Hadis konusu metnin içeriği incelendiğinde de görüleceği gibi, hakikaten çok net-ameli bir alandır. Hadis içinde doğrular olduğu gibi uydurmalar, Allah'a ve Resulüne de büyük iftiralar mevcuttur. Bu yalanları tenkit etmek, Hadisi inkar etmek değildir. Elbette edenler de vardır!. Onlarında kendilerine göre gerekçeleri vardır! Bu tür bir yaklaşım benim açımdan son derece sakıncalıdır. Maksadım, Hadisleri gözden düşürmek yada onu Kuran seviyesine çıkarmak değildir. Hak ettiği yerin tespitidir. Doğrularını baş tacı edip, sahtelerini çöpe
Hadis; Allah Resul’ünden geldiği rivayet olunan iman, ahlak, ibadet ve muamelat konularında Kuran’ın
gösterdiği çerçevede ki sözlere denildiği ifade edilmektedir. Böyle ifade
edilse bile, içeriğinin bire bir tarife hiç uygun olmadığını göreceğiz! Hadis,
Allah resulü döneminde bugünkü anlamıyla gündemde olmayan, zaman zaman bazı kişilerce dillendirilen
sözler idi. O günlerde Sahabe, karşılaştıkları problemleri Allah resulüne sorar öğrenir ve bir birlerine öğretirlerdi. Kuran; Allah resulü ve sahabe döneminde,
dinde tek belirleyici, açıklayıcı, iyiyi kötüden ayırt edici, yol
gösterici, karanlıktan aydınlığa çıkarıcı, sapkınlıktan hidayete ulaştırıcı
dinin yegane kaynağı idi!..
Sözlü kültür hakim olduğu toplumda Kuran dışında her hangi bir sözün yazımına
da ihtiyaç duyulmazdı! Onlar, Kuran’daki mesajları nebiden görerek öğrendiği
uygulamaları bir başkasına ya da çocuklarına öğretirlerdi! Böylece nebevi örnekliği takip ederlerdi. Bununla
birlikte Hz. Muhammed (sav) devrinde resmi yazışmalar devlet arşivi olarak
kayıt altına alındığı, bunların içinde uzaklardaki
Müslümanlara yönelik, içinde sünnet barındıran hadislerin sınırlı da olsa kayıt
altına alındığı ile ilgili rivayetler de mevcuttur. Bunlarla birlikte hadis
yazımının yasaklandığı ile ilgili de bir hayli rivayet vardır. Buna rağmen, Abdûllah ibni Amr / Abdûllah ibni Abbas gibi
bireysel hadis kaydeden çok az kişilerde mevcuttur!. İbni Abbas’ o dönemlerde Allah resulü yanında sadece iki yıl kaldığı düşünüldüğünde, kayıt ettiği rivayetlerin
ekseriyetle başka sahabeler den alındığı ortaya çıkmaktadır. Bir de Yemen’e vali tayin
edilen Amr b. Hazm dinin emir ve yasakları, zekât, diyet ve ceza konularını
içeren rivayetler ile yine sahabeden Cabir b. Abdullah hacla ilgili idari ve
siyasi talimatlar konusundaki söz ve uygulamaların günümüze ulaştığı
bilinmektedir. Yazılan Hadis konusundaki ilk kaynak bilgileri bunlardır.
HADİSLERİN YAZILMAMASI
KONUSUNDA ALLAH RESULÜNDEN GELDİĞİ RİVAYET EDİLEN SÖZLER; Hadis yazımının
yasaklanmasının en önemli sebebi, geçmiş
dönemlerdeki peygamberlere gönderilen kitapların yerinin bir takım rivayet ve
geleneklerin almasından, kitapların o rivayetler kanalı ile
anlamlandırılmasındandır!. Dinlerin bozulmasına sebep teşkil
etmesindendir! Allah resulü de aynı
kaygıyı duymuş, rivayetlerin Kuran’ın
önüne geçirilmesinden endişe duymuştur!.
Hadis yazılımının yasaklanmasına dair bazı rivayetler aşağıdadır.
Ebu Said El-Hudri (r.a.)'den rivayet edilmiştir: “Benden Kuran dışında
hiçbir şey yazmayın. Kim benden Kuran dışında bir şey yazmışsa imha etsin.”
(Müslim, Sahihi Müslim Kitab-ı Zühd, Hanbel, Müsned 3/12, 21, 33)
“Sahabe Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istediler. Ancak
onlara izin verilmedi.”(Darimi, es-Sünen)
Ebu Hureyreden:“Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve
yazdığınız şey nedir? dedi. Senden işittiğimiz hadisler (sözler) dedik. Allah
dostu seyyid. Hz. Peygamber Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz?
Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için
yoldan çıktılar.” (El Hatib, Takyid, sayfa 33)
“Allah elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin
vermedi.” (Tirmizi, es-Sünen, K. İlm, sayfa
11) Ebu
Said El-Hudri(r.a.)'den öğrendiğimize göre, bu sahabi Hadis yazmak için efendimiz
(s.a.v.)'den izin istemiş, fakat o (s.a.v.) bu izni vermekten çekinmiştir.(takyidul ilim,hatip el bağdadi,s:32)
DÖRT HALİFE VE BAZI
SAHABENİN HADİS YAZIMI VE TOPLANMASINA KARŞIN SÖZLERİ VE ALINAN TEDBİRLER.
Peygamberimizin hadis konusundaki uygulamasına şahit olan dört halife de,
hadis yazımı konusunda Allah resulünün izini takip etmiştir. Hz Ebu Bekir ve Ömer kendi dönemlerinde hadis
yazılması konusunda sahabe arasındaki faaliyetlerin artması üzerine yaşayan bütün sahabe haber gönderilerek hadislerin toplanması sağlanmış, ancak beş
yüz hadis toplayabilmişlerdir. Söz
konusu hadislerin içindeki çelişkileri
gören Hz Ebu Bekir topluluğa “Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler
naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmazlıklara
düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis
nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı aramızda, onun
helalini helal kılın, haramını haram görün.”(
Zehebi, TezkiratulHuffaz 1/3; Buhari l.cilt)
Bu konuya ilişkin İmam Zehebi
den naklettiği bir söze bakalım; Hz.
Aişe (radıyallahu anhiye) nakleder: "Babam Resûlullah (aleyhisselâtu
vesselâm)'dan 500 kadar hadîs yazmıştı. Bir gece hiç uyuyamadı ve yatakta döndü
durdu. Bu duruma üzülerek: "Babacığım, sana yapılan bir şikâyet veya
ulaşan bir haber yüzünden mi uyuyamadın?" dedim. Sabah olunca:
"Kızım, yanındaki hadisi getir" dedi. Ben de getirdim. Ateş yaktırdı
ve hepsini yaktı. Denilmektedir.
Hz. Ömer’de, halktan beraberlerinde bulunan hadis sayfalarını
getirmelerini istedi. Sonra bunların yakılmasını emrederek şunu söyledi: “Kitap
Ehli’nin Mişnası gibi Müslümanların Mişnasıdır bunlar.” (İbni Sad, Tabakat, 5/140)
Bununla da yetinmeyen Hz.Ömer ,
diğer şehirlerdeki sahabelere de mektuplar yazarak ellerinde yazılı
bulunan hadis mecmualarını yok etmelerini istedi. (İbni Abdül Berr, Camiul Beyanil İlm)
Hz. Ömer şöyle der: “Ancak sizden önceki kavimleri hatırladım, onlar da
kitaplar yazmışlar ve Allah’ın Kitabı’nı bırakarak onlara sarılmışlardı. Allah’ın
Kitabı’na hiçbir şeyi karıştırmam.” Diğer bir rivayette “Allah’ın Kitabı’nı
asla başka bir şeyle değiştirmem.” Başka bir rivayette; “Ben yemin ederim ki
Allah’ın Kitabı’nı hiçbir şeyle gölgelemem.” (El
Hatip, Takyıdul İlm; İbni Sad, Tabakat) Üçüncü halife Hz. Osman
da çok hadis nakledenlere karşı tepki göstererek, Ebu Hureyre’yi Devş dağlarına göndermekle,
Kab’ı da Kırede dağlarına sürgün etmekle tehdit etmiştir.(Tahzırul Havas 10b.)
Diğer halifeler gibi Hz. Ali’ninde hadis yazılımı ve toplanmasına karşı
son derece kararlı olduğunu görüyoruz. Ali, minberden şu hutbeyi veriyordu:
“Yanında hadis sayfaları bulunanlar gidip onları yok etsinler. Zira halkı helak
eden olay, alimlerin naklettikleri hadislere uyarak Kuran’ı terk etmeleridir.”( İbni Abdül Berr, Camiul Beyanil İlm)
Bir gün Hz. Ali’ye gelirler ve “Halk hadislere dalmış” derler. Hz. Ali
sorar: “Gerçekten öyle mi?” “Evet” derler. Peygamber’den işittim ki gelecekte
vuku bulabilecek bir fitneden söz ediyordu. “O fitneden kurtuluş nedir,
nasıldır?” diye sordum. Resullullah dedi ki: “Kurtuluş Kuran’dadır. Çünkü
sizden öncekilerin haberleri de sizden sonrakilerin haberleri de
aranızdakilerin hükmü de Ondadır. O, gerçek ile yalanı birbirinden ayıran kesin
bir hükümdür, şaka ve boş söz değildir. Onu terk eden her zorbanın Allah
boynunu kırar. Hidayeti, doğru yolu Ondan başkasında arayanı Allah sapkınlığa
düşürür. O, Allah’ın en sağlam urganıdır. O, hikmetle dolu Kuran’dır. O en doğru
yoldur. O, boş arzuların haktan saptıramayacağı, dillerin, karıştırıp belirsiz
edemeyeceği, ilim adamlarının doyamayacağı, çok tekrarlanılmasından bıkılmayan,
ilginç özellikleri bitip tükenmeyen bir kitaptır.”(Tirmizi;
Darim). Dört halifenin dışında
Peygamberimiz ’İn ileri gelen sahabelerinin İbni Abbas ve Abdullah bin
Mesud da
hadis toplanmasına karşın diğerlerinden farklı olmamıştır! Şeddad, İbni
Abbas’a “Hz. Peygamber bir şey bıraktı mı?” diye sordu. O da “Sadece Kuran’ın
iki kapağı arasında olanları bıraktı.” cevabını verdi. (Buhari, K. Fezailul Kuran; Müslim, K Fezailus Sahabe; Ebu
Davud, K. Fiten; Tırmizi K. Fiten)İbni Abbas hadis yazmayı yasaklar ve
şöyle derdi: “Sizden önceki ümmetlerin sapmaları bu şekilde kitaplar vücuda
getirmek yüzünden olmuştur.” (İbn Abdül Berr,
Camiul Beyanil İlm 1)
Abdullah bin Mesud elinde bir hadis sayfasıyla geldi. Sonra su isteyerek yazıları
sildi, sayfanın yakılmasını emretti ve şunu söyledi: “Allah kime bir hadis
sayfasının yerini bildirirse ve o da beni bundan haberdar ederse, Allah’a yemin
ederim ki, Hindistan’da dahi olsa o hadisi arar bulur ve yok ederdim.”( Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetinin Aydınlatılması)
Bunlardan başka işin garibi hadislerin toplanması konusunda
da rivayetler mevcuttur.! Sahabenin beyanları Emevi döneminde yer yer kayıt
altına alınmıştır. İbni Şihab ez Zûhri onların vefatından sonra Emevi
halifesinin talimatıyla hadis tedvini yapmıştır. Zûhri zamanında 2.000 hadis
kaydedilmiştir. Aynı dönemde yaşayan Hammad ibni Seleme / Eyyûb Sahtiyani /
İmam Malik 1.800 hadis kaydetmiştir. Görüleceği gibi sahabenin yaşadığı dönemde toplanan hadis
sayısı gittikçe azalması gerekirken artmaya başlamış, beşinci nesil Ahmet Bin
Hanbel döneminde yirmi beş katını geçmiştir! Daha sonraki kuşaklarda ne yazık
ki iki milyonu geçtiğine şahit oluyoruz!
Bütün bu çalışmalardan sonra, en
kapsamlı bir şekilde Hadislerin toplanması en erken hicretten sonra üçüncü
asırda toplanmaya başlamışlardır. Bunların başını da Buhari çekmiştir. Adı
sahih olan bu kitaplarda hadis yazımını yasaklayan ile tavsiye eden bir birini
yalanlayan sözlerin bulunması da çok düşündürücü değil mi?
HADİS SÖZÜNÜ DUYDUĞUMUZDA NE ANLAMALIYIZ/..!
Hadis; Lafız ve mana olarak Allah resulünün ağzından bire bir çıkan sözler
değil, sahabe sonrası bir biri ardına yaşayan yedi sekiz nesli kapsayan
yani iki yüz elli üç yüz yıllık dilden
dile dolaşımı olan, Allah resulünce söylendiği var sayılarak nesilden nesile aktarılarak rivayet edilen
zan ifade eden sözlerdir.
Bu çerçeveden baktığımızda hadis, sünnetler gibi uygulama ile nesilden
nesile yaşanarak bizlere ulaşan değil, bazen uygulamalardan da bahseden sözel
aktarımlarla kitaplara geçen ifadelerdir. Dolayısıyla, uygulamalarla sözleri eş
değerde tutulması asla mümkün değildir.
Gelenekçi yapı; Hadisler üzerindeki şüpheleri, tartışmaları ortadan kaldırmak
için, Kuran’i uygulamaların önemine ve sağlamlığına atıfta bulunarak, sağlamlık derecesi çok daha düşük bir konumda
olan rivayetler onunla eş tutarak, “hadisi sünnetle
eşitlemişlerdir!” Yani hadisleri sünnetin kanatları altında alarak,
koruma altına alıp, dokunulmaz kılmışlardır!. Böyle bir anlayış, başta
Kuran’a, sahih sünnet ve hadis ilmi
olmak üzere tahkik ehline büyük haksızlıktır. Bunları sıralayacak olursak; Allah sadece kitaptan sorumlusunuz demesine rağmen, rivayetleri
baş tacı edenler başka sorumluluk alanları üretilerek Kuran’ın dindeki otoritesini
zayıflatılmıştır.! KURAN yol
gösterici baş vuru kaynağı değil,
rivayetlerin amacına yönelik yapılan fiilleri
söylenen sözleri tasdik makamına dönüştürmüştür! Ayrıca, Şirk inancını,
eski gelenek örf ve adetleri, her türlü
hurafe ve yalanları, asabiyeti, din
haline getirmiştir!. Müslümanların çok büyük bir çoğunluğu hadis konusunda
gerçek bilgilere sahip olmadıkları için, hadis adı altında duydukları her sözü gerçekten
Allah resulü tarafından sadece din adına söylenmiş sözler zannetmektedirler!.. En azından bu
sözler sanki Allah Resulü ‘nün dilinden aynen duyulmuş, bu
güne hiç değişmeden gelmiş gibi algılanır hale gelmiştir!. Hadislerin dinin aslı gibi algılanıp toplum hafızasına
yerleşmesinin İslam’a verdiği zararlar
bitip tükenecek gibi değildir! Hadiste görülen
çürüklükler, dinden şüpheye
düşürmekte! İslam olmayanların İslam ile dalga geçmesine neden olmakta!,
toplumu parçalara bölerek tefrikayı artırmakta, sünnette olan güveni
sarsabilmekte, olumsuz yönde akla gelmeyecek bin bir türlü istismara yol
açmaktadır.
Bu zihniyetin arkasında duranlar, Hadisler içindeki çelişkilerden söz eden
araştıran ve tetkik/tahkik eden orta ve geç dönem alimlerine, büyük haksızlık ve ithamda
bulunmuşlardır! Hadisleri inkar ediyor,
Allah Resul’ünü eleştiriyor, hatta yok sayıyor, onu postacı konumuna koyup, sünneti inkar
ediyor, sahabeyi yok sayıyor gibi
yaftalarla toplum gözünden düşürüp linç ettiklerine şahit oluyoruz! Onların bugünkü varisleri daha da ileri
giderek tekfir bile edebilmektedirler!!!
Bu anlayış, rivayetlerin üzerindeki kara bulutları yok
etmek için, hadislere güvenmiyorsanız, Kuran’a da güvenmemelisiniz gibi akla
ziyan argümanlar üretmekte her türlü yalanda iftira da sınır tanımamaktadırlar! Oysa rivayetlerin bugüne ulaşmasındaki süreç
ile Kuran’ın kitaplaştırılmasında asla bir benzerlik yoktur. Asla kıyaslanamaz!
Hiçbir İslam toplumu Kuran ile ilgili hiçbir tereddüt yaşamazken, hakkında
yüzlerce hatta binlerce farklı görüşlerin olduğu bu rivayetlerin içinde hangisi, doğru hangisi yanlış,
hangisinin içine neler ilave edilip çıkartılmış olduğu konusunda gel gitler
yaşanmaktadır! Bunların Kuran, akıl ve
insani değerler ışığında hangisinin yol
gösterici yada yoldan çıkartıcı olduğu konusunda gözden geçirilmeye ihtiyaç vardır! Yani bu sözlerin sıhhat
derecelerinin belirlenmesi gereklidir!.
Eğer böyle olmasaydı, günümüzde güvenilir olarak addedilen Buhari mevcut
sahihini altı yüz bin rivayetten seçtiğini söylemeyecekti.! Sözlü kültür ile
dilden dile iki üç asır dolaşım
sürecinde bu nehre çoook atık sular karıştığı artık saklanacak gibi değildir!
HADİS KONUSUNDA TÜM MÜKTESEBATA SAHİP ÇIKANLARIN, ÖTEKİ
GÖRDÜKLERİNE KARŞI OLUŞTURDUKLARI SORULARI
“Dinin tek kaynağı yalnız Kuran diyenler,
kendileri fikirlerini açıklamak için onlarca kitap yazarken, peygamber Kuran’ı
açıklamak için 23 yılda hiçbir şey
konuşmadı mı!”..? “Bugüne kadar yaşamış yüzlerce alim hadis konusunu
yeterince anlamadı da, bugünkü, reformistler, oryantalistler mi anladı!?” Hadislerden şüpheye düşenler, demek ki
sahabeden de şüphe etmektedirler! Kuran’ı da
sahabe rivayet etti! O zaman Kuran’dan da şüphe etmeliler!” Bunlar ve
bunlara benzer onlarca akla ziyan polemik cümleleri üretilmektedirler! Allah resulü tabi ki konuştu. O kendinden bir
şey söylemek yerine Kuran’dan konuştu. İkinci bir paralel din icat etmedi!
Kuran’ın hayata dair açılımlarından konuştu.
Dine dair konuştuğu sözler içinde sünnet barındırıyor ise, zaten o kendisi
ve sahabesince yaşandı, öğrenildi, öğretildi. Bir eyleme dönüştü. Bunlar da
zaten günümüze kadar nerdeyse hiç
değişmeden tüm İslam coğrafyasına ulaşmış durumdaki nebevi örnekliklerdir. Sahabe içinde sünnet barındıran sözlerin
atlanmış olması da düşünülemez.
HADİS EHLİ BÜYÜKLERİMİZ, HADİSLER NASIL TOPLAYIP, DOĞRUSUNU
YANLIŞTAN AYIRMIŞ BİR BAKALIM
Günümüz Müslümanların çoğunluğu,
içlerinde şu an sayısı
belirlenmemiş miktarda sahih olmayanlarla birlikte sıhhat bakımından en muteber saydıkları hadis kitapları ; Sahih-i Buhari , Sahih-i Müslim, Sünen-i
Nesai , Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Ebu Davud, Sünen-i İbn Mace ve Muvatta’ yı kabul etmektedirler. Bunların tamamına daha
sonraki alimler Kütübi Sitte adını verilmişlerdir. Bu kitaplarda yer alan
hadislerin tamamından, ortak olanları yani bir birinin aynı olanları, mevcudun
onda birinden azdır. Yani hadis ehlinin birinin hadis kabul ettiğini öbürü
kabul etmemiş, birinin güvenilir dediği raviyi diğeri yalancı ilan etmiştir!.
Her hadis ehli, kendine göre kriter
oluşturup o çerçevede hadis toplama
çalışmasını sürdürmüştür. Bunların genelini değil de bir ikisinden örnek
vermemiz gerekirse; Buhari ve Müslim
hadis toplarken topladığı hadislerin Kuran’a,
akla veya hadisin hadisle olan çelişkisine bakmadan, hadis rivayet
edenlerden güvenilir bir zincir oluşturmuş sadece bu ravilerden duyduklarını
almıştır. Burada şunu da söylemek
gerekir ki, Müslim Buhari’nin talebesidir. Buhari’nin sika yani güvenilir kabul
ettiği dört yüz kişi güvenilir bulmamış onlardan hadis rivayet etmemiştir. Aynı şekilde Buhari de Müslim’in sika kabul
ettiği altı yüz kişiyi güvenilir bulmadığı için ondan hadis rivayet
etmemiştir. Buhari bu konuda sadece
Müslim ile değil hocası ile de ters düşmüştür!
Hadis toplayıcıların en meşhuru olan Buhari’nin, hadis toplama işini nasıl
yaptığını, kendi anlatımı olarak ifade edilen sözlerle örneklendirirsek; Buhari; Öncelikle hadis yazılı kaynaklardan
faydalandığı gibi, hadis rivayet
edenlerden de hadis toplamıştır.! Bu süreçte
50.000 km yolu deve sırtında kat ederek,
hadis rivayet edenleri bir bir arayıp
bularak, onların güvenirliğini test ederek sağlam olanlardan topladığını anlatır!. Sahihlerini 600 bin hadisin içinden seçtiğini söyler. Bunu nasıl yapmış bir
bakalım. 600 bin hadisin her biri için gusül abdesti alır, iki rekat namaz
kılar ve uykuya yatar, rüyasında Resulullah’ı
görüp ona danışır, onun onayını aldığı
rivayeti en sahihlerinin arasına ilave
eder.! Bir o kadarını da kitap fazla genişlemesin diye kitabına koymadığı
söylenir!
Bu hikayeyi normal bir aklı
çerçevesinde sorgulayıp büyüğümüze soracak olursak; Bir insanın
hem yiyip içmesi, ibadet etmesi,
uyuması, çalışıp ekmek parası kazanması,
çocukları ile ilgilenmesi ve bunlarla
birlikte hiç bilmediği bir coğrafyada elli bin km. yolu deve üzerinde kat
etmesi, hadis rivayet eden ravileri bularak, onların güvenilip güvenilmediğini
test etmesi, altı yüz bin hadis için yukarda
anlatıldığı şekil üzere uyguladığı metodu hayata geçirmesini, on altı yıl
içinde tamamladığını söyler! Bu o günkü şartlarda nasıl mümkün olur?..! .
BEN HADİS EHLİNİN YAŞADIĞI DÖNEMDE
YAŞAMIŞ OLSA İDİM BÜYÜĞÜMÜZ BUHARİYE AŞAĞIDAKİ SORULARI SORARDIM. YA SİZ BUNDAN
BAŞKA NE SORARDINIZ?..!
- Ehli sünnet inancına göre rüya ile amel edilmez ilkesi vardır. Daha önce hiç görmediğiniz bir kişiyi rüyanızda görüp onu peygamber zannedeceksiniz, rüyadaki meşveret sonrası rüya ile amel edeceksiniz, hem de herkesi bu rüya ile amel etmeye mecbur edeceksiniz! Bu nasıl ehli sünnetliktir!::?
- Hiç tanımadığınız bir coğrafyada hadis rivayet eden birine yolculuk ettiniz! Önce onun güvenilir olup olmadığını tanıyacaksınız! Diyelim ki onu güvenilir buldunuz! Güvenilir bulduğunuz kişinin hadis aldığı bir önceki kişiyi ve daha önceki beş, altı, yedi nesli hiç görmediniz. Çünkü onlar ölmüş durumda. Onların güvenilirliğini nasıl test ettiniz!?
- Hadis nakleden birinin, atına yiyecek verecekmiş gibi yapıp atı çağırdığını ve sonunda ata yiyecek vermeyip aldattığını gördüğünüz kişi için, “atını aldatan kişi insanları da aldatır” diye ondan hadis almadığınız belirtilir. Atı aldatan adamın eylemine şans eseri bir anda şahit oldunuz ve ona itibar etmediniz. Ulaşabildiğiniz her insanın birilerini kandırıp kandırmadığını ne kadar zamanda nasıl tespit ettiniz?.!
- Orta seviyede on kişilik bir insan topluluğu çağıralım. Normal uzunlukta bir rivayeti birinci kişiye söyleyelim. Onlarda yanındakilerine söylesin. Sizde on birinci kişi olun! Başta söylediğiniz rivayetin iki dakika içinde hem lafız hem de mana olarak size kadar hiç değişmeden ulaşma ihtimalinin çok düşük olduğu bir gerçek iken, siz, en erken iki yüz yıl hiç görmediğiniz insanların dilinde dolaşmış olduğu var sayılan sözlerin doğruluğuna nasıl inandınız! Bunları din diye ortaya koydunuz.?
- Size güvenilir ravi silsilesi ile yazılı olarak ulaşan rivayetlerden bahsediyorsunuz! Sizden önce bir yalancının bu rivayetlerden bir çoğunu uydurup sizin güvenilir bulduğunuz isimleri altına ilave edip etmediğini nasıl test ettiniz!.?
- Müslümanların ehli sünnetten kabul ettiği İmamı Azam Ebu Hanife den neden hiç hadis rivayet etmediniz!.? Etmediğiniz gibi ona “Güvenilmez Adam.” (Tarihul Kebir c. 8 s.81),“Sapık Mürcie Mezhebinin Mensubu.” (Tarihul Evsat c.2 s.93), “Küfründen dönmesi için iki defa tövbeye çağrılan adam.” (Kitabuz Zuafa s.132), Tarihu’l sağiri’nde ise, Nuaym bin Hammad yoluyla naklettiği bir rivayette Fezari’nin şöyle dediğini nakleder. -Süfyanı Sevri’nin yanında idim. Ebu Hanife’nin ölüm haberi geldi. Süfyan, “Elhamdülillah! O İslam’ı ilmek ilmek çözmek isteyen birisiydi. İslam’da ondan daha uğursuz doğmamıştır.” Gibi sözleri söylemiş ve onunla ilgili olumsuz iftiralara itibar etmişsiniz! Bu ilim adamlığına, Müslümanlığa, ehli sünnet olmaya yakışıyor mu?..! Hanifi mezhebinde olanlar sizin rivayet ettiğiniz hadislere nasıl güvenecek?..!
- Seçerek sahihinize aldığınız rivayetlerden başka, bir o kadar daha sahih olmasına rağmen kitabınız daha fazla genişlemesin diye almadığınız ifade edilmektedir. Bu hadis inkarı değil mi!.? Hadisler dinde hüküm belirleyici ise, kitabınıza almadığınız hadislerdeki hükümler ne olacak?.! Din, eksiltmeniz yüzünden yara almadı mı?..!
- Şöhretinizin duyulması üzerine Bağdat’ın ileri gelen alimleri sizi bir takım oyunlar eşliğinde imtihana tabii tutmuşlar.! Bunlar; yüz tane talebeye sizin sahihlerinizden her birine rivayet zinciri karıştırılmış vaziyette onar hadis verip karşınızda okutmuşlar! Size bunların sahih olup olmadığını sormuşlar! Sizde bunların sahih olmadığını söyleyince, karşınızdaki alimler size gülmüşler! Bunun üzerine siz talebelerin okudukları hadislerin ravilerinin bir biri ile karıştırıldığını söyleyerek, her birini doğru ravileri ile bir bir ezbere sayarak onlara hadis konusunda ne kadar yeterli olduğunuzu ispatlamış bir şekilde ders verdiğiniz anlatmaktadır! Böyle bir sahne olmuşsa, bu aralıksız kaç saatte gerçekleşti? Siz ve sizi dinleyenler bu kadar zamana nasıl dayandı. Bu arada hiç ibadet yemek içmek olmadı mı? Bunu kısa bir işleme tabi tutsak; On talebenin her birisinin okuduğu yüzer hadisin toplamı bin eder! Her bir hadisin talebeler tarafından yanlış ravi isimleri ile birlikte okunması otuz saniye olsa toplam harcanan zaman otuz bin saniye, oda beş yüz dakika toplamı ise sekiz saati geçmektedir. Bundan sonra, Sizin doğru ravileri ile bin hadisi okumanız da bir o kadar süre eder! Yani Toplam imtihan için harcanan zaman on yedi saat eder! Şimdi düşünelim! Oradakiler, on yedi saat hiç durmadan, yemeden içmeden, ibadetlerini yapmadan, zaruri ihtiyaçlarını gidermeden, dikkatini hiç dağıtmadan on yedi saat böyle bir imtihanı sonuçlandırabilir mi! Buna bir insan beyni dayanabilir altından kalkabilir mi!..?
- Sizin bir başka anlatımınız da aynı şartlar altında on yedi bin hadisi senet zinciri ile birlikte toplum karşısında ezbere okuduğunuz hikâyeleri de var. Onun süresi zamana vurulduğu takdirde 6 gün ediyor! Altı gün hiç durmadan bu işin nasıl yapıldığına, onu dinleyenlerin bu sürece nasıl dayanıp takip ettiğine girmemize gerek var mı?..!
- Sahabenin nerdeyse tamamının yaşadığı ilk dönemde Hz Ebu Bekir ve Ömer’in toplattığı hadis sayısı beş yüz iken, normal şartlarda bu sayı sahabe öldükçe azalması gerekirken ikinci ve üçüncü yüz yıla gelindiğinde hadis sayısının bir buçuk milyon civarında çıktığı hesap ediliyor! Söz konusu halifeler bunlardaki çelişkiyi görünce yaktırmış da, siz ne cesaretle yüz binlercesinin içinden sahihlerinizi oluşturdunuz!.? Hem de onların toplattıklarından kat, kat fazlasını?..! Ayrıca, Halifelerin ve annemiz aişenin güvenilmez dediği kişiden binlerce rivayeti nasıl sahihinizi koydunuz? Sizce halifeler ve annemiz haşa iftiracı ve yalancı mı idi?..!
BU
YALANLAR İSLAMA NASIL YAMANDI VE BUNLAR
NASIL DİNDEN SAYILDI
Farklı kültür dinlerden gelenlerin
özellikle Yahudilerin hadis uydurmacılığı konusunda İbni Haldun, Mukaddime adlı ünlü eserinde
konuyla ilgili şu açıklamaları yapar: “Hadis nakil tefsirleri yanlış doğru,
makbul merdud her şeyi içeriyordu. Bunun sebebi şuydu; Araplar ne kitap ne de
ilim ehlindendiler. Onlara hâkim olan yaşam tarzı bedevilik ve cahillikti.
Yaratılışın esrarı, kâinatın durumu, vb. konularda bir şey öğrenmek
istediklerinde bunu kendilerinden önce Kitap verilenlere sorarlar ve bu
konularda onlardan yararlanırlardı. Bunların aralarında Kab el Ahbar, Vehb İbni
Münebbih, Abdullah bin Selam vardı. Hadis nakilli tefsirler bu tür kişilerden
yapılan nakillerle dolmuştur. Tefsirciler bu hususta gevşek davranmış ve
tefsirlerini bunların nakilleriyle doldurmuşlardır.”
İbni Haldun’un anlattıklarını, ne yazık ki birçok tefsirde gözlemlemekteyiz. Yine Yahudilerden olan Kab el Ahbar İsrailiyat’ı, Yahudi uydurmalarını dinimize en çok sokan kişi olduğunu görüyoruz. Özellikle Peygamberimiz ’in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir veya Hz. Ömer dönemlerinden birinde İslam’a girdiği söylenir. İsrailiyat hakkındaki bilgisi ve bitmek tükenmek bilmeyen hikâyeleri, onu, devrinde ilgi odağı haline getirmiştir. Peygamberimize iftira olan hadislerin birinde “İsrailoğullarından hadis naklinde bulunun, bunda zarar yoktur” denir. Bu hadisi, Abdullah bin Amr’ın naklettiği söylenir. Tirmizi, Ebu Davud, Buhari bu hadise yer vermiştir. Abdullah bin Amr, Kab el Ahbar’ın talebelerindendir. İslam’a sokulmaya kalkış ılıcak binlerce İsrailiyat hikâyesinden önce bu hadisi uyduranlar, daha sonraki uydurmalarını buna bina etmişlerdir. Kab el Ahbar bunların en önde gelenidir. Kendisi yalnız hadis nakletmekle kalmamış, daha evvel incelediğimiz Ebu Hureyre’ye, bunun yanında Abdullah bin Amr, İbni Ömer, İbni Abbas gibi şahıslara da ders vermiştir. Böylece uydurmaların yayılması için bu şahısları da kullanmıştır. Ebu Hureyre’ye karşı çıkan Hz. Ömer, aynı tavrı Kab el Ahbar’a karşı da göstermiş ve onu sürgünle tehdit etmiştir. Hz Ömer’in şehit edilmesinde de bu kişinin parmağı olduğu kaynaklarda geçmektedir. (Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması).
İbni Haldun’un anlattıklarını, ne yazık ki birçok tefsirde gözlemlemekteyiz. Yine Yahudilerden olan Kab el Ahbar İsrailiyat’ı, Yahudi uydurmalarını dinimize en çok sokan kişi olduğunu görüyoruz. Özellikle Peygamberimiz ’in vefatından sonra Hz. Ebu Bekir veya Hz. Ömer dönemlerinden birinde İslam’a girdiği söylenir. İsrailiyat hakkındaki bilgisi ve bitmek tükenmek bilmeyen hikâyeleri, onu, devrinde ilgi odağı haline getirmiştir. Peygamberimize iftira olan hadislerin birinde “İsrailoğullarından hadis naklinde bulunun, bunda zarar yoktur” denir. Bu hadisi, Abdullah bin Amr’ın naklettiği söylenir. Tirmizi, Ebu Davud, Buhari bu hadise yer vermiştir. Abdullah bin Amr, Kab el Ahbar’ın talebelerindendir. İslam’a sokulmaya kalkış ılıcak binlerce İsrailiyat hikâyesinden önce bu hadisi uyduranlar, daha sonraki uydurmalarını buna bina etmişlerdir. Kab el Ahbar bunların en önde gelenidir. Kendisi yalnız hadis nakletmekle kalmamış, daha evvel incelediğimiz Ebu Hureyre’ye, bunun yanında Abdullah bin Amr, İbni Ömer, İbni Abbas gibi şahıslara da ders vermiştir. Böylece uydurmaların yayılması için bu şahısları da kullanmıştır. Ebu Hureyre’ye karşı çıkan Hz. Ömer, aynı tavrı Kab el Ahbar’a karşı da göstermiş ve onu sürgünle tehdit etmiştir. Hz Ömer’in şehit edilmesinde de bu kişinin parmağı olduğu kaynaklarda geçmektedir. (Mahmud Ebu Reyye, Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması).
Allah resulü sonrası gelişmelerde
de hadis konusunun ne denli
kullanıldığına bakıldığında bu
alanın içeriğinin pek de masum olmadığı
görülür!. İnsanların bir biri ile savaşması, barışması, övmesi, yermesi, tekfir
etmesi vb. çekişme alanlarının hadis üzerinden yapıldığı saklanamaz bir
gerçektir. Bunun ötesinde bu kadar çelişki ve yalan üzerinden herkes kendine inanç alanında yeni bir anlayış
çıkartabilmekte ve kendisinin hak diğerlerinin batıl olduğunu iddia
edebilmekte! Bu kadar yalanın, çelişkin içinden doğruyu bulmak elbette kolay
değildi! Hadis toplayıcıların kötü niyetli olduğunu düşünmek elbette zandır.
Ama içinde bir tane bile yalan hadis
olma ihtimali olan kitaplarına sahih adı
vermeleri pek doğru bir davranış değildir. Kaldı ki onlarca islam alimi söz
konusu isimlerdeki kitaplarda yüzlerce
yalan haber olduğunu iddia etmekteler!!.
Neticede hadislerin toplanmasında kullanılan usul beraberinde çürük
hadislerin kitaplarına girmesine sebep olmuştur. Bu da şunu göstermektedir
ki; Kuran’a, akla, tecrübeye, sarih ve
mütevatir nakle, usule aykırı, şehvet ve yozlaşmaya çağırır bir karakter arz
edenler, ilimle çelişenler, Allah’ın
kemal özelliklerine zıt hadislerin uydurulmuş olduğudur. Bunlardan
örnekler vermemiz gerekirse;
Kuran’la çelişen hadisler;
Hadis: “Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını
açıp baldırını gösterir.” Müslim-İman 302; Buhari 97/24, 10/29; Hanbel 3/1-
Başka bir hadis; “Allah benimle
görüştü ve el sıkıştı. Elini iki omuzum arasına koydu. Öyle ki parmaklarının
soğukluğunu iki göğsüm arasında hissettim.” Hanbel 5/243
Hadis: “Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir
karga gibidir.” Buhari 9/1391
Hadisin hadisle olan çelişkisiyle ilgili örnekler;
"Kim size Peygamberimiz ‘in
ayakta küçük tuvaletini yaptığını söylerse inanmayın. Süneni Nesei 1-2/25- Bir başka hadis; Çelişik Hadis:
"Peygamber'imiz bir kavmin süprüntüsüne varıp ayakta küçük tuvaletini yaptı." Buhari 1/167
"Peygamber ayakta su içilmesini yasakladı. “Ebu Davud 4/No:3717-
bununla çelişen; Çelişik Hadis:
"Peygamber'i sizin benim gibi ayakta su içerken gördüm. “Ebu Davud
4/No:3718
Akıl ile çelişen hadislerden örnek; “Nuh'un gemisi yedi kez Kabe'yi tavaf
etti. Sonra da makamda iki rekât namaz kıldı"- Dünya balığın üzerindedir.
Balık başını sallayınca Dünya’da depremler olur.”
Yine Ebu Hüreyre den; “Eğer Beni İsrail olmasaydı yemek bozulmaz, et de
kokmazdı”
……Mûsâ bir gün yalnız başına yıkanmak için soyundu, elbiselerini bir taş
üzerine koydu, sonra yıkandı. Yıkanması bitince elbiselerini almak için onların
yanına gitti. Bu sırada taş, elbiselerle yuvarlanıp gitti. Mûsâ da asasını alıp
taşı yakalamaya gitti ve: Ey taş, elbisemi; ey taş, elbisemi! diyerek koşmaya
başladı. Nihayet İsrâîl oğullarından bir topluluğun yanına kadar vardı. Bu suretle onlar Mûsâ'yı çıplak olarak ve
Allah'ın yarattığı en güzel surette gördüler. Böylece Allah Musa'yı onların
demekte olduklarından beri kıldı. Taş orada durdu, Mûsâ elbisesini alıp giydi.
Akabinde Mûsâ asasıyla taşı dövmeye başladı".
Ebu Hureyre: Vallahi o taşta Musa'nın vurma izinden üç yâhud dört yâhud
beş yara izi kalmıştır, demiştir.
Böylesi bir yalanla Musa as. Taşı dövüp inletir de, peygamberimizi çok
seven kütük hasretten ağlayıp inlemez mi! Aynı buna benzer peygamberimizle
özdeşleştirilen kütük rivayeti de meşhur
bir rivayettir! Yalan üretme mantığında süreli bir peygamber yarışı ve Yahudi
kültürünün devamlı öne çıkartılması!..
Sonuçtan bakıldığında tarihten günümüze
Hadis nakilcilerinin itibarlarını korumak için peygambere yapılan iftiralara
bile aldırış edilmediğini görebilmekteyiz! Nasıl mı? Konuya yönelik
bir süre rivayetten sadece bir
kaçını örneklendirirsek; Hz peygambere büyü yapıldığı, Hz İbrahim’in üç yalan söylediği, Hz Musa’nın
Azrail’in gözünü kör ettiği yalanı en sahih dediğimiz kitaplarda yer alması!!.
Şu bir hakikattir ki, vakıa olarak
Kuran’ı belirleyen, ona yol gösteren, sınırlarını çizen, Kuran’a neyi ne kadar
nasıl yapacağını öğreten; sünnet, hadis, icma ve kıyas değildir!!!.
Bizatihi belirleyici konumda olan, sünneti belirleyen ve yönlendiren Kuran’dır.
Din ile ilgili bütün belirlemelerin tek kaynağı, Rabbimizin Hz. Muhammed’e
vahyettiği ve günümüze mütevatir bir yolla gelen, korunmuş olan Kuran’dır. Bunu
hem yüce rab kitabında söylemiştir, hem de resulün bu konuda sözleri vardır.
Bundan sonra hangi söze inanacaklar?” (Ar’af 7:185) Artık Allah'tan ve
O'nun delillerinden sonra hangi söze inanırlar? (Ahkaf 45:6) "Kuran'dan
başka hangi söze inanacaklar?" (Mürselat 77:50) Kur’an uydurulmuş bir söz
değildir. (Yusuf 12:111) “İnsanlar
arasında, bir bilgisi olmadığı halde Allah yolundan saptırmak için gerçeği boş
sözlerle değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır. İşte alçaltıcı azap
bunlar içindir”. (Lokman 31:6)
Kur’an’da anlatılan bu kriter Kur’an öğretmeni olarak tanınan İbn-i
Mesûd’dan aktarılan şu sözle de teyit edilmektedir: “En güzel hadîs Allah’ın
Kitabıdır.” (Buhari, 78, Edeb, 70, 6:96, İ’tisam 2, 8:139) Bu tarihi ifadeyi
karşılaştırın: Kur’an Zümer 39:18
“Helal, Allah’ın, Kitabında helal kıldıklarıdır. Haram da O’nun, Kitabında
haram kıldıklarıdır. Hakkında bir şey söylemeyip sustuğu şeyler de
affettiklerindendir (mübah şeylerdir)”’ (Tirmizi, Libas: 6, İbn-i Mace, Atime:
60) Görüleceği gibi, Allah resulünün haram ve helal üzerine söylediği bu söz ve
bu konuyu aynen böyle ifade eden ayet olmasına rağmen Allah resulüne haram
helal belirleme yetkisi veren rivayetlerde mevcuttur!
Yukardaki anlatımlardan da anlaşılacağı üzere hadis yada sünnet adı
söylenilen her söze ve harekete itibar etmemek gerekir. Bu hususlar bugüne
kadar yüzlerce binlerce alim
incelemiş lehte ve aleyhte görüşler
ileri sürmüşlerdir. Sonuç olarak bu
konuyu anlamak üzere bakarken hadis
tenkidi veya eleştirisini hadis
inkarcılığı olarak düşünmek asla doğru değildir. İki şeyi bir birinden ayırt etmek gerekir. Hadis tenkidi;
hadisin doğrusunu yanlışından ayırmak,
Hz. Peygambere atfedilen kötü çürük ve yanlış olan hadisleri ayıklamaktır.
Hadisin korunmuşluğunu ve vahiy olduğu
iddialarını reddetmektir. Hadis
inkarcılığı ise, hadislerin hiçbir değerinin
olmadığını söyleyerek toptan reddetmektir.
Müslümanlar sadece Kuran’a tabi olmak durumundadırlar. Hadis vahiy
değildir. Bu sebeple hadislerin hz. Peygamber tarafından söylendiği kesin olsa
bile, Kuran kaynaklı olmayan sözlere uyulması zorunlu değildir. Çünkü
vahiy değillerdir. Allah resulü devlet başkanı olarak; yönetime yönelik, o günkü toplum kültürü
içindeki bir takım alışkanlıklara yönelik,
sosyal hayatın içindeki her hangi bir gelişmeye yönelik söylediği sözler
olabilir! Daha sonraki süreçte toplumlar
değişmiş, kültür değişmiş, insanlardaki algılar değişmiş, sosyal hayattaki
alışkanlıklar ve anlayışları değişmiş bir toplumun sorununu, Allah
resulünün o günkü o toplumdaki bir olay
üzere söylediği sözün bir çözüm aracı olacağı elbette düşünülemez..
Kaldı ki, aynı konu ile alakalı farklı hadislerin mevcudiyetinin itikadi,
fıkhî siyasi vb. alanlarda Müslümanların ayrılığa düşmelerine yol açtığı,
bununda ümmetin birliğini ortadan kaldırdığı unutulmamalıdır!. Bu gerekçelerin arakasına saklanarak
hadisleri tamamen reddetmek mümkün olmayacağı gibi, bir araya toplanmış mevcut hadisleri ne
pahasına olursa olsun savunmak hatta ona dokunulmazlık statüsü tanıyıp onu
kutsallaştırmak da doğru değildir. Toptan reddetme yada kutsamanın olmadığı bir
anlayışla, doğruyu yanlıştan ayırt edebileceğimiz tek ölçümüz Allah’ın kitabını
hakem yaptığımızda bölünmüşlük ve tefrika gittikçe artmayacak muhtemelen
azalacaktır. Kuran dışında yer alan diğer kaynaklar hadisler, siyer, tevsir kitaplar bizim neyimiz oluyor gibi bir soru aklımıza
gelirse, onlarda dinimizi anlamamızda
bize yardımcı bilgileri içeren kaynaklar
olarak değerlendirilebilir. Ama asıl
değillerdir. Söz konusu yardımcı kaynaklar ancak Kuran’a akla, evrensel değerlere ters olmadığı sürece
faydalanılabilecek kaynaklardır.
Anlatımlardan da anlaşılacağı üzerine Hadis-Sünnet konusu çok tartışmalı bir konudur. Şu da aklımızın bir kenarında tutmamız
gerekmez mi!::? Ne malum Buhari nin
attığı beş yüz doksan bin küsur hadisin içinde doğruların olmadığı.. Bunu kim iddia edebilir.!! Buhari doğruyu yanlıştan
ayırt eden ölçüm cihazı değildir ki! O da bir insandır. İnsanlar hata
yapabilirler!
Sahihi Buhari Eleştiri
ve Tenkitleri:
Büyük alim Fuad Sezgin Hoca bu konuda şu bilgileri verir:
"Buhari'yi takip eden asırda,1000 talebesinden ancak beş tanesinin sahih ravisi olduğu görülür. Buhari'den bir asır sonra kitabını şerhe yeltenen Hattabi, metnin ancak iki rivayetinden faydalanabilmiştir. Al Firabri,an Nasafi,al Mahamili,an Bazdavi ve an Nasawi rivayetlerinden ilk ikisi erken devirlerde diğerlerini unutturmuştu. .VI. .asırdan itibaren ,Firabri rivayeti, Buhari’nin kitabıyla alakalı hemen bütün etütlerin isnat ettiği yegane tek metin olarak kalmıştı. Ehemmiyetine kanaat ettiğimiz an Nasafi rivayetine, İstanbul kütüphanelerinin sakladığı beş yüz kadar Buhari nüshası içinde rastlayamamış olmamız hüzün vericidir.
Herhalde meşhur altı hadis kitabı arasında Buhari’nin sahihi, rivayetleri bakımından en çok işlenmiş bulunanını teşkil etmesine rağmen en muğlak olanıdır. Metnin muhtelif rivayetleri arasında mevcut ihtilafın derecesi hususundaki hükümler birbiriyle uzlaştırılamayacak kadar muhteliftir .Abul Walid el Baci, rivayetlerin ciddi şekilde birbirlerinden ayrıldıklarına kani olduğu halde, İbni Hayr al İşbili bunların pek mühim olmadıklarını söyler.
Bugünkü mevcut matbu nüsha, Sahihi Buhari’nin ravilerinden biri olan El Firabri'nin nüshasından gelen ve dolayısıyla bu nüshanın hususiyetlerini muhafaza eden en eski nüshaların muhassalası mahiyetinde bulunan Yunini edisyonuna dayanmaktadır."
(Fuad Sezgin, Buharinin Kaynakları Hakkındaki Araştırmalar,(AÜİF Yayınları,XIII.,İst,1956,s.168-172)
Diyanet İşleri Başkanlığı nın konuya ilişkin görüşleri (kısa bir bölüm alınmıştır)
Büyük alim Fuad Sezgin Hoca bu konuda şu bilgileri verir:
"Buhari'yi takip eden asırda,1000 talebesinden ancak beş tanesinin sahih ravisi olduğu görülür. Buhari'den bir asır sonra kitabını şerhe yeltenen Hattabi, metnin ancak iki rivayetinden faydalanabilmiştir. Al Firabri,an Nasafi,al Mahamili,an Bazdavi ve an Nasawi rivayetlerinden ilk ikisi erken devirlerde diğerlerini unutturmuştu. .VI. .asırdan itibaren ,Firabri rivayeti, Buhari’nin kitabıyla alakalı hemen bütün etütlerin isnat ettiği yegane tek metin olarak kalmıştı. Ehemmiyetine kanaat ettiğimiz an Nasafi rivayetine, İstanbul kütüphanelerinin sakladığı beş yüz kadar Buhari nüshası içinde rastlayamamış olmamız hüzün vericidir.
Herhalde meşhur altı hadis kitabı arasında Buhari’nin sahihi, rivayetleri bakımından en çok işlenmiş bulunanını teşkil etmesine rağmen en muğlak olanıdır. Metnin muhtelif rivayetleri arasında mevcut ihtilafın derecesi hususundaki hükümler birbiriyle uzlaştırılamayacak kadar muhteliftir .Abul Walid el Baci, rivayetlerin ciddi şekilde birbirlerinden ayrıldıklarına kani olduğu halde, İbni Hayr al İşbili bunların pek mühim olmadıklarını söyler.
Bugünkü mevcut matbu nüsha, Sahihi Buhari’nin ravilerinden biri olan El Firabri'nin nüshasından gelen ve dolayısıyla bu nüshanın hususiyetlerini muhafaza eden en eski nüshaların muhassalası mahiyetinde bulunan Yunini edisyonuna dayanmaktadır."
(Fuad Sezgin, Buharinin Kaynakları Hakkındaki Araştırmalar,(AÜİF Yayınları,XIII.,İst,1956,s.168-172)
Diyanet İşleri Başkanlığı nın konuya ilişkin görüşleri (kısa bir bölüm alınmıştır)
"Rivayetlere göre Sahîh'i Buhari'den doksan bir kişi dinlemiştir.
Bunlar arasında beşi Sahîh'in en meşhur ilk ravileridir: 1. Ebu Abdillah
Muhammed b. Yusuf b. Matar el-Firebrî, 2. İbrahim b. Ma'kil en-Nesefî, 3.
Hammad b. Şâkir en-Nesevî, 4. Mansür b. Muhammed b. Ali el-Bezdevî, 5. el-Hasen
b. İsmâ'il b. Muhammed el-Mehâmilî Sahihin ilk iki rivayeti hariç
diğerleri pek itibar görmemiştir. Kaynakların verdiği bilgiye göre en-Nesefî
rivayeti el-Firebri rivayetinden daha az kapalı ve zordur, el-Hattâbî, Ebu
Nu'aym, el-Humeydî gibi alimler bu nüshayı diğerlerine tercih etmişler, şerh
yahut çalışmalarında onu asıl almışlardır. el-Firebri nüshası Buhârî'nin kâtibi
Ebu Ca'fer Muhammed b. Ebî Hatim nüshasının nassına dayanan bir asıldandır.
el-Firebrî bu nüshayı Buhârî'den 248 de Firebr'de 252 de Buhâra'da iki kere
dinlemiştir, bu nüshadan kopya edilen ilk nüshalar arasında önemli ihtilaflar
meydana gelmiştir. Ali b. Muhammed b. Abdillah el-Yûnînî, hicri yedinci asrın
sonlarında el-Firebrî müshasma dayanan rivayetlerin arasını birleştirmiş ve
böylece Buhârî'nin bugün elimizde bulunan nüshasını meydana getirmiştir. Diğer
nüshalar bu arada kaybolmuştur. İstanbul kütüphanelerinden birinde bulunan ve
Sultan Abdulhamid'in emriyle Mısır'a gönderilen çok eski bir Yûnînî nüshası da
kaybolmuştur. Sahih-i Buhari'nin belli başlı özellikleri arasında en
önemlilerinden birisi mukaddimesinin olmayışıdır. "(Bakınız,TC Diyanet
İşleri Başkanlığı hadis sitesi,Sahihi Buhari)
BAŞKA KAYNAKLARIN KONUYA İLİŞKİN GÖRÜŞLERİ:
.... Bununla birlikde Bu ehl-i Sünnet alimleri buhar inin uydurma hadislerini ilk sayfadan son sayfaya kuran karşılaştırarak ve düşünerek okumamışlardır. Eğer bunu yapmış olsalardı, Buhari’nin uydurma hadislerinin Kurandaki ayetlerden sadece 1/3 açıklamaya çalıştığının farkına varacaklardı. Bu basit bir dille şu demektir. Kuranın tamamını açıklayacak kadar yeterli Buhari hadisi yoktur .Medine Münevvere Üniversitesi tarafından yayınlanan Dr Muhammad Muhsin Khan yazdığı şu kitapta sık sık şu sözler ile karşılaşırsınız. Bu konuda bir hadis yoktur diye. (Sahih Bukhari, Volume 6 – Tafsir of the Quran, translation by Dr Muhammad Muhsin Khan, University Medina Al Munawwara).
Başka bir deyiş ile Buhari Kurandaki 28 sure için herhangi bir hadis kayıt edemediğini kabul etmiştir. Bu basitçe Kurandaki 114 surenin yüzde 25 denk gelmektedir. Hatta geriye kalan hadislerde şüpheli.