"....hiçbir göz onu ihata edemez." buyurduğunda,Rasûlullahdan da,"Kıyamet günü Rab-binizi göreceksiniz." dediği sahih bir haberle gelirse;anlayış akıl ve temyiz gücüne sahip bir kimse-ye,bunun (Allah'ı görmenin),(dünyadakinden) farklı bir zamanda olduğu gizli kalmaz.

Mûsâ'nın/'Rabbim kendini bana göster.sana bakayım." sözü,Allah'ın kıyamette görüleceğine en açık bir şekilde delâlet etmektedir.Eğer Allah,hangi halde olursa olsun asla görülemiyecek olsa ve O'na bakılması mümkün olmasaydı, onların (akılcıların) bildikleri (Allah'ın) bir sıfatmı.Mûsâ (A.S) bileme-miş,bu sıfat ona gizli kalmış olurdu.

Kıyamet günü Allah'ın gözle görüleceğini söyle­yen bir kimse,onlara göre Allah'ı bir sınırla sınırlamış olur.Ve kimin nazarında Allah sınırlı ise.o kimse Al­lah'ı yaratılanlara benzetmiş ve kim de Allah'ı yaratıl­mışlara benzetmişse, hiç şüphesiz kâfir olmuş olur?[95]

Peki o halde ,"Rabbim kendini bana göster,sana bakayım." dediği vakitte.Mûsâ 'nın;Allah'ın kendisi­ne vahyettiğini ve ağaçtan kendisine konuştuğunu açıklamasına ne diyecekler?!Mûsâ 'nın Allah'ı(yaratı­lan) birşeye benzettiğine ve Allah'ı sınırladığına mı hükmedecekler?

HayırîAllah'a andolsun ki Mûsâ (A.S) Onlann düşündüğüşekilde olsaydı-bu dereGe cahil olamaz­dı!..

Mûsâ (A.S) Allah'ın kıyamet günü görüleceğini biliyordu.Fakat o.Kıyamet günü Allah'ın Peygamberlerine ve velîlerine vereceğişeyi,Allah'm kendisine dünyada vermesini istemiş,Allah (C.C)da,dünyayıkasdederek 'Beni hiçbir zaman göremezsin.Fakat şu dağa bak.Eğer o yerinde durursa, s en de beni gö­rürsün." (7.el-A'raf: 143) demiştir.

Allah (C.C) ona.dağın kendisinin tecellisine da-yanamıyarak toz olacağını,eğer dağlar buna dayan­maktan âciz ve zayıf kalırsa ,Adem oğlunun Kıyamet günü Allah'ın,kendilerinin görme kudretlerini kuv­vetlendirmesine ve dünya da mevcud olan perdeyi on­ların gözünden kaldırmasına muhtaç olacak kadar zayıf olmağa en lâyık olduklarını bildirmiştir.

Tecelli,zuhur etme,ortaya çıkma demektir.Bu mâna kasdedilerek,"celevtul-arûsa= gelinin duvağı­nı kaldırdım" denir.Keza kılıç ve aynayı paslarından ortaya çıkarınca da "celevtu'l-mir'âte ve's-seyfe=kılıcı ve aynayı pasından temizleyip ortaya çıkardım." de­nilir.

"Kıyamet günü Rabbinizi göreceksiniz..." sö­zündeki ru"yet (=görme)-Allah'ın "Görmez misin ki Allah herşeye gücü yetendir.[96]Yanl: Bilmez misin ki..?"-dediği gibi.bilmek manasınadır."demelerine gelince,bu muhaldir.Çünkü biz Allah'ı dünyada da biliyoruz.Dünyada da,Kıyamet gününde de vaziyet aynı olduktan sonra bu haberi vermenin ne faydası var?!

İncil'de okudum kijsâ (A.S) vahyi açıklamağa başladığızaman şöyle demiştir:"Merhamet edenlere saadetler ve müjdeler (olsun).Rahmet de onlann üze-rinedir.Kalpleri İhlaslı olanlara saadet ve müjdeler ol­sun. Çünkü Rablerini göreceklerdir." [97]

Allah tabârake ve taâlâ da:"Nice yüzler vardır ki,o gün (kıyamette) güzelliği İle parıldar.(O yüz­ler) Rablerine bakarlar."(75.el-Kıyâme:22,23)bu-yurmaktadır.

Allah (C.C) öfkelendiği bir kavim hakkında ise:"Hayir, muhakkak ki onlar,kıyamet günü Rab-lerinden perdelen mislerdir. Sonra onlar muhak­kak ateşe gireceklerdir. "(23. el-Mutaffifîn: 15,16)buyurmuştur.Bu sözlerde »parlayan ve Rable­rine bakan yüzlerin-diğer yüzler perdelendiği vakitte-perdelenmeyen yüzler olduğuna delil yok mudur?!

Eğer bize:"Bu "bakma"riın ve "bakılan şey"in mahiyeti nedir?" derlerse,biz deriz ki: "Biz Allanın sı­fatlan hakkında ancak Rasûlullahın (S.A.V) vardığı noktaya kadar varabiliriz.Rasûlullahtan sahih ola­rak sabit olan şeyleri reddetmeyiz.Çünkü o.bizim mantığımıza ve tasavvurumuza sığınmaz.Bilakis biz keyfiyetinden bahsetmeksizin bir şekil Üe sınırla maksızın ve bize gelen (bildirilenlerle bize gelmeyen­leri kıyaslamaksızm bunlara iman eder,ve bu husus­taki söz ve inanç (imiz) m kıyamet günü inşallah kurtuluş yolu ve bütün nefsâni arzulardan (veya: sa­pık inançlardan) kurtulmamiz(a vesile) olmasınıümid ederiz. [98]


İDDİÂ:Siz;mü'minin kalbinin Allah'ın par­maklarından iki parmağı arasında olduğunu [99]rivayet ettiniz.

Eğer siz,parmaklardan,nimetleri kasdediyorsa-nız,-hadis sahihtir. bu da bir izah şeklidir.Yok eğer »hakikaten parmaklan kasdediyorsanız,bu muhal­dir.Çünkü Allah,uzuvlarla vasıflandırılamaz ve mâhlûkâta (yaratılmışlara) da benzetilemez.

Arapların: "Fulanın kendi malı üzerinde ne güzel parmağı var." sözüne bakarak,hadiste geçen "par­maklar"! nimet ve iyilik olarak tevil etme cihetine git­tiler .Bu söz İle araplar adamın tesir ve iyiliğini kasde-derler.Nitekim çoban da devesini anlatırken şöyle de­miştir.

"Zayıf bacaklı ve fırtlak damarlıdır. İnsanların kıtlığa uğradığı zamanda onun üzerinde deve çoba­nının parmağını görürsün" .Yani deve üzerinde çoba­nın ihtimamının izini (iyiliğini,nimetini) görürsün .demektir.

CEVAP:Biz deriz ki:Şüphesiz bu hadis sahih­tir. "Parmak" in tevili hususunda onların kabul ettik­leri anlayış hadise uymamaktadır. Çünkü"Rasûlul-lah dua ederken:"Ey kalpleri (halden hale) çeviren.kalbimi dîn'in üzre sabit kıl." demiştir.Bunun üzerine hanımlarından biri:"Sen de Yâ RasûlulIah-nefsinden korkuyormusun?" demiş,Rasûlullah da cevaben:"Müminin kalbi.Allahın (C.C) par­maklarından iki parmağı arasındadır." buyurmuştur.

Eğer kalb onlara göre.Allahın nimetlerinden iki nimet arasında ise,o kalb bu iki nimetle korunmuş demektir. O halde niçin Rasûlullah,Allahın kendisini

sabit kılması İçin dua etmiş ve niçin kendisine, "Sen de nefsinden korkuyormusun?" diyen hanımına.onun sözünü te'yid eden bir cevab vermiştir.Hal-buki.eğer kalp iki nimet ile korunmuşise.korkmama-sı gerekirdi.

Eğer bize: "Buradaki parmak size göre ne de­mektir?" derse,biz deriz ki:O (parmak),başka bir ha­disteki/Yeryüzünü parmağınm-veya iki parmağının üzerinde taşır.[100]hadisine benzer.

Buradaki parmağın ,nimet manasına gelmesi caiz değildir.

Keza Cenab-ı Hakkın, "O kafirler AÜahı gereği gibi takdir edemediler. Halbuki kıyamet günü yer küresi tamamen O'nun avucundandır.Gökler de elinde dürülmüşîerdir."(39.ez-Zumer:67) âyetine benzer.Buradaki el ve avuc'un (= kabza) da nimet ma­nasına olması caiz değildir.

Biz,Allahın parmağının bizim parmaklanınız gibi.elinin bizim elimiz gibi.avucunun da bizim avcumuz gibi olduğunu söylemiyoruz. Çünkü Allanın hiç­bir şeyi .bizim hiçbir şeyimize benzemez. [101]


İDDİÂ.-"Allahın her iki eli de sağ (el) dir." hadi­sini rivayet ettiniz.Eğer "iki el" ile iki uzvu kasdediyor-sanız bu muhaldir.Iki el'in .ikisinin de sağolmasını akıl nasıl kabul edebilir?

CEVAB:Biz deriz ki:Bu hadis sahihtir ve manası muhal (akıl dışı) değildir.Rasûlullah bununla sadece

tamlık ve mükemmelliği kasdetmiştir.Çünkü herşe-yin solu;kuwet,güç,ve tamlık bakımından sağdan: noksandır.

Araplar her işe sağdan başlamayı sever,soldaıbaşlamaktan hoşlanmazlardı.Çünkü sağda,tam-lık.solda da noksanlık vardır.Bu sebeple arap-l lar,"uğur(=el-yumn ) ve uğursuzluk (=eş-Şu'm)u ka-j bul etmişlerdir.Uğur (=yumn),sağ el.'den (=el-yedu'l-[ yumnâ),uğursuzluk (=şu'm) da sol el'den,el-yedu'ş-| şu'mâ,yani (=el-yedu'l-yusrâ) dandır.Bu,açik biıizahtır.

Rasûlullah'ın,"iki el ile birden ihsanda bulun­ma" yi kasdetmiş olması da caizdir.Çünkü sağ el ve­ren eldir.Ellerin ikisi de "sağ" olursa.ihsan da ikisi ile birlikte olur.

Başka bir hadiste Rasûlullahın:"Allahm sağ eli (gece gündüz) nimet ve ihsan akıtıcıdır.Onu hiçbir

şey tüketmez.[102]buyurduğu rivayet edilmiş­tir...Yani:îhsan ve bağışlarını akıtır, döker. Onu hiçbir şey azaltmaz,demektir. el-Merrâr[103]da:

"Akîl'in[104]kuyusunun başında.iki eli de sağ olan bir genç duruyor." dediği zaman,bu manayı kasdet­miştir. [105]


IDDIÂ:Rabbİniz,sizin yana yakıla inlemenize.ümidsizliğe düşmenize ve kendisinin,sizin du­anıza süratle icabet etmesine hayret eder (şaşar) [106]buyurduğunu ve yine "...şuna güldüğünü [107]rivayet ettiniz.

Halbuki;ancak birşeyi önceden bilmeyen kim-se,sonradan öğrenince şaşar, hayret; eder ve güler.

CEVAB:Biz deriz ki:"Hayret etmek" ve "gül-mek"onlann zannettikleri gibi değildir. Onun mânası sadeceşudur:"Şu,şu O'nun (C.C} nazannda şaşıla­cak ve gülünecek birşey durumundadır." demek­tir. Çünkü gülen kimse ancak , kendisini şaşırtan birşeye güler.Bu sebeple Rasûlullah (S.A.V) kendisine misafir gelen ve kendi yiyeceğinden fazla olarak misa­fire, yetecek kadar yemeği olmayan.bunun üzerine misafirin yemesi için lâmbayı söndürmesini hanımı­na emreden-halbuki misafir,ev sahibinin yemediğini (karanlıktan dolayı) farketmemektedir-Ansârdan bir zata:"Gerçekten Rabbiniz.dün ikinizin yaptığına şaşmıştır. [108]buyurmuştur.Yani:'Taptığınız (iyilik)O'nun (C.C) katında "insanla nn hayret ettikleri birşey" durumunda olmuştur." demektir.

Allahu taâlâ Peygamberine:"Ey Rasûlüm eğer (kâfirlerin seni yalanlamalarına) şaşıyorsan »asıl şu sözleri şaşılacakşeydir:..."(13,er-Ra'd:5)buyur-muştur.Bu sözle Allah (C.C) "Benim katımda şaşıla­cak bir şeydir." demek istememiş;sadece kâfirlerin sözünün.o sözü işiten kimsenin nazannda şaşılacak birşey olduğunu kasdetmiştir. [109]


IDDİÂ:Rasûlullahın, "Rüzgâra sövmeyî-niz, çünkü o Rahman'm nefesindendir.[110]bu­yurduğunu rivayet etüniz.Öyleyse sizin nazarınızda rüzgârın yaratılmamışolması icabeder. Çünkü Rahman'dan (C.C) olan birşey,mahlûk (yaratılmış) ola­maz.

CEVAB:Biz deriz ki:Rasülulîah nefes ile.onlann nefes denince anladıkları şeyi kasdetmemiş; ancak rüzgârın, Rahman'ın verdiği ferahlık ve rahatlık oldu­ğunu kasdetmiştir.

Nitekim,"Ey Allahım, (uğradığım) eziyetten beni kurtar,ferahlık ver." denilir (Yani ferahlık ver.mana-sına .nefes ile aynıkökten gelen bir fiil "neffis anni=beni ferahlat" fiili kullanılmıştır.)

Yine Allah (C.C) Ahzâb (savaşı) günü Rasûlünü rüzgar ile rahaÜatmış,ferahlatmıştır.Allahu Taâlâ bu hususta.:"....biz onların üzerine bir rüzgâr ve gör­mediğiniz (meleklerden ibaret) ordular salıvermiştik."(33.el-Ahzâb:9) buyurmuştur.

"Ben.Rabbinizin nefesini Yemen tarafından duyuyorum (hissediyorum) [111]hadisi de aynı şe­kildedir.

EBÛ MUHAMMED:Bu, bir çeşit kinayedir.Çün­kü bunun manası şudur:Rasûlulîah (bu sözü ile şöyle demiş gibidir):"Ben Mekkelilerden dolayı sıkıntı keder ve üzüntü içindeydim,Allah beni Ansâr ile fe­rahlandırdı: [112]

Yani Rasûlullah ferahlığa,Ansâr vasıtasıyla ka­vuşmuştur nsâr ise (aslen) Yemenlidir.

İşte Ansâr nasıl Allah'ın (verdiği) ferahlığı ise rüzgar da Allah'ın verdiği ferahlık ve rahatlıktır.

EBÛ MUHAMMED:Ben bu hususu "Ğarîbu'l-Hadîs" kitabımda daha geniş bir şekilde açıkladım.Bu kitabın, onların hücum ettikleri ilim konu­sunda kapsamlı bir eser olması için, bu açıklamaları burada (tekrar) zikretmeye lüzum gördüm. [113]


İDDİÂ:Rasûlullahın;kızınm iki oğlundan birisi için "Vallahi siz (çocuklar) yokmusunuz ya,sizler insanı korkak ve cimri edersiniz! Vallahi sizler Al­lah'ın (yarattığı)çiçeklerden birer çiçeksiniz.[114]Ve Allah attığı son adımını "Vecc" e atmıştır[115]dediğini rivayet ettiniz.

CEVAB:Biz deriz ki: Bu hadisin bazı akılcılar (=ehl-i nazar) ve hadisçier taraündan kabul edilen gü­zel bir açıklaması vardır.

Onlar dediler ki:Allah'ın müşrikleri hezimete uğ­rattığıen son yer Tâif dir.Rasûlullahın en son çıktığı sefer "Vecc" e yaptığı seferdir. "Vecc" Tâif den önce bir vâdinin ismidir.

Sufyân b.Uyeyne ( -198) [116]de bu görüşü ka­bul ederdi.(Süfyân şöyle) demiştir:Bu,Rasûlullahın dua ederken:"Ey Allah'ım Mudar üzerine baskını arttır ve onların üzerine Yûsuf un (A.S) (kıtlık) seneleri gibi seneler gönder." demesi gibidir.[117]Bu dua üzerine yedi sene ardarda kıtlığa uğradılar.Hattâ öyle ki,yeni doğmuş kuzu ve oğlakların derileri ve ke­miklerini bile yediler.

Sen,"Sultanın,tebaası üzerindeki adımı ağırlaştı(=baskısı arttı) onlara.ayakları bağlı birine ayakla bastığı gibi ayağınıbasıyor(=baskı ve zulüm yapıyor.) " dersin.

Şâir (Zuheyr) de şöyle demiştir.

"Kin ve öfke üçayakları bağlı olan birini veya bir yere kımıldayamayıp ezilen otu çiğnediğin gibi bizi çiğnedin[118]

Ayakları bağlanan bir kimseye yapılan baskı,baskıların en ağındır. Çünkü o, bukağı içinde yürür ve yürürken iki ayağınıbirden yere basmak mecburi­yetinde kalır.

Şiirdeki el-herm;zayıf bir ottur,birisi üzerine bastığı zaman kırılıp ezilir.

Bu görüş (açıklama) beğenilmemekten uzak, ak­la yakın bir görüştür.

Şu kadar ki ben,Rasûlullahın kasdettiği şeyin kesinlikle bu olduğuna kani d eğilim. Çünkü ben,sa-hih İncil'de okudum ki..Mesîh (Isâ) havarilerine: "Ev-velkilere,"Allah'ın adı ile yemin ettiğiniz zaman,yemi-ninizden caymayın.Bilâkis yemininizi yerine getirin." dendiğini duymadınız mı?

Ben size diyorum ki: "Hiçbir şey ile yemin etme­yin. Ne gökyüzü ile- çünkü o Allah'ın kürsüsü (=tah­tadır-,ne yeryüzü ile çünkü O'nun AYAKLARININ BASTIĞI yerdir-,ne de Urşelîm (Jerusalem-Kudüs) ile-çünkü o ,en büyük Melik'in (=Süleyman) şehridir yemin etme! Başın ile de yemin etme,çünkü sen başındaki siyah veya beyaz bir saçı dahi arttırmağa kadir değilsin.Sözünüz ancak"Evet,evet;hayır,hayır" olsun.Bundan gayrisi şeytandandır.[119]

EBÛ MUHAMMED:Bu anlatüklanm,bana Yezîd b.Amr'ın tahdis ettiği bir hadise de uymaktadır .Yezîd dedi:Bize Abdullah b.ez-Zubeyr el-Mekkî tahdis etti (ve) dedi: Bize Abdullah b.el-Hâris,Ebûbekr b.Abdir-rahman'dan ,o da Ka'b (b.el-Ahbâr) ( -32) [120]dan tahdis etti ki (Ka'b şöyle) demiştir:Vecc,mukaddes-tir. Yeryüzü nün yaratılmasına karar verdiği gün Rab,oradan göğe yükselmiştir[121]


İDDİÂ:Rasûlullahm,"Kâfîrin dişi cehennemde.Uhud dağı btiyüklüğündedir.Derisinin kalınlığı da cebbâr'm zirâi ile kırk zirâ'dır." [122]dediğini rivayet ettiniz

CEVAB:Bu hadisin güzel bir açıklaması var-dır.Eğer Rasûlullah onu kasdettiyse,o daşudur:"Bu-rada Cebbar (Cenâb-ı Hak değil) hükümdar demek-tir.Nitekim Allah (C.C) da :"Sen de onlara karşı (îma­na ) zorlayıcı (=cebbâr) değilsin" (5O.Kâf: 45) buyur-muştur.Yani onları hükmü altına alan bir hükümdar değilsin.demektir.el-Cebâbîra da,hükümdarlar de-mektir.Bu,insanlann:"O,hükümdar zirâ'ı ile şu şu kadar zirâ'dır." demeleri gibidir....Bu sözleriyle on­lar, en uzun zirâ'ı kasd etmektedirler.

Zannedersem Cebbâr,Acem hükümdarların­dan idi. Onun zırâ'ı en uzun idİ.Bu yüzden en uzun zira' ona izafe edilmiştir. [123]


İDDİÂ İbnu Abbâs'm (RA):"Hacer-i Esved Al­lah'ın yeryüzündeki sağelidİr.Onunla,insanlar­dan dilediği ile musafaha eder.[124]dediğini riva­yet ettiniz.

CEVAB:Biz deriz ki:Bu bir misal ve benzetme-dir.Bunun aslı şudur:

Hükümdar biriyle (tokalaşıp) musafaha ettiğin-de.insanlar da onun elini öper.Sanki Hacer-i Esved de Allah için,hükümdarın sağ eli mesabesindedir.ona el sürülür ve öpülür.

Hz.Âişe'nin de şöyle dediği bana ulaştı:Allah [C.C) Âdem oğullarından misak (bağlılık ahdi) aldığı ve onları "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diyerek, nefisleri üzerine şahid kıldığı.onlar da "Evet (Sen bi­zim Rabbimizsin)" dediği zaman bu misakı Hacer-i Esved'in içine koymuştur.

İnsanların (Hac esnasında Hacer'i) istilam eder (el sürer) ken:"Sana inanarak ve ahdini yerine getire­rek..." dediklerini duymadın mı? Bunun mânası ^'Sa­na verdiğimiz sözü (ahdi) yerine getirdik.şüphesiz Rabbimiz Sen'sin sen!"demektir.Böyle söylenmesi­nin sebebi şudunCahiliyye devrinde de Hacer'i islam ederlerel sürerler) di.Fakat onlar müşrik idiler ve Hacer'i hakkıyla istilam etmiyorlardı. Çünkü onlar kâfir idiler. [125]


IDDIÂ:Rasûlullahın,"Rabbimi en güzel surette gördüm.Elini İki omuzura arasına koydu.Öyle ki parmaklarının soğukluğunu iki göğsüm arasın­da hissettim.[126]buyurduğunu rivayet ettiniz.

CEVAB:Biz deriz ki:Allah'ı gözler idrak ve ihata edemez.fakat O bütün gözleri ihata eder.Yani:Dünya-da (gözler O'nu göremez)...Fakat Kıyamet günü olun­ca mü'minler Allah'ı (C.C) ,ondördünde ay'ı gördükle­ri gibi göreceklerdir.

Mûsâ (A.S) da Allah'ı görmek istemiş ve "Rabbim kendini bana göster de sana bakayım." "(7.el-A'raf: 143) demişti.(Bu sözüyle Mûsâ (A.S)) Allah'ın kendisi ve kendi emsali Allah dostları için Kıyamet gününe tehir ettiği ru'yet'in öne alınmasını istemiştir .Allah (C.C) da"Beni (dünyada) hiçbir zaman göremez sln!"(7.el-A'raf: 143) buyurmuştur. .Bu sebeple bazı­ları/Peygamberimiz O'nu ancak rüyasında ve vahiy kendisini etkisi altına aldığı zaman görmüştür.İsrâ gecesi vuku bulan gece yürüyüşü ise cesedi ile değil ruhu ile olmuştur.Nitekim Cenâb-ıHakkın:İsrâ ge­cesi sana gösterdiğimiz rüyayı ve Kur'an'da lanet edilen (ve Cehennemin dibinde biten Zakkum isimli) ağacı da yalnız insanlara bir imtihan yaptık (İnsanlardan kimi İsrâ hâdisesini kimi de Cehen­nemde ağaç biteceğini inkâr etti.) (17.el-İsrâ:60) buyurduğunu duymadın mı? demişlerdir.

(Cenâb-ı Hak) rüya ile,Rasûlullahm İsrâ gecesi gördüklerini kastetmektedir..

Rasûlullah İsrâ hâdisesini anlatıncajnsanlar-dan bir kısmı bunu inkâr etti ve :"Bir gecede nasıl olur da Beytu'l-Makdis'e gider.sonra göğe çıkar ve sonra da yeryüzüne tekrar iner?" dediler ve Rasûlullahın İsrâ'ının cismen vuku bulduğunu iddia ettiğini zannettüer.Ebûbekr (R.A) ise buna inanıp tasdik eden ve (buna inanma hususunda ) inkarcılarla tartı­şanlardan idi.Bu sebeple ona Sıddîk denilmiştir.

(Yine o birkısım insanlar) sözlerine devamla şöyle dedilenO'nun (S.A.V) hanımlarından birisi,"Gerçekten biz.O'nun (S.A.V) cisminin kaybolfup gitjtiğini görmedik." demiştir.

Bize Ebu'l-Hattâb tahdis etti (ve) dedi:Bize Mâlik b.Saîd haber verdi (ve) dedi: Bize el-A'meş haber verdi (ve) dedi:el-Velîd b.el-'Ayzâr'ı,Allahu taâlânın "Andol-sun ki Peygamber onu açık ufukta gördü" (81.et-Tekvîr: 23) âyeti hakkında Ebu'l-Ah-vas'ın[127]Rasûlullah Cebrail'i kendi (aslî) suretin de,yediyüz[128]kanadıile gördü." [129]dediğini nak­lederken işittim.

Dediler ki:İsrâ'nın ruhen olduğuna delâlet eden hususlardan birisi de Abdullah b.Vehb'in rivayet etti­ği şu hadistinAbdullah b.Vehb, Amr b.el-Hâris'den,o da Saîd b.ebî Hilâl 'den,o da Mervân b.Osmân'dan,o da Umara b.Âmir'den [130]o da Ubeyy b.Ka'b'ın (RA) hanımı Ummu't-Tufeyl'-den.onun Rasûlullahı,"Rabbini rüyasında uzun saçlı,çok yakışıklı bir genç suretinde gördüğünü.yeşillik bir yerde durmuş olup,altından bir döşek üzerinde bulunduğunu[131],ayaklannda da altından nalınlar olduğunu" anlatırken İşittiğini,rivayet etmiştir. [132]

EBÛ MUHAMMED:Biz bu hadisi bu şekilde tevil edenin tevilini;doğru kabul ettiğimizden anlatmış değiliz.Onu ancak.bir kısım insanların bu hadisi tevil ettiğini ve bu hadis için,bizim zikrettiğimiz diğer iki hadisi delil olarak kullandıklarını göstermek için zik­rettik.

Allah (C.C)."Her türlü noksanlıktan münez­zeh olan O Allah'dır ki kulunu gece (...) götür­dü"! I7.el-İsrâ: 1) buyurup dururken.bu hâdise nasıl onların tevil ettikleri şekilde olabilir?!

Bu âyeti böyle tevil etmek caiz değildir,ve âyet (in zahiri mânası) bu gibi hadislerle reddedilemez.Biz sapıtmaktan ve Allah'ın Muhammed (AS) için fazilet kıldığı İsrâ hâdisesini tevil etmekten Allah'a siğını-nz.Biz,hadisi kabul eder,Kur'an'ı da zahiri (mânası) ne hamlederiz. [133]


İDDİA:Rasûlullahtan,Allah'ın (C.C) Âdem'i kendi suretinde yarattığını rivayet ettiniz.[134]Al­lah tabârake ve taâlâ ise, kendisinin sureti veya ben­zeri bulunmaktan münezzehtir.

CEVAB:Biz de onların dedikleri gibi,Allah'm -hamd O'na mahsustur- sureti veya benzeri bulun­maktan münezeh olduğunu kabul ediyoruz.Şu kadar var ki, insanlar bazan birşeye alışırlar ve ona birşey demezler de,ona benzer (alışmadıkları başka) bir şeyi inkâr ederler.

Görmüyor musun,Allah (C.C) kendini vasfeder-ken:"O'nun misli gibi (O'na benzer) hiçbir şey yok-tur.O Semî'dir.Basîr'dir." (42.eş-Şûrâ:l 1) buyur­maktadır.

Bu âyetin zahiri, O'nun mislinin hiçbir şeye ben­zemediğine delâlet etmektedir.Bir şeyin misli.onun - kendisinden başka birşeydir.Binaenaleyh âyetin bu zahirine göre Allâhu taâlâ için bir misil (benzer) vardır gibi gelir.

Bunun lûgatta manası şudur ki:Birşeyin misli,o şeyin kendisinin yerine ikame edilir.Bu yüzden bir kimse:"Benim gibi birisine bü söz söylenmez! Ve be­nim gibi birinin emri olmadan hiçbir şey yapıla-maz!"der.Bu sözüyle,"Benim nazîrlme (benim gibi bi­rine) bu söz söylenmez ve onun emri olmadan hiçbir şey yapılamaz." manasınıkasdetmez..Sadece: "Bizzat bana bu söz söylenmez." demek ister.

İşte Allâhu taâlâ: "O'iiun misli gibi hiçbir şey yoktur." derken"O'nun gibi hiçbir şey yoktur." demek istemiştir.Böylece bu söz Arapların ifade tarzına ta­mamen uygun olur.

Senin,"Bana.mızrağa benzer (sivri) bir dille ko­nuştu (=keîlemenî bi-lisânin ke misli's-sinâni) ve "Ka­dının anem"e [135]benzeyen parmakları var (=lehâ benânun ke misli'-l-anemi)" dediğin gibi (nasıl bura­da kef {= ke) harfi zâid ise) âyetteki "kemislihi" deki kef in de zâid olması câizdtr(mümkündür).

Yine recez'ci bir şâirin[136]ve sâliyâtin ke kemâ yuesfeyni=...ve konduğu gibi duran ocak taşlan..." sözü de böyledir.

Buradaki "kekemâ" kelimesindeki " kemâ"nm başına ikinci bir kef (=ke) harfi getirilmiştir ki.bu misi (benzer,gibi Jmanasınadır.

İnsanlar Rasûlullahın:Allah Âdem'i kendi sure­tinde yarattı." sözünün tevilinde müşkilât çekmişler­dir.

Kelâmcılardan bir gurup :"Allah,Âdem1I Âdem suretinde yarattığını murad etti ye buna birşey İlâve etmedi." dediler.

Eğer bu sözden murad bu olsaydı,bu sözün söy­lenmesinde hiçbir fayda olmazdı.Allah'ın insaniden­di suretinde, yırtıcı hayvanları ve diğer hayvanları da kendi suretlerinde yarattığından kim şüphe edebi­lir?

Başka bir gurup ise:"Allah,Âdem'i,kendi katın­da mevcud bir syret üzre yarattı" demiştir.

Bu mümkün değildir.Çünkü Allah yarattıkları­nın hiçbirini bir modele göre.yaratmaz.

Bazıları dat'üz'ü çîrkinleştirmeyin! Muhak­kak ki Allah,Âdem'i kendi suretinde yaratmıştır."hadîsi hakkında Rasûlullahm Allah'ın Âdem'i yüz suretinde yarattığını kasdettiğini söylemişler­dir.

Bu da aynen birinci tevil mesabesindedir.Bu te­vilde de fayda yoktur.

İnsanlar Allah'ın Âdem'i,çocukîarının yaratılı-şmda;yüzünü de onların yüzü gibi yarattığını bilir­ler.

Bazıları hadise şu ilâveyi yaptılar:"Rasûlullah (A.S) birinin yüzüne vuran bir adama rast geldi ve :"Yüzüne vurma! Muhakkak ki Allah Âdem'i onun suretinde yaratmiştır.."[Yani,yüzüne vurulan ada­mın suretinde) buyurmuştur.

Bu sözde de.birincisindeki gibi tutarsızlık var­dır.

Vaktâ ki,hoş olmayan bu tevilleF yapılıp.bu hu­susta münakaşa çoğalınca bu meseledeki husûmet­leri bazı kimseleri, ha dişe bir ilâve yapmağa zorladı.Ve dediler ki:

İbnu Ömer,Rasûlullahtan onun (S.A.V),7Allah Âdem'i Rahmanın suretinde yaratmıştır." dediğini rivayet etmiştir.

Onlar "kendi suretinde (=sûretihi)." kelimesindeki zamirinin Allah'a ait olmasını istiyorlar ki, böylece onların "h" zamiri yerine "er-Rahmân" keli­mesini koymalarıfnın sebebi) de anlaşılmış olu-yor.Bu,senin"Rahman Âdem'i kendi suretinde yarat­tı"demen gibidir.Böylece onlar çirkin bir hata işlemiş oldular.

(Onların bu hatâya düşmelerinin) sebebi şudur ki,bizim;"Allah gökyüzünü Rahmân'ın meşîeti(=dile­mesi) ile yarattı"veya "Rahman'm iradesi ile yarattı" dememiz caiz değildir.Bu ancak .ikinci isim,birinci isimden farklı olduğu zaman caizdir.

Veya rivayet ,'Yüz'ü çirkinleştirmeyin.Çünkü o.Rahmân'ın suretinde yaratılmıştır." şeklinde olsaydı,Rahmân,"Allah" 'dan başkası veya "Allah", "Rah-man'"dan başkası olurdu.

Eğer İbnu Ömer'in Rasûlullahtan bu şekilde bir hadis rivayet ettiği doğru ise.o takdirde hadis,Rasû­lullahm dediği gibidir.Hadisin tevil edilmesine veya hadis hakkında münakaşa edilmesine lüzum yok­tur.

EBÛ MÜHAMMED:Bu teviller içersinde gördü­ğüm, tutarlılığa en yakın ve beğenilmemekten en uzak tevîl,Ehl- nazar1 dan (= akılcılar) birinin şu tevi-lidir.O,şöyle demiş tir: Allah (C.C) Âdem'i Cennet-te,yeryüzündeki suretinde yarattı."

Sanki bazıları:-Cennetteki şeyler dünyadakiler-den farklı olduğu için-"Âdem'in boyu Cennette şu ka-dardı,nûru (yüzünün parlaklığı,güzelliği) şöyley-

di.güzel kokusu böyleydi.." demişler de Rasûlullah da:"Aîlah Âdem'i yaratmıştır" sözüyle onu Cennette yarattığını;"...kendi suretinde." sözüyle de "...dünya­daki suretinde" yarattığını söylemek istemiştir...

Ben bu şekilde bir tevili ne kabul ederim,ne de bu tevilin Rasûlullahın kasdettiği mâna olduğuna hükmederim.Çünkü ben Tevrat'taşunu oku-dum:"Allah(C.C) göğü ve yeri yarattığında,"Biz kendi suretimizde bir beşer (insan) yaratacağız." dedi've yeryüzünün toprağının alt tabakasından Âdem'i ya­rattı ve onun yüzüne hayat rüzgârını üfledi[137]Yukarıdaki tevil ise, buna uymaz.

İbnu Abbas 'in şu hadisi de böyledir:"Mûsâ (A.S)İsrail oğulları için kayaya (asâsıyla } vurdu ve su.fışkırdı.fMûsâ da):"Ey merkepler,içiniz!" dedi.Bunun üzerine Allah (C.C) ona şöyle vahyetti:"Sen (bu sözünle)benim yarattıklarımdan kendi suretimde olan in­sanlarıkasdettin ve onlan merkeplere benzettin. "Çok geçmedi (Mûsâ) cezalandınldı[138]Hadis bu mâna­dadır.

EBÛ MUHAMMED:Benim kanaatim odur ki-Hiç şüphesiz en iyi bilen Allahtır-suret;iki el.parmaklar ve göz'den daha çok şaşılacak birşey değildir.Bunlara olan alışkanlığımız.sadece bunların Kur'an'da zikre­dilmesi sebebiyledir.Sûret kelimesinden ürkülmesi ise,bu kelimenin Kur'an 'da bulunmayışmdandır.

Biz.bütün bunların (eller,parmak,göz ve suret) hepsine inanır,onlardan hiçbirinin ne keyfıyyeti,ne de haddi (smın,şeklij olduğu hakkında herhangi bir­şey söyleriz. [139]


İDDIÂ:Hammâd b.Seleme tankıyla rivayet etti­ğiniz Ebû Razîn el-Akîlî'nin hadisinde (Ebû Razîn'in) Rasûlullaha,"Gökleri ve yeri yaratmazdan önce Rabbimiz nerede idi?" diye sorduğunu,Rasûlulla­hın da:"Bir bulut içersindeydi.Üstü hava, al ti hava idi [140]buyurduğunu söylediniz.

Bu bir tahdîd (Allah'a sınır ve mekân tayin etme) ve Allah'ı yaratılmışlara benzetmedir...

CEVAB:Biz deriz ki:Ebû Razîn'in (R.A) bu hadisi hakkında ihtilâf edilmiştir.Hadis bu senedden başka bir senedle de,aynı şekilde çirkin bir ifade İle vârid ol-muştur.Hadisi nakledenler de (cahil) bedeviler-dir.Kendisinden Hammad b.Seleme'nin hadisi riva­yet edilen Vekî b.Hudus[141]de meçhuldür.

Şu kadar ki.bu hadisin tefsirinde Ebû Ubeyd el-Kâsım b.Sellâm (-224) [142]söz söylemiştir.

Ahmed b.Saîd el-Lıhyânî,Ebû Ubeyd'den bize,"Hadisteki el-amâ kelimesi bulut demektir." dedi­ğini tahdis etti.

el-amâ kelimesi, med (=uzatma) ile olursa.arap-lann günlük konuşmalarında zikredüdiği gibi (bulut mânasına dır.Eğer maksûr (yani elifsiz) ise.o takdir de mâria:Sanki "O,körlük içindeydi."şeklinde olur.Bununla Rasûlullah,Allah 'ın,insanlann bilgi­sinden gizli olduğunu kasdetmiş olur.

Tıpkı bunun gibi.birşey senin için mübhem ol-duğu,birşeyi ve onun nerede olduğunu bilmediğin zaman sen:"Umiytu an hâza'l-emrje ene a'mâ anhu aman" Yani:"Bu meseleye karşı kör oldum.ben ona karşıbir körlük içindeyim." dersin.Ve sana gizli kalan herşey «senden yana bir körlük içinde demektir.

"Üstü hava,altı hava (idi)" sözüne gelince.bazıla-rı hadise bir (nefy) "mâ"sı eklediler ve Allah'ın altında ve üstünde hava bulunmasından ve Allah'ın da,bu ikisinin arasında bulunmasından ürkerek:"Ne üs­tünde hava (vardı) ne de altında" dediler [143]

Fakat esas olan rivayet,birinci rivayettir.

(Allah 'a yakışmayan bir mânaya karşı olan) ürküntü;hadîse "mâ" ilave etmekle ortadan kalkmaz.Çünkü ("mâ ilâve edilse bile) alt ve üst mefhum­ları yine de mevcuttur.-Vallâhu a'lem[144]


IDDIÂ Rasûlullahın (S.A.V):"Zamâna (=dehr) sövmeyiniz.Çünkü Allah zamanın tâ kendisi­dir. [145]buyurduğunu rivayet etüniz.Böylece bu ri­vayette bulunmakla, "Dehriyye(=MateryaIistler)"ye uymuş oldunuz.

CEVAB:Biz deriz ki:Câhiliyye devrindeki arap-lar:"Dehr «malıma musibet (zarar) getirdi," ve "Bana dehrin felâketleri, âfetleri ve musibetleri erişti, "derler­di.

İhtiyar birisi de: "Dehr(Felek) beni iki büklüm et­ti." deri.

Araplar,Allah'ın, takdiri ile meydana getirdiği,ölüm,hastahk,sevdiklerini kaybetmek veya ihti­yarlık gibi herşeyi dehr'e nisbet ederlerdi..

Yine:"Allah,bu dehr'e lanet etsin?" derler.ona "el-menûn=Ölüm" ismini verirlerdi.Çünkü araplara göre onlara ölümü celbeden odur.

el-menûn "ölüm" demektir.Nitekim Ebû Zueyb de şöyle demektedir:

(e mine'l-Menûni ve raybihi teteveccau ve'd dehru leyse bimu'tibin men yeczau")

"Zamandan ve onun musibetinden dolayı mı.acıdan sızlanıyorsun?

Zaman,sabredemiyenleri kınayıcı değildir.

EBÛ MUHAMMED:er-Rıyâşî de,el-Asmafden,o da İbnu ebî Tarfete el-Huzelî'den.o da Ebû Zu-eyb'den.bu şiiri bana bu şekilde okudu.Bazıları ise bunu "ve raybihâ tetevecceu"şeklinde naklediyorlar ve el-menûn kelimesini.el-meniyye (=ölüm) olarak kabul ediyorlar.Bu yanlıştır."Zaman sabredemiyen­leri kmayıcı değildir." sözü sana bunun yanlış oldu­ğunu gösterir.Sanki şâir: mine'd-DEHRİ ve raybihi teteveccau, ve'd-dehru leyse bimu'tibin men yeczau." de­mişgibidir.

Allah (C.C) da Kur'an' da :"natarabbasu bini ray-bel-menûn (=Biz onun felâket zamanını bekliyoruz.)" (52.et-Tûr:30) buyurmaktadır, "raybe'l-menûn" yani :"raybe'd-dehri ve havâdisehu (zamanın felâketleri ve insanın başına getirdikleri..") demek­tir .Arablar;"Lâ elkâke âhira'l-menûn (=zamanın so­nuna kadar (ebediyyen) seninle görüşmeyeceğim) " derler."âhira'l-menûn","âhira'd-dehri (zamanın so­nu)11 demektir.

Allahu Taâlâ.Cahiliyye ehlinin; Allah'm kendi takdiri ile meydana getirdiği şeyleri,ve O'nun fiillerini zamana izafe etmelerini hikâye ederek şöyle buyur­muştur: "Hem (kıyameti inkâr eden Mekke kâfirle­ri)şöyle dediler: "-Hayat ancak bizim bu dünya ha­yatımızdır. Ölürüz ve yaşarız, bizi ancak dehr (=zaman) helak eder." Halbuki onların buna dair bir ilimleri de yoktur. Onlar sadece zan peşinde koşarlar." (45. el-Câsiye:24)

Rasûlullah da :"-Size musibetler isabet ettiği za-man.zamana sövmeyin,ve musibetleri zamana izafe de etmeyin.Muhakkak ki Allah; size bunları isabet ettiren O'dur,zaman değildir.Fâile sövdüğünüz za­man .Allah'a sövülmüş olur!" demiştir.

Görmüyor musun, onların birine bir felâket veya malına.çocuklanna veya vücuduna bir musibet gel­diği zaman,bunları kendisinin başına getiren faile (vasıtaya),bundan dolayı söverler.Onun niyyeti za­mana sövmektir.Halbuki sövülen Allah (C.C) dır.,.

Bu anlatılanlar hakkında;benim yapmış oldu­ğum tevili-aslinda bu tevil Allah'a hamd olsun,kolay ve anlaşılır ise dedaha iyi anlatacak bir misal verece­ğim sana: Sanki Zeyd adında biri, Feth adındaki kö­lesine, bir adamı öldürmesini emreder.Köle de ada­mı öldürür.İnsanlar da Feth'e söverler, ve ona lanet ederler.Birisi onlara: "Feth'e sövmeyiniz, Çünkü Zeyd, Feth'in tâ kendisidir." der. Bu sözüyle katilin Zeyd olduğunu kasdeder.Çünkü adamın öldürülmesini emreden odur.O adam sanki:"Çünkü katil Zeyd'dir.Feth değil!" demiş olur.

Zaman da böyledir.Zaman içersinde musibet­ler, felâketler olur.Bu musibetler Allah'ın takdiri ile­dir jnsanlar, bu musibet ve felâketler zamanın içer­sinde meydana geldiği için.hiç suçu olmadığı halde zamana söverler.Bunun üzerine birisi:"Zamana söv­meyiniz .Allah,zamanın ta kendisidir." der. [146]


İDDİÂ:Ebû Zerr ve Ebû Hurayra'dan (R.A) ,Rasûlullahın şöyle dediğini rivayet et tiniz: "Allah (C.C.) ,Kim bana bir kanş yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse, ben ona koşarak gelirim. [147]buyurmuştur.

CEVAP: Biz deriz ki: Bu, bir misal ve benzetme­dir. Allah ancak şunu kastetmiş: "Kim bana süratle taat getirirse, ben ona, onun getirişinden daha sü­ratle sevabınıgönderirim." ve bundan kinaye olarak yürüme ve koşmayı zikretmiştir.

Tıpkı bunun gibi: "Fulan sapıklıkta hızlıdır (=fulân mûdıun fî'd-dalâl)" denilince, bununla, ada­mın hızlı yürüdüğü kasdolunmuş olmaz. Sadece, onun süratle sapıklığa gittiği kastedilmiş olur.

(Buradaki "mûdıun" kelimesinin kökü olan) "elvad, süratle yürümekten kinayedir.

"Ayetlerimiz (i red ve İbtal için) İçin koşuşan­lar..." (22. el-Hacc: 51) âyeti de böyledir. Âyetteki essa'y, süratle yürümek, koşuşmak manasındadır. Bu­rada onların devamlı olarak yürüdükleri kasdolun-muş değildir. Ancak onların, niyyetleri ve amelleri ile sürat gösterdikleri kasdolunmaktadır.-Vallâhu a'lem[148]


IDDIÂ : Ununu Mektum'un oğlunun,Rasûîullah (S.A.V) iki hamrruyla beraber iken,onun huzu­runa girmek için izin ist ediğini, Rasûlullahm da o iki hanımına örtünmelerini emrettiğini,hanımla­rının:" Yâ Rasûlullah o âmâdır (gözü görmez)" de­diklerini .bunun üzerine Rasûlullahm iki hanımı­na: kör ise) siz de mi körsünüz? dediğini. [149]rivayet ettiniz.

Ulemâ, örtündükleri takdirde kadınların erkek­lere bakmasının haram olmadığına icmâ etmişler­dir. Rasûlullah (S.A.V) zamanında kadınlar mescid'e gider ve erkeklerle (onların arkasında} namaz kılar­lardı. [150]

Bir de siz: "Zilletlerini açıp göstermesinler. An­cak bunlardan görünmesi zarurî olan (yüz.eller ve ayaklar) müstesnadır.."(24.en-Nûr:31) âyetinin tef­sirinde; (zînetten maksadın) sürme ve yüzük olduğu­nu söylediniz.

CEVAB Biz deriz ki:Şüphesiz Allah (C.C),Rasû­lullahm hanımlarına örtünmeyi emretmiştir. Bize. on­larla ancak perde arkasından konuşmamızı emret­miş ve :"Bir de (peygamberin) hanımlarından gerekli birşey isteyeceğiniz vakit de,perde arkasın­dan isteyin."(33.el-Ahzâb:53) buyurmuştur.

Onların yanma arada perde olmaksızın giren ârnâ olsun veya olmasın-müsavidir.Âmâ olsa da.ol-masa da ikisi de Allaha âsi olmuşolurlar. Hanımlar da ,yanTarına girmeleri için (ama olsun veya olmasın) onlara izin verdikleri takdirde Allah'a âsi olmuş olur­lar.

(Rasûlullahm hanımlarının) nikâh edilmeleri­nin müslümanlara haram kılınışı gibi, bu da sadece Rasûlullahm hanımlarına has bir hükümdür.

Rasûlullahm hanımları Hac ve diğer farzlar için veya zaruri olarak dışarı çıkmalarını gerektiren ihti­yaçları için evlerinden çıktıkları vakitperde (arkasın­dan konuşma) farzı ortadari kalkar.Çünkü o takdir­de onların huzuruna kimse girmiş olmamaktadır .Yol­culukta da,açıkta bulundukları vakit örtünmeleri ge­rekir. (Perde ile tesettür) farzı sadece onların (Rasû­lullahm hanımlarının) oturmakta oldukları evler için vâkî olmuştur. [151]


İDDİÂ:Siz,Rasûlullahm: "Gelir .risk karşılı-ğındadır." diye hükmettiğini [152]rivayet etti­niz.

Rasûlullah şunu kasdetmiştir:Bir müşteri bir köle satın alır,ve bir müddet onu çalıştırarak gelir el­de eder.Sonra kölede bir kusur olduğunu görür ve onu bu kusurundan dolayı geri verir.Fakat köleninhizmetinden elde ettiği geliri yani harac'ı geri vermez.Çünkü o.köle hakkında riski göze almıştı ve eğer köle ölseydi alanın malından (bir köle) ölmüş olur­du.

Sonra da Rasûlullahm: "Kim (şişkin görünsün diye) sütü memesinde bırakılmış bir hayvan (=el-musarrât) satın alırsa üç gün muhayyerdir, dilerse hayvanı geri verir ve hayvanla birlikte bir sa' (öl­çek) yiyecek de verir." [153]dediğini rivayet etti­niz.

İşte bu,birinci hadisin hükmüne aykırıdır.Çün­kü hayvanı satın alanın,hayvandan aldığı süt.onun gailesi(= ürünü,geliri) dir.Keza alıcı aynı şekilde riski göze almıştır.Eğer koyun ölseydi onun malından (bir koyun) ölmüş olurdu.Binaenaleyh bu hadisle "Gelir.risk karşılığıdır."hadisi aynıdır,aralarında fark yoktur.

EBÛ MUHAMMED:Biz deriz kirîki hadisin ara­sında açık bir fark vardır. Çünkü elmusarrat ile el-muhaffele aynı şeydir ki sütü sağılmayıp memesinde biriktirilen hayvan demektir. Günlerce süt sağılmaz ve neticede içinde süt toplandığı için hayvanın me­mesi büyür.Müşteri bu hayvanı satın aldığı zaman.memesindeki sütü sağar.Bir iki sağışta meme­deki sütü tamamen ahr.Bundan sonra süt kesilince.hayvanın memesinin sunî olarak şişirildiğini anlar ve hayvanı geri verir.Hayvanı geri verirken bir sa'föl-çek) yiyecek de verir.Çünkü hayvanın memesinde (fazladan) toplanan sütsatıcının mülkünde idi.ahcı-nın mülkünde değildi.Bu yüzden o, sütün kıymetini (bir sa yiyecekle) öder.

(Fakat) Kusurlu bir köle kusuru belirtilmeden satıldığı zaman (kölenin çalışmasından elde edilen) geliri ile beraber satılmış değildir.Ğalle(=gelir) sadece alıcının mülkünde olur ve bu gelire karşılık satıcıya hiçbir şey ödenmez... [154]


İDDİÂ:Amr b.eş-Şerîd'in;Ebû Râfi'İn Rasûlul-lahtan:"(Şuf a hakkı bakımından) en haklı olan,bir kimsenin komşusudur.[155]sözünü işittiğini riva­yet ettiniz.

Katâde'den.b el-Hasen (el-Basrî)r den ,o da Raşûlullahtan,O'nun (S.A.V):,Komşusunun evi ve­ya arazisi üzerinde en fazla hak sahibi olan dip kontşusudur. [156] dediğini de rivayet ettiniz.

Sonra da ez-Zuhrî'den,onun:"Rasûlullah şufa hakkım,ancak taksim edilemiyen mallar için ge­çerli kıldı.Lâkin sınırlar belirlenip yollar ayrıldığı zaman şufa hakkı yoktur[157]buyurduğunu riva­yet ettiniz.

İşte bu,birinçi hadise aykırıdır.

CEVAB:Biz bu ikinci hadis hakkında deriz ki:Burada,Câbir'in(R.A) Rasûlullahın bu hadisini.kendisinden işittiğine dair bir delil yoktur..

Görmüyor musun Câbir, "Rasûlullah şufa hak­kınıancak taksim edilemeyen mallar için geçerli kıl­dı." diyor.Demekki bu sadece Câbir'in buna hükmet­mesi veya böyle olduğunu zannetmesi veyahut da

Rasûlullahtan rivayet eden birini işitmesinden iba­rettir.

İlk iki hadis ise,ikisi de muttasıldır ve üstelik iki-sininde manası aynıdır.

Birincisine gelince,manası: "Komşu, dip kom­şusunun evi üzerinde en fazla (satın alma) hakkına sahiptir." demektir.

Hadisteki es-sakb(=dip komşu )kelimesi,dip di­be yakınlık demektir. (Bu hususta)şâir der ki:

"Kûüyyetun nazihun mahalletuhâ Lâ ememun dâruhâ ve lâ SAKABUN" (Oturduğu yer uzak olan Kûfeli bir kadın Evi ne yakındır,ne de bitişik).,

"Lâ ememun dâruhâ" sözü ile "yakın değildir." ve "lâ sakabun" sözü ile de "bitişik değildir" demek isti­yor.

İkinci hadise gelince:Rasûlullah şuf a hakkını

sadece taksim edilemeyen mallar için geçerli kıl-dı.Lâkin sınırlar belirnenip.yollar ayrıldığı zaman şuf a hakkıyoktur." (buyurmuştur.)

Sanki içersinde evler bulunan bir mahalle (var).Bu evler (ayrı ayrı değil) müştereken on kişiye aittir.Eğer onlardan birisi,bu evlerden hissesini sata­cak olsa o hissenin şuf a (satın almada öncelik) hakkı­na diğerleri hepbirlikte sahip olurlar,ve herbiri evin dokuzda birini satın alır.

Eğer bu evler, onlardan birisi evini satmadan ön­ce taksim edilmişse,o takdirde herkesin kendi müs­takil evi olmuş olur. Bunlardan birisi evini satmak is­tediği zaman, diğerleri için şuf a hakkı olmaz.Şufa hakkına sadece.onun dip komşusu sahip olur.

Böylece bu hadis bize, taksimat yapılınca tak­sim edilmemiş yer hükmünün ortadan kalkacağını göstermektedir. [158]


IDDİÂ:Rasûlullahın:Birİnizin kabına sinek düştüğü zaman,onu (kaba) daldırınız.Çünkü onun iki kanadının birisinde zehir,diğerinde de onun panzehiri (şifâsı) vardır.Sinek önce zehirini akıtır, sonra (daldırınca) da panzehirini akıtır.[159]bu­yurduğunu rivayet ettiniz.

Bir şeyde hem zehir, hem de onun panzehiri nasıl bulunur?! Sinek zehirin yerini nasıl biliyor da önce onu akıtıyor ve panzehirin yerini de nasıl biliyor da onu sonra akıtıyor?

CEVAB:Biz deriz ki bu hadis gerçekten sahih-tir.Aynı şekilde,bu lafızlardan başka lafızlarla da rivayet edilmiştir.

Bize Ebu'l-Hattâb tahdis etti (ve) dedi:Bize Ebû Attâb haber verdi (ve) dedi:Bana Abdullah b.el-Mu-sennâ haber verdi (ve) dedi: Bana Sumâme ( -213) [160]rivayet etti (ve) dedi:"Bİr kaba sinek düştü.Enes (R.A) parmağıyla onu tuttu ve "Bismillah" ...diye­rek suya bat irdi, ve bunu üç kere tekrarladı,Sonra Iullahın kendilerine böyle yapmalarını emrettiği­ni ve "iki kanadından birinde zehir.diğerinde de panzehir olduğunu" söyledi.

EBÛ MUHAMMED:Deriz ki:Kim dinî hususla-rı,müşahade ettiği olaylarla açıklamaya kalkar;hay-vanın konuşamayacağmı,kuş'un (Allah'ı) teşbih ede-miyeceğini.yeryüzün bir parçasının diğerine şikâyet­te bulunup sızlanamayacağnı, sineğin zehir ve panze­hirin yerlerini bilemeyeceğini iddia eder;hadiste varid olan anlamadığı şeylere itiraz eder,ve "Bir kırat[161]nasıl Uhud dağı kadar olur?","Beytul-Makdis nasıl-dile gelip konuşur?","Şeytan nasıl sol eliyle yer ve sol eliyle içer?", Onun sol eli mi var?" "Aralarında asırlar bulunduğu halde Âdem (A.S) Mûsâ (A.S) ile nasıl bu­luşur da kader hususunda birbiriyle münakaşa eder­ler?", "Nerede münakaşa ettiler?",derse;o kimse İslâm'dan sıyrılıp çıkan yıkıcının biri olmuştur.Şu kadar ki o, bu ve benzeri sözleri, safsataları, münaka­şaları ve haber ve eserleri (Rasûlullahın,ashab ve ta­biînin sözlerini) reddetmesi ile kendini gizlemek[162]is­temektedir. [İşte bu kimse)Rasûlullahın getirdiklerine,Ashab ve Tabiînin en hayırlılarının kabul ettikleri şeylere karşı çıkmaktadır.

Kim Rasûlullahın getirdiklerinin [hadis ve sün­net) bir kısmını inkâr ederse,tamamını inkâr etmiş sayılır.

Eğer İslâm dinini bırakıp da,bu ve benzeri şeyle­re inanılmayan başka bir dine geçmek isteseydi böyle bir din bulamazdı.Çünkü Yahudiler.Hristiyan-lar,Mecüsîler,Sâbiîler ve Seneviyye (Maniheistler) [163]bu gibi şeylere inanırlar ve kitaplarında da bu gibi şeyler mevcuttur.

Benim bildiğim,bu gibi şeyleri sadece Dehriyye (Materyalistler) den bir guruptan başkası inkar etme-mektedir.Kelâmcılardan bir gurub ile Cehmiyye fır­kası da bu hususta Dehriyyeye tabî olmuşlardır.

Bundan sonra (gelelim meseleye):Biz din yolu­nu terkedip.felsefeye başvursak [164]yine de sinekte hem zehir hem de panzehir olduğunu inkâr etmek kabil midir?

Bu meselede sinek,tıpkı bir yılan gibi değil mi­dir? Çünkü tabibler yılanın etinin, ondan Tiryâk-ı Ekber[165]yapıldığı zaman,yılanın zehirine karşı şifa olduğunu, akreb sokmasına ,kuduz köpek ısırması" na,"dördüncü sıtması"na, [166]felcelakye [167] de­nilen hastalığa,titreme hastalığına ve sar'a'ya faydalı olduğunu söylerler.

Akreb hakkında da;karnı yarılıp,sonra soktuğu yere bağlanırsa fayda vereceğini;akreb yakılıp kül ha­line gelince,bundan kendisinde böbrek taşı olana içi-rilince fayda verdiğini ve bazan akreb felçli birini so­kunca o kimsenin iyileştiğini (doktorlar) söylerler.

Yine akrebin eti bir süre iç yağı içersinde bırakı­lırsa bu yağ vücuttaki büyük ur ve şişkinlikleri yok eder.

Eski tabibler;sinek,sürme taşı içine konur ve öğütülür,sonra göze sürülürse gözün görme gücünü artüracağmı,göz kapağının kenarlarındaki kirpikle­rin diplerini kuvvetlendireceğini ileri sürerler.

Sâhibul-Mantık (=Aristo) dan naklederler ki; Geçmişte bir kavim sinek yerler ve hiç göz hastalıkla­rına yakalanrnazlarmış!...

Yine tabibler (sinek hakkında derler ki: (Sinek) ezilip.akrebin soktuğu yere'konursa ağn diner.Yine bir kimseyi köpek ısırırsa, kendisini öldürmemesi için,sinek konmasın diye yüzünü örtmeğe muhtaç olur, d emişlerdir.

Bu da sineğin yapısında hem zehir.hem de pan­zehir bulunduğunu gösterir.

EBÛ MUHAMMED:Biz dini bırakıp felsefeye ve gözle gördüklerimize inandığımız zaman dahi, nasıl olur da hayvanların ve böceklerin anlama (kabiliyyet-lerinin olma) dığını iddia edebiliriz? Biz bakıyoruz ki küçücük bir karınca,yazdan kış için yiyecek depo eder .Bu depoladığı tanenin çürümesinden korktuğu zaman onu yeryüzüne çıkartır.Mehtaplı bir gecede onu yayar .Tanenin filizlenmesinden korkarsa,onun çimlenmemesi için ortasını oyar.

İbnu Uyeyne ( -198) [168]de;'lnsan .karınca ve fâre'den başka,yiyeceğini depo eden yoktur." demiş­tir.

İşte kargalar! Meyvalan var iken hurma ağacına yaklaşmazlâr.Fakat meyvalar devşirildiği zaman bu-daklardaki ağacın özünü yerler.

Felsefeciler de:Deveyı bir yılan sokunca de-ve,tatlısu yengeci yer ."derler.

İbnu.Mâseveyh dedi ki:Bu sebepten biz.yengeç lerin yılan sokmalarına iyi geldiğini zannediyoruz.

Yine (Felsefeciler) derler ki:Kaplumbağa,beyaz benekli zehirli yılanı yediği zaman,(zehirlenmemek için) yabani kekik yer.

Gelincik de yılanı öldürdüğü zaman.sedef otu denen bitkiyi yer.

Köpekler de vücudlannda kurt (şerit) olduğu zaman,buğday başağı yerler.

EBÛ MUHAMMED:Bu hayvanlar,felsefeciler ci­hetinden de görüyorum ki anlayışa sahip olduklarıgibi tıbbı da iyi bilmektedirler.Bu ise sineğin, kanat­larındaki zehir ve panzehiri bilmesinden daha hayret vericidir...

Uzaktan demiri kendine çeken ve onu kendine itaat ettiren,böylece kendi haraketiyle demiri de sağa sola haraket ettiren taşa nasıl şaşmıyorlar?Bu taş mıknatıs taşıdır.

Keza es-sinfîl taşı hakkında Aristo'nun ^'Kar­nında su toplanan bir kimsenin karnına bağlanır-sa.adamın karnındaki su azalır.Bunun doğruluğunu gösteren şudur ki;bu taş,adarmn kanuna bağlandık­tan sonra taruhrsa, taşın ağırlığının artmış olduğu görülür/' sözüne nasıl inanırlar?

Tabib Eyyûb'a-veya Huneyn (b.İshak)1 a -bu taş­tan bahsettim,taşı tanıdı ve, "Bu taş Tevrat'ta -veya Allah'ın mukaddes kitaplarından bir diğerinde - zik­redilmiştir." dedi.

Yine (Aristo'nun) bahsettiği sirke içinde balık gi­bi yüzen taş; kadının böğrüne asılan ve onun hamile kalmasına mâni olan boncuk;firının kenarına konan ve ekmeklerin düşüşmesine sebep olan bir taş; bir kimse iki eliyle eliyle tuttuğu zaman ,o kimsenin mi­desinde ne varsa dışarıçıkartan taş;Yukan Mısır'da sunta(=akasya) ağacı denilen ve üzerine kılıç çekilip yüründüğü ve kesmekle tehdid edildiği zaman solu-veren ağaç ve benzerişeyleri nasıl kabul ederler?

Bana bizim bir şeyhimiz Ali b.Âsım'dan.o da Hâlidu'l-Hazzâ'dan ,o da Muhammed b.Sîrîn'den ( 110) [169]rivayet etti ki o şöyle demiştiniki adam (Ka­dı) Şurayh'a gidip birbirlerinden davacıoldular.Biri-si:"Ben bu adama bir emanet verdim,şimdi emaneti bana geri vermiyor." dedi.Şurayh ona:"Adama ema­netini geri ver!" dedi.Adamr'Yâ Ebâ Umeyye! O öyle bir taştır ki,hamile kadın onu gördüğü zaman çocu­ğunu düşürür,sirkenin içine atılsa sirke kaynamağa başlar,fınna konsa fınn soğur." dedi.

Bunun üzerine Şurayh sustu ve her ikisi kalkıp gidesiye kadar onlara birşey demedi.

Bütün bunlar,aklın almadığı ve çoğunun muka­yese ile bilinemediği şeylerdir.Eğer bunlara ben-zer,acâib mahlûkâtı araştırıp zikretmişolsak iş çoğa­lır ve (söz) uzardı... [170]


İDDİÂ:Rasûlulİahınşöyle dediğini rivayet ettiniz:"(Kıyamet günü) birtakım kimseler (=akvâm) elbette bana.Havz'ıma gelecekler.Sonra elbette benim Önümden alınıp götürülecekler.Ben de o za- man:"Yâ Rabbi.Ashabcağızım! Ashabcağızım! .." diyeceğim.Bunun üzerine bana:"Sen,onların senden sonra neler yaptıklarını bilmiyorsun! Sen onlardan ayrıldığın zamandan beri,gerisin geri (dinden)irtidad etmekten geri durmadılar."denecek.[171]

Bu hadis,Râfızılerin; Ali,Ebû Zerr.el-Mıkdâd, Selmân , Ammâr b.Yâsir ve Huzeyfe (R.A) hâriç, Rasûlullahm diğer ashabını küfürle itham etmede dayandıkları delilleridir.

CEVAB:Biz deriz ki :Şayet onlar (akılcılar,kelâ-mcılar) hadisin üzerinde düşünseler ve lafızlarını (iyi) anlasalardı;Rasûlullahın burada azınlık bir gurubu kasdettiği sonucuna varabilirlerdi.

"Birtakım kimseler elbette bana,Havz'ıma gele­cekler, "sözü bunu ispat eder.Eğer Rasûlullah-yuka­rıda isimleri zikredilen Ashab hariç-Ashabının hepsi­ni kasdetmiş olsaydı;"Siz elbette bana,Havz'ıma gele­ceksiniz, sonra da önümden çekilip götürüleceksi­niz." derdi.

Nitekim,birisi:"Bana bugün ,Benû Temîm'den birtakım kimseler (=akvâm) ,ve Kûfelilerden de bir ta­kım kimseler geldi." der.ve bu sözüyle sadeccçoğun-luğun az bir kısmını kasdeder.Eğer; birkaç adam ha­riç, (o kabilenin) hepsinin kendisine geldiğini kasdet­miş olsaydı: "Bana Benû Temî kabilesi ve Küfe halkı geldi." derdi.Burada "kavm" sözünü kullanması caiz değildir.Çünkü kavm,geride kalıp gelmeyenfaz sayı­daki) kimselerdir.

Keza:'Yâ Rabbi,Ashabcağızım!Ashabcağızırn! küçültme sîğasıyla-buyurması da bunu sana ispat eder.Rasûlullah bu sözüyle - küçültme siğasmı kul lanmakla-onlann sayılarının azlığını göstermek iste-miştir.Nitekim sen de:"(Yolda )dağmık vaziyette ev­ciklere rastladım." ve (insan) gurupçuklannın yanından geçtim." dersin, (ve bununla onların azlığınıkas-dedersin)..

Biz biliyoruz ki;bazen münafıklar,dini zayıf ve dindeşüphesi olan kimseler de ganimet gayesiyle Rasûlullah ile birlikte savaşlara katılıyorlardı.Rasûlullahın vefatından sonra birkısım kimseler irtidad etti.Uyeyne b.Hısn bunlardandır.Bu adama irtidad etti ve peygamberlik iddiasına kalkıştığında Tuleyha b.Huveylid'e [172]katıldıve ona imanfl) etti.Tuleyha hezimete uğrayınca kaçü.Onu Hâlid b.Velid esir aldıve eli ayağı bağlı olarak Ebûbekr'e gönderdi.Medî-ne'ye getirildi.Medine'nin çocukları hurma dallan ile onu dürtüklemeğe ve ona vurmağa başladılar,ve:"Ey Allah'ın düşrnanıjman ettikten sonra Allah'a küfret-ün (öyle mi?!) "dediler.

Bunun üzerine Allah'ın düşmanı:"ValIahi ben (zaten) iman etmemiştim." dedi.

Ebûbekr kendisiyle konuşunca (tekrar) müslü-manhğıkabul etti; Ebûbekr de onun müslümanlığını kabul etti ve kendisine bir eman yazdı. Bundan sonra o.ölünceye kadar dini zayıf olmakta devam etti.

Rasûlullahın (S.A.V) el-Ğâbe'deki [173]develeri­ne saldıran da o idi.el-Hâris b.Avf (RA) ona: "Muham-med'e (S.A.V) karşınankörlük ettin! Hem onun diya­rında hayvanlarını beslersin ,sonra da onunla sava­şırsın (öyle mi?) dedi.O da:"Dediğin gibi!" diye cevab verdi.

Rasûlullah onun hakkında:"Kendisine uyulan şu ahmak!..." demiştir

Araplar iridad ettiği zaman Uyeyne b.Hısn gibi irtidad eden birçok kimseler vardı. Onlardan kimi tekrar dine döndü ve iyi bir müslüman oldular.Kimi de münafıklıkta israr etti.Allahu taâlâ (bunlar hak-kında):"Çevrenizdeki bedevilerden ve Medine hal­kından birtakım münanklar vardır ki .onlar müna­fıklık etmeye alışmışlardır.Sen onları bilmez­sin,onlan biz biliriz."(9.et-Tevbe:101) buyurmuş-tur.Rasûlullahın önünden çekilip götürülecek olan-lar,işte(mürted ve münafık) lardır...

Onların zikrettikleri altısı hariç.nasü olur da bü­tün Ashab,onun önünden çekilip götürülürlerTHal-buki Allah(C.C) onlar hakkında daha önce şöyle bu-yurmuştu:"Muhammed Allah'ın peygamberidir.Onun beraberinde bulunanlar(=Ashâb-ı Kiram) kâfirlere karşı çok şiddetli,kendi aralarında gayet merhametlidirler....ilâh" (48.el-Feth: 29)

Keza:"Hakikaten Allah (Hudeybiye'de) ağacın altında sana biat etmekte oldukları vakit o mü'minlerden razıoldu."(48.el-Feth: 18) buyur­muştur.

EBÛ MUHAMMED:Bana Zeyd b.Ahzem et-Tâî tahdis etti (ve) dedi:Bize Ebû Dâvud (et-Tayâîisi) ha­ber verdi (ve) dedi:Bize Kurratu'bnu Hâlid, Katâde'den haber verdi.Katâde (öl-118) [174]şöyle dedi:"Sâid b.el-Museyyib'e ( -94)," [175]"Bey'at-ıRıdvan'da (Ashab) kaç kişi idiler?" dedim,"Binbeşyüz kişi idiler." dedi.Ben:Câbir b.Abdülah (R.A) bindörtyüz kişi ol­duklarınısöyledi,dedim.Bana:"AIlah ona rahmet et-sin.yanılmış.Onlann binbeşyüz kişi oldukların bana söyleyen odur".dedi

[176]Sonra onların gerisin geri irtidad edecek­lerini bildiği halde Allah'ın (C.C) birtakım kimseler den(=akvâm) razı olması.onları medhetmesi.İncil ve Tevrat'ta onlar için misal vermesi nasıl caiz olabilir? Olsa olsa onlar (Kelâmcılar) in : "Allah onların irtidad edeceklerini bilemedi." demeleri gerekir ki.işte bu (sö­zü söyleyen) kâfirlerin en şerlisidir. [177]


İDDİÂ;Siz,Musa'nın (A.S) kaderi (=mutezilî) olduğunu,Âdem(A.S) ile münakaşa ettiğini,ve mü­nakaşada Âdem'in (A.S) gâlib geldiğini;[178]Ebû-bekr'in de kaderi olduğunu ve Ömer ile münakaşa ettiğini ve Ömer'in ona galib geldiğini rivayet etti­niz.

CEVAB:Biz deriz ki:Bu bir yalan ve hadise iftira-etmektir.Biz ne Mûsâ 'nın ne de Ebûbekr'in kaderi ol­duğuna dair herhangi bir hadis vârid olduğunu bil­miyoruz. ..

Bize Ebu'l-Hattâb tahdis etti (ve) dedi:Bize Bişr b.el-Mufaddal haber verdi (ve) dedi:Bize Dâvud b.ebî Hind^Âmir'den ,o da Ebû Hurayra'dan ,o da Rasûlul-lahtan haber verdi ki(Rasûlullah) şöyle demiş-tir:"Mûsâ (A.S) Âdem (A.S) ile karşılaştı ve ^'İnsan­ları bedbaht yapan,onlan Cennetten çıkaran İn­sanların babası(=Ebu'l-Beşer) Âdem sen (mi)sin?" dedi.O da:"-Evet" dedi ve ilâve etti:"Sen de Allah'ın risalet ve kelâm (=konuşma) ile insanlara üstün kıldığı Mûsâ değil misin?" dedi,Mûsâ:Evet de­di .Âdem (A.S):"Sen Allah'ın sanaİndirdiğinde (=Tev ratî,Allah'ın -tekrar Cennete sokmadan öncebeni oradan çıkaracağınıokumadın mı?"de-di.Mûsâ,evet dedi.Bunun üzerine Âdem ,Musa'ya gâlib geldi ve onu susturdu.

EBÛ MUHAMMED:Bu sözde Musa'nın kaderi olduğuna dair ne vardır?Biz biliyoruz ki herşey Al­lah'ın kader ve kazâ'sı iledir.Şu kadar var ki.fnlleri faillerine nisbet ediyoruz.ve güzel amel işleyeni güzel amelinden dolayı övüyor.kötüyü de kötülüğünden dolayılevmediyor,kınıyor;ve günah işleyene günah­larına göre muamele ediyoruz.

"Ebübekr (R.A) kaderi idi." demelerine gelin-ce:Bu da aynı şekilde tahrif ve hadise ilâvede bulun­maktır.

Onlar (Ebûbekr ve Ömer) sadece kader hakkın­da bilgileri olmadığı için münakaşa etmişlerdir. Fakat kader hakkında gerçeği öğrendiklerinde ne oldu?Bir noktada birleştiler!...Tıpkı bunun gibi onlar;Rasûlul-lah kendilerine öğretesiye.Kur'an nazil olasıya,sün­net kesinleşinceye kadar, dini meseleler ve tevhid hu­susunda pekçok şeyi bilmiyorlardı,daha sonra bun­ları öğrendiler.

Hadİs.Ebûbekr ve Ömer'den rivayet edilmesine rağmen-Hadisçüer nazarmda-zayıftır.Hadîsi İsmail b.Abdisselâm ,Zeyd b.Abdirrahman'dan ,o da'Amr b.Şuayb'dan o da babasmdan,o da dedesinden riva­yet etmiştir.Yine bu hadisi Horasanlı bir adam.Mukâtü b.Hayyân'dan ,o da Amr b.Şuayb'dan rivayet ediyor.Bu ravilerin ise çoğu tanınmamakta­dır. [179]


İDDİÂ:Rasûlullahın:"Hayâ imandan bir şu'bedir.[180]buyurduğunu rivayet ettiniz.

îman sonradan kazanıhr.Hayâ ise kişide yerleş­miş bir huy ve tabiattır.O halde huy ve tabiat nasıl "sonradan kazanılan birşey" olabilir?

CEVAB:Biz deriz ki:Hayâ sahibi hayası sebebiy-le-imanıyla günahlardan uzak kaldığıgibi-günahlar-dan uzak durur ve sanki haya imandan bir şu'be ol­muş olur.

Birşey diğerinin misli,benzeri veya onun sebebi olduğu zaman araplar.o şeyi diğerinin yerine koyar­lar.

Görmüyor musun,rükû!a ve secdelere salât (=namaz) diyorlar. Halbuki salât'ın asıl (mânâsı)ı dua­dır .Allah'ın (C.C) :"OnIara salât et.If(9.et-Tevbe:103) yani:Onlar için dua et,ve "Eğer duanız olmasaydı.." (25.el-Furkan:77) Yani:Namazınız olmasaydı.buyur-duğu gibi;onlar da duaya namaz (=salât) demişler­dir.

İbnu Ömer,"Rasûlullah bir velîme'ye (ziyafete) çağrıldığı zaman, eğer oruçlu değilse, yerdi.Yok eğer oruçlu ise salât ederdi-yani dua ederdi-" demiştir.

Salât'ın ash duâdır.Allahu taâlâ:"Bir de onlara salât et,çünkü senin sal ât ın(-duan) onlar için bir rahatlık ve huzurdur." (9.et-Tevbe:103) buyurmuş-tur.Salât et demek,duâ et demektir.

Yine Allah(C.C) :"Allah ve melekleri Peygam­bere salât ederier.Ey iman edenler siz de ona salat edin ve gönülden teslim olun."(33.el-Ahzâb:56) bu-yurmuştur.Salât edin,yani:ona duâ edin,demek-tir.Bu hususta daha pekçok ayet vardır.

İşte duâ da namazda edildiği için,namaza duâ(=salât) ismi verilmiştir.

Zekât da böyledir. Zekâ t ,mahn temizlenmesi ve çoğalmasıdır.Çoğalma da,maldan zekâtın çıkarılma­sıyla olunca,zekât denmiştir.[181]Buna benzer (mi­saller) çoktur.

Bana Ebu'l-Hattâb tahdis etti (ve) dedi:"Bize el-Mu'temir b.Süleyman haber.verdi (ve) dedi:el-Leys b.ebî Süleym'i,Vâsıl b.Hayyân"dan,o da Ebû Vâil'den.o da İbnu Mes'ud'dan rivayet ederken işittim (ki) İbnu Mes'ud (şöyle) demiştir:"Geçmiş peygam­berlerin sözlerinden insanların en son muhafaza ettikleri "Utanmadıktan sonra istediğini yap!..."sözü olmuştur. [182]

Bununla şu kasdolunuyor:Kim utanmazsa fâsık olur ve;bütün kötülükleri işler ve bütün çirkin şeyleri irtikâb eder.Çünkü onu bundan,ne din,ne de hayâ.hiçbiri menedemez.

İşte gördün mü,hayâ ile îman,her ikisi aynı şey­mişgibi.aym işi görür oldular. [183]


IDDIÂ:Şu'be'den,o Ya'lâ b.Atâ'dan,o da Câbir b.Yezîd b.el-Esved'den,o da babasından rivayet etti­niz ki(Câbir'in babası,Yezid b.el-Esved (RA) şöyle de­miş tir:"Rasûlullah ile birlikte namaz kıldım.Bak­tım ki iki adam mescidin bir taraûnda namaz kıl-mayıp duruyorlar.Rasûlullah onları çağırdı.Bu­nun üzerine ikisi de boyun damarlarıtitreyerek [184]geldiler.

Rasûlullah:"Sizi .bizimle beraber namaz kıl­maktan alakoyan nedir?" dedi.Onlar:"Biz evleri­mizde kılmıştık!" dediler.Rasûlullah:"Böyle yap­mayınız! Biriniz evinde namazı kılar da sonra na­maz kılmakta olan imama yetişirse ,onun arkasın­da namaza dursun.Bu (ikinci) kıldığı onun için na­file olur." dedi. [185]

Sonra Ma'n b.İsa'dan ,o Saîd b.es-Sâib et-Tâifî'den ,o da Nûh b.Sa'saa'dan.o da Yezîd b.Âmir'den rivayet ettiniz ki(Âmir (RA) şöyle ) demiş­tir: "Rasûlullah namazda iken geldim ve otur­dum, (namaz kılmak için) onların arasına girme­dim.Rasûlullah (namazı bitirip ) döndü ve;"Ey Ye­zid sen müslüman olmadın mı? dedi.Ben:"Evet müslümanım Yâ Rasûlallah." dedim.Rasûlul-lah:"Herkesle birlikte namaz kılmaktan seni alı­koyan nedir?" d e di. Ben :"Ben sizin namazı kıldığı­nızızannederek evimde kılmıştım!" dedim...Bu­nun üzerine Rasûlullah :"Namaz (kılmak) için gel-diğinde.insanlan namaz kılıyor görürsen hemen onlarla beraber namaza dur.Eğer namazını kılmış idiysen.o (kıldığın) senin için nafile olur.Bu ise farz olan namaz olmuş olur." dedi. [186]

Sonra yine Yezîd b.Zuray\Huseyn'den,o da Amr b.Şuayb'dan.o da Meynv'ıne'nin mevlâsı Süley­man'dan rivayet ettiniz ki(Süleyman şöyle) demiş-tir:"îbnu Ömer'e geldim.însanlar namaz kılıyor,o ise bir döşeme taşı üzerinde oturuyordu. "Onlarla bera­ber namaz kılmıyor musun?" dedim."Ben kılmış­tım. Çünkü Rasûlullahı :"Bir namazı.günde iki defa kılmayın." derken işittim[187]dedi.

Bu bir çelişki ve tutarsızlıktır.Ve bu hadislerin herbiri diğerinin vâcib kılmadığı şeyi vâcib kılmakta­dır.

CEVAB:Biz deriz ki:Kesinlikle bu hadislerde her hangi bir çelişki ve tutarsızlık yoktur.

Birinci hadise gelİnce:Rasûlullah şöyle de­miştir: "Biriniz evinde namazını kılar da,sonra namazı kılmakta olan imama yetişirse, onunla beraber nama­zı kılsm.Bu (ikinci) kıldığı onun için nafile (olur)."Bu sözle şunu kasdetmektedir:

İmamla kılmış olduğu namaz nafiledir.İlk kıldığıiscfarz olandır.Çünkü önce,farz namaz olarak ilk kıl­dığı namazın edasına niyet etmiş.namaz tamam ol-muş,ve bitmiş tir. Ameller ise niyyetlere göredir.

İkinci hadise gelince: Rasûlullah demiştir

ki: "Namaz (kılmak) için geldiğinde.insanlarınamaz kılıyor görürsen hemen onlarla beraber namazı kıl! Eğer namazı kılmışidiysen o senin için nafile olur,bu ise farz olan namaz olmuş olur."

Bu sözüyle Rasûlullah şöyle demek istemiş­tir: "İmamla kıldığın bu namaz senin için nafile olur.Evinde kıldığın namaz ise farz olan namaz olmuş olur."

Eğer, "...bu ise farz oîan namaz olmuşolur..." sözündeki (yakın işaret ismi olan) "hâzini" (=bu),yeri-ne (uzak işaret ismi olan) "tilke" (=o) koysaydı.mana daha vazıh olurdu.fAsIında) bu iki işaret sıfatı arasın­da fark yoktur...Buradaki müşkilât ise sadece "ve hâzihî (=bu namaz) "sözünden dolayı meydana gel-mektedir.Bazı râviler hadisteki "hâzihi" lafzın: ilk yerinde zikretmeyip,ikinci yerinde zikretmiş ve onu"tilke" yerine koymuştur.

Râvilerin bu gibi.harf veya manayı değiştirebilen basit bir şeyi ihmal edip zikretmemelerinin misalleri­ni sana (evvelce de) vermiştim.

İçersinde İbnu Ömer'in(R.A) ."Rasûlullah.bir

namazı günde iki defa kılmayın buyurdu." dediği üçüncü hadise gelince:Aslında Rasûlullah sanki şöy­le demiş gibidin'Bir farz namazı günde iki defa kılma­yın." Faraza sen evinde öğle namazınıkıldm.sonra onu tekrar kıldın veyahut da ilk olarak bir imamla kü-dın.sonra başka bir imamla tekrar kıldın.

İşitmemiş veya kendisine ulaşmamış olması do-layısiyleİbnu Ömer,Rasûlullahın kişinin,imamı na­maz kıldırır gördüğünde onunla namazıkılmasını ve onu nafile kabul etmesini söylediği hadîsle amel et-memiş,kendi işittiği hadise uymuştur.

O halde kim evinde farzı kılar.sonra imamla bu namazıtekrar kılar ve bunu nafile yaparsa.bu nama­zı günde iki defa kılmış olmaz. Çünkü bu iki namaz başka başka iki namazdır.Onlann birisi farz.diğeri de[188]


İDİDÂ Sufyân ,ez-Zuhrî'den,o da Ebû Sele-me'den,o da Âişe'den (RA) olmak üzere,Rasûlullahın (S.A.V) .cünüb olduğu halde uyumak istediğinde, namaz abdesti gibi abdest aldığını[189].rivayet ettiniz.

Sonra Şu'be'den,o da el-Hakem (b.Uteybe) 'den.o daİbrahim (en-Nahaî)den,o da el-Esved (b.Ye2id en-Nahaî)'den,o da Âişe'den (R.A) rivayet etti­niz ki (Âişe):"Rasûlullah yemek yiyeceği veya uyuyacağı zaman abdest alırdi. [190]demiştir.-Hz.Âişe "cünüb iken" böyle yaptığını kasdediyor-

Sonra yine Sufyân o Uyeyne den.o Ebû İshak (eş-Şeybânî)'den o da el-Esved'den,o da Âişe(R.A)den rivayet ettiniz ki (Âişe)şöyle demiş tir: "Rasûlullah su­ya el sürmeden cünüb olduğu halde uyur­du. [191]

CEVAB:Biz deriz ki:Bütün bunların hepsi de câizdir.Dileyen cinsî münasebetten sonra namaz ab­desti alır,sonra uyur.Dileyen de elini ve tenasül uzvu­nu yıkayıp uyur. İsteyen de suya dokunmaksızm uyur.Şu kadar var ki abdest almak efdaldir.

Rasûlullah bir şeyin faziletini göstermek için bü­kere böyle yapar; o hususta ruhsat bulunduğunu göstermek için bir kere de şöyle yapardı.însanlar bunlarla (-iki şekilde de) amel ederlerdi.

Binaenaleyh kim efdal (= en üstün) olanı yap­mak isterse onu yapsın.Kim de ruhsata tabî olmak is-terse,o da onu yapsın. [192]


IDDIÂ:Sufyân (b.Uyeyne),den,ez-Zuhri'den,o da Saîd b.el-Museyyib'den,o da Ebû Huray-ra'dan:"Bir bedevinin Mescid(-i Nebevî'y)e bevlettiği-ni.bunun üzerine Rasûlullahın:"Bevlettiği yere bir kova su dökün''buyurduğunu [193]rivayet ettiniz.

Sonra Cerir b.Hâzim'den rivayet ettiniz ki (Cerîrşöyle) dedi:Abdulmelik b.Umeyr'i.Abdullah b.Ma'kıl b.Mukarrin'den bu kıssa hakkında Rasûlulla-hın:"Üzerine faevlettiği toprağı alıp atın ve onun yerine su dökün ." dediğini rivayet ederken işit­tim.

îşte bu birincisine aykırıdır.

CEVAB:Biz deriz ki:Buradaki aykırılık râviden gelmektedir.Ebû Hurayra'mn hadisi daha sahih­tir. Çünkü o, bu kıssa esnasında orada hazır bulun­muş ve hadiseyi görmüştür.,

Abdullah b.Ma'kıl b.Mukarrin ise sahabeden değildir. Rasûlullah zamanına yetişenlerden de değil-dir.Biz onun sözünü,hâdisede hazır bulunan ve hadi­seyi gören birinin sözüyle bir tutamayız.. -

Onun babası Ma'kıl b.Mukarrin,Ebû Amratu'l-Muzenî Raşûlllahtan rivayet eder,oğlu Abdullah'a ge linçe, onu(n sahabe olup olmadığım ) bilmiyoruz. [194]


İDİDÂ:Birçok hadiste:RasûIuIlaha,"YoIcuIuk esnasındaki oruçtan" sorulduğunu,Rasûlullahm da:"Dilersen tut.düersen tutma!"[195]dediğini ri­vayet ettiniz.

Sonra Ubeydullah b.Mûsâ'dan.o da Usâme b.Zeyd'den ,o da İbnu Şihâb (ez-Zunrî)'den.o da Ebû Seleme (b.Abdirrahman b.Av'dan ,o da babasından, olmak üzere rivayet ettiniz ki, babası (Abdurrahman b. Aiv (R.A)şöyle ) demiştir:"Rasûİullah;yolculukta orucu t utmak, o kimsenin (ramazanda) mukim iken oruç tutmaması gibidir.[196]buyurdu

CEVAB:Biz deriz ki:Bu (ikinci hadis) Rasûlulla-hm;yolculukta Allahu taâlânın ruhsatını(kolaylığını) ve kendilerine bağışladığı rahatlığı terkedip de, sıkın­tı ve meşakkatleri üzerine alan kimselere söylediği bir sözüdür.

Rasûlulah onlara;yolculuk esnasında oruç tut­malarının günahının,mukim iken oruç tutmamaları­nın günahı gibi olduğunu bildirmiştir.

Başka bir hadiste de ; Allah'ın kendilerine verdi­ği nimeti ve bu hususta sağladığı kolaylığı kabul et­meyi terke ttiklerinden dolayı onlara "âsîler(=itaat et­meyenler) "adını vermiştir.

Her kim Allah'ın kolaylığından yüz çevirirse.azi-meüe (amel etiği ibadetle) rini terketmiş gibidir.Bu se­bepten Rasûlullah, bütün senenin tamamında oruç tutulmasıhakkında:"Ne oruç tutmuş olur,ne de orucunu bozmuş olur!"[197]ve:

"Kim bütün sene aralıksız oruç tutarsa Ce­hennem onun üzerine sıkıştınhr. [198]buyurmuştur.

Fakat bir kimse soğuk zamanlarda ve kısa gün­lerde yolculuk eder veyahut da gölgelikte ve rahat bir-halde bulunur,kendisine hizmet edenleri bulunur-sa;o takdirde oruç tutmak o kimse için kolay­dır. Rasûlullahın oruç tutma ile tutmama arasında muhayyer bıraktığı ve "Dilersen tut.dilersen tutma!" dediğuşte bu gibi kimselerdir... [199]


İDDİÂ Siz birçok hadiste.Rasûlullahın oruç­lu iken( hanımlarını) öptüğünü rivayet ettiniz[200]

Sonra Ebû Nuaym (el-Mulâî)'den ,o da İsrail (b.Yûnus es-Seb'î)'den,o da Zeyd b.Cubeyr 'den ,o da Ebû Yezid ed-Dabbî'den,o da Rasûlullahın hizmetçisi Meymûne binti Sa'd'dan rivayet ettiniz ki:"Rasûlulla-ha (S.A.V) oruçlu iken hanımını Öpen bir kimsefnin hâlin) den soruldu .Rasûlullah;"Orucu bozulmuş­tur!" dedi.

CEVAB:Biz deriz ki:Öpme oruçlunun orucunu bozar. Çünkü (bu) öpme şehveti uyandırır ve mezi'nin [201]gelmesine sebep olur.Mübaşeret (dokunma.te masjhakkında da söyleyeceğimiz aynıdr.

Rasûlullaha gelince,şüphesiz ki o mâsum-dur.Onun oruçlu iken öpmesi,babanın çocuğu­nu, kar deşin kardeşi öpmesi gibidir.

Hz.Âişe'nin, "Hanginiz fercine(şehvetine), Rasû­lullahınşehvetine sahib olduğu gibi sahib olabilir?[202]demesi de bunun böyle olduğunu isbat eder.

Biz, Rasûlullahın uykusu hakkında da aynı şeyi söylüyoruz: Onun uykusu"Benim gözlerim uyur (fa­kat) kalbim uyumaz. [203]sözü mûcebince,abdesti icabettirmez.Bu şebepten,hınltısı duyulacak derece­de uyur.sonra abdest almadan namaz kılardı.

Rasûlullahm tâbi olduğu hükümler ise.pekçok yerde,ümmetinin tâbi olduğu hükümlerden farklıdır. [204]


İDDİÂ:Rasûlullahın,"Keçilere iyi davranı­nız. Çtinkü keçi hoş bir maldır ve o Cennetten­dir. [205]buyurduğunu rivayet ettiniz.

Keçi bizim gözümüzün önünde doğurup durur­ken nasıl olur da Cennetten olabilir?Eğer Cennette keçi olursa.orada inek,deve,eşek ve at da olması ge­rekir!...

CEVAB:Biz deriz ki:Rasûlullah bu keçinin biz­zat kendisinin Cennetten olduğunu kasdetmemiştir.Bizim yanımızda durup dururken.nasü Cenneten olabilir?

O (S.A.V) .sadece.şunu kasdetmiştinCennette keçüer vardır,ve Allahu taâlâ ona benzer olarak .dün­yada da keçileri yaratmış tır. Keza, aynı şekilde koyun, deve ve atlardan hepsinin Cennette misal (=ben-zer)leri vardır[206]

Cennette ancak;maymun ,domuz,akrep ve yılan gibi kötü hayvanlar bulunmaz.

Cennette et olması caiz olunca .orada keçi ve ko­yun bulunması da caizdir olur.Keza orada yenilecek kuş eti bulunması caiz olunca yenilecek deve.sığır ve koyun bulunması da caiz olur.Zira Cenab-ı Hak (Cen­neti anlatırken):"...ve arzu ettikleri kuş etleri.." (56.el-Vâkıa:21) buyurmaktadır.

EBÛ MUHAMMED:Bana Ahmed b.el-Halîl riva­yet etti (ve) dedi:Bize el-Asmaî haber verdi (ve) dedi:Bi-ze Ebû Hilâl er-Râsıbî,Abdullah b.Burayde'den,o da babasıBuraydetu'l-Eslemî'den Rasûİullahın: "Dünya ve âhiret ehlinin katığının efendisi et;ve dünya ve âhiret ehlinin çiçeklerinin efendisi de el-fâğıye (=kına çiçeği)dir.buyurduğunu [207]rivayet etti.

Benim bu söylediklerime delâlet eden bir hususda,başka bir hadiste:"..(keçilerin) burunlannda-ki sümüğü silin Çünkü o Cennet hayvanlanndandır. [208]buyurmasıdır.Yani Rasûlullah:"O Cennette yaratılmış olan hayvanlardandır." demek istiyor... [209]


İDDİÂ:Rasûllahın,"Geride kalanların kendi­sine ağlamalarından dolayı Ölüye azab olu­nur.[210]buyurduğunu rivayet ettiniz.

Bu, iki yönden bâtıldır:

Birincisi:Allah (Azze ve Celle)'nin :"Günah İşle­yen bir kimse,başkasının günahını çekmez."(35.Fâtır:18) âyeti sebebiyle bâtıldır.

İkincisi:Allah'ın (C.C):"De ki:"-Sizi Allah dirilti-yor,sonra sizi O öldürecek.Sonra da sizi kıyamet günü toplayacaktır." (45.el-Câsiye:26) âyeti sebe­biyle bâtıldır.

Sonra Allah (C.C) ,çamur safhasından onları tekrar dirütesiye kadar yaratılmış (insam)ın hallerini anlatarak şöyle buyurmuş tur: "Andolsun biz insanı (Âdem'i) çamurun özünden yarattık.Sonra Adem'in neslini sağlam bir yerde(rahhnde) bir nut-fe yaptık.Sonra o nutfeyi embriyo haline getir­dik. Ondan sonra embriyoyu bir parça et yaptık ve et parçasını da kemikler haline çevirdik.Kemikle­re de et giydirdik.Sonra onu bambaşka bir yaratık yap tık.Bak ki yaratanların en güzeli olan Allah'ın şanı ne kadar yücedir.Sonra siz bunun arkasından muhakkak öleceksiniz.Sonra siz.kıyamet günü muhakkak diriitileceksiniz."(23.el-Müminûn: 12-16)

Allah (C.C),ne insanı ölüm ile ba's{=tekrar diri­liş)arasında(yani kabirde) dirilteceğini ne de-gerek ölünün uzuvlarını parçaladığıve gerek biraraya getir diği zaman-ona azab edeceğini veya mükâfatlandıracağınıbelirtmiştir.

CEVAB:Biz deriz ki: Şüphesiz Allah'ın Kitâb'ı (=Kur'an) İcaz, ihtisar, işaret ve İmâ kullanır.Bir yerde bir sıfat kullanır,başka yerde o sıfatı zikretmez.Baş­ka bir yerde ortaya çıkmasıyla ,bu iki sıfattın,iki yer­den birisinde hazfedildiği anlaşılır.

Rasûlullahın hadisi ise Kur'an'ı açıklayıcı ve âyetlerde ne kasdedildiğini göstericidir.

Kur'an'da hazf e misal,AlIah'm:"Sizden kim hasta yahut yolcu olursa,başka günlerde ( de oruç tutar.)" .(2.el-Bakara:184)âyetidir.

Bu âyetin zahiri manası şuna delâlet etmekte-dinsizden kim hasta veya seferde olursa.seferde veya hasta halde oruç tutsa bile (bu tuttukları kadar) baş­ka günlerde (tekrar) oruç tutar.

Halbuki esas kasdedüen şudunSizden kim has­ta veya seferde olur da oruç tutmazsa.o kimse tuta­madığı günler kadar diğer günlerde oruç tutar.

Ayette "...oruç tutmazsa.." ibaresi hazfolunmuş (=düşürülmüş)tür.

Keza Allah'ınfC.C) :"(Hacc'da) Sizden kim has­ta veya başında eziyyeti olursa,o kimseya üç gün oruç ;ya altı fakire birer fitre miktarı sadaka ya-hud bir kurban kesmekle fidye vermesi vacib

olur. (2.el-Bakara:196)âyeti de böyledir.

Âyetin zahiri,hasta olan veya başı bitlenen biri­ne fidyenin vacib olduğuna delâlet etmektedir. Halbu­ki kasdedüen şudur: Sizden kim hasta olur veya ba­şında eziyyeti olur da SAÇINI TIRAŞ EDERSE onun üzerine,oruç tutarak ,sadaka vererek veya kurban keserek fidye vermesi vaciptir.

Buna benzer misaller çoktur.

Bir âyette bir sıfatın zikredilip de, onun gibibaşka bir âyette bu sıfatın zikredilmemesine ve bun­lardan biriyle diğerine istidlal olunmasına bir misal de: ".. içinizden adalet sahibi iki erkeği de şahid yapın.(65.et-Talâk:2) âyetidir.

Allahu taâlâ başka bir yerde:"..erkeklerinizden 'iki kişiyi de şahid tutun."(2.el-Bakara:282) buyur­muştur'.. Öbür âyette (şahidlerin) sıfatını zikrettiği için kısa kısa keserek"..iki âdil." dememiştir.

Bir yerde:"..mü'min bir köle azad etmek gere­kir." (4.en-Nisâ:92) başka bir yerde de:"birbirleriyle birleşmeden önce, bir köle azad etmek gere-kir."{58.el-Mucâdele:3) buyurmuş ve "...mü'min (bir köle) " dememiştir.

• Rasûlullahın hadisi ile istidlal edilen husus­lar ise şunlardır: Namazların kılınışı ;rükû,secde-ler.ve teşehhüd nasıldır? (Namazlar) kaç rekâttır?Mallarda ne kadar zekât ve sadaka gerekir?Hırsı-zm elinin kesilmesini gerektiren malın mikdarı (ne­dir?) ve süt emme ile kimler(in nikahı) haram olur? Bunlara benzer pekçok şeyler.

Elbette Aîlahu taâlâ Kur'an'da ,kıyamet günün­den önce bir kısım insanlara azab edeceğini bize bil­dirmiş tir. (Onlar hakkında şöyle) buyurmuştur. "On­lar sabah akşam ateşe arzedilecekler.Kıyamet koptuğu gün de:"-Firavn ve kavmini en şiddetli azaba sokun!" denUecektir.n(40.el-Mü'min:46)

Fakat onların sabah ve akşam ateşe arzedilme-leri Cenâb-ı Hakk'm "Kıyamet koptuğu gün de:"-Fir'avn ve kavmini enşiddetli azaba sokun." sözün­den dolayı ne dünyada ,ne de âhirette caiz değil-dir.Çünkü kıyamet gününün ne sabahı ne de akşamı

vardır.Ancak,"Rizıkları da orada dir,sabah ve ak-şam!"(19.Meiyem:62) âyeündeki gibi mecaz yoluyla caiz olabüir.Oradaki (kıyametteki sabah ve akşamın) mecazi olması mümkündür,fakat burada (40,el-Mü'mln.46 ayetinde) mecazi olması mümkün değil­dir.

Ben bu hususu "Te'vîlu Muşkili'l-Kur'ân" adlı eserimde anlatmıştım. [211]

(Cenâb-I Hak) başka bir yerdckıyamet günü­nün azabınızikrettikten sonra:"Muhakkak ki o za-Iimlere,bundan (âhiret azabından) Önce de bir azab var.Fakat pek çokları bilmezIer."(52.et-Tûr: 47) buyunnuştur.

Keza;pekçok cihetten ve pekçok sika (güvenilir) ravilerin nakli ile.Rasûlullahm kabir azabından Al­lah'a sığındığı.kendisinden rivayet edilmiştir.

Bu hadisler cümlesinden olmak üzere şu hadis­leri (zikredebiliriz):

Mâlik (b.Enes) in ,Ebû'z-Zubeyr'den,o da Tavus (b.Keysân) dan,o da İbnu Abbas'dan rivayet et­tiği hadis.İbnu Abbas:"RasûluUah Deccalın fitnesinden sana sığınınm.Ve yine hayatın, ölümün ve kabir azabının fitnesinden sa­na sığınırım. [212]derdi." demiştir.

Yine bu hadislerden :Şu'be,Budeyİ b.Meyse-re'den.o da Abdullah b.Şakîk'den ,o da Ebû Huray ra'dan, rivayet edilen:"RasûluIah:"-Allah ım,ben kabir fitnesinden ve azabından,ve Deccalın fitnesin­den sana sığimnm.[213]derdi." hadisidir...

Hişam'ın hadisi de bu rivayetlerdendir:Hişâm (ed-Dustuvâî) Katâde'den,o da Enes {b.MâlikJ'den ri­vayet etmiştir ki:tfRasûluUah (S.A.V):"-Allah'ım! Ben hayatın ve ölümün fitnesinden ve kabir azabından sana sığınırım!" derdi. [214]

Bunlara ,Münker ve Nekir (melekleri) ve onların sual sorması hakkındaki rivayetleri de ilâve edebili riz:

Hammâd b.Seleme'nin Âsim (b.ebi'n-Necûd) dan,onun da Zirr (b.Hubeyş) den,onun da Abdullah b.Abbas'dan rivayet ettiği hadis bu tip hadislerden­dir. (Abdullah b.Abbas) dedi ki: "Muhakkak ki biriniz kabrinde öyle bir oturtuluş oturtulur ve kendisine Sen kimsin?" denilir.Bunun üzerine o: "Ben diriyken de ölüyken de Allah'ın kuluyum.Ve ben Allah'tan baş­ka ilâh olmadığına şehadet ederim.Yine Muham-med'in O'nun kulu ve rasûlü olduğuna da şehadet edirim." der.Kendisine:"-Doğru söyledin" denilir ve kabri hemen,Allah'm dilediği kadar genişletilir ve kendisine Cennetteki yeri gösterilir.

Başka birine gelince,ona:"-Sen kimsin?" deni­lir.Bunun üzerine o:"-Bilmem?" der.Kendisine:"-Sen (zaten hiç) bilmedin!" denlir ve hemen kabir onun üzerine .kaburga kemikleri parçalanıncaya kadar sı­kıştırılır. [215]

Bu,ancak bir peygamberin bilebileceği birşey-dir.Abdullah b.Abbâs'm bunları anlatabilmesi için mutlaka Rasûlullahtan işitmiş olması gerekir.

Yine Abbâd b.Râşid .Dâvud b.ebî Hind 'den o da Ebû Nadra (el-Abdî) den ,o da Ebû Saîd el-Hudrî'den (R.A) ,o da Rasûlullahtan (S.A.V) rivayet et mistir Rasûlullahşöyle anlatmıştir:"-Kabre ko­nulduğu zaman kula melek gelir.Eğer kâfir veya münafık ise o kula Muhammedi kasdederek:"Bu zât hakkında ne diyorsun?" denilir. O '-Bilmiyo­rum! insanların birşeyler söylediğini duydum.ben de onu söyledim!" der.Bunun üzerine (melek) :"Sen (zaten hiç) bilme din, kulak da asmadın.hida-yete de ermedin!" der. [216]

Bütün bu hadisler kabir azabının kâfire mahsus ol­duğunu gösterir.

Onların (=Kelâmcüar) :"Allahu Taâlâ:"Günahişleyen bir kimse başkasının günahınıçekmez,"

(35,Fâtır:18) buyururken;nasıl olur da ölü,geride ka­lanların kendisine ağlamalarındandolayı azab olu­nur? "demelerine gelince :Biz aynı şekilde geride ka­lanların kendisine ağlamalarından dolayı ancak kâfi­re azab olunduğunu zannediyoruz.

Nitekim İbnu Abbas da böyle söylemiştir: (Rasû-lullah) bir Yahudinin kabrinfin yanından) geçer-ken: "Muhakkak o azab olunuyor.geride kalanları da ona ağhyor[217]demiştir.

Eğer İbnu Abbas'm dediği gibiyse.bu ürkülecek birşey değildir.Çünkü kâfire (zaten) her hâî-u kârda azab olunur.

Yok eğer,gıybetten ve idrardan (sakınmadığı için) azab olunan [218]hakkında dediği gibi (Rasûlul-lah) günahkar bir müslümanı kasdetmişse.o takdir­de Cenâb-ı Hakkın:"Günah işleyen bir kimse, baş kasının günahınıçekmez."âyeti ancak dünyadaki hükümler hakkındadır.

Nitekim Câhiliyye ehli, öldürülen bir kimsenin intikamını almak ister ve karşı gurup, (katilin) karde-şini.babasmı veya herhangi bir akrabasını öldürür­dü. Eğer akrabalarından veya hısımlarından birini öldüremezse onun aşiretinden iki adamı öldürür­dü. Allah'u Teâlâ bunun üzerine: "Günah işleyen bir kimse başkasının günahınıçekemez" ayetini indir­miştir.

Bu âyetin aynı şekilde İbrahim'e (A.S) indirildiği de bize haber verildi.

Bundan dolayı Rasûlullah.oğlu ile beraber gör­düğü bir adama:"Ne sen, onun işlediği bir suçtan mes'ul olursun.ne de oğlun; senin suçundan mes'ul olur.[219]buyurmuştur.

Fakat Allah'ın azabına gelince, o azab geldi rni, umûmi ve kötülük edene de iyilik edene de şâmil olur.

Allahu taâlâ: "Bir de öyle bir musibetten kor­kun ki, o yalnız içinizden zulmedenlere isabet et­mez." (8: el-Enfâl: 25) buyurmuştur. Yani Cenâb-ı Hak, bu musibetin umûmi olacağını, zâlime de baş­kalarına da isabet edeceğini kasdetmiştîr.

Yine Allah(C.C): "insanların kendi ellerinin yaptıkları işler (^günahlar) yüzünden karada ve denizde fesad çıktı ki Allah işledikleri günahlar­dan bir kısmının cezasını onlara (dünyada) tattır­sın!.." (30. er-Rûm : 41) buyurmuştur.

Ümmü Seleme (RA.): Ya Rasûlallah, içimiz­de sâlih kimseler de var İken biz helak olurmu-yuz? demiş, Rasûlullah da : "Evet, kötülükler ço­ğaldığı zaman." cevabını vermiştir.

Allah'ın erişkinlerin işledikleri günahlardan do­layıaralarında çocuklar ve hayvanlar olduğu halde Nuh'un (A.S.) ümmetini (Tûfan'da) boğduğu da onla­rın malûmudur.

Keza Allah (C.C.) Âd kavmini şiddetli bir rüzgarla; Semûd kavmini yıldırımlar, Lût kavmini de (gök­ten yağan) taşlarla helak etmiş,Sebt ashabını (=ya-hudileri) maymunlar ve domuzlar haline getirmiş ve. onlara azap ederken çocuklarına da azab etmiştir.

Kûfelilerden [220]birisi,-Allah'ın mukaddes kitap­larını okuduğunu ve bu kitaplardan birinde : "Ben kindar olan Allah'ım! Babalarının günahlarından dolayı onların çocuklarını da cezalandırırım." iba­resini gördüğünü bana söyledi.

îbnu Abbâs (R.A.) DanyâI'in{A.S.) : "Ey İsrail oğulları! Sizin günahlarınız yüzünden benim aza­ba uğratılmam size yakışık alır mı?" dediğini riva­yet etmiştir.

Enes b. Mâlik (R.A.) de "keler bile Adem oğlu­nun günahlarından dolayı (meydana gelen kıtlık dolayısıyla, yiyecek bulamayarak) yuvasında za­yıflayarak ölür." demiştir.

Rasûlullah, Mudar kavmine beddua etmiş ve: Ey AUahım! Mudar üzerine baskını arttır, ve onla­rın üzerine Yûsuf un (A. S) (kıtlık) seneleri gibi se­neler gönder. [221]demiş ve bunun üzerine onlar yedi sene kıtlık ve kuraklığa uğramışlardır. Hatta öyle ki,deriden yapılmış kaplan .kemikleri ve ılhiz (deni­len kan ve deve tüyüden yapılan Câhüiyye devri yiye­ceğin) i bile yemek mecburiyetinde kalmışlardır.Bu kıtlık Rasûlulah ve Ashabına bile ulaşmış ve Rasûlullahın bedduası sebebiyle onlar da cezaya mâruz kal­mışlardır. Öyle ki Rasûlullah ve müslümanlar açlık­tan karınlarına taş bile bağlamışlardır. [222]

EBÛ MUHAMMED:Şüphesiz biz ,bu çeşit ha­berlerden bizi müstağni kılacak şeyleri gözlerimizle gördük.İçersinde salihler,dindar insanlar.çocuklar ve küçüklerin de bulunduğu nice beldeler vardı ki.zelzele ile.dindan faciri, iyisi kötüsü,küçüğü büyü­ğü hepsi de helak olmuşladır."Kûmes"[223]Mih-ricân-Kuzak[224]"Rey " [225]ve Suriye ve Yemen'in pekçok şehirleri bunlardandır.

Bu, Allah'ı bilip tanıyan bütün din mensupları­nın-birbirleriyle ihtilâf içinde olsalar bilebildiği şey­dir.

EBÛ MUHAMMED: Tarihçilerden (=Ashâbûl-ahbâr) biri bana şunu anlattı : Bir gece (Halife) el-Mansûr sohbet etmiş ve Emevi halifelerini, onların [226]gidişatlarını, (başlangıçta) doğruluktan ayrıl­madıklarını, sonra sıranın, gösterişe dalan oğullan-na geldiğini; devlet işlerinin büyüklüğü ve kadrinin yüceliği karşısında onlann,gayret ve arzulannın,şe-hevi şeylere teveccüh etmek,lezzetleri tercih etmek ve Allah'ı (C.C) öfkelendirecek şeyleri irükab etmek ol­duğunu; bunları işlerkefı,AIlah'ın onlan (hemen) ce-zalandırmayıp kendilerine mühlet verdiğinden habersiz,Allah'ın kendilerini (mühlet vererek) aldatmasından (=mekr-i ilâhî) emin olarak işlediklerini; Bu­nun üzerine Allah'ın saltanatı ve izzeti onlardan so yup aldığını ve nimetlerini de onların üzerinden (kal­dırıp başkalarına) naklettiğini anlatmış.

Bunun üzerine Salih b.Ali[227](halifeye)şöyle demiştir:Ey mü'minlerin emiri! Ubeydullah b.Mervan kaçarak,kendisine tabi olanlarla "Nûbe"[228]arazi­sine girdiği vakit.Nûbe melik'i malûmat istedi,kendi-sine malumat verilince(Melik) ata binerek Ubeydullaha geldi ve değişik bir lisanla aklımda tutamadığım şeyler söyledi ve onu ülkesinden kovdu...Eğer mü'minlerin emiri onu hapisten çağınp.bu gece hu­zurumuza getirilmesini ve bunun kendisine sorul­masını muvafık görürlerse (çağınlsm) .

el-Mansur onun getirilmesini emretti ve ona ba­şından geçeni sordu.

Ubeydullah:Ey mü'minlerin emri! Kaçırabildi-ğim çeşitli ev eşyalarıyla Nûbe arazisine geldim.Ora-da bunları döşedim ve üç gün burada ikamet et­tim. Daha sonra durumumuzdan haberdar olan Nûbe meliki bana geldi.İçeriye uzun boylu .kartal burunlu yakışıklı bir adam girdi. (Vere serdiğimiz) ku­maşlara yaklaşmayarak toprağa oturdu.

Ben:"Niçin kumaşlarımızın üzerine oturmuyor sunuz?" dedim.

Bana: "-Ben Melik'im .Bütün meliklere de Al­lah'ın azameti karşısında tevazu göstermesi yara-şır.Çünkü melik'i (bu makama )O yükseltmiştir"dedi

Sonra bana döndü ve :"Kitabınızda size haram kılındığı halde niçin içki içiyorsunuz?" dedi.

Ben :"Buna kölelerimiz ve sefihlerimiz cüret edi­yor." dedim.

O:"Niçin hayvanlarınızla ekinleri çiğniyorsu-nuz?Halbuki bozgunculuk sizin Kitab'ınızda haram kılınmıştır!?dedi.

Ben:"Bunu câhillerimiz yapıyor." dedim.

O:"Size haram kılındığı halde niçin ipek ve dîbac giyiyor.gümüş ve altın (eşya) kullanıyorsunuz?" de­di.

Ben: "Saltanat bizden gitti,yardımcılarımız azal-dı.Bu esnada Acem'den bir kavme galip geldik.Onlar bizim dinimizi kabul ettiler ve hoşgörmememize rağ­men bunları giydiler." dedim.

(Melik) uzun müddet başını önüne eğdi,ve elini evirip çevirerek toprağı çizmeğe başladı.Sonra da:

"Anlattıkların senin dediğin gibi değildir! Bilâkis siz.size haram kılman şeyleri helâl saydınız.Size ya­saklanan günahlarıişlediniz. Mülkünüzdekilere (te­baanıza) zulmettiniz.Allah da kuvvet ve üstünlüğü sizden çekip aldı ve günahlarınızdan dolayı size zillet (elbisesini) giydirdi.Sizin hakkınızda Allah'ın henüz sona ermemiş bir azabıvardır.Azabın;siz benini top­raklarımda iken size inmesinden ve sizinle beraber bana da dokunmasından korkarım.Misafirlik üç gündür.İhtiyacınız olan erzakıalın ve topraklarımı terkedin." dedi.Ben de dediği gibi yaptım.

Allah (C.C) Kur'an'da bize;babalanndan dolayıçocuklarım koruduğunu da haber vermiş tir .Allah (C.C) şöyle buyurmaktadır:"...Duvara gelince.bu duvar şehirde iki yetim oğlanındı.Duvarın altında bu oğlanlar İçin saklı bir define vardı .Babaları da

salih bir adamdı.Onun için Rabbin diledi ki .ikisl de rüşdlerine ersinler ve definelerini çıkarsınlar.

 





[1] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları:5-6.

[2] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 6-7.

[3] Bkz:Dr. İsmail L.Çakan,Hadislerde görülen ih­tilaflar ve çözüm yollan-Muhtelifu'l-Hadis flmi-.ist.1982.

[4] Bkz Gerard Lecomte,Şafiî'nin Ihtilafu'l-Hadis'indenİbn guteybe'nin MuhteIifi'1-Hadis'ine-..terc: İ.K.Dönmez.İslam

[5] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 7-9.

[6] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 10-18.

[7] Te'vil" gibi bir eserin Türkçeye tercüme edilmezden on. beş sene önce Fransızcaya tercüme edilmiş olması bizler için üzülünecek bir haldir. Bu, kendi kültür mirasımıza bir ba­tılı kadar bile sabib çıkamayıştmızın, ona gereken ehemmiye­ti veremeyişİmizin bir ifadesidir.

[8] A.Ü.İ.F. Dergisi XIV/1966, S: 289.

[9] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 19-24.

[10] el-Kifâye fî hmi'r-Rivâye: 606.

[11] Nuhbetu'I-Fiker şerhi, İbnu Hacer el-Askalânî, s: 47.

[12] Bazı hadis meseleleri üzerine tetkikler, M. Tayyib Okiç.s: 116.

[13] Ulûmu'l-hadîs, İbnu's-Salâh, s: 257.

[14] Bazı hadis meseleleri üzerine tedkikler; M .Tayyip Okiç. s: 116.

[15] Ulûmu'l-hadîs. İbnu's-Salâh. s: 257, 258.

Tercih sebepleri usûl-i hadîs kitaplarında zikı Edilmiş-tir. el-Hâzımî .el-İ'tibâr'ında bunların ellisini zikretmiş; Irâkî İbnu's-Salâh'ın Ulûmu'l-Hadîsine yaptığı şerhte bunları nak­letmiş ve bu sayıyı yüze yükseltmiştir. Suyûtî bunları Tedr-îb'inde (2/198-202. Mısır 1385/1966 tab'ı)hulâsa etmiştir. (el-Bâisu'I-hasîs, s; 176).

[16] Bazı hadis meseleleri üzerine tedkikler s: 116.

[17] Nuhbctu'l-Fiker şerhi, Ibnu Hacer el-Askalânî s: 49 (Hattâ imâm eş-Şâfiî bu eserini müstakil bir eser olarak dü­şünmemiş ve sâdece "el-Umm" adlı eserinde bu mevzua dair bir fasıl ayırmıştır. Bkz: el-Umm c. 7 (Kenarında) (Kitâ-bu'ş~Şa1> neşri) ve c. 8 s: 473-568, Mısır 1393/1973 (ofset) baskısı.)

[18] Ulûmu'l-hadîs, İbnu's-Salâh ,s: 257.

[19] Nuhbetul-Fiker şerhi, s: 49 (Dipnot)

[20] Bazı hadis meseleleri üzerine tedkikler ,s: 116.

[21] A.c. s: 117.

[22] İbn Hıbbân, Kitâbul-Mecrûhîn (Halep, 1396), (Mu­kaddime, s. (Z).

[23] A.c. s: 117.

[24] Zeyl-İ Keşfu'z-Zunûn: 11/520.

[25] Ma'rifetu Ulûmi'I-Hadis, en-Neysâbûrî, s: 71.

[26] Nuhbetu'l-Fiker şerhi ,s: 49 (Dipnot).

[27] Bazı hadis meseleleri üzerine tedkîkler ,s: 117. İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 25-28.

[28] İbn gutayba, Gerard Lecomte, s: 30.

[29] İslâm Ansiklopedisi 5/2,s: 763

[30] A.y.

[31] Usânu'I-Mizân.İbnu Hacer el -Asfcalâni:3/3 57,358.

[32] Tefsiru Sûratî'l-İhlâs.İbnu Teymiyye,s:12O,121el-Munirİyye (Mısır) 1352 tab'ı.

[33] Usânu'l-Mizân, İbnu Hacer: 3/358.

[34] A.e.: 3/358.

[35] Tefsîru Sûrati'l-İhlâs, İbnu Teymîyye, s: 12O, 121.

[36] Ibn Qutayba,Gerard Lecomte,s:50- 71.

[37] Edebu'l-Kâtib.İbnu Kuteybe (İst. Sül ey m a niye küt.Reİsu'l-Küttab kısmı,nu:742 varak: 145 b).

[38] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 29-34.

[39] Mesâil EUeti suile anhâ Abdullah b.Müslim.b Kutey­be (Kayseri Raşid Ef.Ktb.eki,no2l540 varak 1 b-79a) (M)

[40] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 34-35.

[41] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 35-37.

[42] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 37.

[43] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 37.

[44] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 39-40.

[45] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 40-41.

[46] Bizim tercümemizde, Fransızca tercümesine uya­rak "İDDİA" şeklindedir.

[47] Bizim tercümemizde, Fransızca tercümesine uya­rak "CEVAB" şeklindedir.

[48] A.Ü.İ.F. Dergisi, C, XIV / 1966, s. 289

[49] islâm Dünyası Kısa Kronolojisi, Jean SAUVAGET (Tere: Suut Kemal Yetkin - Faik Reşit Unat) A. Ü. İ. P. yayını. Ank. 1963, s: 23-28).

İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları:41-51.

[50] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 52-54.

[51] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 54-56.

[52] Krş, BUH: 58/18; HAN: 4/387, 3/485 ve bkz: Miza-riu'l-İ'tidâl, 11/272.

[53] BUH: 96/10, Krş, HAN: 5/34. 269, 278, 279; MÜS: 33/53.

[54] BUH: 46/33, HAN: 1/79 ,188; 2/163. İ93.

[55] Kaade, Haricilere muhalefet etmediği gibi. onlara ta­raftar da olmayan bitaraf fırka (M).

[56] TIR: 34/7; Krş. BUH: 92/2, 9.11.

[57] BUH: 92/2 .Krş. HAN; 1/275, 297; BUH; 93/4.

[58] Başka bir rivayette: "uzuvları".

[59] Başka bir rivayette: "geçirilse bile" Bkz. HAN: S/161, 171;, BUH: 93/4; 10/56.

[60] Krş. BUH: 10/56,

[61] Bulunamadı.

[62] HAN: 4/226 ; Krş. BUH: 92/9

[63] Hadisin sıhhati tartışmalıdır. Bkz; el-Makâsıdu'l-Hasene. s. 328-329, no: 846; Keşfu'1-Hafâ, II. 134, no: 2022; Esne'I-MatâUb, s. 244, no: 1117. (M).

[64] Krş. BUH: 60/47 Bkz. HAN: 3/135, 224; MUS: 12/9

[65] Krş. A.g.e.

[66] Bkz. HAN 3 / 2. 3

[67] BUH: 46/30; 86/6

[68] BUH: 78/29, HAN: 1/387; 2/288, 336; Bkz; MUS: 1/18.

[69] HAN: 3/154.

[70] Krş. BUH: 10/129.

[71] BUH: 10/129. HAN: 2/276. 293, 534.

[72] BUH: 23/80. 93, HAN: 2/233

[73] BUH: 65/sure: 92, n: 7. HAN: 1/6. 29; 2/52. 77: 4/427. 431.

[74] HAN: 5/239 ,Krş. HAN: 1/272; 6/441.

[75] Krş. BUH: 82/1.

[76] Zeyd (b. Ali Zeynelabidin fa. el-Huseyn b. Ali)yi rafz (terk) eden Sâbbe'dir ki, terk ettiklerinden dolayı kendilerine "Râfıza" dendiği gibi, Zeyd'in öldürülmesinden sonra bir imam seçmeye kalktıklarından dolayı da "İmamiye" adını aldılar. Ösl. mez. tar: 54) (M).

[77] BUH: 60/8, HAN: 1/235. 453; 5/50, Tecrid, K/104, 105

[78] BUH: 3/43. HAN: 2/104; 5/39.

[79] Yani: benim vezirimsin (M).

[80] BUH: 62/9, HAN: 1/170; 3/32.

[81] HAN: 1/118; 4/281

[82] A.g.e.

[83] Aksi bir hadis İçin bkz; BUH: 55/1.

[84] HAN: 5/382, 385.

[85] HAN: 4/322; 6/34.

[86] HAN: 1/106, 110 (Bu son üç not için bkz: BUH: 62/4).

[87] Mevlâ, köle, azadlı köle, köleyi azad eden, seven, ar­kadaş,komşu, ortak, akraba ve tâbi olan, gibi pekçok mânâya gelir. (M)

[88] HAN: 3/453. Bkz: Lisân; 15/407.

[89] Bulunamadı.

[90] el-Leâliu'1-Masnûa: 2/324, 325 ;Lisân: 17/79, Tâc: 9/238 (M).

[91] Tâc: 3/387.

[92] Bedâ, görünme, zuhur etme demektir. Kelam ıstıla­hıolarak, mesbûk (geçmiş) bir hükm-i ilâhinin değişmesini is­tilzam eden bazıyeni hallerin peyda olması manasınadır. Bedâ mezhebini Muhtaru's-Sakafi'nin çıkardığı ve o zamandan beri Keysaniya şii fırkasının akaidinde bir umde haline geldiği söy­lenir. Şiilerin kabul ettiği bu Bedâ fikrini Ehl-i sünnet redde­der. (Bkz: İslâm Ansiklopedisi 2/433-35, İslami Bilgiler Ansik­lopedisi, I, 332), (M).

[93] el-Makâsıdu'1-Hasene, s.260, no: 618, Keşfu'1-Ha-fa, II, 22, no: 1593 (M).

[94] Araku'I-hayl şudur: Allah kendini yaratmayı murad edince at'ı yarattı ve onu koşturup terletti. Sonra kendini bu terden yarattı. "Ibnu Asakir, "atın koşturulması" hadisi uydur­madır. Bunu bazızındıklar, muhal olan birşey rivayet ediyorlar diyerek Hadisçileri kötüleyebilmek için uydurdular. Bunu an­cak aklı olmayan kabul eder. Bu; kati surette aklen ve şer'an asılsızdır", demektedir. -Suyûti, Ibnu Asakir'den naklen. (Bkz: el-Leâliu'1-Masnûa: 1/3) (M).

[95] Bunlar birtakım zındıkların uydurdukları bir ha­dise işaret etmektedir. O hadis de şudur: "Allah melekleri İki kolunun ve göğsünün kıllarından (veya iki kolunun ve göğsü­nün nurundan yarattı." Bu husus ileride gelecektir.

[96] Biz bu hadisi elimizde mevcud mevzuat kitapların­da araştırdıktan sonra bulamamıştık. Nihayet Şehristani'nuı el-Milel'inin "Müşebbihe"den bahseden kısmına bakarken bu­nu gördüm. Bu benim arayıp durduğum kaybım idi. (Şehrista-ni) nıüşebbihenin "Haşeviyye" kolundan bahsettiği esnada bu­nu zikretmektedir: "(Haşeviyye) hadislere, uydurup RasuUul-laha nisbet ettikleri yalanları kattılar. Bu yalanların çoğu Ya' hudilerden alınmadır. Çünkü teşbih Yahudilerde mizaç halin' dedir. Hatta dediler ki, Allah'ın gözleri rahatsızlandı. Bunun üzerine melekler onu ziyarete geldiler."(el-Milel ve'n-nihal, I 141 (M). -Musahhih İsmail el-İs'irdî-

[97] Burada şu rivayete işaret edilmektedir: O rivayete göre Allah, arefe günü akşamı, boz bir devenin üzerinde yeryü­züne iner ve binekti olanlarla tokalaşıjp, yaya yürüyenlerle ku-caklaşırniış. Ibnu Teymiyye'nin de dediği gibi bu, Allah ve Ra-sulüne en büyük iftiradır. Bu sözü söyleyen de AUaha iftira edenlerin en çok günahkar olanıdır. Ibnu Kuteybe ve başkala­rından, zındık kafirlerin bu ve emsali hadisleri. Hadis ehli için: "işte onlar ancak böyle şeyler rivayet ederler." diyerek onlarıkötüleyebilmek için uydurdukları nakledilmiştir.

[98] Kıvırcık saçlı genç" sözü de şu rivayete işarettir: "Rabbimi rüyamda, uzun saçlı çok güzel bir genç suretinde gör­düm. Yeşil bir elbise giymiş, ayaklarında altın nalınlar vardı. Yüzünde de altından bir perde vardı." (Bkz. el-Leali'1-masnua: 1/28, 29, İbn Huzeyme, Kitabu't-Tevhid, 198), (M).

[99] Bu da Ebu Hurayra'nın rivayet ettiği uzun bir hadise işarettir. O hadiste şöyle geçmektedir: "Cebbar olan (Allah) ge­lir ve: "Ben sizin rabbinizim..." der, onlar da: "Evet sen bizim rabbimizsin" derler. Onunla ancak Peygamberler konuşur. "Si­zinle O'nun arasında tanımanıza yardımcı olacak bir alamet, bir işaret var mıdır?" der. Onlar da: "O alamet sak (baldır)dır." derler. Bunun üzerine (Allah) sakından açar. (Bu müteşabih ha­disle ilgili olarak bkz: (Hak Dini Kur'an Dili: 8/5292) .Keza Bkz: BUH: 97/24; 10/129, HAN: 3/16 Krş: BUH: 65/sure 68, no:

[100] BUH: 79/1, HAN: 2/244, 251.

[101] HAN: 1/368, Bkz: s .

[102] HAN: 2/173, 4/251, 302 ,Bkz: s

[103] Bkz: MÜS: 53 ez-Zühd, II, hadis no: 2997 (IV/2294) (M.)

[104] BUH: 59/16, HAN: 2/52.

[105] Esad Efendi nüshasında: "Tavşanın".

[106] el-Mecnıhin: 1/101.

[107] BUH; 60/8; Mezkur hayvanlar için bkz: el-Leallu'l masnua: 157-160) (M).

[108] Krş, BUH: 8/75.

[109] BUH: 63/51; 81/51.

[110] Vergi toplayıcısı (=aşşar) için bkz: Lisan: 6/246

[111] BUH: 59/17.

[112] HAN: 4/85, 86; 5/54

[113] Diğer bir nüshada: "...araştırılması..."

[114] Yahya b. Main (b. Avn b. Ziyad b. Bistam b. Abdirrah-man), Cerh ve Ta'dîl ilminin imamı. Kendisinden Buhari, Müs­lim, Ebu Davud ve Ahmed b. Hanbel rivayet etmişlerdir. Bizzat kendisi bir milyon hadis yazdığını söylemiştir. Medine'de ve­fat etmiş ve Baki Kabristam'na defholunmuştur. (Bkz: Tehzi-Wt-Tehzib: 11/280-88) (M)

[115] Ali (b. Abdİllah b. Ca'fer b. Necih) b. el-Medini. Üelul-hadis'te imam idi. Kendisinden Buhari, Ebu Davud rivayette bulunmuşlardır. (Tehzibu't-Tehzib: 7/349-57) (M).

[116] Fethu'1-Bari: 9/424.

[117] Fatıma binti Kays (b. Halid el-Fihriyye). Hanım Sa-habilerdendir. ed-Dahhak b. Kays'ın kardeşidir. Güzellik ve akıl sahibi bir kadın İdi. Hz. Ömer katledildiğinde Ashab-ı Şura onun evinde toplanmışlardı. (Tehzibu't-Tehzib: 12/443-44) (M.)

[118] Gaylan b. Marwan ed-Dımaşki. Mu'tezile imamların-dandır. (Bkz. İsi. mez.tar: 6) (M).

[119] Ebu Osman Amr b. Ubeyd b. Bab. Mu'tezileniiı Am-riyye fırkasının kurucusudur. (İsi. mez. tar: 98) (M).

[120] Ma1ed b. AbdiIIah el-Cuheni. Kader hakkında ilk de­fa konuşan kimsedir. Bu fikri bir hristiyandan öğrenmiş ve be­nimsemiştir. Bu yüzden el-Hasen el-Basri onu meclisinden koğmuştur. H. 80 yılında öldürüldü. (A.g.e.: 98) (M).

[121] Amr b. Faid el-Aswari. Basrahdır. Kaderi olmakla it­ham edilmiştir. (el-Muğni fi'd-Duafa: 2/487) (M).

[122] Katade (b. Diamati-hni KatadetiTmi Aziz b. Amr b. Rabia b. Amr b. el-Haris b. Sadus, Abu'I-Hattab. as-Sadu-si, al-Basri) Tabiinin alimlerindendir. Kaderi olmakla it­ham edilmiştir. (Bkz: Tehzibu't-Tehzib: 8/351-56).

[123] Said b. ebi Aruba. Adı Mihran al-Adawi'dir. Bas-ralıdır. Muhaddis (Tabakatu'l-Huffaz, s. 78; Tehzibu't-Teh­zib: 4/63-66) (M).

[124] Abdullah b. Ebi Nuceyh. Mekkeli. Babasından, Ata, Mucahid, Ikrime, Tawus ve bir cemaattan hadis rivayet etmiş­tir. Kaderi olduğu söylenir. (Tehzibu't-Tehzib: 6/54, 55) (M).

[125] Muhammed b. el-Munkedir b. Abdillah b. el-Hudeyr b. Abdiluzzâ b. Âmir B. el-Hâris b. Sa'd b. Teym b. Murretu't-Teymî , Ebû Abdillah. Tabiî alimlerdendir. (Bkz: Tehzibu't- ) (M)

Teymî , Ebû A Tehzîb :, 9/473) (M.), d b Tehzîb :, 9/473) (M.).

[126] Muhammed b. Abdirrahmân b. el-Muğira b. el-Haris b. ebi Zi'b. Medineli. Kaderi olmakla itham edilmiştir. (Bkz:) Tehzîbu't-Tehzib: 9/303-307) (M).

[127] Muhtar b. ebî Ubeyd es-Sakafı. Hz. Huseyn b. Ali'nin intikamını almak üzere Şianın Keysâniye fırkasını kurmuş­tur. Keysân adıhakkında ise birçok ihtilaf vardır. (Bkz: İsi. mez.Ur: 51. 52, 64) (M).

[128] Ebû't-Tufeyl, Âmir b. Vasile b. Abdillah b. Amr b. Cahş-Sahâbî . Hadiste sika İdi. Ali ve Ehli beyt taraftarı idi. (Bkz: Tehzibu't-Tehzib: 5/82, 83) (M).

Câbir b. Yezîd b. el-Hâris b. Abdiyegûs el-Cu'fî. Ebu't-Tu-feyl, Herime, Atâ ve Tâvus'tan rivayette bulunmuştur. Metruk bir ravidir. Hz. Ali'nin ric'atına inanırdı. (Daha fazla malumat için bkz: Tehzib: 2/46-51; el-Mecrûhin: 1/208-9) (M).

[129] Ric'at: Bazı ölüllerin kıyamet gününden evvel dün­yaya geri geleceğine inanmak, ilk önce ric'ata inanan Abdullah b. Sebe' İdi, ki bununla kasdı Hz.Peygamber'in (S.A.V.)geri gele­ceği idi. Ebu't-Tufeyl ve Cabir el-Cu'fi'nin ric'attan kasdettik-leri ise Hz. Ali'nin geri dönmesidir. (İsi. mez. tar.: 51) (M).i

[130] el-MUZHİR, 2/198.

[131] BÜH: 42/3.

[132] MUS: 4/47.

[133] Herhalde tayin edilen herhangi bir vâde, müddet kas d ol un maktadır. (M).

[134] Burada da cevaben, gökteki gezegen olarak ay ma­nasına gelen "Kamer" yerine, zaman ölçüsü olan "Şehr" keli­mesini kullanması ve "ilâ kamerayni" yerine "ilâ şehray hilâ­lin" demesi gerekirdi. (M).

[135] Turp manasına gelen el-fuclu ile, kuvvetli erkek hayvan manasına gelen cl-fahlu kelimelerinin arapçada yazı­lışları birbirine çok benzer. Bu sebeple, bu iki kelimenin karış­tırılmasından dolayı, manada da tamamen ayn bir şey ortaya çıkmıştır. Bu tip yanlışlıklara Hadis ününde "Tashif • denilir. (M).

[136] Mustemlî aslında Şeyh'den hadis yazana denirse de, burada hadîs yazdırmakta olduğuna nazaran, bu kimsenin, yi­ne hadis yazan biri olduğunu fakat talebelerin kalabalık olma­sından dolayı Şeyh'i işitemiyenlere onun sözlerini naklettiğini anlıyoruz. (M)

[137] Süleyman b. Mihrân el-Esedî el-Kâhilî el-Â'mes. Kûfe'de doğdu. Zamanında Küfe ehlinin muhaddisi idi. Kendi­sinde şiilik vardı. (Bkz: Tehzîb: 4/222-226) (M).

[138] el-A'meş'İn diğer tuhaflıkları için bkz: Şarafu Ash-âbİl- Hadİs: 130-136 (M).

[139] el-Hatib el-Bağdadi'nİn naklettiği bir rivayetten, is-nad soranın Hanefi kadısı, Muhaddis Hafs b. Gıyâs (115-194) olduğunu öğreniyoruz. (Bkz: Şerefu Ashâbi'l-Hadis s. 133) (M)

[140] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 59-76.

[141] Reisül-Küttâb: "ağacı"

[142] Tafra: Sıçrama nazariyesidir ki, buna göre iki mesafe arasındaki bazı yerleri katetmeksizin, sıçramak suretiyle geç­mek mümkündür. (M)

[143] Bunlar Kelamcılann dillerinde dolaşan, kitaplarında geçen Kelam İle ilgili ıstılahlardır, ilkçağ felsefecilerinin eser-lerinin-bilhassa Abbasi halifesi Me'mun devrinde -arapçaya tercüme edilmesiyle bu terimler Kelam İlmine de geçmiştir. (M)

[144] Metinde "kuş sürüsü" olarak geçtiği halde, türkçe-mizdeki kullanılış nazar-ı itibara alınarak "koyun sürüsü" diye tercüme edildi.(M)

[145] Burada anlatılmak istenen suyun,tansİyonun inip çık masındaki fonksiyonu olsa gerek (M)

[146] Ebu'I- Huzeyl Muhammed b.el-Huzeyl el-AUâf,Mute-zile imamlarından ve el-Huzeyliyye fırkasının kurucusu. Bil­gisi geniş, şair ,edib ve cedelci bir kimseydi. (İsl.mez. tar.99î

[147] ibrahim b. Seyyar en-Nazzam. Mutezilenin Nazza-miye fırkasmm kurucusu. Bir rivayete göre nesir ve şiir yaz­makta (tanzim etmekte) çok usta olduğu için; diğer bir rivaye­te göre ise, pazarda boncuk nevinden bazı maddeleri dizip ni­zama sokmakla ve onları satmakla meşgul olduğu için kendi­sine Nazzam dendi. Çok zeki bir insandı. Kur'an'ı İncil ve Tev­rat'ıezberlemişti. Mutezileye en çok hizmet eden mütekellim budur. (A.g.e.: 100, 101) (M)

[148] el-Huseyn b. Muhammed en-Neccar. Neccarîye fır­kasının kurucusu. Neccariye mezhebi mensupları bazı bakım­lardan Eş'ariyye'ye, bazıbakımlardan da Mutezileye uymuş­tur. Kendilerine has bazı görüşleri de vardır. (A.g.e. 119) (M)

[149] Hişam b. el-Hakem. Şia mütekellimlerindendir. Hi­şam, müşebbihe fikrini benimsemiştir. (A.g.e.: 132) ve Bkz:S.12l (M)

[150] Sümame b. Eşras en-Numeyri. Mutezile mezhebinin Sümamiyye fırkasının kurucusu. Dine karşı çok gevşek ve hatta müÛıid (zındık, dinsiz) olduğu söylenir. (A.g.e.: 107, 8) Sümamenin mülhidliğine misal olarak bkz:s.l21 (M)

[151] Muveys b. Imran. (bkz: s.İlâ) Şehrîstani onun Ha­ricilere ve Murcieye mensub olduğunu söylemektedir. (Kita-bu'I-ıntisar, el-Hayyat: Ta'likat no: 108, s: 139) (M)

[152] Doğum ve vefat tarihleri bulunamadı. Yukarıda zikri geçen isimlerin, birbirleriyle muasır oldukları.vefat ve doğum tarihleri bilinenlerden anlaşılmaktadır. Doğum ve ve­fat tarihlerini veremediklerimiz hakkında bu nokta gözönün-de bulundurulmalıdır. (M)

[153] Tabakatu'l-fukaha (s:91) da geçen, Basra kadısıUbeyduUah b. el-Hasen el-Huseyn el-Anberi, bu zat olsa gerek. Ibnu Kuteybe'nîn, onun Basra kadılığı yaptıgını(Bkz. s.ll8) zikretmesi, bu kanaatimizi kuvvetlendirmektedir. (Keza bkz: el-Beyan ve't-Tebyin: 1/366; 3/110) (M)

[154] Bekr b. Uhti Abdilvahid b. Ziyad. Bekr'in ortaya çı­kışı.Vasıl b. Ata ve Cehm b. Safvan'in ortaya çıktığı devredir. Mizanu'I-İ'tidal: 1/16'da zikredilen Bekr b. Ziyad el- Bahilî, o olması muhtemeldir. Çünkü ondan Ibnu Hıbban "deccal, ha­dis uydurucu" olarak bahsetmektedir. Bu sebeple onun, raev-zuumuz olan şahıs olması mümkündür. (Kitabu'l-Intısar, el-Hayyat: Talikat no: 121, s: 141, Watt, İslam düşüncesinin te­şekkül devri, s. 329) (MJ

[155] Hafs el-ferd, Ebu Amr,. Önce mut e zili idi.İbnu'n-Nedim onun Ebul-Huzeyl'e, Mutezileye ve Hristiyanlara karşı reddiye yazdığını kaydeder. (el-Fihrist: 180, Kitabu'l-İntısar, el-Hayyat: Ta'likat no: 111) (M)

[156] Salih Kubbe b. Subeyh b. Amr. Şehristani onu bazan Haricilere bazan Murcieye dahil etmektedir. (Kitabul-İntısar, el-Hayyat: Ta'likat no: 108, s: 139) (M)

[157] Yani insanın Kur'an'ı telaffuz edişi, mahluk mudur değil inidir, meselesinde ihtilaf etmişlerdir. İhn Kuteybe bu mesele ile ilgili olarak, "el-ihtilaf fi'1-lafz" adlı bir de eser telif etmiştir. Eser Kevser! tarafından Mısır'da 1349'da neşredil­miştir. (M.)

[158] Sufyan b. Said b. Mesruk es-Sevri. Ebu Abdillah, el-Kûfi. Hadis imamlarının önde gelenlerindendir. Şu'be ve baş­kaları onun hakkında: "Sufyan, hadiste emiral-mu'minindir" demişlerdir, Basra'da vefat etmiştir. (Tabakatu'l-huffaz: 88, 89) (M)

[159] Malik b. Enes b. Malik b. Ebi Amr b. el-Haris el-Asba-hi, el-Himyeri, Ebu Abdillah, el-Medenİ, Şeyhu'I-eimme ve hicret yurdu (Medine'nin) imamı. Medine'de vefat etmiştir) (A.g.e. 89) (M)

[160] Abdurahman el-Evzai b. Amr, Ebu Amr, Zamanında Şam'ın imamı idi. Beyrut'ta yerleşmiştir. (A-g.e.: 79) (M)

[161] Şu'be b. el-Haccac b. el-Verd el-Ateki el-Ezdi. Ümin hafızı, İslamm imamı. Basra'ya yerleşti. Bin civarında hadis rivayet etmiştir, (A.g.e.: 83) (M)

[162] el:Leys b. Sa'd b. Abdİrrahman el-Fehmi, Ebul Ha­ris el-Mısri, Önde gelen imamlardandır. (A.g.e.:95) (M)

[163] İbrahim b. Edhem b. Mansur el-Icli, Ebu İshak. Şam'da oturdu. Meşhur zahid. (Tehzibu't-Tehzib: 1/102, 103) (M)

[164] el-Fudayl b. Iyad b. Mes'ud et-Temimi, el-Yarbûî, Ebu Alî. Çok ibadet edenlerdendir. Mekke'de vefat etmiştir. (Tabakatu'l-huffaz: 104) (M)

[165] Davud b. Nasr, Ebu Süleyman et-Tâî, el-Kufi. Önce ilimle meşgul oldu. fıkıh dersi verdi. Sonra uzleti, yalnızlığı ve ıssızlığıtercih etti ve kendisini ibadete verdi. (Vefeyatu'l-A'yan: 2/29-31) (M)

[166] Ahmed b. Muhammed b. Hanbei b. Hilal b. Esed, eş-Şeybani, Ebu Abdillah. Önce Mervez'U sonra da Bağdad'h "Musned" ve "Kitabu'z-Zuhd" sahibi meşhur imam. Onbeş ya­şında hadis tahsiline başladı. Çeşitli beldeleri dolaştı. Küfe, Basra, Hicaz, Yemen. Şam (Suriye) ve Cezire'ye gitti. Bu üm­metin büyük alimlerinden idi. H. 241 senesinde Bağdad'da ve­fat etmiştir. (Tabakatu'İ-huffaz: 186, 187) (M)

[167] Ebu Nasr, Bişr b. el-Haris b. Abdİrrahman b. Ata b. Hilal b. Mahan b. Abdillah. Adı Babur idi. Hz. Ali'nin elinde müslüman olmuştur. Merv'de doğmuş, Bağdad'd oturmuş ve orada vefat etmiştir. el-Hâfî diye meşhurdur. Tasavvufun ön­derlerinden idi. (Vefeyatul-A'yan: 1/248-251) (M).

[168] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 77-83.

[169] Yani: Tulumun içindeki şarabı içmekteyim.

[170] Yaradan akmayan kan: Şarap

[171] içe içe iki büklüm oldum, tulum boşaldı ve ruhsuz (şarapsız) olarak atıldı

[172] Tulum ruhsuz bir ceseddir, çünkü içindeki şarap bo­şalmıştır. Benim cesedimdeki iki ruh İse birisi kendi ruhum-dur, diğer de tulumun ruhu Cyani şarap) tır (M)

[173] Onun iddiasına göre, cevherler araz (sıfat) lar gibi, iki zamandan mevcud olamaz. Cevherler devamlı olarak,misalle-rinin yenilenmesiyle,bir yenilenme içersindedir.

[174] Kırmızıya ve siyaha yani : Acem (Arabın dışında olanlar) e ve Arab'a demektir.Çünkü Arablarm dışındakilerde hakim renk, umumiyetle kırmızılık ve bayazlıktır.Araplar'da ise hakim renk esmerliktir. Rasulûlullahın »kırmızı ve siyah ile ins ve cinni kasdettiği de söylenmiştir. (en-Nihaye: 1 / 437)

[175] HAN: 1/250

[176] Bu ve benzeri tabirler için bkz: Hukuk-ı İslamiyye ve Istılahat'i Fıkhıyye Kamusu: 2/187 (M)

[177] Bkz: BUH: 68/6, 11.

[178] Zevcin, karısını, neseb, süt veya müsaharet sure­tiyle ebedi olarak mahremi olan bir kadının kendisince, bakıl­ması caiz olmayan, arkası, karnı, uyluğu gibi bir uzvuna teş­bih eylemesidir. (Hukuk-ı İslamiyye Kamusu: 2/179) (M)

[179] Zevceye (karısına) yaklaşmamak Üzere yapılan ye­mine denir. (A.g.e.: 2/178) (M)

[180] TIR: 34/7 (4/466), el-Esraru'1-Marfuaiîl-ahbari'l-mevdua: s: 86) (M).

[181] EBU DAVUDî 1/63.

[182] Diğer bir nüshada: "fetva verme hususunda"

[183] Bkz: Tabakatul-Hanabİle, II. 148 (M)

[184] Bİrva' binti Vaşık er-Ruvasiyye, el-Kİlabiyye. Ha-mm Sahabelerden. Hilal b. Mur^a'nın hanımı. (Bkz: Us^u'l-Ga-be: 7/37) (M)

[185] Bunları kıskançlık saikiyle söylemiş olsa gerek

[186] BUH: 18/2

[187] Metinde "kavmen mine'z-zutt" denmektedir. Zutt, ise Hindistan'da bir kavim adıdır. Bkz: Lisan, VII, 308 (M)

[188] Süleyman b. Tarhan et-Teymi, Ebu'I-Mu'temİr, Basra'lısika ve abiddir. 97 yaşında vefat etmiştir. Benu Teym'den olmadığı halde, onlarla birlikte yaşadığı İçin bu ka­bileye nisbet edilmiştir. (Bkz: Tehzibu't-tehzib: 4/201, 202) (M)

[189] Abdurrahman b. MuII b. Amr b. Adiyy b. Vehb b. Ra-bia b. Sa'd b. Huzeyme b. KaTı b. Rıfaa b. Malik b. Nehd, Ebu Os­man en-Nehdİ ,Kufe'de , sonra da Basra'da oturdu. Cahiliyye devrine erişti. Rasulullah devrinde müslüman olmuş, fakat Rasulullahı görememiştir. Ibnu'l-Medini, Ebubekr'in ölümün­den sonra Medine'ye geldiğini ve Ömer'in hilafete geçmesine rasladığıni söylemiştir. Öldüğünde 130 veya 140 yaşmda iki. (A.g.e.: 6/276, 77) (M)

[190] Davud b. Ebi Hind. Adı Dinar b. Azafir'dir. Tabiin-dendir. (A.g.e.: 3/204) (M

[191] eş-Şalıi, Amir b. Şerahil b. Abd. Ebu Amr el-Kufl, Tabiînin orta tabakasındandır.Ashabtan beşyüzkişiye yetişti­ğini ifade etmiştir. (A.g.e.: 5/65) (M)

[192] Alkame b. Kays b. Abdillah b. Malik, en-NahH, Ku-fe'Ii. Tabiinin ikinci tabakasındandır. Rasulullah hayatta İken doğmuştur. (A.g.e.: 7/276) (M)

[193] BUH : 63 / 32, bkz: HAN: I / 458

[194] Mis'ar b. Kidâm b. Zuheyr b. Ubeyde el-HiIâlî,el-Âmirî.Ebû Seleme, el- Kufi (bkz: Tabakatul-huffâz: 81,82)

[195] Abdulmelik b. Meysera el- Jiüâlî,Ebû Zeyd, el-Anürî el- Kufi (Tehzibu't-tehzib: 6/426) (M)

[196] en-Nezzâl b. Sebre el-Hilâlî, el-Kûiî. Sahabe olduğu ihtilaGıdır.(A.g.e.: 10/423) (M)

[197] Esad Efendi ve Reisul Küttâb : "...Yalancıçıkaraca­ğım."

[198] BUH: 77/40

[199] BUH: 8/102, HAN: 4/86

[200] Krş..BUH:4/18,19;HAN:4/383.

[201] Reisu'l-Kuttâb nüshasmda:"Hârun b.el-Hakem"

[202] BUH:30/22,2S,HAN:l/211;6/34.38 Krş.BUH:5/13.

[203] HAN:l/211.el-Fadl b.Abbâs,Rasûlullahın amca oğ-ludur.H. 13 veya 18 yılında vefat etmiştir.(UsduıI-ğâbe:4/366)CM)

[204] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 84-92.

[205] Burada müctehid tamamen lügat manasında yani, elinden gelen gayreti gösteren manasında olabileceği gibi fıkhı anlamda da olabilir.(M)

[206] Bu tercüme Es'ad efendi nüshasına göredir. (M)

[207] Krs:3,Âl-i İmrân,7(M)

[208] Reisul-Kuttâb nüshasından.

[209] BUH:62/6

[210] HAN:4/172,173.

[211] BUH:61/25.

[212] Bkz:el-Baqıllânî, İ'câzu'l-Qnrân, (Tahkik: Ahmed Saqr), Mısır (tarihsiz), s. 291-292. (M)

[213] Tatbik; Kamusta şöyle demektedir; "Namazda rüku esnasında elleri uyluklar arasına koymaktır" en-Nihayede de; 'Tatbik, parmakları yummak ve rüku ve teşehhüdde dizlerin arasına koymaktır" denmektedir. (en-Nihaye: 3/114) (M)

[214] Krş. BUH: 82/1

[215] Aynı yer

[216] Bkz: BUH: 82/2

[217] Krş. BUH: 82/2, HAN: 2/176, 197

[218] Bu şiir ve "Kusai nedameti" için bkz: Mecmeul-em-sal: 2/275, (M)

[219] Vehb b. Munebbih. Ebu Abdillah, es-San'anİ. Biraz Ebu Hurayra'dan olmak üzere, Abdullah t. Umar, Ibn Abbas, Ebu Said, Cabİr b. Abdillah ve başkalarından rivayet etmiştir. Ehli kitabın ilimlerine dair pekçokşey biliyordu. Kardeşi Hemmam'ın Ebu Hurayra'dan yazdığı bir hadis sahifesİ var­dır. (Tezkiratu'l-huffaz: 1/100) (M)

[220] Krş. Kitab-ı Mukaddes, Çıkış kitabı: VH/4;X/1

[221] Hammâdu'r-Raviye: Ebu'l Kasım, Hammad b. ebi Leyla ed-Deylemi, el-Kufi. Arapların şiirlerini, tarihini, neseb-lerini ve dillerini en iyi bilenlerden idi. Emevi halîfeleri ona il­tifat eder, ihsanda bulunur ve Arapların tarihinden sorardı. Zındıklıkla itham olunurdu. Yalancılığı da meşhurdur. (Bkz: Vefeyatu'I-A'yan: 1/448; Lisanul-Mizan: 2/352) (M)

[222] Ebu'l-Hasen, Mukatil b. Süleyman el-Ezdi, Meşhur müfessirlerden biridir. Geniş bilgi için bkz.: A.Ü.Î.F. Dergisi; XXI/I-35 ve Tehzibu't-Tehzib: 10/279-285) (M).

[223] Yani, Allah'ın kaderine tam bir itikad ve yakin ile bağlanmak, bir işte kararlı olan birini, İşleri için çalışmaktan, dünya ve ahirete aid çirkinlikleri defetmekten alıkoymaz. Çünkü kararlı olmak, sebeplere tevessül etmemek demek de­ğildir. Aksine bu, (sebeplere tevessül etmemek) zayıf görüşlü-lük ve gevşekliktir, ve azmin zayıflığıdır. Bu sebeple bir adam Rasulullaha "'Devemi bağlayıp da mı tevekkül edeyim, yoksa bağlamadan mı?" diye sorunca:" Onu bağla da tevvekkül et" buyurmuştur. Bu hadîsi Tirmizi, Enes'den (R.A.) rivayet et­miştir. -Musahhih-

[224] Kuvveti ile bilinen bir Türk kavmi. BJez: Lisân: "Heytal" maddesi (M)

[225] Diğer bir nüshada: batıl

[226] BUH: 83/1, 4, 18; HAN: 2/185, 212

[227] Burada "ıbâd, yed'u, ed'dâi, yunâdi ve el-munâdi" kelimelerinin sonlarındaki (y) harfleri hazfolunmuş olup, bu kelimelerin asılları: "ıbadî, yed-û, ed-daî, yunadî ve el-mu-nadî"şeklindedir. (M)

[228] Burada mal (=eşya, mal] kelimesinin mansub hali olan "M al en" ile "Ma" ve "len"in birlikte okunuşundan İbaret olan "Malen" tabirirlerine dikkat çekilmektedir. Bunların o-kunuşları aynı manaları İse farklıdır. (M)

[229] el-Makasıdu'l-hasene: 115, BUH: 78/116 (M)

[230] BUH: 68/10

[231] Burada kasdedilen ölüm hastalığı olsa gerek (M)

[232] Şurayh b. el-Haris b. Kays, EbuUmeyye, Muhadra-min'dendir. Hz. Ömer onu Küfe kadılığına tayin etmiştir. Ömer, Osman ve Ali devirlerinde kadılığına devam etmiş, Haccac devrinde bu vazifeden alınmasını istemiş ve alınmış­tır. Kufe'de altmış sene kadılık yapmıştır. (Bkz: Usdu'1-gâbe: 2/517,518 ; Tezkiratu'l-huffaz: 1/59; Tabakatul-fukaha: 80) (M)

[233] Meşhur Ziyad b. ebih ki, Hicret-i Nebeviyye sene­sinde Ebu Sufyan'ın sulbünden tevellüd eylemişti. Lakin ve-led-İ zina olmakla ona nisbet olunmayıp, Ziyad b. ebih yani ba­basının oğlu diye maruf olmuştu. Muhtelif zamanlarda Basra, Küfe, Horasan, İran ve Sicistan valilikleri yapmıştır. (Bkz. Kı-sas-ı Enbiya: 1/606, 609) (M)

[234] Mesruk b. el-Ecda1, Ebu Aîşe, el-Hemedani, el-Kufi, Fakih. Küfe kadılığı yapmıştır. Kadı Şurayh onunla istişare eder, fakat Mesruk (istişare için) Ş ur ay ha ihtiyaç duymazdı. (Tezkiratu'I-Huffaz: 1/49,50; Tabakatu'l-fukaha: 79), (M)

[235] Esad Efendi ve Reîsu'l-Kuttâb:"Bu söz bize göre mu­hal değildir ki.."

[236] Hadisin kaynakları İçin bkz: Miftahu Kunuzi's-Sunne: 452, el-Camiu's-sagir: cüz: 2, s: 180 (M)

[237] Mutarrif b. Abdillah b. eş-Şıhhir el-Amiri, Ebu Ab-dillah, Basrali. İlim ve amelde baş idi. Hz. Ali, Ammar, imran b. Husayn, Aişe, lyad b. Hımar ve Abdullah b. Muğaffel el-Mu-zeni'den (RA) rivayette bulunmuştur. Kıymetli elbiseler giy­meyi, ata binmeyi severdi. (Bkz: Tezkiratu'l-huffaz: 1/64; Ta-bakatu'l-Huffaz: 24) (M)

[238] BÜH: 8/80; 62/3, 5; 63/45, HAN: 1/270, 377, 389

[239] HAN: 1/118; 4/281, krş. HAN: 6/47

[240] HAN: 1/118:4/281.

[241] HAN: 6/47, 66. krş, HAN: 1/250; 4/413. 418.

[242] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 93-115.

[243] Bkz. s.7S (dipnot).

[244] Muhammed b. el-Cehm el-Bermeki, Halife Me'mun zamanında birçok vilayetlerde valilik yapmıştır. (Bkz: el-Be-yan ve't-tebyin: 1/38), (M)

[245] Bkz.s.79.(dipnot)

[246] Bir şeyi yapabilme gücü. (M)

[247] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 116-117.

[248] Esad Efendi: "... iki muhtelif mezhebe (görüşe)"...

[249] Bkz. HAN: 4/26, 428, 430.

[250] Mükateb (anlaşmalı) kölenin, kendisinin azad olmasınısağ­layacak iş yapması (M)

[251] BUH: 49/5. Siaye için bkz: Lisan: 19/109

[252] BUH: 87/31; HAN: 2/215

[253] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 118-119.

[254] Esad Efendi nüshasında böyledir.Matbû metinde ise "ısrai" şeklindedir. (M) .

[255] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 119-121.

[256] Es'ad efendi nüshasında :" ..anlatmaktan sarf-ınazar ettiğimiz... " (M)

[257] Medine'<*en iki gün mesafede bir yerdir. Ömer'in IR-A.) hilafeti zamanında, Ali ve Abbas burası hakkında anla­şamadılar. Ali, Rasulullah Fedek'i kızı Fatıma ve onun eylad-jaruıa verdi, dedi. Abbas buna itiraz etti. Bunun üzerine Ömer IK.AJ de Fedek'i ikisine teslim etti. -Misbah-"Esad Efendi" de *edek" yerine Feres (at) şeklindedir. (M)

[258] NESAI: 7/136 (Kitabu kasmil-fey') (M)

[259] Bkz, (Kur'an, 38, Sad: 21-24), Kîtab-ı Mukaddes: Samuel, XII/l-4

[260] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 121-122.

[261] Diğer bir nüshada: "Şu Kureyşli..."

[262] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 122.

[263] HAN: 2/258, 295. 303

[264] BUH: 55/2, 3

[265] Krş, HAN: S/59, 71, 365

[266] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 123-124.

[267] Reisul-Küttab nüshasında şu başlık yer almaktadir; "Ebu Hanife'nin acaiblîkleri ve hükümleri."

[268] Krş: el-Fakih ve'1-Mütefakkih: 11/202 (Hz. Ömer'in sözü) (M)

[269] Bkz. s. 82 (dipnot).

[270] Hammad b. Zeyd b. Dirhem, Ebu ismail, el-Ezdi, Irak'ınşeyhi. Hadisleri hep ezberler, yazmazdı. (Bkz. Tezkira-tu'1-huffaz: 1/228; Tabakatu'I-huffaz: 96) (M)

[271] BUH: 28/15, 16, HAN: 1/215, 221

[272] Hammad b. ebi Süleyman, Adı, Muslinidir. Kufeli, fakih. Enes, en-Nahai, Said b. Cubeyr, İbnul-Museyyib ve eş-Şa'bi'den rivayet etmiştir. (Tabakatul-huffaz: 48) (M)

[273] İbrahim en-Nahai, Ebu İmran, İbrahim b. Yezid b. Kays b. el-Esved el-Kufi, Küçük bir çocuk iken Hz. Aise (R.A-) ile görüşmüştür,İhlas sahibi alimlerden idi. (Tezfcİratuİ-huf-faz: 1/73) (M)

[274] Ebu Avane el-Vaddah b. Halid, el-Yeşkuri, el-Vasıti, Sikattandır, Okurdu fakat yazamazdı. Bu sebeple (hadis) ya­zacak bir katib kullanırdı. elHasen el-Basri ve İbnu Sirini-gör-müştür. (Tezkiratu'l-huffaz: 1/236, 7; Tabakatu'I-huffaz: 100) (M)

[275] HAN:3/463;4/140.

[276] Ebû Asım ed-Dahkâk b.Mahled b.ed-pahhâk ,eş-Şeybânî el-Basrî ,Sika, hafız bir zat idi.el-Evzaî, İbnu Curayc ve başkalarından rivayette bulunmuştur.Daima ezberinden hadis rivayet ederdi. (Tezkira: 1/ 366 , 7 ; Tabakât: 156 ) (M)

[277] Adamın elinin kesilmesini kasdedıyor.(M)

[278] Ali b.Âsım b.Suheyb el-Vâsıtî. Atâ b. es-Sâib, ve başkalarından rivayette bulunmuş,kendisinden Ahmed b.Hanbel ve Abd b. Humeyd rivayet etmişlerdir. (Tezkiratu'I-huffez : 1 / 316, 7 ; Tabakâtul-huffaz: 131 (M)

[279] Ishak b. İbrahim b. Mahled b, İbrahim el-Hanzalî ,

fbnu Râhûye, Merv' li.Neysâbûra yerleşmiştir. Hadis, fı-j^h.hıfzetrae kabiliyeti, sidk, vera' ve zühd onda toplanmış-tı.Irak.Hicaz, Yemen, Şam (Suriye) a gitmiş ve Horasan'a dön-^uştür.Abdurrazzak'dan ve İbnu Uyeyne*den rivayet etmiş-^•(Tezkiratul-huffez : 1/433, 4; Tabakâtul- huffaz: 188) CM)

[280] Buradaki tertip Dımaşk nüshasının tertibidir.Bağ| dad nüshasında İse "...birini görmedim." sözünden "..re kıyaf sa sarıldılar " cümlesine kadar olan kisım,Ebû Ali b*Âsım ded sözünden Öncedir. Bundan sonra da bazı ravÜerin müellifte*, naklettikleri şu sözler yer almaktadır: "Bu (Ali b. Âsım'ın nak-j lettiği) kıssayı bize İbnu Kuteybe yazdırmadı." -biline- Musah-i hih el-İs'ırdî-

[281] Esad Efendi:" kıyası da terkettiler." (M)

[282] HAN: 4/97,

[283] BUH: 59 /İl, HAN: 1 / 220, 234, 244;3/ 277.

[284] Vekî b. el-Cerrâh b. Muleyh er-Ruvâsî (veya er-Ruâsî ) Hammad b.Seleme, Malik ve el-Evzaî den rivayette bu-lunmuştur.Kendisinden,İbnul-Mubârek »Ahmed b. Hanbel ve Ibnu'I-Medînt rivayet etmiştir. (Tezkiratu'l-huöaz: 1 / 306,9, Tabakatû'l-huffaz : 127 ) (M)

[285] Abdullah b el-Mubarek b. Vâdıh el-Hanzalî, el-Mer-vezî. Babası Türk, annesi Havârezmli İdi.Çok seyahat eden, gazalara iştirak eden bir mücahid idi.Bir çok eserleri var-dır.Kendisinden.Yahyâ b. Maîn, Ebûbekr b. Şeybe ve kardeşi Osman .Ahmed b.Menî* rivayet etmiştir.Hadis, fı­kıh, zühd,kendisinde toplanmıştı.Zamanının imamı idi. (tez-kiratu'l-huffaz :1/ 274-79;Tabakâtul-hu£faz : 117,8) (M).

[286] Tarîhu Bağdad :XIII / 40 (M)

[287] Krş ; BUH: 23/2

[288] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 124-130.

[289] Krş. BUH: 87 / 8; HAN: 2 / 183, 217.

[290] Bkz. 5-74

[291] HAN: 1 / 114, 124, 148.

[292] Ebul-Huzeyl, Zufer b. el-Huzeyl el-Anberî .Ebû Ha-nife'nin talebesi .Önce hadis ehlinden idi -Sonra re'ye dön­dü. (Tabakâtu'l-fukahâ: 135) (M)

[293] Halbuki bu kıyasa göre adama dokuz değil, onbir ile ondokuz arasının verilmesi gerekir. (M)

[294] Adamın oğlunun oldukça yaşlı olduğunu işaret et­mektedir. Başka bir nüshada ise "şanslı" denmektedir. (M)

[295] Bkz S.82

[296] Rabia b. ebî Abdİrrahman, İsmi Ferrûh.Ebû Osman, el Medenî. Rabîatu'r-re'y diye bilinen meşhur faküı ve muhad-dîs.Sahabeden Enes b.Mâlik, es-Sâib b. Yezîd'i ve bütün tabiî­ni görmüştür. Kendisindeki Imâm-ıMâlik ,el-Evzaî ve başkala­rı rivayette bulunmuştur. (Tezkiratu'l-huffaz : 1/ 157;Ta-bakâtu'l-fukaha : 65; Tabakâtu'l-huffaz ; 63 ) (M)

[297] Sâid b. el-Museyyib b. Hazn el-Mahzûmî, Ebû Mu-hammed ,el-Medenî, Tabiînin en Önde gelenl.Hz. Ömer'in hila­fetinin ikinci senesi doğmuştur.Zamamnda Medine'de tek idi. (Tezkiratu'l-Huffez: 1 / 54; Tabakâtu'l-huffaz: 17,Tabakâ-tu'1-fukahâ: 57,8) (M)

[298] MUVATTA: 43/ 11 (s:536),Krş.HAN:2/182

[299] Bkz.s.9O.

[300] Mucâhid b. Cebr .Zamanında tefsir saha­sının otoritesi idi.Hz.Âişe, Ebû Hurayra, Abdullah b.Ömer ve Ibnu Abbas'ı işitmiştİr .Kendisinden Katâde.Amr b. Dinar ve el-A'meş rivayet etmişlerdir. (Tezkiratul-huffaz: 1/92; Ta­bakâtu'l-huffaz : 35) (M)

[301] Es'ad efendi nüshasından.Matbû nüshada bu kısım düşmüştür. (M)

[302] Diğer bir hüshada :"Selm b. Kuteybe " (Doğrusu da bu olsa gerek .Selm b.Kuteybe için bkz:Tehzîbu't-Tehzîb: 4/ 134 (M)

[303] Mâlik b.Miğvel el-Becelî,EbÛ Abdülah.el-Kûfî.eş-Şa'bî ve Nâfı'den rivayet etti.Kendisinden,Şu*be, Sufyân ve başkaları rivayet etti. (Tabakâtul-huffaz: 85) (M)

[304] ez-Zuhrî,Ebûbekr Muhammed b.Müslim b. Ubeydil-lah b. Abdülah.İbnu Şihâb, el-Medenî.Hafızların en aÜmi.Sehl b.Sa'd.İbnu Umar.Câbir.Enes ve diğer sahabelerden ve bazı Tabiinden rivayet etmiş,kendisinden m de.Ebû Hani-fe.Mâlik.Atâ b.ebî Rabâh.Ömer b.Abdilaziz,İbnu Uyeyne ,el-Evzaî, Ibnu Curayc ve benzerleri rivayet etmiştir. (Tezkira-tu4I-huffaz: 1/108,113; Tabakâtu'l-huffaz: 42;Tabakâtul-fu-kahâ: 63, 64) (M) (M)

[305] eİ-Fakih ve'1-Mütefekkih :II/76 (M)

Nasıl olur,hayız gören kadının orucunu kaza et­mesi gerekir de.namazıkaza etmesi gerekmez?ve na­sıl olur da zina iftirasına , küfürle (kâfirlikle) iftira et-mekden daha çok kazf (iftira) cezası verilir ,ve katil iki şahid ile öldürülür de.zinada şahidler dörtten az olunca (suçlu) öldürülmez?

[306] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 130-135.

[307] el-Câhız,Ebû Osman Amr b.Bahr b.Mahbûb el-Kinânî,el~Leysî,Meşhur mütekellim.en-Nazzamin öğrencisi İdi.Edîb,akla ve düşünceye önem veren bir insandi.Haber ve rivayetleri olduğu gibi kabul etmenin aleyhinde îdi.dsl.mez.tar: 108){M)

[308] eI-Cemmâz Muhammed b.Abdillah,Bkz.:el-Ağânî:3/lŞ8; 12/6İJ 18/4; 20/37;21/;77) (M)

[309] İsmail b.Gazvân için bkz:(el-Beyân ve't-tebyîn; 2/315; 3/163,212) (M)

[310] BUH:63/5l;81/51

[311] Bkz:HAN:2/86.

[312] HAN;6/269.

[313] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 135-137.

[314] Ebû Yusuf.Ya'kûb b.Ibrâhim el-Ansârî el-Kûfi.Imam-ıAzam Ebu Hanife'nin talebesi.Önceleri hadis ehlinden iken Mlahere Re'y ehline dahil olmuştur. (Tabakâtu'I-huf-faz:121;Tabakâtu'l-fukahâ:l34) (M)

[315] Bkz:eI-Ağânî:12/132 (Şiirdeki az bir farklılık ile) (M)

[316] Diğer bir nüshada: Mus'ab b. Ab d ili ah b.Mus'ab .Me­tindeki isim Abdullah b.Mus'ab b.Sâbit b.Abdülah b.ez-Zubeyr b.el-Avvâm'dır.Halife Harun (er-Reşîd) zamanında Medine va­lisi idi.(Bkz:İbnu Sa'd:V/2,322;el-Ağânî,24/237-244) (M)

[317] Diğer bir nüshada:"...isteme"

[318] Reîsu'l-Kuttâb nüshasında:"kendisini" (M)

[319] el-Fakİhve'l-Mutefakkih:I/235;ed-Dârîmî,I/91.(M)

[320] Bkz.s.79, 121.

[321] Cehm b.Safvân Cebrîyye mezhebinin.el-Cehmiyye «olunun kurucusudur.Hakiki Cebriye mezhebi olarak el-Ceh-"uyye meşhurdur.H.128 tarihinde Salim b.Ehvâz tarafindan oIdÜrülmüştÜr.(İsl.mez:H5

[322] Taklidden murad hadislere uymaktır.(M)

[323] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 138-143.

[324] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 144-145.

[325] Te'vîlu MuşkiüIl-Kurıan:4O2.

[326] Zuheyr b.ebî Sulmâ.Herem b.Sinan el-Merrî'yi öven kasidesinin (metinde geçen kaside)matlaı şöyledir:"Oyle bir diyarda dur ki eskilik onu silmemiş olsun.bilakis onu esinti­ler ve sürekli yağmular değiştirmiş olsun"

[327] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 146-150.

[328] Cifr:Rakamlar ve harflere dayanarak gelecekten ve gaybden haber verme iddiasında bulunan asılsız bir bilgi.

[329] Cafer b.Muhammed .Lakabı es-Sâdık.12 imamın al­tıncısı.H, 80 de doğmuş, 148 de vefat etmiştir.Hadiste derin bilgi sahibi idi.Söyiendigiiıe göre astrolajî.simya ve diğer ulû­mu ğaybiyye ile meşgul olmuştur.(İslam Ansiklopedisi:

[330] Bkz.4.en-Nisâ:51 (Cibt ve tâğut için)

[331] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 151-153.

[332] Bkz.s.71 (dipnot)

[333] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 153-154.

[334] Krş.MUVATTA:29/40(44.

[335] Sehl b.ebî's-Salt es-Serrâc,Bkz:(el-Muğnl:l/287)(M}

[336] BUH:8/48,S4

[337] Eyyûb b.Havt,Ebû Umeye el-Basrî

[338] Amr b.Hurays ,Ebû Said el-Mahzûmî,Sahabe,Kûfe'de oturdu.{tt-Târîhul-Kebîr:6/305,Tehzîbu't-tehzîb:8/18)

[339] Krş.BUH:8/69;HAN:2/308 ,540

[340] Munzir b .Ziyâd et-Tâî,Dârakutnî metruktür,demiş­tir. (el-Mugnî:2/676) (M)

[341] Abdullah b.eb! Evfâ,Alkame b. Hâl id el-Eslemî ,EbÛİbrahim,.Sahabe (Tehzib:5/151)(M}

[342] Ebû isme el-Mervezî. Nûh b.ebî Meryem.Metrüklar­dan biridir.(el-Mu|nî:2/798) (M)

[343] Bkz.s.l29.- (Dipnot)

[344] Ash yoktur.Bkz;Esne'l-Matâlib, 255,el-Makâsıdu'l-Hasene,344 (M)

[345] Bu hadisler için Bkz.s.66-67

[346] Bu iki hadis için Bkz.s.67

[347] Diğer bir nüshada:"...parmağı Üzerine koyar"

[348] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 154-158.

[349] HAN:l/248,315,323;3/305; S/28S.

[350] Bkz.s.m

[351] Uejsuheyl b.ebî Salih ,Ebü Yezîd.el-Medenî. Ömrünün sonlanna doğru hafızasına bozukluk arız olmuştur.Halife el-Mansur devrinde vefat etmiştir.(Tehzîb:4/263) (M)

[352] Sufyân b.Uyeyne b.ebî Imrân Meyraûn el-HiIâlî.Meşhur hadis imamlanndan .Kendisinden eş-Şafiî,İbnu Maîn ve İbnu Râhaveyh rivayet etmiştir.(Tabakâtu'l-huf-

[353] Bkz.s. 12.9

[354] Ebû Muâviyeti'd-darîr,Muhammed b.Hâzim et-Teymî el-Kûfî.Hâfız.Şu'be'den.Hişâm b.Urve'den rivayet et-miştir.kendisinden ise Ahmed b.Hanbeljbnu'l-Medînî ve İb­nu Râhaveyh rivayet etmiştir.(Tabakâtul-huffaz:122î (M)

[355] Ikrimc,Ebû Abdülah.İbnu Abbâs'ın kölesi.Ash Ku-2fy Afrika'nın Berbcrîlerindendir. Kendisi "Kırk sene ilim tah-su ettim.îbn Abbas içerde iken, ben evininin kapısında fetva ^erirdim." demiştir.(Tabakâtu'l-Huf£âz, 37; Tehzîbu'-Tenzîb, X/275)(M)

[356] İsmâÜ b.İbrahim b.Uleyye.el-Esedî.Ebû Bişr.Şul)e ve Sufyân es-Sevrî'den rivayette bulunmuş,kendisinden de Ahmed b.Hanbel.Ibnu Râhuye ve başkaları rivayet etmiş­tir. Hafız, sika,sadûk bir zat idi.(Tabakâtul-Huffaz: 133;Tehzi-bu(t-Tehzib:l/ 275) (M)

[357] Axxa'b.Dinar el-Mekkî,Ebû Muhammed el-Cumahî. Ebû Hurayra.Câbir.ve ibnu Ömer'den rivayette bulunmuş-tur.Kendisinden İbnu Uyeyne.Şu'be ve Ebû Hanlfe rivayet et-miştir.(Tabakâtu'l-Huffaz: 43; Tehzîbu't-Tehzib: 7/28) (M)

[358] Ömer b.Abdilaziz b.Mervan b.el-Hakem.el-Emevî.Emîru'l-Mü'minin,meşhur Emevî halifesi.Enes b.Mâlik'den.Saîd b.el-Museyyib'den rivayet etti .Kendisinden ez-Zuhrî,Ebû Seleme b.Abdirrahman rivayet etmiştir.(Ta-bakâtu'l-Huffaz: 46; Tehzîb : 7 / 47S) (M)

[359] Krş.BUH: 68/11.

[360] Mu'temir b.Süleyman b.Tarhân et-Teymî.el-Basrî (Tabakâtul-Huffaz: 114) (M)

[361] Munkız b. Ab di .rahman b.Dİsâr el-Hilâlî .Abbasîler devrinde yaşamıştır.Zındıklıkla itham olunmuştur. [Bkz.el-Beyan ve't-Tebyîn: 3/227 (Dipnot)] (M).

[362] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 158-160.

[363] el-Muğîra b.Miksem.el-Kûfî.Fakih.Hâfız bir zat idl.Tedlis yaptığı zikredilmektedir.(Tehzibu't-Tehzîb: 10/ 269- 271) (M)

[364] Şalim ..ebi'l-Ca'd.Râfi1 el-Eşcaî.Ebû Saîd ,Ebû Hu-rayra,Ibnu Ömer.Ibnu Abbâs .Câbir ve Enes'den rivayet etmiş-tir.(Bkz:Tehzîbu't-Tehzîb: 3/ 432)(M)

[365] Hüâs b.Amr el-Hacerî,el-Basrî,Hz.Ali,Âişe,Ammâr b.Yâsir ,Ebû Hurayra ve İbnu Abbas'tan rivayet etmiştir.Riva-yette bulunduğu bir sahifesi vardı. (Tafsilât için bkz: Tehz-Îbu't-Tehzîb:3/ 176-178) (M)

[366] Abdullah b.Amr b.el-Âs.Sahabî.Rasûlullahın hadis­lerini yazdı.Bu hadisleri topladığı sahifesi meşhurdur.Sâlİm b.ebi'1-Ca'd ondan rivayet etmiştir (Tehzib: S/ 337)tM)

[367] Bkz.Bu kitap s: 82 (Dipnot).

[368] Ebân b. ebî Ayyaş, Firüz. Ebû İsmail .Metruk bir ra-vidir. (Bkz: Tehzîbu't-Tehzİb : 1/ 97; et-Târihul-Kebîr: 1/454) (M)

[369] Bkz.Bu kitap s:i3 (Dipnot).

[370] Metinde (el-Mutkıhîn (itkan sahibi)dir.Esad Efendi de "el-Mutefenninîn (mütehassıslar)" şeklindedir. (M)

[371] Metinde "el-Ğaîb" geçmektedir.Doğrusu el-Âib (ayıplayan(lar)] olacaktır.Nitekim Esad Efendi nüshasında da "el-Aib"şeklindedir.(M)

[372] Metinde "el-Ğaîb" geçmektedir.Doğrusu el-Âib (ayıplayan(lar)] olacaktır.Nitekim Esad Efendi nüshasında da "el-Aib"şeklindedir.(M)

[373] Bişr b.Ğıyâs el-Merîsî,Kur'an'ın mahlûk olduğunu propaganda ederdi (el-Muğnî: 1/ 107) (M)

[374] alâ ahseni'l-umûri ve ehnejjhâ (...en güzel ve en rahat bir şekilde).Burada da"...ehneuhâ" değil.mecrur olarak "ehneihâ" demesi gerekirdi.(M)

[375] Kâsım b.Habîb et-Temmâr.îbnu Maîn "bir işe yara­maz" demiştir.(ei-Mugn'î:2/ 517) (M)

[376] dannet bİ şey'in mâ kâne yerzeuhâ" (o ise kendi­sine verilmeyen birşeye karşılık cimrilik ediyor) (M)

[377] Bil âl b.Rabâh et-Teymî,Rasulûlullahın müezi-ni,Bedir ve diğer savaşlarda bulunmuştur.Şam'a yerleşmiş ve orada vefat etmiştir. (Tezhîbu't-Tehzîb: 1/ 503 (M)

[378] Abdu'1-A'Iâ b.AbdUlah b.Âmir b.Kureyz.Ebû Abdir-rahman ^el-Basrî Osman bJVffân .Abdullah b.el-Hâris ve Safiy-ye binti Şeybe'den rivayet etmiştir.(Tehzîb:6/ 95) (M)

[379] Şebîb b.Şeybe , Şamlıdır.Ebu'd-Derdâ'dan rivayet­te bulunmuştur.(Bkz.TehzîbuIt-Tehzîb:4/ 308) (M)

[380] Yani Biâl bu sözüyle ,onun "fe kullu zâlike "sözün­den "kullu" lâfzını kullanmasına itiraz e t mistir. Çünkü "kullu" lafzı, sadece cüzleri ve ferdleri olan şeyler için kullanılır.Hü-küm meclîsinde hazır bulunmak ise böyle (parçalanabUir.bö-Iünebilir) birşey değildir.-Musahhih eMs'ırdî-

[381] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 161-164.

[382] HAN:2/ 86,125; 5/ 406.

[383] HAN: 1/ 103.

[384] HAN:4 / 355,382.

[385] Kurayş b.Enes el-Ansârî.Hammâd b.Seleme.Habî-bu'ş-Şehid ve Hamîdu't-Tavîl'den rivayet etmiştir. (Tehzibu't-Tehzib: 8 / 374)(M)

[386] Bkz. s:70 (Dipnot)

[387] Muâz b.Muâz el-Haşhâş el-Anberî Ebu'l-Musennâ ct-Temîmî.Hâfiz. Basra kadısı İdi.Alkame.Şu'be ye başkala­rından rivayet etmiştir.(Tehzîbu't-Tehzîb: 10/ 194 (M)

[388] el-Fadl b.lsâ b.Ebân er-Rakâşî,el-B asri, Vaiz .Kaderi olduğu kaydedilmektedir.Hadiste zayıf ve metruk idi.(Tehzflra't-Tehzîb : 8/ 283; el-Muğnî: 2/ 512; el-Mecrûhİn : 2/ 210 )(M)

[389] Adanun sözü ile âyetteki "Rabbena vec 'alna' musli-meyni" sözü arasındaki benzerliğe dikkat edilsin, (M)

[390] Necîh (NuceyhJ b. Ab d İr rahman es-Sindî,EbÛ Ma'şer,el-Medenî,Yemen asıllıdır .Metruk ve zayıf bîr râvîdir (Tehzîbu't-Tehzîb: 10/ 419; el-Muğnî: 2/ 694 ) (M)

[391] Muhammed b.Ka'b eI-Kurari.Mesb.ur tabiî.Kûfede,sonra dfl Medine'de oturdu.Hz.Ali.İbnu Mes'ud ve Amr b.el-Âs'dan rivayet etmiş­tir. (Tehzîbu't-Tehzîb: 9/ 420) (M)

[392] Ebû Amr b.el-Alâ' et-Temîmî,el-Mâzinî.BBsralı,nahivci ,Ycdi kıraat İmamından biri.Ondan el-Asmaî,Ma'mer b.Râşid ve başkaları riva­yet etmiştir.(Tehzîb: 12 / 178) (M)

[393] el-Hasen b-ebî'1-Hasen.Yesâr el-Basrj.Ebû Saîd.Meşhur,fakİh .muhaddis ve zâhid.Hz.AH,Talha ve Aişe'yi görmtiştür.(Tehzîb :2 / 262; Tabakatu'l-Huffaz: 28 ) (M)

[394] Amr b.Avn b.Evs b.el-Ca'd ,Ebû Osman el-Vâsitî.Hammâd b.Zeyd ve Hammad b.Seleme'den Ebû Avâ-ne'den ve başkalarından rivayet etmiş,ondan da Buharî ve Ebû Dâvud rivayette bulunmuşlardır.(Bkz.Tehzîbu't-Tehzîb: 8/ 86) (M)

[395] Bkz.:s ,70Dipnot)

[396] Amr b. en-Nadr.Meçhul bir ravi (el-Muğnî fî'd-du-afa: 2/ 490) (M)

[397] Bkz.s .70(Dipnot)

[398] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 164-172.

[399] HAN: 1/ 272; 6/ 441; 5/ 239,krş.HAN: 3/ 127; 5/ 135.

[400] Bkz.s.l60 (ve dipnot).

[401] Dukcyn b.Racâ .Şâir (Bkz.:eş-Şl'r: 143,Mısır 1322 tab'if

[402] Hz,Peygamber'in amcası .(M).

[403] en-Nesr:Nûh'un (A.S) kavminin putlarından biri.

[404] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 173-176.

[405] BUH:4 /12,14;HAN: 3 / 12; S / 300.

[406] BUH:4/ 11.

[407] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 176-177.

[408] BUH: 77 /40;HAN: 1/ 321;TIR: 4 / 242

[409] TIR: 25 / 36 (4/ 244).

[410] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 177-178.

[411] HAN: 4 / 196; 6 / 136,192, 213.

[412] BUH:4 / 60.62; HAN: 4 / 246; S / 382, 394.

[413] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 178-179.

[414] BUH: 53 / S ; 54 / 9; 83 / 3 (Bkz.s.300)

[415] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 179-181.

[416] HÂN: 2/ İSİ ; 5 /4O9; 6 / 162

[417] Halbuki İnsanlar emanet alanın elinin kesilmeye­ceğinde icma ettiler" sözündeki "insanlar" dan kasdedilenin" cumhûr(çoğunluk) ulemâ" olduğu açıktır.Aksi takdirde İmâm

Ahmed.Işhâk .Zufer ve Zahiriler emaneti inkâr edenin elinin kesileceğine kail olmuşlardir.İbn-i Hazm da onları destekle­miştir.

Cumhur'un (çoğunluk) delili,emaneti inkâr edene hır­sız denilmesinin doğru olmadığıdır .Mamafih İnkarın,,hırsız­lık kelimesininşümulüne dahil olduğu varid olmuştur.Çünkü o (emanet alan) ve hırsız .her ikisinden de korunmak müm­kün değildir.Zorla alan veya kapıp kaçan ise böyle değildir.îb-nu'1-Kayyım da böyle söylemektedir.

Cumhur ise.Sahîhayn ve gayrısında.kaduıın hırsızlığı­nın sarahatle zikredildiği ve Hâkim ve diğerlerinin rivayetin­de de .kadının mücevher çaldiğı.bu sebeple elinin kesildiği va­rid olmuştur .diyerek buna cevab vermişlerdir.İnkârın zikre­dilmesi, sadece kadının halini tarifetmek ve bu vasıf ile meş­hur olduğunu bildirmek içindİr.Ve elinin kesilmesi de hırsız­lıktan dolayıdır.

Buna,"Rasûlullah (S.A.V) bu inkân,hırsızlık menzilesi­ne indirdi (ve bu yüzden kadının elini kestirdi) diye cevab ver­mek mümkündür.O zaman bu,"Emaneti inkâr edene .hırsız denilmesi doğrudur" diyenlere delil teşkil eder.

Aşikârdır ki,hadi sinin zahlri.kadının elinin emaneti inkâr sebebiyle kesilmesidir.

Bu kadının bazı rivayetlerde hırsızlıkla nitelendirilme­sine münafi değildir.Çünkü emaneti inkâr edene hırsız den­mesi doğrudur.Doğru olan da emaneti inkâr edenin elinin ke­silmesidir .Ve bu durum elin kesilebİlmesi için çalınan şeyin koruma altında olmasını şart koşan delilleri tahsis edip sınır-lamaktadır.Bunun gerekçesi de şudur: Emanet almak,insan-lar arasmda zarurî bir ihtiyaçtır .Eğer emanet veren.emanet alanın emaneti inkâr edince elinin kesilmeyeceğini bilir-se.bu,emanet verme kapısının kapanmasına varır .Bu ise meş­ru olanın tersidir.

Neylu'l-evtâr (7/ 44- 45) dan hulâsa olarak,( Dımeşk nüshasından).

[418] HAN: 5 / 11, 12, 18, 19.

[419] EBÛ DÂVUD:38/7, MUVATTA: 43 / 3,krş. HAN:5/19.

[420] TIR: 14/ 18 (4/ 26).

[421] HAN: 2/ 136,166,191,211,214; 4 / 93.9S.

[422] BUH: 86 / 4, krş.HAN: 1/ 125,130.

[423] Krş.HAN: 5/ 325..

[424] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 181-184.

[425] BUH: 60/ 11.

[426] BUH: 60 / 11.19.HAN: 2 / 326,332,350.

[427] BUH: 60/ 11.

[428] HAN: 1/ 215.271.

[429] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 184-186.

[430] HAN:3 /322,34S,384.

[431] Bu kitabın Fransızca mütercimi.burada .eserin ( 256-270 / 869-883) yıllan arasında yazıldığını hatırlatmakta­dır. (M)

[432] Vâsıtiyye nüshasında bu kelime " er-Recâ"şeklin-dedir.Mânası da "İslâmın yayılması ve İslâmî fetihlerin ta­mamlanmasıyüz senesinden sonra değil midir?" seklinde ol­sa gerektir.

Hidiviyye kütüphanesinde mevcud nüshada İse "Dec-cal veya bolluk (=er-Rahâ)l( (yüz senesinden sonra değil mi?) şeklindedir.Bu nüshaya göre şek râvidendir.Bu takdirde mânâ:"Deccal'ın çıkması veya refah ve bolluğun vuku bulma­sı -ki bu ikisini Rasûlullah (S.A.V) haber vermiştir-yüz sene­sinden sonra değil mi?"şeklinde olur.Yani,sen. nasıl olur da bütün insanların inkırazını (yok obuasını) icabettiren bu ha­disi duyduğunu iddia edersin? demek olur.Vallâhu a'lem-Mu-sahhih-

[433] Krş.HAN: 1/ 93,er-Rahâ için: HAN: 1/ 140. krş: HAN: 2/88,121,131,

[434] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 187-188.

[435] Abdullah b.Feyrûz ed-Dânâc (Tehzîbu't-Tehzîb : 5 / 359 (M)

[436] Ebû Seleme b.Abdirrahman b.Avf ez-Zuhrî,el-Me-denî.Fakîh.cok hadis rivayet ederdi.(Bkz.:Tehzibu't-Tehzîb: 12/ HSîTabakâtu'l-Hufiaz^S; Tabakâtu'I-fukahâ: 61) (M)

[437] Bkz.s.169 (ve dipnot)

[438] BUH: 59 / 4(Yani,sanki güneş ve ay mesholunup iki öküz haline getirilmiş gibidir.(iki öküz(=sevrân) kelime-si,(nevrân) olarak da rivayet edilmiştir.Bu "sevrân" kelimesi­nin yanlış yazılmasından meydana gelmiş bir hatadır.-en-Ni-haye-J

[439] et-Taberî'nin Ikrime'den naklen rivayetine göre Ibn Abbas güneş ve ay'ın kıyamet günü adetâ iki iğdiş öküz şeklin­de getirilip Cehenneme atılacağını ileri süren Ubeyy b.KaVe çok kızmış ve onu yalancılıkla suçlayarak şöyle demiştir:"Bu dediği Yahudiliğe ait birşeydir.onu İslam'a da sokmak isti-yor.Allah kendine itaat edenlere azab etmeyecek kadar yüce ve ihsan sahibidir.Allahu Taâlâ'nm şu âyetini duymadın mı?"Sürekli görevlerini yapan güneş ve ay'ı emrinize verdi" (14,İbrahim,33)Burada onların sürekli olarak itaat halinde ol­duklarını kasdetmektedir.O halde,O'na itaat eden iki kulu­na, onları methettiği halde nasıl azab eder? Halbuki onlar de­vamlı itaat halindedirler! Bu yahudi âlimini .Allah kahret-sin.âlimliği de yere batsın!" (et-Tâberi,Tarîhu'r-Rusul ve'l-Mulûk (Beyrut(?) ,1, 65.)

[440] HAN: 2/ 207

[441] Kamusta,kasme " basamak" demektir.Nihaye'de ise 'derece" demektir.

[442] BUH: 9/9,HAN:2/ 229,266; 3/ 52.

[443] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 189-191.

[444] BUH: 76 / 19,43 54, HAN: 1 / 174.180; 2 / 152

[445] en-Nukbe,uyuzun ilk açığan çıkan belirtileri demek-tir.Çoğulu en-Nukab.gelir.-Musahhih-

[446] BUH: 76/ 23, 53; HAN: 1/ 269,2 / 24.

[447] BUH: 76 /53, 54;HAN: 2/ 406,434.

[448] BUH: 76/ 19;HAN: 2/ 443.

[449] BUH: 56 / 47; 76/ 43; HAN: 1 / 174,180; 2/ 8,36,85; 5 / 335,338.

[450] Basra'da bir yer.

[451] BUH: 76/ 30;HAN: 4 / 177; 5 / 200.

[452] Bize göre Rasûlullah bu sözü,hastalığın yayılmasınıÖnlemek maksadıyla söylemiştir. (M)

[453] BUH: 76/ 53

[454] EBU DAVUD: 27/18; MUVATTA: 54/ 23.

[455] Doğru olan bu şair'in er-Rakkas el-Kelbi olduğu­dur. Bunu Ibnu's-Sayrâfî söylemiştir.Şiirdeki ilk "..değil-dir.(=leyse)" nin zamiri.bu beytten önceki beytte kendisine hi-tab ettiği şahsa aiddir .Bu beyt şudur.

"Babanı.yardım konusunda bir iyilik denizi olarak bul­dum ki, bu (meziyyeti) ona,koku şişesinden daha güzel bir şe­ref bînâ etmiştir."

Burada kendisine hitab edilen kimse Mes'ud b.Bahr'dır.Hâtim.kara karga demektir.Onlara göre karga ayrı­lığa hükmedici olduğundan hâtîm demİşlerdir.Husârim ise uğursuzluğa inanan kimse demektir.-Kâmus ve şerhinde böyle denmektedİr-

[456] Bu beytler ,zikredildiği gibi el-Murakksş'a aiddir. Hu-zaz b.Levzân es-Sedusî'ye aid olduğu da rivayet edilir.Bu beyt-lerin ilki:"Nazarlık takman.senİ hayrı aramaktan menetme­sin." ve sonu da:"İşte bunlar eskilerin Zebûrunda yazılmıştır." -Tâcul-Arus'dan-

[457] Babası, Müslim b.Bânek'dir.İbnu Ömer'i işitmiş-tir.(et-Târihul-Kebîr: 7 / 256 ) (M)

[458] Bu tercüme Reisu'l-Kuttab ve Es'ad efendi nüshaları­na göredir.(M)

[459] Diğer bir nüshada -"...atılır."

[460] Bıırada kasdedİlen kaçma.yalnız başına doğurmak için devenin uzaklaşmasıdır. (M)

[461] Bkz.s. 159 ve dipnot.

[462] Krş.BUH: 78 / 107, 108.

[463] el-fe'l.için krş.BUH: 76 / 43, 44, HAN: 1 / 257; 3/ 118.

[464] Abdıülah b.Avn b. Er taban el-Muzenî,Enes b.Mâlik1 i gördü. Ibnu Şirin ,en-Nahaî,el-Hasen ve eş-Şa1>i'den rivayet et-ti.(Tehzîbu't-Tehzîb: 5/ 346,el-Beyân ve't-Tebyin: 2/ 91,190, 211, 318,322; 3/ 159) (M)

[465] Salim ,burada insana selâmet.sihhat afiyet bahşe­den manasına gelir.(M)

[466] Vâcid de bulma manasına gelen (v.c.d) Milinin ism-i fâilidir.(M

[467] Krş,BUH: 70/ 30.HAN: 4/ 397,el-Câmiu's-Sağir: 2/ 119.

[468] el-Câmiu's-Sağir: 2/ 119

[469] Atiyyul-Qârî "turunç ve kırmızı güvercin" hadislerini 11 Mevzuât.ında zikretmiş ve Sahih olmadığını söylemiştir, (el-Esrâru'l-M*arfu'a,s.468).İbn Quteybe'nin" bazı hadislerde" sözü de,onun bu hadislerin sıhhatinden şüpheli olduğunu göste-rir.(M)

[470] el-Câmiu's-Sağir: 2/ 118.

[471] Krş,BUH:78 / 107,108.

[472] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 191-199.

[473] BUH: 9/ 9,HAN: 2/ 229,266; 3/ 52.

[474] Bkz.BUH: 9/ 21.

[475] el-€âmiu's-Sağir.I/4î.

[476] Bfcz.BUH: 9/11,21. İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 200-201.

[477] BUH: 8/ l.HAN: 3 / 121, 149,288; 4 / 207; 6/ 122, 139.

[478] Diğer bir nüshada: 'Ve hayız (âdet görme) zamanı ya­tağının ayrılması..."

[479] Ebû Muhammedi "mahalleleri mahalletuhum) " yerine" mecelletuhum" olarak da rivayet edilir. Mahalle tŞam (Suriye) dîr.Mecelle ise kitaba denir.(Dimeşk nüshasından]

Bağdad nüshasının hamişinde ise şu ibare vardır:"Ma-halletuhum cim ve hâ İle de rivayet edümiştir.Mecelle olursa içinde hikmetli sözlerbulunan sahife manasına gelir.Çünkü onlar Hristiyan İdiler jncile tabi olan kimselerdi. Mahalle tu-hum olarak rivayet eden (Şam) arazisini kasdeder ki orada Cef-ne oğulları kabilesi vardı.

Cevheri der ki:Bu beytin manası "Onlar haccediyorlar ve mukaddes yerleri ziyaret ediyorlardı" demektir.

Ebû Ubeyd: Araplar nazarında bütün yazılı şeylermecel-ledir .demiştir.-Musahhih-

[480] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 201-205.

[481] TIR: 41/ 91.

[482] HAN:l/398.4/73.

[483] HAN:5/ 357;krş.BUH: 62/1

[484] Krş.HAN:2/ 390.

[485] Krş.EBÛ DÂVUD: 36 / 10

[486] Krş.TIR: 39/ 16.

[487] Lisân: 9/ 353.

[488] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 206-207.

[489] BUH: 65,Sure:6,nu:4,5;HAN: 1/ 205, 242,440;2 /405,45 i ,468.

[490] HAN:1 / 5; 2 / 540; 5/ 388.

[491] DÂRİMM/26.

[492] HAN:1/ 4S3,Bkz.HAN: 5 / 50.

[493] Bkz.Âl-i Imrân: 110 İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 207-209.

[494] Krş,BUH: 81 / 51;HAN: 1 / 399,412,451.

[495] Bkz;s.61 ve dipnotu

[496] Bkz.HAN: 5 /325.

[497] Bkz.s. 70 ve dipnotu.

[498] Kurayş b.Enes,el-Ensârî.Hammad b.Seleme.Hami-du't-Tavil ve başkalarından rivayet etmiş, kendisinden de Alî b.el-Medînî.Yahyâ b.Maîn rivayette bulunmuştur.Sonradan hafızası bozulduğundan infirad ettiği hadisler kullanıl­maz. 203 senesine kadar aklî muvazenesinin yerinde olduğu­nu Ebû Hatim er-Râzî nakletmektedir.(Tehzîbu't-Tehzib, 8/374) (M)

[499] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 209-211.

[500] BUH: 60 / 54.

[501] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 211-212.

[502] HAN : 1 / 230 .krş: BUH: 59 / 15.

[503] Krş: 3/ 49.HAN: 3 / 135,174.

[504] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 212-214.

[505] Lisân: 9/ 381,Bkz:HAN: 2 / 360,450;3/ 389; 4/ 41

[506] HAN:3 / 389; 4/ 41.BUH: 20/5.

[507] Krş:BUH: 8/ l.HAN: 1 / 422.

[508] HAN: 1/81,91.

[509] Sahabî.İslâm uğruna işkencelere uğrayanlardan­dır. An ne s i Sumeyye İslâmın ilk şehididir. (Bkz.:Tehzîbu't-Tehzîb: 7/ 408 )(M)

[510] BUH: 56/ 22.112.

[511] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 214-215.

[512] HAN: 3/ 129,183;4 / 421

[513] BÜH: 86 / 31.

[514] HAN: 2/ 13, 19, 24, 106, 210;4/349 İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 216-217.

[515] Reîsu'l-Kuttâb nüshasında şu fazlalık vardır: "Ebu Ca'fer Ahmed b. Abdillah b. Müslim şöyle demiştir.:" Hz. Ömer'in, Sahabe aralarından birini hatife seçmeye karar verinceye ka­dar, namaz kıldırması için Suheyb er-Rûmiyi imam seçmesinin sebebi şudur: Zira Hz. Peygamber, "İmamlar Kureyş'ten olur" demiştir. Şa­yet Hz. Ömer, hatife olmaya da ehil bir KureyşIFyi namaz için imam tayin etseydi Sahabenin "Madem ki bu imam Kureyşlidir, o halde ha­life de olabilir" demesi mümkündü. Hz. Ömer'in Suheyb'i tayini, sa-. hâbenin böyie dememesiİçindir." (Varak, 57 a)

[516] BUH: 33/ 8,11. 12;5S/11,HAN: 3/156,285;6 /337

[517] S.101 ve dipnotu

[518] Esad Efendi nüshasında: "O Himyer'li bir adamdır. Adı Mus'-ab, lakabı "zü'I-karneyn"dir(M)

[519] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 217-223.

[520] BUH: 23 / 80, 93,HAN:2/ 233.

[521] Krş. BUH: 62/ 1

[522] BUH: 59/ 6;82 / l,HAN:l/374,382

[523] HAN: 5/ 239,krş,HAN: l/272;6/ 441

[524] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 223-226.

[525] BUH: 4 / 26, HAN: 2/241, 253.

[526] HAN: 2/ 233,333.

[527] Bkz.EBÛ DÂVUD: 1/ 47,48;TIR:1/ 58

[528] Burada müellifin, mutlak olarak meninin necis olduğunu kabul etliğine işaret vardır, ki tmâm-ı Mâlik ve Ebû Hanife'nin mezhebi de budur.-Musahhih-

[529] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 226-228.

[530] HAN: 4 / 85,86,5/54.

[531] el-Hûş .cinlerin erkek hayvanıdır ki Araplar bu er­kek hayvanın .insanlard an bazıların devesi ile çiftleştiğine jnanırlar.Bu çiftleşmeden doğan deveyi de Hûş'a nisbet eder­ler ve Hûşî derler ki, vahşî,azgın deve demektir..(el-Hayevân, Demîrî- l / oom nm Demîrî: 1/ 237) (M)

[532] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 228-229.

[533] HAPÎ: 4/85:5/54

[534] Nahiv âlİmİ.Haricl görüşlere sahib idi.(el-Beyân ebyîn: 1 / 347 ) (M)

[535] el'Hınn: Cinlerden bir taifedîr.Alacasız siyah renk­teki köpekler bunlardandır .Veya cinlerin zayıflarıdır ve düşkimler kısmıdır.Veya cinlerin köpekleridir.Veyahut da insanla < cin arası bir yaratıktır.-Kamus-

[536] Krş.BUH: 59 / 7, HAN: 6 / 143,330.

[537] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 230-234.

[538] BUH: 28 / 7..HAN : 1 /2S7; 2 / 52; 3 / 3.

[539] Reîsu'l-Kuttâb nüshasından böyledir:(a'rem).Matbû nüshada ise " en kararlı.azimli (a'zem) " denmektedir. (M)

[540] Türkçedekİ deyişle "Ankây-ı mağrib " yani anka ku­şu (M)

[541] Muslİm el-Kuraşi CBkz:Tehzibu't-Tehzİb;lO /143 ) (M)

[542] Bkz:s. 19S

[543] De'ye .semer çıkıntısının devenin sırtında yarala-yere denir. Karga da buraya dadandığı için bu künyeyi almŞtır. (M)

[544] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 234-240.

[545] Bir Sâ'.üç ile üç buçuk kilo arasında değişen bir ağırlık ölçüsüdür.(M)

[546] BUH: 34 / 14,33,88,HAN: 1 / 3O0; 6/ 42, 160,230

[547] HAN: 3 / 316,353,krş,HAN: 3 / 292 ,304,318, 335.

[548] el-Âliye:Necid'in Tihâme kısmında Mekke'den ötede olan yer­ler veya Medinenin dışındaki köylerdir. Buraları Medine nin banliyö­sünü teşkil eder.-Kâmus-

[549] HAN: 6/ 293,314.

[550] Krş:BUH: 70/23

[551] HAN: 4 / 132.

[552] Mâltk Dinar .Ebû Yahya. Basralı meşhur zfihİd .Üc­retle mushaf yazar ve bununla geçinirdi. (Tehzîbu't-Tehzîb: 10/ 14, İS.) EM)

[553] Kitabın naşiri ye muhakkiki bu İsmi tabakât ve rical kitaplarında bulamadığını söylüyorsa da Tabsİru'I-Munte-büı.rv.1254 de zikredümiştir.(M)

[554] el-Cevârişne:Mürekkeb bir nevi İlaçtır.Yemeğin hazmedİlmesİ ve midenin düzeltilmesi için kullanılır,Lisânul-Arab'dakİ ifadeye göre kelime .yabancı bir dilden arapcalaş-mıştır.(Bkx:Lisân : 13 / 88)

[555] Bkz.s.l6& ve dipnotu

[556] Bekr b.Abdillah b.Amr el-Muzenî.Ebu Abdİllah.el-; .En«b-Mâlik,el-Hasen el-Basrî.İbnu Abbâs, ve İbnu er den rivayette bulunmustur..(Tehrfbuıt-Teh3tîb: 1 / 484)

[557] Bkz:HAN: 1/21.

[558] Reisu'l-Küttâb nüshasında: "el-mütefakkıhe(fakihlik taslayanlar) " (M)

[559] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 240-244.

[560] HAN: 2 / 187.

[561] Mattâ:XX / 1-16. İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 245-247.

[562] HAN: 1 /279.310; 2 / 234.

[563] Diğerbİr nüshada :"...mü'minin niyyeti'1

[564] Krş:el-Makâsıdu'l-Hasene :s: 450 (nu: 1260 )

[565] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 247-248.

[566] BUH: 64 / 8.12.HAN: 1/26; 2/31,131; 3 / 104,145.

[567] HAN:.l/26.

[568] Ucu sivri,küreğe benzeyen,tarlanın toprağını ka­bartmağa yarayan âlet.

[569] Talha b.UbeydulIah (R.A) in kızıdır.Teyzesi Hz.Âişe fR.Aj den rivayet etmiştir.Kendisinden de Atâ b.ebî Rabâh ve benzerleri rivayet etmiştir.(Tehzîb:12 / 436 ) (M)

[570] el-Hicriyyin'de sözünden maksad,muhacirinin mevtâlarıyla birlikte demektir.Hicret'e nisbetle el-Hicriyyîn denmiştir.-Vallâhu a'lem- (Musahhih}

[571] RasûIullahm amca oğludur.Mûte gavzesinde hicre­tin sekizinci senesinde şehid düşmüştür.Ca'fer-i Tayyar diye meşhurdur.(Bkz:Tehzibu't~Tehzîb: 2 / 98) (M)

[572] BUH: 62 / lO.krş.HAN: 2 / 413.TIR: 46 / 29

[573] HAN: 2 / 288.414, BUH: 80 / 38.

[574] BUH: 80 / 38,HAN: 2 / 185.288.

[575] BUH: 56 / 25.HAN: 2 / 185.288,414.

[576] Bugün,suyun buharlaşarak havaya karıştığını bil­mekteyiz. (M)

[577] Bkz:HAN: 1/ 266.

[578] Bkz:Lisân: 17 / 65.

[579] HAN: 3 / 455,456.

[580] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 248-253.

[581] Bulunamadı.

[582] Krş:HAN:3 / 399.

[583] Krş:BUH: 10 / 56.HAN: 5 / 159 (Keza bkz:s.60,61 ve dipnot)

[584] Krş,HAN: 3 / 24. 34, 84,163.

[585] Bkz.:s. 16Ö ve dipnotu

[586] 14sfin: 10 / 270

[587] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 253-254.

[588] BUH: 46 / 33, HAN: 1 / 79.188;2 / 163,103

[589] Krş.HAN: 4 / 226,BUH:92 /9.

[590] Krş,BUH: 87 / 2.

[591] Tercümede esas aldığımız arabca metindebu ki-sun,kitabın birinci baskısındakl "bi ibney Adem (Âdemin iki oğlunu...)" yerine "Yâ benî Âdeme (Ey Âdem oğlu)" şeklinde hatalı basılmıştır.Doğrusu kitabın birinci baskısındaki şekil-dir.(M)

[592] BUH: 92 / 10; 87 / 2.HAN: 4 / 401.

[593] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 254-256.

[594] Krş,HAN: 1/83,88.111,136,156.

[595] BUH: 88 / 2.HAN: 1 / 217

[596] Bkz.s.9O ve dipnot

[597] A.y

[598] Krş,BUH: 68/7

[599] Rasûlullah (S.A.V) bîr ay süreyle kunût dualarında bazı zayıf ve çaresiz snüslümanlara ismen duâ etmlş.ashabın-dan yetmiş kişiyi Bi'r-i Maûne'de şehid eden kâfir kabilelere de beddua etmiştir.Daha sonra bunu terketmiştîr.Herhalde Hz.AH kunût dualarında bu isimleri zikretmeyi sürdürdüğün­den burada tenkid ediliyor olmalı! (M) (BkziMuslim.5 Kitâbul-Mesâcid,54, (1.466-470),no: 294-308.

[600] HAN: 1 / 30,32.

[601] 19.Meryem: 13.

[602] et-Tevbe: 114.

[603] el-Hâkka: 36.

[604] el-Kehf: 9.

[605] Altın veya gümüşü birbirine karşılık satmak,para

[606] BUH: 23 / 81 ; 63 / 40 krş, BUH:81 / Si.

[607] Yani dilin telaffuz edemediği harflerin sayısına baka­rak diyetin belirlenmesi kasdedilmektedir .(M)

[608] Krş,HAN: 4 / 373,374,

[609] eI-Ahnef b.Kays b.Muâviye et-Temîmî.el-Basrî.Rasûluüah'a erişmiş fakat henüz müslüman olmamış-tı.Hz.Ömer,Ali,Osman,İbnu Mes'ud ve başkalarından rivayet etmiş, kendisinden de el-Hasen el-Basrî ve benzerleri rivayet etmiştir..(Tehzîbu't-Tehzîb: 1 / 19Î ) (M)

[610] BUH: 62 / 6; 60 / 54.HAN: 2 / 339; 6 / 56.

[611] Sahabe olduğu ihtilafimir.Hâdise Hicrî 23 yılında cerayan etmiştir.(Bkz:el~îsâbe : 2 / 302 ) (M)

[612] HzJUi'nin künyesîdir.(M)

[613] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 256-265.

[614] MUVATTA: 54 / 35, HAN: 2 / 186.214.

[615] Bkz. EBÛ DÂVÜD : 11 / 96 ( 3 / 83)

[616] Bkz: BUH: 61 / 25.

[617] el-feyc:Sultahın,yaya olarak giden elçisi demek-tır.-el-Mısbah-

[618] Rasûlullaha korkak demekten Allaha sığmı-nm.Çünkü o Mekkeden sadece Rabbinin emrine imtisalen Çikmıştır.Insanlar.hususiyle şu zamanımızda-RasûlulIahın jnagaraya saklanması mevzuunda pekçok laf etmektedir-jer.Onların hepsinin sözlerinden anlaşılan şudur:Rasûlul-jah.müşriklerden.onlardan korktuğu için kaçmıştır.Hiç şüp-d ıf °î kİ bu' ^s^uüaha hakarettir.Eğer İşonların dediği ve aa divecekleri gibi olsaydı, niçin Rasûlullah müşrikler«rasında on üç seneye kadar varan bir müddet oturdu ve onla-

otmÇ!roU ezivyetlerine tahammül etti de Habeşistana hicret uv C Agahım sen biliyorsun ki O ,ancak senin emrinedefü? kk.eden Ç^41 -Şüphesiz senin peygamberin korkak hiui Şüphesiz ve münakaşasız.onların bütün söyle­men iftiradan İbarettir.-Musahhih-

[619] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 265-268.

[620] BUH: 86/7

[621] BUH: 86 / 13.

[622] DÂRİMİ:l/45.

[623] Urayne kabilesine mcnsub olan ve irtidad eden Kimseler. (M)

[624] BUH: 56 / 152.HAN: 3 / 107,163.

[625] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 268-270.

[626] HAN: 3 / 453.

[627] Yakınlarımın,akrâbâlanmın (M)

[628] Kayle binti Kays b.Ma'dîkerb el-Kindiyye.Rasûlul- ?nu nikahladı^ rivayet edilmekle beraber.bu husus ih-dırfbklİâb 4 / 393 ) (M)

[629] Bkz: s. 113 ve dipnotu

[630] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 270-273.

[631] BUH: 46 / 30; 74 / 1; 86 / 1; 86/6.

[632] BUH: 60 / 47.HAN: 3 / 135.

[633] Rwul-Küttâb ve Esad Efendi nüshasında "..İman et-dirfei" şeklindedir.Matbû nüshada ise " iman etmemek-er.»denmektedir ki,yanlıştır. (M)

[634] Bkz.Tâ-Hâ: 121

[635] EUH: 86 / 20.

[636] BUH: 78 / 29,HAN: 1 / 387; 2 / 288,336.

[637] HAN: 3 / 154

[638] Krş.BUH: 2/21.

[639] HAN: 2 / 418; 5 / 381; 6 / 382

[640] Krş,BUH: 2/1

[641] Bkz:s. s. 169 ve dipnotu

[642] Krş: TIR: 34 / 27.

[643] Tehzîb'de "Hıdâş" maddesinde zikredilmiş ve "Hırâş" olarak da rivayet edildiğine işaret edilmiştir. (Bkz : Tehzîbu't-Tehzîb: 3 / 137) (M)

[644] HAN: 2 / 75; 4 / 404; 5 / 232.

[645] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 273-278.

[646] HAN: 6 / 35,43,67.

[647] BUH: 4/ 64.65.HAN: 3 / 485; 6 / 47.

[648] Bkz: s. 127 ve dipnotu.

[649] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 278-279.

[650] BÜK 72 / 30.HAN: 1 / 227.

[651] HAN: 4 / 310,311.

[652] Burada.Hz.Ebûbekr devrinde vuku bulan irtidad Wketine,ve mürtedlerin öldürülmesine i.aret edikte

[653] HAN:6/1OL İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 279-281.

[654] Krş,BUH: 6 / 4,21,22.

[655] Krş,BUH: 6 / 4,21,22.

[656] Metinde "...hattâ ala'l-cesede..."şeklindedir. Reî-su'I-Küttâb nüshasında ise "...hattâ yeli'l-cesede..." şeklinde­dir." Biz de bu şekilde tercüme ettik. (M)

[657] UH: 64 / 56.HAN : 2/419

[658] MUS: 44 / 6Lkr?HAN: 6 / 99,199.

[659] İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası,Kayıhan Yayınları: 281-283.

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder