31 Ocak 2019 Perşembe

HADİS'İN NE OLDUĞU NEREYE KADAR GÜVENİLECEĞİ İLE İLGİLİ KISA BİR MALUMAT


 Hadis kitaplarında geçen binlerce sözün, Hz. Peygamber’in gerçekten söylediğine ikna olmamız lazım. Hz. Peygamber Kuran dışında hiçbir şey söylemeden, başka hiçbir söz dahi ağzından çıkmadan gitmiş değildir, herhalde. Mutlaka çeşitli vesilelerle bir şeyler söylemiştir. Bu söyledikleri etrafındaki sahabeler tarafından duyulmuştur ve değişik yollardan aktarılmıştır. Duyan duymayana söylemiştir. Fakat zaman içinde bunların içine uydurmaları da karışmıştır. Buna önlem olsun diye cerh ve tadil çalışmaları olmuş, ayıklama faaliyetlerine girişilerek değişik dönemlerde mevzuat (uydurma hadisler) kitapları yazılmıştır

Tarihten günümüze bunların en önemlileri arasında, örneğin İbnu’l-Cevzi’nin Kitabü’l-Mevzuat mine’l-Ehadisi’l-Merfuat’ı, Mecdüddin el-Firuzabadi’nin Hatimetü Sifri’s-Saade’si, Celalüddin es-Suyuti’nin el-Leal-Masnua fi’l-Ehadisi’l-Mevzua’sı, İbnu Arrak el-Hicazi’nin Tenzihü’ş Şeriati’l-Merfüani’l-Ahbari’ş Şeriati’l-Mevzua’sı, Şemseddin-i Sehavi’nin Makasıd-ı Hasene’si, Ali b. Sultan el-Kari’nin el-Mevzuat’ı (Türkçe’ye çevrildi), Muhammed b. Ali eş-Şevkani’nin el-Fevaidü ‘l Mecmua fi ‘l-Ehadisi’l Mevzua’sı (Türkçe’ye çevrildi), Ebü’l-Hasenat Abdu’l-Hayy el-Leknevi’nin el-Asaru’l-Merfuda fi’l Abbari’l-Mevzua’sı ve Türkçe olan M. Yaşar Kandemir’in Mevzû Hadisler, Menşei, Tanıma Yolları ve Tenkidi ile M. Hayri Kırbaşoğlunu’nun Alternatif Hadis Metodolojisi’ni bir çırpıda sayabiliriz.


Şu an İslam dünyasında dokuzu (Kütüb-ü Tis’a) Sünni dünyanın, dördü de (el-Kafi) Şii dünyanın elinde olmak üzere 13 büyük hadis kitabı var. Bu kitaplarda yarı yarıya olmak üzere yaklaşık 30 bin civarında Hz. Peygambere ( ve Hz. Ali ve imamlara çünkü Şiiler onlardan gelene de hadis diyor) ait olduğu iddia edilen rivayet bulunuyor.
Bu kitaplarda binlerce hadisin tenkidi yapılır, uydurma olanları tanıma yolları gösterilerek ölçüler, kriterler konur ve her “Gale Resullulah (s.a.v)…” diye başlayan söze hadis denemeyeceği delilleriyle anlatılmaya çalışılır. Bunlar boşuna ortaya çıkmamıştır.
Bu tür kitaplarda çok önemli bazı kriterlerden bahsedilmiştir. Sadece bunlara bakmak bile bir ipucu verebilir. Liste uzayabilir ama bunlardan en önemlilerini birkaç madde halinde şöylece sıralayabiliriz;
1- Hadis, doğrudan doğruya Hz. Peygamber’in dilinden olmalıdır.
2- Hadis, Kuran’a aykırı olmamalıdır.
3- Hadis, aklın ve duyuların apaçık (bedihi) verilerine aykırı olmamalıdır.
4- Hadis, gelecekle ilgili yer, zaman, tarih, kişi, topluluk ismi vermemeli, bunları övgü veya yergi içermemelidir.
5- Hadis, itikatla ilgili olmamalıdır çünkü haber-i vahid itikatta delil olmaz. Bütün hadisler ilim ifade etmesi açısından haber-i vahittirler. Yani Kuran gibi geniş topluluklarca rivayet edilmezler. Her sahebe kendi duyduğunu tek kişi olarak Hz. Peygamberden aktarır. Bunun için ona haber-i vahit denir.
6- Hadis, daha çok bir evrensel ahlaki öğüt içeriyor olmalı veya yaşayan sünnetle gelen bir ibadetin nasıl yapılacağını gösteriyor olmalıdır. Güvenilir hadislerin büyük çoğunluğu da zaten böyledir.
Sadece bu altı kriter bile yukarıda anılan 13 kitaptaki yaklaşık 30 bin rivayete vurulduğunda en az yarısından fazlasının elendiğini görülür. Geriye, büyük çoğunluğu evrensel ahlaki öğütler ve ondan daha az bir kısmı da, şu an yaşanılan ve Kuran’da zaten yer alan namaz, oruç, hac, zekat, abdest gibi ibadetlerin nasıl yapılacağına dair örneklikler anlamına gelen rivayetler kalır ki asıl uyulması gereken hadisler de bunlardır.
***
Evrensel ahlaki öğütlerden maksat iyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, erdem, mertlik, söz, namus, vefa, ana babaya saygı, çocuk sevgisi, kadınlara iyi davranma, yoksula yardım, mahrumu, mazlumu ve mağduru koruma, komşu hakkı vb. zaten her toplumda atasözleri, güzel sözler ve deyişler şeklinde beliren temel insanlık hasletleridir.
Asıl sahih hadisler bunlardır. Bu sözlerin bir benzerini bir Çin atasözü, bir Kızılderili şiiri veya bir Rus deyişi olarak da duymuş olabilirsiniz. Konfüçyüs’e, Buda’ya veya bir bilge kişiye ait söz olarak da işitmiş olabilirsiniz. Hepsi aynı kandilden konuşurlar. Bu anlamda milletlerin anonim ruhu olan atasözleri, saf dinlerin ruhu gibi yalan söylemez. Birbirine benzerler, hemen tanırsınız onları.


Demek ki (Şiilerin hadis anlayışı da dahil) genel olarak hadis dediğimiz sözler, sahihiyle zayıfıyla, mevzusuyla meşhuruyla, aslında, örneğin Çin anonim ruhunun Konfüçyüs’de billurlaşarak iyi, güzel ve doğru namına ne varsa ona atfetmesi gibi, İslam milletlerinin anonim ruhunun Hz. Muhammed’te billurlaşmış halidir.

İçinde o anonim ruhun arayışlarını, acılarını, özlemlerini, umutlarını ve aynı zamanda da acizlik ve zayıflıklarını bulursunuz. Sünni kitaplarda bir çok hadis tenkit edilirken “Aslında bu söz Hasan-ı Basri’ye aittir, Arapların şu şiirinden alınmadır, Sırrı Sakati’nin sözüdür…” vs. denilerek eleştirilmesi, Şii kitaplarda da Cefer-i Sadık’ın veya Muhammed Bakır’ın sözleri olarak da aktarılması bunu gösterir.

Yani, İslam milletlerinin, yeryüzünün tozuna toprağına bulanarak, olaylar içinde yoğurularak akıp gelen bilinçaltı, peygamberden gelen rivayet kandiline katılarak kendini onunla ifade etmiştir. Bu nedenle bir taraftan umudu, hasreti, arayışı, diğer taraftan da zaafiyeti, acizliği ve eksikliği bir arada barındırır. İyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, adalet vs. ile ilgili sözler birincisine, İsa, deccal, mehdi, kadını aşağılama, erkek egemen söylemler vs. ikincisine örnektir.


Bu anlamıyla hadis külliyatı, şu an yıkılmış bir uygarlığın, bir zamanlar parlak başarılar elde etmiş bir yaşanmışlığın kayıtlara yansımış söz deposudur. Şu an üzerine sünger çekilmesi değil, süzgeçten geçirilmesi, yeniden ele alınması, yukarıdaki gibi kriterler oluşturularak ayıklanması, buradan diğer milletlerin anonim ruhuyla mukayese edilmesi, böylece de insanlık terazisinde tartılması gerekir. Toptan bir kenara atılamayacağı gibi toptan kabul de edilemezler.
***
Uygulamalı bir örnekle ne demek istediğimi açayım;
Önce yukarıdaki onüç meşhur kitaptan oluşan hadis “deposuna” bakıyoruz. İçlerinden az önceki altı kritere uyanlardan bir demet seçip çıkarıyoruz, örneğin;
“Sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır.” (Tırmizi, Muslim)
“İyilik güzel huydur. Günah vicdanını rahatsız eden, içinde sakladığın ve insanların duymasından hoşlanmadığın şeydir.” (Muslim, Tırmizi).
“Ya Ebu Zer! Ne tedbir gibi akıl, ne haramdan kaçınmak gibi vera, ne de güzel ahlak gibi müruvvet bulunur.” (Nesei)
“Allahım! ayrılık ve bozgunculuktan, ikiyüzlülük ve kötü ahlaktan sana sığınırım.” (Ebu Davud, Nesei)
“Üç kimse var ki cennete giremeyecektir: zina eden ihtiyar, yalancı hükümdar ve kibirli fakir.” (Muslim, Nesei).
“Kibirli ve kendinde olmayan şeylerle öğünen kimse cennete giremez.” (Ebu Davud)
“Bir adam “Ya Resulallah, insanların en erdemlisi (hayırlısı) kimdir?” diye sordu. “Çok yaşayıp ameli güzel olandır” buyurdu. “Peki, İnsanların en kötüsü kimdir?” diye sordu, “Çok yaşayıp ameli kötü olandır” buyurdu. (Tırmizi).
“Bir adam “Ya Resulallah, ben Allah yolunda savaşmak istiyorum” dedi. “Annen sağ mıdır?” diye sordu. Evet deyince “Ayağına sarıl, cennet oradadır” buyurdu. (Tabarani)
“Asıl zenginlik mal çokluğu değil gönül zenginliğidir.” (Buhari, Müslim, Tirmizi).
“Hz. Peygamber bir gün “Pehlivan kimdir, bilir misiniz?” diye sordu. “Güreşte yenilmeyendir” dedik. “Hayır dedi, asıl pehlivan öfkesini yenendir.” (Müslim, Ebu Davud).
“Müslümanların en faziletlisi kimdir? diye sorulunca “Elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu kimsedir” buyurdular.” (Tirmizi)
“Kendin için istediğini mümin kardeşin için de istemedikçe kamil mümin olamazsın.” (Buhari)
“Birbinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız, iman etmedikçe de cennete giremezsiniz” (Buhari, Müslim).
“Resulullah bir yere seriyye gönderdi. Seriyye geri döndüğünde onlara şöyle buyurdu. “Afferin küçük cihadı yerine getirip de büyük cihadı baki kalanlara.” Denildi ki, “Ya Resulullah! Büyük cihad da neyin nesi! Hazret “nefs ile cihad” buyurdu.” (el-Kafi).
***
Şimdi, “iç kriterlerden” geçen bu rivayetleri “dış kriterlere” yani diğer milletlerin anonim ruhu olan atasözleri ve deyişleriyle karşılaştırıyor, insanlık terazisinde tartıyoruz;
“Her şey bir güzelliğe sahiptir fakat bunu herkes görmez. (Konfüçyüs)
“Bir adamdan şüpheleniyorsan onu işe alma, işe alıyorsan ondan şüphelenme” (Çin atasözü)
“Kalbinde yeşil bir dal bulundurursan şakıyan kuşlar gelir. (Çin atasözü)
“Eşek olursan semer vuran çok olur” (Türk atasözü)
“Yiğit harpte, dost dertte, olgun adam öfkelenince belli olur.” (Arap atasözü)
“Dünyada üç şey gizlenmez: Duman, aşk, parasızlık.” (Arap ötasözü)
“Kadehin içinde, denizde boğulanlardan çok daha fazla insan boğulmuştur. (Alman atasözü)
“Parlayan herşey altın değildir.” (Alman atasözü)
“Güzellik, bakan kimsenin gözündedir.” (Fransız atasözü)
“Kurt dumanlı havayı sever.” (Fransız atasözü)
“Başkasından üstün olmamız önemli değildir. Asıl önemli olan şey, dünkü halimizden üstün olmamızdır.” (Hind atasözü)
“Don Kişot olmak için yola çıkan pek çok insan evine Sanco Panco olarak döndü.” (İspanyol atasözü)
“Eline, diline, beline sahip ol” (Mani)
“Doğru davranmak için şu beş şeyi yapma; yalan, zina, adam öldürmek, hırsızlık, içki içmek” (Konfüçyüs).
“Sevmek keman çalmak gibidir, bilmeyen kötü sesler çıkarır.” (Bolivya atasözü)
“Az kork, çok umut et; az ye, çok çiğne; az homurdan, çok nefes al; az konuş, çok anlat; az nefret et, çok sev ve en güzel şeyler seninle olsun” (İskandinav atasözü)
***
Daha bunlar gibi onlarca, yüzlerce örnek zikredilebilir.
Burada yapılmak istenen şudur: Artık eski hadis alimlerinin kitaplarını yazarken kullandığı hasen, merfu, muttasıl, munkatı vs. kriterlerinin bizim için bir anlamı kalmamıştır. Onlar bir şekilde bunları oluşturarak kitaplarını yazmışlardır. Ve bu kitaplar şu an bizim elimizdedir. Bizim de şimdi bu kitaplarda geçen sözleri birer “depo” olarak görüp süzgeçten geçirmemiz gerekir. Sonra onları oluştuğu tarihsel coğrafya ve iklimden çıkarıp insanlık alemi ile test etmemiz lazım. Onlarınkini bizimki ile bizimkini onlarınki ile karşılaştırmamız lazım. Bu bize çok şey öğretecektir. İnsanlığın ortak bir aklının, akıp gelen ortak bir vicdanının olduğunu göreceğiz. Kuran’ın “ma’ruf” (tanınıp bilinen) dediği tam da bu değilse nedir?

 Artık bizim için sahih hadis demek, insanlığa söyleyebilecek hale gelmiş sözümüz demektir. Çünkü çok badirelerden geçmiş, iç savaşlardan çıkmış, cerh ve tadillere uğramış, tenkit edilip süzgeçten geçirilmiş ve bu günlere gelmişlerdir. Şimdi biz artık o tür cerh ve tadillerle uğraşamayız, biz o nesil değiliz. Bizim artık bunlar içinden insanlığa sunmalar yapmamız lazım. Eğer rivayet ettiğiniz söz bir Çinli için, Bir Meksikalı için, bir Rus için bir anlam ifade etmiyorsa, sizin kendi tarihsel coğrafyanızda, oranın şartlarında kalmış demektir. Oradan dışarı çıkınca da bir anlamı yok demektir. Artık onu rivayet edip durmanın ne anlamı var? Elimizdeki “hadis deposundan” öyle sözler seçmeliyiz ki bir Çinli veya Meksikalı bunu duyduğunda “Ne güzel söylenmiş, buna benzer bir söz de bizim atasözlerinde var” diyebilmeli. Yukarıdaki hadis örnekleri bir fikir vermiş olmalıdır.
İşte günümüzün sahih hadisleri bunlardır.

 Sahih hadis bu anlamda insanlığın aklına, vicdanına, fıtratına, sağduyusuna hitap eden sözdür. İnsanlığın ortak akıl ve vicdanının, Mekkeli bir öksüzün aklında ve vicdanında dile gelişidir. İnsanlığın anonim ruhunun evrensel bir peygamber olması sebebiyle Hz. Muhammed lisanından ifade edilişidir. Bunu herkes kendi lisanına rahatlıkla tercüme edebilir çünkü onlarda da buna benzer sözler vardır. Edemiyorsa, diğer milletlerin fıtrat ve vicdanında bir karşılığı yoksa bilin ki onu Hz. Muhammed söylememiştir.

Örneğin “Hz. Peygamber mübarek idrarını maşrapayla yatağının altın koymuştu. Ümmü Habibe’nin hizmetçisi Bürke adındaki kadın onu içti. Hz. Peygamber “Bu senin sağlığına iyi gelecektir” dedi ve o kadın bir daha hastalanmadı” (Darakutni ve Tabarani’den naklen Suyuti’nin el-Hasaisu’l-Kübra’sında geçer. c. 1, shf. 193) rivayetini duyan insanlık fıtrat ve vicdanı derhal onu dışına atar, kabul etmez çünkü uydurmadır, böyle bir şey asla olmamıştır.

 Öte yandan peygamberin akla ve vicdana hitabeden apaçık sözlerine karşı çıkanlar da tabiki olmuştur. Bunlara yakından bakın, vicdanlarıyla baş başa kaldıklarında onu tasdik etmekten geri duramadıklarını görüsünüz. Ama toplumda üslendikleri rol, menfaat ve çıkarları inkar etmelerini gerektirdiği için körü körüne güneşi balçıkla sıvamaya kalkarlar. Ebu Cehil’in bir gün yalnız kaldığında “Bak Muhammed, söylediklerin güzel şeyler ama biz bu putları terk edersek Kureyş aç kalır” sözü buna en çarpıcı örnektir.
***
Benim kanaatim odur ki herhangi bir peygamber -örnek olsun diye söylüyorum- “Annelerinizle evlenebilirsiniz” deseydi, peygamber olduğuna bakılmaz derhal reddedilirdi. Çünkü insanlık vicdan ve fıtratı öyle sağlam bir dayanaktır ki peygamberleri bile test eder. Peygamberler onun dile gelen soylu sesi (lisan-ı sıdk) oldukları için söyledikleri sonra çağlarda bile olsa özgür vicdanlarda makes bulmuştur…



Bazı rivayetler ve getirdiği tartışmalar.

ibn el-Cevzi gibi alimler bu noktaya dikkati çekmekte ne kadar İsabet etmişlerdir! Şöyle diyor:

"Hakta tarafgirlik olmaz. Söylenenler doğru değilse, o zaman böyle şeylerden, o mezhepten ve kim olursa olsun o kişiden sakındırmış oluruz. Allah biliyor ki, hata edenin hatasını söylemekten maksadımız, şeriatı tenzih etmek ve onu yabancı şeylerden korumaktır. Yoksa söyleyen ve işleyenle bizim bir İşimiz yoktur. Bununla ancak ilim emanetini yerine getiriyoruz. Âlimler de hata edenin kusurunu açığa çı­karmak için değil, hakkı ortaya koymak için birbirlerinin hatalarını gösteriyorlar. 'Kendisiyle teberrük edilen falan zahide nasıl cevap verilir veya sözü nasıl reddedi­lir?', diyecek cahillerin sözüne itibar edilmez. Çünkü bağlılık şeriatın getirdiklerine olur, şahıslara değil. Adam cennet ehli veya evliyadan olabilir. Onun derecesi hata­sının gösterilmesine engel olmaz.

Bir şahsın yüceltilmesine bakıp ondan sadır olana deiii ile bakmayan kimse. Hz. İsa'nın kendisini görmeyip onun elinde meydana gelen mucizeiere bakan ve bun­dan da onu tanrılaştıran kimse gibidir. Halbuki Hz. İsa'ya bakıp yeme-içme ile ya­şayan bir insan olduğunu görseydi, ona sadece layık olduğu değeri verirdi (insan sayardı



Hadisler çoğu zaman kur`an-ı kerime eş tutularak kullanılmakta ve bunun sonucunda yalan yanlış şeyler ortaya çıkmaktadır. Şu bilinen bir gerçektir ki hadislerin büyük çoğunluğu uydurma ya da çarpıtmadır. Nitekim ortalıkta hadis adı altında dolaşan bir bucuk, iki milyon rivayet vardır. Buhari ve Müslim in sahihlerini kaç yüz bin hadis arasından seçtiğini biliyoruz. Hatta çok sahih kabul edilen buhari, muslim gibi hadis rivayetçilerin eserleri içinde bile bu uydurma hadisler vardır. Çünkü söz konusu hadis alimleri hadisin Kuran a yada başka bir hadise çelişkili olup olmadığına değil ravi silsilesininin ve ravilerin güvenilirliğine çok dikkat etmişlerdir. Bu sebeple yanlış rivayetler kitaplarına girmiş olabilir. Belki de kendilerinden sonrakiler bu hadis kitaplarına sonradan ekleme yaparak onlar yazmış gibi göstermiştir . Söz konusu uygun olmayan rivayetler, bu kitaplara bile nasıl girmiş olursa olsun akledenler,   Hz peygamberin Kuran a ters, kendisiyle çelişen sözleri söylemesinin mümkün olmayacağını, dolayısıyla karşı olunan şeyin peygambere değil onun adına uydurulan sözler olduğunun farkında olmalıdırlar.

Geçmişte ve günümüzde  hadisler için de yer alan saçma sapan uydurma rivayetler islam karşıtları tarafından da ballandıra ballandıra kullanılmaktadır. Nitekim bu uydurmaları din adledip İslam dışı faaliyetleri görmemek mümkün değildir. İşid ve buna benzer terör grupları……

30 Ocak 2019 Çarşamba

HADİS İN İSLAMIN KAYNAĞI OLUP OLMADIĞI, BAŞLANGICINDAN BUGÜNE YOLCULĞU






 
Hadis konusu; metnin içeriği incelendiğinde de görüleceği gibi, hakikaten çok net-ameli bir alandır. Hadis içinde doğrular olduğu gibi uydurmalar, Allah'a ve Resulüne de büyük iftiralar mevcuttur. Bu yalanları tenkit etmek, Hadisi inkar etmek değildir. Elbette edenler de vardır!. Onlarında kendilerine göre gerekçeleri vardır! Bu tür bir yaklaşım benim açımdan son derece sakıncalıdır. Maksadım, Hadisleri gözden düşürmek yada onu Kuran seviyesine çıkarmak değildir. Hak ettiği yerin tespitidir. Kısaca “Hadis Bizim Neyimiz oluyor" un cevabını bulmaktır. Doğrularını baş tacı ederken, sahte ve yalanlarını din kabul edip şirke düşmek akıl karı değildir.
Hadis konusunda uzman bilim adamlarımızın, konuya ilişkin araştırmaları, görüşleri blokun içeriğinde mevcuttur.
Hadis; Allah Resul’ünden geldiği rivayet olunan iman, ahlak,  ibadet ve muamelat konularında Kuran’ın gösterdiği çerçevede ki sözlere denildiği ifade edilmektedir. Böyle ifade edilse bile, içeriğinin bire bir tarife hiç uygun olmadığını göreceğiz!
Hadis, Allah resulü döneminde bugünkü anlamıyla  gündemde olmayan,  zaman zaman bazı kişilerce dillendirilen sözler idi. O günlerde Sahabe,  karşılaştıkları problemleri Allah resulüne  sorar öğrenir ve bir birlerine öğretirlerdi.  Kuran; Allah resulü ve sahabe döneminde, dinde tek belirleyici, açıklayıcı, iyiyi kötüden ayırt edici, yol gösterici,  karanlıktan aydınlığa  çıkarıcı, sapkınlıktan hidayete ulaştırıcı dinin yegane kaynağı idi!..
Sözlü kültür hakim olduğu toplumda Kuran dışında her hangi bir sözün yazımına da ihtiyaç duyulmazdı! Onlar, Kuran’daki mesajları nebiden görerek öğrendiği uygulamaları bir başkasına ya da çocuklarına öğretirlerdi!  Böylece nebevi örnekliği takip ederlerdi. Bununla birlikte Hz. Muhammed (sav) devrinde resmi yazışmalar devlet arşivi olarak kayıt altına alındığı,  bunların içinde uzaklardaki Müslümanlara yönelik, içinde sünnet barındıran hadislerin sınırlı da olsa kayıt altına alındığı ile ilgili rivayetler de mevcuttur. Bunlarla birlikte hadis yazımının yasaklandığı ile ilgili de bir hayli rivayet vardır. Buna rağmen,  Abdûllah ibni Amr / Abdûllah ibni Abbas gibi bireysel hadis kaydeden çok az kişilerde mevcuttur!. İbni Abbas’ o dönemlerde  Allah resulü yanında sadece  iki yıl kaldığı düşünüldüğünde, kayıt ettiği rivayetlerin ekseriyetle başka sahabeler den alındığı  ortaya çıkmaktadır. Bir de Yemen’e vali tayin edilen Amr b. Hazm dinin emir ve yasakları, zekât, diyet ve ceza konularını içeren rivayetler ile yine sahabeden Cabir b. Abdullah hacla ilgili idari ve siyasi talimatlar konusundaki söz ve uygulamaların günümüze ulaştığı bilinmektedir. Yazılan Hadis konusundaki ilk kaynak bilgileri bunlardır.
HADİSLERİN  YAZILMAMASI  KONUSUNDA ALLAH RESULÜNDEN GELDİĞİ RİVAYET EDİLEN SÖZLER;    Hadis yazımının yasaklanmasının  en önemli sebebi, geçmiş dönemlerdeki peygamberlere gönderilen kitapların yerinin bir takım rivayet ve geleneklerin almasından, kitapların o rivayetler kanalı ile anlamlandırılmasındandır!. Dinlerin bozulmasına sebep teşkil etmesindendir!  Allah resulü de aynı kaygıyı duymuş, rivayetlerin  Kuran’ın önüne geçirilmesinden endişe duymuştur!.  Hadis yazılımının yasaklanmasına dair bazı rivayetler aşağıdadır.
Ebu Said El-Hudri (r.a.)'den rivayet edilmiştir: “Benden Kuran dışında hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kuran dışında bir şey yazmışsa imha etsin.” (Müslim, Sahihi Müslim Kitab-ı Zühd, Hanbel, Müsned 3/12, 21, 33)
“Sahabe Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istediler. Ancak onlara izin verilmedi.”(Darimi, es-Sünen)      Ebu Hureyreden:“Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve yazdığınız şey nedir? dedi. Senden işittiğimiz hadisler (sözler) dedik. Allah dostu seyyid. Hz. Peygamber Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.” (El Hatib, Takyid, sayfa 33
“Allah elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.” (Tirmizi, es-Sünen, K. İlm, sayfa11)
Ebu Said El-Hudri(r.a.)'den öğrendiğimize göre, bu sahabi Hadis yazmak için efendimiz (s.a.v.)'den izin istemiş, fakat o (s.a.v.) bu izni vermekten çekinmiştir.(takyidul ilim,hatip el bağdadi,s:32)
      HASAN HÜSEYİN ODABAŞOĞLU



DÖRT HALİFE VE BAZI SAHABENİN HADİS YAZIMI VE TOPLANMASINA KARŞIN SÖZLERİ VE ALINAN TEDBİRLER.



Peygamberimizin hadis konusundaki uygulamasına şahit olan dört halife de, hadis yazımı konusunda Allah resulünün izini takip etmiştir. Hz  Ebu Bekir ve Ömer kendi dönemlerinde hadis yazılması konusunda sahabe arasındaki faaliyetlerin artması üzerine  yaşayan bütün sahabe haber gönderilerek  hadislerin toplanması sağlanmış, ancak beş yüz hadis toplayabilmişlerdir.  Söz konusu  hadislerin içindeki çelişkileri gören  Hz Ebu Bekir topluluğa  “Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmazlıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı aramızda, onun helalini helal kılın, haramını haram görün.”( Zehebi, TezkiratulHuffaz 1/3; Buhari l.cilt)                                                         Bu konuya ilişkin İmam Zehebi den  naklettiği bir söze bakalım; Hz. Aişe (radıyallahu anhiye) nakleder: "Babam Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm)'dan 500 kadar hadîs yazmıştı. Bir gece hiç uyuyamadı ve yatakta döndü durdu. Bu duruma üzülerek: "Babacığım, sana yapılan bir şikâyet veya ulaşan bir haber yüzünden mi uyuyamadın?" dedim. Sabah olunca: "Kızım, yanındaki hadisi getir" dedi. Ben de getirdim. Ateş yaktırdı ve hepsini yaktı. Denilmektedir.

Hz. Ömer’de, halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarını getirmelerini istedi. Sonra bunların yakılmasını emrederek şunu söyledi: “Kitap Ehli’nin Mişnası gibi Müslümanların Mişnasıdır bunlar.” (İbni Sad, Tabakat, 5/140)

Bununla da yetinmeyen Hz.Ömer ,  diğer şehirlerdeki sahabelere de mektuplar yazarak ellerinde yazılı bulunan hadis mecmualarını yok etmelerini istedi. (İbni Abdül Berr, Camiul Beyanil İlm)

Hz. Ömer şöyle der: “Ancak sizden önceki kavimleri hatırladım, onlar da kitaplar yazmışlar ve Allah’ın Kitabı’nı bırakarak onlara sarılmışlardı. Allah’ın Kitabı’na hiçbir şeyi karıştırmam.” Diğer bir rivayette “Allah’ın Kitabı’nı asla başka bir şeyle değiştirmem.” Başka bir rivayette; “Ben yemin ederim ki Allah’ın Kitabı’nı hiçbir şeyle gölgelemem.” (El Hatip, Takyıdul İlm; İbni Sad, Tabakat)       Üçüncü halife Hz. Osman da çok hadis nakledenlere karşı tepki göstererek,  Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına göndermekle, Kab’ı da Kırede dağlarına sürgün etmekle tehdit etmiştir.(Tahzırul Havas 10b.)

Diğer halifeler gibi Hz. Ali’ninde hadis yazılımı ve toplanmasına karşı son derece kararlı olduğunu görüyoruz. Ali, minberden şu hutbeyi veriyordu: “Yanında hadis sayfaları bulunanlar gidip onları yok etsinler. Zira halkı helak eden olay, alimlerin naklettikleri hadislere uyarak Kuran’ı terk etmeleridir.”( İbni Abdül Berr, Camiul Beyanil İlm)

Bir gün Hz. Ali’ye gelirler ve “Halk hadislere dalmış” derler. Hz. Ali sorar: “Gerçekten öyle mi?” “Evet” derler. Peygamber’den işittim ki gelecekte vuku bulabilecek bir fitneden söz ediyordu. “O fitneden kurtuluş nedir, nasıldır?” diye sordum. Resullullah dedi ki: “Kurtuluş Kuran’dadır. Çünkü sizden öncekilerin haberleri de sizden sonrakilerin haberleri de aranızdakilerin hükmü de Ondadır. O, gerçek ile yalanı birbirinden ayıran kesin bir hükümdür, şaka ve boş söz değildir. Onu terk eden her zorbanın Allah boynunu kırar. Hidayeti, doğru yolu Ondan başkasında arayanı Allah sapkınlığa düşürür. O, Allah’ın en sağlam urganıdır. O, hikmetle dolu Kuran’dır. O en doğru yoldur. O, boş arzuların haktan saptıramayacağı, dillerin, karıştırıp belirsiz edemeyeceği, ilim adamlarının doyamayacağı, çok tekrarlanılmasından bıkılmayan, ilginç özellikleri bitip tükenmeyen bir kitaptır.”(Tirmizi; Darim).                                                                                                                                                           Dört halifenin dışında Peygamberimiz ’İn ileri gelen sahabelerinin İbni Abbas ve Abdullah bin Mesud  da  hadis toplanmasına karşın diğerlerinden farklı olmamıştır! Şeddad, İbni Abbas’a “Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı?” diye sordu. O da “Sadece Kuran’ın iki kapağı arasında olanları bıraktı.” cevabını verdi. (Buhari, K. Fezailul Kuran; Müslim, K Fezailus Sahabe; Ebu Davud, K. Fiten; Tırmizi K. Fiten)İbni Abbas hadis yazmayı yasaklar ve şöyle derdi: “Sizden önceki ümmetlerin sapmaları bu şekilde kitaplar vücuda getirmek yüzünden olmuştur.” (İbn Abdül Berr, Camiul Beyanil İlm 1)

Abdullah bin Mesud elinde bir hadis sayfasıyla geldi. Sonra su isteyerek yazıları sildi, sayfanın yakılmasını emretti ve şunu söyledi: “Allah kime bir hadis sayfasının yerini bildirirse ve o da beni bundan haberdar ederse, Allah’a yemin ederim ki, Hindistan’da dahi olsa o hadisi arar bulur ve yok ederdim.”( Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetinin Aydınlatılması)                                                                                                       Bunlardan başka  işin garibi hadislerin toplanması konusunda da rivayetler mevcuttur.! Sahabenin beyanları Emevi döneminde yer yer kayıt altına alınmıştır. İbni Şihab ez Zûhri onların vefatından sonra Emevi halifesinin talimatıyla hadis tedvini yapmıştır. Zûhri zamanında 2.000 hadis kaydedilmiştir. Aynı dönemde yaşayan Hammad ibni Seleme / Eyyûb Sahtiyani / İmam Malik 1.800 hadis kaydetmiştir. Görüleceği gibi  sahabenin yaşadığı dönemde toplanan hadis sayısı gittikçe azalması gerekirken artmaya başlamış, beşinci nesil Ahmet Bin Hanbel döneminde yirmi beş katını geçmiştir! Daha sonraki kuşaklarda ne yazık ki iki milyonu geçtiğine şahit oluyoruz!

Bütün bu çalışmalardan sonra,  en kapsamlı bir şekilde Hadislerin toplanması en erken hicretten sonra üçüncü asırda toplanmaya başlamışlardır. Bunların başını da Buhari çekmiştir. Adı sahih olan bu kitaplarda hadis yazımını yasaklayan ile tavsiye eden bir birini yalanlayan sözlerin bulunması da çok düşündürücü değil mi?
HASAN HÜSEYİN ODABAŞOĞLU

HADİS SÖZÜNÜ DUYDUĞUMUZDA NE ANLAMALIYIZ/..!


Hadis; Lafız ve mana olarak Allah resulünün ağzından bire bir çıkan sözler değil, sahabe sonrası bir biri ardına yaşayan yedi sekiz nesli kapsayan yani  iki yüz elli üç yüz yıllık dilden dile dolaşımı olan, Allah resulünce söylendiği var sayılarak  nesilden nesile aktarılarak rivayet edilen zan ifade eden sözlerdir.  
Bu çerçeveden baktığımızda hadis, sünnetler gibi uygulama ile nesilden nesile yaşanarak bizlere ulaşan değil, bazen uygulamalardan da bahseden sözel aktarımlarla kitaplara geçen ifadelerdir. Dolayısıyla, uygulamalarla sözleri eş değerde tutulması asla  mümkün değildir. Gelenekçi yapı; Hadisler üzerindeki şüpheleri, tartışmaları ortadan kaldırmak için, Kuran’i uygulamaların önemine ve sağlamlığına atıfta bulunarak,  sağlamlık derecesi çok daha düşük bir konumda olan rivayetler   onunla eş tutarak, “hadisi sünnetle eşitlemişlerdir!”   Yani  hadisleri sünnetin kanatları altında alarak, koruma altına alıp, dokunulmaz kılmışlardır!. Böyle bir anlayış,  başta Kuran’a, sahih sünnet ve  hadis ilmi olmak üzere tahkik ehline büyük haksızlıktır.  Bunları sıralayacak olursak; Allah sadece   kitaptan sorumlusunuz demesine rağmen, rivayetleri baş tacı edenler başka sorumluluk alanları üretilerek  Kuran’ın dindeki otoritesini zayıflatılmıştır.! KURAN  yol gösterici  baş vuru kaynağı değil, rivayetlerin amacına yönelik yapılan fiilleri  söylenen sözleri tasdik makamına dönüştürmüştür! Ayrıca, Şirk inancını, eski gelenek örf ve adetleri,  her türlü hurafe ve yalanları, asabiyeti,  din haline getirmiştir!. Müslümanların çok büyük bir çoğunluğu hadis konusunda gerçek bilgilere sahip olmadıkları için, hadis adı altında duydukları her sözü gerçekten Allah resulü tarafından sadece din adına söylenmiş  sözler zannetmektedirler!.. En azından bu sözler  sanki  Allah Resulü ‘nün dilinden aynen duyulmuş, bu güne hiç değişmeden gelmiş gibi algılanır hale gelmiştir!. Hadislerin   dinin aslı gibi algılanıp toplum hafızasına yerleşmesinin  İslam’a verdiği zararlar bitip tükenecek gibi değildir! Hadiste görülen  çürüklükler,  dinden şüpheye düşürmekte! İslam olmayanların İslam ile dalga geçmesine neden olmakta!, toplumu parçalara bölerek tefrikayı artırmakta, sünnette olan güveni sarsabilmekte, olumsuz yönde akla gelmeyecek bin bir türlü istismara yol açmaktadır. 
Bu zihniyetin arkasında duranlar, Hadisler içindeki çelişkilerden söz eden araştıran ve tetkik/tahkik eden orta ve geç dönem alimlerine,  büyük haksızlık ve ithamda bulunmuşlardır!  Hadisleri inkar ediyor, Allah Resul’ünü eleştiriyor, hatta yok sayıyor,  onu postacı konumuna koyup, sünneti inkar ediyor, sahabeyi yok sayıyor  gibi yaftalarla toplum gözünden düşürüp linç ettiklerine  şahit oluyoruz!  Onların bugünkü varisleri daha da ileri giderek  tekfir bile edebilmektedirler!!!  Bu anlayış,  rivayetlerin üzerindeki kara bulutları yok etmek için, hadislere güvenmiyorsanız, Kuran’a da güvenmemelisiniz gibi akla ziyan argümanlar üretmekte her türlü yalanda iftira da sınır tanımamaktadırlar!  Oysa rivayetlerin bugüne ulaşmasındaki süreç ile Kuran’ın kitaplaştırılmasında asla bir benzerlik yoktur. Asla kıyaslanamaz! Hiçbir İslam toplumu Kuran ile ilgili hiçbir tereddüt yaşamazken, hakkında yüzlerce hatta binlerce farklı görüşlerin olduğu bu rivayetlerin  içinde hangisi, doğru hangisi yanlış, hangisinin içine neler ilave edilip çıkartılmış olduğu konusunda gel gitler yaşanmaktadır!  Bunların Kuran, akıl ve insani değerler  ışığında hangisinin yol gösterici yada yoldan çıkartıcı olduğu konusunda  gözden geçirilmeye  ihtiyaç vardır! Yani bu sözlerin sıhhat derecelerinin belirlenmesi gereklidir!.  Eğer böyle olmasaydı, günümüzde güvenilir olarak addedilen Buhari mevcut sahihini altı yüz bin rivayetten seçtiğini söylemeyecekti.! Sözlü kültür ile dilden dile iki üç asır  dolaşım sürecinde bu nehre çoook atık sular karıştığı artık saklanacak gibi değildir!
 HASAN HÜSEYİN ODABAŞOĞLU

HADİS EHLİ BÜYÜKLERİMİZ, HADİSLER NASIL TOPLAYIP, DOĞRUSUNU YANLIŞTAN AYIRMIŞ BİR BAKALIM




Günümüz Müslümanların çoğunluğu,  içlerinde  şu an sayısı belirlenmemiş miktarda sahih olmayanlarla birlikte sıhhat bakımından  en muteber saydıkları hadis kitapları ;  Sahih-i Buhari , Sahih-i Müslim, Sünen-i Nesai , Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Ebu Davud, Sünen-i İbn Mace  ve Muvatta’ yı  kabul etmektedirler. Bunların tamamına daha sonraki alimler  Kütübi Sitte adını  verilmişlerdir. Bu kitaplarda yer alan hadislerin tamamından, ortak olanları yani bir birinin aynı olanları, mevcudun onda birinden azdır.  Yani  hadis ehlinin birinin hadis kabul ettiğini   öbürü kabul etmemiş, birinin güvenilir dediği raviyi diğeri yalancı ilan etmiştir!.

Her hadis ehli,  kendine göre kriter oluşturup o çerçevede hadis toplama  çalışmasını sürdürmüştür.  Bunların genelini değil de bir ikisinden örnek vermemiz gerekirse;  Buhari ve Müslim hadis toplarken topladığı hadislerin Kuran’a,  akla veya hadisin hadisle olan çelişkisine bakmadan, hadis rivayet edenlerden güvenilir bir zincir oluşturmuş sadece bu ravilerden duyduklarını almıştır.  Burada şunu da söylemek gerekir ki, Müslim Buhari’nin talebesidir. Buhari’nin sika yani güvenilir kabul ettiği dört yüz kişi güvenilir bulmamış onlardan hadis rivayet etmemiştir.  Aynı şekilde Buhari de Müslim’in sika kabul ettiği altı yüz kişiyi güvenilir bulmadığı için ondan hadis rivayet etmemiştir.  Buhari bu konuda sadece Müslim ile değil hocası ile de ters düşmüştür!

Hadis toplayıcıların en meşhuru olan  Buhari’nin, hadis toplama işini nasıl yaptığını, kendi anlatımı olarak ifade edilen sözlerle örneklendirirsek;  Buhari;  Öncelikle hadis yazılı kaynaklardan faydalandığı gibi,  hadis rivayet edenlerden de  hadis toplamıştır.! Bu süreçte 50.000 km yolu deve sırtında  kat ederek, hadis rivayet edenleri  bir bir arayıp bularak, onların güvenirliğini test ederek sağlam olanlardan  topladığını anlatır!. Sahihlerini  600 bin hadisin içinden  seçtiğini söyler. Bunu nasıl yapmış bir bakalım. 600 bin hadisin her biri için gusül abdesti alır, iki rekat namaz kılar ve uykuya yatar,  rüyasında Resulullah’ı  görüp ona danışır, onun onayını aldığı rivayeti  en sahihlerinin arasına ilave eder.! Bir o kadarını da kitap fazla genişlemesin diye kitabına koymadığı söylenir!

Bu hikayeyi  normal bir aklı çerçevesinde sorgulayıp büyüğümüze soracak olursak;   Bir insanın  hem yiyip içmesi,  ibadet etmesi, uyuması,  çalışıp ekmek parası kazanması, çocukları ile ilgilenmesi ve  bunlarla birlikte hiç bilmediği bir coğrafyada elli bin km. yolu deve üzerinde kat etmesi, hadis rivayet eden ravileri bularak, onların güvenilip güvenilmediğini test etmesi,  altı yüz bin hadis için  yukarda  anlatıldığı şekil üzere uyguladığı metodu hayata geçirmesini, on altı yıl içinde tamamladığını söyler! Bu o günkü şartlarda  nasıl mümkün olur?..!  .
HASAN HÜSEYİN ODABAŞOĞLU

HADİS ADI ALTINDAKİ BU YALANLAR İSLAMA NASIL YAMANDI!..?



Farklı kültür dinlerden gelenlerin  özellikle Yahudilerin hadis uydurmacılığı konusunda  İbni Haldun, Mukaddime adlı ünlü eserinde konuyla ilgili şu açıklamaları yapar: “Hadis nakil tefsirleri yanlış doğru, makbul merdud her şeyi içeriyordu. Bunun sebebi şuydu; Araplar ne kitap ne de ilim ehlindendiler. Onlara hâkim olan yaşam tarzı bedevilik ve cahillikti. Yaratılışın esrarı, kâinatın durumu, vb. konularda bir şey öğrenmek istediklerinde bunu kendilerinden önce Kitap verilenlere sorarlar ve bu konularda onlardan yararlanırlardı. Bunların aralarında Kab el Ahbar, Vehb İbni Münebbih, Abdullah bin Selam vardı. Hadis nakilli tefsirler bu tür kişilerden yapılan nakillerle dolmuştur. Tefsirciler bu hususta gevşek davranmış ve tefsirlerini bunların nakilleriyle doldurmuşlardır.”
 İbni Haldun’un anlattıklarını, ne yazık ki  birçok tefsirde gözlemlemekteyiz. Yine Yahudilerden olan  Kab el Ahbar İsrailiyat’ı, Yahudi uydurmalarını dinimize en çok sokan kişi olduğunu görüyoruz. Özellikle Peygamberimiz ’in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir veya Hz. Ömer dönemlerinden birinde İslam’a girdiği söylenir. İsrailiyat hakkındaki bilgisi ve bitmek tükenmek bilmeyen hikâyeleri, onu, devrinde ilgi odağı haline getirmiştir. Peygamberimize iftira olan hadislerin birinde “İsrailoğullarından hadis naklinde bulunun, bunda zarar yoktur” denir. Bu hadisi, Abdullah bin Amr’ın naklettiği söylenir. Tirmizi, Ebu Davud, Buhari bu hadise yer vermiştir. Abdullah bin Amr, Kab el Ahbar’ın talebelerindendir. İslam’a sokulmaya kalkış ılıcak binlerce İsrailiyat hikâyesinden önce bu hadisi uyduranlar, daha sonraki uydurmalarını buna bina etmişlerdir. Kab el Ahbar bunların en önde gelenidir. Kendisi yalnız hadis nakletmekle kalmamış, daha evvel incelediğimiz Ebu Hureyre’ye, bunun yanında Abdullah bin Amr, İbni Ömer, İbni Abbas gibi şahıslara da ders vermiştir. Böylece uydurmaların yayılması için bu şahısları da kullanmıştır. Ebu Hureyre’ye karşı çıkan Hz. Ömer, aynı tavrı Kab el Ahbar’a karşı da göstermiş ve onu sürgünle tehdit etmiştir. Hz Ömer’in şehit edilmesinde de bu kişinin parmağı olduğu  kaynaklarda geçmektedir. (Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması).
Allah resulü sonrası  gelişmelerde de hadis konusunun ne denli  kullanıldığına bakıldığında  bu alanın içeriğinin  pek de masum olmadığı görülür!. İnsanların bir biri ile savaşması, barışması, övmesi, yermesi, tekfir etmesi vb. çekişme alanlarının hadis üzerinden yapıldığı saklanamaz bir gerçektir. Bunun ötesinde bu kadar çelişki ve yalan üzerinden herkes kendine  inanç alanında yeni bir anlayış çıkartabilmekte ve kendisinin hak diğerlerinin batıl olduğunu iddia edebilmekte! Bu kadar yalanın, çelişkin içinden doğruyu bulmak elbette kolay değildi! Hadis toplayıcıların kötü niyetli olduğunu düşünmek elbette zandır. Ama içinde bir tane bile  yalan hadis olma ihtimali olan  kitaplarına sahih adı vermeleri pek doğru bir davranış değildir. Kaldı ki onlarca islam alimi söz konusu isimlerdeki kitaplarda yüzlerce  yalan haber olduğunu iddia etmekteler!!.  Neticede hadislerin toplanmasında kullanılan usul beraberinde çürük hadislerin kitaplarına girmesine sebep olmuştur. Bu da şunu göstermektedir ki;  Kuran’a, akla, tecrübeye, sarih ve mütevatir nakle, usule aykırı, şehvet ve yozlaşmaya çağırır bir karakter arz edenler, ilimle çelişenler, Allah’ın  kemal özelliklerine zıt hadislerin uydurulmuş olduğudur. Bunlardan örnekler vermemiz gerekirse;
Kuran’la çelişen hadisler;
Hadis: “Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.” Müslim-İman 302; Buhari 97/24, 10/29; Hanbel 3/1-
Başka bir hadis;  “Allah benimle görüştü ve el sıkıştı. Elini iki omuzum arasına koydu. Öyle ki parmaklarının soğukluğunu iki göğsüm arasında hissettim.” Hanbel 5/243
Hadis: “Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.” Buhari 9/1391
Hadisin hadisle olan çelişkisiyle ilgili örnekler;
  "Kim size Peygamberimiz ‘in ayakta küçük tuvaletini yaptığını söylerse inanmayın. Süneni Nesei 1-2/25-  Bir başka hadis; Çelişik Hadis: "Peygamber'imiz bir kavmin süprüntüsüne varıp ayakta küçük tuvaletini  yaptı." Buhari 1/167
"Peygamber ayakta su içilmesini yasakladı. “Ebu Davud 4/No:3717- bununla çelişen;  Çelişik Hadis: "Peygamber'i sizin benim gibi ayakta su içerken gördüm. “Ebu Davud 4/No:3718
Akıl ile çelişen hadislerden örnek; “Nuh'un gemisi yedi kez Kabe'yi tavaf etti. Sonra da makamda iki rekât namaz kıldı"- Dünya balığın üzerindedir. Balık başını sallayınca Dünya’da depremler olur.”
Yine Ebu Hüreyre den; “Eğer Beni İsrail olmasaydı yemek bozulmaz, et de kokmazdı”
……Mûsâ bir gün yalnız başına yıkanmak için soyundu, elbiselerini bir taş üzerine koydu, sonra yıkandı. Yıkanması bitince elbiselerini almak için onların yanına gitti. Bu sırada taş, elbiselerle yuvarlanıp gitti. Mûsâ da asasını alıp taşı yakalamaya gitti ve: Ey taş, elbisemi; ey taş, elbisemi! diyerek koşmaya başladı. Nihayet İsrâîl oğullarından bir topluluğun yanına kadar vardı.  Bu suretle onlar Mûsâ'yı çıplak olarak ve Allah'ın yarattığı en güzel surette gördüler. Böylece Allah Musa'yı onların demekte olduklarından beri kıldı. Taş orada durdu, Mûsâ elbisesini alıp giydi. Akabinde Mûsâ asasıyla taşı dövmeye başladı".
Ebu Hureyre: Vallahi o taşta Musa'nın vurma izinden üç yâhud dört yâhud beş yara izi kalmıştır, demiştir.
Böylesi bir yalanla Musa as. Taşı dövüp inletir de, peygamberimizi çok seven kütük hasretten ağlayıp inlemez mi! Aynı buna benzer peygamberimizle özdeşleştirilen  kütük rivayeti de meşhur bir rivayettir! Yalan üretme mantığında süreli bir peygamber yarışı ve Yahudi kültürünün devamlı öne çıkartılması!..
Sonuçtan bakıldığında tarihten günümüze  Hadis nakilcilerinin itibarlarını korumak için peygambere yapılan iftiralara bile aldırış edilmediğini görebilmekteyiz!  Nasıl mı?  Konuya yönelik  bir süre rivayetten sadece  bir kaçını örneklendirirsek; Hz peygambere büyü yapıldığı,  Hz İbrahim’in üç yalan söylediği, Hz Musa’nın Azrail’in gözünü kör ettiği yalanı en sahih dediğimiz kitaplarda yer alması!!.
Şu bir hakikattir  ki, vakıa olarak Kuran’ı belirleyen, ona yol gösteren, sınırlarını çizen, Kuran’a neyi ne kadar nasıl yapacağını  öğreten;  sünnet, hadis, icma ve kıyas değildir!!!. Bizatihi belirleyici konumda olan, sünneti belirleyen ve yönlendiren Kuran’dır. Din ile ilgili bütün belirlemelerin tek kaynağı, Rabbimizin Hz. Muhammed’e vahyettiği ve günümüze mütevatir bir yolla gelen, korunmuş olan Kuran’dır. Bunu hem yüce rab kitabında söylemiştir, hem de resulün  bu konuda sözleri vardır.
Bundan sonra hangi söze inanacaklar?” (Ar’af 7:185) Artık Allah'tan ve O'nun delillerinden sonra hangi söze inanırlar? (Ahkaf 45:6) "Kuran'dan başka hangi söze inanacaklar?" (Mürselat 77:50) Kur’an uydurulmuş bir söz değildir.  (Yusuf 12:111) “İnsanlar arasında, bir bilgisi olmadığı halde Allah yolundan saptırmak için gerçeği boş sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır. İşte alçaltıcı azap bunlar içindir”. (Lokman 31:6)
Kur’an’da anlatılan bu kriter Kur’an öğretmeni olarak tanınan İbn-i Mesûd’dan aktarılan şu sözle de teyit edilmektedir: “En güzel hadîs Allah’ın Kitabıdır.” (Buhari, 78, Edeb, 70, 6:96, İ’tisam 2, 8:139) Bu tarihi ifadeyi karşılaştırın: Kur’an Zümer 39:18
“Helal, Allah’ın, Kitabında helal kıldıklarıdır. Haram da O’nun, Kitabında haram kıldıklarıdır. Hakkında bir şey söylemeyip sustuğu şeyler de affettiklerindendir (mübah şeylerdir)”’ (Tirmizi, Libas: 6, İbn-i Mace, Atime: 60) Görüleceği gibi, Allah resulünün haram ve helal üzerine söylediği bu söz ve bu konuyu aynen böyle ifade eden ayet olmasına rağmen Allah resulüne haram helal belirleme yetkisi veren rivayetlerde mevcuttur!
Yukardaki anlatımlardan da anlaşılacağı üzere hadis yada sünnet adı söylenilen her söze ve harekete itibar etmemek gerekir. Bu hususlar bugüne kadar  yüzlerce binlerce alim incelemiş  lehte ve aleyhte görüşler ileri sürmüşlerdir.  Sonuç olarak bu konuyu anlamak üzere bakarken  hadis tenkidi veya eleştirisini  hadis inkarcılığı olarak düşünmek asla doğru değildir. İki şeyi bir  birinden  ayırt etmek gerekir. Hadis tenkidi; hadisin  doğrusunu yanlışından ayırmak, Hz. Peygambere atfedilen kötü çürük ve yanlış olan hadisleri ayıklamaktır. Hadisin korunmuşluğunu ve  vahiy olduğu iddialarını reddetmektir.  Hadis inkarcılığı ise, hadislerin hiçbir değerinin  olmadığını söyleyerek toptan reddetmektir.
Müslümanlar sadece Kuran’a tabi olmak durumundadırlar. Hadis vahiy değildir. Bu sebeple hadislerin hz. Peygamber tarafından söylendiği kesin olsa bile,  Kuran kaynaklı olmayan  sözlere uyulması zorunlu değildir. Çünkü vahiy değillerdir. Allah resulü devlet başkanı olarak;  yönetime yönelik, o günkü toplum kültürü içindeki bir takım alışkanlıklara yönelik,  sosyal hayatın içindeki her hangi bir gelişmeye yönelik söylediği sözler olabilir!  Daha sonraki süreçte toplumlar değişmiş, kültür değişmiş, insanlardaki algılar değişmiş, sosyal hayattaki alışkanlıklar ve anlayışları değişmiş bir toplumun sorununu, Allah resulünün  o günkü o toplumdaki bir olay üzere söylediği sözün bir çözüm aracı olacağı elbette düşünülemez..  
Kaldı ki, aynı konu ile alakalı farklı hadislerin mevcudiyetinin itikadi, fıkhî siyasi vb. alanlarda Müslümanların ayrılığa düşmelerine yol açtığı, bununda ümmetin birliğini ortadan kaldırdığı unutulmamalıdır!.  Bu gerekçelerin arakasına saklanarak hadisleri tamamen reddetmek mümkün olmayacağı gibi,   bir araya toplanmış mevcut hadisleri ne pahasına olursa olsun savunmak hatta ona dokunulmazlık statüsü tanıyıp onu kutsallaştırmak da  doğru değildir.  Toptan reddetme yada kutsamanın olmadığı bir anlayışla, doğruyu yanlıştan ayırt edebileceğimiz tek ölçümüz Allah’ın kitabını hakem yaptığımızda bölünmüşlük ve tefrika gittikçe artmayacak muhtemelen azalacaktır. Kuran dışında yer alan diğer kaynaklar  hadisler, siyer, tevsir kitaplar  bizim neyimiz oluyor gibi bir soru aklımıza gelirse, onlarda  dinimizi anlamamızda bize  yardımcı bilgileri içeren kaynaklar olarak değerlendirilebilir.  Ama asıl değillerdir. Söz konusu yardımcı kaynaklar ancak Kuran’a  akla, evrensel değerlere ters olmadığı sürece faydalanılabilecek kaynaklardır.
Anlatımlardan da anlaşılacağı üzerine Hadis-Sünnet  konusu çok tartışmalı bir konudur.  Şu da aklımızın bir kenarında tutmamız gerekmez mi!::?   Ne malum Buhari nin attığı beş yüz doksan bin küsur hadisin içinde doğruların olmadığı.. Bunu  kim iddia edebilir.!! Buhari doğruyu yanlıştan ayırt eden ölçüm cihazı değildir ki! O da bir insandır. İnsanlar hata yapabilirler!
Sahihi Buhari Eleştiri ve Tenkitleri:
Büyük alim Fuad Sezgin Hoca bu konuda  şu bilgileri verir:
"Buhari'yi takip eden asırda,1000 talebesinden ancak beş tanesinin sahih ravisi olduğu görülür. Buhari'den bir asır sonra kitabını şerhe yeltenen Hattabi, metnin ancak iki rivayetinden faydalanabilmiştir. Al Firabri,an Nasafi,al Mahamili,an Bazdavi ve an Nasawi rivayetlerinden ilk ikisi erken devirlerde diğerlerini unutturmuştu. .VI. .asırdan itibaren ,Firabri rivayeti, Buhari’nin kitabıyla alakalı hemen bütün etütlerin isnat ettiği yegane tek metin olarak kalmıştı. Ehemmiyetine kanaat ettiğimiz an Nasafi rivayetine, İstanbul kütüphanelerinin sakladığı beş yüz kadar Buhari nüshası içinde rastlayamamış olmamız hüzün vericidir.
Herhalde meşhur altı hadis kitabı arasında Buhari’nin sahihi, rivayetleri bakımından en çok işlenmiş bulunanını teşkil etmesine rağmen en muğlak olanıdır. Metnin muhtelif rivayetleri arasında mevcut ihtilafın derecesi hususundaki hükümler birbiriyle uzlaştırılamayacak kadar muhteliftir .Abul Walid el Baci, rivayetlerin ciddi şekilde birbirlerinden ayrıldıklarına kani olduğu halde, İbni Hayr al İşbili bunların pek mühim olmadıklarını söyler.
Bugünkü mevcut matbu nüsha, Sahihi Buhari’nin ravilerinden biri olan El Firabri'nin nüshasından gelen ve dolayısıyla bu nüshanın hususiyetlerini muhafaza eden en eski nüshaların muhassalası mahiyetinde bulunan Yunini edisyonuna dayanmaktadır."
(Fuad Sezgin, Buharinin Kaynakları Hakkındaki Araştırmalar,(AÜİF Yayınları,XIII.,İst,1956,s.168-172)
Diyanet İşleri Başkanlığı nın konuya ilişkin görüşleri (kısa bir bölüm alınmıştır)
"Rivayetlere göre Sahîh'i Buhari'den doksan bir kişi dinlemiştir. Bunlar arasında beşi Sahîh'in en meşhur ilk ravileridir: 1. Ebu Abdillah Muhammed b. Yusuf b. Matar el-Firebrî, 2. İbrahim b. Ma'kil en-Nesefî, 3. Hammad b. Şâkir en-Nesevî, 4. Mansür b. Muhammed b. Ali el-Bezdevî, 5. el-Hasen b. İsmâ'il b. Muhammed el-Mehâmilî  Sahihin ilk iki rivayeti hariç diğerleri pek itibar görmemiştir. Kaynakların verdiği bilgiye göre en-Nesefî rivayeti el-Firebri rivayetinden daha az kapalı ve zordur, el-Hattâbî, Ebu Nu'aym, el-Humeydî gibi alimler bu nüshayı diğerlerine tercih etmişler, şerh yahut çalışmalarında onu asıl almışlardır. el-Firebri nüshası Buhârî'nin kâtibi Ebu Ca'fer Muhammed b. Ebî Hatim nüshasının nassına dayanan bir asıldandır. el-Firebrî bu nüshayı Buhârî'den 248 de Firebr'de 252 de Buhâra'da iki kere dinlemiştir, bu nüshadan kopya edilen ilk nüshalar arasında önemli ihtilaflar meydana gelmiştir. Ali b. Muhammed b. Abdillah el-Yûnînî, hicri yedinci asrın sonlarında el-Firebrî müshasma dayanan rivayetlerin arasını birleştirmiş ve böylece Buhârî'nin bugün elimizde bulunan nüshasını meydana getirmiştir. Diğer nüshalar bu arada kaybolmuştur. İstanbul kütüphanelerinden birinde bulunan ve Sultan Abdulhamid'in emriyle Mısır'a gönderilen çok eski bir Yûnînî nüshası da kaybolmuştur.  Sahih-i Buhari'nin belli başlı özellikleri arasında en önemlilerinden birisi mukaddimesinin olmayışıdır. "(Bakınız,TC Diyanet İşleri Başkanlığı hadis sitesi,Sahihi Buhari)

BAŞKA  KAYNAKLARIN KONUYA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ:
.... Bununla birlikde Bu ehl-i Sünnet alimleri buhar inin uydurma hadislerini ilk sayfadan son sayfaya kuran karşılaştırarak ve düşünerek okumamışlardır. Eğer bunu yapmış olsalardı, Buhari’nin uydurma hadislerinin Kurandaki ayetlerden sadece 1/3 açıklamaya çalıştığının farkına varacaklardı. Bu basit bir dille şu demektir. Kuranın tamamını açıklayacak kadar yeterli Buhari hadisi yoktur .Medine Münevvere Üniversitesi tarafından yayınlanan Dr Muhammad Muhsin Khan yazdığı şu kitapta sık sık şu sözler ile karşılaşırsınız. Bu konuda bir hadis yoktur diye. (Sahih Bukhari, Volume 6 – Tafsir of the Quran, translation by Dr Muhammad Muhsin Khan, University Medina Al Munawwara).

Başka bir deyiş ile Buhari Kurandaki 28 sure için herhangi bir hadis kayıt edemediğini kabul etmiştir. Bu basitçe Kurandaki 114 surenin yüzde 25 denk gelmektedir. Hatta geriye kalan hadislerde şüpheli.
HASAN HÜSEYİN ODABAŞOĞLU

SAYGIDEĞER BUHARİ BUGÜN YAŞAMIŞ OLSA İDİ AŞAĞIDAKİ SORULARI ONA SORARDIM! YA SİZ NE YAPARDINIZ?


 1.Allah resulü; Allahtan gelen vahyin yazımı ve ezberlenmesi için vahiy katipleri görevlendirmiştir! Kuran’ı hiçbir sahabenin vicdanına havale etmeden 23 yılın sonunda basıma hazır halde Hz Aliye teslim etmiştir. Bu süreçte hiç hadis kâtibi görevlendirmediği gibi, hadis yazımını da yasaklamıştır. Eğer dinde Hadis gerekli idi ise, Allah resulü yanlış bir iş mi yapmıştır?..!
2.Diyorlar ki, Allah resulünün hadislerin yazımının yasaklamasının sebebi Kuran ile karışmaması içindi! Bunu doğru kabul etsek bile, Kuran'ın Hz. Ebu Bekir döneminde kitap haline getirilmiştir. Resulün duyduğu endişe ortadan kalktıktan sonra   dört halife de  hadisin Kuran'ın önüne geçip dini rayından çıkartacağı endişesi ile  yazımını yasak etmeye devam etmiştir. Toplananları da yok ettirmiştir. Onların titizlikle riayet ettiği peygamber örnekliğini siz nasıl yorumladınız da onlardan farklı davrandınız!..?
3.Tanımadığınız bir coğrafyada  zor bir işi gerçekleştirmek üzere yola çıkıp, 50.000 km yolu deve sırtında kat ederek hadis rivayet edenlere yolculuk ettiniz! Bulduğunuz her kişinin güvenilir olup olmadığını tanımak durumundasınız! Diyelim ki birinci kişiyi  güvenilir buldunuz! Güvenilir bulduğunuz kişinin, hadis aldığı bir önceki kişiyi ve daha önceki beş, altı, yedi nesli  hiç görmediniz. Çünkü onlar ölmüş durumda. Onların güvenilirliğini nasıl test ettiniz!
4.Hadis nakleden birinin, atına yiyecek verecekmiş gibi yapıp atı çağırdığını ve sonunda ata yiyecek vermeyip aldattığını gördüğünüz kişi için, “atını aldatan kişi insanları da aldatır” diye ondan hadis almadığınız belirtilir. Atı aldatan adamın eylemine  şans eseri bir anda  şahit oldunuz ve ona itibar etmediniz.  Ulaşabildiğiniz  her insanın birilerini kandırıp kandırmadığını ne kadar zamanda nasıl tespit ettiniz?.!
5.Size güvenilir ravi silsilesi ile yazılı olarak  ulaşan rivayetlerden bahsediyorsunuz! Bunların içinde Kuran'a aykırı, bir biri ile çelişen, insan hasiyet ve onurunu kırıcı bir hayli sözler  olduğu eskiden beri söyleniyor! Bu aykırı sözleri; birileri uydurup da   güvenilir olarak tanınan ravilerin isimleri söz konusu belgelerin altına ilave edip şeytana hizmet etmiş olamazlar mı?  Hadis uydurmanın ayyuka çıktığı bir dönemde, elden ele dolaşan  belgelerin altında doğru ravilerin isimlerinin var olması o belgelere güven duyulmasında yeterli olabilir mi?..! 
6. Cami-us sahih diğer adı ile sahih-i Buhari kitabınızın orijinalinin bugüne kadar bulunamadığı bilinmektedir.  Ancak, sizden beş yüz yıl sonra yaşamış olan Ali el- Yünûni öğrenciniz olan FREVRİ’nin nüshasını alarak el yazmasıyla çoğaltıldığı kaynaklarda geçmektedir.  Acaba diyorum, söz konusu kitapta geçen iftira ve yalanları sizden sonra birilerince Eserinize ilave etmiş olabilir mi?.  
7.Müslümanların ehli sünnetten kabul ettiği İmamı Azam Ebu Hanife den neden hiç hadis rivayet etmediniz!.? Etmediğiniz gibi ona “Güvenilmez Adam.” (Tarihul Kebir c. 8 s.81),“Sapık Mürcie Mezhebinin Mensubu.” (Tarihul Evsat c.2 s.93),  “Küfründen dönmesi için iki defa tövbeye çağrılan adam.” (Kitabuz Zuafa s.132),  Tarihu’l sağiri’nde ise, Nuaym bin Hammad yoluyla naklettiği bir rivayette Fezari’nin şöyle dediğini nakleder. -Süfyanı Sevri’nin yanında idim. Ebu Hanife’nin ölüm haberi geldi. Süfyan, “Elhamdülillah! O İslam’ı ilmek ilmek çözmek isteyen birisiydi. İslam’da ondan daha uğursuz doğmamıştır.”  Gibi sözleri söylemiş ve onunla ilgili olumsuz iftiralara itibar etmişsiniz! Bu ilim adamlığına, Müslümanlığa, ehli sünnet olmaya yakışıyor mu?..! Hanifi mezhebinde olanlar sizin rivayet ettiğiniz hadislere nasıl güvenecek?..
8.Sahihinizi 600 bin rivayetten seçerek kitaplaştırdığınızı söylüyorsunuz. Bunların her birinin sahih olup olmadığının seçimini  abdest alıp, iki rekat namaz kılıp sonra, uykuya yattığınızı peygamberi rüyada görerek onun onayını aldıklarınızdan oluşturduğunuzu söylüyorsunuz! O kadar yol, bu kadar rivayet, her biri için harcanan vakit bütün bunları 16 yılda nasıl yaptınız!..?
9. Ehli sünnet inancına göre rüya ile amel edilmez ilkesi vardır. Daha önce hiç görmediğiniz bir kişiyi rüyanızda görüp onu peygamber zannedeceksiniz, rüyadaki meşveret sonrası rüya ile amel edeceksiniz, hem de herkesi  bu rüya ile amel etmeye mecbur edeceksiniz!  Bu nasıl ehli sünnetliktir!::?
10. Seçerek sahihinize aldığınız rivayetlerden başka, bir o kadar daha sahih olmasına rağmen,  kitabınız daha fazla genişlemesin diye almadığınız ifade edilmektedir. Bu hadis inkarı değil mi!.? Hadisler dinde hüküm belirleyici ise, kitabınıza almadığınız hadislerdeki hükümler ne olacak?.! Din, eksiltmeniz  yüzünden  yara almadı mı?..!
11. Sahabenin nerdeyse tamamının yaşadığı ilk dönemde Hz Ebu Bekir ve Ömer’in  toplattığı hadis sayısı beş yüz iken, normal şartlarda bu sayı sahabe öldükçe azalması gerekirken  ikinci ve üçüncü yüz yıla gelindiğinde hadis sayısının bir buçuk milyon civarında çıktığı hesap ediliyor!  Söz konusu halifeler bunlardaki çelişkiyi görünce yaktırmış da, siz ne cesaretle yüz binlercesinin içinden sahihlerinizi oluşturdunuz!.?  Hem de onların toplattıklarından kat, kat fazlasını?..!
12. Halifelerin  ve annemiz Aişenin güvenilmez dediği kişiden binlerce rivayeti  sahihinize aldığınız bilinmektedir! Acaba halifeler ve annemiz güvenilir bir ravi değil mi idi ki, sözlerine itibar etmediniz?..!  Sizce halifeler ve annemiz haşa iftira edip, yalan söylemiş olabilirler mi?..! 
13.Şöhretinizin  duyulması üzerine Bağdat’ın ileri gelen alimleri sizi  bir takım oyunlar eşliğinde imtihana tabii tutmuşlar.! Bunlar;  yüz tane talebeye sizin sahihlerinizden  her birine rivayet zinciri karıştırılmış vaziyette  onar hadis verip karşınızda okutmuşlar!  Size bunların sahih olup olmadığını sormuşlar! Sizde  bunların sahih olmadığını söyleyince, karşınızdaki alimler size gülmüşler! Bunun üzerine siz talebelerin okudukları hadislerin ravilerinin bir biri ile karıştırıldığını söyleyerek,  her birini  doğru ravileri ile  bir bir ezbere sayarak  onlara hadis konusunda ne kadar yeterli olduğunuzu ispatlamış bir şekilde  ders verdiğiniz anlatmaktadır! Böyle bir sahne olmuşsa, bu aralıksız kaç saatte gerçekleşti? Siz ve sizi dinleyenler bu kadar zamana nasıl dayandı. Bu arada hiç ibadet yemek içmek olmadı mı? Bunu kısa bir işleme tabi tutsak;  On talebenin her birisinin okuduğu yüzer hadisin toplamı bin eder!  Her bir hadisin talebeler tarafından yanlış ravi isimleri ile birlikte okunması otuz saniye olsa toplam harcanan zaman otuz bin saniye, oda beş yüz dakika toplamı  ise  sekiz saati geçmektedir. Bundan sonra,  Sizin doğru ravileri ile bin hadisi okumanız da bir o kadar süre  eder!  Yani Toplam  imtihan için harcanan zaman on yedi saat eder! Şimdi düşünelim! Oradakiler, on yedi saat hiç durmadan, yemeden içmeden, ibadetlerini yapmadan, zaruri ihtiyaçlarını gidermeden, dikkatini hiç dağıtmadan on yedi saat böyle bir imtihanı sonuçlandırabilir mi! Buna bir insan beyni dayanabilir altından kalkabilir mi!..? 
14.Sizin bir başka anlatımınız da, aynı şartlar altında on yedi bin hadisi senet zinciri ile birlikte toplum karşısında ezbere okuduğunuz hikâyeleri de var.  Onun süresi zamana vurulduğu takdirde 6 gün ediyor! Altı gün hiç durmadan bu işin nasıl yapıldığına, onu dinleyenlerin bu sürece nasıl dayanıp takip ettiğini sormak bile istemiyorum! Ancak, ezberinize aldığınız 17000 hadisin hepsi sahih değilse, onları neden ezberleme ihtiyacı duydunuz?
15. Orta zeka seviyede on kişilik bir insan topluluğu çağıralım. Normal uzunlukta bir rivayeti birinci kişiye söyleyelim. Onlarda yanındakilerine söylesin. Sizde on birinci kişi olun! Başta söylediğiniz rivayetin iki dakika içinde hem lafız hem de mana olarak size kadar hiç değişmeden ulaşma ihtimalinin çok düşük olduğu bir gerçek iken, siz, en erken iki yüz yıl hiç görmediğiniz insanların dilinde dolaşmış olduğu var sayılan sözlerin doğruluğuna nasıl inandınız! Bunları din diye ortaya koymak risk değil mi.?
16. Çok saygıdeğer büyüğüm, Bu sorularım ve konuya ilişkin tereddütlerim sakın ola ki size bir saygısızlık bir edepsizlik olarak yorumlanmasın. Bu benim ne haddimdir ne harcım! Kaldı ki siz Allah rızası için en zor şartlarda bir sürü emek sarf etmişsiniz.  Meselenin bizi ilgilendiren tarafı sonuçta Müslüman olmamız. Günümüz alimleri ve düşünürleri eskisi gibi değil. Taklitçilik yavaş yavaş hükmünü kaybetmekte, tahkik etme başlamış durumdadır. Sizde bu gün yaşamış olsa idiniz, sanırım aynı şeyi yapardınız. Size ait olduğu bilinen kitaplarda dahi tevil ile düzeltilemeyecek türde çelişkiler ve yalanlar insanları ister istemez  düşündürüp bir takım  sorular sormasına  neden oluyor! Hatta bu tür çelişkiler insanların dinden soğumasına gruplara bölünmesine, bir birini tekfir etmesine neden oluyor!  Bu günkü şartlarda hadis konusu sorgusuz din kabul edilecek gibi değil! Aklımda bu konuya yönelik daha yüzlerce soru var! Bugüne kadar dinden bahsedenler Kuran’ı okudular ama ne söylediğini hep sakladılar! Hükümlerin çoğunu hadislerden oluşturdular! Kuran’ı anlamaya kalksanız ya mealist, ya reformist , yada oryantalist diyorlar! Kitabı işaret edenlere,   Kuran’ açık değil siz anlamazsınız! Diyorlar!  Oysa Kuran kendisi için açık ve açıklayıcı onda gerekli olan şey teferruatı ile anlatılmıştır, deniyor. Haşa Allah’ta unutkanlık mı oldu ki, eksiklikleri resul sözleri ile tamamlamış olsun? Kuran eksikti de hadisler mi onu tamamladı?..


17.Aslında ben bu sorularımı,  bir insanın hayatta gerçekleştirmesinin asla mümkün olmayacağı şeyleri, bir insana yükleyerek, yalanlarını meşrulaştırmaya çalışan sahtekarlara soruyorum! Rahmetli gerçekten ben şu kadar hadisi ezbere biliyorum, iddialıyım  bu konuda benden öte kim se yok mu dedi!..?  Soruların birçoğunun Buhari yok olursa dinde yok olur sloganını atan  Buhari nin adını kullanarak bir takım zan ifadelerle dinde artırım ve eksiltme yaparak, Kuran yolundan saptıranlara şarlatanlara  soruyorum! Din adına duyduğu her sözü, hiç sorgulamadan din kabul edip, onunla başkalarını yargılayanlara soruyorum! Sözün özü, kişileri aşırı yüceltenlere, İsmi meşhur olan alimlerin hiç yanılmayacağını zannedip, onları Rab konumuna getirenleri düşünmeye davet ediyor uyarmaya çalışıyorum. İnsanlar yanılırlar, bir görüş bildirirler! Bunlar doğruda olabilir yanlışta! Teviller din değil onların yorumudur! Onlar üzerinden kimseyi dövmeye hasiyeti ile oynamaya kalkmayın demeye çalışıyorum... Yoksa rahmetli olmuş biri ile benim ne derdim olabilir? En fazla  Buhari'nin ellerinden öper Allahtan günahlarının affını dilerim. Yanlış anlamaya sebep olmuşsa af ola…