ALLAH RESULÜ NEYE UYDU
Muhammed aleyhi selam neye UYDU ? ne ile ÖĞÜT verdi?
ile HÜKÜM verdi? ne ile UYARDI ?ne ile KARANLIKLARDAN AYDINLIĞA çıkardı?
(sünnet
Kuran'da sadece ALLAH'ın sünneti olarak
gecer Sünnetullah yani elçi gönderdiği toplumlardaki yasası) uyduğunu söyleyen
kardeşim! eğer bu konuda samimi isen şu soruları kendine sorman gerekir.!
Muhammed aleyhisselam neye UYDU ? ne ile ÖĞÜT verdi?
ile HÜKÜM verdi?ne ile UYARDI ?ne ile KARANLIKLARDAN AYDINLIĞA çıkardı?
"Sana vahyedilene uy ve Allah hüküm verinceye
kadar sabret. O, hâkimlerin en hayırlısıdır."
YÛNUS /109
"Rabbinden sana vahyedilene uy! Allah, yapmakta
olduklarınızdan en iyi biçimde haberdardır."
AHZÂB/2
"Rabbinden sana vahyedilene uy! O'ndan başka
ilah yoktur. Müşriklerden yüz çevir"!
EN'ÂM/106
Ne ile öğüt vermesini.!
"Biz onların neler söylediklerini çok iyi
biliyoruz. Sen onların üstüne bir zorba değilsin. O halde, benim tehdidimden
korkanlara sadece Kur'an'la öğüt ver." KAF/45
Öğüt ver,
çünkü sen ancak öğüt verensin.
GÂŞİYE/21
Ne ilehüküm vermesini.!
"Sen de aralarında, Allah'ın indirdiğiyle
HÜKMET. Onların keyiflerine uyma. Dikkat et de Allah'ın sana indirdiğinin bir
kısmından seni uzaklaştırıp fitneye düşürmesinler. Eğer yüz çevirirlerse bil
ki, Allah onları bazı günahları yüzünden belaya çarptırmak istiyor. Zaten
insanların birçokları doğru yoldan iyice sapmış bulunuyorlar."
MÂİDE/49
Ne ile uyarmasını.!
"Rabblerinin huzurunda toplanacaklarından
korkanları, Kur'ân ile uyar! Onlar için Rabblerinden başka ne bir dost ne de
bir aracı vardır; belki sakınırlar."
EN'ÂM/51
Ne ile aydınlığı çıkarmasını.!
"Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için
kuluna apaçık âyetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size son derece
şefkatlidir; merhametlidir."
HADÎD/9
Görüldüğü gibi Rabbimiz Resul'üne dolayısıyla
bize'de vahye yani Kuran'a uymamızı, uyarmamızı, hüküm vermemizi, Öğüt almamızı
, öğüt vermemizi karanlıklardan aydınlığa da ne ile çıkmamız gerektiğini
emrediyor.!!
Peki vahiy nedir?
"Bu KUR'AN bana VAHİY olunduki, onunla sizi ve
ulaştığı herkesi uyarayım."
EN'ÂM/19
Demek'ki vahiy olunan KURAN peki Allah Resulü neye
uyduğunu söylüyor birde ona bakalım.! (Kuran'ın koruması altındaki gerçek
hadisler
De ki: “Ben size, ‘Allah'ın hazineleri benim
yanımdadır' demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘ben bir meleğim' de
demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım.” De ki: “Kör ile gören hiç bir
olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?”
EN'ÂM/50
"Onlara bir ayet getirmediğinde, "onu da
şurdan burdan derleseydin ya," diye konuşurlar. De ki: "Ben sadece
Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum. Bu, Rabbinizden gelen gönül gözleridir,
doğruya kılavuzdur, iman eden bir toplum için rahmettir."
ARÂF/203
De ki:
"Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da
bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir
elçiden başkası da değilim."
AHKÂF/9
"Ayetlerimiz onlara açık seçik parçalar halinde
okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler: "Bundan başka bir
Kur'an getir yahut bunu değiştir." De ki: "Onu kendiliğimden
değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum.
Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim." YUNUS/15
Ey muhammed aleyhisselamın sünnetine uyduğunu
söyleyen kardeşim muhammed Aleyhisselam kendisine vahiy edilen KURAN'a uyuyordu
peki sen neye uyuyorsun.??
Muhammed aleyhisselam'a KURAN Yetti peki ya sana ??
Artık gerçeklerle yüzleşme zamanı anlamadan seslendirdiğin
KURAN'la ve Rabbimizin hakkında hiçbir delil indirmediği Allah ve Resulü'ne
iftiralarla dolu olan kitaplarla Resule uyduğunu nasıl söylersin.!
Çok
geç değil kardeşim
Eğer senin üzerinde Allâh fazlı ve
"HÛ"viyetinin rahmeti olmasaydı, onlardan bir taife seni saptırmaya
elbette yeltenirdi. . . (Oysa) onlar ancak kendilerini saptırırlar! Sana hiçbir
zarar veremezler! Allâh sana Kitabı (Hakikat bilgisini) ve Hikmeti (Din ilmini,
Sünnetullah marifetini) inzâl etmiş (Esmâ boyutundan bilincine ulaştırmış) ve
bilmediğini sana öğretmiştir. . . Allâh'ın sana lütfu Aziym'dir.
Allah'ın sana lutfu ve rahmeti olmasaydı,
o(kendilerine zulüm yapa)nlardan bazısı seni saptırmaya çalışırdı; fakat onlar
kendilerinden başka kimseyi saptıramazlar ve sana hiçbir zarar veremezler. Zira
Allah sana bu kitabı indirmiş, sana doğru hüküm vermeyi ve bilmediklerini
öğretmiştir. Çünkü Allah'ın sana olan lutfu gerçekten büyüktür.
Bu ayetten sen ne anlıyorsun bilmiyorum da; Allah ın kitabı, Kuran dan konuşacak olursak;
Bu ayette yüce Allah resulüne daha önce hiç bilmediklerini Kuran ile
öğrettiğini, Kitapta gecen, hakikat
bilgisini, sünetullah ı yani Allah ın yarattıkları üzerindeki değişmez kanunlarının ne olduğunu, kısaca
kitap ile Resule bilgeliği öğrettiğini
söylüyor. Bütün bunlardan sonra
korkmasına gerek olmadığını karşı tarafın ona bir zarar veremeyeceğini ifade
ediyor. … Tabii senin kafana bunlar uymaz.
.!!! Enam 50: Onlara şunu söyle: "Ben size
Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben bir
meleğim de demiyorum. Yalnız bana vah yedilene uyarım ben!" Sor onlara:
"Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?"
Maide 67: Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ
et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun.
Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez.
Ahkaf 9: De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim.
Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben
sadece apaçık bir uyarıcıyım.
Zümer-40/ De ki: "Şefaate (izin verme) yetkisi
tamamıyla ve sadece Allah'a aittir: Gökler ve yerin mutlak otoritesi (de) O'na
aittir: sonunda sadece O'na döndürüleceksiniz.
Allah, gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı
günde/evrede/dönemde yaratan, sonra arşı hakimiyeti altına alandır. O'ndan
başka ne bir dost ne de bir şefaatçiniz vardır. Düşünüp ders almıyor musunuz?
[Secde, 4]
Yoksa onlar Allah'tan başkasını şefaatçiler mi
ediniyorlar? De ki: "Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl
erdiremezlerse de mi?" [Zümer, 43]
Hiç kimsenin başkasına fayda veremeyeceği, şefaatin
kabul edilmeyeceği, fidye alınmayacağı ve yardım yapılmayacağı bir günden
sakınınız. [Bakara, 48]
Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alışveriş,
dostluk ve şefaatin olmayacağı gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan
hayır yoluna harcayınız. Biliniz ki, hakikati inkâr edenler zâlimlerin ta
kendileridir. [Bakara, 254]
Hiç kimsenin hiçbir kimseye fayda veremeyeceği,
kimseden bedel kabul edilmeyeceği, şefaatin kimseye fayda vermeyeceği ve kâfirlere
yardım edilmeyeceği bir günden sakınınız. [Bakara, 123]
Rabblerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları,
Kur'ân ile uyar! Onlar için Rabblerinden başka ne bir dost ne de bir aracı
vardır; belki sakınırlar. [En'âm, 51]
Onlar Allah'ı bırakıp, kendilerine ne zarar ne de
fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve "Bunlar, Allah katında bizim
şefaatçilerimizdir" diyorlar. De ki: "Siz Allah'a göklerde ve yerde
bilmeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak
koştuklarından uzak ve yücedir." [Yûnus, 18]
Kıyamet günü, akrabanız ve çocuklarınız size fayda
vermez. Allah aranızı ayırır. Allah, yaptıklarınızı görmektedir. [Mümtehine, 3]
Hakkında azap kesinleşmiş olanı, ateştekini, sen mi
kurtaracaksın? Fakat Rabblerine saygı duyanlar için, üst üste yapılmış,
altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Bu, Allah'ın vaadidir. Allah, verdiği
sözden dönmez. [Zümer, 19-20]
Rabbinizden size indirilene uyunuz! O'nu bırakıp da
başka velilerin peşlerinden gitmeyiniz! Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
[A'râf, 3]
Göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığının
Allah'a ait olduğunu da bilmez misin? Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne
de bir yardımcı vardır. [Bakara, 107]
Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; yaşatan ve
öldüren O'dur. Sizin Allah'tan başka ne bir dost, ne de yardımcınız vardır.
[Tevbe, 116]
Ve yine din gününü sana bildiren şey nedir? Hiç bir
nefsin bir başka nefse herhangi bir şeye güç yetiremeyeceği gündür; o gün emir
yalnızca Allah'ındır. [İnfitâr, 18-19]
KURAN'ın
gönderiliş gayesi olan içindeki mesajına uyarak onu hayata taşımak için
Resul'ün gerçek uygulamasına geçmek için çok geç değil.!
Hamd âlemlerin rabbi olan Allaha selam resüllerinin
üzerine olsun...
Aynı Allah’a inandıkları, aynı Peygamberin ümmeti,
aynı kitabın mü’mini ve aynı İslâmî târihe sâhip oldukları hâlde, oluşan aşırı
farklılık aşırı ayrılıkları da yanında getiriyor. Bunun ana-nedeni
vahiy-merkezli olmamaktır. Vahiy-merkezli olunmadığında, yâni Kur’ân bilincin,
sünnet de eylemin kaynağı olmadığında, kişiler arasında herkesin aklı
farklı-farklı çalıştığından aşırı farklılıklar meydana çıkıyor. Hâlbuki Allah,
Kur’ân’ı vahyederek ve Peygamber göndererek, akılların Kur’ân ve sünnet baz
alınarak işletilmesini emreder. Zâten ancak bu şekilde ümmet dağılıp ayrılmaz
ve birbirine düşman olmaktan korunabilir. Aksi-hâlde ayrılıp dağılırlar ve bu
dağılma, yanında doğal olarak güçsüzlüğü de getirir ve günümüzde bâriz şekilde
yaşandığı gibi şeytânî güçlerin kontrôlüne giri
“Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip
bir-birinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin.
Şüphesiz Allah, sabredenlerle berâberdir” (Enfâl 46)
Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp
ayrılmayın. Ve Allah’ın üzerinizdeki nîmetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz.
O, kâlplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nîmetiyle kardeşler
olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi
kurtardı. Umulur ki hidâyete erersiniz diye, Allah, size âyetlerini böyle
açıklar” (Âl-i İmran103).
“Kendilerine
apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve ayrılığa düşenler gibi
olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır” (Âl-i İmran105).
Allah
ayrılıkların baş göstermesinin ana-sebebi olarak kıskançlığı ve çıkar-merkezli
olmayı, yâni nefse uymayı gösterir. Öyle ki onca ilim bile bu durumu
kurtaramaz. Bu ayrılıkların panzehiri de tabî ki yine vahiydir:
“Hiç şüphesiz din, Allah katında İslâm’dır. Kitap
verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki ‘kıskançlık ve
hakka başkaldırma’ (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini
inkâr ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesâbı pek çabuk görendir” (Âl-i
İmran19)
Peygamberimiz zamânında Mekke’de de durum böyleydi.
Fakat Peygamber müslümanları kardeşler yaptı. “İslâm kardeşliği” korudu onları.
Kavmiyetçiliğe karşı İslâm kardeşliğini têsis ettiler. Bu kardeşlik onları dik
ve diri tuttu. Zîrâ Allah vahyin etkisiyle onların kâlplerini birbirlerine
yaklaştırdı. Yâni sahabe, her ne kadar “emin” olarak tanığı Peygambere güvense
de, Peygamberin kara kaşına kara gözüne ve hatırına bir-araya gelmedi.
Peygamber onları vahiy ile birleştirdi. Vahyin vermiş olduğu îman, onları
kardeşler yaptı. Öyle ki her-şeylerini paylaşabilecek bir kardeşlikti bu. Eğer
vahiy olmasaydı Peygamber dünyâları harcasaydı bile onları uzlaştırıp
kaynaştıramazdı:
“Ve onların kâlplerini uzlaştırdı. Sen,
yeryüzündekilerin tümünü harcasaydın bile onların kâlplerini uzlaştıramazdın.
Ama Allah, aralarını bulup onları uzlaştırdı. Çünkü O, üstün ve güçlü olandır,
hüküm ve hikmet sâhibidir” (Enfâl 63)
Takvânın azlığından yada yokluğundan kaynaklanan
şeytanın-nefsin fısıldamaları ve maddî-mânevî kıskançlık ve çıkar-hesapları
ümmeti böldü. Artık her grup kendini haklı gördüğünden, düşünüşlerini-yorumlamalarını
ve ilmî faaliyetlerini, en sonunda da amellerini buna göre yapmaya başladılar.
Bu durum ayrılıkların kayıt altına alınmasına neden olarak resmiyet kazandırdı.
Hükûmetlerin kendine göre bir mezhebi-meşrebi-düşünceyi savunması da buna tüy
dikti. Artık ana-etken Kur’ân-sünnet değil, mezhep-meşrep görüşü oldu. Bu
uğurda uydurulan rivâyetler ve şirk unsurları dîni belirler oldu ve tabî ki bu
durum ayrılıklara tuz-biber ekti. Oysa Allah, Hz. Nûh zamânından bêri
müslümanları uyarıyordu:
“O, ‘dîni dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa
düşmeyin’ diye dinden Nûh’a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrâhim’e,
Mûsâ’ya ve Îsâ’ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşrî’ etti (bir şeriat
kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah,
dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidâyete erdirir. Onlar,
kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecâvüz ve haksızlık’
dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar
geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş
bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mîrasçı olanlar ise, herhâlde
ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler” (Şûrâ 13-14)
Tevhidden her ayrılık bir şirktir. Tevhidin
kopuşudur bu çünkü. Bu kopuş, hiziplerin bir-birlerine her-türlü haksızlık
yapmasına ve her-türlü tecâvüzü-saldırıyı yapmasına bile neden oluyor. Allah
bize hâlen mühlet vermekte. Bu ayrılıklara bir son verip ümmeti yeniden
diriltmeliyiz. Yoksa perişanlık ve azap yakamızı bırakmayacak. Her ayrılık
“kitapta da ayrılık” olarak tezâhür ediyor. Kitapta ayrılanların diğer şeylerde
ayrılması çok da zor olmuyor. Böylece haktan büsbütün uzaklaşılıyor:
“Zîrâ bu azâbın sebebi, Allah’ın kitabı gerçekle
indirmiş olmasındandır. Kitapta ayrılığa düşenler ise şüphesiz, haktan uzak bir
ayrılık içindedirler” (Bakara 176).
Şii-sünnî, hârici-mutezili, zâhiri-bâtınî ve hattâ
aynı mezhepten-meşrepten olanların kendi içlerinde ayrılmaları ümmetin
darmadağın olması demektir ki başta şeytan olmak üzere bu durum tâğutların pek
hoşuna gidiyor. Onlar zâten bunu yapmak istiyorlarken, ümmet tefrikaya düşmekle
onlara istedikleri alanı hiç-bir çaba harcamandan açmış oluyor. Böylece
Dünyâ’nın hâkimiyeti-yönetimi bâtılın eline geçiyor ve bâtıl; ahlâk, vicdan, adâlet
ve merhâmetten uzak olduğu için zulümler zirveye çıkıyor. İniltiler geliyor
Dünyâ’nın her yerinden. Acılar, feryatlar, gözyaşları hiç dinmiyor. Analar her
dâim ağlıyor.
Bir tefrikadan bahsediyoruz. Zenginlik katan
“farklılık”lardan değil. Farklılıkların olması doğal ve normâldir. Zîrâ her
insan özeldir ve bir farklılığı vardır. Fakat Allah insanı kendi başına
bırakmıyor. İstiyor ki tüm insanlar “vahiy-merkezli farklılıklar”a sâhip olsun.
Vahye aykırı farklılıklara düşmesin. Ümmetin birliği-berâberliği ve gücü ancak
vahiy-merkezli olursa sağlanabilir ve korunabilir. Aksi-hâlde parçalanmaların
sonu gelmez ve her parça tâğutların uşağı durumuna gelir. Hattâ her parça yâni
hizip, dîni “babasının malı” saymaya başlar ve hakka çağıracağına kendine
çağırır ve böylece kendisini “hak” ve “haklı” olarak gösterir. Allah mü’minlere
bu topluluklar gibi olunmamasını ve onlardan uzak durulmasını söylüyor:
“Onlardan (olmayın) ki, dinlerini ayırıp öbek-öbek
olmuşlardır. Her grup kendilerindekine güvenmektedir” (Rûm 32).
“Gerçek şu ki, dinlerini parça-parça edip kendileri
de gruplaşanlar, sen hiç-bir şeyde onlardan değilsin. Onların işi ancak
Allah’adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir” (En-am
159).
Bu âyetler bir umut olup bir kardeşlik başlatabilir.
Zîrâ tefrikadan uzak durmak, Kur’ân/Sünnet-merkezli yeni bir toplumu-cemaati
başlatabilir ve kurabilir. Allah’tan, dirâyetli ve ehliyetli bir lîder
etrâfında kurulacak böyle bir toplum niyâz ediyoruz.
Allah
resulünün uyarıdlığı ayetler
Alak 1- Yaratan Rabbinin adıyla oku!
Kıyamet 16- Onu hemen okumak için dilini debretme.
17- Kuşkusuz onu toplamak ve okumak bize aittir.
A’la 6- Bundan böyle sana Kur'an'ı okutacağız da unutmayacaksın.
7- Yalnız Allah'ın dilediği başkadır. Çünkü o açığı da bilir, gizliyi de. 8-
Seni en kolay yola muvaffak kılacağız.
Müddesir 1-Ey örtüsüne bürünen (Peygamber)! 2- Kalk
artık uyar
Maide 67-Ey şanlı Resul! Rabbinden sana indirileni
tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan O'nun peygamberlik görevini yapmamış olursun.
Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu doğru yola
iletmez
Bakara 6-Muhakkak ki küfre varanları, (yani iman
nurunu şirk karalığı ile inat yüzünden örtenleri) azapla korkutsan da
korkutmasan da onlar için birdir, onlar iman etmezler.
Şuara 3-(Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta
kendine kıyacaksın! 4- Biz dilersek onların üzerlerine gökten bir ayet (mucize)
indiririz de, ona boyunları eğile kalır.
Enam 35-Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır
geldiyse, haydi gücün yetiyorsa yerin içine (inebileceğin) bir delik, ya da
göğe (çıkabileceğin) bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah
dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplardı. O halde cahillerden olma!
Fetih 1-Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsan
ettik. 2- Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan
nimetini tamamlar ve seni doğru yola iletir. 3- Ve sana Allah, şanlı bir
zaferle yardım eder
Hud 112- İşte bundan dolayı emrolunduğun gibi doğru
ol! Beraberindeki tevbe edenler de (doğru olsunlar). Aşırı gitmeyin! Muhakkak
ki O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır
Kâfirun 1-De ki: Ey kâfirler 2- Sizin taptıklarınıza
ben tapmam.
Bakara 144-Doğrusu, biz, yüzünün semaya yöneldiğini,
orada şekilden şekle geçerek, aranıp durduğunu görüyorduk. Artık seni hoşnut
olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Haydi bakalım, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru
çevir. Siz de ey müminler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru
çevirin! Kendilerine kitap verilmiş olanlar da kesinlikle bilirler ki,
Rablerinden gelen o emir haktır. Ve
Allah, onların yaptıklarından ve yapmakta olduklarından gafil değildir.
Enam 50- De ki: Size Allah'ın hazineleri benim
yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmiyorum ve size, ben bir meleğim de
demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. De ki: Kör ile gören bir olur
mu? Hiç düşünmez misiniz
Al-i İmran 31-De ki: Siz gerçekten Allah'ı
seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü
Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.
Tevbe 80- Onlar için Allah'tan ister mağfiret dile,
ister dileme. Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen de yine Allah onları
affetmeyecektir. Bu, onların Allah'ı ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayı
böyledir. Allah, böylesine baştan çıkmış fasıklar güruhuna hidayet etmez.
Tevbe 84-Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma
ve kabrinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Resulünü tanımadılar. Ve
fasık olarak can verdiler
Tevbe 85- Onların ne malları, ne de evlatları seni
imrendirmesin. Allah, onları dünyada bunlarla cezalandırmayı ve canlarının
kâfir olarak çıkmasını murat ediyor, başka değil.
Tevbe 108- O mescit içinde (Dırar’da) sen kesinlikle
namaza durma. Ta ilk gününde temeli takva üzerine kurulan mescit elbette içinde
namaz kılmana daha layıktır. Onun içinde günahlarından arınmayı seven kişiler
vardır. Allah da arınmış, ak pak olmuş olanları sever
Abese 1- (Peygamber) Yüzünü ekşitti ve döndü. 2-
Kendisine âmâ geldi, diye. 3- Ne bilirsin, belki o temizlenecek? 4- Veya öğüt
belleyecek de öğüt ona fayda verecek. 5-Ama buna ihtiyaç hissetmeyene gelince
6-Sen ona yöneliyorsun. 7- Onun temizlenmemesinden sana ne? 8- Ama sana can
atarak gelen 9- Allah'tan korkarak gelmişken 10- Sen onunla ilgilenmiyorsun.
11- Hayır hayır, sakın. Çünkü o Kur'an bir öğüttür.
Kasas 86-Sen, bu kitabın sana vahyolunacağını
ummuyordun. Bu ancak Rabbinden bir rahmettir. O halde sakın kâfirlere arka
çıkma!
Nisa 105-Biz sana Kitap (Kur'an)ı hak olarak
indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin.
Sakın hainlerin savunucusu olma!
Hucurat 6-Ey iman edenler! Eğer fasığın biri size
bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa
sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.
Tahrim 1- Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak
Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok
bağışlayan çok esirgeyendir.
Hadid 27- Sonra bunların izinden ard arda
peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona
İncil'i verdik ve ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk.
Uydurdukları ruhbanlığa gelince onu, biz yazmadık. Fakat kendileri Allah’ın
rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de
onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan
çıkmışlardır.
Taha 2- Ey Muhammed! Kur'an'ı sana sıkıntıya düşesin
diye indirmedik. 3- Ancak Allah'tan korkan kimse için bir öğüt olarak
(indirdik.)
İsra 73- (Ey Muhammed!) Az kalsın seni bile, sana
vahyettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye, fitneye
düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi. 74- Eğer biz sana sebat
vermemiş olsaydık, nerdeyse sen onlara birazcık meyledecektin. 75- O takdirde,
muhakkak hayatın da, ölümün de azabını sana kat kat tattırırdık. Sonra bize
karşı kendin için hiçbir yardımcı bulamazdın.
Rad 37- Ve işte biz o Kur'an'ı Arapça bir hüküm
olarak indirdik. Yemin olsun ki, eğer sen, sana vahiyle gelen bu bilgiden sonra
onların keyiflerine uyacak olursan, sana Allah’tan ne bir dost vardır, ne de
bir koruyucu.
Müzemmil 10- Başkalarının diyeceklerine sabret,
güzellikle onlardan ayrıl.
Muhammed 19- Ey Muhammed! Bil ki, Allah'tan başka
hiçbir ilâh yoktur. Hem kendi günahın için, hem de mümin erkekler ve mümin
kadınlar için Allah'tan bağışlanma dile. Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri
de duracağınız yeri de bilir.
Araf 199- Sen yine de affa sarıl, iyiliği emret ve
cahillerden yüz çevir.
Al-i İmran 159- Sen (o zaman), sırf Allah'ın
rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın,
onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için
Allah'tan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de
azmettin mi, artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri
sever.
Duha 1-Andolsun kuşluk vaktine. 2- Ve sakinleştiği
zaman geceye ki 3- Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı. 4- Ahiret, senin için
dünyadan iyi olacaktır. 5- Rabbin sana verecek ve sen hoşnut olacaksın. 6-O
seni yetim bulup da barındırmadı mı? 7- Seni yol bilmez bulup yola iletmedi mi?
8- Seni yoksul bulup zengin etmedi mi? 9- Öyleyse sakın yetimi ezme 10-
Dilenciyi de azarlama 11- Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat.
Al-i İmran 79-İnsanlardan hiçbir kimseye, Allah
kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdikten sonra, kalkıp insanlara:
Allah'ı bırakıp bana kul olun, demesi yakışmaz. Fakat onun: Öğrettiğiniz ve
okuduğunuz kitap gereğince Rabbe halis kullar olun, (demesi uygundur).
İnşirah 1-Biz senin (mutluluğun) için göğsünü
açmadık mı? 2- Senden yükünü indirmedik mi? 3- O senin sırtını ezen yükü 4-
Senin şanını yüceltmedik mi? 5- Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık vardır.
6- Evet, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. 7- O halde boş kaldın mı, yine
kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul. 8- Ancak Rabbine yönel
İsra 79-Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus
bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur'an ile teheccüd namazı kıl, Rabbinin
seni bir makam-ı mahmuda (şefaat makamına) göndermesi kesindir.
Tur 48- Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen
gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman Rabbini hamd ile tespih et. 49- Gecenin
bir kısmında ve yıldızların batışında da O'nu tespih e
Kâfirlerin tuzaklarına karşı ve başlarına gelecek
azap vakti için sabretmesi istenmektedir.
A’raf 6- (O gün) Kendilerine elçi gönderilmiş olanlara
da soracağız, gönderilen elçilere de soracağız.
HZ. PEYGAMBERİMİZE YAPILAN BAZI UYARILAR NELERDİR?
SORUSUNA
AYETLERLE CEVAPLAR
1- Vahiy sırasında ve sonrasında dilini yormaması
2- Allah’ın adıyla ve Allah rızası için okuması,
3- Seni vahiyle okutacağız ve sen unutmayacaksın,
4- Tebliği engelleyen perdeleri aşması ve tebliğ
etmesi,
5- Tebliğ tam yapmazsa peygamberlik görevini
yapmamış olacağı,
6- Allah’ın kendisine daima zafer vereceğini ve bu
süreçte yapmış veya yapabileceği hataları affedeceği,
7- Ne emrediliyorsa ona uyması,
8- Toplum veya mahalle baskısına boyun eğmemesi,
9- Allah bildirmedikçe gaybı bilmediğini söylemesi,
10- Allah’ı sevenin peygambere uymasının
gerekliliği,
11-Küfürde aşırı gidenleri uyarsa bile değişmemeleri
12-İnanmayanlar için üzülmemesi,
13-Münafıklar için af dilememesi,
14-Mezarları başında durmaması,
15- Onların mal ve evlatlarına imrenmemesi,
16-Müslümanları bölmek için yapılan mescitte namaz
kılmaması,
17- Özürlü veya özürsüz insana önem vermesi,
18-Kâfirlere ve hainlere arka çıkmaması,
19- Gelen haberleri iyi araştırması,
20-Allah’ın helal ettiğini kendine haram etmemesi ve
ruhbanlaşmaması,
21-Kur’an’ın sıkıntı çekilmesi için değil tebliğ
için indirildiği,
22-Kâfirlerin isteklerine değil de vahye uyması,
23- Bu kadar gelen ilme rağmen hâlâ kâfire uyarsa
kimsenin kurtaramayacağı,
24-Kâfirlerin incitici sözlerine rağmen güzellikle
ayrılması,
25- Kaba ve katı olursa etrafından insanların
dağılacağı,
26-Rabbinin kendisini hiçbir zaman yalnız
bırakmadığı, geleceğinin iyi ve başarılarla dolu olacağı bu nedenle çevresine
lütfetmeye ve tebliğe devam etmesi
27-İlahlaşmaya kalkmaması,
28-Yüklerinin azaltılacağı, zorluklardan sonra
kolaylık verileceği bildirilmekte ve boş vakit geçirtmemesi istenmekte,
29-Geceleri namaz ve Kur’an’la meşgul olması,
30- Şefaat makamının verileceği,
31-Kâfirlerin tuzaklarına karşı ve başlarına gelecek
azap vakti için sabretmesi istendiği,
32- Kıyamet günü tüm peygamberlerin sorguya
çekileceği ile uyarılmıştır.
Dikkat edersek bu uyarılar, onun gerçekten peygamber
olduğunu onaylamaktadır.
HZ. PEYGAMBERİMİZ HAKKINDA İNSANLIĞA YAPILAN
UYARILAR
Hakka 40-Kuşkusuz Kur'an, şerefli bir peygamberin
(Allah'tan) getirdiği sözdür. 41- O bir şair sözü değildir, siz çok az
inanıyorsunuz. 42- Bir kâhin sözü de değildir, ne de az düşünüyorsunuz! 43-O, âlemlerin Rabbi tarafından
indirilmedir. 44- O, bize isnaden bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı 45- Elbette
biz onu bundan dolayı kuvvetle yakalardık. 46- Sonra da onun şah damarını keser
atardık. 47-O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız. 48- O hiç
kuşkusuz, takva sahipleri için unutulmayacak bir öğüttür.
Meryem 93- Göklerde ve yerde bulunan
Bedir savaşının Müslümanların lehine sonuçlanacağı
netleşmeden, Hz. Peygamber (s) müşriklerin bir kısmını esir alınca -yani
hapsedince (Taberi, 2000, XIV: 58)- Allahu Teala onu şöyle uyardı: "Hiçbir
Peygambere yeryüzünde kesin galibiyet sağlamadan esir almak yaraşmaz. Siz dünya
malını istersiniz, oysa Allah ahireti kazanmanızı ister. Allah azizdir,
hakimdir. Eğer Allah'tan bir yazı (hüküm) bulunmasa idi aldığınız fidyeden
dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu." (Enfal, 8: 67-68)
Rasulullah (s)'ın uyarıldığı bir diğer nokta, bahane
uydurarak savaştan kaçan münafıklara izin vermesi nedeniyledir: "Allah
seni affetsin. Doğru söyleyenler kimler, gerçekten yalancılar kimlerdir,
bunların iyice belli olmasını beklemeden niçin onlara izin verdin?"
(Tevbe, 9: 43). Ne var ki, ayetten de anlaşılacağı gibi o bu davranışından
dolayı affedilmiştir.
Kur'an, Allah'ın helal kıldığı şeyi Rasulullah
(s)'ın "eşlerinin hatırı için haram kılma yetkisi"nin olmadığını
(Sarmış, 2007, II: 216-217) şöyle belirtmektedir: "Ey Peygamber! Eşlerinin
rızasını arayarak Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram
ediyorsun?" (Tahrim, 66: 1-3). " Eşlerinin rızasını arayarak"
ifadesinden Rasulullah (s)'ın -Hz. Ayşe'nin gönlünü etmek için- helal olmasına
rağmen cariyesi Mariye'yi kendine haram kıldığı söylense de (Taberi, XXIII:
477) doğru olan ayetteki "eşlerinin rızasını" şeklindeki lafzı
"bir eşinin rızasını kazanmaya çalışmak"la sınırlamamaktır.
Gözleri görmeyen adamın dini öğrenme isteği
karşısında Hz. Peygamber (s)'in başka birini önceleyen tavrı şöyle
eleştirilmektedir: "(Peygamber) Yüzünü ekşitti ve döndü. Kendisine âmâ
geldi, diye. Ne bilirsin, belki o temizlenecek? Veya öğüt alacak da öğüt ona
fayda verecek. Ama buna ihtiyaç hissetmeyene gelince, Sen ona yöneliyorsun.
Onun temizlenmemesinden sana ne? Ama sana can atarak gelen, Allah'tan korkarak
gelmişken, sen onunla ilgilenmiyorsun." (Abese, 80: 1-10). Bu uyarı aynı
zamanda bütün Müslümanlar için bir yöntem ve davranış modeli konusunda da bir
öğretimdir (Sarmış, 2007, II: 218).
Kur'an Müslüman olmayanların Allahu Teala tarafından
affedilmesini talep etmenin yanlışlığı konusunda da Rasulullah (s)'ı
uyarmaktadır: "Ne peygambere, ne iman edenlere akraba bile olsalar
cehennemlik oldukları iyice belli olduktan sonra müşriklere istiğfar etmek
yoktur." (Tevbe, 9: 113). Said b. Müseyyeb'in babasından aktardığına göre
bu kişi Hz. Peygamber (s)'in amcası Ebu Taliptir (Beğavi, 1997, IV: 100)
Süfyan b. Uyeyne kanalıyla Ali b. Hüseyin'den
yapılan nakle göre, Allahu Teala Rasulullah (s)'a Zeyneb'in onun eşi olacağını
bildirmişti. Ne var ki, Zeyd eşini şikâyete geldiğinde Hz. Peygamber (s) bunu
gizlediği (Taberi, 2000, XX: 274) için uyarıldı: "Hem hatırla o vakti ki,
o kendisine Allah'ın nimet verdiği ve senin de ikramda bulunduğun kimseye,
'Hanımını kendine sıkı tut ve Allah'tan kork!' diyordun da içinde Allah'ın
açacağı şeyi gizliyordun. İnsanlardan çekiniyordun." (Ahzab, 33: 37).
Hz. Peygamber (s) bir Yahudinin haklı olduğu bir
konuda haksız pozisyondaki Müslümanı tercih etme ihtimali karşısında
uyarılmaktadır: "Biz sana Kitab (Kur'ân)ı hak olarak indirdik ki, insanlar
arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin. Sakın hainlerin
savunucusu olma!" (Nisa, 4: 105).
Görüldüğü gibi, Hz. Peygamber (s) de zaman zaman
yanılmakta ve Allahu Teala onu uyarmaktadır.
Beğavî, el-Hüseyin b. Mesud el-Ferra (ö. 510),
Meâlimu’t-Tenzîl, 8 c., 4. bs., Daru Tayyibetin Li’n-Neşri ve’t-Tevzi’, Beyrut,
1997
Sarmış, İbrahim, Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak, 2 c.,
3. bs., Ekin Yay., İst., 2007.
Taberi, Muhammed bin Cerir (ö. 310), Câmiu'l-Beyan
an Te’vîli Âyi’l-Kur'an, 24 c. Müessesetü’r-Risale, Beyrut, 2000
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder