31 Ocak 2019 Perşembe

HADİS'İN NE OLDUĞU NEREYE KADAR GÜVENİLECEĞİ İLE İLGİLİ KISA BİR MALUMAT


 Hadis kitaplarında geçen binlerce sözün, Hz. Peygamber’in gerçekten söylediğine ikna olmamız lazım. Hz. Peygamber Kuran dışında hiçbir şey söylemeden, başka hiçbir söz dahi ağzından çıkmadan gitmiş değildir, herhalde. Mutlaka çeşitli vesilelerle bir şeyler söylemiştir. Bu söyledikleri etrafındaki sahabeler tarafından duyulmuştur ve değişik yollardan aktarılmıştır. Duyan duymayana söylemiştir. Fakat zaman içinde bunların içine uydurmaları da karışmıştır. Buna önlem olsun diye cerh ve tadil çalışmaları olmuş, ayıklama faaliyetlerine girişilerek değişik dönemlerde mevzuat (uydurma hadisler) kitapları yazılmıştır

Tarihten günümüze bunların en önemlileri arasında, örneğin İbnu’l-Cevzi’nin Kitabü’l-Mevzuat mine’l-Ehadisi’l-Merfuat’ı, Mecdüddin el-Firuzabadi’nin Hatimetü Sifri’s-Saade’si, Celalüddin es-Suyuti’nin el-Leal-Masnua fi’l-Ehadisi’l-Mevzua’sı, İbnu Arrak el-Hicazi’nin Tenzihü’ş Şeriati’l-Merfüani’l-Ahbari’ş Şeriati’l-Mevzua’sı, Şemseddin-i Sehavi’nin Makasıd-ı Hasene’si, Ali b. Sultan el-Kari’nin el-Mevzuat’ı (Türkçe’ye çevrildi), Muhammed b. Ali eş-Şevkani’nin el-Fevaidü ‘l Mecmua fi ‘l-Ehadisi’l Mevzua’sı (Türkçe’ye çevrildi), Ebü’l-Hasenat Abdu’l-Hayy el-Leknevi’nin el-Asaru’l-Merfuda fi’l Abbari’l-Mevzua’sı ve Türkçe olan M. Yaşar Kandemir’in Mevzû Hadisler, Menşei, Tanıma Yolları ve Tenkidi ile M. Hayri Kırbaşoğlunu’nun Alternatif Hadis Metodolojisi’ni bir çırpıda sayabiliriz.


Şu an İslam dünyasında dokuzu (Kütüb-ü Tis’a) Sünni dünyanın, dördü de (el-Kafi) Şii dünyanın elinde olmak üzere 13 büyük hadis kitabı var. Bu kitaplarda yarı yarıya olmak üzere yaklaşık 30 bin civarında Hz. Peygambere ( ve Hz. Ali ve imamlara çünkü Şiiler onlardan gelene de hadis diyor) ait olduğu iddia edilen rivayet bulunuyor.
Bu kitaplarda binlerce hadisin tenkidi yapılır, uydurma olanları tanıma yolları gösterilerek ölçüler, kriterler konur ve her “Gale Resullulah (s.a.v)…” diye başlayan söze hadis denemeyeceği delilleriyle anlatılmaya çalışılır. Bunlar boşuna ortaya çıkmamıştır.
Bu tür kitaplarda çok önemli bazı kriterlerden bahsedilmiştir. Sadece bunlara bakmak bile bir ipucu verebilir. Liste uzayabilir ama bunlardan en önemlilerini birkaç madde halinde şöylece sıralayabiliriz;
1- Hadis, doğrudan doğruya Hz. Peygamber’in dilinden olmalıdır.
2- Hadis, Kuran’a aykırı olmamalıdır.
3- Hadis, aklın ve duyuların apaçık (bedihi) verilerine aykırı olmamalıdır.
4- Hadis, gelecekle ilgili yer, zaman, tarih, kişi, topluluk ismi vermemeli, bunları övgü veya yergi içermemelidir.
5- Hadis, itikatla ilgili olmamalıdır çünkü haber-i vahid itikatta delil olmaz. Bütün hadisler ilim ifade etmesi açısından haber-i vahittirler. Yani Kuran gibi geniş topluluklarca rivayet edilmezler. Her sahebe kendi duyduğunu tek kişi olarak Hz. Peygamberden aktarır. Bunun için ona haber-i vahit denir.
6- Hadis, daha çok bir evrensel ahlaki öğüt içeriyor olmalı veya yaşayan sünnetle gelen bir ibadetin nasıl yapılacağını gösteriyor olmalıdır. Güvenilir hadislerin büyük çoğunluğu da zaten böyledir.
Sadece bu altı kriter bile yukarıda anılan 13 kitaptaki yaklaşık 30 bin rivayete vurulduğunda en az yarısından fazlasının elendiğini görülür. Geriye, büyük çoğunluğu evrensel ahlaki öğütler ve ondan daha az bir kısmı da, şu an yaşanılan ve Kuran’da zaten yer alan namaz, oruç, hac, zekat, abdest gibi ibadetlerin nasıl yapılacağına dair örneklikler anlamına gelen rivayetler kalır ki asıl uyulması gereken hadisler de bunlardır.
***
Evrensel ahlaki öğütlerden maksat iyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, erdem, mertlik, söz, namus, vefa, ana babaya saygı, çocuk sevgisi, kadınlara iyi davranma, yoksula yardım, mahrumu, mazlumu ve mağduru koruma, komşu hakkı vb. zaten her toplumda atasözleri, güzel sözler ve deyişler şeklinde beliren temel insanlık hasletleridir.
Asıl sahih hadisler bunlardır. Bu sözlerin bir benzerini bir Çin atasözü, bir Kızılderili şiiri veya bir Rus deyişi olarak da duymuş olabilirsiniz. Konfüçyüs’e, Buda’ya veya bir bilge kişiye ait söz olarak da işitmiş olabilirsiniz. Hepsi aynı kandilden konuşurlar. Bu anlamda milletlerin anonim ruhu olan atasözleri, saf dinlerin ruhu gibi yalan söylemez. Birbirine benzerler, hemen tanırsınız onları.


Demek ki (Şiilerin hadis anlayışı da dahil) genel olarak hadis dediğimiz sözler, sahihiyle zayıfıyla, mevzusuyla meşhuruyla, aslında, örneğin Çin anonim ruhunun Konfüçyüs’de billurlaşarak iyi, güzel ve doğru namına ne varsa ona atfetmesi gibi, İslam milletlerinin anonim ruhunun Hz. Muhammed’te billurlaşmış halidir.

İçinde o anonim ruhun arayışlarını, acılarını, özlemlerini, umutlarını ve aynı zamanda da acizlik ve zayıflıklarını bulursunuz. Sünni kitaplarda bir çok hadis tenkit edilirken “Aslında bu söz Hasan-ı Basri’ye aittir, Arapların şu şiirinden alınmadır, Sırrı Sakati’nin sözüdür…” vs. denilerek eleştirilmesi, Şii kitaplarda da Cefer-i Sadık’ın veya Muhammed Bakır’ın sözleri olarak da aktarılması bunu gösterir.

Yani, İslam milletlerinin, yeryüzünün tozuna toprağına bulanarak, olaylar içinde yoğurularak akıp gelen bilinçaltı, peygamberden gelen rivayet kandiline katılarak kendini onunla ifade etmiştir. Bu nedenle bir taraftan umudu, hasreti, arayışı, diğer taraftan da zaafiyeti, acizliği ve eksikliği bir arada barındırır. İyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, adalet vs. ile ilgili sözler birincisine, İsa, deccal, mehdi, kadını aşağılama, erkek egemen söylemler vs. ikincisine örnektir.


Bu anlamıyla hadis külliyatı, şu an yıkılmış bir uygarlığın, bir zamanlar parlak başarılar elde etmiş bir yaşanmışlığın kayıtlara yansımış söz deposudur. Şu an üzerine sünger çekilmesi değil, süzgeçten geçirilmesi, yeniden ele alınması, yukarıdaki gibi kriterler oluşturularak ayıklanması, buradan diğer milletlerin anonim ruhuyla mukayese edilmesi, böylece de insanlık terazisinde tartılması gerekir. Toptan bir kenara atılamayacağı gibi toptan kabul de edilemezler.
***
Uygulamalı bir örnekle ne demek istediğimi açayım;
Önce yukarıdaki onüç meşhur kitaptan oluşan hadis “deposuna” bakıyoruz. İçlerinden az önceki altı kritere uyanlardan bir demet seçip çıkarıyoruz, örneğin;
“Sizin en hayırlınız ahlakı en güzel olanınızdır.” (Tırmizi, Muslim)
“İyilik güzel huydur. Günah vicdanını rahatsız eden, içinde sakladığın ve insanların duymasından hoşlanmadığın şeydir.” (Muslim, Tırmizi).
“Ya Ebu Zer! Ne tedbir gibi akıl, ne haramdan kaçınmak gibi vera, ne de güzel ahlak gibi müruvvet bulunur.” (Nesei)
“Allahım! ayrılık ve bozgunculuktan, ikiyüzlülük ve kötü ahlaktan sana sığınırım.” (Ebu Davud, Nesei)
“Üç kimse var ki cennete giremeyecektir: zina eden ihtiyar, yalancı hükümdar ve kibirli fakir.” (Muslim, Nesei).
“Kibirli ve kendinde olmayan şeylerle öğünen kimse cennete giremez.” (Ebu Davud)
“Bir adam “Ya Resulallah, insanların en erdemlisi (hayırlısı) kimdir?” diye sordu. “Çok yaşayıp ameli güzel olandır” buyurdu. “Peki, İnsanların en kötüsü kimdir?” diye sordu, “Çok yaşayıp ameli kötü olandır” buyurdu. (Tırmizi).
“Bir adam “Ya Resulallah, ben Allah yolunda savaşmak istiyorum” dedi. “Annen sağ mıdır?” diye sordu. Evet deyince “Ayağına sarıl, cennet oradadır” buyurdu. (Tabarani)
“Asıl zenginlik mal çokluğu değil gönül zenginliğidir.” (Buhari, Müslim, Tirmizi).
“Hz. Peygamber bir gün “Pehlivan kimdir, bilir misiniz?” diye sordu. “Güreşte yenilmeyendir” dedik. “Hayır dedi, asıl pehlivan öfkesini yenendir.” (Müslim, Ebu Davud).
“Müslümanların en faziletlisi kimdir? diye sorulunca “Elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu kimsedir” buyurdular.” (Tirmizi)
“Kendin için istediğini mümin kardeşin için de istemedikçe kamil mümin olamazsın.” (Buhari)
“Birbinizi sevmedikçe iman etmiş olamazsınız, iman etmedikçe de cennete giremezsiniz” (Buhari, Müslim).
“Resulullah bir yere seriyye gönderdi. Seriyye geri döndüğünde onlara şöyle buyurdu. “Afferin küçük cihadı yerine getirip de büyük cihadı baki kalanlara.” Denildi ki, “Ya Resulullah! Büyük cihad da neyin nesi! Hazret “nefs ile cihad” buyurdu.” (el-Kafi).
***
Şimdi, “iç kriterlerden” geçen bu rivayetleri “dış kriterlere” yani diğer milletlerin anonim ruhu olan atasözleri ve deyişleriyle karşılaştırıyor, insanlık terazisinde tartıyoruz;
“Her şey bir güzelliğe sahiptir fakat bunu herkes görmez. (Konfüçyüs)
“Bir adamdan şüpheleniyorsan onu işe alma, işe alıyorsan ondan şüphelenme” (Çin atasözü)
“Kalbinde yeşil bir dal bulundurursan şakıyan kuşlar gelir. (Çin atasözü)
“Eşek olursan semer vuran çok olur” (Türk atasözü)
“Yiğit harpte, dost dertte, olgun adam öfkelenince belli olur.” (Arap atasözü)
“Dünyada üç şey gizlenmez: Duman, aşk, parasızlık.” (Arap ötasözü)
“Kadehin içinde, denizde boğulanlardan çok daha fazla insan boğulmuştur. (Alman atasözü)
“Parlayan herşey altın değildir.” (Alman atasözü)
“Güzellik, bakan kimsenin gözündedir.” (Fransız atasözü)
“Kurt dumanlı havayı sever.” (Fransız atasözü)
“Başkasından üstün olmamız önemli değildir. Asıl önemli olan şey, dünkü halimizden üstün olmamızdır.” (Hind atasözü)
“Don Kişot olmak için yola çıkan pek çok insan evine Sanco Panco olarak döndü.” (İspanyol atasözü)
“Eline, diline, beline sahip ol” (Mani)
“Doğru davranmak için şu beş şeyi yapma; yalan, zina, adam öldürmek, hırsızlık, içki içmek” (Konfüçyüs).
“Sevmek keman çalmak gibidir, bilmeyen kötü sesler çıkarır.” (Bolivya atasözü)
“Az kork, çok umut et; az ye, çok çiğne; az homurdan, çok nefes al; az konuş, çok anlat; az nefret et, çok sev ve en güzel şeyler seninle olsun” (İskandinav atasözü)
***
Daha bunlar gibi onlarca, yüzlerce örnek zikredilebilir.
Burada yapılmak istenen şudur: Artık eski hadis alimlerinin kitaplarını yazarken kullandığı hasen, merfu, muttasıl, munkatı vs. kriterlerinin bizim için bir anlamı kalmamıştır. Onlar bir şekilde bunları oluşturarak kitaplarını yazmışlardır. Ve bu kitaplar şu an bizim elimizdedir. Bizim de şimdi bu kitaplarda geçen sözleri birer “depo” olarak görüp süzgeçten geçirmemiz gerekir. Sonra onları oluştuğu tarihsel coğrafya ve iklimden çıkarıp insanlık alemi ile test etmemiz lazım. Onlarınkini bizimki ile bizimkini onlarınki ile karşılaştırmamız lazım. Bu bize çok şey öğretecektir. İnsanlığın ortak bir aklının, akıp gelen ortak bir vicdanının olduğunu göreceğiz. Kuran’ın “ma’ruf” (tanınıp bilinen) dediği tam da bu değilse nedir?

 Artık bizim için sahih hadis demek, insanlığa söyleyebilecek hale gelmiş sözümüz demektir. Çünkü çok badirelerden geçmiş, iç savaşlardan çıkmış, cerh ve tadillere uğramış, tenkit edilip süzgeçten geçirilmiş ve bu günlere gelmişlerdir. Şimdi biz artık o tür cerh ve tadillerle uğraşamayız, biz o nesil değiliz. Bizim artık bunlar içinden insanlığa sunmalar yapmamız lazım. Eğer rivayet ettiğiniz söz bir Çinli için, Bir Meksikalı için, bir Rus için bir anlam ifade etmiyorsa, sizin kendi tarihsel coğrafyanızda, oranın şartlarında kalmış demektir. Oradan dışarı çıkınca da bir anlamı yok demektir. Artık onu rivayet edip durmanın ne anlamı var? Elimizdeki “hadis deposundan” öyle sözler seçmeliyiz ki bir Çinli veya Meksikalı bunu duyduğunda “Ne güzel söylenmiş, buna benzer bir söz de bizim atasözlerinde var” diyebilmeli. Yukarıdaki hadis örnekleri bir fikir vermiş olmalıdır.
İşte günümüzün sahih hadisleri bunlardır.

 Sahih hadis bu anlamda insanlığın aklına, vicdanına, fıtratına, sağduyusuna hitap eden sözdür. İnsanlığın ortak akıl ve vicdanının, Mekkeli bir öksüzün aklında ve vicdanında dile gelişidir. İnsanlığın anonim ruhunun evrensel bir peygamber olması sebebiyle Hz. Muhammed lisanından ifade edilişidir. Bunu herkes kendi lisanına rahatlıkla tercüme edebilir çünkü onlarda da buna benzer sözler vardır. Edemiyorsa, diğer milletlerin fıtrat ve vicdanında bir karşılığı yoksa bilin ki onu Hz. Muhammed söylememiştir.

Örneğin “Hz. Peygamber mübarek idrarını maşrapayla yatağının altın koymuştu. Ümmü Habibe’nin hizmetçisi Bürke adındaki kadın onu içti. Hz. Peygamber “Bu senin sağlığına iyi gelecektir” dedi ve o kadın bir daha hastalanmadı” (Darakutni ve Tabarani’den naklen Suyuti’nin el-Hasaisu’l-Kübra’sında geçer. c. 1, shf. 193) rivayetini duyan insanlık fıtrat ve vicdanı derhal onu dışına atar, kabul etmez çünkü uydurmadır, böyle bir şey asla olmamıştır.

 Öte yandan peygamberin akla ve vicdana hitabeden apaçık sözlerine karşı çıkanlar da tabiki olmuştur. Bunlara yakından bakın, vicdanlarıyla baş başa kaldıklarında onu tasdik etmekten geri duramadıklarını görüsünüz. Ama toplumda üslendikleri rol, menfaat ve çıkarları inkar etmelerini gerektirdiği için körü körüne güneşi balçıkla sıvamaya kalkarlar. Ebu Cehil’in bir gün yalnız kaldığında “Bak Muhammed, söylediklerin güzel şeyler ama biz bu putları terk edersek Kureyş aç kalır” sözü buna en çarpıcı örnektir.
***
Benim kanaatim odur ki herhangi bir peygamber -örnek olsun diye söylüyorum- “Annelerinizle evlenebilirsiniz” deseydi, peygamber olduğuna bakılmaz derhal reddedilirdi. Çünkü insanlık vicdan ve fıtratı öyle sağlam bir dayanaktır ki peygamberleri bile test eder. Peygamberler onun dile gelen soylu sesi (lisan-ı sıdk) oldukları için söyledikleri sonra çağlarda bile olsa özgür vicdanlarda makes bulmuştur…



Bazı rivayetler ve getirdiği tartışmalar.

ibn el-Cevzi gibi alimler bu noktaya dikkati çekmekte ne kadar İsabet etmişlerdir! Şöyle diyor:

"Hakta tarafgirlik olmaz. Söylenenler doğru değilse, o zaman böyle şeylerden, o mezhepten ve kim olursa olsun o kişiden sakındırmış oluruz. Allah biliyor ki, hata edenin hatasını söylemekten maksadımız, şeriatı tenzih etmek ve onu yabancı şeylerden korumaktır. Yoksa söyleyen ve işleyenle bizim bir İşimiz yoktur. Bununla ancak ilim emanetini yerine getiriyoruz. Âlimler de hata edenin kusurunu açığa çı­karmak için değil, hakkı ortaya koymak için birbirlerinin hatalarını gösteriyorlar. 'Kendisiyle teberrük edilen falan zahide nasıl cevap verilir veya sözü nasıl reddedi­lir?', diyecek cahillerin sözüne itibar edilmez. Çünkü bağlılık şeriatın getirdiklerine olur, şahıslara değil. Adam cennet ehli veya evliyadan olabilir. Onun derecesi hata­sının gösterilmesine engel olmaz.

Bir şahsın yüceltilmesine bakıp ondan sadır olana deiii ile bakmayan kimse. Hz. İsa'nın kendisini görmeyip onun elinde meydana gelen mucizeiere bakan ve bun­dan da onu tanrılaştıran kimse gibidir. Halbuki Hz. İsa'ya bakıp yeme-içme ile ya­şayan bir insan olduğunu görseydi, ona sadece layık olduğu değeri verirdi (insan sayardı



Hadisler çoğu zaman kur`an-ı kerime eş tutularak kullanılmakta ve bunun sonucunda yalan yanlış şeyler ortaya çıkmaktadır. Şu bilinen bir gerçektir ki hadislerin büyük çoğunluğu uydurma ya da çarpıtmadır. Nitekim ortalıkta hadis adı altında dolaşan bir bucuk, iki milyon rivayet vardır. Buhari ve Müslim in sahihlerini kaç yüz bin hadis arasından seçtiğini biliyoruz. Hatta çok sahih kabul edilen buhari, muslim gibi hadis rivayetçilerin eserleri içinde bile bu uydurma hadisler vardır. Çünkü söz konusu hadis alimleri hadisin Kuran a yada başka bir hadise çelişkili olup olmadığına değil ravi silsilesininin ve ravilerin güvenilirliğine çok dikkat etmişlerdir. Bu sebeple yanlış rivayetler kitaplarına girmiş olabilir. Belki de kendilerinden sonrakiler bu hadis kitaplarına sonradan ekleme yaparak onlar yazmış gibi göstermiştir . Söz konusu uygun olmayan rivayetler, bu kitaplara bile nasıl girmiş olursa olsun akledenler,   Hz peygamberin Kuran a ters, kendisiyle çelişen sözleri söylemesinin mümkün olmayacağını, dolayısıyla karşı olunan şeyin peygambere değil onun adına uydurulan sözler olduğunun farkında olmalıdırlar.

Geçmişte ve günümüzde  hadisler için de yer alan saçma sapan uydurma rivayetler islam karşıtları tarafından da ballandıra ballandıra kullanılmaktadır. Nitekim bu uydurmaları din adledip İslam dışı faaliyetleri görmemek mümkün değildir. İşid ve buna benzer terör grupları……