30 Ocak 2019 Çarşamba

ALLAH RESULÜNÜN KURAN’A UYMAYI EMERDEN AYETLER




ALLAH RESULÜ NEYE UYDU

Muhammed aleyhi selam neye UYDU ? ne ile ÖĞÜT verdi? ile HÜKÜM verdi? ne ile UYARDI ?ne ile KARANLIKLARDAN AYDINLIĞA  çıkardı?

 (sünnet Kuran'da sadece  ALLAH'ın sünneti olarak gecer Sünnetullah yani elçi gönderdiği toplumlardaki yasası) uyduğunu söyleyen kardeşim! eğer bu konuda samimi isen şu soruları kendine sorman gerekir.!

Muhammed aleyhisselam neye UYDU ? ne ile ÖĞÜT verdi? ile HÜKÜM verdi?ne ile UYARDI ?ne ile KARANLIKLARDAN AYDINLIĞA  çıkardı?

"Sana vahyedilene uy ve Allah hüküm verinceye kadar sabret. O, hâkimlerin en hayırlısıdır."

YÛNUS /109

"Rabbinden sana vahyedilene uy! Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde haberdardır."

AHZÂB/2

"Rabbinden sana vahyedilene uy! O'ndan başka ilah yoktur. Müşriklerden yüz çevir"!

EN'ÂM/106

Ne ile öğüt vermesini.!

"Biz onların neler söylediklerini çok iyi biliyoruz. Sen onların üstüne bir zorba değilsin. O halde, benim tehdidimden korkanlara sadece Kur'an'la öğüt ver." KAF/45

 Öğüt ver, çünkü sen ancak öğüt verensin.

GÂŞİYE/21

Ne ilehüküm vermesini.!

"Sen de aralarında, Allah'ın indirdiğiyle HÜKMET. Onların keyiflerine uyma. Dikkat et de Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırıp fitneye düşürmesinler. Eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah onları bazı günahları yüzünden belaya çarptırmak istiyor. Zaten insanların birçokları doğru yoldan iyice sapmış bulunuyorlar."

MÂİDE/49

Ne ile uyarmasını.!

"Rabblerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları, Kur'ân ile uyar! Onlar için Rabblerinden başka ne bir dost ne de bir aracı vardır; belki sakınırlar."

EN'ÂM/51

Ne ile aydınlığı çıkarmasını.!

"Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O'dur. Şüphesiz Allah, size son derece şefkatlidir; merhametlidir."

HADÎD/9

Görüldüğü gibi Rabbimiz Resul'üne dolayısıyla bize'de vahye yani Kuran'a uymamızı, uyarmamızı, hüküm vermemizi, Öğüt almamızı , öğüt vermemizi karanlıklardan aydınlığa da ne ile çıkmamız gerektiğini emrediyor.!!

Peki vahiy nedir?

"Bu KUR'AN bana VAHİY olunduki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım."

EN'ÂM/19

Demek'ki vahiy olunan KURAN peki Allah Resulü neye uyduğunu söylüyor birde ona bakalım.! (Kuran'ın koruması altındaki gerçek hadisler

De ki: “Ben size, ‘Allah'ın hazineleri benim yanımdadır' demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size ‘ben bir meleğim' de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım.” De ki: “Kör ile gören hiç bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?”

EN'ÂM/50

"Onlara bir ayet getirmediğinde, "onu da şurdan burdan derleseydin ya," diye konuşurlar. De ki: "Ben sadece Rabbimden bana vahyedilene uyuyorum. Bu, Rabbinizden gelen gönül gözleridir, doğruya kılavuzdur, iman eden bir toplum için rahmettir."

ARÂF/203

 De ki: "Ben, resuller içinden bir türedi değilim! Bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum. Bana vahyedilenden başkasına da uymam! Ve ben, açıkça uyaran bir elçiden başkası da değilim."

AHKÂF/9

"Ayetlerimiz onlara açık seçik parçalar halinde okunduğu zaman, bize ulaşmayı ummayanlar şöyle dediler: "Bundan başka bir Kur'an getir yahut bunu değiştir." De ki: "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkuya düşerim." YUNUS/15

Ey muhammed aleyhisselamın sünnetine uyduğunu söyleyen kardeşim muhammed Aleyhisselam kendisine vahiy edilen KURAN'a uyuyordu peki sen neye uyuyorsun.??

Muhammed aleyhisselam'a KURAN Yetti peki ya sana ??

Artık gerçeklerle yüzleşme zamanı anlamadan seslendirdiğin KURAN'la ve Rabbimizin hakkında hiçbir delil indirmediği Allah ve Resulü'ne iftiralarla dolu olan kitaplarla Resule uyduğunu nasıl söylersin.!

Çok geç değil kardeşim

 

Eğer senin üzerinde Allâh fazlı ve "HÛ"viyetinin rahmeti olmasaydı, onlardan bir taife seni saptırmaya elbette yeltenirdi. . . (Oysa) onlar ancak kendilerini saptırırlar! Sana hiçbir zarar veremezler! Allâh sana Kitabı (Hakikat bilgisini) ve Hikmeti (Din ilmini, Sünnetullah marifetini) inzâl etmiş (Esmâ boyutundan bilincine ulaştırmış) ve bilmediğini sana öğretmiştir. . . Allâh'ın sana lütfu Aziym'dir.

Allah'ın sana lutfu ve rahmeti olmasaydı, o(kendilerine zulüm yapa)nlardan bazısı seni saptırmaya çalışırdı; fakat onlar kendilerinden başka kimseyi saptıramazlar ve sana hiçbir zarar veremezler. Zira Allah sana bu kitabı indirmiş, sana doğru hüküm vermeyi ve bilmediklerini öğretmiştir. Çünkü Allah'ın sana olan lutfu gerçekten büyüktür.

Bu ayetten sen ne anlıyorsun bilmiyorum da;  Allah ın kitabı, Kuran dan konuşacak olursak; Bu ayette yüce Allah resulüne daha önce hiç bilmediklerini Kuran ile öğrettiğini,  Kitapta gecen, hakikat bilgisini, sünetullah ı yani Allah ın yarattıkları üzerindeki  değişmez kanunlarının ne olduğunu, kısaca kitap ile  Resule bilgeliği öğrettiğini söylüyor.  Bütün bunlardan sonra korkmasına gerek olmadığını karşı tarafın ona bir zarar veremeyeceğini ifade ediyor. … Tabii senin kafana bunlar uymaz. 

.!!! Enam 50: Onlara şunu söyle: "Ben size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmem ben! Size ben bir meleğim de demiyorum. Yalnız bana vah yedilene uyarım ben!" Sor onlara: "Körle gören bir olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?"

Maide 67: Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez.

Ahkaf 9: De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.

Zümer-40/ De ki: "Şefaate (izin verme) yetkisi tamamıyla ve sadece Allah'a aittir: Gökler ve yerin mutlak otoritesi (de) O'na aittir: sonunda sadece O'na döndürüleceksiniz.

Allah, gökleri, yeri ve bunların arasındakileri altı günde/evrede/dönemde yaratan, sonra arşı hakimiyeti altına alandır. O'ndan başka ne bir dost ne de bir şefaatçiniz vardır. Düşünüp ders almıyor musunuz? [Secde, 4]

Yoksa onlar Allah'tan başkasını şefaatçiler mi ediniyorlar? De ki: "Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi?" [Zümer, 43]

Hiç kimsenin başkasına fayda veremeyeceği, şefaatin kabul edilmeyeceği, fidye alınmayacağı ve yardım yapılmayacağı bir günden sakınınız. [Bakara, 48]

Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alışveriş, dostluk ve şefaatin olmayacağı gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıktan hayır yoluna harcayınız. Biliniz ki, hakikati inkâr edenler zâlimlerin ta kendileridir. [Bakara, 254]

Hiç kimsenin hiçbir kimseye fayda veremeyeceği, kimseden bedel kabul edilmeyeceği, şefaatin kimseye fayda vermeyeceği ve kâfirlere yardım edilmeyeceği bir günden sakınınız. [Bakara, 123]

Rabblerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları, Kur'ân ile uyar! Onlar için Rabblerinden başka ne bir dost ne de bir aracı vardır; belki sakınırlar. [En'âm, 51]

Onlar Allah'ı bırakıp, kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve "Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir" diyorlar. De ki: "Siz Allah'a göklerde ve yerde bilmeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların ortak koştuklarından uzak ve yücedir." [Yûnus, 18]

Kıyamet günü, akrabanız ve çocuklarınız size fayda vermez. Allah aranızı ayırır. Allah, yaptıklarınızı görmektedir. [Mümtehine, 3]

Hakkında azap kesinleşmiş olanı, ateştekini, sen mi kurtaracaksın? Fakat Rabblerine saygı duyanlar için, üst üste yapılmış, altlarından ırmaklar akan köşkler vardır. Bu, Allah'ın vaadidir. Allah, verdiği sözden dönmez. [Zümer, 19-20]

Rabbinizden size indirilene uyunuz! O'nu bırakıp da başka velilerin peşlerinden gitmeyiniz! Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz! [A'râf, 3]

Göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığının Allah'a ait olduğunu da bilmez misin? Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır. [Bakara, 107]

 

Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; yaşatan ve öldüren O'dur. Sizin Allah'tan başka ne bir dost, ne de yardımcınız vardır. [Tevbe, 116]

Ve yine din gününü sana bildiren şey nedir? Hiç bir nefsin bir başka nefse herhangi bir şeye güç yetiremeyeceği gündür; o gün emir yalnızca Allah'ındır. [İnfitâr, 18-19]

 

 

KURAN'ın gönderiliş gayesi olan içindeki mesajına uyarak onu hayata taşımak için Resul'ün gerçek uygulamasına geçmek için çok geç değil.!

Hamd âlemlerin rabbi olan Allaha selam resüllerinin üzerine olsun...

Aynı Allah’a inandıkları, aynı Peygamberin ümmeti, aynı kitabın mü’mini ve aynı İslâmî târihe sâhip oldukları hâlde, oluşan aşırı farklılık aşırı ayrılıkları da yanında getiriyor. Bunun ana-nedeni vahiy-merkezli olmamaktır. Vahiy-merkezli olunmadığında, yâni Kur’ân bilincin, sünnet de eylemin kaynağı olmadığında, kişiler arasında herkesin aklı farklı-farklı çalıştığından aşırı farklılıklar meydana çıkıyor. Hâlbuki Allah, Kur’ân’ı vahyederek ve Peygamber göndererek, akılların Kur’ân ve sünnet baz alınarak işletilmesini emreder. Zâten ancak bu şekilde ümmet dağılıp ayrılmaz ve birbirine düşman olmaktan korunabilir. Aksi-hâlde ayrılıp dağılırlar ve bu dağılma, yanında doğal olarak güçsüzlüğü de getirir ve günümüzde bâriz şekilde yaşandığı gibi şeytânî güçlerin kontrôlüne giri

“Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin ve çekişip bir-birinize düşmeyin, çözülüp yılgınlaşırsınız, gücünüz gider. Sabredin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle berâberdir” (Enfâl 46)

Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın üzerinizdeki nîmetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kâlplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O’nun nîmetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidâyete erersiniz diye, Allah, size âyetlerini böyle açıklar” (Âl-i İmran103).

 “Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, parçalanıp ayrılan ve ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır” (Âl-i İmran105).

 Allah ayrılıkların baş göstermesinin ana-sebebi olarak kıskançlığı ve çıkar-merkezli olmayı, yâni nefse uymayı gösterir. Öyle ki onca ilim bile bu durumu kurtaramaz. Bu ayrılıkların panzehiri de tabî ki yine vahiydir:

“Hiç şüphesiz din, Allah katında İslâm’dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki ‘kıskançlık ve hakka başkaldırma’ (bağy) yüzünden ayrılığa düştüler. Kim Allah’ın âyetlerini inkâr ederse, (bilsin ki) gerçekten Allah, hesâbı pek çabuk görendir” (Âl-i İmran19)

 

Peygamberimiz zamânında Mekke’de de durum böyleydi. Fakat Peygamber müslümanları kardeşler yaptı. “İslâm kardeşliği” korudu onları. Kavmiyetçiliğe karşı İslâm kardeşliğini têsis ettiler. Bu kardeşlik onları dik ve diri tuttu. Zîrâ Allah vahyin etkisiyle onların kâlplerini birbirlerine yaklaştırdı. Yâni sahabe, her ne kadar “emin” olarak tanığı Peygambere güvense de, Peygamberin kara kaşına kara gözüne ve hatırına bir-araya gelmedi. Peygamber onları vahiy ile birleştirdi. Vahyin vermiş olduğu îman, onları kardeşler yaptı. Öyle ki her-şeylerini paylaşabilecek bir kardeşlikti bu. Eğer vahiy olmasaydı Peygamber dünyâları harcasaydı bile onları uzlaştırıp kaynaştıramazdı:

“Ve onların kâlplerini uzlaştırdı. Sen, yeryüzündekilerin tümünü harcasaydın bile onların kâlplerini uzlaştıramazdın. Ama Allah, aralarını bulup onları uzlaştırdı. Çünkü O, üstün ve güçlü olandır, hüküm ve hikmet sâhibidir” (Enfâl 63)

Takvânın azlığından yada yokluğundan kaynaklanan şeytanın-nefsin fısıldamaları ve maddî-mânevî kıskançlık ve çıkar-hesapları ümmeti böldü. Artık her grup kendini haklı gördüğünden, düşünüşlerini-yorumlamalarını ve ilmî faaliyetlerini, en sonunda da amellerini buna göre yapmaya başladılar. Bu durum ayrılıkların kayıt altına alınmasına neden olarak resmiyet kazandırdı. Hükûmetlerin kendine göre bir mezhebi-meşrebi-düşünceyi savunması da buna tüy dikti. Artık ana-etken Kur’ân-sünnet değil, mezhep-meşrep görüşü oldu. Bu uğurda uydurulan rivâyetler ve şirk unsurları dîni belirler oldu ve tabî ki bu durum ayrılıklara tuz-biber ekti. Oysa Allah, Hz. Nûh zamânından bêri müslümanları uyarıyordu:

“O, ‘dîni dosdoğru ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin’ diye dinden Nûh’a vasiyet ettiğini ve sana vahyettiğimizi, İbrâhim’e, Mûsâ’ya ve Îsâ’ya vasiyet ettiğimizi sizin için de teşrî’ etti (bir şeriat kıldı). Senin kendilerini çağırdığın şey, müşriklere ağır geldi. Allah, dilediğini buna seçer ve içten kendisine yöneleni hidâyete erdirir. Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra, yalnızca aralarındaki ‘tecâvüz ve haksızlık’ dolayısıyla ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden, adı konulmuş bir ecele kadar geçmiş (verilmiş) bir söz olmasaydı, muhakkak aralarında hüküm verilmiş (iş bitirilmiş)ti. Şüphesiz onların ardından Kitaba mîrasçı olanlar ise, herhâlde ona karşı kuşku verici bir tereddüt içindedirler” (Şûrâ 13-14)

Tevhidden her ayrılık bir şirktir. Tevhidin kopuşudur bu çünkü. Bu kopuş, hiziplerin bir-birlerine her-türlü haksızlık yapmasına ve her-türlü tecâvüzü-saldırıyı yapmasına bile neden oluyor. Allah bize hâlen mühlet vermekte. Bu ayrılıklara bir son verip ümmeti yeniden diriltmeliyiz. Yoksa perişanlık ve azap yakamızı bırakmayacak. Her ayrılık “kitapta da ayrılık” olarak tezâhür ediyor. Kitapta ayrılanların diğer şeylerde ayrılması çok da zor olmuyor. Böylece haktan büsbütün uzaklaşılıyor:

 

“Zîrâ bu azâbın sebebi, Allah’ın kitabı gerçekle indirmiş olmasındandır. Kitapta ayrılığa düşenler ise şüphesiz, haktan uzak bir ayrılık içindedirler” (Bakara 176).

Şii-sünnî, hârici-mutezili, zâhiri-bâtınî ve hattâ aynı mezhepten-meşrepten olanların kendi içlerinde ayrılmaları ümmetin darmadağın olması demektir ki başta şeytan olmak üzere bu durum tâğutların pek hoşuna gidiyor. Onlar zâten bunu yapmak istiyorlarken, ümmet tefrikaya düşmekle onlara istedikleri alanı hiç-bir çaba harcamandan açmış oluyor. Böylece Dünyâ’nın hâkimiyeti-yönetimi bâtılın eline geçiyor ve bâtıl; ahlâk, vicdan, adâlet ve merhâmetten uzak olduğu için zulümler zirveye çıkıyor. İniltiler geliyor Dünyâ’nın her yerinden. Acılar, feryatlar, gözyaşları hiç dinmiyor. Analar her dâim ağlıyor.

Bir tefrikadan bahsediyoruz. Zenginlik katan “farklılık”lardan değil. Farklılıkların olması doğal ve normâldir. Zîrâ her insan özeldir ve bir farklılığı vardır. Fakat Allah insanı kendi başına bırakmıyor. İstiyor ki tüm insanlar “vahiy-merkezli farklılıklar”a sâhip olsun. Vahye aykırı farklılıklara düşmesin. Ümmetin birliği-berâberliği ve gücü ancak vahiy-merkezli olursa sağlanabilir ve korunabilir. Aksi-hâlde parçalanmaların sonu gelmez ve her parça tâğutların uşağı durumuna gelir. Hattâ her parça yâni hizip, dîni “babasının malı” saymaya başlar ve hakka çağıracağına kendine çağırır ve böylece kendisini “hak” ve “haklı” olarak gösterir. Allah mü’minlere bu topluluklar gibi olunmamasını ve onlardan uzak durulmasını söylüyor:

“Onlardan (olmayın) ki, dinlerini ayırıp öbek-öbek olmuşlardır. Her grup kendilerindekine güvenmektedir” (Rûm 32).

“Gerçek şu ki, dinlerini parça-parça edip kendileri de gruplaşanlar, sen hiç-bir şeyde onlardan değilsin. Onların işi ancak Allah’adır. Sonra O, işlemekte olduklarını kendilerine haber verecektir” (En-am 159).

 

Bu âyetler bir umut olup bir kardeşlik başlatabilir. Zîrâ tefrikadan uzak durmak, Kur’ân/Sünnet-merkezli yeni bir toplumu-cemaati başlatabilir ve kurabilir. Allah’tan, dirâyetli ve ehliyetli bir lîder etrâfında kurulacak böyle bir toplum niyâz ediyoruz.


En doğrusunu sâdece Allah bilir.

 

 

 

Allah resulünün uyarıdlığı ayetler

Alak 1- Yaratan Rabbinin adıyla oku!

Kıyamet 16- Onu hemen okumak için dilini debretme. 17- Kuşkusuz onu toplamak ve okumak bize aittir.

A’la 6- Bundan böyle sana Kur'an'ı okutacağız da unutmayacaksın. 7- Yalnız Allah'ın dilediği başkadır. Çünkü o açığı da bilir, gizliyi de. 8- Seni en kolay yola muvaffak kılacağız.

Müddesir 1-Ey örtüsüne bürünen (Peygamber)! 2- Kalk artık uyar

Maide 67-Ey şanlı Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et! Eğer bunu yapmazsan O'nun peygamberlik görevini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu doğru yola iletmez

Bakara 6-Muhakkak ki küfre varanları, (yani iman nurunu şirk karalığı ile inat yüzünden örtenleri) azapla korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir, onlar iman etmezler.

Şuara 3-(Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kıyacaksın! 4- Biz dilersek onların üzerlerine gökten bir ayet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğile kalır.

Enam 35-Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, haydi gücün yetiyorsa yerin içine (inebileceğin) bir delik, ya da göğe (çıkabileceğin) bir merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları hidayet üzerinde toplardı. O halde cahillerden olma!

Fetih 1-Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik. 2- Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru yola iletir. 3- Ve sana Allah, şanlı bir zaferle yardım eder

Hud 112- İşte bundan dolayı emrolunduğun gibi doğru ol! Beraberindeki tevbe edenler de (doğru olsunlar). Aşırı gitmeyin! Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır

Kâfirun 1-De ki: Ey kâfirler 2- Sizin taptıklarınıza ben tapmam.

Bakara 144-Doğrusu, biz, yüzünün semaya yöneldiğini, orada şekilden şekle geçerek, aranıp durduğunu görüyorduk. Artık seni hoşnut olacağın bir kıbleye çevireceğiz. Haydi bakalım, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz de ey müminler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin! Kendilerine kitap verilmiş olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rablerinden gelen o emir haktır.       Ve Allah, onların yaptıklarından ve yapmakta olduklarından gafil değildir.

Enam 50- De ki: Size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmiyorum ve size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum. De ki: Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz

Al-i İmran 31-De ki: Siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.

Tevbe 80- Onlar için Allah'tan ister mağfiret dile, ister dileme. Onlar için yetmiş kere mağfiret dilesen de yine Allah onları affetmeyecektir. Bu, onların Allah'ı ve Resulünü inkâr etmelerinden dolayı böyledir. Allah, böylesine baştan çıkmış fasıklar güruhuna hidayet etmez.

Tevbe 84-Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabrinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can verdiler

Tevbe 85- Onların ne malları, ne de evlatları seni imrendirmesin. Allah, onları dünyada bunlarla cezalandırmayı ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murat ediyor, başka değil.

Tevbe 108- O mescit içinde (Dırar’da) sen kesinlikle namaza durma. Ta ilk gününde temeli takva üzerine kurulan mescit elbette içinde namaz kılmana daha layıktır. Onun içinde günahlarından arınmayı seven kişiler vardır. Allah da arınmış, ak pak olmuş olanları sever

Abese 1- (Peygamber) Yüzünü ekşitti ve döndü. 2- Kendisine âmâ geldi, diye. 3- Ne bilirsin, belki o temizlenecek? 4- Veya öğüt belleyecek de öğüt ona fayda verecek. 5-Ama buna ihtiyaç hissetmeyene gelince 6-Sen ona yöneliyorsun. 7- Onun temizlenmemesinden sana ne? 8- Ama sana can atarak gelen 9- Allah'tan korkarak gelmişken 10- Sen onunla ilgilenmiyorsun. 11- Hayır hayır, sakın. Çünkü o Kur'an bir öğüttür.

Kasas 86-Sen, bu kitabın sana vahyolunacağını ummuyordun. Bu ancak Rabbinden bir rahmettir. O halde sakın kâfirlere arka çıkma!

Nisa 105-Biz sana Kitap (Kur'an)ı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma!

Hucurat 6-Ey iman edenler! Eğer fasığın biri size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.

Tahrim 1- Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir.

Hadid 27- Sonra bunların izinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da arkalarından gönderdik, ona İncil'i verdik ve ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlığa gelince onu, biz yazmadık. Fakat kendileri Allah’ın rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükâfatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.

Taha 2- Ey Muhammed! Kur'an'ı sana sıkıntıya düşesin diye indirmedik. 3- Ancak Allah'tan korkan kimse için bir öğüt olarak (indirdik.)

İsra 73- (Ey Muhammed!) Az kalsın seni bile, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi. 74- Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, nerdeyse sen onlara birazcık meyledecektin. 75- O takdirde, muhakkak hayatın da, ölümün de azabını sana kat kat tattırırdık. Sonra bize karşı kendin için hiçbir yardımcı bulamazdın.

Rad 37- Ve işte biz o Kur'an'ı Arapça bir hüküm olarak indirdik. Yemin olsun ki, eğer sen, sana vahiyle gelen bu bilgiden sonra onların keyiflerine uyacak olursan, sana Allah’tan ne bir dost vardır, ne de bir koruyucu.

Müzemmil 10- Başkalarının diyeceklerine sabret, güzellikle onlardan ayrıl.

Muhammed 19- Ey Muhammed! Bil ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendi günahın için, hem de mümin erkekler ve mümin kadınlar için Allah'tan bağışlanma dile. Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.

Araf 199- Sen yine de affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.

Al-i İmran 159- Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'tan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.

Duha 1-Andolsun kuşluk vaktine. 2- Ve sakinleştiği zaman geceye ki 3- Rabbin seni bırakmadı ve darılmadı. 4- Ahiret, senin için dünyadan iyi olacaktır. 5- Rabbin sana verecek ve sen hoşnut olacaksın. 6-O seni yetim bulup da barındırmadı mı? 7- Seni yol bilmez bulup yola iletmedi mi? 8- Seni yoksul bulup zengin etmedi mi? 9- Öyleyse sakın yetimi ezme 10- Dilenciyi de azarlama 11- Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat.

Al-i İmran 79-İnsanlardan hiçbir kimseye, Allah kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik verdikten sonra, kalkıp insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun, demesi yakışmaz. Fakat onun: Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince Rabbe halis kullar olun, (demesi uygundur).

İnşirah 1-Biz senin (mutluluğun) için göğsünü açmadık mı? 2- Senden yükünü indirmedik mi? 3- O senin sırtını ezen yükü 4- Senin şanını yüceltmedik mi? 5- Demek ki, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. 6- Evet, zorlukla beraber bir kolaylık vardır. 7- O halde boş kaldın mı, yine kalk (başka bir iş ve ibadetle) yorul. 8- Ancak Rabbine yönel

İsra 79-Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur'an ile teheccüd namazı kıl, Rabbinin seni bir makam-ı mahmuda (şefaat makamına) göndermesi kesindir.

Tur 48- Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman Rabbini hamd ile tespih et. 49- Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışında da O'nu tespih e

Kâfirlerin tuzaklarına karşı ve başlarına gelecek azap vakti için sabretmesi istenmektedir.

A’raf 6- (O gün) Kendilerine elçi gönderilmiş olanlara da soracağız, gönderilen elçilere de soracağız.

HZ. PEYGAMBERİMİZE YAPILAN BAZI UYARILAR NELERDİR? SORUSUNA

AYETLERLE CEVAPLAR

1- Vahiy sırasında ve sonrasında dilini yormaması

2- Allah’ın adıyla ve Allah rızası için okuması,

3- Seni vahiyle okutacağız ve sen unutmayacaksın,

4- Tebliği engelleyen perdeleri aşması ve tebliğ etmesi,

5- Tebliğ tam yapmazsa peygamberlik görevini yapmamış olacağı,

6- Allah’ın kendisine daima zafer vereceğini ve bu süreçte yapmış veya yapabileceği hataları affedeceği,

7- Ne emrediliyorsa ona uyması,

8- Toplum veya mahalle baskısına boyun eğmemesi,

9- Allah bildirmedikçe gaybı bilmediğini söylemesi,

10- Allah’ı sevenin peygambere uymasının gerekliliği,

11-Küfürde aşırı gidenleri uyarsa bile değişmemeleri

12-İnanmayanlar için üzülmemesi,

13-Münafıklar için af dilememesi,

14-Mezarları başında durmaması,

15- Onların mal ve evlatlarına imrenmemesi,

16-Müslümanları bölmek için yapılan mescitte namaz kılmaması,

17- Özürlü veya özürsüz insana önem vermesi,

18-Kâfirlere ve hainlere arka çıkmaması,

19- Gelen haberleri iyi araştırması,

20-Allah’ın helal ettiğini kendine haram etmemesi ve ruhbanlaşmaması,

21-Kur’an’ın sıkıntı çekilmesi için değil tebliğ için indirildiği,

22-Kâfirlerin isteklerine değil de vahye uyması,

23- Bu kadar gelen ilme rağmen hâlâ kâfire uyarsa kimsenin kurtaramayacağı,

24-Kâfirlerin incitici sözlerine rağmen güzellikle ayrılması,

25- Kaba ve katı olursa etrafından insanların dağılacağı,

26-Rabbinin kendisini hiçbir zaman yalnız bırakmadığı, geleceğinin iyi ve başarılarla dolu olacağı bu nedenle çevresine lütfetmeye ve tebliğe devam etmesi

27-İlahlaşmaya kalkmaması,

28-Yüklerinin azaltılacağı, zorluklardan sonra kolaylık verileceği bildirilmekte ve boş vakit geçirtmemesi istenmekte,

29-Geceleri namaz ve Kur’an’la meşgul olması,

30- Şefaat makamının verileceği,

31-Kâfirlerin tuzaklarına karşı ve başlarına gelecek azap vakti için sabretmesi istendiği,

32- Kıyamet günü tüm peygamberlerin sorguya çekileceği ile uyarılmıştır.

Dikkat edersek bu uyarılar, onun gerçekten peygamber olduğunu onaylamaktadır.

HZ. PEYGAMBERİMİZ HAKKINDA İNSANLIĞA YAPILAN UYARILAR

Hakka 40-Kuşkusuz Kur'an, şerefli bir peygamberin (Allah'tan) getirdiği sözdür. 41- O bir şair sözü değildir, siz çok az inanıyorsunuz. 42- Bir kâhin sözü de değildir, ne de az düşünüyorsunuz!     43-O, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmedir. 44- O, bize isnaden bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı 45- Elbette biz onu bundan dolayı kuvvetle yakalardık. 46- Sonra da onun şah damarını keser atardık. 47-O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız. 48- O hiç kuşkusuz, takva sahipleri için unutulmayacak bir öğüttür.

Meryem 93- Göklerde ve yerde bulunan

Bedir savaşının Müslümanların lehine sonuçlanacağı netleşmeden, Hz. Peygamber (s) müşriklerin bir kısmını esir alınca -yani hapsedince (Taberi, 2000, XIV: 58)- Allahu Teala onu şöyle uyardı: "Hiçbir Peygambere yeryüzünde kesin galibiyet sağlamadan esir almak yaraşmaz. Siz dünya malını istersiniz, oysa Allah ahireti kazanmanızı ister. Allah azizdir, hakimdir. Eğer Allah'tan bir yazı (hüküm) bulunmasa idi aldığınız fidyeden dolayı size mutlaka büyük bir azap dokunurdu." (Enfal, 8: 67-68)

Rasulullah (s)'ın uyarıldığı bir diğer nokta, bahane uydurarak savaştan kaçan münafıklara izin vermesi nedeniyledir: "Allah seni affetsin. Doğru söyleyenler kimler, gerçekten yalancılar kimlerdir, bunların iyice belli olmasını beklemeden niçin onlara izin verdin?" (Tevbe, 9: 43). Ne var ki, ayetten de anlaşılacağı gibi o bu davranışından dolayı affedilmiştir.

Kur'an, Allah'ın helal kıldığı şeyi Rasulullah (s)'ın "eşlerinin hatırı için haram kılma yetkisi"nin olmadığını (Sarmış, 2007, II: 216-217) şöyle belirtmektedir: "Ey Peygamber! Eşlerinin rızasını arayarak Allah'ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun?" (Tahrim, 66: 1-3). " Eşlerinin rızasını arayarak" ifadesinden Rasulullah (s)'ın -Hz. Ayşe'nin gönlünü etmek için- helal olmasına rağmen cariyesi Mariye'yi kendine haram kıldığı söylense de (Taberi, XXIII: 477) doğru olan ayetteki "eşlerinin rızasını" şeklindeki lafzı "bir eşinin rızasını kazanmaya çalışmak"la sınırlamamaktır.

Gözleri görmeyen adamın dini öğrenme isteği karşısında Hz. Peygamber (s)'in başka birini önceleyen tavrı şöyle eleştirilmektedir: "(Peygamber) Yüzünü ekşitti ve döndü. Kendisine âmâ geldi, diye. Ne bilirsin, belki o temizlenecek? Veya öğüt alacak da öğüt ona fayda verecek. Ama buna ihtiyaç hissetmeyene gelince, Sen ona yöneliyorsun. Onun temizlenmemesinden sana ne? Ama sana can atarak gelen, Allah'tan korkarak gelmişken, sen onunla ilgilenmiyorsun." (Abese, 80: 1-10). Bu uyarı aynı zamanda bütün Müslümanlar için bir yöntem ve davranış modeli konusunda da bir öğretimdir (Sarmış, 2007, II: 218).

Kur'an Müslüman olmayanların Allahu Teala tarafından affedilmesini talep etmenin yanlışlığı konusunda da Rasulullah (s)'ı uyarmaktadır: "Ne peygambere, ne iman edenlere akraba bile olsalar cehennemlik oldukları iyice belli olduktan sonra müşriklere istiğfar etmek yoktur." (Tevbe, 9: 113). Said b. Müseyyeb'in babasından aktardığına göre bu kişi Hz. Peygamber (s)'in amcası Ebu Taliptir (Beğavi, 1997, IV: 100)

Süfyan b. Uyeyne kanalıyla Ali b. Hüseyin'den yapılan nakle göre, Allahu Teala Rasulullah (s)'a Zeyneb'in onun eşi olacağını bildirmişti. Ne var ki, Zeyd eşini şikâyete geldiğinde Hz. Peygamber (s) bunu gizlediği (Taberi, 2000, XX: 274) için uyarıldı: "Hem hatırla o vakti ki, o kendisine Allah'ın nimet verdiği ve senin de ikramda bulunduğun kimseye, 'Hanımını kendine sıkı tut ve Allah'tan kork!' diyordun da içinde Allah'ın açacağı şeyi gizliyordun. İnsanlardan çekiniyordun." (Ahzab, 33: 37).

Hz. Peygamber (s) bir Yahudinin haklı olduğu bir konuda haksız pozisyondaki Müslümanı tercih etme ihtimali karşısında uyarılmaktadır: "Biz sana Kitab (Kur'ân)ı hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma!" (Nisa, 4: 105).

Görüldüğü gibi, Hz. Peygamber (s) de zaman zaman yanılmakta ve Allahu Teala onu uyarmaktadır.

Beğavî, el-Hüseyin b. Mesud el-Ferra (ö. 510), Meâlimu’t-Tenzîl, 8 c., 4. bs., Daru Tayyibetin Li’n-Neşri ve’t-Tevzi’, Beyrut, 1997

Sarmış, İbrahim, Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak, 2 c., 3. bs., Ekin Yay., İst., 2007.

Taberi, Muhammed bin Cerir (ö. 310), Câmiu'l-Beyan an Te’vîli Âyi’l-Kur'an, 24 c. Müessesetü’r-Risale, Beyrut, 2000

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder