hadisi
sordum.Bana:'Yani eğer Kur'an insanın içine konsa (insan onu ezberlese) sonra
bu insan ateşe aülsa,yanmaz." dedi.
el-Asmafnin
kasdettiği şudur:Allah,müsIü-manlardan kime Kur'an'ı öğretir ve
ezberlettirirse; günahlarından dolayı içine atılsa bile,Kıyamet günü ateş onu
yakmaz." [79]
de:"Kur'an'ı
ezberleyiniz.Veya Kur'an'ıokuyunuz.Bu mushaflara aldanfıp ta ezberlememezlik
etjmeyi-niz. Çünkü Allah Kur'an'ı ezberlemiş olan bir kalbe ateş ile azab
etmez." demiştir.
Ebû Uraâme
(yukarıdaki sözü ile) insanın cismini, deri(el-ihâb) gibi.Kur'an için kılıf
yapmıştır.el-İhâb dibağatlanmamış deridir.
Eğer el-ihâb
'in " dibağatlanmış deri" olması caiz olsaydı;onu cisimden kinaye
olarak zikretmesi caiz olmazdı.
Bunun
benzeri,Âişe'nin (R.A) bir konuşma yaptığı ve babasınfm mürtedleri öldürmesin)
den bahsettiği zaman-Başları omuzlara düşürdü,kanlan da derilerin (=uhub)
içinde topladı." sözüdür.Hz.Âişe'nin derilerden kasdı,cesedlerdir.
Bu hadisin
tevili (yorumu) hususunda başka bir görüşdaha vardır.Bazısı demiştir
ki:"Bu,Hz.Peygam ber'in(S.A.V) devrinde idi.Bu (deri içindeki Kur'an'm
yanmaması) onun peygamberliğine alâmet ve Kur'an'ın Allah'ın kelâmı olduğuna.omın
katından nazil olduğuna delil idi.Allah bu hususu bir vakitler müşrikler
Kur'an'a hakaret ettikleri zaman bu mucize ile açıklamıştır.Hz.Peygamberden
sonra ise.bu mucize ortadan kalkmıştır.
Aynı bunun
gibi, peygamberlerin kendi zamanlarında mucizeler meydana gelir.Ölü
dirlUr;kurt konuşur[80]eveşikâyette bulunur[81]kabir.içindeki ölüyü dışarı fırlatir[82]Fakat peygamberlerden sonra bunlar ortadan kalkar.yok olur.'
Bu husustaki
diğer bir görüş de:"...yanmaz" sözünün deriye değil,Kuran'a aid
olmasıdır.
Yani:Eğer
Kur'an bir deriye yazılsa,sonra ateşe atılsa;yanan şey deri ve
mürekkebtir.Kur'an de-ğiI.Sanki Allah (Azze ve Celle) Kur'an'ı deriden kaldırıp
yükseltmekte ve onu ateşten korumaktadır.Biz kelâmcılann:"Mushafta olan
Kur'an'a delâlet eden (mânâlâr)dır.yoksa kendisi değil" dedikleri
gibi;Kur'an'm mushailarda mecazi olarak bulunduğuna değü.hakikaten bulunduğuna
şüphesiz inanırız.
Zira Allah
tabâreke ve taâlâ da: "Muhakkak ki o Levh-i mahfuzda saklı bir Kuran-ı
Kerîm'dir.Ona tertemiz olanlardan başkası el süremez."(56. el-Vâkıa:77-79)
buyurmuş;
Rasûlullah
da "Düşman topraklarına yanınızda Kur'an varken girmeyin. [83]buyururken mus hafi kasdetmiştir. [84]
RasûIullahm:1(Sıla-i
rahim (akraba ziyareti) ömrü arttınr[85]buyurduğunu rivayet et ™^.Halbuki Allah (CC):"...ecelIeri gelince bir
an geri kalmazlar ve öne de geçmezler.t((7.el-A'raf: 34) buyurmaktadır.
Sıla-i
rahlm,ne geri kalacak ne de ileri geçecek olan bir eceli nasıl uzatabilir?
CEVAP:Biz deriz ki:Ömrün artması iki
mânaya gelir.
Birisi:Zenginlik,refah,rızık
bolluğu,vücud sıhhatidir. Nitekim "Fakirlik en büyük ölümdür"
denil-miştir.Bir hadiste şöyle denmiştir : Allah (C.C) Musa'ya (A.S) ,onun
düşmanını öldüreceğini bildirir.Sonra Mûsâ (A.S) düşmanının (ölmeyip) hurma
yapraklan ile birşeyler ördüğünü görür ve:'Yâ Rabbi! Bana,onu öldüreceğini
vadetmiştin?" der.Allah (C.C) da:(Vadettiğimi) yaptım.Onu
fakirleştirdim." der... .
Şâir de
şöyle demiştir:
"Ölüp
de rahata kavuşan,ölü değildir. Ölü ancak,dirilerin ölüşüdür."
Yani,
dirilerin ölüsü ilejakiri kasdediyor.
Fakirliğe.ölüm
denmesi ve hayattan azalma ola rak kabul edilmesi caiz olunca;zenginliğe de
hayat ismi verilmesi ve ömrün artmasıolarak kabul edilmesi caiz olur.
Hadisin
başka bir mânası da şudunAllah kulunun ömrünü,kendi nezdinde yüz sene olarak
yazar.Fakat onun bünyesini ,terkîbini,şeklini seksen senelik bir ömre göre
takdir eder.Bu kimscakrabalarınıziyaret ederse, o terkibi ve bünyeyi
arttırır.Adam seksen sene yaşar.buna ilâveten yirmi sene daha yaşar, ve yüz
seneye ulaşır.îşte bu yüz sene,arük ne ileri ne de geri bırakılmayan eceldir.
[86]
İDDİÂ:Allah (C.C):"Biz bir şeyi
dilediğimiz za-man.ona sözümüz sadece "Ol!" dememtzdino da hemen
oluverir.M(16.en-Nahl: 40) buyurduğu ve insanlar "Allah'ın takdirini geri
çevirecek hiçbir şey ol-
madığına ve
O'nun hükmünü değiştirecek,iptal edecek birşeyin bulunmadığına" icma
ettikleri halde siz.sadakanın kaçınılmaz kazayı (=kaderi) defedeceğini rivayet
ediyorsunuz.
CEVAB:Bunun
tevili (yorumu) için deriz ki:Kişi günahlarıdolayısıyla,kendisine bir ceza
takdir edilmesine müstehak olur.Ne zaman sadaka verirse, müstehak olduğu
cezayı kendisinden uzaklaştırmış olur.
Nitekim,
"Gizlice (gösteriş yapmadan) verilen sadaka Rabbin gazabını (öfkesini)
söndürür.[87]hadisi de bu hususu ispat etmektedir.
Görmüyor
musun,Allah (C.C) bir kimseye gazablandığızaman ,o kimse kendisini O'nun
azabına »maruz bırakmış olur. Kişi bu sadakasıyla bu gazabı ortadan
kaldırınca,azabı da ortadan kaldırmışolur.Bu,şuna benzer:
Ben bir
adama karşı büyük bir suç işledim BUH: 78/12. Bundan dolayı onun belâsından ve
hemen bana karşılık vermesinden korktum ve ona bir hediye verdim ve bu suretle
ona mâni oldum,ve dedim ki:"Hediye.hakkedilmişbir cezayı defeder
(uzaklaştırır). [88]
İDDİÂ:"Başınıza öyle imamlar (idareciler)
gelecek ki;onlara itaat ettiğiniz takdirde azmiş yan ettiğiniz takdirde İse
sapıtmış olacaksınız.[89]hadisini rivayet ettiniz.
Bu.aklen
mümkün değildir.Nasıl olur da ona is yan etmekle sapıtmış.ve ona itaat etmekle
de azmış olurlar?!
CEVAB:Biz deriz ki:Bu hadiste.tevil
edildikten sonra herhangi bir çelişki mevzuubahis değildir.Görüldüğü kadarıyla
hadisin mânası şudur: Onlar eğer,Allah'a karşıisyankâr lığı, halka zulmetmeyi,
ve haksız yere kan dökmeyi emredenlere itaat ederlerse,itaat edenler azıp
sapıtmış olurlar.Eğer-Haricîlerin yaptığı gibi onlara isyan edilir ve onlara
başkaldınlır
da
müslümanlar arasında ihtilâfa sebep olunursa,bu isyan edenler doğru yoldan
sapmış olurlar.
Yani
hadis,şu mânaya gelir:"Ne onların dedikleri yapılır.ne de onlara isyan
edilir."
Yine
Rasûlullahın.onlann kürsülerden iyiyi emretmelerini ,eğer buna isyan edilirse
isyan edenlerin doğru yoldan sapmış olacağını;veya onlarm,bu makamın
(kürsülerin) dışında,kötülüğü emretmelerini ve buna itaat edilirse.itaat
edenlerin azmış ve sapıtmış olacağını kasdetmiş olması da mümkündür. [90]
İDDİÂ:Siz, Rasûlullahın:"Kıyamet
günü Rabbinizi.ondördünde ay'ı gördüğünüz gibi göreceksiniz. Onu görmek için
İzdihama mâruz kalmayacaksınız.[91]dediğini rivayet ettiniz. Halbuki Allah (C.C) '."Hiçbir göz onu ihata
ve idrak edemez.Fakat O, bütün gözleri İhata eder." (6.el-En'am:alO3) ve
"Onun misli gibi (O'na benzer) hiçbir şey yoktur." (42,Şûrâ,l 1)
buyurmaktadır.
Aklen,Hâhk'ın
hangi sıfatla olursa olsun mahlûka enzemesi caiz değüdir.Mûsâ (A.S)
da:"Rabbim, kendini bana göster,sana bakayım (dediğinde)
Allah:"-Beni hiçbir zaman göremezsin ,."(7.el-A'râ'f:143) demişür,
Eğer bu
hadis sahih ise,o takdirde Allah'ın (C.C) da:"Rabbinin kudretine
bakmazmısın,gölgeyi nasıl yayıyor!?"(25.el-Furkân:45) ve "Görmez
misin ki Allah herşeye gücü yetendir.[92]buyurduğu gibi;hadisteki görmek,bümek mânasına gelir.
CEVAB:Biz deriz ki:Hiç şüphe yok ki bu
hadis sahihtir.Bu hadis,sika (güvenilir) râvilerden,çeşitli tarîk (isnad)lardan
rivayet edildiği için,bu gibi hadislerin yalan olması iriıimkün değildir.Eğer
bu gibi hadislerin yalan olması mümkün olsaydı;teşehhüd gibi, deve sığır ve
koyunun zekâtı[93],mallann ve paraların zekâtı gibi; boşama .köle azad etme ve buna
benzer,ancak hadislerle bilebildiğimiz ve ;bu hususta Kur'an'da hiçbir açıklama
bulunmayan ve amel etmekte olduğumuz dini hususların da asılsız ve hükümsüz
olmasıgerekirdi.
"Hiçbir
göz onu ihata ve idrak edemez.Fakat O,bütün gözleri ihata eder." ve
Mûsâ'nın,"Rabbim kendini bana göster,sana bakayım
(dediğinde)Allah:"-Beni hiçbir zaman göremezsin.?"sözüne gelin-ce,bu
Rasûlullahın "Kıyamet günü Rabbinizi göreceksiniz." sözü ile tezad
teşkil etmez.Çünkü Allah (C.C) "...hiçbir göz onu ihata ve idrak
edemez." sözü ile,gözlerin O'nu bu dünyâda göremiyeceğini kasdet
miştir.Mûsâ'ya (A.S) "...Beni hiçbir zaman göremezsin." demekle de
bu dünyada göremiyeceğini kasdet-mişür.Çünkü Allah (C.C) dünyada kendisini
bütün yarattıklarından perdelemiştir.Onlara hesap günü ,ceza ve kısas günü
tecellî edecektir. O zaman mü'minler,ondördünde ay'ıgördükleri gibi O'nu göreceklerdir.
Ondördünd eki Ay(ı görme) hususunda nasıl ihtilaf etmiyorlarsa ,0'nun
(görülmesi) hususunda da ihtilâfa düşmeyeceklerdir.
Burada ay'ın
bütün halleriyle -onun dönme-si,haraketi, büyüklüğü ve şekli -benzetme yapılmamıştır.
Buradaki teşbih (benzetme) sadece; ondör-dünde ay'a baktığımız gibi O'nu
göreceğimiz ve dolunay halideki ayıgörme konusunda ihtilâf etmediğimiz gibi
O'nu görme konusunda da ihtilâfa düşmeyeceğimiz noktasından yapılmıştır.
Araplar
birşeyin meşhur ve gayet açık olduğunu ifade etmek için ay'ı örnek verirler
ve:"Bu güneşten daha aşikâr, sabah aydınlığından daha açık ve ay'dan daha
meşhurdur." derler.
Ancak ay'dan
haberi olmayan bir kimseye gizlisin."
Hadisteki,
"O'nu görmek için izdihama mâruz kalmayacaksınız, "sözü de
dediğimizin diğer bir deliü-dir.Zira izdiham aybaşında,hilâli ararken olur.O zaman
insanlar toplanırlar ve birisi:"İşte hilâl.işte hilâl der.Diğeri de
"Hilâl değil o" der .Halbuki kamer-de(hilal safhasından sonraki ayda)
böyle ihtilâf edilmez.herkes onu bulunduğu yerden görebilir ve onu görmek için
birbirlerini sıkıştırmasına ve izdihama lüzum kalmaz.
Rasûlullahın
hadisi (bu mevzuda) Kur'an üzerine hâkim ve onu açıklayıcıdır.
Allah
(C.C),"....hiçbir göz onu ihata edemez." buyurduğunda,Rasûlullahdan
da,"Kıyamet günü Rab-binizi göreceksiniz." dediği sahih bir haberle
gelirse;anlayış akıl ve temyiz gücüne sahip bir kimse-ye,bunun (Allah'ı
görmenin),(dünyadakinden) farklı bir zamanda olduğu gizli kalmaz.
Mûsâ'nın/'Rabbim
kendini bana göster.sana bakayım." sözü,Allah'ın kıyamette görüleceğine en
açık bir şekilde delâlet etmektedir.Eğer Allah,hangi halde olursa olsun asla
görülemiyecek olsa ve O'na bakılması mümkün olmasaydı, onların (akılcıların)
bildikleri (Allah'ın) bir sıfatmı.Mûsâ (A.S) bileme-miş,bu sıfat ona gizli
kalmış olurdu.
Kıyamet günü
Allah'ın gözle görüleceğini söyleyen bir kimse,onlara göre Allah'ı bir sınırla
sınırlamış olur.Ve kimin nazarında Allah sınırlı ise.o kimse Allah'ı
yaratılanlara benzetmiş ve kim de Allah'ı yaratılmışlara benzetmişse, hiç
şüphesiz kâfir olmuş olur?[95]
Peki o halde
,"Rabbim kendini bana göster,sana bakayım." dediği vakitte.Mûsâ
'nın;Allah'ın kendisine vahyettiğini ve ağaçtan kendisine konuştuğunu
açıklamasına ne diyecekler?!Mûsâ 'nın Allah'ı(yaratılan) birşeye benzettiğine
ve Allah'ı sınırladığına mı hükmedecekler?
HayırîAllah'a
andolsun ki Mûsâ (A.S) Onlann düşündüğüşekilde olsaydı-bu dereGe cahil olamazdı!..
Mûsâ (A.S)
Allah'ın kıyamet günü görüleceğini biliyordu.Fakat o.Kıyamet günü Allah'ın
Peygamberlerine ve velîlerine vereceğişeyi,Allah'm kendisine dünyada vermesini
istemiş,Allah (C.C)da,dünyayıkasdederek 'Beni hiçbir zaman göremezsin.Fakat şu
dağa bak.Eğer o yerinde durursa, s en de beni görürsün." (7.el-A'raf:
143) demiştir.
Allah (C.C)
ona.dağın kendisinin tecellisine da-yanamıyarak toz olacağını,eğer dağlar buna
dayanmaktan âciz ve zayıf kalırsa ,Adem oğlunun Kıyamet günü
Allah'ın,kendilerinin görme kudretlerini kuvvetlendirmesine ve dünya da mevcud
olan perdeyi onların gözünden kaldırmasına muhtaç olacak kadar zayıf olmağa en
lâyık olduklarını bildirmiştir.
Tecelli,zuhur
etme,ortaya çıkma demektir.Bu mâna kasdedilerek,"celevtul-arûsa= gelinin
duvağını kaldırdım" denir.Keza kılıç ve aynayı paslarından ortaya
çıkarınca da "celevtu'l-mir'âte ve's-seyfe=kılıcı ve aynayı pasından
temizleyip ortaya çıkardım." denilir.
"Kıyamet
günü Rabbinizi göreceksiniz..." sözündeki ru"yet (=görme)-Allah'ın
"Görmez misin ki Allah herşeye gücü yetendir.[96]Yanl: Bilmez misin ki..?"-dediği gibi.bilmek
manasınadır."demelerine gelince,bu muhaldir.Çünkü biz Allah'ı dünyada da
biliyoruz.Dünyada da,Kıyamet gününde de vaziyet aynı olduktan sonra bu haberi
vermenin ne faydası var?!
İncil'de
okudum kijsâ (A.S) vahyi açıklamağa başladığızaman şöyle
demiştir:"Merhamet edenlere saadetler ve müjdeler (olsun).Rahmet de onlann
üze-rinedir.Kalpleri İhlaslı olanlara saadet ve müjdeler olsun. Çünkü Rablerini
göreceklerdir." [97]
Allah
tabârake ve taâlâ da:"Nice yüzler vardır ki,o gün (kıyamette) güzelliği
İle parıldar.(O yüzler) Rablerine bakarlar."(75.el-Kıyâme:22,23)bu-yurmaktadır.
Allah (C.C)
öfkelendiği bir kavim hakkında ise:"Hayir, muhakkak ki onlar,kıyamet günü
Rab-lerinden perdelen mislerdir. Sonra onlar muhakkak ateşe gireceklerdir.
"(23. el-Mutaffifîn: 15,16)buyurmuştur.Bu sözlerde »parlayan ve Rablerine
bakan yüzlerin-diğer yüzler perdelendiği vakitte-perdelenmeyen yüzler olduğuna
delil yok mudur?!
Eğer
bize:"Bu "bakma"riın ve "bakılan şey"in mahiyeti
nedir?" derlerse,biz deriz ki: "Biz Allanın sıfatlan hakkında ancak
Rasûlullahın (S.A.V) vardığı noktaya kadar varabiliriz.Rasûlullahtan sahih olarak
sabit olan şeyleri reddetmeyiz.Çünkü o.bizim mantığımıza ve tasavvurumuza
sığınmaz.Bilakis biz keyfiyetinden bahsetmeksizin bir şekil Üe sınırla maksızın
ve bize gelen (bildirilenlerle bize gelmeyenleri kıyaslamaksızm bunlara iman
eder,ve bu husustaki söz ve inanç (imiz) m kıyamet günü inşallah kurtuluş yolu
ve bütün nefsâni arzulardan (veya: sapık inançlardan) kurtulmamiz(a vesile)
olmasınıümid ederiz. [98]
İDDİÂ:Siz;mü'minin kalbinin Allah'ın parmaklarından
iki parmağı arasında olduğunu [99]rivayet ettiniz.
Eğer
siz,parmaklardan,nimetleri kasdediyorsa-nız,-hadis sahihtir. bu da bir izah
şeklidir.Yok eğer »hakikaten parmaklan kasdediyorsanız,bu muhaldir.Çünkü
Allah,uzuvlarla vasıflandırılamaz ve mâhlûkâta (yaratılmışlara) da
benzetilemez.
Arapların:
"Fulanın kendi malı üzerinde ne güzel parmağı var." sözüne
bakarak,hadiste geçen "parmaklar"! nimet ve iyilik olarak tevil etme
cihetine gittiler .Bu söz İle araplar adamın tesir ve iyiliğini
kasde-derler.Nitekim çoban da devesini anlatırken şöyle demiştir.
"Zayıf
bacaklı ve fırtlak damarlıdır. İnsanların kıtlığa uğradığı zamanda onun
üzerinde deve çobanının parmağını görürsün" .Yani deve üzerinde çobanın
ihtimamının izini (iyiliğini,nimetini) görürsün .demektir.
CEVAP:Biz deriz ki:Şüphesiz bu hadis sahihtir.
"Parmak" in tevili hususunda onların kabul ettikleri anlayış hadise
uymamaktadır. Çünkü"Rasûlul-lah dua ederken:"Ey kalpleri (halden
hale) çeviren.kalbimi dîn'in üzre sabit kıl." demiştir.Bunun üzerine
hanımlarından biri:"Sen de Yâ RasûlulIah-nefsinden korkuyormusun?"
demiş,Rasûlullah da cevaben:"Müminin kalbi.Allahın (C.C) parmaklarından
iki parmağı arasındadır." buyurmuştur.
Eğer kalb
onlara göre.Allahın nimetlerinden iki nimet arasında ise,o kalb bu iki nimetle
korunmuş demektir. O halde niçin Rasûlullah,Allahın kendisini
sabit
kılması İçin dua etmiş ve niçin kendisine, "Sen de nefsinden
korkuyormusun?" diyen hanımına.onun sözünü te'yid eden bir cevab
vermiştir.Hal-buki.eğer kalp iki nimet ile korunmuşise.korkmama-sı gerekirdi.
Eğer bize:
"Buradaki parmak size göre ne demektir?" derse,biz deriz ki:O
(parmak),başka bir hadisteki/Yeryüzünü parmağınm-veya iki parmağının üzerinde
taşır.[100]hadisine benzer.
Buradaki
parmağın ,nimet manasına gelmesi caiz değildir.
Keza Cenab-ı
Hakkın, "O kafirler AÜahı gereği gibi takdir edemediler. Halbuki kıyamet
günü yer küresi tamamen O'nun avucundandır.Gökler de elinde
dürülmüşîerdir."(39.ez-Zumer:67) âyetine benzer.Buradaki el ve avuc'un (=
kabza) da nimet manasına olması caiz değildir.
Biz,Allahın
parmağının bizim parmaklanınız gibi.elinin bizim elimiz gibi.avucunun da bizim
avcumuz gibi olduğunu söylemiyoruz. Çünkü Allanın hiçbir şeyi .bizim hiçbir
şeyimize benzemez. [101]
İDDİÂ.-"Allahın her iki eli de sağ (el)
dir." hadisini rivayet ettiniz.Eğer "iki el" ile iki uzvu
kasdediyor-sanız bu muhaldir.Iki el'in .ikisinin de sağolmasını akıl nasıl
kabul edebilir?
CEVAB:Biz deriz ki:Bu hadis sahihtir ve
manası muhal (akıl dışı) değildir.Rasûlullah bununla sadece
tamlık ve
mükemmelliği kasdetmiştir.Çünkü herşe-yin solu;kuwet,güç,ve tamlık bakımından
sağdan: noksandır.
Araplar her
işe sağdan başlamayı sever,soldaıbaşlamaktan hoşlanmazlardı.Çünkü
sağda,tam-lık.solda da noksanlık vardır.Bu sebeple arap-l
lar,"uğur(=el-yumn ) ve uğursuzluk (=eş-Şu'm)u ka-j bul etmişlerdir.Uğur
(=yumn),sağ el.'den (=el-yedu'l-[ yumnâ),uğursuzluk (=şu'm) da sol
el'den,el-yedu'ş-| şu'mâ,yani (=el-yedu'l-yusrâ) dandır.Bu,açik biıizahtır.
Rasûlullah'ın,"iki
el ile birden ihsanda bulunma" yi kasdetmiş olması da caizdir.Çünkü sağ
el veren eldir.Ellerin ikisi de "sağ" olursa.ihsan da ikisi ile
birlikte olur.
Başka bir
hadiste Rasûlullahın:"Allahm sağ eli (gece gündüz) nimet ve ihsan
akıtıcıdır.Onu hiçbir
şey
tüketmez.[102]buyurduğu rivayet edilmiştir...Yani:îhsan ve bağışlarını akıtır, döker.
Onu hiçbir şey azaltmaz,demektir. el-Merrâr[103]da:
"Akîl'in[104]kuyusunun başında.iki eli de sağ olan bir genç duruyor." dediği
zaman,bu manayı kasdetmiştir. [105]
IDDIÂ:Rabbİniz,sizin yana yakıla
inlemenize.ümidsizliğe düşmenize ve kendisinin,sizin duanıza süratle icabet
etmesine hayret eder (şaşar) [106]buyurduğunu ve yine "...şuna güldüğünü [107]rivayet ettiniz.
Halbuki;ancak
birşeyi önceden bilmeyen kim-se,sonradan öğrenince şaşar, hayret; eder ve
güler.
CEVAB:Biz
deriz ki:"Hayret etmek" ve "gül-mek"onlann zannettikleri
gibi değildir. Onun mânası sadeceşudur:"Şu,şu O'nun (C.C} nazannda şaşılacak
ve gülünecek birşey durumundadır." demektir. Çünkü gülen kimse ancak ,
kendisini şaşırtan birşeye güler.Bu sebeple Rasûlullah (S.A.V) kendisine
misafir gelen ve kendi yiyeceğinden fazla olarak misafire, yetecek kadar
yemeği olmayan.bunun üzerine misafirin yemesi için lâmbayı söndürmesini hanımına
emreden-halbuki misafir,ev sahibinin yemediğini (karanlıktan dolayı)
farketmemektedir-Ansârdan bir zata:"Gerçekten Rabbiniz.dün ikinizin
yaptığına şaşmıştır. [108]buyurmuştur.Yani:'Taptığınız (iyilik)O'nun (C.C) katında "insanla nn
hayret ettikleri birşey" durumunda olmuştur." demektir.
Allahu taâlâ
Peygamberine:"Ey Rasûlüm eğer (kâfirlerin seni yalanlamalarına) şaşıyorsan
»asıl şu sözleri şaşılacakşeydir:..."(13,er-Ra'd:5)buyur-muştur.Bu sözle
Allah (C.C) "Benim katımda şaşılacak bir şeydir." demek
istememiş;sadece kâfirlerin sözünün.o sözü işiten kimsenin nazannda şaşılacak
birşey olduğunu kasdetmiştir. [109]
IDDİÂ:Rasûlullahın, "Rüzgâra
sövmeyî-niz, çünkü o Rahman'm nefesindendir.[110]buyurduğunu rivayet etüniz.Öyleyse sizin nazarınızda rüzgârın
yaratılmamışolması icabeder. Çünkü Rahman'dan (C.C) olan birşey,mahlûk
(yaratılmış) olamaz.
CEVAB:Biz deriz ki:Rasülulîah nefes
ile.onlann nefes denince anladıkları şeyi kasdetmemiş; ancak rüzgârın,
Rahman'ın verdiği ferahlık ve rahatlık olduğunu kasdetmiştir.
Nitekim,"Ey
Allahım, (uğradığım) eziyetten beni kurtar,ferahlık ver." denilir (Yani
ferahlık ver.mana-sına .nefes ile aynıkökten gelen bir fiil "neffis
anni=beni ferahlat" fiili kullanılmıştır.)
Yine Allah
(C.C) Ahzâb (savaşı) günü Rasûlünü rüzgar ile rahaÜatmış,ferahlatmıştır.Allahu
Taâlâ bu hususta.:"....biz onların üzerine bir rüzgâr ve görmediğiniz
(meleklerden ibaret) ordular salıvermiştik."(33.el-Ahzâb:9) buyurmuştur.
EBÛ MUHAMMED:Bu, bir çeşit kinayedir.Çünkü
bunun manası şudur:Rasûlulîah (bu sözü ile şöyle demiş gibidir):"Ben
Mekkelilerden dolayı sıkıntı keder ve üzüntü içindeydim,Allah beni Ansâr ile ferahlandırdı:
[112]
Yani
Rasûlullah ferahlığa,Ansâr vasıtasıyla kavuşmuştur nsâr ise (aslen)
Yemenlidir.
İşte Ansâr
nasıl Allah'ın (verdiği) ferahlığı ise rüzgar da Allah'ın verdiği ferahlık ve
rahatlıktır.
EBÛ MUHAMMED:Ben bu hususu
"Ğarîbu'l-Hadîs" kitabımda daha geniş bir şekilde açıkladım.Bu
kitabın, onların hücum ettikleri ilim konusunda kapsamlı bir eser olması için,
bu açıklamaları burada (tekrar) zikretmeye lüzum gördüm. [113]
İDDİÂ:Rasûlullahın;kızınm iki oğlundan
birisi için "Vallahi siz (çocuklar) yokmusunuz ya,sizler insanı korkak ve
cimri edersiniz! Vallahi sizler Allah'ın (yarattığı)çiçeklerden birer
çiçeksiniz.[114]Ve Allah attığı son adımını "Vecc" e atmıştır[115]dediğini rivayet ettiniz.
CEVAB:Biz
deriz ki: Bu hadisin bazı akılcılar (=ehl-i nazar) ve hadisçier taraündan kabul
edilen güzel bir açıklaması vardır.
Onlar
dediler ki:Allah'ın müşrikleri hezimete uğrattığıen son yer Tâif
dir.Rasûlullahın en son çıktığı sefer "Vecc" e yaptığı seferdir.
"Vecc" Tâif den önce bir vâdinin ismidir.
Sufyân
b.Uyeyne ( -198) [116]de bu görüşü kabul ederdi.(Süfyân şöyle) demiştir:Bu,Rasûlullahın dua
ederken:"Ey Allah'ım Mudar üzerine baskını arttır ve onların üzerine Yûsuf
un (A.S) (kıtlık) seneleri gibi seneler gönder." demesi gibidir.[117]Bu dua üzerine yedi sene ardarda kıtlığa uğradılar.Hattâ öyle ki,yeni
doğmuş kuzu ve oğlakların derileri ve kemiklerini bile yediler.
Sen,"Sultanın,tebaası
üzerindeki adımı ağırlaştı(=baskısı arttı) onlara.ayakları bağlı birine ayakla
bastığı gibi ayağınıbasıyor(=baskı ve zulüm yapıyor.) " dersin.
Şâir
(Zuheyr) de şöyle demiştir.
"Kin ve
öfke üçayakları bağlı olan birini veya bir yere kımıldayamayıp ezilen otu
çiğnediğin gibi bizi çiğnedin[118]
Ayakları
bağlanan bir kimseye yapılan baskı,baskıların en ağındır. Çünkü o, bukağı
içinde yürür ve yürürken iki ayağınıbirden yere basmak mecburiyetinde kalır.
Şiirdeki
el-herm;zayıf bir ottur,birisi üzerine bastığı zaman kırılıp ezilir.
Bu görüş
(açıklama) beğenilmemekten uzak, akla yakın bir görüştür.
Şu kadar ki
ben,Rasûlullahın kasdettiği şeyin kesinlikle bu olduğuna kani d eğilim. Çünkü
ben,sa-hih İncil'de okudum ki..Mesîh (Isâ) havarilerine:
"Ev-velkilere,"Allah'ın adı ile yemin ettiğiniz zaman,yemi-ninizden
caymayın.Bilâkis yemininizi yerine getirin." dendiğini duymadınız mı?
Ben size
diyorum ki: "Hiçbir şey ile yemin etmeyin. Ne gökyüzü ile- çünkü o
Allah'ın kürsüsü (=tahtadır-,ne yeryüzü ile çünkü O'nun AYAKLARININ BASTIĞI
yerdir-,ne de Urşelîm (Jerusalem-Kudüs) ile-çünkü o ,en büyük Melik'in
(=Süleyman) şehridir yemin etme! Başın ile de yemin etme,çünkü sen başındaki
siyah veya beyaz bir saçı dahi arttırmağa kadir değilsin.Sözünüz
ancak"Evet,evet;hayır,hayır" olsun.Bundan gayrisi şeytandandır.[119]
EBÛ MUHAMMED:Bu anlatüklanm,bana Yezîd b.Amr'ın
tahdis ettiği bir hadise de uymaktadır .Yezîd dedi:Bize Abdullah b.ez-Zubeyr
el-Mekkî tahdis etti (ve) dedi: Bize Abdullah b.el-Hâris,Ebûbekr
b.Abdir-rahman'dan ,o da Ka'b (b.el-Ahbâr) ( -32) [120]dan tahdis etti ki (Ka'b şöyle) demiştir:Vecc,mukaddes-tir. Yeryüzü nün
yaratılmasına karar verdiği gün Rab,oradan göğe yükselmiştir[121]
İDDİÂ:Rasûlullahm,"Kâfîrin dişi
cehennemde.Uhud dağı btiyüklüğündedir.Derisinin kalınlığı da cebbâr'm zirâi ile
kırk zirâ'dır." [122]dediğini rivayet ettiniz
CEVAB:Bu hadisin güzel bir açıklaması
var-dır.Eğer Rasûlullah onu kasdettiyse,o daşudur:"Bu-rada Cebbar (Cenâb-ı
Hak değil) hükümdar demek-tir.Nitekim Allah (C.C) da :"Sen de onlara karşı
(îmana ) zorlayıcı (=cebbâr) değilsin" (5O.Kâf: 45) buyur-muştur.Yani
onları hükmü altına alan bir hükümdar değilsin.demektir.el-Cebâbîra
da,hükümdarlar de-mektir.Bu,insanlann:"O,hükümdar zirâ'ı ile şu şu kadar
zirâ'dır." demeleri gibidir....Bu sözleriyle onlar, en uzun zirâ'ı kasd
etmektedirler.
Zannedersem
Cebbâr,Acem hükümdarlarından idi. Onun zırâ'ı en uzun idİ.Bu yüzden en uzun zira'
ona izafe edilmiştir. [123]
İDDİÂ İbnu Abbâs'm (RA):"Hacer-i
Esved Allah'ın yeryüzündeki sağelidİr.Onunla,insanlardan dilediği ile
musafaha eder.[124]dediğini rivayet ettiniz.
CEVAB:Biz deriz ki:Bu bir misal ve
benzetme-dir.Bunun aslı şudur:
Hükümdar
biriyle (tokalaşıp) musafaha ettiğin-de.insanlar da onun elini öper.Sanki
Hacer-i Esved de Allah için,hükümdarın sağ eli mesabesindedir.ona el sürülür ve
öpülür.
Hz.Âişe'nin
de şöyle dediği bana ulaştı:Allah [C.C) Âdem oğullarından misak (bağlılık ahdi)
aldığı ve onları "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diyerek, nefisleri
üzerine şahid kıldığı.onlar da "Evet (Sen bizim Rabbimizsin)" dediği
zaman bu misakı Hacer-i Esved'in içine koymuştur.
İnsanların
(Hac esnasında Hacer'i) istilam eder (el sürer) ken:"Sana inanarak ve
ahdini yerine getirerek..." dediklerini duymadın mı? Bunun mânası ^'Sana
verdiğimiz sözü (ahdi) yerine getirdik.şüphesiz Rabbimiz Sen'sin
sen!"demektir.Böyle söylenmesinin sebebi şudunCahiliyye devrinde de
Hacer'i islam ederlerel sürerler) di.Fakat onlar müşrik idiler ve Hacer'i
hakkıyla istilam etmiyorlardı. Çünkü onlar kâfir idiler. [125]
IDDIÂ:Rasûlullahın,"Rabbimi en güzel
surette gördüm.Elini İki omuzura arasına koydu.Öyle ki parmaklarının
soğukluğunu iki göğsüm arasında hissettim.[126]buyurduğunu rivayet ettiniz.
CEVAB:Biz
deriz ki:Allah'ı gözler idrak ve ihata edemez.fakat O bütün gözleri ihata
eder.Yani:Dünya-da (gözler O'nu göremez)...Fakat Kıyamet günü olunca mü'minler
Allah'ı (C.C) ,ondördünde ay'ı gördükleri gibi göreceklerdir.
Mûsâ (A.S)
da Allah'ı görmek istemiş ve "Rabbim kendini bana göster de sana
bakayım." "(7.el-A'raf: 143) demişti.(Bu sözüyle Mûsâ (A.S)) Allah'ın
kendisi ve kendi emsali Allah dostları için Kıyamet gününe tehir ettiği ru'yet'in
öne alınmasını istemiştir .Allah (C.C) da"Beni (dünyada) hiçbir zaman
göremez sln!"(7.el-A'raf: 143) buyurmuştur. .Bu sebeple bazıları/Peygamberimiz
O'nu ancak rüyasında ve vahiy kendisini etkisi altına aldığı zaman
görmüştür.İsrâ gecesi vuku bulan gece yürüyüşü ise cesedi ile değil ruhu ile
olmuştur.Nitekim Cenâb-ıHakkın:İsrâ gecesi sana gösterdiğimiz rüyayı ve
Kur'an'da lanet edilen (ve Cehennemin dibinde biten Zakkum isimli) ağacı da
yalnız insanlara bir imtihan yaptık (İnsanlardan kimi İsrâ hâdisesini kimi de
Cehennemde ağaç biteceğini inkâr etti.) (17.el-İsrâ:60) buyurduğunu duymadın
mı? demişlerdir.
(Cenâb-ı
Hak) rüya ile,Rasûlullahm İsrâ gecesi gördüklerini kastetmektedir..
Rasûlullah
İsrâ hâdisesini anlatıncajnsanlar-dan bir kısmı bunu inkâr etti ve :"Bir
gecede nasıl olur da Beytu'l-Makdis'e gider.sonra göğe çıkar ve sonra da
yeryüzüne tekrar iner?" dediler ve Rasûlullahın İsrâ'ının cismen vuku
bulduğunu iddia ettiğini zannettüer.Ebûbekr (R.A) ise buna inanıp tasdik eden
ve (buna inanma hususunda ) inkarcılarla tartışanlardan idi.Bu sebeple ona
Sıddîk denilmiştir.
(Yine o
birkısım insanlar) sözlerine devamla şöyle dedilenO'nun (S.A.V) hanımlarından
birisi,"Gerçekten biz.O'nun (S.A.V) cisminin kaybolfup gitjtiğini
görmedik." demiştir.
Bize Ebu'l-Hattâb
tahdis etti (ve) dedi:Bize Mâlik b.Saîd haber verdi (ve) dedi: Bize el-A'meş
haber verdi (ve) dedi:el-Velîd b.el-'Ayzâr'ı,Allahu taâlânın "Andol-sun ki
Peygamber onu açık ufukta gördü" (81.et-Tekvîr: 23) âyeti hakkında
Ebu'l-Ah-vas'ın[127]Rasûlullah Cebrail'i kendi (aslî) suretin de,yediyüz[128]kanadıile gördü." [129]dediğini naklederken işittim.
Dediler
ki:İsrâ'nın ruhen olduğuna delâlet eden hususlardan birisi de Abdullah
b.Vehb'in rivayet ettiği şu hadistinAbdullah b.Vehb, Amr b.el-Hâris'den,o da
Saîd b.ebî Hilâl 'den,o da Mervân b.Osmân'dan,o da Umara b.Âmir'den [130]o da Ubeyy b.Ka'b'ın (RA) hanımı Ummu't-Tufeyl'-den.onun
Rasûlullahı,"Rabbini rüyasında uzun saçlı,çok yakışıklı bir genç suretinde
gördüğünü.yeşillik bir yerde durmuş olup,altından bir döşek üzerinde
bulunduğunu[131],ayaklannda da altından nalınlar olduğunu" anlatırken
İşittiğini,rivayet etmiştir. [132]
EBÛ
MUHAMMED:Biz bu
hadisi bu şekilde tevil edenin tevilini;doğru kabul ettiğimizden anlatmış
değiliz.Onu ancak.bir kısım insanların bu hadisi tevil ettiğini ve bu hadis
için,bizim zikrettiğimiz diğer iki hadisi delil olarak kullandıklarını
göstermek için zikrettik.
Allah
(C.C)."Her türlü noksanlıktan münezzeh olan O Allah'dır ki kulunu gece
(...) götürdü"! I7.el-İsrâ: 1) buyurup dururken.bu hâdise nasıl onların
tevil ettikleri şekilde olabilir?!
Bu âyeti
böyle tevil etmek caiz değildir,ve âyet (in zahiri mânası) bu gibi hadislerle
reddedilemez.Biz sapıtmaktan ve Allah'ın Muhammed (AS) için fazilet kıldığı
İsrâ hâdisesini tevil etmekten Allah'a siğını-nz.Biz,hadisi kabul eder,Kur'an'ı
da zahiri (mânası) ne hamlederiz. [133]
İDDİA:Rasûlullahtan,Allah'ın (C.C) Âdem'i
kendi suretinde yarattığını rivayet ettiniz.[134]Allah tabârake ve taâlâ ise, kendisinin sureti veya benzeri bulunmaktan
münezzehtir.
CEVAB:Biz de onların dedikleri
gibi,Allah'm -hamd O'na mahsustur- sureti veya benzeri bulunmaktan münezeh
olduğunu kabul ediyoruz.Şu kadar var ki, insanlar bazan birşeye alışırlar ve
ona birşey demezler de,ona benzer (alışmadıkları başka) bir şeyi inkâr ederler.
Görmüyor
musun,Allah (C.C) kendini vasfeder-ken:"O'nun misli gibi (O'na benzer)
hiçbir şey yok-tur.O Semî'dir.Basîr'dir." (42.eş-Şûrâ:l 1) buyurmaktadır.
Bu âyetin
zahiri, O'nun mislinin hiçbir şeye benzemediğine delâlet etmektedir.Bir şeyin
misli.onun - kendisinden başka birşeydir.Binaenaleyh âyetin bu zahirine göre Allâhu
taâlâ için bir misil (benzer) vardır gibi gelir.
Bunun
lûgatta manası şudur ki:Birşeyin misli,o şeyin kendisinin yerine ikame
edilir.Bu yüzden bir kimse:"Benim gibi birisine bü söz söylenmez! Ve benim
gibi birinin emri olmadan hiçbir şey yapıla-maz!"der.Bu
sözüyle,"Benim nazîrlme (benim gibi birine) bu söz söylenmez ve onun emri
olmadan hiçbir şey yapılamaz." manasınıkasdetmez..Sadece: "Bizzat
bana bu söz söylenmez." demek ister.
İşte Allâhu
taâlâ: "O'iiun misli gibi hiçbir şey yoktur." derken"O'nun gibi
hiçbir şey yoktur." demek istemiştir.Böylece bu söz Arapların ifade
tarzına tamamen uygun olur.
Senin,"Bana.mızrağa
benzer (sivri) bir dille konuştu (=keîlemenî bi-lisânin ke misli's-sinâni) ve
"Kadının anem"e [135]benzeyen parmakları var (=lehâ benânun ke misli'-l-anemi)" dediğin
gibi (nasıl burada kef {= ke) harfi zâid ise) âyetteki "kemislihi"
deki kef in de zâid olması câizdtr(mümkündür).
Yine
recez'ci bir şâirin[136]ve sâliyâtin ke kemâ yuesfeyni=...ve konduğu gibi duran ocak
taşlan..." sözü de böyledir.
Buradaki
"kekemâ" kelimesindeki " kemâ"nm başına ikinci bir kef
(=ke) harfi getirilmiştir ki.bu misi (benzer,gibi Jmanasınadır.
İnsanlar
Rasûlullahın:Allah Âdem'i kendi suretinde yarattı." sözünün tevilinde
müşkilât çekmişlerdir.
Kelâmcılardan
bir gurup :"Allah,Âdem1I Âdem suretinde yarattığını murad etti ye buna
birşey İlâve etmedi." dediler.
Eğer bu
sözden murad bu olsaydı,bu sözün söylenmesinde hiçbir fayda olmazdı.Allah'ın
insanidendi suretinde, yırtıcı hayvanları ve diğer hayvanları da kendi
suretlerinde yarattığından kim şüphe edebilir?
Başka bir
gurup ise:"Allah,Âdem'i,kendi katında mevcud bir syret üzre yarattı"
demiştir.
Bu mümkün
değildir.Çünkü Allah yarattıklarının hiçbirini bir modele göre.yaratmaz.
Bazıları
dat'üz'ü çîrkinleştirmeyin! Muhakkak ki Allah,Âdem'i kendi suretinde
yaratmıştır."hadîsi hakkında Rasûlullahm Allah'ın Âdem'i yüz suretinde
yarattığını kasdettiğini söylemişlerdir.
Bu da aynen
birinci tevil mesabesindedir.Bu tevilde de fayda yoktur.
İnsanlar
Allah'ın Âdem'i,çocukîarının yaratılı-şmda;yüzünü de onların yüzü gibi
yarattığını bilirler.
Bazıları
hadise şu ilâveyi yaptılar:"Rasûlullah (A.S) birinin yüzüne vuran bir
adama rast geldi ve :"Yüzüne vurma! Muhakkak ki Allah Âdem'i onun
suretinde yaratmiştır.."[Yani,yüzüne vurulan adamın suretinde) buyurmuştur.
Bu sözde
de.birincisindeki gibi tutarsızlık vardır.
Vaktâ ki,hoş
olmayan bu tevilleF yapılıp.bu hususta münakaşa çoğalınca bu meseledeki
husûmetleri bazı kimseleri, ha dişe bir ilâve yapmağa zorladı.Ve dediler ki:
İbnu
Ömer,Rasûlullahtan onun (S.A.V),7Allah Âdem'i Rahmanın suretinde
yaratmıştır." dediğini rivayet etmiştir.
Onlar
"kendi suretinde (=sûretihi)." kelimesindeki zamirinin Allah'a ait
olmasını istiyorlar ki, böylece onların "h" zamiri yerine
"er-Rahmân" kelimesini koymalarıfnın sebebi) de anlaşılmış
olu-yor.Bu,senin"Rahman Âdem'i kendi suretinde yarattı"demen
gibidir.Böylece onlar çirkin bir hata işlemiş oldular.
(Onların bu
hatâya düşmelerinin) sebebi şudur ki,bizim;"Allah gökyüzünü Rahmân'ın
meşîeti(=dilemesi) ile yarattı"veya "Rahman'm iradesi ile
yarattı" dememiz caiz değildir.Bu ancak .ikinci isim,birinci isimden
farklı olduğu zaman caizdir.
Veya rivayet
,'Yüz'ü çirkinleştirmeyin.Çünkü o.Rahmân'ın suretinde yaratılmıştır."
şeklinde olsaydı,Rahmân,"Allah" 'dan başkası veya "Allah",
"Rah-man'"dan başkası olurdu.
Eğer İbnu
Ömer'in Rasûlullahtan bu şekilde bir hadis rivayet ettiği doğru ise.o takdirde
hadis,Rasûlullahm dediği gibidir.Hadisin tevil edilmesine veya hadis hakkında
münakaşa edilmesine lüzum yoktur.
EBÛ
MÜHAMMED:Bu teviller
içersinde gördüğüm, tutarlılığa en yakın ve beğenilmemekten en uzak tevîl,Ehl-
nazar1 dan (= akılcılar) birinin şu tevi-lidir.O,şöyle demiş tir: Allah (C.C)
Âdem'i Cennet-te,yeryüzündeki suretinde yarattı."
Sanki
bazıları:-Cennetteki şeyler dünyadakiler-den farklı olduğu için-"Âdem'in
boyu Cennette şu ka-dardı,nûru (yüzünün parlaklığı,güzelliği) şöyley-
di.güzel
kokusu böyleydi.." demişler de Rasûlullah da:"Aîlah Âdem'i
yaratmıştır" sözüyle onu Cennette yarattığını;"...kendi
suretinde." sözüyle de "...dünyadaki suretinde" yarattığını
söylemek istemiştir...
Ben bu
şekilde bir tevili ne kabul ederim,ne de bu tevilin Rasûlullahın kasdettiği
mâna olduğuna hükmederim.Çünkü ben Tevrat'taşunu oku-dum:"Allah(C.C) göğü
ve yeri yarattığında,"Biz kendi suretimizde bir beşer (insan)
yaratacağız." dedi've yeryüzünün toprağının alt tabakasından Âdem'i yarattı
ve onun yüzüne hayat rüzgârını üfledi[137]Yukarıdaki tevil ise, buna uymaz.
İbnu Abbas
'in şu hadisi de böyledir:"Mûsâ (A.S)İsrail oğulları için kayaya (asâsıyla
} vurdu ve su.fışkırdı.fMûsâ da):"Ey merkepler,içiniz!" dedi.Bunun
üzerine Allah (C.C) ona şöyle vahyetti:"Sen (bu sözünle)benim yarattıklarımdan
kendi suretimde olan insanlarıkasdettin ve onlan merkeplere benzettin.
"Çok geçmedi (Mûsâ) cezalandınldı[138]Hadis bu mânadadır.
EBÛ MUHAMMED:Benim kanaatim odur ki-Hiç şüphesiz
en iyi bilen Allahtır-suret;iki el.parmaklar ve göz'den daha çok şaşılacak
birşey değildir.Bunlara olan alışkanlığımız.sadece bunların Kur'an'da zikredilmesi
sebebiyledir.Sûret kelimesinden ürkülmesi ise,bu kelimenin Kur'an 'da
bulunmayışmdandır.
Biz.bütün
bunların (eller,parmak,göz ve suret) hepsine inanır,onlardan hiçbirinin ne
keyfıyyeti,ne de haddi (smın,şeklij olduğu hakkında herhangi birşey söyleriz.
[139]
İDDIÂ:Hammâd b.Seleme tankıyla rivayet
ettiğiniz Ebû Razîn el-Akîlî'nin hadisinde (Ebû Razîn'in)
Rasûlullaha,"Gökleri ve yeri yaratmazdan önce Rabbimiz nerede idi?"
diye sorduğunu,Rasûlullahın da:"Bir bulut içersindeydi.Üstü hava, al ti
hava idi [140]buyurduğunu söylediniz.
Bu bir
tahdîd (Allah'a sınır ve mekân tayin etme) ve Allah'ı yaratılmışlara
benzetmedir...
CEVAB:Biz deriz ki:Ebû Razîn'in (R.A) bu
hadisi hakkında ihtilâf edilmiştir.Hadis bu senedden başka bir senedle de,aynı
şekilde çirkin bir ifade İle vârid ol-muştur.Hadisi nakledenler de (cahil)
bedeviler-dir.Kendisinden Hammad b.Seleme'nin hadisi rivayet edilen Vekî
b.Hudus[141]de meçhuldür.
Ahmed b.Saîd
el-Lıhyânî,Ebû Ubeyd'den bize,"Hadisteki el-amâ kelimesi bulut
demektir." dediğini tahdis etti.
el-amâ
kelimesi, med (=uzatma) ile olursa.arap-lann günlük konuşmalarında zikredüdiği
gibi (bulut mânasına dır.Eğer maksûr (yani elifsiz) ise.o takdir de mâria:Sanki
"O,körlük içindeydi."şeklinde olur.Bununla Rasûlullah,Allah 'ın,insanlann
bilgisinden gizli olduğunu kasdetmiş olur.
Tıpkı bunun
gibi.birşey senin için mübhem ol-duğu,birşeyi ve onun nerede olduğunu
bilmediğin zaman sen:"Umiytu an hâza'l-emrje ene a'mâ anhu aman"
Yani:"Bu meseleye karşı kör oldum.ben ona karşıbir körlük içindeyim."
dersin.Ve sana gizli kalan herşey «senden yana bir körlük içinde demektir.
"Üstü
hava,altı hava (idi)" sözüne gelince.bazıla-rı hadise bir (nefy)
"mâ"sı eklediler ve Allah'ın altında ve üstünde hava bulunmasından ve
Allah'ın da,bu ikisinin arasında bulunmasından ürkerek:"Ne üstünde hava
(vardı) ne de altında" dediler [143]
Fakat esas
olan rivayet,birinci rivayettir.
(Allah 'a
yakışmayan bir mânaya karşı olan) ürküntü;hadîse "mâ" ilave etmekle
ortadan kalkmaz.Çünkü ("mâ ilâve edilse bile) alt ve üst mefhumları yine
de mevcuttur.-Vallâhu a'lem[144]
IDDIÂ Rasûlullahın (S.A.V):"Zamâna
(=dehr) sövmeyiniz.Çünkü Allah zamanın tâ kendisidir. [145]buyurduğunu rivayet etüniz.Böylece bu rivayette bulunmakla,
"Dehriyye(=MateryaIistler)"ye uymuş oldunuz.
CEVAB:Biz deriz ki:Câhiliyye devrindeki
arap-lar:"Dehr «malıma musibet (zarar) getirdi," ve "Bana dehrin
felâketleri, âfetleri ve musibetleri erişti, "derlerdi.
İhtiyar
birisi de: "Dehr(Felek) beni iki büklüm etti." deri.
Araplar,Allah'ın,
takdiri ile meydana getirdiği,ölüm,hastahk,sevdiklerini kaybetmek veya ihtiyarlık
gibi herşeyi dehr'e nisbet ederlerdi..
Yine:"Allah,bu
dehr'e lanet etsin?" derler.ona "el-menûn=Ölüm" ismini
verirlerdi.Çünkü araplara göre onlara ölümü celbeden odur.
el-menûn
"ölüm" demektir.Nitekim Ebû Zueyb de şöyle demektedir:
(e
mine'l-Menûni ve raybihi teteveccau ve'd dehru leyse bimu'tibin men
yeczau")
"Zamandan
ve onun musibetinden dolayı mı.acıdan sızlanıyorsun?
Zaman,sabredemiyenleri
kınayıcı değildir.
EBÛ MUHAMMED:er-Rıyâşî de,el-Asmafden,o da İbnu
ebî Tarfete el-Huzelî'den.o da Ebû Zu-eyb'den.bu şiiri bana bu şekilde
okudu.Bazıları ise bunu "ve raybihâ tetevecceu"şeklinde naklediyorlar
ve el-menûn kelimesini.el-meniyye (=ölüm) olarak kabul ediyorlar.Bu
yanlıştır."Zaman sabredemiyenleri kmayıcı değildir." sözü sana bunun
yanlış olduğunu gösterir.Sanki şâir: mine'd-DEHRİ ve raybihi teteveccau,
ve'd-dehru leyse bimu'tibin men yeczau." demişgibidir.
Allah (C.C)
da Kur'an' da :"natarabbasu bini ray-bel-menûn (=Biz onun felâket zamanını
bekliyoruz.)" (52.et-Tûr:30) buyurmaktadır, "raybe'l-menûn" yani
:"raybe'd-dehri ve havâdisehu (zamanın felâketleri ve insanın başına
getirdikleri..") demektir .Arablar;"Lâ elkâke âhira'l-menûn
(=zamanın sonuna kadar (ebediyyen) seninle görüşmeyeceğim) "
derler."âhira'l-menûn","âhira'd-dehri (zamanın sonu)11
demektir.
Allahu
Taâlâ.Cahiliyye ehlinin; Allah'm kendi takdiri ile meydana getirdiği şeyleri,ve
O'nun fiillerini zamana izafe etmelerini hikâye ederek şöyle buyurmuştur:
"Hem (kıyameti inkâr eden Mekke kâfirleri)şöyle dediler: "-Hayat
ancak bizim bu dünya hayatımızdır. Ölürüz ve yaşarız, bizi ancak dehr (=zaman)
helak eder." Halbuki onların buna dair bir ilimleri de yoktur. Onlar
sadece zan peşinde koşarlar." (45. el-Câsiye:24)
Rasûlullah
da :"-Size musibetler isabet ettiği za-man.zamana sövmeyin,ve musibetleri
zamana izafe de etmeyin.Muhakkak ki Allah; size bunları isabet ettiren
O'dur,zaman değildir.Fâile sövdüğünüz zaman .Allah'a sövülmüş olur!"
demiştir.
Görmüyor
musun, onların birine bir felâket veya malına.çocuklanna veya vücuduna bir
musibet geldiği zaman,bunları kendisinin başına getiren faile
(vasıtaya),bundan dolayı söverler.Onun niyyeti zamana sövmektir.Halbuki
sövülen Allah (C.C) dır.,.
Bu
anlatılanlar hakkında;benim yapmış olduğum tevili-aslinda bu tevil Allah'a
hamd olsun,kolay ve anlaşılır ise dedaha iyi anlatacak bir misal vereceğim
sana: Sanki Zeyd adında biri, Feth adındaki kölesine, bir adamı öldürmesini
emreder.Köle de adamı öldürür.İnsanlar da Feth'e söverler, ve ona lanet
ederler.Birisi onlara: "Feth'e sövmeyiniz, Çünkü Zeyd, Feth'in tâ
kendisidir." der. Bu sözüyle katilin Zeyd olduğunu kasdeder.Çünkü adamın
öldürülmesini emreden odur.O adam sanki:"Çünkü katil Zeyd'dir.Feth
değil!" demiş olur.
Zaman da
böyledir.Zaman içersinde musibetler, felâketler olur.Bu musibetler Allah'ın
takdiri iledir jnsanlar, bu musibet ve felâketler zamanın içersinde meydana
geldiği için.hiç suçu olmadığı halde zamana söverler.Bunun üzerine
birisi:"Zamana sövmeyiniz .Allah,zamanın ta kendisidir." der. [146]
İDDİÂ:Ebû Zerr ve Ebû Hurayra'dan (R.A)
,Rasûlullahın şöyle dediğini rivayet et tiniz: "Allah (C.C.) ,Kim bana bir
kanş yaklaşırsa, ben ona bir arşın yaklaşırım. Kim bana yürüyerek gelirse, ben
ona koşarak gelirim. [147]buyurmuştur.
CEVAP: Biz deriz ki: Bu, bir misal ve
benzetmedir. Allah ancak şunu kastetmiş: "Kim bana süratle taat
getirirse, ben ona, onun getirişinden daha süratle sevabınıgönderirim."
ve bundan kinaye olarak yürüme ve koşmayı zikretmiştir.
Tıpkı bunun
gibi: "Fulan sapıklıkta hızlıdır (=fulân mûdıun fî'd-dalâl)"
denilince, bununla, adamın hızlı yürüdüğü kasdolunmuş olmaz. Sadece, onun
süratle sapıklığa gittiği kastedilmiş olur.
(Buradaki
"mûdıun" kelimesinin kökü olan) "elvad, süratle yürümekten
kinayedir.
"Ayetlerimiz
(i red ve İbtal için) İçin koşuşanlar..." (22. el-Hacc: 51) âyeti de
böyledir. Âyetteki essa'y, süratle yürümek, koşuşmak manasındadır. Burada
onların devamlı olarak yürüdükleri kasdolun-muş değildir. Ancak onların,
niyyetleri ve amelleri ile sürat gösterdikleri kasdolunmaktadır.-Vallâhu a'lem[148]
IDDIÂ : Ununu Mektum'un oğlunun,Rasûîullah
(S.A.V) iki hamrruyla beraber iken,onun huzuruna girmek için izin ist ediğini,
Rasûlullahm da o iki hanımına örtünmelerini emrettiğini,hanımlarının:" Yâ
Rasûlullah o âmâdır (gözü görmez)" dediklerini .bunun üzerine Rasûlullahm
iki hanımına: kör ise) siz de mi körsünüz? dediğini. [149]rivayet ettiniz.
Ulemâ,
örtündükleri takdirde kadınların erkeklere bakmasının haram olmadığına icmâ
etmişlerdir. Rasûlullah (S.A.V) zamanında kadınlar mescid'e gider ve
erkeklerle (onların arkasında} namaz kılarlardı. [150]
Bir de siz:
"Zilletlerini açıp göstermesinler. Ancak bunlardan görünmesi zarurî olan
(yüz.eller ve ayaklar) müstesnadır.."(24.en-Nûr:31) âyetinin tefsirinde;
(zînetten maksadın) sürme ve yüzük olduğunu söylediniz.
CEVAB Biz deriz ki:Şüphesiz Allah
(C.C),Rasûlullahm hanımlarına örtünmeyi emretmiştir. Bize. onlarla ancak
perde arkasından konuşmamızı emretmiş ve :"Bir de (peygamberin) hanımlarından
gerekli birşey isteyeceğiniz vakit de,perde arkasından
isteyin."(33.el-Ahzâb:53) buyurmuştur.
Onların
yanma arada perde olmaksızın giren ârnâ olsun veya olmasın-müsavidir.Âmâ olsa
da.ol-masa da ikisi de Allaha âsi olmuşolurlar. Hanımlar da ,yanTarına
girmeleri için (ama olsun veya olmasın) onlara izin verdikleri takdirde Allah'a
âsi olmuş olurlar.
(Rasûlullahm
hanımlarının) nikâh edilmelerinin müslümanlara haram kılınışı gibi, bu da
sadece Rasûlullahm hanımlarına has bir hükümdür.
Rasûlullahm
hanımları Hac ve diğer farzlar için veya zaruri olarak dışarı çıkmalarını
gerektiren ihtiyaçları için evlerinden çıktıkları vakitperde (arkasından
konuşma) farzı ortadari kalkar.Çünkü o takdirde onların huzuruna kimse girmiş
olmamaktadır .Yolculukta da,açıkta bulundukları vakit örtünmeleri gerekir.
(Perde ile tesettür) farzı sadece onların (Rasûlullahm hanımlarının) oturmakta
oldukları evler için vâkî olmuştur. [151]
Rasûlullah
şunu kasdetmiştir:Bir müşteri bir köle satın alır,ve bir müddet onu
çalıştırarak gelir elde eder.Sonra kölede bir kusur olduğunu görür ve onu bu
kusurundan dolayı geri verir.Fakat köleninhizmetinden elde ettiği geliri yani harac'ı
geri vermez.Çünkü o.köle hakkında riski göze almıştı ve eğer köle ölseydi
alanın malından (bir köle) ölmüş olurdu.
Sonra da
Rasûlullahm: "Kim (şişkin görünsün diye) sütü memesinde bırakılmış bir
hayvan (=el-musarrât) satın alırsa üç gün muhayyerdir, dilerse hayvanı geri
verir ve hayvanla birlikte bir sa' (ölçek) yiyecek de verir." [153]dediğini rivayet ettiniz.
İşte
bu,birinci hadisin hükmüne aykırıdır.Çünkü hayvanı satın alanın,hayvandan
aldığı süt.onun gailesi(= ürünü,geliri) dir.Keza alıcı aynı şekilde riski göze
almıştır.Eğer koyun ölseydi onun malından (bir koyun) ölmüş olurdu.Binaenaleyh
bu hadisle "Gelir.risk karşılığıdır."hadisi aynıdır,aralarında fark
yoktur.
EBÛ MUHAMMED:Biz deriz kirîki hadisin arasında
açık bir fark vardır. Çünkü elmusarrat ile el-muhaffele aynı şeydir ki sütü
sağılmayıp memesinde biriktirilen hayvan demektir. Günlerce süt sağılmaz ve
neticede içinde süt toplandığı için hayvanın memesi büyür.Müşteri bu hayvanı
satın aldığı zaman.memesindeki sütü sağar.Bir iki sağışta memedeki sütü
tamamen ahr.Bundan sonra süt kesilince.hayvanın memesinin sunî olarak
şişirildiğini anlar ve hayvanı geri verir.Hayvanı geri verirken bir sa'föl-çek)
yiyecek de verir.Çünkü hayvanın memesinde (fazladan) toplanan sütsatıcının
mülkünde idi.ahcı-nın mülkünde değildi.Bu yüzden o, sütün kıymetini (bir sa
yiyecekle) öder.
(Fakat)
Kusurlu bir köle kusuru belirtilmeden satıldığı zaman (kölenin çalışmasından
elde edilen) geliri ile beraber satılmış değildir.Ğalle(=gelir) sadece alıcının
mülkünde olur ve bu gelire karşılık satıcıya hiçbir şey ödenmez... [154]
İDDİÂ:Amr b.eş-Şerîd'in;Ebû Râfi'İn
Rasûlul-lahtan:"(Şuf a hakkı bakımından) en haklı olan,bir kimsenin
komşusudur.[155]sözünü işittiğini rivayet ettiniz.
Katâde'den.b
el-Hasen (el-Basrî)r den ,o da Raşûlullahtan,O'nun (S.A.V):,Komşusunun evi veya
arazisi üzerinde en fazla hak sahibi olan dip kontşusudur. [156] dediğini de rivayet ettiniz.
Sonra da
ez-Zuhrî'den,onun:"Rasûlullah şufa hakkım,ancak taksim edilemiyen mallar
için geçerli kıldı.Lâkin sınırlar belirlenip yollar ayrıldığı zaman şufa hakkı
yoktur[157]buyurduğunu rivayet ettiniz.
İşte
bu,birinçi hadise aykırıdır.
CEVAB:Biz bu ikinci hadis hakkında deriz
ki:Burada,Câbir'in(R.A) Rasûlullahın bu hadisini.kendisinden işittiğine dair
bir delil yoktur..
Görmüyor
musun Câbir, "Rasûlullah şufa hakkınıancak taksim edilemeyen mallar için
geçerli kıldı." diyor.Demekki bu sadece Câbir'in buna hükmetmesi veya
böyle olduğunu zannetmesi veyahut da
Rasûlullahtan
rivayet eden birini işitmesinden ibarettir.
İlk iki
hadis ise,ikisi de muttasıldır ve üstelik iki-sininde manası aynıdır.
Birincisine
gelince,manası: "Komşu, dip komşusunun evi üzerinde en fazla (satın alma)
hakkına sahiptir." demektir.
Hadisteki
es-sakb(=dip komşu )kelimesi,dip dibe yakınlık demektir. (Bu hususta)şâir der
ki:
"Kûüyyetun
nazihun mahalletuhâ Lâ ememun dâruhâ ve lâ SAKABUN" (Oturduğu yer uzak
olan Kûfeli bir kadın Evi ne yakındır,ne de bitişik).,
"Lâ
ememun dâruhâ" sözü ile "yakın değildir." ve "lâ
sakabun" sözü ile de "bitişik değildir" demek istiyor.
İkinci
hadise gelince:Rasûlullah şuf a hakkını
sadece
taksim edilemeyen mallar için geçerli kıl-dı.Lâkin sınırlar belirnenip.yollar
ayrıldığı zaman şuf a hakkıyoktur." (buyurmuştur.)
Sanki
içersinde evler bulunan bir mahalle (var).Bu evler (ayrı ayrı değil) müştereken
on kişiye aittir.Eğer onlardan birisi,bu evlerden hissesini satacak olsa o
hissenin şuf a (satın almada öncelik) hakkına diğerleri hepbirlikte sahip
olurlar,ve herbiri evin dokuzda birini satın alır.
Eğer bu
evler, onlardan birisi evini satmadan önce taksim edilmişse,o takdirde
herkesin kendi müstakil evi olmuş olur. Bunlardan birisi evini satmak istediği
zaman, diğerleri için şuf a hakkı olmaz.Şufa hakkına sadece.onun dip komşusu
sahip olur.
Böylece bu
hadis bize, taksimat yapılınca taksim edilmemiş yer hükmünün ortadan
kalkacağını göstermektedir. [158]
IDDİÂ:Rasûlullahın:Birİnizin kabına sinek
düştüğü zaman,onu (kaba) daldırınız.Çünkü onun iki kanadının birisinde
zehir,diğerinde de onun panzehiri (şifâsı) vardır.Sinek önce zehirini akıtır,
sonra (daldırınca) da panzehirini akıtır.[159]buyurduğunu rivayet ettiniz.
Bir şeyde
hem zehir, hem de onun panzehiri nasıl bulunur?! Sinek zehirin yerini nasıl
biliyor da önce onu akıtıyor ve panzehirin yerini de nasıl biliyor da onu sonra
akıtıyor?
CEVAB:Biz deriz ki bu hadis gerçekten
sahih-tir.Aynı şekilde,bu lafızlardan başka lafızlarla da rivayet edilmiştir.
Bize
Ebu'l-Hattâb tahdis etti (ve) dedi:Bize Ebû Attâb haber verdi (ve) dedi:Bana
Abdullah b.el-Mu-sennâ haber verdi (ve) dedi: Bana Sumâme ( -213) [160]rivayet etti (ve) dedi:"Bİr kaba sinek düştü.Enes (R.A) parmağıyla onu
tuttu ve "Bismillah" ...diyerek suya bat irdi, ve bunu üç kere
tekrarladı,Sonra Iullahın kendilerine böyle yapmalarını emrettiğini ve
"iki kanadından birinde zehir.diğerinde de panzehir olduğunu"
söyledi.
EBÛ
MUHAMMED:Deriz ki:Kim
dinî hususla-rı,müşahade ettiği olaylarla açıklamaya kalkar;hay-vanın
konuşamayacağmı,kuş'un (Allah'ı) teşbih ede-miyeceğini.yeryüzün bir parçasının
diğerine şikâyette bulunup sızlanamayacağnı, sineğin zehir ve panzehirin
yerlerini bilemeyeceğini iddia eder;hadiste varid olan anlamadığı şeylere
itiraz eder,ve "Bir kırat[161]nasıl Uhud dağı kadar olur?","Beytul-Makdis nasıl-dile gelip
konuşur?","Şeytan nasıl sol eliyle yer ve sol eliyle içer?",
Onun sol eli mi var?" "Aralarında asırlar bulunduğu halde Âdem (A.S)
Mûsâ (A.S) ile nasıl buluşur da kader hususunda birbiriyle münakaşa ederler?",
"Nerede münakaşa ettiler?",derse;o kimse İslâm'dan sıyrılıp çıkan
yıkıcının biri olmuştur.Şu kadar ki o, bu ve benzeri sözleri, safsataları,
münakaşaları ve haber ve eserleri (Rasûlullahın,ashab ve tabiînin sözlerini)
reddetmesi ile kendini gizlemek[162]istemektedir. [İşte bu kimse)Rasûlullahın getirdiklerine,Ashab ve Tabiînin
en hayırlılarının kabul ettikleri şeylere karşı çıkmaktadır.
Kim
Rasûlullahın getirdiklerinin [hadis ve sünnet) bir kısmını inkâr
ederse,tamamını inkâr etmiş sayılır.
Eğer İslâm
dinini bırakıp da,bu ve benzeri şeylere inanılmayan başka bir dine geçmek
isteseydi böyle bir din bulamazdı.Çünkü
Yahudiler.Hristiyan-lar,Mecüsîler,Sâbiîler ve Seneviyye (Maniheistler) [163]bu gibi şeylere inanırlar ve kitaplarında da bu gibi şeyler mevcuttur.
Benim
bildiğim,bu gibi şeyleri sadece Dehriyye (Materyalistler) den bir guruptan
başkası inkar etme-mektedir.Kelâmcılardan bir gurub ile Cehmiyye fırkası da bu
hususta Dehriyyeye tabî olmuşlardır.
Bundan sonra
(gelelim meseleye):Biz din yolunu terkedip.felsefeye başvursak [164]yine de sinekte hem zehir hem de panzehir olduğunu inkâr etmek kabil midir?
Bu meselede
sinek,tıpkı bir yılan gibi değil midir? Çünkü tabibler yılanın etinin, ondan
Tiryâk-ı Ekber[165]yapıldığı zaman,yılanın zehirine karşı şifa olduğunu, akreb sokmasına
,kuduz köpek ısırması" na,"dördüncü sıtması"na, [166]felcelakye [167] denilen hastalığa,titreme hastalığına ve sar'a'ya faydalı olduğunu
söylerler.
Akreb
hakkında da;karnı yarılıp,sonra soktuğu yere bağlanırsa fayda vereceğini;akreb
yakılıp kül haline gelince,bundan kendisinde böbrek taşı olana içi-rilince
fayda verdiğini ve bazan akreb felçli birini sokunca o kimsenin iyileştiğini
(doktorlar) söylerler.
Yine akrebin
eti bir süre iç yağı içersinde bırakılırsa bu yağ vücuttaki büyük ur ve
şişkinlikleri yok eder.
Eski
tabibler;sinek,sürme taşı içine konur ve öğütülür,sonra göze sürülürse gözün
görme gücünü artüracağmı,göz kapağının kenarlarındaki kirpiklerin diplerini
kuvvetlendireceğini ileri sürerler.
Sâhibul-Mantık
(=Aristo) dan naklederler ki; Geçmişte bir kavim sinek yerler ve hiç göz
hastalıklarına yakalanrnazlarmış!...
Yine
tabibler (sinek hakkında derler ki: (Sinek) ezilip.akrebin soktuğu yere'konursa
ağn diner.Yine bir kimseyi köpek ısırırsa, kendisini öldürmemesi için,sinek
konmasın diye yüzünü örtmeğe muhtaç olur, d emişlerdir.
Bu da
sineğin yapısında hem zehir.hem de panzehir bulunduğunu gösterir.
EBÛ MUHAMMED:Biz dini bırakıp felsefeye ve gözle
gördüklerimize inandığımız zaman dahi, nasıl olur da hayvanların ve böceklerin
anlama (kabiliyyet-lerinin olma) dığını iddia edebiliriz? Biz bakıyoruz ki
küçücük bir karınca,yazdan kış için yiyecek depo eder .Bu depoladığı tanenin
çürümesinden korktuğu zaman onu yeryüzüne çıkartır.Mehtaplı bir gecede onu
yayar .Tanenin filizlenmesinden korkarsa,onun çimlenmemesi için ortasını oyar.
İbnu Uyeyne
( -198) [168]de;'lnsan .karınca ve fâre'den başka,yiyeceğini depo eden yoktur."
demiştir.
İşte
kargalar! Meyvalan var iken hurma ağacına yaklaşmazlâr.Fakat meyvalar
devşirildiği zaman bu-daklardaki ağacın özünü yerler.
Felsefeciler
de:Deveyı bir yılan sokunca de-ve,tatlısu yengeci yer ."derler.
İbnu.Mâseveyh
dedi ki:Bu sebepten biz.yengeç lerin yılan sokmalarına iyi geldiğini
zannediyoruz.
Yine
(Felsefeciler) derler ki:Kaplumbağa,beyaz benekli zehirli yılanı yediği
zaman,(zehirlenmemek için) yabani kekik yer.
Gelincik de
yılanı öldürdüğü zaman.sedef otu denen bitkiyi yer.
Köpekler de
vücudlannda kurt (şerit) olduğu zaman,buğday başağı yerler.
EBÛ MUHAMMED:Bu hayvanlar,felsefeciler cihetinden
de görüyorum ki anlayışa sahip olduklarıgibi tıbbı da iyi bilmektedirler.Bu ise
sineğin, kanatlarındaki zehir ve panzehiri bilmesinden daha hayret
vericidir...
Uzaktan
demiri kendine çeken ve onu kendine itaat ettiren,böylece kendi haraketiyle
demiri de sağa sola haraket ettiren taşa nasıl şaşmıyorlar?Bu taş mıknatıs
taşıdır.
Keza
es-sinfîl taşı hakkında Aristo'nun ^'Karnında su toplanan bir kimsenin karnına
bağlanır-sa.adamın karnındaki su azalır.Bunun doğruluğunu gösteren şudur ki;bu
taş,adarmn kanuna bağlandıktan sonra taruhrsa, taşın ağırlığının artmış olduğu
görülür/' sözüne nasıl inanırlar?
Tabib
Eyyûb'a-veya Huneyn (b.İshak)1 a -bu taştan bahsettim,taşı tanıdı ve, "Bu
taş Tevrat'ta -veya Allah'ın mukaddes kitaplarından bir diğerinde - zikredilmiştir."
dedi.
Yine
(Aristo'nun) bahsettiği sirke içinde balık gibi yüzen taş; kadının böğrüne
asılan ve onun hamile kalmasına mâni olan boncuk;firının kenarına konan ve
ekmeklerin düşüşmesine sebep olan bir taş; bir kimse iki eliyle eliyle tuttuğu
zaman ,o kimsenin midesinde ne varsa dışarıçıkartan taş;Yukan Mısır'da
sunta(=akasya) ağacı denilen ve üzerine kılıç çekilip yüründüğü ve kesmekle
tehdid edildiği zaman solu-veren ağaç ve benzerişeyleri nasıl kabul ederler?
Bana bizim
bir şeyhimiz Ali b.Âsım'dan.o da Hâlidu'l-Hazzâ'dan ,o da Muhammed b.Sîrîn'den
( 110) [169]rivayet etti ki o şöyle demiştiniki adam (Kadı) Şurayh'a gidip
birbirlerinden davacıoldular.Biri-si:"Ben bu adama bir emanet verdim,şimdi
emaneti bana geri vermiyor." dedi.Şurayh ona:"Adama emanetini geri
ver!" dedi.Adamr'Yâ Ebâ Umeyye! O öyle bir taştır ki,hamile kadın onu
gördüğü zaman çocuğunu düşürür,sirkenin içine atılsa sirke kaynamağa başlar,fınna
konsa fınn soğur." dedi.
Bunun
üzerine Şurayh sustu ve her ikisi kalkıp gidesiye kadar onlara birşey demedi.
Bütün
bunlar,aklın almadığı ve çoğunun mukayese ile bilinemediği şeylerdir.Eğer
bunlara ben-zer,acâib mahlûkâtı araştırıp zikretmişolsak iş çoğalır ve (söz)
uzardı... [170]
İDDİÂ:Rasûlulİahınşöyle dediğini rivayet
ettiniz:"(Kıyamet günü) birtakım kimseler (=akvâm) elbette bana.Havz'ıma
gelecekler.Sonra elbette benim Önümden alınıp götürülecekler.Ben de o za-
man:"Yâ Rabbi.Ashabcağızım! Ashabcağızım! .." diyeceğim.Bunun üzerine
bana:"Sen,onların senden sonra neler yaptıklarını bilmiyorsun! Sen
onlardan ayrıldığın zamandan beri,gerisin geri (dinden)irtidad etmekten geri
durmadılar."denecek.[171]
Bu
hadis,Râfızılerin; Ali,Ebû Zerr.el-Mıkdâd, Selmân , Ammâr b.Yâsir ve Huzeyfe
(R.A) hâriç, Rasûlullahm diğer ashabını küfürle itham etmede dayandıkları
delilleridir.
CEVAB:Biz deriz ki :Şayet onlar
(akılcılar,kelâ-mcılar) hadisin üzerinde düşünseler ve lafızlarını (iyi)
anlasalardı;Rasûlullahın burada azınlık bir gurubu kasdettiği sonucuna
varabilirlerdi.
"Birtakım
kimseler elbette bana,Havz'ıma gelecekler, "sözü bunu ispat eder.Eğer
Rasûlullah-yukarıda isimleri zikredilen Ashab hariç-Ashabının hepsini
kasdetmiş olsaydı;"Siz elbette bana,Havz'ıma geleceksiniz, sonra da
önümden çekilip götürüleceksiniz." derdi.
Nitekim,birisi:"Bana
bugün ,Benû Temîm'den birtakım kimseler (=akvâm) ,ve Kûfelilerden de bir takım
kimseler geldi." der.ve bu sözüyle sadeccçoğun-luğun az bir kısmını
kasdeder.Eğer; birkaç adam hariç, (o kabilenin) hepsinin kendisine geldiğini
kasdetmiş olsaydı: "Bana Benû Temî kabilesi ve Küfe halkı geldi."
derdi.Burada "kavm" sözünü kullanması caiz değildir.Çünkü kavm,geride
kalıp gelmeyenfaz sayıdaki) kimselerdir.
Keza:'Yâ
Rabbi,Ashabcağızım!Ashabcağızırn! küçültme sîğasıyla-buyurması da bunu sana
ispat eder.Rasûlullah bu sözüyle - küçültme siğasmı kul lanmakla-onlann
sayılarının azlığını göstermek iste-miştir.Nitekim sen de:"(Yolda )dağmık
vaziyette evciklere rastladım." ve (insan) gurupçuklannın yanından
geçtim." dersin, (ve bununla onların azlığınıkas-dedersin)..
Biz
biliyoruz ki;bazen münafıklar,dini zayıf ve dindeşüphesi olan kimseler de
ganimet gayesiyle Rasûlullah ile birlikte savaşlara katılıyorlardı.Rasûlullahın
vefatından sonra birkısım kimseler irtidad etti.Uyeyne b.Hısn bunlardandır.Bu
adama irtidad etti ve peygamberlik iddiasına kalkıştığında Tuleyha b.Huveylid'e
[172]katıldıve ona imanfl) etti.Tuleyha hezimete uğrayınca kaçü.Onu Hâlid
b.Velid esir aldıve eli ayağı bağlı olarak Ebûbekr'e gönderdi.Medî-ne'ye
getirildi.Medine'nin çocukları hurma dallan ile onu dürtüklemeğe ve ona vurmağa
başladılar,ve:"Ey Allah'ın düşrnanıjman ettikten sonra Allah'a küfret-ün
(öyle mi?!) "dediler.
Bunun
üzerine Allah'ın düşmanı:"ValIahi ben (zaten) iman etmemiştim." dedi.
Ebûbekr
kendisiyle konuşunca (tekrar) müslü-manhğıkabul etti; Ebûbekr de onun
müslümanlığını kabul etti ve kendisine bir eman yazdı. Bundan sonra o.ölünceye
kadar dini zayıf olmakta devam etti.
Rasûlullahın
(S.A.V) el-Ğâbe'deki [173]develerine saldıran da o idi.el-Hâris b.Avf (RA) ona: "Muham-med'e
(S.A.V) karşınankörlük ettin! Hem onun diyarında hayvanlarını beslersin ,sonra
da onunla savaşırsın (öyle mi?) dedi.O da:"Dediğin gibi!" diye cevab
verdi.
Rasûlullah
onun hakkında:"Kendisine uyulan şu ahmak!..." demiştir
Araplar
iridad ettiği zaman Uyeyne b.Hısn gibi irtidad eden birçok kimseler vardı.
Onlardan kimi tekrar dine döndü ve iyi bir müslüman oldular.Kimi de
münafıklıkta israr etti.Allahu taâlâ (bunlar hak-kında):"Çevrenizdeki
bedevilerden ve Medine halkından birtakım münanklar vardır ki .onlar münafıklık
etmeye alışmışlardır.Sen onları bilmezsin,onlan biz
biliriz."(9.et-Tevbe:101) buyurmuş-tur.Rasûlullahın önünden çekilip götürülecek
olan-lar,işte(mürted ve münafık) lardır...
Onların
zikrettikleri altısı hariç.nasü olur da bütün Ashab,onun önünden çekilip
götürülürlerTHal-buki Allah(C.C) onlar hakkında daha önce şöyle
bu-yurmuştu:"Muhammed Allah'ın peygamberidir.Onun beraberinde
bulunanlar(=Ashâb-ı Kiram) kâfirlere karşı çok şiddetli,kendi aralarında gayet
merhametlidirler....ilâh" (48.el-Feth: 29)
Keza:"Hakikaten
Allah (Hudeybiye'de) ağacın altında sana biat etmekte oldukları vakit o
mü'minlerden razıoldu."(48.el-Feth: 18) buyurmuştur.
EBÛ
MUHAMMED:Bana Zeyd b.Ahzem et-Tâî tahdis etti (ve) dedi:Bize Ebû Dâvud
(et-Tayâîisi) haber verdi (ve) dedi:Bize Kurratu'bnu Hâlid, Katâde'den haber
verdi.Katâde (öl-118) [174]şöyle dedi:"Sâid b.el-Museyyib'e ( -94)," [175]"Bey'at-ıRıdvan'da (Ashab) kaç kişi idiler?" dedim,"Binbeşyüz
kişi idiler." dedi.Ben:Câbir b.Abdülah (R.A) bindörtyüz kişi olduklarınısöyledi,dedim.Bana:"AIlah
ona rahmet et-sin.yanılmış.Onlann binbeşyüz kişi oldukların bana söyleyen
odur".dedi
[176]Sonra onların gerisin geri irtidad edeceklerini bildiği halde Allah'ın
(C.C) birtakım kimseler den(=akvâm) razı olması.onları medhetmesi.İncil ve
Tevrat'ta onlar için misal vermesi nasıl caiz olabilir? Olsa olsa onlar
(Kelâmcılar) in : "Allah onların irtidad edeceklerini bilemedi."
demeleri gerekir ki.işte bu (sözü söyleyen) kâfirlerin en şerlisidir. [177]
İDDİÂ;Siz,Musa'nın (A.S) kaderi
(=mutezilî) olduğunu,Âdem(A.S) ile münakaşa ettiğini,ve münakaşada Âdem'in
(A.S) gâlib geldiğini;[178]Ebû-bekr'in de kaderi olduğunu ve Ömer ile münakaşa ettiğini ve Ömer'in ona
galib geldiğini rivayet ettiniz.
CEVAB:Biz deriz ki:Bu bir yalan ve hadise
iftira-etmektir.Biz ne Mûsâ 'nın ne de Ebûbekr'in kaderi olduğuna dair
herhangi bir hadis vârid olduğunu bilmiyoruz. ..
Bize
Ebu'l-Hattâb tahdis etti (ve) dedi:Bize Bişr b.el-Mufaddal haber verdi (ve)
dedi:Bize Dâvud b.ebî Hind^Âmir'den ,o da Ebû Hurayra'dan ,o da Rasûlul-lahtan
haber verdi ki(Rasûlullah) şöyle demiş-tir:"Mûsâ (A.S) Âdem (A.S) ile
karşılaştı ve ^'İnsanları bedbaht yapan,onlan Cennetten çıkaran İnsanların
babası(=Ebu'l-Beşer) Âdem sen (mi)sin?" dedi.O da:"-Evet" dedi
ve ilâve etti:"Sen de Allah'ın risalet ve kelâm (=konuşma) ile insanlara
üstün kıldığı Mûsâ değil misin?" dedi,Mûsâ:Evet dedi .Âdem
(A.S):"Sen Allah'ın sanaİndirdiğinde (=Tev ratî,Allah'ın -tekrar Cennete
sokmadan öncebeni oradan çıkaracağınıokumadın mı?"de-di.Mûsâ,evet
dedi.Bunun üzerine Âdem ,Musa'ya gâlib geldi ve onu susturdu.
EBÛ MUHAMMED:Bu sözde Musa'nın kaderi olduğuna
dair ne vardır?Biz biliyoruz ki herşey Allah'ın kader ve kazâ'sı iledir.Şu
kadar var ki.fnlleri faillerine nisbet ediyoruz.ve güzel amel işleyeni güzel
amelinden dolayı övüyor.kötüyü de kötülüğünden dolayılevmediyor,kınıyor;ve
günah işleyene günahlarına göre muamele ediyoruz.
"Ebübekr
(R.A) kaderi idi." demelerine gelin-ce:Bu da aynı şekilde tahrif ve hadise
ilâvede bulunmaktır.
Onlar
(Ebûbekr ve Ömer) sadece kader hakkında bilgileri olmadığı için münakaşa
etmişlerdir. Fakat kader hakkında gerçeği öğrendiklerinde ne oldu?Bir noktada
birleştiler!...Tıpkı bunun gibi onlar;Rasûlul-lah kendilerine öğretesiye.Kur'an
nazil olasıya,sünnet kesinleşinceye kadar, dini meseleler ve tevhid hususunda
pekçok şeyi bilmiyorlardı,daha sonra bunları öğrendiler.
Hadİs.Ebûbekr
ve Ömer'den rivayet edilmesine rağmen-Hadisçüer nazarmda-zayıftır.Hadîsi İsmail
b.Abdisselâm ,Zeyd b.Abdirrahman'dan ,o da'Amr b.Şuayb'dan o da babasmdan,o da
dedesinden rivayet etmiştir.Yine bu hadisi Horasanlı bir adam.Mukâtü
b.Hayyân'dan ,o da Amr b.Şuayb'dan rivayet ediyor.Bu ravilerin ise çoğu
tanınmamaktadır. [179]
îman
sonradan kazanıhr.Hayâ ise kişide yerleşmiş bir huy ve tabiattır.O halde huy
ve tabiat nasıl "sonradan kazanılan birşey" olabilir?
CEVAB:Biz deriz ki:Hayâ sahibi hayası
sebebiy-le-imanıyla günahlardan uzak kaldığıgibi-günahlar-dan uzak durur ve
sanki haya imandan bir şu'be olmuş olur.
Birşey
diğerinin misli,benzeri veya onun sebebi olduğu zaman araplar.o şeyi diğerinin
yerine koyarlar.
Görmüyor
musun,rükû!a ve secdelere salât (=namaz) diyorlar. Halbuki salât'ın asıl
(mânâsı)ı duadır .Allah'ın (C.C) :"OnIara salât et.If(9.et-Tevbe:103)
yani:Onlar için dua et,ve "Eğer duanız olmasaydı.." (25.el-Furkan:77)
Yani:Namazınız olmasaydı.buyur-duğu gibi;onlar da duaya namaz (=salât) demişlerdir.
İbnu
Ömer,"Rasûlullah bir velîme'ye (ziyafete) çağrıldığı zaman, eğer oruçlu
değilse, yerdi.Yok eğer oruçlu ise salât ederdi-yani dua ederdi-"
demiştir.
Salât'ın ash
duâdır.Allahu taâlâ:"Bir de onlara salât et,çünkü senin sal ât ın(-duan)
onlar için bir rahatlık ve huzurdur." (9.et-Tevbe:103) buyurmuş-tur.Salât
et demek,duâ et demektir.
Yine
Allah(C.C) :"Allah ve melekleri Peygambere salât ederier.Ey iman edenler
siz de ona salat edin ve gönülden teslim olun."(33.el-Ahzâb:56)
bu-yurmuştur.Salât edin,yani:ona duâ edin,demek-tir.Bu hususta daha pekçok ayet
vardır.
İşte duâ da
namazda edildiği için,namaza duâ(=salât) ismi verilmiştir.
Zekât da
böyledir. Zekâ t ,mahn temizlenmesi ve çoğalmasıdır.Çoğalma da,maldan zekâtın
çıkarılmasıyla olunca,zekât denmiştir.[181]Buna benzer (misaller) çoktur.
Bana
Ebu'l-Hattâb tahdis etti (ve) dedi:"Bize el-Mu'temir b.Süleyman
haber.verdi (ve) dedi:el-Leys b.ebî Süleym'i,Vâsıl b.Hayyân"dan,o da Ebû
Vâil'den.o da İbnu Mes'ud'dan rivayet ederken işittim (ki) İbnu Mes'ud (şöyle)
demiştir:"Geçmiş peygamberlerin sözlerinden insanların en son muhafaza
ettikleri "Utanmadıktan sonra istediğini yap!..."sözü olmuştur. [182]
Bununla şu
kasdolunuyor:Kim utanmazsa fâsık olur ve;bütün kötülükleri işler ve bütün
çirkin şeyleri irtikâb eder.Çünkü onu bundan,ne din,ne de hayâ.hiçbiri
menedemez.
İşte gördün
mü,hayâ ile îman,her ikisi aynı şeymişgibi.aym işi görür oldular. [183]
IDDIÂ:Şu'be'den,o Ya'lâ b.Atâ'dan,o da
Câbir b.Yezîd b.el-Esved'den,o da babasından rivayet ettiniz ki(Câbir'in
babası,Yezid b.el-Esved (RA) şöyle demiş tir:"Rasûlullah ile birlikte
namaz kıldım.Baktım ki iki adam mescidin bir taraûnda namaz kıl-mayıp
duruyorlar.Rasûlullah onları çağırdı.Bunun üzerine ikisi de boyun
damarlarıtitreyerek [184]geldiler.
Rasûlullah:"Sizi
.bizimle beraber namaz kılmaktan alakoyan nedir?" dedi.Onlar:"Biz
evlerimizde kılmıştık!" dediler.Rasûlullah:"Böyle yapmayınız!
Biriniz evinde namazı kılar da sonra namaz kılmakta olan imama yetişirse ,onun
arkasında namaza dursun.Bu (ikinci) kıldığı onun için nafile olur."
dedi. [185]
Sonra Ma'n
b.İsa'dan ,o Saîd b.es-Sâib et-Tâifî'den ,o da Nûh b.Sa'saa'dan.o da Yezîd
b.Âmir'den rivayet ettiniz ki(Âmir (RA) şöyle ) demiştir: "Rasûlullah
namazda iken geldim ve oturdum, (namaz kılmak için) onların arasına girmedim.Rasûlullah
(namazı bitirip ) döndü ve;"Ey Yezid sen müslüman olmadın mı?
dedi.Ben:"Evet müslümanım Yâ Rasûlallah."
dedim.Rasûlul-lah:"Herkesle birlikte namaz kılmaktan seni alıkoyan
nedir?" d e di. Ben :"Ben sizin namazı kıldığınızızannederek evimde
kılmıştım!" dedim...Bunun üzerine Rasûlullah :"Namaz (kılmak) için
gel-diğinde.insanlan namaz kılıyor görürsen hemen onlarla beraber namaza
dur.Eğer namazını kılmış idiysen.o (kıldığın) senin için nafile olur.Bu ise
farz olan namaz olmuş olur." dedi. [186]
Sonra yine
Yezîd b.Zuray\Huseyn'den,o da Amr b.Şuayb'dan.o da Meynv'ıne'nin mevlâsı Süleyman'dan
rivayet ettiniz ki(Süleyman şöyle) demiş-tir:"îbnu Ömer'e geldim.însanlar
namaz kılıyor,o ise bir döşeme taşı üzerinde oturuyordu. "Onlarla beraber
namaz kılmıyor musun?" dedim."Ben kılmıştım. Çünkü Rasûlullahı
:"Bir namazı.günde iki defa kılmayın." derken işittim[187]dedi.
Bu bir
çelişki ve tutarsızlıktır.Ve bu hadislerin herbiri diğerinin vâcib kılmadığı
şeyi vâcib kılmaktadır.
CEVAB:Biz
deriz ki:Kesinlikle bu hadislerde her hangi bir çelişki ve tutarsızlık yoktur.
Birinci
hadise gelİnce:Rasûlullah şöyle demiştir: "Biriniz evinde namazını kılar
da,sonra namazı kılmakta olan imama yetişirse, onunla beraber namazı kılsm.Bu
(ikinci) kıldığı onun için nafile (olur)."Bu sözle şunu kasdetmektedir:
İmamla
kılmış olduğu namaz nafiledir.İlk kıldığıiscfarz olandır.Çünkü önce,farz namaz
olarak ilk kıldığı namazın edasına niyet etmiş.namaz tamam ol-muş,ve bitmiş
tir. Ameller ise niyyetlere göredir.
İkinci
hadise gelince: Rasûlullah demiştir
ki:
"Namaz (kılmak) için geldiğinde.insanlarınamaz kılıyor görürsen hemen
onlarla beraber namazı kıl! Eğer namazı kılmışidiysen o senin için nafile
olur,bu ise farz olan namaz olmuş olur."
Bu sözüyle
Rasûlullah şöyle demek istemiştir: "İmamla kıldığın bu namaz senin için
nafile olur.Evinde kıldığın namaz ise farz olan namaz olmuş olur."
Eğer,
"...bu ise farz oîan namaz olmuşolur..." sözündeki (yakın işaret ismi
olan) "hâzini" (=bu),yeri-ne (uzak işaret ismi olan)
"tilke" (=o) koysaydı.mana daha vazıh olurdu.fAsIında) bu iki işaret
sıfatı arasında fark yoktur...Buradaki müşkilât ise sadece "ve hâzihî
(=bu namaz) "sözünden dolayı meydana gel-mektedir.Bazı râviler hadisteki
"hâzihi" lafzın: ilk yerinde zikretmeyip,ikinci yerinde zikretmiş ve
onu"tilke" yerine koymuştur.
Râvilerin bu
gibi.harf veya manayı değiştirebilen basit bir şeyi ihmal edip
zikretmemelerinin misallerini sana (evvelce de) vermiştim.
İçersinde
İbnu Ömer'in(R.A) ."Rasûlullah.bir
namazı günde
iki defa kılmayın buyurdu." dediği üçüncü hadise gelince:Aslında
Rasûlullah sanki şöyle demiş gibidin'Bir farz namazı günde iki defa kılmayın."
Faraza sen evinde öğle namazınıkıldm.sonra onu tekrar kıldın veyahut da ilk
olarak bir imamla kü-dın.sonra başka bir imamla tekrar kıldın.
İşitmemiş
veya kendisine ulaşmamış olması do-layısiyleİbnu Ömer,Rasûlullahın
kişinin,imamı namaz kıldırır gördüğünde onunla namazıkılmasını ve onu nafile
kabul etmesini söylediği hadîsle amel et-memiş,kendi işittiği hadise uymuştur.
O halde kim
evinde farzı kılar.sonra imamla bu namazıtekrar kılar ve bunu nafile yaparsa.bu
namazı günde iki defa kılmış olmaz. Çünkü bu iki namaz başka başka iki
namazdır.Onlann birisi farz.diğeri de[188]
İDİDÂ Sufyân ,ez-Zuhrî'den,o da Ebû
Sele-me'den,o da Âişe'den (RA) olmak üzere,Rasûlullahın (S.A.V) .cünüb olduğu
halde uyumak istediğinde, namaz abdesti gibi abdest aldığını[189].rivayet ettiniz.
Sonra
Şu'be'den,o da el-Hakem (b.Uteybe) 'den.o daİbrahim (en-Nahaî)den,o da el-Esved
(b.Ye2id en-Nahaî)'den,o da Âişe'den (R.A) rivayet ettiniz ki
(Âişe):"Rasûlullah yemek yiyeceği veya uyuyacağı zaman abdest alırdi.
[190]demiştir.-Hz.Âişe "cünüb iken" böyle yaptığını kasdediyor-
Sonra yine
Sufyân o Uyeyne den.o Ebû İshak (eş-Şeybânî)'den o da el-Esved'den,o da
Âişe(R.A)den rivayet ettiniz ki (Âişe)şöyle demiş tir: "Rasûlullah suya
el sürmeden cünüb olduğu halde uyurdu. [191]
CEVAB:Biz
deriz ki:Bütün bunların hepsi de câizdir.Dileyen cinsî münasebetten sonra namaz
abdesti alır,sonra uyur.Dileyen de elini ve tenasül uzvunu yıkayıp uyur.
İsteyen de suya dokunmaksızm uyur.Şu kadar var ki abdest almak efdaldir.
Rasûlullah
bir şeyin faziletini göstermek için bükere böyle yapar; o hususta ruhsat
bulunduğunu göstermek için bir kere de şöyle yapardı.însanlar bunlarla (-iki
şekilde de) amel ederlerdi.
Binaenaleyh
kim efdal (= en üstün) olanı yapmak isterse onu yapsın.Kim de ruhsata tabî
olmak is-terse,o da onu yapsın. [192]
IDDIÂ:Sufyân
(b.Uyeyne),den,ez-Zuhri'den,o da Saîd b.el-Museyyib'den,o da Ebû
Huray-ra'dan:"Bir bedevinin Mescid(-i Nebevî'y)e bevlettiği-ni.bunun
üzerine Rasûlullahın:"Bevlettiği yere bir kova su dökün''buyurduğunu [193]rivayet ettiniz.
Sonra Cerir
b.Hâzim'den rivayet ettiniz ki (Cerîrşöyle) dedi:Abdulmelik b.Umeyr'i.Abdullah
b.Ma'kıl b.Mukarrin'den bu kıssa hakkında Rasûlulla-hın:"Üzerine
faevlettiği toprağı alıp atın ve onun yerine su dökün ." dediğini rivayet
ederken işittim.
îşte bu
birincisine aykırıdır.
CEVAB:Biz deriz ki:Buradaki aykırılık
râviden gelmektedir.Ebû Hurayra'mn hadisi daha sahihtir. Çünkü o, bu kıssa
esnasında orada hazır bulunmuş ve hadiseyi görmüştür.,
Abdullah
b.Ma'kıl b.Mukarrin ise sahabeden değildir. Rasûlullah zamanına yetişenlerden
de değil-dir.Biz onun sözünü,hâdisede hazır bulunan ve hadiseyi gören birinin
sözüyle bir tutamayız.. -
Onun babası
Ma'kıl b.Mukarrin,Ebû Amratu'l-Muzenî Raşûlllahtan rivayet eder,oğlu Abdullah'a
ge linçe, onu(n sahabe olup olmadığım ) bilmiyoruz. [194]
İDİDÂ:Birçok
hadiste:RasûIuIlaha,"YoIcuIuk esnasındaki oruçtan"
sorulduğunu,Rasûlullahm da:"Dilersen tut.düersen tutma!"[195]dediğini rivayet ettiniz.
Sonra
Ubeydullah b.Mûsâ'dan.o da Usâme b.Zeyd'den ,o da İbnu Şihâb (ez-Zunrî)'den.o
da Ebû Seleme (b.Abdirrahman b.Av'dan ,o da babasından, olmak üzere rivayet
ettiniz ki, babası (Abdurrahman b. Aiv (R.A)şöyle ) demiştir:"Rasûİullah;yolculukta
orucu t utmak, o kimsenin (ramazanda) mukim iken oruç tutmaması gibidir.[196]buyurdu
CEVAB:Biz deriz ki:Bu (ikinci hadis)
Rasûlulla-hm;yolculukta Allahu taâlânın ruhsatını(kolaylığını) ve kendilerine
bağışladığı rahatlığı terkedip de, sıkıntı ve meşakkatleri üzerine alan
kimselere söylediği bir sözüdür.
Rasûlulah
onlara;yolculuk esnasında oruç tutmalarının günahının,mukim iken oruç
tutmamalarının günahı gibi olduğunu bildirmiştir.
Başka bir
hadiste de ; Allah'ın kendilerine verdiği nimeti ve bu hususta sağladığı
kolaylığı kabul etmeyi terke ttiklerinden dolayı onlara "âsîler(=itaat etmeyenler)
"adını vermiştir.
Her kim
Allah'ın kolaylığından yüz çevirirse.azi-meüe (amel etiği ibadetle) rini
terketmiş gibidir.Bu sebepten Rasûlullah, bütün senenin tamamında oruç
tutulmasıhakkında:"Ne oruç tutmuş olur,ne de orucunu bozmuş olur!"[197]ve:
Fakat bir
kimse soğuk zamanlarda ve kısa günlerde yolculuk eder veyahut da gölgelikte ve
rahat bir-halde bulunur,kendisine hizmet edenleri bulunur-sa;o takdirde oruç
tutmak o kimse için kolaydır. Rasûlullahın oruç tutma ile tutmama arasında
muhayyer bıraktığı ve "Dilersen tut.dilersen tutma!" dediğuşte bu
gibi kimselerdir... [199]
Sonra Ebû
Nuaym (el-Mulâî)'den ,o da İsrail (b.Yûnus es-Seb'î)'den,o da Zeyd b.Cubeyr
'den ,o da Ebû Yezid ed-Dabbî'den,o da Rasûlullahın hizmetçisi Meymûne binti
Sa'd'dan rivayet ettiniz ki:"Rasûlulla-ha (S.A.V) oruçlu iken hanımını
Öpen bir kimsefnin hâlin) den soruldu .Rasûlullah;"Orucu bozulmuştur!"
dedi.
CEVAB:Biz deriz
ki:Öpme oruçlunun orucunu bozar. Çünkü (bu) öpme şehveti uyandırır ve mezi'nin [201]gelmesine sebep olur.Mübaşeret (dokunma.te masjhakkında da söyleyeceğimiz
aynıdr.
Rasûlullaha
gelince,şüphesiz ki o mâsum-dur.Onun oruçlu iken öpmesi,babanın çocuğunu, kar
deşin kardeşi öpmesi gibidir.
Hz.Âişe'nin,
"Hanginiz fercine(şehvetine), Rasûlullahınşehvetine sahib olduğu gibi
sahib olabilir?[202]demesi de bunun böyle olduğunu isbat eder.
Biz,
Rasûlullahın uykusu hakkında da aynı şeyi söylüyoruz: Onun uykusu"Benim
gözlerim uyur (fakat) kalbim uyumaz. [203]sözü mûcebince,abdesti icabettirmez.Bu şebepten,hınltısı duyulacak derecede
uyur.sonra abdest almadan namaz kılardı.
Rasûlullahm
tâbi olduğu hükümler ise.pekçok yerde,ümmetinin tâbi olduğu hükümlerden
farklıdır. [204]
İDDİÂ:Rasûlullahın,"Keçilere iyi
davranınız. Çtinkü keçi hoş bir maldır ve o Cennettendir. [205]buyurduğunu rivayet ettiniz.
Keçi bizim
gözümüzün önünde doğurup dururken nasıl olur da Cennetten olabilir?Eğer
Cennette keçi olursa.orada inek,deve,eşek ve at da olması gerekir!...
CEVAB:Biz deriz ki:Rasûlullah bu keçinin
bizzat kendisinin Cennetten olduğunu kasdetmemiştir.Bizim yanımızda durup
dururken.nasü Cenneten olabilir?
O (S.A.V)
.sadece.şunu kasdetmiştinCennette keçüer vardır,ve Allahu taâlâ ona benzer
olarak .dünyada da keçileri yaratmış tır. Keza, aynı şekilde koyun, deve ve
atlardan hepsinin Cennette misal (=ben-zer)leri vardır[206]
Cennette
ancak;maymun ,domuz,akrep ve yılan gibi kötü hayvanlar bulunmaz.
Cennette et
olması caiz olunca .orada keçi ve koyun bulunması da caizdir olur.Keza orada
yenilecek kuş eti bulunması caiz olunca yenilecek deve.sığır ve koyun bulunması
da caiz olur.Zira Cenab-ı Hak (Cenneti anlatırken):"...ve arzu ettikleri
kuş etleri.." (56.el-Vâkıa:21) buyurmaktadır.
EBÛ MUHAMMED:Bana Ahmed b.el-Halîl rivayet etti
(ve) dedi:Bize el-Asmaî haber verdi (ve) dedi:Bi-ze Ebû Hilâl
er-Râsıbî,Abdullah b.Burayde'den,o da babasıBuraydetu'l-Eslemî'den
Rasûİullahın: "Dünya ve âhiret ehlinin katığının efendisi et;ve dünya ve
âhiret ehlinin çiçeklerinin efendisi de el-fâğıye (=kına çiçeği)dir.buyurduğunu
[207]rivayet etti.
Benim bu
söylediklerime delâlet eden bir hususda,başka bir hadiste:"..(keçilerin)
burunlannda-ki sümüğü silin Çünkü o Cennet hayvanlanndandır. [208]buyurmasıdır.Yani Rasûlullah:"O Cennette yaratılmış olan
hayvanlardandır." demek istiyor... [209]
İDDİÂ:Rasûllahın,"Geride kalanların
kendisine ağlamalarından dolayı Ölüye azab olunur.[210]buyurduğunu rivayet ettiniz.
Bu, iki
yönden bâtıldır:
Birincisi:Allah
(Azze ve Celle)'nin :"Günah İşleyen bir kimse,başkasının günahını
çekmez."(35.Fâtır:18) âyeti sebebiyle bâtıldır.
İkincisi:Allah'ın
(C.C):"De ki:"-Sizi Allah dirilti-yor,sonra sizi O öldürecek.Sonra da
sizi kıyamet günü toplayacaktır." (45.el-Câsiye:26) âyeti sebebiyle
bâtıldır.
Sonra Allah
(C.C) ,çamur safhasından onları tekrar dirütesiye kadar yaratılmış (insam)ın
hallerini anlatarak şöyle buyurmuş tur: "Andolsun biz insanı (Âdem'i)
çamurun özünden yarattık.Sonra Adem'in neslini sağlam bir yerde(rahhnde) bir
nut-fe yaptık.Sonra o nutfeyi embriyo haline getirdik. Ondan sonra embriyoyu
bir parça et yaptık ve et parçasını da kemikler haline çevirdik.Kemiklere de
et giydirdik.Sonra onu bambaşka bir yaratık yap tık.Bak ki yaratanların en
güzeli olan Allah'ın şanı ne kadar yücedir.Sonra siz bunun arkasından muhakkak
öleceksiniz.Sonra siz.kıyamet günü muhakkak
diriitileceksiniz."(23.el-Müminûn: 12-16)
Allah
(C.C),ne insanı ölüm ile ba's{=tekrar diriliş)arasında(yani kabirde)
dirilteceğini ne de-gerek ölünün uzuvlarını parçaladığıve gerek biraraya getir
diği zaman-ona azab edeceğini veya mükâfatlandıracağınıbelirtmiştir.
CEVAB:Biz deriz ki: Şüphesiz Allah'ın
Kitâb'ı (=Kur'an) İcaz, ihtisar, işaret ve İmâ kullanır.Bir yerde bir sıfat
kullanır,başka yerde o sıfatı zikretmez.Başka bir yerde ortaya çıkmasıyla ,bu
iki sıfattın,iki yerden birisinde hazfedildiği anlaşılır.
Rasûlullahın
hadisi ise Kur'an'ı açıklayıcı ve âyetlerde ne kasdedildiğini göstericidir.
Kur'an'da
hazf e misal,AlIah'm:"Sizden kim hasta yahut yolcu olursa,başka günlerde (
de oruç tutar.)" .(2.el-Bakara:184)âyetidir.
Bu âyetin
zahiri manası şuna delâlet etmekte-dinsizden kim hasta veya seferde
olursa.seferde veya hasta halde oruç tutsa bile (bu tuttukları kadar) başka
günlerde (tekrar) oruç tutar.
Halbuki esas
kasdedüen şudunSizden kim hasta veya seferde olur da oruç tutmazsa.o kimse
tutamadığı günler kadar diğer günlerde oruç tutar.
Ayette
"...oruç tutmazsa.." ibaresi hazfolunmuş (=düşürülmüş)tür.
Keza
Allah'ınfC.C) :"(Hacc'da) Sizden kim hasta veya başında eziyyeti olursa,o
kimseya üç gün oruç ;ya altı fakire birer fitre miktarı sadaka ya-hud bir
kurban kesmekle fidye vermesi vacib
olur.
(2.el-Bakara:196)âyeti de böyledir.
Âyetin
zahiri,hasta olan veya başı bitlenen birine fidyenin vacib olduğuna delâlet
etmektedir. Halbuki kasdedüen şudur: Sizden kim hasta olur veya başında
eziyyeti olur da SAÇINI TIRAŞ EDERSE onun üzerine,oruç tutarak ,sadaka vererek
veya kurban keserek fidye vermesi vaciptir.
Buna benzer
misaller çoktur.
Bir âyette
bir sıfatın zikredilip de, onun gibibaşka bir âyette bu sıfatın
zikredilmemesine ve bunlardan biriyle diğerine istidlal olunmasına bir misal
de: ".. içinizden adalet sahibi iki erkeği de şahid yapın.(65.et-Talâk:2)
âyetidir.
Allahu taâlâ
başka bir yerde:"..erkeklerinizden 'iki kişiyi de şahid
tutun."(2.el-Bakara:282) buyurmuştur'.. Öbür âyette (şahidlerin) sıfatını
zikrettiği için kısa kısa keserek"..iki âdil." dememiştir.
Bir
yerde:"..mü'min bir köle azad etmek gerekir." (4.en-Nisâ:92) başka
bir yerde de:"birbirleriyle birleşmeden önce, bir köle azad etmek
gere-kir."{58.el-Mucâdele:3) buyurmuş ve "...mü'min (bir köle) "
dememiştir.
•
Rasûlullahın hadisi ile istidlal edilen hususlar ise şunlardır: Namazların
kılınışı ;rükû,secde-ler.ve teşehhüd nasıldır? (Namazlar) kaç rekâttır?Mallarda
ne kadar zekât ve sadaka gerekir?Hırsı-zm elinin kesilmesini gerektiren malın
mikdarı (nedir?) ve süt emme ile kimler(in nikahı) haram olur? Bunlara benzer
pekçok şeyler.
Elbette
Aîlahu taâlâ Kur'an'da ,kıyamet gününden önce bir kısım insanlara azab
edeceğini bize bildirmiş tir. (Onlar hakkında şöyle) buyurmuştur. "Onlar
sabah akşam ateşe arzedilecekler.Kıyamet koptuğu gün de:"-Firavn ve
kavmini en şiddetli azaba sokun!" denUecektir.n(40.el-Mü'min:46)
Fakat
onların sabah ve akşam ateşe arzedilme-leri Cenâb-ı Hakk'm "Kıyamet
koptuğu gün de:"-Fir'avn ve kavmini enşiddetli azaba sokun." sözünden
dolayı ne dünyada ,ne de âhirette caiz değil-dir.Çünkü kıyamet gününün ne
sabahı ne de akşamı
vardır.Ancak,"Rizıkları
da orada dir,sabah ve ak-şam!"(19.Meiyem:62) âyeündeki gibi mecaz yoluyla
caiz olabüir.Oradaki (kıyametteki sabah ve akşamın) mecazi olması
mümkündür,fakat burada (40,el-Mü'mln.46 ayetinde) mecazi olması mümkün değildir.
Ben bu
hususu "Te'vîlu Muşkili'l-Kur'ân" adlı eserimde anlatmıştım. [211]
(Cenâb-I
Hak) başka bir yerdckıyamet gününün azabınızikrettikten sonra:"Muhakkak
ki o za-Iimlere,bundan (âhiret azabından) Önce de bir azab var.Fakat pek
çokları bilmezIer."(52.et-Tûr: 47) buyunnuştur.
Keza;pekçok
cihetten ve pekçok sika (güvenilir) ravilerin nakli ile.Rasûlullahm kabir
azabından Allah'a sığındığı.kendisinden rivayet edilmiştir.
Bu hadisler
cümlesinden olmak üzere şu hadisleri (zikredebiliriz):
Mâlik (b.Enes)
in ,Ebû'z-Zubeyr'den,o da Tavus (b.Keysân) dan,o da İbnu Abbas'dan rivayet ettiği
hadis.İbnu Abbas:"RasûluUah Deccalın fitnesinden sana sığınınm.Ve yine
hayatın, ölümün ve kabir azabının fitnesinden sana sığınırım. [212]derdi." demiştir.
Yine bu
hadislerden :Şu'be,Budeyİ b.Meyse-re'den.o da Abdullah b.Şakîk'den ,o da Ebû
Huray ra'dan, rivayet edilen:"RasûluIah:"-Allah ım,ben kabir
fitnesinden ve azabından,ve Deccalın fitnesinden sana sığimnm.[213]derdi." hadisidir...
Hişam'ın
hadisi de bu rivayetlerdendir:Hişâm (ed-Dustuvâî) Katâde'den,o da Enes
{b.MâlikJ'den rivayet etmiştir ki:tfRasûluUah (S.A.V):"-Allah'ım! Ben
hayatın ve ölümün fitnesinden ve kabir azabından sana sığınırım!" derdi. [214]
Bunlara
,Münker ve Nekir (melekleri) ve onların sual sorması hakkındaki rivayetleri de
ilâve edebili riz:
Hammâd
b.Seleme'nin Âsim (b.ebi'n-Necûd) dan,onun da Zirr (b.Hubeyş) den,onun da
Abdullah b.Abbas'dan rivayet ettiği hadis bu tip hadislerdendir. (Abdullah
b.Abbas) dedi ki: "Muhakkak ki biriniz kabrinde öyle bir oturtuluş
oturtulur ve kendisine Sen kimsin?" denilir.Bunun üzerine o: "Ben
diriyken de ölüyken de Allah'ın kuluyum.Ve ben Allah'tan başka ilâh olmadığına
şehadet ederim.Yine Muham-med'in O'nun kulu ve rasûlü olduğuna da şehadet
edirim." der.Kendisine:"-Doğru söyledin" denilir ve kabri
hemen,Allah'm dilediği kadar genişletilir ve kendisine Cennetteki yeri
gösterilir.
Başka birine
gelince,ona:"-Sen kimsin?" denilir.Bunun üzerine
o:"-Bilmem?" der.Kendisine:"-Sen (zaten hiç) bilmedin!"
denlir ve hemen kabir onun üzerine .kaburga kemikleri parçalanıncaya kadar sıkıştırılır.
[215]
Bu,ancak bir
peygamberin bilebileceği birşey-dir.Abdullah b.Abbâs'm bunları anlatabilmesi
için mutlaka Rasûlullahtan işitmiş olması gerekir.
Yine Abbâd
b.Râşid .Dâvud b.ebî Hind 'den o da Ebû Nadra (el-Abdî) den ,o da Ebû Saîd
el-Hudrî'den (R.A) ,o da Rasûlullahtan (S.A.V) rivayet et mistir
Rasûlullahşöyle anlatmıştir:"-Kabre konulduğu zaman kula melek gelir.Eğer
kâfir veya münafık ise o kula Muhammedi kasdederek:"Bu zât hakkında ne
diyorsun?" denilir. O '-Bilmiyorum! insanların birşeyler söylediğini
duydum.ben de onu söyledim!" der.Bunun üzerine (melek) :"Sen (zaten
hiç) bilme din, kulak da asmadın.hida-yete de ermedin!" der. [216]
Bütün bu
hadisler kabir azabının kâfire mahsus olduğunu gösterir.
Onların
(=Kelâmcüar) :"Allahu Taâlâ:"Günahişleyen bir kimse başkasının
günahınıçekmez,"
(35,Fâtır:18)
buyururken;nasıl olur da ölü,geride kalanların kendisine ağlamalarındandolayı
azab olunur? "demelerine gelince :Biz aynı şekilde geride kalanların
kendisine ağlamalarından dolayı ancak kâfire azab olunduğunu zannediyoruz.
Nitekim İbnu
Abbas da böyle söylemiştir: (Rasû-lullah) bir Yahudinin kabrinfin yanından)
geçer-ken: "Muhakkak o azab olunuyor.geride kalanları da ona ağhyor[217]demiştir.
Eğer İbnu
Abbas'm dediği gibiyse.bu ürkülecek birşey değildir.Çünkü kâfire (zaten) her
hâî-u kârda azab olunur.
Yok
eğer,gıybetten ve idrardan (sakınmadığı için) azab olunan [218]hakkında dediği gibi (Rasûlul-lah) günahkar bir müslümanı kasdetmişse.o
takdirde Cenâb-ı Hakkın:"Günah işleyen bir kimse, baş kasının
günahınıçekmez."âyeti ancak dünyadaki hükümler hakkındadır.
Nitekim
Câhiliyye ehli, öldürülen bir kimsenin intikamını almak ister ve karşı gurup,
(katilin) karde-şini.babasmı veya herhangi bir akrabasını öldürürdü. Eğer
akrabalarından veya hısımlarından birini öldüremezse onun aşiretinden iki adamı
öldürürdü. Allah'u Teâlâ bunun üzerine: "Günah işleyen bir kimse
başkasının günahınıçekemez" ayetini indirmiştir.
Bu âyetin
aynı şekilde İbrahim'e (A.S) indirildiği de bize haber verildi.
Bundan
dolayı Rasûlullah.oğlu ile beraber gördüğü bir adama:"Ne sen, onun
işlediği bir suçtan mes'ul olursun.ne de oğlun; senin suçundan mes'ul olur.[219]buyurmuştur.
Fakat
Allah'ın azabına gelince, o azab geldi rni, umûmi ve kötülük edene de iyilik
edene de şâmil olur.
Allahu
taâlâ: "Bir de öyle bir musibetten korkun ki, o yalnız içinizden zulmedenlere
isabet etmez." (8: el-Enfâl: 25) buyurmuştur. Yani Cenâb-ı Hak, bu
musibetin umûmi olacağını, zâlime de başkalarına da isabet edeceğini
kasdetmiştîr.
Yine
Allah(C.C): "insanların kendi ellerinin yaptıkları işler (^günahlar)
yüzünden karada ve denizde fesad çıktı ki Allah işledikleri günahlardan bir
kısmının cezasını onlara (dünyada) tattırsın!.." (30. er-Rûm : 41)
buyurmuştur.
Ümmü Seleme
(RA.): Ya Rasûlallah, içimizde sâlih kimseler de var İken biz helak
olurmu-yuz? demiş, Rasûlullah da : "Evet, kötülükler çoğaldığı
zaman." cevabını vermiştir.
Allah'ın
erişkinlerin işledikleri günahlardan dolayıaralarında çocuklar ve hayvanlar
olduğu halde Nuh'un (A.S.) ümmetini (Tûfan'da) boğduğu da onların malûmudur.
Keza Allah
(C.C.) Âd kavmini şiddetli bir rüzgarla; Semûd kavmini yıldırımlar, Lût kavmini
de (gökten yağan) taşlarla helak etmiş,Sebt ashabını (=ya-hudileri) maymunlar
ve domuzlar haline getirmiş ve. onlara azap ederken çocuklarına da azab
etmiştir.
Kûfelilerden
[220]birisi,-Allah'ın mukaddes kitaplarını okuduğunu ve bu kitaplardan birinde
: "Ben kindar olan Allah'ım! Babalarının günahlarından dolayı onların
çocuklarını da cezalandırırım." ibaresini gördüğünü bana söyledi.
îbnu Abbâs
(R.A.) DanyâI'in{A.S.) : "Ey İsrail oğulları! Sizin günahlarınız yüzünden
benim azaba uğratılmam size yakışık alır mı?" dediğini rivayet etmiştir.
Enes b.
Mâlik (R.A.) de "keler bile Adem oğlunun günahlarından dolayı (meydana
gelen kıtlık dolayısıyla, yiyecek bulamayarak) yuvasında zayıflayarak
ölür." demiştir.
Rasûlullah,
Mudar kavmine beddua etmiş ve: Ey AUahım! Mudar üzerine baskını arttır, ve onların
üzerine Yûsuf un (A. S) (kıtlık) seneleri gibi seneler gönder. [221]demiş ve bunun üzerine onlar yedi sene kıtlık ve kuraklığa uğramışlardır.
Hatta öyle ki,deriden yapılmış kaplan .kemikleri ve ılhiz (denilen kan ve deve
tüyüden yapılan Câhüiyye devri yiyeceğin) i bile yemek mecburiyetinde
kalmışlardır.Bu kıtlık Rasûlulah ve Ashabına bile ulaşmış ve Rasûlullahın
bedduası sebebiyle onlar da cezaya mâruz kalmışlardır. Öyle ki Rasûlullah ve
müslümanlar açlıktan karınlarına taş bile bağlamışlardır. [222]
EBÛ MUHAMMED:Şüphesiz biz ,bu çeşit haberlerden
bizi müstağni kılacak şeyleri gözlerimizle gördük.İçersinde salihler,dindar
insanlar.çocuklar ve küçüklerin de bulunduğu nice beldeler vardı ki.zelzele
ile.dindan faciri, iyisi kötüsü,küçüğü büyüğü hepsi de helak
olmuşladır."Kûmes"[223]Mih-ricân-Kuzak[224]"Rey " [225]ve Suriye ve Yemen'in pekçok şehirleri bunlardandır.
Bu, Allah'ı
bilip tanıyan bütün din mensuplarının-birbirleriyle ihtilâf içinde olsalar
bilebildiği şeydir.
EBÛ MUHAMMED: Tarihçilerden (=Ashâbûl-ahbâr)
biri bana şunu anlattı : Bir gece (Halife) el-Mansûr sohbet etmiş ve Emevi
halifelerini, onların [226]gidişatlarını, (başlangıçta) doğruluktan ayrılmadıklarını, sonra sıranın,
gösterişe dalan oğullan-na geldiğini; devlet işlerinin büyüklüğü ve kadrinin
yüceliği karşısında onlann,gayret ve arzulannın,şe-hevi şeylere teveccüh
etmek,lezzetleri tercih etmek ve Allah'ı (C.C) öfkelendirecek şeyleri irükab
etmek olduğunu; bunları işlerkefı,AIlah'ın onlan (hemen) ce-zalandırmayıp
kendilerine mühlet verdiğinden habersiz,Allah'ın kendilerini (mühlet vererek)
aldatmasından (=mekr-i ilâhî) emin olarak işlediklerini; Bunun üzerine
Allah'ın saltanatı ve izzeti onlardan so yup aldığını ve nimetlerini de onların
üzerinden (kaldırıp başkalarına) naklettiğini anlatmış.
Bunun
üzerine Salih b.Ali[227](halifeye)şöyle demiştir:Ey mü'minlerin emiri! Ubeydullah b.Mervan
kaçarak,kendisine tabi olanlarla "Nûbe"[228]arazisine girdiği vakit.Nûbe melik'i malûmat istedi,kendi-sine malumat
verilince(Melik) ata binerek Ubeydullaha geldi ve değişik bir lisanla aklımda
tutamadığım şeyler söyledi ve onu ülkesinden kovdu...Eğer mü'minlerin emiri onu
hapisten çağınp.bu gece huzurumuza getirilmesini ve bunun kendisine sorulmasını
muvafık görürlerse (çağınlsm) .
el-Mansur
onun getirilmesini emretti ve ona başından geçeni sordu.
Ubeydullah:Ey
mü'minlerin emri! Kaçırabildi-ğim çeşitli ev eşyalarıyla Nûbe arazisine
geldim.Ora-da bunları döşedim ve üç gün burada ikamet ettim. Daha sonra
durumumuzdan haberdar olan Nûbe meliki bana geldi.İçeriye uzun boylu .kartal
burunlu yakışıklı bir adam girdi. (Vere serdiğimiz) kumaşlara yaklaşmayarak
toprağa oturdu.
Ben:"Niçin
kumaşlarımızın üzerine oturmuyor sunuz?" dedim.
Bana:
"-Ben Melik'im .Bütün meliklere de Allah'ın azameti karşısında tevazu
göstermesi yara-şır.Çünkü melik'i (bu makama )O yükseltmiştir"dedi
Sonra bana
döndü ve :"Kitabınızda size haram kılındığı halde niçin içki
içiyorsunuz?" dedi.
Ben
:"Buna kölelerimiz ve sefihlerimiz cüret ediyor." dedim.
O:"Niçin
hayvanlarınızla ekinleri çiğniyorsu-nuz?Halbuki bozgunculuk sizin Kitab'ınızda
haram kılınmıştır!?dedi.
Ben:"Bunu
câhillerimiz yapıyor." dedim.
O:"Size
haram kılındığı halde niçin ipek ve dîbac giyiyor.gümüş ve altın (eşya)
kullanıyorsunuz?" dedi.
Ben:
"Saltanat bizden gitti,yardımcılarımız azal-dı.Bu esnada Acem'den bir
kavme galip geldik.Onlar bizim dinimizi kabul ettiler ve hoşgörmememize rağmen
bunları giydiler." dedim.
(Melik) uzun
müddet başını önüne eğdi,ve elini evirip çevirerek toprağı çizmeğe
başladı.Sonra da:
"Anlattıkların
senin dediğin gibi değildir! Bilâkis siz.size haram kılman şeyleri helâl
saydınız.Size yasaklanan günahlarıişlediniz. Mülkünüzdekilere (tebaanıza)
zulmettiniz.Allah da kuvvet ve üstünlüğü sizden çekip aldı ve günahlarınızdan
dolayı size zillet (elbisesini) giydirdi.Sizin hakkınızda Allah'ın henüz sona
ermemiş bir azabıvardır.Azabın;siz benini topraklarımda iken size inmesinden
ve sizinle beraber bana da dokunmasından korkarım.Misafirlik üç
gündür.İhtiyacınız olan erzakıalın ve topraklarımı terkedin." dedi.Ben de
dediği gibi yaptım.
Allah (C.C)
Kur'an'da bize;babalanndan dolayıçocuklarım koruduğunu da haber vermiş tir
.Allah (C.C) şöyle buyurmaktadır:"...Duvara gelince.bu duvar şehirde iki
yetim oğlanındı.Duvarın altında bu oğlanlar İçin saklı bir define vardı
.Babaları da
salih bir
adamdı.Onun için Rabbin diledi ki .ikisl de rüşdlerine ersinler ve definelerini
çıkarsınlar.
[3] Bkz:Dr. İsmail L.Çakan,Hadislerde
görülen ihtilaflar ve çözüm yollan-Muhtelifu'l-Hadis flmi-.ist.1982.
[4] Bkz Gerard Lecomte,Şafiî'nin
Ihtilafu'l-Hadis'indenİbn guteybe'nin MuhteIifi'1-Hadis'ine-..terc: İ.K.Dönmez.İslam
[7] Te'vil" gibi bir eserin
Türkçeye tercüme edilmezden on. beş sene önce Fransızcaya tercüme edilmiş
olması bizler için üzülünecek bir haldir. Bu, kendi kültür mirasımıza bir batılı
kadar bile sabib çıkamayıştmızın, ona gereken ehemmiyeti veremeyişİmizin bir
ifadesidir.
Tercih
sebepleri usûl-i hadîs kitaplarında zikı Edilmiş-tir. el-Hâzımî
.el-İ'tibâr'ında bunların ellisini zikretmiş; Irâkî İbnu's-Salâh'ın Ulûmu'l-Hadîsine
yaptığı şerhte bunları nakletmiş ve bu sayıyı yüze yükseltmiştir. Suyûtî
bunları Tedr-îb'inde (2/198-202. Mısır 1385/1966 tab'ı)hulâsa etmiştir.
(el-Bâisu'I-hasîs, s; 176).
[17] Nuhbctu'l-Fiker şerhi, Ibnu Hacer el-Askalânî
s: 49 (Hattâ imâm eş-Şâfiî bu eserini müstakil bir eser olarak düşünmemiş ve
sâdece "el-Umm" adlı eserinde bu mevzua dair bir fasıl ayırmıştır.
Bkz: el-Umm c. 7 (Kenarında) (Kitâ-bu'ş~Şa1> neşri) ve c. 8 s: 473-568,
Mısır 1393/1973 (ofset) baskısı.)
[27] Bazı hadis meseleleri üzerine
tedkîkler ,s: 117. İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan
Yayınları: 25-28.
[37] Edebu'l-Kâtib.İbnu Kuteybe (İst.
Sül ey m a niye küt.Reİsu'l-Küttab kısmı,nu:742 varak: 145 b).
[39] Mesâil EUeti suile anhâ Abdullah
b.Müslim.b Kuteybe (Kayseri Raşid Ef.Ktb.eki,no2l540 varak 1 b-79a) (M)
[49] islâm Dünyası Kısa Kronolojisi,
Jean SAUVAGET (Tere: Suut Kemal Yetkin - Faik Reşit Unat) A. Ü. İ. P. yayını.
Ank. 1963, s: 23-28).
İbn Kuteybe,
Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları:41-51.
[63] Hadisin sıhhati tartışmalıdır. Bkz;
el-Makâsıdu'l-Hasene. s. 328-329, no: 846; Keşfu'1-Hafâ, II. 134, no:
2022; Esne'I-MatâUb, s. 244, no: 1117. (M).
[76] Zeyd (b. Ali Zeynelabidin fa.
el-Huseyn b. Ali)yi rafz (terk) eden Sâbbe'dir ki, terk ettiklerinden dolayı
kendilerine "Râfıza" dendiği gibi, Zeyd'in öldürülmesinden sonra bir
imam seçmeye kalktıklarından dolayı da "İmamiye" adını aldılar. Ösl.
mez. tar: 54) (M).
[87] Mevlâ, köle, azadlı köle, köleyi
azad eden, seven, arkadaş,komşu, ortak, akraba ve tâbi olan, gibi pekçok
mânâya gelir. (M)
[92] Bedâ, görünme, zuhur etme demektir.
Kelam ıstılahıolarak, mesbûk (geçmiş) bir hükm-i ilâhinin değişmesini istilzam
eden bazıyeni hallerin peyda olması manasınadır. Bedâ mezhebini
Muhtaru's-Sakafi'nin çıkardığı ve o zamandan beri Keysaniya şii fırkasının
akaidinde bir umde haline geldiği söylenir. Şiilerin kabul ettiği bu Bedâ
fikrini Ehl-i sünnet reddeder. (Bkz: İslâm Ansiklopedisi 2/433-35, İslami
Bilgiler Ansiklopedisi, I, 332), (M).
[94] Araku'I-hayl şudur: Allah kendini
yaratmayı murad edince at'ı yarattı ve onu koşturup terletti. Sonra kendini bu
terden yarattı. "Ibnu Asakir, "atın koşturulması" hadisi uydurmadır.
Bunu bazızındıklar, muhal olan birşey rivayet ediyorlar diyerek Hadisçileri
kötüleyebilmek için uydurdular. Bunu ancak aklı olmayan kabul eder. Bu; kati
surette aklen ve şer'an asılsızdır", demektedir. -Suyûti, Ibnu Asakir'den
naklen. (Bkz: el-Leâliu'1-Masnûa: 1/3) (M).
[95] Bunlar birtakım zındıkların
uydurdukları bir hadise işaret etmektedir. O hadis de şudur: "Allah
melekleri İki kolunun ve göğsünün kıllarından (veya iki kolunun ve göğsünün
nurundan yarattı." Bu husus ileride gelecektir.
[96] Biz bu hadisi elimizde mevcud
mevzuat kitaplarında araştırdıktan sonra bulamamıştık. Nihayet Şehristani'nuı
el-Milel'inin "Müşebbihe"den bahseden kısmına bakarken bunu gördüm.
Bu benim arayıp durduğum kaybım idi. (Şehrista-ni) nıüşebbihenin
"Haşeviyye" kolundan bahsettiği esnada bunu zikretmektedir:
"(Haşeviyye) hadislere, uydurup RasuUul-laha nisbet ettikleri yalanları
kattılar. Bu yalanların çoğu Ya' hudilerden alınmadır. Çünkü teşbih Yahudilerde
mizaç halin' dedir. Hatta dediler ki, Allah'ın gözleri rahatsızlandı. Bunun
üzerine melekler onu ziyarete geldiler."(el-Milel ve'n-nihal, I 141 (M).
-Musahhih İsmail el-İs'irdî-
[97] Burada şu rivayete işaret
edilmektedir: O rivayete göre Allah, arefe günü akşamı, boz bir devenin
üzerinde yeryüzüne iner ve binekti olanlarla tokalaşıjp, yaya yürüyenlerle
ku-caklaşırniış. Ibnu Teymiyye'nin de dediği gibi bu, Allah ve Ra-sulüne en
büyük iftiradır. Bu sözü söyleyen de AUaha iftira edenlerin en çok günahkar
olanıdır. Ibnu Kuteybe ve başkalarından, zındık kafirlerin bu ve emsali
hadisleri. Hadis ehli için: "işte onlar ancak böyle şeyler rivayet
ederler." diyerek onlarıkötüleyebilmek için uydurdukları nakledilmiştir.
[98] Kıvırcık saçlı genç" sözü de
şu rivayete işarettir: "Rabbimi rüyamda, uzun saçlı çok güzel bir genç
suretinde gördüm. Yeşil bir elbise giymiş, ayaklarında altın nalınlar vardı.
Yüzünde de altından bir perde vardı." (Bkz. el-Leali'1-masnua: 1/28, 29,
İbn Huzeyme, Kitabu't-Tevhid, 198), (M).
[99] Bu da Ebu Hurayra'nın rivayet
ettiği uzun bir hadise işarettir. O hadiste şöyle geçmektedir: "Cebbar
olan (Allah) gelir ve: "Ben sizin rabbinizim..." der, onlar da:
"Evet sen bizim rabbimizsin" derler. Onunla ancak Peygamberler
konuşur. "Sizinle O'nun arasında tanımanıza yardımcı olacak bir alamet,
bir işaret var mıdır?" der. Onlar da: "O alamet sak
(baldır)dır." derler. Bunun üzerine (Allah) sakından açar. (Bu müteşabih
hadisle ilgili olarak bkz: (Hak Dini Kur'an Dili: 8/5292) .Keza Bkz: BUH:
97/24; 10/129, HAN: 3/16 Krş: BUH: 65/sure 68, no:
[114] Yahya b. Main (b. Avn b. Ziyad b.
Bistam b. Abdirrah-man), Cerh ve Ta'dîl ilminin imamı. Kendisinden Buhari, Müslim,
Ebu Davud ve Ahmed b. Hanbel rivayet etmişlerdir. Bizzat kendisi bir milyon
hadis yazdığını söylemiştir. Medine'de vefat etmiş ve Baki Kabristam'na
defholunmuştur. (Bkz: Tehzi-Wt-Tehzib: 11/280-88) (M)
[115] Ali (b. Abdİllah b. Ca'fer b.
Necih) b. el-Medini. Üelul-hadis'te imam idi. Kendisinden Buhari, Ebu Davud
rivayette bulunmuşlardır. (Tehzibu't-Tehzib: 7/349-57) (M).
[117] Fatıma binti Kays (b. Halid
el-Fihriyye). Hanım Sa-habilerdendir. ed-Dahhak b. Kays'ın kardeşidir. Güzellik
ve akıl sahibi bir kadın İdi. Hz. Ömer katledildiğinde Ashab-ı Şura onun evinde
toplanmışlardı. (Tehzibu't-Tehzib: 12/443-44) (M.)
[119] Ebu Osman Amr b. Ubeyd b. Bab.
Mu'tezileniiı Am-riyye fırkasının kurucusudur. (İsi. mez. tar: 98) (M).
[120] Ma1ed b. AbdiIIah el-Cuheni. Kader
hakkında ilk defa konuşan kimsedir. Bu fikri bir hristiyandan öğrenmiş ve benimsemiştir.
Bu yüzden el-Hasen el-Basri onu meclisinden koğmuştur. H. 80 yılında öldürüldü.
(A.g.e.: 98) (M).
[121] Amr b. Faid el-Aswari. Basrahdır.
Kaderi olmakla itham edilmiştir. (el-Muğni fi'd-Duafa: 2/487) (M).
[122] Katade (b. Diamati-hni KatadetiTmi
Aziz b. Amr b. Rabia b. Amr b. el-Haris b. Sadus, Abu'I-Hattab. as-Sadu-si,
al-Basri) Tabiinin alimlerindendir. Kaderi olmakla itham edilmiştir. (Bkz:
Tehzibu't-Tehzib: 8/351-56).
[123] Said b. ebi Aruba. Adı Mihran
al-Adawi'dir. Bas-ralıdır. Muhaddis (Tabakatu'l-Huffaz, s. 78; Tehzibu't-Tehzib:
4/63-66) (M).
[124] Abdullah b. Ebi Nuceyh. Mekkeli.
Babasından, Ata, Mucahid, Ikrime, Tawus ve bir cemaattan hadis rivayet etmiştir.
Kaderi olduğu söylenir. (Tehzibu't-Tehzib: 6/54, 55) (M).
[125] Muhammed b. el-Munkedir b. Abdillah
b. el-Hudeyr b. Abdiluzzâ b. Âmir B. el-Hâris b. Sa'd b. Teym b. Murretu't-Teymî
, Ebû Abdillah. Tabiî alimlerdendir. (Bkz: Tehzibu't- ) (M)
Teymî , Ebû
A Tehzîb :, 9/473) (M.), d b Tehzîb :, 9/473) (M.).
[126] Muhammed b. Abdirrahmân b.
el-Muğira b. el-Haris b. ebi Zi'b. Medineli. Kaderi olmakla itham edilmiştir.
(Bkz:) Tehzîbu't-Tehzib: 9/303-307) (M).
[127] Muhtar b. ebî Ubeyd es-Sakafı. Hz.
Huseyn b. Ali'nin intikamını almak üzere Şianın Keysâniye fırkasını kurmuştur.
Keysân adıhakkında ise birçok ihtilaf vardır. (Bkz: İsi. mez.Ur: 51. 52, 64)
(M).
[128] Ebû't-Tufeyl, Âmir b. Vasile b.
Abdillah b. Amr b. Cahş-Sahâbî . Hadiste sika İdi. Ali ve Ehli beyt taraftarı
idi. (Bkz: Tehzibu't-Tehzib: 5/82, 83) (M).
Câbir b.
Yezîd b. el-Hâris b. Abdiyegûs el-Cu'fî. Ebu't-Tu-feyl, Herime, Atâ ve
Tâvus'tan rivayette bulunmuştur. Metruk bir ravidir. Hz. Ali'nin ric'atına
inanırdı. (Daha fazla malumat için bkz: Tehzib: 2/46-51; el-Mecrûhin: 1/208-9)
(M).
[129] Ric'at: Bazı ölüllerin kıyamet
gününden evvel dünyaya geri geleceğine inanmak, ilk önce ric'ata inanan
Abdullah b. Sebe' İdi, ki bununla kasdı Hz.Peygamber'in (S.A.V.)geri geleceği
idi. Ebu't-Tufeyl ve Cabir el-Cu'fi'nin ric'attan kasdettik-leri ise Hz.
Ali'nin geri dönmesidir. (İsi. mez. tar.: 51) (M).i
[134] Burada da cevaben, gökteki gezegen
olarak ay manasına gelen "Kamer" yerine, zaman ölçüsü olan
"Şehr" kelimesini kullanması ve "ilâ kamerayni" yerine
"ilâ şehray hilâlin" demesi gerekirdi. (M).
[135] Turp manasına gelen el-fuclu ile,
kuvvetli erkek hayvan manasına gelen cl-fahlu kelimelerinin arapçada yazılışları
birbirine çok benzer. Bu sebeple, bu iki kelimenin karıştırılmasından dolayı,
manada da tamamen ayn bir şey ortaya çıkmıştır. Bu tip yanlışlıklara Hadis
ününde "Tashif • denilir. (M).
[136] Mustemlî aslında Şeyh'den hadis
yazana denirse de, burada hadîs yazdırmakta olduğuna nazaran, bu kimsenin, yine
hadis yazan biri olduğunu fakat talebelerin kalabalık olmasından dolayı Şeyh'i
işitemiyenlere onun sözlerini naklettiğini anlıyoruz. (M)
[137] Süleyman b. Mihrân el-Esedî
el-Kâhilî el-Â'mes. Kûfe'de doğdu. Zamanında Küfe ehlinin muhaddisi idi. Kendisinde
şiilik vardı. (Bkz: Tehzîb: 4/222-226) (M).
[139] el-Hatib el-Bağdadi'nİn naklettiği
bir rivayetten, is-nad soranın Hanefi kadısı, Muhaddis Hafs b. Gıyâs (115-194)
olduğunu öğreniyoruz. (Bkz: Şerefu Ashâbi'l-Hadis s. 133) (M)
[142] Tafra: Sıçrama nazariyesidir ki,
buna göre iki mesafe arasındaki bazı yerleri katetmeksizin, sıçramak suretiyle
geçmek mümkündür. (M)
[143] Bunlar Kelamcılann dillerinde
dolaşan, kitaplarında geçen Kelam İle ilgili ıstılahlardır, ilkçağ
felsefecilerinin eser-lerinin-bilhassa Abbasi halifesi Me'mun devrinde
-arapçaya tercüme edilmesiyle bu terimler Kelam İlmine de geçmiştir. (M)
[144] Metinde "kuş sürüsü"
olarak geçtiği halde, türkçe-mizdeki kullanılış nazar-ı itibara alınarak
"koyun sürüsü" diye tercüme edildi.(M)
[146] Ebu'I- Huzeyl Muhammed b.el-Huzeyl
el-AUâf,Mute-zile imamlarından ve el-Huzeyliyye fırkasının kurucusu. Bilgisi
geniş, şair ,edib ve cedelci bir kimseydi. (İsl.mez. tar.99î
[147] ibrahim b. Seyyar en-Nazzam.
Mutezilenin Nazza-miye fırkasmm kurucusu. Bir rivayete göre nesir ve şiir yazmakta
(tanzim etmekte) çok usta olduğu için; diğer bir rivayete göre ise, pazarda
boncuk nevinden bazı maddeleri dizip nizama sokmakla ve onları satmakla meşgul
olduğu için kendisine Nazzam dendi. Çok zeki bir insandı. Kur'an'ı İncil ve
Tevrat'ıezberlemişti. Mutezileye en çok hizmet eden mütekellim budur. (A.g.e.:
100, 101) (M)
[148] el-Huseyn b. Muhammed en-Neccar.
Neccarîye fırkasının kurucusu. Neccariye mezhebi mensupları bazı bakımlardan
Eş'ariyye'ye, bazıbakımlardan da Mutezileye uymuştur. Kendilerine has bazı
görüşleri de vardır. (A.g.e. 119) (M)
[149] Hişam b. el-Hakem. Şia
mütekellimlerindendir. Hişam, müşebbihe fikrini benimsemiştir. (A.g.e.: 132)
ve Bkz:S.12l (M)
[150] Sümame b. Eşras en-Numeyri.
Mutezile mezhebinin Sümamiyye fırkasının kurucusu. Dine karşı çok gevşek ve
hatta müÛıid (zındık, dinsiz) olduğu söylenir. (A.g.e.: 107, 8) Sümamenin
mülhidliğine misal olarak bkz:s.l21 (M)
[151] Muveys b. Imran. (bkz: s.İlâ)
Şehrîstani onun Haricilere ve Murcieye mensub olduğunu söylemektedir.
(Kita-bu'I-ıntisar, el-Hayyat: Ta'likat no: 108, s: 139) (M)
[152] Doğum ve vefat tarihleri
bulunamadı. Yukarıda zikri geçen isimlerin, birbirleriyle muasır
oldukları.vefat ve doğum tarihleri bilinenlerden anlaşılmaktadır. Doğum ve vefat
tarihlerini veremediklerimiz hakkında bu nokta gözönün-de bulundurulmalıdır.
(M)
[153] Tabakatu'l-fukaha (s:91) da geçen,
Basra kadısıUbeyduUah b. el-Hasen el-Huseyn el-Anberi, bu zat olsa gerek. Ibnu
Kuteybe'nîn, onun Basra kadılığı yaptıgını(Bkz. s.ll8) zikretmesi, bu
kanaatimizi kuvvetlendirmektedir. (Keza bkz: el-Beyan ve't-Tebyin: 1/366; 3/110)
(M)
[154] Bekr b. Uhti Abdilvahid b. Ziyad.
Bekr'in ortaya çıkışı.Vasıl b. Ata ve Cehm b. Safvan'in ortaya çıktığı
devredir. Mizanu'I-İ'tidal: 1/16'da zikredilen Bekr b. Ziyad el- Bahilî, o
olması muhtemeldir. Çünkü ondan Ibnu Hıbban "deccal, hadis uydurucu"
olarak bahsetmektedir. Bu sebeple onun, raev-zuumuz olan şahıs olması
mümkündür. (Kitabu'l-Intısar, el-Hayyat: Talikat no: 121, s: 141, Watt, İslam
düşüncesinin teşekkül devri, s. 329) (MJ
[155] Hafs el-ferd, Ebu Amr,. Önce mut e
zili idi.İbnu'n-Nedim onun Ebul-Huzeyl'e, Mutezileye ve Hristiyanlara karşı
reddiye yazdığını kaydeder. (el-Fihrist: 180, Kitabu'l-İntısar, el-Hayyat:
Ta'likat no: 111) (M)
[156] Salih Kubbe b. Subeyh b. Amr.
Şehristani onu bazan Haricilere bazan Murcieye dahil etmektedir.
(Kitabul-İntısar, el-Hayyat: Ta'likat no: 108, s: 139) (M)
[157] Yani insanın Kur'an'ı telaffuz
edişi, mahluk mudur değil inidir, meselesinde ihtilaf etmişlerdir. İhn Kuteybe
bu mesele ile ilgili olarak, "el-ihtilaf fi'1-lafz" adlı bir de eser
telif etmiştir. Eser Kevser! tarafından Mısır'da 1349'da neşredilmiştir. (M.)
[158] Sufyan b. Said b. Mesruk es-Sevri.
Ebu Abdillah, el-Kûfi. Hadis imamlarının önde gelenlerindendir. Şu'be ve başkaları
onun hakkında: "Sufyan, hadiste emiral-mu'minindir" demişlerdir,
Basra'da vefat etmiştir. (Tabakatu'l-huffaz: 88, 89) (M)
[159] Malik b. Enes b. Malik b. Ebi Amr
b. el-Haris el-Asba-hi, el-Himyeri, Ebu Abdillah, el-Medenİ, Şeyhu'I-eimme ve
hicret yurdu (Medine'nin) imamı. Medine'de vefat etmiştir) (A.g.e. 89) (M)
[160] Abdurahman el-Evzai b. Amr, Ebu
Amr, Zamanında Şam'ın imamı idi. Beyrut'ta yerleşmiştir. (A-g.e.: 79) (M)
[161] Şu'be b. el-Haccac b. el-Verd
el-Ateki el-Ezdi. Ümin hafızı, İslamm imamı. Basra'ya yerleşti. Bin civarında
hadis rivayet etmiştir, (A.g.e.: 83) (M)
[162] el:Leys b. Sa'd b. Abdİrrahman
el-Fehmi, Ebul Haris el-Mısri, Önde gelen imamlardandır. (A.g.e.:95) (M)
[163] İbrahim b. Edhem b. Mansur el-Icli,
Ebu İshak. Şam'da oturdu. Meşhur zahid. (Tehzibu't-Tehzib: 1/102, 103) (M)
[164] el-Fudayl b. Iyad b. Mes'ud
et-Temimi, el-Yarbûî, Ebu Alî. Çok ibadet edenlerdendir. Mekke'de vefat
etmiştir. (Tabakatu'l-huffaz: 104) (M)
[165] Davud b. Nasr, Ebu Süleyman et-Tâî,
el-Kufi. Önce ilimle meşgul oldu. fıkıh dersi verdi. Sonra uzleti, yalnızlığı
ve ıssızlığıtercih etti ve kendisini ibadete verdi. (Vefeyatu'l-A'yan: 2/29-31)
(M)
[166] Ahmed b. Muhammed b. Hanbei b.
Hilal b. Esed, eş-Şeybani, Ebu Abdillah. Önce Mervez'U sonra da Bağdad'h
"Musned" ve "Kitabu'z-Zuhd" sahibi meşhur imam. Onbeş yaşında
hadis tahsiline başladı. Çeşitli beldeleri dolaştı. Küfe, Basra, Hicaz, Yemen.
Şam (Suriye) ve Cezire'ye gitti. Bu ümmetin büyük alimlerinden idi. H. 241
senesinde Bağdad'da vefat etmiştir. (Tabakatu'İ-huffaz: 186, 187) (M)
[167] Ebu Nasr, Bişr b. el-Haris b.
Abdİrrahman b. Ata b. Hilal b. Mahan b. Abdillah. Adı Babur idi. Hz. Ali'nin
elinde müslüman olmuştur. Merv'de doğmuş, Bağdad'd oturmuş ve orada vefat
etmiştir. el-Hâfî diye meşhurdur. Tasavvufun önderlerinden idi.
(Vefeyatul-A'yan: 1/248-251) (M).
[172] Tulum ruhsuz bir ceseddir, çünkü
içindeki şarap boşalmıştır. Benim cesedimdeki iki ruh İse birisi kendi
ruhum-dur, diğer de tulumun ruhu Cyani şarap) tır (M)
[173] Onun iddiasına göre, cevherler araz
(sıfat) lar gibi, iki zamandan mevcud olamaz. Cevherler devamlı
olarak,misalle-rinin yenilenmesiyle,bir yenilenme içersindedir.
[174] Kırmızıya ve siyaha yani : Acem
(Arabın dışında olanlar) e ve Arab'a demektir.Çünkü Arablarm dışındakilerde
hakim renk, umumiyetle kırmızılık ve bayazlıktır.Araplar'da ise hakim renk
esmerliktir. Rasulûlullahın »kırmızı ve siyah ile ins ve cinni kasdettiği de
söylenmiştir. (en-Nihaye: 1 / 437)
[178] Zevcin, karısını, neseb, süt veya
müsaharet suretiyle ebedi olarak mahremi olan bir kadının kendisince, bakılması
caiz olmayan, arkası, karnı, uyluğu gibi bir uzvuna teşbih eylemesidir.
(Hukuk-ı İslamiyye Kamusu: 2/179) (M)
[184] Bİrva' binti Vaşık er-Ruvasiyye,
el-Kİlabiyye. Ha-mm Sahabelerden. Hilal b. Mur^a'nın hanımı. (Bkz:
Us^u'l-Ga-be: 7/37) (M)
[187] Metinde "kavmen
mine'z-zutt" denmektedir. Zutt, ise Hindistan'da bir kavim adıdır. Bkz:
Lisan, VII, 308 (M)
[188] Süleyman b. Tarhan et-Teymi,
Ebu'I-Mu'temİr, Basra'lısika ve abiddir. 97 yaşında vefat etmiştir. Benu
Teym'den olmadığı halde, onlarla birlikte yaşadığı İçin bu kabileye nisbet
edilmiştir. (Bkz: Tehzibu't-tehzib: 4/201, 202) (M)
[189] Abdurrahman b. MuII b. Amr b. Adiyy
b. Vehb b. Ra-bia b. Sa'd b. Huzeyme b. KaTı b. Rıfaa b. Malik b. Nehd, Ebu Osman
en-Nehdİ ,Kufe'de , sonra da Basra'da oturdu. Cahiliyye devrine erişti.
Rasulullah devrinde müslüman olmuş, fakat Rasulullahı görememiştir.
Ibnu'l-Medini, Ebubekr'in ölümünden sonra Medine'ye geldiğini ve Ömer'in
hilafete geçmesine rasladığıni söylemiştir. Öldüğünde 130 veya 140 yaşmda iki.
(A.g.e.: 6/276, 77) (M)
[191] eş-Şalıi, Amir b. Şerahil b. Abd.
Ebu Amr el-Kufl, Tabiînin orta tabakasındandır.Ashabtan beşyüzkişiye yetiştiğini
ifade etmiştir. (A.g.e.: 5/65) (M)
[192] Alkame b. Kays b. Abdillah b.
Malik, en-NahH, Ku-fe'Ii. Tabiinin ikinci tabakasındandır. Rasulullah hayatta
İken doğmuştur. (A.g.e.: 7/276) (M)
[194] Mis'ar b. Kidâm b. Zuheyr b. Ubeyde
el-HiIâlî,el-Âmirî.Ebû Seleme, el- Kufi (bkz: Tabakatul-huffâz: 81,82)
[203] HAN:l/211.el-Fadl
b.Abbâs,Rasûlullahın amca oğ-ludur.H. 13 veya 18 yılında vefat
etmiştir.(UsduıI-ğâbe:4/366)CM)
[205] Burada müctehid tamamen lügat
manasında yani, elinden gelen gayreti gösteren manasında olabileceği gibi fıkhı
anlamda da olabilir.(M)
[213] Tatbik; Kamusta şöyle demektedir;
"Namazda rüku esnasında elleri uyluklar arasına koymaktır"
en-Nihayede de; 'Tatbik, parmakları yummak ve rüku ve teşehhüdde dizlerin
arasına koymaktır" denmektedir. (en-Nihaye: 3/114) (M)
[219] Vehb b. Munebbih. Ebu Abdillah,
es-San'anİ. Biraz Ebu Hurayra'dan olmak üzere, Abdullah t. Umar, Ibn Abbas, Ebu
Said, Cabİr b. Abdillah ve başkalarından rivayet etmiştir. Ehli kitabın
ilimlerine dair pekçokşey biliyordu. Kardeşi Hemmam'ın Ebu Hurayra'dan yazdığı
bir hadis sahifesİ vardır. (Tezkiratu'l-huffaz: 1/100) (M)
[221] Hammâdu'r-Raviye: Ebu'l Kasım,
Hammad b. ebi Leyla ed-Deylemi, el-Kufi. Arapların şiirlerini, tarihini,
neseb-lerini ve dillerini en iyi bilenlerden idi. Emevi halîfeleri ona iltifat
eder, ihsanda bulunur ve Arapların tarihinden sorardı. Zındıklıkla itham
olunurdu. Yalancılığı da meşhurdur. (Bkz: Vefeyatu'I-A'yan: 1/448;
Lisanul-Mizan: 2/352) (M)
[222] Ebu'l-Hasen, Mukatil b. Süleyman
el-Ezdi, Meşhur müfessirlerden biridir. Geniş bilgi için bkz.: A.Ü.Î.F.
Dergisi; XXI/I-35 ve Tehzibu't-Tehzib: 10/279-285) (M).
[223] Yani, Allah'ın kaderine tam bir
itikad ve yakin ile bağlanmak, bir işte kararlı olan birini, İşleri için
çalışmaktan, dünya ve ahirete aid çirkinlikleri defetmekten alıkoymaz. Çünkü
kararlı olmak, sebeplere tevessül etmemek demek değildir. Aksine bu,
(sebeplere tevessül etmemek) zayıf görüşlü-lük ve gevşekliktir, ve azmin
zayıflığıdır. Bu sebeple bir adam Rasulullaha "'Devemi bağlayıp da mı
tevekkül edeyim, yoksa bağlamadan mı?" diye sorunca:" Onu bağla da
tevvekkül et" buyurmuştur. Bu hadîsi Tirmizi, Enes'den (R.A.) rivayet etmiştir.
-Musahhih-
[227] Burada "ıbâd, yed'u, ed'dâi,
yunâdi ve el-munâdi" kelimelerinin sonlarındaki (y) harfleri hazfolunmuş
olup, bu kelimelerin asılları: "ıbadî, yed-û, ed-daî, yunadî ve
el-mu-nadî"şeklindedir. (M)
[228] Burada mal (=eşya, mal] kelimesinin
mansub hali olan "M al en" ile "Ma" ve "len"in
birlikte okunuşundan İbaret olan "Malen" tabirirlerine dikkat
çekilmektedir. Bunların o-kunuşları aynı manaları İse farklıdır. (M)
[232] Şurayh b. el-Haris b. Kays,
EbuUmeyye, Muhadra-min'dendir. Hz. Ömer onu Küfe kadılığına tayin etmiştir.
Ömer, Osman ve Ali devirlerinde kadılığına devam etmiş, Haccac devrinde bu
vazifeden alınmasını istemiş ve alınmıştır. Kufe'de altmış sene kadılık
yapmıştır. (Bkz: Usdu'1-gâbe: 2/517,518 ; Tezkiratu'l-huffaz: 1/59;
Tabakatul-fukaha: 80) (M)
[233] Meşhur Ziyad b. ebih ki, Hicret-i
Nebeviyye senesinde Ebu Sufyan'ın sulbünden tevellüd eylemişti. Lakin ve-led-İ
zina olmakla ona nisbet olunmayıp, Ziyad b. ebih yani babasının oğlu diye
maruf olmuştu. Muhtelif zamanlarda Basra, Küfe, Horasan, İran ve Sicistan
valilikleri yapmıştır. (Bkz. Kı-sas-ı Enbiya: 1/606, 609) (M)
[234] Mesruk b. el-Ecda1, Ebu Aîşe,
el-Hemedani, el-Kufi, Fakih. Küfe kadılığı yapmıştır. Kadı Şurayh onunla
istişare eder, fakat Mesruk (istişare için) Ş ur ay ha ihtiyaç duymazdı.
(Tezkiratu'I-Huffaz: 1/49,50; Tabakatu'l-fukaha: 79), (M)
[236] Hadisin kaynakları İçin bkz:
Miftahu Kunuzi's-Sunne: 452, el-Camiu's-sagir: cüz: 2, s: 180 (M)
[237] Mutarrif b. Abdillah b. eş-Şıhhir
el-Amiri, Ebu Ab-dillah, Basrali. İlim ve amelde baş idi. Hz. Ali, Ammar, imran
b. Husayn, Aişe, lyad b. Hımar ve Abdullah b. Muğaffel el-Mu-zeni'den (RA)
rivayette bulunmuştur. Kıymetli elbiseler giymeyi, ata binmeyi severdi. (Bkz:
Tezkiratu'l-huffaz: 1/64; Ta-bakatu'l-Huffaz: 24) (M)
[244] Muhammed b. el-Cehm el-Bermeki,
Halife Me'mun zamanında birçok vilayetlerde valilik yapmıştır. (Bkz: el-Be-yan
ve't-tebyin: 1/38), (M)
[257] Medine'<*en iki gün mesafede bir
yerdir. Ömer'in IR-A.) hilafeti zamanında, Ali ve Abbas burası hakkında anlaşamadılar.
Ali, Rasulullah Fedek'i kızı Fatıma ve onun eylad-jaruıa verdi, dedi. Abbas
buna itiraz etti. Bunun üzerine Ömer IK.AJ de Fedek'i ikisine teslim etti.
-Misbah-"Esad Efendi" de *edek" yerine Feres (at) şeklindedir.
(M)
[267] Reisul-Küttab nüshasında şu başlık
yer almaktadir; "Ebu Hanife'nin acaiblîkleri ve hükümleri."
[270] Hammad b. Zeyd b. Dirhem, Ebu
ismail, el-Ezdi, Irak'ınşeyhi. Hadisleri hep ezberler, yazmazdı. (Bkz.
Tezkira-tu'1-huffaz: 1/228; Tabakatu'I-huffaz: 96) (M)
[272] Hammad b. ebi Süleyman, Adı,
Muslinidir. Kufeli, fakih. Enes, en-Nahai, Said b. Cubeyr, İbnul-Museyyib ve
eş-Şa'bi'den rivayet etmiştir. (Tabakatul-huffaz: 48) (M)
[273] İbrahim en-Nahai, Ebu İmran,
İbrahim b. Yezid b. Kays b. el-Esved el-Kufi, Küçük bir çocuk iken Hz. Aise
(R.A-) ile görüşmüştür,İhlas sahibi alimlerden idi. (Tezfcİratuİ-huf-faz: 1/73)
(M)
[274] Ebu Avane el-Vaddah b. Halid,
el-Yeşkuri, el-Vasıti, Sikattandır, Okurdu fakat yazamazdı. Bu sebeple (hadis)
yazacak bir katib kullanırdı. elHasen el-Basri ve İbnu Sirini-gör-müştür.
(Tezkiratu'l-huffaz: 1/236, 7; Tabakatu'I-huffaz: 100) (M)
[276] Ebû Asım ed-Dahkâk b.Mahled
b.ed-pahhâk ,eş-Şeybânî el-Basrî ,Sika, hafız bir zat idi.el-Evzaî, İbnu Curayc
ve başkalarından rivayette bulunmuştur.Daima ezberinden hadis rivayet ederdi.
(Tezkira: 1/ 366 , 7 ; Tabakât: 156 ) (M)
[278] Ali b.Âsım b.Suheyb el-Vâsıtî. Atâ
b. es-Sâib, ve başkalarından rivayette bulunmuş,kendisinden Ahmed b.Hanbel ve
Abd b. Humeyd rivayet etmişlerdir. (Tezkiratu'I-huffez : 1 / 316, 7 ;
Tabakâtul-huffaz: 131 (M)
fbnu Râhûye,
Merv' li.Neysâbûra yerleşmiştir. Hadis, fı-j^h.hıfzetrae kabiliyeti, sidk,
vera' ve zühd onda toplanmış-tı.Irak.Hicaz, Yemen, Şam (Suriye) a gitmiş ve
Horasan'a dön-^uştür.Abdurrazzak'dan ve İbnu Uyeyne*den rivayet
etmiş-^•(Tezkiratul-huffez : 1/433, 4; Tabakâtul- huffaz: 188) CM)
[280] Buradaki tertip Dımaşk nüshasının
tertibidir.Bağ| dad nüshasında İse "...birini görmedim." sözünden "..re
kıyaf sa sarıldılar " cümlesine kadar olan kisım,Ebû Ali b*Âsım ded
sözünden Öncedir. Bundan sonra da bazı ravÜerin müellifte*, naklettikleri şu
sözler yer almaktadır: "Bu (Ali b. Âsım'ın nak-j lettiği) kıssayı bize
İbnu Kuteybe yazdırmadı." -biline- Musah-i hih el-İs'ırdî-
[284] Vekî b. el-Cerrâh b. Muleyh
er-Ruvâsî (veya er-Ruâsî ) Hammad b.Seleme, Malik ve el-Evzaî den rivayette
bu-lunmuştur.Kendisinden,İbnul-Mubârek »Ahmed b. Hanbel ve Ibnu'I-Medînt
rivayet etmiştir. (Tezkiratu'l-huöaz: 1 / 306,9, Tabakatû'l-huffaz : 127 ) (M)
[285] Abdullah b el-Mubarek b. Vâdıh el-Hanzalî,
el-Mer-vezî. Babası Türk, annesi Havârezmli İdi.Çok seyahat eden, gazalara
iştirak eden bir mücahid idi.Bir çok eserleri var-dır.Kendisinden.Yahyâ b.
Maîn, Ebûbekr b. Şeybe ve kardeşi Osman .Ahmed b.Menî* rivayet etmiştir.Hadis,
fıkıh, zühd,kendisinde toplanmıştı.Zamanının imamı idi. (tez-kiratu'l-huffaz
:1/ 274-79;Tabakâtul-hu£faz : 117,8) (M).
[292] Ebul-Huzeyl, Zufer b. el-Huzeyl
el-Anberî .Ebû Ha-nife'nin talebesi .Önce hadis ehlinden idi -Sonra re'ye döndü.
(Tabakâtu'l-fukahâ: 135) (M)
[294] Adamın oğlunun oldukça yaşlı
olduğunu işaret etmektedir. Başka bir nüshada ise "şanslı"
denmektedir. (M)
[296] Rabia b. ebî Abdİrrahman, İsmi
Ferrûh.Ebû Osman, el Medenî. Rabîatu'r-re'y diye bilinen meşhur faküı ve
muhad-dîs.Sahabeden Enes b.Mâlik, es-Sâib b. Yezîd'i ve bütün tabiîni
görmüştür. Kendisindeki Imâm-ıMâlik ,el-Evzaî ve başkaları rivayette
bulunmuştur. (Tezkiratu'l-huffaz : 1/ 157;Ta-bakâtu'l-fukaha : 65;
Tabakâtu'l-huffaz ; 63 ) (M)
[297] Sâid b. el-Museyyib b. Hazn
el-Mahzûmî, Ebû Mu-hammed ,el-Medenî, Tabiînin en Önde gelenl.Hz. Ömer'in hilafetinin
ikinci senesi doğmuştur.Zamamnda Medine'de tek idi. (Tezkiratu'l-Huffez: 1 /
54; Tabakâtu'l-huffaz: 17,Tabakâ-tu'1-fukahâ: 57,8) (M)
[300] Mucâhid b. Cebr .Zamanında tefsir
sahasının otoritesi idi.Hz.Âişe, Ebû Hurayra, Abdullah b.Ömer ve Ibnu Abbas'ı
işitmiştİr .Kendisinden Katâde.Amr b. Dinar ve el-A'meş rivayet etmişlerdir.
(Tezkiratul-huffaz: 1/92; Tabakâtu'l-huffaz : 35) (M)
[302] Diğer bir hüshada :"Selm b.
Kuteybe " (Doğrusu da bu olsa gerek .Selm b.Kuteybe için
bkz:Tehzîbu't-Tehzîb: 4/ 134 (M)
[303] Mâlik b.Miğvel el-Becelî,EbÛ
Abdülah.el-Kûfî.eş-Şa'bî ve Nâfı'den rivayet etti.Kendisinden,Şu*be, Sufyân ve
başkaları rivayet etti. (Tabakâtul-huffaz: 85) (M)
[304] ez-Zuhrî,Ebûbekr Muhammed b.Müslim
b. Ubeydil-lah b. Abdülah.İbnu Şihâb, el-Medenî.Hafızların en aÜmi.Sehl
b.Sa'd.İbnu Umar.Câbir.Enes ve diğer sahabelerden ve bazı Tabiinden rivayet
etmiş,kendisinden m de.Ebû Hani-fe.Mâlik.Atâ b.ebî Rabâh.Ömer b.Abdilaziz,İbnu
Uyeyne ,el-Evzaî, Ibnu Curayc ve benzerleri rivayet etmiştir.
(Tezkira-tu4I-huffaz: 1/108,113; Tabakâtu'l-huffaz: 42;Tabakâtul-fu-kahâ: 63,
64) (M) (M)
Nasıl
olur,hayız gören kadının orucunu kaza etmesi gerekir de.namazıkaza etmesi gerekmez?ve
nasıl olur da zina iftirasına , küfürle (kâfirlikle) iftira et-mekden daha çok
kazf (iftira) cezası verilir ,ve katil iki şahid ile öldürülür de.zinada
şahidler dörtten az olunca (suçlu) öldürülmez?
[307] el-Câhız,Ebû Osman Amr b.Bahr
b.Mahbûb el-Kinânî,el~Leysî,Meşhur mütekellim.en-Nazzamin öğrencisi
İdi.Edîb,akla ve düşünceye önem veren bir insandi.Haber ve rivayetleri olduğu
gibi kabul etmenin aleyhinde îdi.dsl.mez.tar: 108){M)
[314] Ebû Yusuf.Ya'kûb b.Ibrâhim
el-Ansârî el-Kûfi.Imam-ıAzam Ebu Hanife'nin talebesi.Önceleri hadis ehlinden
iken Mlahere Re'y ehline dahil olmuştur. (Tabakâtu'I-huf-faz:121;Tabakâtu'l-fukahâ:l34)
(M)
[316] Diğer bir nüshada: Mus'ab b. Ab d
ili ah b.Mus'ab .Metindeki isim Abdullah b.Mus'ab b.Sâbit b.Abdülah
b.ez-Zubeyr b.el-Avvâm'dır.Halife Harun (er-Reşîd) zamanında Medine valisi
idi.(Bkz:İbnu Sa'd:V/2,322;el-Ağânî,24/237-244) (M)
[321] Cehm b.Safvân Cebrîyye
mezhebinin.el-Cehmiyye «olunun kurucusudur.Hakiki Cebriye mezhebi olarak
el-Ceh-"uyye meşhurdur.H.128 tarihinde Salim b.Ehvâz tarafindan
oIdÜrülmüştÜr.(İsl.mez:H5
[326] Zuheyr b.ebî Sulmâ.Herem b.Sinan
el-Merrî'yi öven kasidesinin (metinde geçen kaside)matlaı şöyledir:"Oyle
bir diyarda dur ki eskilik onu silmemiş olsun.bilakis onu esintiler ve sürekli
yağmular değiştirmiş olsun"
[328] Cifr:Rakamlar ve harflere dayanarak
gelecekten ve gaybden haber verme iddiasında bulunan asılsız bir bilgi.
[329] Cafer b.Muhammed .Lakabı
es-Sâdık.12 imamın altıncısı.H, 80 de doğmuş, 148 de vefat etmiştir.Hadiste
derin bilgi sahibi idi.Söyiendigiiıe göre astrolajî.simya ve diğer ulûmu
ğaybiyye ile meşgul olmuştur.(İslam Ansiklopedisi:
[338] Amr b.Hurays ,Ebû Said
el-Mahzûmî,Sahabe,Kûfe'de oturdu.{tt-Târîhul-Kebîr:6/305,Tehzîbu't-tehzîb:8/18)
[351] Uejsuheyl b.ebî Salih ,Ebü
Yezîd.el-Medenî. Ömrünün sonlanna doğru hafızasına bozukluk arız olmuştur.Halife
el-Mansur devrinde vefat etmiştir.(Tehzîb:4/263) (M)
[352] Sufyân b.Uyeyne b.ebî Imrân Meyraûn
el-HiIâlî.Meşhur hadis imamlanndan .Kendisinden eş-Şafiî,İbnu Maîn ve İbnu
Râhaveyh rivayet etmiştir.(Tabakâtu'l-huf-
[354] Ebû Muâviyeti'd-darîr,Muhammed
b.Hâzim et-Teymî el-Kûfî.Hâfız.Şu'be'den.Hişâm b.Urve'den rivayet
et-miştir.kendisinden ise Ahmed b.Hanbeljbnu'l-Medînî ve İbnu Râhaveyh rivayet
etmiştir.(Tabakâtul-huffaz:122î (M)
[355] Ikrimc,Ebû Abdülah.İbnu Abbâs'ın
kölesi.Ash Ku-2fy Afrika'nın Berbcrîlerindendir. Kendisi "Kırk sene ilim
tah-su ettim.îbn Abbas içerde iken, ben evininin kapısında fetva
^erirdim." demiştir.(Tabakâtu'l-Huf£âz, 37; Tehzîbu'-Tenzîb, X/275)(M)
[356] İsmâÜ b.İbrahim
b.Uleyye.el-Esedî.Ebû Bişr.Şul)e ve Sufyân es-Sevrî'den rivayette
bulunmuş,kendisinden de Ahmed b.Hanbel.Ibnu Râhuye ve başkaları rivayet etmiştir.
Hafız, sika,sadûk bir zat idi.(Tabakâtul-Huffaz: 133;Tehzi-bu(t-Tehzib:l/ 275)
(M)
[357] Axxa'b.Dinar el-Mekkî,Ebû Muhammed
el-Cumahî. Ebû Hurayra.Câbir.ve ibnu Ömer'den rivayette
bulunmuş-tur.Kendisinden İbnu Uyeyne.Şu'be ve Ebû Hanlfe rivayet
et-miştir.(Tabakâtu'l-Huffaz: 43; Tehzîbu't-Tehzib: 7/28) (M)
[358] Ömer b.Abdilaziz b.Mervan
b.el-Hakem.el-Emevî.Emîru'l-Mü'minin,meşhur Emevî halifesi.Enes
b.Mâlik'den.Saîd b.el-Museyyib'den rivayet etti .Kendisinden ez-Zuhrî,Ebû
Seleme b.Abdirrahman rivayet etmiştir.(Ta-bakâtu'l-Huffaz: 46; Tehzîb : 7 /
47S) (M)
[361] Munkız b. Ab di .rahman b.Dİsâr
el-Hilâlî .Abbasîler devrinde yaşamıştır.Zındıklıkla itham olunmuştur. [Bkz.el-Beyan
ve't-Tebyîn: 3/227 (Dipnot)] (M).
[363] el-Muğîra
b.Miksem.el-Kûfî.Fakih.Hâfız bir zat idl.Tedlis yaptığı
zikredilmektedir.(Tehzibu't-Tehzîb: 10/ 269- 271) (M)
[364] Şalim ..ebi'l-Ca'd.Râfi1
el-Eşcaî.Ebû Saîd ,Ebû Hu-rayra,Ibnu Ömer.Ibnu Abbâs .Câbir ve Enes'den rivayet
etmiş-tir.(Bkz:Tehzîbu't-Tehzîb: 3/ 432)(M)
[365] Hüâs b.Amr
el-Hacerî,el-Basrî,Hz.Ali,Âişe,Ammâr b.Yâsir ,Ebû Hurayra ve İbnu Abbas'tan
rivayet etmiştir.Riva-yette bulunduğu bir sahifesi vardı. (Tafsilât için bkz:
Tehz-Îbu't-Tehzîb:3/ 176-178) (M)
[366] Abdullah b.Amr
b.el-Âs.Sahabî.Rasûlullahın hadislerini yazdı.Bu hadisleri topladığı sahifesi
meşhurdur.Sâlİm b.ebi'1-Ca'd ondan rivayet etmiştir (Tehzib: S/ 337)tM)
[368] Ebân b. ebî Ayyaş, Firüz. Ebû
İsmail .Metruk bir ra-vidir. (Bkz: Tehzîbu't-Tehzİb : 1/ 97; et-Târihul-Kebîr:
1/454) (M)
[370] Metinde (el-Mutkıhîn (itkan
sahibi)dir.Esad Efendi de "el-Mutefenninîn (mütehassıslar)"
şeklindedir. (M)
[371] Metinde "el-Ğaîb"
geçmektedir.Doğrusu el-Âib (ayıplayan(lar)] olacaktır.Nitekim Esad Efendi
nüshasında da "el-Aib"şeklindedir.(M)
[372] Metinde "el-Ğaîb"
geçmektedir.Doğrusu el-Âib (ayıplayan(lar)] olacaktır.Nitekim Esad Efendi
nüshasında da "el-Aib"şeklindedir.(M)
[374] alâ ahseni'l-umûri ve ehnejjhâ
(...en güzel ve en rahat bir şekilde).Burada da"...ehneuhâ"
değil.mecrur olarak "ehneihâ" demesi gerekirdi.(M)
[376] dannet bİ şey'in mâ kâne
yerzeuhâ" (o ise kendisine verilmeyen birşeye karşılık cimrilik ediyor)
(M)
[377] Bil âl b.Rabâh
et-Teymî,Rasulûlullahın müezi-ni,Bedir ve diğer savaşlarda bulunmuştur.Şam'a
yerleşmiş ve orada vefat etmiştir. (Tezhîbu't-Tehzîb: 1/ 503 (M)
[378] Abdu'1-A'Iâ b.AbdUlah b.Âmir
b.Kureyz.Ebû Abdir-rahman ^el-Basrî Osman bJVffân .Abdullah b.el-Hâris ve
Safiy-ye binti Şeybe'den rivayet etmiştir.(Tehzîb:6/ 95) (M)
[379] Şebîb b.Şeybe ,
Şamlıdır.Ebu'd-Derdâ'dan rivayette bulunmuştur.(Bkz.TehzîbuIt-Tehzîb:4/ 308)
(M)
[380] Yani Biâl bu sözüyle ,onun "fe
kullu zâlike "sözünden "kullu" lâfzını kullanmasına itiraz e t
mistir. Çünkü "kullu" lafzı, sadece cüzleri ve ferdleri olan şeyler
için kullanılır.Hü-küm meclîsinde hazır bulunmak ise böyle
(parçalanabUir.bö-Iünebilir) birşey değildir.-Musahhih eMs'ırdî-
[385] Kurayş b.Enes el-Ansârî.Hammâd
b.Seleme.Habî-bu'ş-Şehid ve Hamîdu't-Tavîl'den rivayet etmiştir.
(Tehzibu't-Tehzib: 8 / 374)(M)
[387] Muâz b.Muâz el-Haşhâş el-Anberî
Ebu'l-Musennâ ct-Temîmî.Hâfiz. Basra kadısı İdi.Alkame.Şu'be ye başkalarından
rivayet etmiştir.(Tehzîbu't-Tehzîb: 10/ 194 (M)
[388] el-Fadl b.lsâ b.Ebân er-Rakâşî,el-B
asri, Vaiz .Kaderi olduğu kaydedilmektedir.Hadiste zayıf ve metruk
idi.(Tehzflra't-Tehzîb : 8/ 283; el-Muğnî: 2/ 512; el-Mecrûhİn : 2/ 210 )(M)
[389] Adanun sözü ile âyetteki
"Rabbena vec 'alna' musli-meyni" sözü arasındaki benzerliğe dikkat
edilsin, (M)
[390] Necîh (NuceyhJ b. Ab d İr rahman
es-Sindî,EbÛ Ma'şer,el-Medenî,Yemen asıllıdır .Metruk ve zayıf bîr râvîdir
(Tehzîbu't-Tehzîb: 10/ 419; el-Muğnî: 2/ 694 ) (M)
[391] Muhammed b.Ka'b eI-Kurari.Mesb.ur
tabiî.Kûfede,sonra dfl Medine'de oturdu.Hz.Ali.İbnu Mes'ud ve Amr b.el-Âs'dan
rivayet etmiştir. (Tehzîbu't-Tehzîb: 9/ 420) (M)
[392] Ebû Amr b.el-Alâ'
et-Temîmî,el-Mâzinî.BBsralı,nahivci ,Ycdi kıraat İmamından biri.Ondan
el-Asmaî,Ma'mer b.Râşid ve başkaları rivayet etmiştir.(Tehzîb: 12 / 178) (M)
[393] el-Hasen b-ebî'1-Hasen.Yesâr
el-Basrj.Ebû Saîd.Meşhur,fakİh .muhaddis ve zâhid.Hz.AH,Talha ve Aişe'yi
görmtiştür.(Tehzîb :2 / 262; Tabakatu'l-Huffaz: 28 ) (M)
[394] Amr b.Avn b.Evs b.el-Ca'd ,Ebû
Osman el-Vâsitî.Hammâd b.Zeyd ve Hammad b.Seleme'den Ebû Avâ-ne'den ve
başkalarından rivayet etmiş,ondan da Buharî ve Ebû Dâvud rivayette
bulunmuşlardır.(Bkz.Tehzîbu't-Tehzîb: 8/ 86) (M)
[417] Halbuki İnsanlar emanet alanın
elinin kesilmeyeceğinde icma ettiler" sözündeki "insanlar" dan
kasdedilenin" cumhûr(çoğunluk) ulemâ" olduğu açıktır.Aksi takdirde
İmâm
Ahmed.Işhâk
.Zufer ve Zahiriler emaneti inkâr edenin elinin kesileceğine kail
olmuşlardir.İbn-i Hazm da onları desteklemiştir.
Cumhur'un
(çoğunluk) delili,emaneti inkâr edene hırsız denilmesinin doğru olmadığıdır
.Mamafih İnkarın,,hırsızlık kelimesininşümulüne dahil olduğu varid
olmuştur.Çünkü o (emanet alan) ve hırsız .her ikisinden de korunmak mümkün
değildir.Zorla alan veya kapıp kaçan ise böyle değildir.îb-nu'1-Kayyım da böyle
söylemektedir.
Cumhur
ise.Sahîhayn ve gayrısında.kaduıın hırsızlığının sarahatle zikredildiği ve
Hâkim ve diğerlerinin rivayetinde de .kadının mücevher çaldiğı.bu sebeple
elinin kesildiği varid olmuştur .diyerek buna cevab vermişlerdir.İnkârın zikredilmesi,
sadece kadının halini tarifetmek ve bu vasıf ile meşhur olduğunu bildirmek
içindİr.Ve elinin kesilmesi de hırsızlıktan dolayıdır.
Buna,"Rasûlullah
(S.A.V) bu inkân,hırsızlık menzilesine indirdi (ve bu yüzden kadının elini
kestirdi) diye cevab vermek mümkündür.O zaman bu,"Emaneti inkâr edene
.hırsız denilmesi doğrudur" diyenlere delil teşkil eder.
Aşikârdır
ki,hadi sinin zahlri.kadının elinin emaneti inkâr sebebiyle kesilmesidir.
Bu kadının
bazı rivayetlerde hırsızlıkla nitelendirilmesine münafi değildir.Çünkü emaneti
inkâr edene hırsız denmesi doğrudur.Doğru olan da emaneti inkâr edenin elinin
kesilmesidir .Ve bu durum elin kesilebİlmesi için çalınan şeyin koruma altında
olmasını şart koşan delilleri tahsis edip sınır-lamaktadır.Bunun gerekçesi de
şudur: Emanet almak,insan-lar arasmda zarurî bir ihtiyaçtır .Eğer emanet
veren.emanet alanın emaneti inkâr edince elinin kesilmeyeceğini
bilir-se.bu,emanet verme kapısının kapanmasına varır .Bu ise meşru olanın
tersidir.
Neylu'l-evtâr
(7/ 44- 45) dan hulâsa olarak,( Dımeşk nüshasından).
[431] Bu kitabın Fransızca
mütercimi.burada .eserin ( 256-270 / 869-883) yıllan arasında yazıldığını
hatırlatmaktadır. (M)
[432] Vâsıtiyye nüshasında bu kelime
" er-Recâ"şeklin-dedir.Mânası da "İslâmın yayılması ve İslâmî
fetihlerin tamamlanmasıyüz senesinden sonra değil midir?" seklinde olsa
gerektir.
Hidiviyye
kütüphanesinde mevcud nüshada İse "Dec-cal veya bolluk (=er-Rahâ)l( (yüz
senesinden sonra değil mi?) şeklindedir.Bu nüshaya göre şek râvidendir.Bu
takdirde mânâ:"Deccal'ın çıkması veya refah ve bolluğun vuku bulması -ki
bu ikisini Rasûlullah (S.A.V) haber vermiştir-yüz senesinden sonra değil
mi?"şeklinde olur.Yani,sen. nasıl olur da bütün insanların inkırazını (yok
obuasını) icabettiren bu hadisi duyduğunu iddia edersin? demek olur.Vallâhu a'lem-Mu-sahhih-
[436] Ebû Seleme b.Abdirrahman b.Avf
ez-Zuhrî,el-Me-denî.Fakîh.cok hadis rivayet ederdi.(Bkz.:Tehzibu't-Tehzîb: 12/
HSîTabakâtu'l-Hufiaz^S; Tabakâtu'I-fukahâ: 61) (M)
[438] BUH: 59 / 4(Yani,sanki güneş ve ay
mesholunup iki öküz haline getirilmiş gibidir.(iki öküz(=sevrân)
kelime-si,(nevrân) olarak da rivayet edilmiştir.Bu "sevrân" kelimesinin
yanlış yazılmasından meydana gelmiş bir hatadır.-en-Ni-haye-J
[439] et-Taberî'nin Ikrime'den naklen
rivayetine göre Ibn Abbas güneş ve ay'ın kıyamet günü adetâ iki iğdiş öküz
şeklinde getirilip Cehenneme atılacağını ileri süren Ubeyy b.KaVe çok kızmış
ve onu yalancılıkla suçlayarak şöyle demiştir:"Bu dediği Yahudiliğe ait
birşeydir.onu İslam'a da sokmak isti-yor.Allah kendine itaat edenlere azab
etmeyecek kadar yüce ve ihsan sahibidir.Allahu Taâlâ'nm şu âyetini duymadın
mı?"Sürekli görevlerini yapan güneş ve ay'ı emrinize verdi"
(14,İbrahim,33)Burada onların sürekli olarak itaat halinde olduklarını
kasdetmektedir.O halde,O'na itaat eden iki kuluna, onları methettiği halde
nasıl azab eder? Halbuki onlar devamlı itaat halindedirler! Bu yahudi âlimini
.Allah kahret-sin.âlimliği de yere batsın!" (et-Tâberi,Tarîhu'r-Rusul
ve'l-Mulûk (Beyrut(?) ,1, 65.)
[455] Doğru olan bu şair'in er-Rakkas
el-Kelbi olduğudur. Bunu Ibnu's-Sayrâfî söylemiştir.Şiirdeki ilk
"..değil-dir.(=leyse)" nin zamiri.bu beytten önceki beytte kendisine
hi-tab ettiği şahsa aiddir .Bu beyt şudur.
"Babanı.yardım
konusunda bir iyilik denizi olarak buldum ki, bu (meziyyeti) ona,koku
şişesinden daha güzel bir şeref bînâ etmiştir."
Burada
kendisine hitab edilen kimse Mes'ud b.Bahr'dır.Hâtim.kara karga demektir.Onlara
göre karga ayrılığa hükmedici olduğundan hâtîm demİşlerdir.Husârim ise
uğursuzluğa inanan kimse demektir.-Kâmus ve şerhinde böyle denmektedİr-
[456] Bu beytler ,zikredildiği gibi
el-Murakksş'a aiddir. Hu-zaz b.Levzân es-Sedusî'ye aid olduğu da rivayet
edilir.Bu beyt-lerin ilki:"Nazarlık takman.senİ hayrı aramaktan menetmesin."
ve sonu da:"İşte bunlar eskilerin Zebûrunda yazılmıştır."
-Tâcul-Arus'dan-
[464] Abdıülah b.Avn b. Er taban
el-Muzenî,Enes b.Mâlik1 i gördü. Ibnu Şirin ,en-Nahaî,el-Hasen ve
eş-Şa1>i'den rivayet et-ti.(Tehzîbu't-Tehzîb: 5/ 346,el-Beyân ve't-Tebyin:
2/ 91,190, 211, 318,322; 3/ 159) (M)
[469] Atiyyul-Qârî "turunç ve
kırmızı güvercin" hadislerini 11 Mevzuât.ında zikretmiş ve Sahih
olmadığını söylemiştir, (el-Esrâru'l-M*arfu'a,s.468).İbn Quteybe'nin" bazı
hadislerde" sözü de,onun bu hadislerin sıhhatinden şüpheli olduğunu
göste-rir.(M)
[476] Bfcz.BUH: 9/11,21. İbn Kuteybe,
Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 200-201.
[479] Ebû Muhammedi "mahalleleri
mahalletuhum) " yerine" mecelletuhum" olarak da rivayet edilir.
Mahalle tŞam (Suriye) dîr.Mecelle ise kitaba denir.(Dimeşk nüshasından]
Bağdad
nüshasının hamişinde ise şu ibare vardır:"Ma-halletuhum cim ve hâ İle de
rivayet edümiştir.Mecelle olursa içinde hikmetli sözlerbulunan sahife manasına
gelir.Çünkü onlar Hristiyan İdiler jncile tabi olan kimselerdi. Mahalle tu-hum
olarak rivayet eden (Şam) arazisini kasdeder ki orada Cef-ne oğulları kabilesi
vardı.
Cevheri der
ki:Bu beytin manası "Onlar haccediyorlar ve mukaddes yerleri ziyaret
ediyorlardı" demektir.
Ebû Ubeyd:
Araplar nazarında bütün yazılı şeylermecel-ledir .demiştir.-Musahhih-
[493] Bkz.Âl-i Imrân: 110 İbn Kuteybe,
Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 207-209.
[498] Kurayş b.Enes,el-Ensârî.Hammad b.Seleme.Hami-du't-Tavil
ve başkalarından rivayet etmiş, kendisinden de Alî b.el-Medînî.Yahyâ b.Maîn
rivayette bulunmuştur.Sonradan hafızası bozulduğundan infirad ettiği hadisler
kullanılmaz. 203 senesine kadar aklî muvazenesinin yerinde olduğunu Ebû Hatim
er-Râzî nakletmektedir.(Tehzîbu't-Tehzib, 8/374) (M)
[509] Sahabî.İslâm uğruna işkencelere
uğrayanlardandır. An ne s i Sumeyye İslâmın ilk şehididir.
(Bkz.:Tehzîbu't-Tehzîb: 7/ 408 )(M)
[514] HAN: 2/ 13, 19, 24, 106, 210;4/349
İbn Kuteybe, Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 216-217.
[515] Reîsu'l-Kuttâb nüshasında şu
fazlalık vardır: "Ebu Ca'fer Ahmed b. Abdillah b. Müslim şöyle
demiştir.:" Hz. Ömer'in, Sahabe aralarından birini hatife seçmeye karar
verinceye kadar, namaz kıldırması için Suheyb er-Rûmiyi imam seçmesinin sebebi
şudur: Zira Hz. Peygamber, "İmamlar Kureyş'ten olur" demiştir. Şayet
Hz. Ömer, hatife olmaya da ehil bir KureyşIFyi namaz için imam tayin etseydi
Sahabenin "Madem ki bu imam Kureyşlidir, o halde halife de olabilir"
demesi mümkündü. Hz. Ömer'in Suheyb'i tayini, sa-. hâbenin böyie
dememesiİçindir." (Varak, 57 a)
[528] Burada müellifin, mutlak olarak
meninin necis olduğunu kabul etliğine işaret vardır, ki tmâm-ı Mâlik ve Ebû
Hanife'nin mezhebi de budur.-Musahhih-
[531] el-Hûş .cinlerin erkek hayvanıdır
ki Araplar bu erkek hayvanın .insanlard an bazıların devesi ile çiftleştiğine
jnanırlar.Bu çiftleşmeden doğan deveyi de Hûş'a nisbet ederler ve Hûşî derler
ki, vahşî,azgın deve demektir..(el-Hayevân, Demîrî- l / oom nm Demîrî: 1/ 237)
(M)
[535] el'Hınn: Cinlerden bir
taifedîr.Alacasız siyah renkteki köpekler bunlardandır .Veya cinlerin
zayıflarıdır ve düşkimler kısmıdır.Veya cinlerin köpekleridir.Veyahut da
insanla < cin arası bir yaratıktır.-Kamus-
[539] Reîsu'l-Kuttâb nüshasından
böyledir:(a'rem).Matbû nüshada ise " en kararlı.azimli (a'zem) "
denmektedir. (M)
[543] De'ye .semer çıkıntısının devenin
sırtında yarala-yere denir. Karga da buraya dadandığı için bu künyeyi almŞtır.
(M)
[548] el-Âliye:Necid'in Tihâme kısmında
Mekke'den ötede olan yerler veya Medinenin dışındaki köylerdir. Buraları
Medine nin banliyösünü teşkil eder.-Kâmus-
[552] Mâltk Dinar .Ebû Yahya. Basralı
meşhur zfihİd .Ücretle mushaf yazar ve bununla geçinirdi. (Tehzîbu't-Tehzîb:
10/ 14, İS.) EM)
[553] Kitabın naşiri ye muhakkiki bu İsmi
tabakât ve rical kitaplarında bulamadığını söylüyorsa da Tabsİru'I-Munte-büı.rv.1254
de zikredümiştir.(M)
[554] el-Cevârişne:Mürekkeb bir nevi
İlaçtır.Yemeğin hazmedİlmesİ ve midenin düzeltilmesi için
kullanılır,Lisânul-Arab'dakİ ifadeye göre kelime .yabancı bir dilden
arapcalaş-mıştır.(Bkx:Lisân : 13 / 88)
[556] Bekr b.Abdillah b.Amr el-Muzenî.Ebu
Abdİllah.el-; .En«b-Mâlik,el-Hasen el-Basrî.İbnu Abbâs, ve İbnu er den
rivayette bulunmustur..(Tehrfbuıt-Teh3tîb: 1 / 484)
[561] Mattâ:XX / 1-16. İbn Kuteybe,
Te’vilu Muhtelifi’l Hadisi Müdâfaası, Kayıhan Yayınları: 245-247.
[569] Talha b.UbeydulIah (R.A) in
kızıdır.Teyzesi Hz.Âişe fR.Aj den rivayet etmiştir.Kendisinden de Atâ b.ebî
Rabâh ve benzerleri rivayet etmiştir.(Tehzîb:12 / 436 ) (M)
[570] el-Hicriyyin'de sözünden
maksad,muhacirinin mevtâlarıyla birlikte demektir.Hicret'e nisbetle
el-Hicriyyîn denmiştir.-Vallâhu a'lem- (Musahhih}
[571] RasûIullahm amca oğludur.Mûte
gavzesinde hicretin sekizinci senesinde şehid düşmüştür.Ca'fer-i Tayyar diye
meşhurdur.(Bkz:Tehzibu't~Tehzîb: 2 / 98) (M)
[591] Tercümede esas aldığımız arabca
metindebu ki-sun,kitabın birinci baskısındakl "bi ibney Adem (Âdemin iki
oğlunu...)" yerine "Yâ benî Âdeme (Ey Âdem oğlu)" şeklinde
hatalı basılmıştır.Doğrusu kitabın birinci baskısındaki şekil-dir.(M)
[599] Rasûlullah (S.A.V) bîr ay süreyle
kunût dualarında bazı zayıf ve çaresiz snüslümanlara ismen duâ
etmlş.ashabın-dan yetmiş kişiyi Bi'r-i Maûne'de şehid eden kâfir kabilelere de
beddua etmiştir.Daha sonra bunu terketmiştîr.Herhalde Hz.AH kunût dualarında bu
isimleri zikretmeyi sürdürdüğünden burada tenkid ediliyor olmalı! (M)
(BkziMuslim.5 Kitâbul-Mesâcid,54, (1.466-470),no: 294-308.
[607] Yani dilin telaffuz edemediği
harflerin sayısına bakarak diyetin belirlenmesi kasdedilmektedir .(M)
[609] eI-Ahnef b.Kays b.Muâviye
et-Temîmî.el-Basrî.Rasûluüah'a erişmiş fakat henüz müslüman olmamış-tı.Hz.Ömer,Ali,Osman,İbnu
Mes'ud ve başkalarından rivayet etmiş, kendisinden de el-Hasen el-Basrî ve
benzerleri rivayet etmiştir..(Tehzîbu't-Tehzîb: 1 / 19Î ) (M)
[611] Sahabe olduğu ihtilafimir.Hâdise
Hicrî 23 yılında cerayan etmiştir.(Bkz:el~îsâbe : 2 / 302 ) (M)
[618] Rasûlullaha korkak demekten Allaha
sığmı-nm.Çünkü o Mekkeden sadece Rabbinin emrine imtisalen
Çikmıştır.Insanlar.hususiyle şu zamanımızda-RasûlulIahın jnagaraya saklanması
mevzuunda pekçok laf etmektedir-jer.Onların hepsinin sözlerinden anlaşılan
şudur:Rasûlul-jah.müşriklerden.onlardan korktuğu için kaçmıştır.Hiç şüp-d ıf °î
kİ bu' ^s^uüaha hakarettir.Eğer İşonların dediği ve aa divecekleri gibi
olsaydı, niçin Rasûlullah müşrikler«rasında on üç seneye kadar varan bir müddet
oturdu ve onla-
otmÇ!roU
ezivyetlerine tahammül etti de Habeşistana hicret uv C Agahım sen biliyorsun ki
O ,ancak senin emrinedefü? kk.eden Ç^41 -Şüphesiz senin peygamberin korkak hiui
Şüphesiz ve münakaşasız.onların bütün söylemen iftiradan İbarettir.-Musahhih-
[628] Kayle binti Kays b.Ma'dîkerb
el-Kindiyye.Rasûlul- ?nu nikahladı^ rivayet edilmekle beraber.bu husus
ih-dırfbklİâb 4 / 393 ) (M)
[633] Rwul-Küttâb ve Esad Efendi
nüshasında "..İman et-dirfei" şeklindedir.Matbû nüshada ise "
iman etmemek-er.»denmektedir ki,yanlıştır. (M)
[643] Tehzîb'de "Hıdâş"
maddesinde zikredilmiş ve "Hırâş" olarak da rivayet edildiğine işaret
edilmiştir. (Bkz : Tehzîbu't-Tehzîb: 3 / 137) (M)
[652] Burada.Hz.Ebûbekr devrinde vuku
bulan irtidad Wketine,ve mürtedlerin öldürülmesine i.aret edikte
[656] Metinde "...hattâ
ala'l-cesede..."şeklindedir. Reî-su'I-Küttâb nüshasında ise "...hattâ
yeli'l-cesede..." şeklindedir." Biz de bu şekilde tercüme ettik. (M)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder